Sünnet, senedi bakýmýndan þu üç kýsma ayrýlýr: Mütevatir,
meþhur ve ahad haber.
Hadis; tabii tabiinden bir topluluðun, tabiinden bir
topluluktan, tabiinden bir topluluðun sahabeden bir topluluktan,
sahabeden bir topluluðun da Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet yoluyla gelmiþ ise bu, mütevatir hadisdir.
Hadis; eðer tabii tabiinden bir topluluðun tabiinden bir
topluluktan, tabiinin de sayýlarý tevatür derecesine ulaþmayan bir
veya daha fazla sahabeden rivayet yoluyla gelmiþse bu, meþhur
hadistir. Çünkü o ümmet tarafýndan hoþ bulunup meþhur
olmuþtur.
Hadisi sahabeden ve onlardan sonra gelen tabiinler ve tabii
tabiinlerden rivayet edenlerin sayýsý tevatür derecesine ulaþmamýþ
ise o hadis ahad haberdir.
Sünnet bu üç kýsmýn dýþýna çýkmaz. Ancak Sünnet
yakin/kesinlik ve zan ifade etmesi yönünden iki kýsmýn dýþýna
çýkmaz. Çünkü meþhur Hadis ahad haberden sayýlýr. Zira Hadisi
yalan üzere birleþmeleri mümkün olmayan tabii tabiinden bir
sayýnýn tabiinden, yalan üzere birleþmeleri mümkün olmayan
tabiinden bir sayýnýn da sözleri kesin hüccet olan sahabeden bir
topluluktan rivayet etmiþ ise mütevatir sayýlýr. Yani
mütevatir her üç tabakadaki ravilerin her tabakada tevatür
sayýsýna ulaþmasýdýr. Eðer bu üç tabakadan birisinde tevatür
sayýsý saðlanamazsa ahad haber sayýlýr. Hadis ravilerinde tevatür
sayýsýnýn saðlanamadýðý tabakanýn, sahabeden, tabiinden, tabii
tabiinden ya da her üçünden olmasý fark etmeksizin ahad haber
sayýlýr. Kesinlik ifade etmez, zan ifade eder. Ancak sahabede
tevatür sayýsýný saðlayamayýp geri kalan iki tabakada tevatür
sayýsýna ulaþýp ümmet arasýnda meþhur olduðundan ona “meþhur” ismi
verilmiþtir. Fakat kesin ifade etmediðinden ahad haber ile ayný
hükme haizdir.
“Tevatür”; lügatta, aralarýndaki bir süre ile birisinin
ardýndan birisi gelmek sureti ile eþyalarýn ardý arda birbirisini
takip etmesine denir.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: ثُمَّ
أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى “Sonra
Rasullerimizi birbiri ardýnca gönderdik.”
Yani bir mühletle birinden sonra baþka birisini gönderdik,
demektir. “Mütevatir” ardý ardýnalýktýr.
“Mütevatir haber” usulcülerin ýstýlahýnda þöyledir:
“Sözleri ilim oluþturacak birçokluða ulaþmýþ bir topluluðun
verdiði habere denir.” Haber verdikleri hususu zanneden deðil de
kesin bilen kimseler olmadýkça bu topluluðun sözleri ilim
oluþturmaz ve mütevatir de olmaz. Onlarýn ilmi ise bir delilden
sonuç çýkarmaya, çýkarsamaya deðil de iþitme ve görmeye dayalý
olmalýdýr. Bu topluluk sahabe, tabiin ve tabii tabiin asrýnda da
bu þartlarý bünyesinde taþýmalý ve naklettikleri haber, baþý sonu
ve ortasý itibarý ile ayný düzeyde olmalýdýr.
Buna binaen mütevatir haber; yalan üzerinde birleþmeleri
normalde imkânsýz olan çok sayýdaki bir topluluðun üç dönemde
rivayet ettiði haberdir. Üç dönemden kasýt; sahabe dönemi, tabiin
dönemi ve tabii tabiin dönemidir. Zira Hadis rivayetinde bu üç
dönemin dýþýnda kalanlara kesinlikle itibar edilmez.
Mütevatir Hadis, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
alýndýðý kesin olan hadistir. Dolayýsýyla kesin ilim ifade eder,
her hususta onunla amel etmek vacib olur. Ýster kavli, ister
fiili, ister takriri Sünnetten olsun fark etmez.
Mütevatir kavli hadislere örnek; Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür:
مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا
فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ
“Kim bilerek bana yalan isnad ederse, cehennemde yerini
hazýrlasýn.”
Mütevatir fiili Sünnete örnek ise, beþ vakit namazýn rekâtlarýnýn
adetleridir. Namaz, oruç, haccýn keyfiyeti hakkýnda gelenler de
böyledir.
Kendisi ile ilmin hâsýl olduðu en az sayý hakkýnda ihtilaf
edilmiþtir. Bazýlarý bu sayý beþtir derken bir diðerleri 12
olduðunu söylemiþlerdir. En az sayýnýn 20 olduðunu söyleyenler var
olduðu gibi, 40, 70, 313 vb. diyenler de olmuþtur. Bu sözlerin
tamamýnýn ne nakilden ne de akýldan bir senedi yoktur. Zira
belirlenmiþ bir sayýyý gösteren bir nâss gelmediði gibi aklýn da
belirlenmiþ bir sayýyý tercihi söz konusu deðildir.
Mütevatir haberde muayyen bir sayýnýn rivayetine deðil, kesin
ilmin hâsýl olmasýna itibar edilir. Sayý bulunmakla beraber
haberin kuvvetliliðine veya zayýflýlýðýna delâlet eden karineler
bulunabilir. Zira bir haber muayyen bir sayý tarafýndan rivayet
edilmesine raðmen o rivayetle kesin ilim hâsýl olmayabilir. Bazen
de ayný sayýdaki baþka bir topluluðun rivayet etmeleriyle bir
haber, kesin ilim oluþturabilir. Çünkü sayýnýn eþit olmasýna
raðmen karinelerin farklý olmasý ile habere itibar da farklý olur.
Buna binaen kendisi ile kesin ilim hâsýl olan mütevatir hadis için
þu þartlar bulunmalýdýr:
1- Belirli bir sayý deðil, bir topluluk rivayet etmelidir.
2- Bu topluluðun sayýsý, konumlarýnýn ve mekânlarýnýn
uzaklýðý yalanda birleþmelerine imkân vermeyecek þekilde
olmalýdýr. Sayýda dikkate alýnan husus, yalan üzerinde
birleþmelerini imkânsýz kýlmasýdýr.
Böylece Hadis, bir topluluk tarafýndan rivayet edilmelidir ve
onlarýn sayýsý yalan üzerinde birleþmelerini engelleyecek bir
boyutta olmalýdýr. Bu ise haber verenlerin, vakýanýn ve
karinelerin farklý olmasý ile farklý olur.
Meþhur Hadis; tevatür derecesine ulaþmamýþ sayýda
sahabelerin rivayet ettiði, daha sonra tabiin ve tabii tabiin
zamanýnda ravilerin sayýsýnýn tevatüre ulaþtýðý hadistir. Meþhur
Hadis, yakin ifade etmez. Ancak zan ifade eder, bu bakýmdan ahad
haberlerden herhangi birisi gibidir.
Bazýlarý; “Meþhur Hadis, yakine yakýn zan ifade eder, çünkü ümmet
onu tabiin zamanýnda hüsnü kabulle benimseyerek almýþ ve sahabeden
sübutu da kesindir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
sahabesi hakkýnda tercih edilen ise onlarýn yalandan uzak
olmalarýdýr” demiþlerdir.
Bu söz, Meþhur Hadise herhangi bir ahad haberden daha fazlasýný
kazandýrmaz. Çünkü “kesine yakýn bir zan ifade eder” sözünün bir
anlamý yoktur. Zira bir þey ya zan ya da kesin ifade eder, bir
üçüncüsü söz konusu olamaz. Zan ile kesin arasýnda bir þey yoktur.
Bir þeyi buna yaklaþtýrýp þundan uzaklaþtýran da yoktur. Bu
nedenle de bu söz anlamsýzdýr. Böylece meþhur, zan ifade eder.
“Sahabeden sübutu katidir” sözünün de bir deðeri yoktur. Çünkü
matlup olan, sahabeden deðil, Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’den alýnmasýnýn sübutunun katî olmasýdýr. Bahis
konusu olan sahabenin sözleri deðil, Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in sözleridir. Bu nedenle bu sözün de
herhangi bir deðeri yoktur. Buna göre Meþhur Hadis, ahad haberden
daha öteye gidemez.
Ancak Meþhur Hadis ile ahad haber arasýndaki fark þudur: Ahad
haber ancak rivayetinin doðruluðu araþtýrýldýktan sonra alýnýr.
Çünkü onda sahabe dýþýnda ahad konumunda raviler vardýr. Meþhur
Hadis ise, rivayetinin doðruluðu araþtýrýlmaksýzýn alýnýr. Çünkü
ondaki ahad konumundaki raviler sahabelerdir. Sahabeler ise
uduldürler, haklarýnda ravilik soruþturulmasý yapýlmaz.
Hadisteki meþhurluk, tabiin ve tabii tabiin dönemindeki
þöhretinden kaynaklanmaktadýr. Bu iki asýrdan sonra meþhur olursa
buna itibar edilmez. Bunun içindir ki bu iki asýrdan sonra
insanlar arasýnda þöhret bulmuþ ahad haberler hakkýnda “Meþhur
Hadistir” denilmez. Bilakis ona, ne kadar meþhur olursa olsun ahad
haber denir.
Meþhur Hadislere bir örnek; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in þu hadisidir: إِنَّمَا
الأعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ “Ameller
niyetlere göredir.”
Üç asýrda da ravilerin sayýsý tevatür derecesine ulaþmayan
hadistir. Üç asýrdan sonrasýna itibar edilmez. Ahad haber zan
ifade eder, kesinlik ifade etmez. Hükümlerin istinbatýnda
mütevatir hadise ve meþhur hadise istinat edildiði gibi ahad
habere de hükümler istinat edilir/dayandýrýlýr.
Ahad haber konusu, usulle ilgili meselelerin en önemlilerindendir.
Çünkü mütevatir Sünnetin azlýðýndan dolayý hükümlerin çoðu ahad
habere dayanmaktadýr.
Ahad haberin kabulü ile ilgili rivayet ve dirayet þartlarý
tahakkuk ettiði zaman, ahad haber ile amel etmek vacibtir. Nitekim
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sahabeleri
bireyler halinde çeþitli ülkelere gönderiyor, onlarý Ýslâm’a davet
ediyorlar, hükümleri öðretiyorlar ve hadisleri rivayet
ediyorlardý. Týpký; Muaz RadýyAllah’u Anhu Yemen’e
göndermesi gibi. Eðer bir kiþinin haberi ile amel etmek
Müslümanlara vacib olmasaydý, Rasulullah sahabeden bireyler
göndermekle yetinmez, onlarý topluluk halinde gönderirdi.
Bir kiþinin verdiði haberle amel edilmesinde sahabelerin icmâsý
hâsýl olmuþtur. Sahabe Rýdvanullahi Anh bu hususta
sayýlamayacak kadar çok çeþitli olay nakledilmiþtir. Bir kiþinin
haberi ile amel edilmesinde ve amel etmenin vacib oluþunda ittifak
vardýr. Buna örnek;
-Ebu Bekir RadýyAllah’u Anh, Mugire ve Muhammed b.
Mesleme’nin, ninenin mirasý hakkýndaki meselede Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, nineye altýda bir hisse
verdiðine dair haberi ile amel etmiþtir.
-Ömer Ýbn el-Hattab RadýyAllah’u Anh, mecusilerden
cizye almak hususunda Abdurrahman b. Avf’ýn þu haberi ile amel
etmiþtir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurmaktadýr: سنوا بهم سنة
أهل الكتاب
“Onlara ehli kitapla ilgili hukuku
uygulayýnýz.”
-Osman ve Ali RadýyAllah’u Anhuma, kocasý ölen kadýnýn
iddetini kocasýnýn evinde doldurmasý hususunda Fürey’a bint
Malik’in þu haberi ile amel etmiþlerdir: “Dedi ki; Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e geldim ve iddeti
geçireceðim yer konusunda ondan izin istedim.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
َ
امْكُثِي فِي بَيْتِكِ حَتَّى يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ
“Ýddetin bitinceye kadar, evinde (kocanýn evinde)
kal.”
-Ali RadýyAllah’u Anha’nýn bir kiþinin haberi ile amel ettiði
meþhurdur. Þöyle demiþtir: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’den bir hadis duyduðumda Allah ondan dilediði ile
beni faydalandýrdý. Bir baþkasý bana hadis söylediðinde ise ona
yemin ettiririm, yemin ettiðinde ise onu tasdik ederim.”
-Ýbn Abbas RadýyAllah’u Anha, nesîe (veresiye
alýþ-veriþ) dýþýnda faizle hüküm vermezken, Ebu Said el-Hudri’nin
nakit (parasal) iþlemlerde de faiz olduðuna dair haberi ile amel
etmiþtir.
-Zeyd b. Sabit RadýyAllah’u Anh, ensardan hayýzlý bir
kadýnýn veda etmeksizin hacdan ayrýlmasýna -yani veda tavafý
yapmadan yurduna dönebileceðine- dair verdiði haberle amel
etmiþtir.
-Enes b. Malik’ten þu rivayet edilmiþtir: “Ben, Ebu Talha, Ebu
Ubeyde ve Ubeyd b. Ka’b’e ‘fâdih’ denilen içkiden daðýtýyordum.
Bir anda bize birisi geldi ve dedi ki; ‘Þüphesiz ki içki haram
kýlýndý.’ Bunun üzerine Ebu Talha þöyle dedi: ‘Ey Enes, kalk ve þu
testileri kýr.’ Kalkýp dibeði aldým ve onun altý ile testiler
kýrýlýncaya kadar vurdum.”
Kûba’ halký, kýblenin deðiþtirilmesi hususunda bir kiþinin “Kýble
nesh olunmuþtur, Kâbe’ye dönün” haberi ile Kâbe’ye yönelmiþlerdir.
Bunlar ve benzerleri ahad haberle amel etmenin vacib olduðuna
dair sahabenin icmâsý olduðuna delâlet etmektedirler.
Hadis ravileri; sahabeler, tabiin ve tabii tabiinden
meydana gelir. Bunlarýn dýþýnda kalanlar kesinlikle hadis
ravilerinden sayýlmaz.
Ahmed ve Tirmizi’nin, Ýbn Ömer’den rivayet ettikleri þu hadis buna
iþaret etmektedir: “Dedi ki; Ömer, Cebiye’de bize hitap
etti: Ey insanlar Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
benim bu þekilde size hitap ettiðim gibi bize hitap ederek þöyle
dedi: أُوصِيكُمْ
بِأَصْحَابِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ
يَلُونَهُمْ ثُمَّ يَفْشُو الْكَذِبُ
“Size ashabýmý tavsiye ediyorum. Sonra onlarýn ardýndan
gelenleri, sonra da onlarýn ardýndan gelenleri. Daha sonra yalan
yaygýnlaþacaktýr.”
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem yalanýn
yaygýnlaþmasýný, üçüncü neslin sona ermesinden sonraki sýraya
koymuþtur. Üçüncü guruptan sonra ve onlardan sonra kýyamete kadar
gelecek olanlarýn arasýnda yalanýn yaygýnlaþacaðý bu nâss ile
belirtilmektedir.
Buhari, Ubeyde’den, o da Abdullah’tan rivayet ediyor ki;
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurmuþtur: خَيْرُ النَّاسِ
قَرْنِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ
ثُمَّ يَجِيءُ أَقْوَامٌ تَسْبِقُ شَهَادَةُ أَحَدِهِمْ يَمِينَهُ
وَيَمِينُهُ شَهَادَتَهُ
“Ýnsanlarýn en hayýrlýsý, benim çaðýmda yaþayanlardýr,
sonra onlarýn ardýndan gelenler, sonra onlarýn ardýndan
gelenlerdir. Sonra yemin etmeden önce þahitlikte bulunacak,
þahitlikte bulunmadan önce yemin edecek bir topluluk gelecek.”
Ýmran b. Hüseyn RadýyAllah’u Anh’dan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle buyurduðu rivayet
edildi: خَيْرُ أُمَّتِي
قَرْنِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ
قَالَ عِمْرَانُ فَلا أَدْرِي أَذَكَرَ بَعْدَ قَرْنِهِ قَرْنَيْنِ
أَوْ ثَلاثًا ثُمَّ إِنَّ بَعْدَكُمْ قَوْمًا يَشْهَدُونَ وَلا
يُسْتَشْهَدُونَ وَيَخُونُونَ وَلا يُؤْتَمَنُونَ وَيَنْذُرُونَ وَلا
يَفُونَ وَيَظْهَرُ فِيهِمُ السِّمَنُ
“Ümmetimin en hayýrlýsý, benim dönemimde yaþayanlardýr,
sonra onlarýn ardýndan gelenler, sonra onlarýn ardýndan
gelenlerdir. -Ýmran dedi ki: Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem kendi döneminden sonra iki mi yoksa üç
dönem mi zikretti bilemiyorum.- Sonra sizin ardýnýzdan
þahitlik etmesi istenmeden þahitlik yapan, kendisine güvenilmeyen,
ihanet eden, adakta bulunup yerine getirmeyen ve aralarýnda
þiþmanlýk yaygýnlaþan bir toplum gelecektir.”
Bu hadisler bu üç asýrdan sonra gelenlerin sözlerinin töhmet
konumunda olduðuna yani rivayetlerinin kabul edilmeyeceðine iþaret
etmektedir. Üç dönem; sahabe, tabiin ve tabii tabiin asrýdýr. Bu
hadisler, her ne kadar hadis rivayetlerinin bu üç asýrla
sýnýrlandýrýlacaðýna dair bir nâss deðilseler de, ona iþaret
etmektedirler. Ancak bu üç asýrdakilerin hadis ravileri olarak
tayin edilmesi, hadislerin kitaplara geçmesinden sonra hadis
rivayetlerinin sona ermiþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr.
Hadislerin kayda geçirilmesi asrý olan Buhari, Müslim ve Sünen
sahiplerinin asrýndan sonra hadis rivayeti yoktur. Çünkü rivayet,
nakli ifade eder, bu nakil de sona ermiþtir. Bunun içindir ki
hadis ravileri; sahabeler, tabiin ve tabii tabiinden meydana
gelmektedir. Çünkü hadislerin tescilinden/kayda geçirilmesinden
sonra rivayet onlarla birlikte son bulmuþtur.
Hadis ravilerinin sahabe, tabiin ve onlarýn dýþýndakiler olduðunu
söyleyenler vardýr. Bu söz doðrudur. Çünkü Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem hadisinin rivayetini engelleyen
herhangi bir nâss geçmemiþtir. Ancak vakýa þudur ki; Hadislerin
tescilinden ve rivayetin sona ermesinden sonra rivayete ve
ravilere yer kalmamýþtýr. Böylece rivayet ve raviler dönemi,
tescil asrýndan sonra yani tabii tabiin asrýnda sonra pratik
olarak sona ermiþtir. Bundan dolayý hadis rivayeti vakýasý bu üç
asýr olan sahabe, tabiin, tabii tabiin asrý ile sýnýrlý olmuþtur.
Hadis ravilerinin tarihi yazýlmýþ ve onlardan her biri
tanýtýlmýþtýr. Onlar hatadan masum deðildirler. Ancak sahabenin
rivayeti doðrudan kabul edilir.
Kitapta ve Sünnette haklarýnda yer alan övgüden dolayý ve
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünden
dolayý ta’dile/adil olduklarýnýn tespitine muhtaç deðildirler:
أصحابي كالنجوم بأيهم اقتديتم
اهتدينم “Ashabým yýldýzlar gibidir.
Onlardan hangisine uyarsanýz hidayet bulursunuz.”
Bu hadis, âlimlerin kabul edip fakihlerin genelinin delil olarak
kullandýklarý hasen bir hadistir. Hadis türlerinden olan hasen
hadis, hadis ýstýlahlarý âlimlerinin belirlediklerindendir. Bunun
içindir ki ta’dile gerek kalmadan sahabenin rivayeti kabul edilir.
Sahabe dýþýndakilerin rivayetlerinin hüccet olabilmesi için,
rivayet edenin rivayet ettiðini zabt etmesi ve adl sýfatýna sahip
olmasý þartý aranýr.
Hadis,
hadisçilere göre; sahih,
hasen
ve zayýf
olmak üzere üç kýsma ayrýlýr.
Sahih Hadis:
Adil ve zaptý tam ravilerin adil ve zaptý tam ravilerden,
þâz ve muallel olmaksýzýn baþýndan sonuna kadar muttasýl bir
senetle rivayet ettikleri hadistir.
Hadisçiler nezdinde ihtilaf edilmeden sýhhatine hükmedilen sahih
hadis iþte budur.
Bundan dolayý “munkatý” ve “mu’dal/belirsiz” gibi senedinde
kopukluk olan hadis sahih hadis sayýlmaz. Açýk ve gizli hali
meçhul olanýn veya kendisi meçhul olan ya da zayýflýðý ile bilinen
bir kimsenin rivayet ettiði hadis sahih hadis sayýlmaz.
Naklettiklerinden gafil olan, zabt ehliyetine sahip olmayan ve
uyanýk olmayan gafleti nedeni ile çok hata yaptýðýndan dolayý,
böylesi kimsenin rivayet ettiði hadis de sahih sayýlmaz.
Sika/güvenilir insanlarýn (ravilerin) rivayetlerine muhalif olarak
rivayet edilen hadis de sahih sayýlmaz. Çünkü bu durumda þâz
sayýlýr. Ýçinde sýhhati zedeleyen gizli sebepler bulunan hadis –ki
bu durumda muallel olur- de sahih sayýlmaz.
Sahih Hadisi tanýma iþi, imamlarýn çýkardýklarý hadisleri kendi
içinde sýnýflandýrma ile son buldu. Burada imamlardan kast olunan
meþhur hadis imamlarýdýr.
Sahih; Sahiheyinde/iki Sahihten birisinde ya da meþhur
güvenilir hadis imamlarýnýn kitaplarýnýn birisinde sahihliði
belirlenmiþ olarak bulunan hadistir.
Sahihin kýsýmlarý þunlardýr:
1- Buhari ve Müslim’in birlikte çýkardýklarý sahih,
2- Müslim’den ayrý olarak yalnýzca Buhari’nin çýkardýðý
sahih,
3- Buhari’den ayrý olarak yalnýzca Müslim’in çýkardýðý
sahih,
4- Buhari ve Müslim’in çýkartmayýp ikisinin ortak
þartlarýna uygun olan sahih,
5- Buhari’nin çýkartmadýðý ancak Buhari’nin þartýna uygun
olan Hadis,
6- Müslim’in çýkartmadýðý ancak Müslim’in þartýna uygun
sahih,
7- Ýkisinden birisinin þartlarýna uygun olmayýp her ikisi
dýþýnda kalanlarýn katýndaki sahih.
Sahihin ana kýsýmlarý bunlardýr. Bunlarýn en üstünü birinci
sýradaki sahihtir. Hadisçiler ona genellikle “muttefikun aleyh”
derler.
Hasen Hadis ise; tahric edeni bilinen, ravileri meþhur olan
ve minvalinde birçok hadis olan hadistir. Âlimlerin çoðunun kabul
ettiði ve fakihlerin genelinin kullandýðý hadistir. Rivayet
edildiðine göre Ebu Ýsa et-Tirmizi Rahimehullah hasen
hadis ile þunu kast etmektedir: “Senedinde yalanla itham edilen
olmayan ve þâz olmayan hadistir.” Rivayetindeki hüsnü zandan
dolayý “hasen” olarak isimlendirilmiþtir. Hasen Hadis iki kýsma
ayrýlmýþtýr:
1- Senedindeki ravilerin bazý bilinmeyen yönleri bulunup,
ravisinin ehliyeti gerçekleþmemiþ olan hadistir. Ancak bu ravi
rivayet ettiði hususta fazla hata yapan gafil birisi deðildir ve
hadiste yalanla itham olunmamýþ birisidir.
2- Ravisi, doðruluk ve emanet bakýmýndan meþhur olmakla
birlikte, sahih hadis ravileri seviyesine ulaþmamýþ hadistir.
Hasen Hadis; sahih hadisin delil olarak alýnmasý gibi fark
etmeksizin delil olarak alýnýr. Ýmamlarýn, öðrencilerinin ve
onlarýn dýþýndaki âlim ve fakihlerin kitaplarýnda hasen hadis
olarak yer alan hadisler delil olarak alýnýr. Çünkü onlar onu bir
hükme delil olarak getirmiþler veya ondan bir hüküm istinbat
etmiþlerdir. Ýster usulü fýkýh kitaplarýnda yer alsýn ister ise
fýkýh kitaplarýnda yer alsýn; el-Mebsut, el-Ümm, el-Müdevvenet
ül-Kübra, v.b. gibi muteber kitaplarda bulunmasý þartý ile o,
hasen hadistir. El-Bacuri, el-Þensuri, v.b. kitaplarda yer alanlar
hasen hadis olarak itibar edilmezler.
Tefsir kitaplarýnda geçen hadislere itibar edilmez. Velev ki
müfessir, müçtehit bir imam olsa bile, o hadisler delil olarak
alýnmaz. Çünkü onlar bir hüküm istinbat etmek için deðil bir
ayetin tefsiri için oraya alýnmýþtýr. Ýkisi arasýnda ise fark
vardýr. Çünkü müfessirler genellikle; delil olarak kullandýklarý
Hadislerin sýhhatine pek fazla önem vermezler. Bu nedenledir ki
imamlarýn ve âlimlerin fýkýh kitaplarýnda yer alan hadislerde
olduðu gibi sadece tefsirde yer almasýndan dolayý bu hadislere
itibar edilmez. Bilakis tefsirde yer alan hadis hakkýnda hadis
ehline sorarak ya da muteber hadis kitaplarýndan birisine müracaat
ederek taklit yoluyla da olsa araþtýrma yapmak mutlaka gereklidir.
Zayýf Hadise gelince; kendisinde yukarýda belirtilen sahih
hadis þartlarýný ve hasen hadis þartlarýný bulundurmayan bir
hadistir. Yani ravilerin tamamý veya bir kýsmýnýn, durumlarý
hakkýndaki bilgisizlikten veya doðruluklarý hakkýnda zedeleyici
bir durumun varlýðýndan dolayý, adaletin ve güvenirliðinin nefyini
gerekli kýlan benzeri durumlardan dolayý güvenirliði sabit olmamýþ
hadistir.
Zayýf Hadis ile delil getirilmez ve Þer’î hükümler hakkýnda zayýf
hadis delil olarak alýnmaz.
Ahad haber, rivayet ve dirayet açýsýndan þartlarýný
tamamladýðýnda kabul edilir.
Rivayet açýsýndan hadisin kabulünün þartý þudur: Hadis
ravisinin; Müslüman, balið, akýl sahibi, adl sahibi, sadýk,
iþittiðini zabt eden, hadisi aldýðý vakitten eda ettiði vakte
kadar hatýrlayabilir olmasýdýr.
Usul âlimleri ve mustalahul hadis âlimleri, rivayet þartlarýný
tafsilatýyla açýklamýþlardýr. Hadis ricali ile ilgili tarih,
kendilerinde bu sýfatlarýn tahakkuk ettiði bir ravinin tarihi,
detaylarýyla açýklanmýþtýr.
Dirayet açýsýndan ahad haberi kabul þartlarý ise þudur: Bir
ayet veya mütevatir bir hadis veya meþhur bir hadis gibi
kendisinden daha kuvvetli bir delile ters düþmemelidir. Fatýma
bint el-Kayýs’tan rivayet edilen þu hadis gibi: “Dedi ki;
Kocam beni üç talak ile boþadý. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem Kocamýn bana nafaka ve evde oturma izni vermesine
hüküm vermedi.”
Bu hadis, þu ayete muhaliftir:
أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنتُمْ مِنْ
وُجْدِكُمْ “O kadýnlarý gücünüz yettiðince
kaldýðýnýz yerin bir kýsmýnda iskan ettirin/oturmalarýna izin
verin.”
Bu nedenle bu tür hadis reddedilir, onunla amel etmek/delil
getirmek caiz olmaz.
Ahad haber kýyasla çeliþince, Hadis kýyasýn önüne geçer. Hadis
kabul edilir ve kýyas reddedilir. Ancak bu þu durumda geçerlidir:
Kýyasýn illeti, istinbat edilmiþ ya da nâsstan delâlet yoluyla
alýnmýþsa veya bir baþka Þer’î illete kýyas edilmiþse, bu tür
hallerin tümünde hadis kýyasýn önüne geçer.
Fakat kýyasýn illeti, ayet veya mütevatir hadis gibi kesin bir
nâssta açýkça belirlenmiþ durumdaysa illetle amel etmek gerekir.
Çünkü bu illeti gösteren nâss illetin hükmü hakkýndaki nâss
gibidir. Bu durumda ahad hadis kýyasla deðil, kendisinden daha
kuvvetli olan bir ayetle veya mütevatir bir hadis ile çeliþmiþ
gibi olur.
Özetle; ahad haber, Kur'an’da bir ayetle veya mütevatir bir
hadisle veya meþhur bir hadisle veya Kur'an’ýn ya da mütevatirin
ya da meþhurun açýkça belirlemiþ olduðu bir illetle çeliþirse,
hadis dirayet açýsýndan kabul edilmez. Eðer böyle bir çeliþki
yoksa kabul edilir. Hadis kýyasla çeliþse bile hadis kabul edilir,
kýyas reddedilir.
 |