ÝKÝNCÝ DELÝL: SÜNNET


Sünnetin Kýsýmlarý

Sünnet, senedi bakýmýndan þu üç kýsma ayrýlýr: Mütevatir, meþhur ve ahad haber.

Hadis; tabii tabiinden bir topluluðun, tabiinden bir topluluktan, tabiinden bir topluluðun sahabeden bir topluluktan, sahabeden bir topluluðun da Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet yoluyla gelmiþ ise bu, mütevatir hadisdir.

Hadis; eðer tabii tabiinden bir topluluðun tabiinden bir topluluktan, tabiinin de sayýlarý tevatür derecesine ulaþmayan bir veya daha fazla sahabeden rivayet yoluyla gelmiþse bu, meþhur hadistir. Çünkü o ümmet tarafýndan hoþ bulunup meþhur olmuþtur.

Hadisi sahabeden ve onlardan sonra gelen tabiinler ve tabii tabiinlerden rivayet edenlerin sayýsý tevatür derecesine ulaþmamýþ ise o hadis ahad haberdir.

Sünnet bu üç kýsmýn dýþýna çýkmaz. Ancak Sünnet yakin/kesinlik ve zan ifade etmesi yönünden iki kýsmýn dýþýna çýkmaz. Çünkü meþhur Hadis ahad haberden sayýlýr. Zira Hadisi yalan üzere birleþmeleri mümkün olmayan tabii tabiinden bir sayýnýn tabiinden, yalan üzere birleþmeleri mümkün olmayan tabiinden bir sayýnýn da sözleri kesin hüccet olan sahabeden bir topluluktan rivayet etmiþ ise mütevatir sayýlýr. Yani mütevatir her üç tabakadaki ravilerin her tabakada tevatür sayýsýna ulaþmasýdýr. Eðer bu üç tabakadan birisinde tevatür sayýsý saðlanamazsa ahad haber sayýlýr. Hadis ravilerinde tevatür sayýsýnýn saðlanamadýðý tabakanýn, sahabeden, tabiinden, tabii tabiinden ya da her üçünden olmasý fark etmeksizin ahad haber sayýlýr. Kesinlik ifade etmez, zan ifade eder. Ancak sahabede tevatür sayýsýný saðlayamayýp geri kalan iki tabakada tevatür sayýsýna ulaþýp ümmet arasýnda meþhur olduðundan ona “meþhur” ismi verilmiþtir. Fakat kesin ifade etmediðinden ahad haber ile ayný hükme haizdir.

 

Mütevatir:
 

Tevatür”; lügatta, aralarýndaki bir süre ile birisinin ardýndan birisi gelmek sureti ile eþyalarýn ardý arda birbirisini takip etmesine denir.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:  ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى    “Sonra Rasullerimizi birbiri ardýnca gönderdik.”[1]

Yani bir mühletle birinden sonra baþka birisini gönderdik, demektir. “Mütevatir” ardý ardýnalýktýr.

Mütevatir haber” usulcülerin ýstýlahýnda þöyledir: “Sözleri ilim oluþturacak birçokluða ulaþmýþ bir topluluðun verdiði habere denir.” Haber verdikleri hususu zanneden deðil de kesin bilen kimseler olmadýkça bu topluluðun sözleri ilim oluþturmaz ve mütevatir de olmaz. Onlarýn ilmi ise bir delilden sonuç çýkarmaya, çýkarsamaya deðil de iþitme ve görmeye dayalý olmalýdýr. Bu topluluk sahabe, tabiin ve tabii tabiin asrýnda da bu þartlarý bünyesinde taþýmalý ve naklettikleri haber, baþý sonu ve ortasý itibarý ile ayný düzeyde olmalýdýr.

Buna binaen mütevatir haber; yalan üzerinde birleþmeleri normalde imkânsýz olan çok sayýdaki bir topluluðun üç dönemde rivayet ettiði haberdir. Üç dönemden kasýt; sahabe dönemi, tabiin dönemi ve tabii tabiin dönemidir. Zira Hadis rivayetinde bu üç dönemin dýþýnda kalanlara kesinlikle itibar edilmez.

Mütevatir Hadis, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den alýndýðý kesin olan hadistir. Dolayýsýyla kesin ilim ifade eder, her hususta onunla amel etmek vacib olur. Ýster kavli, ister fiili, ister takriri Sünnetten olsun fark etmez.

Mütevatir kavli hadislere örnek; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür: مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ “Kim bilerek bana yalan isnad ederse, cehennemde yerini hazýrlasýn.”[2]

Mütevatir fiili Sünnete örnek ise, beþ vakit namazýn rekâtlarýnýn adetleridir. Namaz, oruç, haccýn keyfiyeti hakkýnda gelenler de böyledir.

 

 Kendisi Ýle Ýlmin Hâsýl Olduðu Sayý:
 

Kendisi ile ilmin hâsýl olduðu en az sayý hakkýnda ihtilaf edilmiþtir. Bazýlarý bu sayý beþtir derken bir diðerleri 12 olduðunu söylemiþlerdir. En az sayýnýn 20 olduðunu söyleyenler var olduðu gibi, 40, 70, 313 vb. diyenler de olmuþtur. Bu sözlerin tamamýnýn ne nakilden ne de akýldan bir senedi yoktur. Zira belirlenmiþ bir sayýyý gösteren bir nâss gelmediði gibi aklýn da belirlenmiþ bir sayýyý tercihi söz konusu deðildir.

Mütevatir haberde muayyen bir sayýnýn rivayetine deðil, kesin ilmin hâsýl olmasýna itibar edilir. Sayý bulunmakla beraber haberin kuvvetliliðine veya zayýflýlýðýna delâlet eden karineler bulunabilir. Zira bir haber muayyen bir sayý tarafýndan rivayet edilmesine raðmen o rivayetle kesin ilim hâsýl olmayabilir. Bazen de ayný sayýdaki baþka bir topluluðun rivayet etmeleriyle bir haber, kesin ilim oluþturabilir. Çünkü sayýnýn eþit olmasýna raðmen karinelerin farklý olmasý ile habere itibar da farklý olur.

Buna binaen kendisi ile kesin ilim hâsýl olan mütevatir hadis için þu þartlar bulunmalýdýr:

1- Belirli bir sayý deðil, bir topluluk rivayet etmelidir.

2- Bu topluluðun sayýsý, konumlarýnýn ve mekânlarýnýn uzaklýðý yalanda birleþmelerine imkân vermeyecek þekilde olmalýdýr. Sayýda dikkate alýnan husus, yalan üzerinde birleþmelerini imkânsýz kýlmasýdýr.

Böylece Hadis, bir topluluk tarafýndan rivayet edilmelidir ve onlarýn sayýsý yalan üzerinde birleþmelerini engelleyecek bir boyutta olmalýdýr. Bu ise haber verenlerin, vakýanýn ve karinelerin farklý olmasý ile farklý olur.

 

Meþhur:
 

Meþhur Hadis; tevatür derecesine ulaþmamýþ sayýda sahabelerin rivayet ettiði, daha sonra tabiin ve tabii tabiin zamanýnda ravilerin sayýsýnýn tevatüre ulaþtýðý hadistir. Meþhur Hadis, yakin ifade etmez. Ancak zan ifade eder, bu bakýmdan ahad haberlerden herhangi birisi gibidir.

Bazýlarý; “Meþhur Hadis, yakine yakýn zan ifade eder, çünkü ümmet onu tabiin zamanýnda hüsnü kabulle benimseyerek almýþ ve sahabeden sübutu da kesindir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sahabesi hakkýnda tercih edilen ise onlarýn yalandan uzak olmalarýdýr” demiþlerdir.

Bu söz, Meþhur Hadise herhangi bir ahad haberden daha fazlasýný kazandýrmaz. Çünkü “kesine yakýn bir zan ifade eder” sözünün bir anlamý yoktur. Zira bir þey ya zan ya da kesin ifade eder, bir üçüncüsü söz konusu olamaz. Zan ile kesin arasýnda bir þey yoktur. Bir þeyi buna yaklaþtýrýp þundan uzaklaþtýran da yoktur. Bu nedenle de bu söz anlamsýzdýr. Böylece meþhur, zan ifade eder. “Sahabeden sübutu katidir” sözünün de bir deðeri yoktur. Çünkü matlup olan, sahabeden deðil, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den alýnmasýnýn sübutunun katî olmasýdýr. Bahis konusu olan sahabenin sözleri deðil, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sözleridir. Bu nedenle bu sözün de herhangi bir deðeri yoktur. Buna göre Meþhur Hadis, ahad haberden daha öteye gidemez.

Ancak Meþhur Hadis ile ahad haber arasýndaki fark þudur: Ahad haber ancak rivayetinin doðruluðu araþtýrýldýktan sonra alýnýr. Çünkü onda sahabe dýþýnda ahad konumunda raviler vardýr. Meþhur Hadis ise, rivayetinin doðruluðu araþtýrýlmaksýzýn alýnýr. Çünkü ondaki ahad konumundaki raviler sahabelerdir. Sahabeler ise uduldürler, haklarýnda ravilik soruþturulmasý yapýlmaz.

Hadisteki meþhurluk, tabiin ve tabii tabiin dönemindeki þöhretinden kaynaklanmaktadýr. Bu iki asýrdan sonra meþhur olursa buna itibar edilmez. Bunun içindir ki bu iki asýrdan sonra insanlar arasýnda þöhret bulmuþ ahad haberler hakkýnda “Meþhur Hadistir” denilmez. Bilakis ona, ne kadar meþhur olursa olsun ahad haber denir.

Meþhur Hadislere bir örnek; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu hadisidir:  إِنَّمَا الأعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ     “Ameller niyetlere göredir.”[3]

 

Ahad Haber:
 

Üç asýrda da ravilerin sayýsý tevatür derecesine ulaþmayan hadistir. Üç asýrdan sonrasýna itibar edilmez. Ahad haber zan ifade eder, kesinlik ifade etmez. Hükümlerin istinbatýnda mütevatir hadise ve meþhur hadise istinat edildiði gibi ahad habere de hükümler istinat edilir/dayandýrýlýr.

Ahad haber konusu, usulle ilgili meselelerin en önemlilerindendir. Çünkü mütevatir Sünnetin azlýðýndan dolayý hükümlerin çoðu ahad habere dayanmaktadýr.

Ahad haberin kabulü ile ilgili rivayet ve dirayet þartlarý tahakkuk ettiði zaman, ahad haber ile amel etmek vacibtir. Nitekim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sahabeleri bireyler halinde çeþitli ülkelere gönderiyor, onlarý Ýslâm’a davet ediyorlar, hükümleri öðretiyorlar ve hadisleri rivayet ediyorlardý. Týpký; Muaz RadýyAllah’u Anhu Yemen’e göndermesi gibi. Eðer bir kiþinin haberi ile amel etmek Müslümanlara vacib olmasaydý, Rasulullah sahabeden bireyler göndermekle yetinmez, onlarý topluluk halinde gönderirdi.

Bir kiþinin verdiði haberle amel edilmesinde sahabelerin icmâsý hâsýl olmuþtur. Sahabe Rýdvanullahi Anh bu hususta sayýlamayacak kadar çok çeþitli olay nakledilmiþtir. Bir kiþinin haberi ile amel edilmesinde ve amel etmenin vacib oluþunda ittifak vardýr. Buna örnek;

-Ebu Bekir RadýyAllah’u Anh, Mugire ve Muhammed  b. Mesleme’nin, ninenin mirasý hakkýndaki meselede Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, nineye altýda bir hisse verdiðine dair haberi ile amel etmiþtir.

-Ömer Ýbn el-Hattab RadýyAllah’u Anh, mecusilerden cizye almak hususunda Abdurrahman b. Avf’ýn þu haberi ile amel etmiþtir.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle buyurmaktadýr: سنوا بهم سنة أهل الكتاب  “Onlara ehli kitapla ilgili hukuku uygulayýnýz.”[4]

-Osman ve Ali RadýyAllah’u Anhuma,  kocasý ölen kadýnýn iddetini kocasýnýn evinde doldurmasý hususunda Fürey’a bint Malik’in þu haberi ile amel etmiþlerdir: Dedi ki; Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e geldim ve iddeti geçireceðim yer konusunda ondan izin istedim.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:   َ امْكُثِي فِي بَيْتِكِ حَتَّى يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ    “Ýddetin bitinceye kadar, evinde (kocanýn evinde) kal.”[5]

-Ali RadýyAllah’u Anha’nýn bir kiþinin haberi ile amel ettiði meþhurdur. Þöyle demiþtir: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den bir hadis duyduðumda Allah ondan dilediði ile beni faydalandýrdý. Bir baþkasý bana hadis söylediðinde ise ona yemin ettiririm, yemin ettiðinde ise onu tasdik ederim.”[6]

-Ýbn Abbas RadýyAllah’u Anha, nesîe (veresiye alýþ-veriþ) dýþýnda faizle hüküm vermezken, Ebu Said el-Hudri’nin nakit (parasal) iþlemlerde de faiz olduðuna dair haberi ile amel etmiþtir.[7]

-Zeyd b. Sabit RadýyAllah’u Anh, ensardan hayýzlý bir kadýnýn veda etmeksizin hacdan ayrýlmasýna -yani veda tavafý yapmadan yurduna dönebileceðine- dair verdiði haberle amel etmiþtir.

-Enes b. Malik’ten þu rivayet edilmiþtir: “Ben, Ebu Talha, Ebu Ubeyde ve Ubeyd b. Ka’b’e ‘fâdih’ denilen içkiden daðýtýyordum. Bir anda bize birisi geldi ve dedi ki; ‘Þüphesiz ki içki haram kýlýndý.’ Bunun üzerine Ebu Talha þöyle dedi: ‘Ey Enes, kalk ve þu testileri kýr.’ Kalkýp dibeði aldým ve onun altý ile testiler kýrýlýncaya kadar vurdum.”[8]

Kûba’ halký, kýblenin deðiþtirilmesi hususunda bir kiþinin “Kýble nesh olunmuþtur, Kâbe’ye dönün” haberi ile Kâbe’ye yönelmiþlerdir.[9]

 Bunlar ve benzerleri ahad haberle amel etmenin vacib olduðuna dair sahabenin icmâsý olduðuna delâlet etmektedirler.

 

Hadis Ravileri:
 

Hadis ravileri; sahabeler, tabiin ve tabii tabiinden meydana gelir. Bunlarýn dýþýnda kalanlar kesinlikle hadis ravilerinden sayýlmaz.

Ahmed ve Tirmizi’nin, Ýbn Ömer’den rivayet ettikleri þu hadis buna iþaret etmektedir: Dedi ki; Ömer, Cebiye’de bize hitap etti: Ey insanlar Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem benim bu þekilde size hitap ettiðim gibi bize hitap ederek þöyle dedi: أُوصِيكُمْ بِأَصْحَابِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ يَفْشُو الْكَذِبُ “Size ashabýmý tavsiye ediyorum. Sonra onlarýn ardýndan gelenleri, sonra da onlarýn ardýndan gelenleri. Daha sonra yalan yaygýnlaþacaktýr.”[10]

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem yalanýn yaygýnlaþmasýný, üçüncü neslin sona ermesinden sonraki sýraya koymuþtur. Üçüncü guruptan sonra ve onlardan sonra kýyamete kadar gelecek olanlarýn arasýnda yalanýn yaygýnlaþacaðý bu nâss ile belirtilmektedir.

Buhari, Ubeyde’den, o da Abdullah’tan rivayet ediyor ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle buyurmuþtur: خَيْرُ النَّاسِ قَرْنِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ يَجِيءُ أَقْوَامٌ تَسْبِقُ شَهَادَةُ أَحَدِهِمْ يَمِينَهُ وَيَمِينُهُ شَهَادَتَهُ      “Ýnsanlarýn en hayýrlýsý, benim çaðýmda yaþayanlardýr, sonra onlarýn ardýndan gelenler, sonra onlarýn ardýndan gelenlerdir. Sonra yemin etmeden önce þahitlikte bulunacak, þahitlikte bulunmadan önce yemin edecek bir topluluk gelecek.”[11]

Ýmran b. Hüseyn RadýyAllah’u Anh’dan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle buyurduðu rivayet edildi: خَيْرُ أُمَّتِي قَرْنِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ قَالَ عِمْرَانُ فَلا أَدْرِي أَذَكَرَ بَعْدَ قَرْنِهِ قَرْنَيْنِ أَوْ ثَلاثًا ثُمَّ إِنَّ بَعْدَكُمْ قَوْمًا يَشْهَدُونَ وَلا يُسْتَشْهَدُونَ وَيَخُونُونَ وَلا يُؤْتَمَنُونَ وَيَنْذُرُونَ وَلا يَفُونَ وَيَظْهَرُ فِيهِمُ السِّمَنُ “Ümmetimin en hayýrlýsý, benim dönemimde yaþayanlardýr, sonra onlarýn ardýndan gelenler, sonra onlarýn ardýndan gelenlerdir. -Ýmran dedi ki: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendi döneminden sonra iki mi yoksa üç dönem mi zikretti bilemiyorum.- Sonra sizin ardýnýzdan þahitlik etmesi istenmeden þahitlik yapan, kendisine güvenilmeyen, ihanet eden, adakta bulunup yerine getirmeyen ve aralarýnda þiþmanlýk yaygýnlaþan bir toplum gelecektir.”[12]

Bu hadisler bu üç asýrdan sonra gelenlerin sözlerinin töhmet konumunda olduðuna yani rivayetlerinin kabul edilmeyeceðine iþaret etmektedir. Üç dönem; sahabe, tabiin ve tabii tabiin asrýdýr. Bu hadisler, her ne kadar hadis rivayetlerinin bu üç asýrla sýnýrlandýrýlacaðýna dair bir nâss deðilseler de, ona iþaret etmektedirler. Ancak bu üç asýrdakilerin hadis ravileri olarak tayin edilmesi, hadislerin kitaplara geçmesinden sonra hadis rivayetlerinin sona ermiþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr.

Hadislerin kayda geçirilmesi asrý olan Buhari, Müslim ve Sünen sahiplerinin asrýndan sonra hadis rivayeti yoktur. Çünkü rivayet, nakli ifade eder, bu nakil de sona ermiþtir. Bunun içindir ki hadis ravileri; sahabeler, tabiin ve tabii tabiinden meydana gelmektedir. Çünkü hadislerin tescilinden/kayda geçirilmesinden sonra rivayet onlarla birlikte son bulmuþtur.

Hadis ravilerinin sahabe, tabiin ve onlarýn dýþýndakiler olduðunu söyleyenler vardýr. Bu söz doðrudur. Çünkü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem hadisinin rivayetini engelleyen herhangi bir nâss geçmemiþtir. Ancak vakýa þudur ki; Hadislerin tescilinden ve rivayetin sona ermesinden sonra rivayete ve ravilere yer kalmamýþtýr. Böylece rivayet ve raviler dönemi, tescil asrýndan sonra yani tabii tabiin asrýnda sonra pratik olarak sona ermiþtir. Bundan dolayý hadis rivayeti vakýasý bu üç asýr olan sahabe, tabiin, tabii tabiin asrý ile sýnýrlý olmuþtur.

Hadis ravilerinin tarihi yazýlmýþ ve onlardan her biri tanýtýlmýþtýr. Onlar hatadan masum deðildirler. Ancak sahabenin rivayeti doðrudan kabul edilir.

Kitapta ve Sünnette haklarýnda yer alan övgüden dolayý ve Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünden dolayý ta’dile/adil olduklarýnýn tespitine muhtaç deðildirler:  أصحابي كالنجوم بأيهم اقتديتم اهتدينم    “Ashabým yýldýzlar gibidir. Onlardan hangisine uyarsanýz hidayet bulursunuz.”[13]

Bu hadis, âlimlerin kabul edip fakihlerin genelinin delil olarak kullandýklarý hasen bir hadistir. Hadis türlerinden olan hasen hadis, hadis ýstýlahlarý âlimlerinin belirlediklerindendir. Bunun içindir ki ta’dile gerek kalmadan sahabenin rivayeti kabul edilir.

Sahabe dýþýndakilerin rivayetlerinin hüccet olabilmesi için, rivayet edenin rivayet ettiðini zabt etmesi ve adl sýfatýna sahip olmasý þartý aranýr.

 

Ahad Haberin Çeþitleri:
 

Hadis, hadisçilere göre; sahih, hasen ve zayýf olmak üzere üç kýsma ayrýlýr.

Sahih Hadis: Adil ve zaptý tam ravilerin adil ve zaptý tam ravilerden, þâz ve muallel olmaksýzýn baþýndan sonuna kadar muttasýl bir senetle rivayet ettikleri hadistir. Hadisçiler nezdinde ihtilaf edilmeden sýhhatine hükmedilen sahih hadis iþte budur.

Bundan dolayý “munkatý” ve “mu’dal/belirsiz” gibi senedinde kopukluk olan hadis sahih hadis sayýlmaz. Açýk ve gizli hali meçhul olanýn veya kendisi meçhul olan ya da zayýflýðý ile bilinen bir kimsenin rivayet ettiði hadis sahih hadis sayýlmaz. Naklettiklerinden gafil olan, zabt ehliyetine sahip olmayan ve uyanýk olmayan gafleti nedeni ile çok hata yaptýðýndan dolayý, böylesi kimsenin rivayet ettiði hadis de sahih sayýlmaz. Sika/güvenilir insanlarýn (ravilerin) rivayetlerine muhalif olarak rivayet edilen hadis de sahih sayýlmaz. Çünkü bu durumda þâz sayýlýr. Ýçinde sýhhati zedeleyen gizli sebepler bulunan hadis –ki bu durumda muallel olur- de sahih sayýlmaz.

Sahih Hadisi tanýma iþi, imamlarýn çýkardýklarý hadisleri kendi içinde sýnýflandýrma ile son buldu. Burada imamlardan kast olunan meþhur hadis imamlarýdýr.

Sahih; Sahiheyinde/iki Sahihten birisinde ya da meþhur güvenilir hadis imamlarýnýn kitaplarýnýn birisinde sahihliði belirlenmiþ olarak bulunan hadistir.

Sahihin kýsýmlarý þunlardýr:

1- Buhari ve Müslim’in birlikte çýkardýklarý sahih,

2- Müslim’den ayrý olarak yalnýzca Buhari’nin çýkardýðý sahih,

3- Buhari’den ayrý olarak yalnýzca Müslim’in çýkardýðý sahih,

4- Buhari ve Müslim’in çýkartmayýp ikisinin ortak þartlarýna uygun olan sahih,

5- Buhari’nin çýkartmadýðý ancak Buhari’nin þartýna uygun olan Hadis,

6- Müslim’in çýkartmadýðý ancak Müslim’in þartýna uygun sahih,

7- Ýkisinden birisinin þartlarýna uygun olmayýp her ikisi dýþýnda kalanlarýn katýndaki sahih.

Sahihin ana kýsýmlarý bunlardýr. Bunlarýn en üstünü birinci sýradaki sahihtir. Hadisçiler ona genellikle “muttefikun aleyh” derler.

Hasen Hadis ise; tahric edeni bilinen, ravileri meþhur olan ve minvalinde birçok hadis olan hadistir. Âlimlerin çoðunun kabul ettiði ve fakihlerin genelinin kullandýðý hadistir. Rivayet edildiðine göre Ebu Ýsa et-Tirmizi Rahimehullah hasen hadis ile þunu kast etmektedir: “Senedinde yalanla itham edilen olmayan ve þâz olmayan hadistir.” Rivayetindeki hüsnü zandan dolayý “hasen” olarak isimlendirilmiþtir. Hasen Hadis iki kýsma ayrýlmýþtýr:

1- Senedindeki ravilerin bazý bilinmeyen yönleri bulunup, ravisinin ehliyeti gerçekleþmemiþ olan hadistir. Ancak bu ravi rivayet ettiði hususta fazla hata yapan gafil birisi deðildir ve hadiste yalanla itham olunmamýþ birisidir.

2- Ravisi, doðruluk ve emanet bakýmýndan meþhur olmakla birlikte, sahih hadis ravileri seviyesine ulaþmamýþ hadistir.

Hasen Hadis; sahih hadisin delil olarak alýnmasý gibi fark etmeksizin delil olarak alýnýr. Ýmamlarýn, öðrencilerinin ve onlarýn dýþýndaki âlim ve fakihlerin kitaplarýnda hasen hadis olarak yer alan hadisler delil olarak alýnýr. Çünkü onlar onu bir hükme delil olarak getirmiþler veya ondan bir hüküm istinbat etmiþlerdir. Ýster usulü fýkýh kitaplarýnda yer alsýn ister ise fýkýh kitaplarýnda yer alsýn; el-Mebsut,     el-Ümm, el-Müdevvenet ül-Kübra, v.b. gibi muteber kitaplarda bulunmasý þartý ile o, hasen hadistir. El-Bacuri, el-Þensuri, v.b. kitaplarda yer alanlar hasen hadis olarak itibar edilmezler.

Tefsir kitaplarýnda geçen hadislere itibar edilmez. Velev ki müfessir, müçtehit bir imam olsa bile, o hadisler delil olarak alýnmaz. Çünkü onlar bir hüküm istinbat etmek için deðil bir ayetin tefsiri için oraya alýnmýþtýr. Ýkisi arasýnda ise fark vardýr. Çünkü müfessirler genellikle; delil olarak kullandýklarý Hadislerin sýhhatine pek fazla önem vermezler. Bu nedenledir ki imamlarýn ve âlimlerin fýkýh kitaplarýnda yer alan hadislerde olduðu gibi sadece tefsirde yer almasýndan dolayý bu hadislere itibar edilmez. Bilakis tefsirde yer alan hadis hakkýnda hadis ehline sorarak ya da muteber hadis kitaplarýndan birisine müracaat ederek taklit yoluyla da olsa araþtýrma yapmak mutlaka gereklidir.

Zayýf Hadise gelince; kendisinde yukarýda belirtilen sahih hadis þartlarýný ve hasen hadis þartlarýný bulundurmayan bir hadistir. Yani ravilerin tamamý veya bir kýsmýnýn, durumlarý hakkýndaki bilgisizlikten veya doðruluklarý hakkýnda zedeleyici bir durumun varlýðýndan dolayý, adaletin ve güvenirliðinin nefyini gerekli kýlan benzeri durumlardan dolayý güvenirliði sabit olmamýþ hadistir.

Zayýf Hadis ile delil getirilmez ve Þer’î hükümler hakkýnda zayýf hadis delil olarak alýnmaz.

 

Ahad Haberin Kabul Þartlarý:
 

Ahad haber, rivayet ve dirayet açýsýndan þartlarýný tamamladýðýnda kabul edilir.

Rivayet açýsýndan hadisin kabulünün þartý þudur: Hadis ravisinin; Müslüman, balið, akýl sahibi, adl sahibi, sadýk, iþittiðini zabt eden, hadisi aldýðý vakitten eda ettiði vakte kadar hatýrlayabilir olmasýdýr.

Usul âlimleri ve mustalahul hadis âlimleri, rivayet þartlarýný tafsilatýyla açýklamýþlardýr. Hadis ricali ile ilgili tarih, kendilerinde bu sýfatlarýn tahakkuk ettiði bir ravinin tarihi, detaylarýyla açýklanmýþtýr.

Dirayet açýsýndan ahad haberi kabul þartlarý ise þudur: Bir ayet veya mütevatir bir hadis veya meþhur bir hadis gibi kendisinden daha kuvvetli bir delile ters düþmemelidir. Fatýma bint el-Kayýs’tan rivayet edilen þu hadis gibi: Dedi ki; Kocam beni üç talak ile boþadý. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem  Kocamýn bana nafaka ve evde oturma izni vermesine hüküm vermedi.[14]         

Bu hadis, þu ayete muhaliftir: أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ  “O kadýnlarý gücünüz yettiðince kaldýðýnýz yerin bir kýsmýnda iskan ettirin/oturmalarýna izin verin.”[15]

Bu nedenle bu tür hadis reddedilir, onunla amel etmek/delil getirmek caiz olmaz.

Ahad haber kýyasla çeliþince, Hadis kýyasýn önüne geçer. Hadis kabul edilir ve kýyas reddedilir. Ancak bu þu durumda geçerlidir: Kýyasýn illeti, istinbat edilmiþ ya da nâsstan delâlet yoluyla alýnmýþsa veya bir baþka Þer’î illete kýyas edilmiþse, bu tür hallerin tümünde hadis kýyasýn önüne geçer.

Fakat kýyasýn illeti, ayet veya mütevatir hadis gibi kesin bir nâssta açýkça belirlenmiþ durumdaysa illetle amel etmek gerekir. Çünkü bu illeti gösteren nâss illetin hükmü hakkýndaki nâss gibidir. Bu durumda ahad hadis kýyasla deðil, kendisinden daha kuvvetli olan bir ayetle veya mütevatir bir hadis ile çeliþmiþ gibi olur.

Özetle; ahad haber, Kur'an’da bir ayetle veya mütevatir bir hadisle veya meþhur bir hadisle veya Kur'an’ýn ya da mütevatirin ya da meþhurun açýkça belirlemiþ olduðu bir illetle çeliþirse, hadis dirayet açýsýndan kabul edilmez. Eðer böyle bir çeliþki yoksa kabul edilir. Hadis kýyasla çeliþse bile hadis kabul edilir, kýyas reddedilir.


[1] Mü’minun: 44

[2] Buhari,   Müslim-K. Mukaddime, 4

[3] Buhari, Müslim

[4] Buhari

[5] Ebu Davud, Mâlik

[6] Ahmed b.Hanbel

[7] Buhari, Müslim

[8] Buhari, Müslim

[9] Buhari

[10] Tirmizi, K. Fitne, 2091

[11] Buhari, K. Þehâdât, 2458

[12] Buhari, K. Menâkýb, 3377

[13] Razîn tahriç  etmiþtir.

[14] Müslim

[15] Talak: 6