Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in fiilleri
üç kısma ayrılır:
Birincisi; fıtri özelliklerle ilgili yani insanın fıtri
özelliği ve tabiatı gereği olarak yaptığı, kalkmak, oturmak,
yemek, içmek v.b. fiillerdir. Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in kendisi hakkında ve ümmeti hakkında bu tür
fiillerin mubah olduğu hususunda herhangi bir ihtilaf yoktur.
İkincisi; Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
özelliklerinden olan ve bir başkasının iştirak edemeyeceğinin
sabit olduğu fiillerdir. Vitir namazının, gece teheccüdünün ve
müşavere yapmasının farz olması gibi hususlar yalnızca ona hastır.
Yine oruçta visalin (iftar etmeksizin üç gün oruç tutmak)
mubahlığı gibi hususların Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
has olduğu sabittir. Bu konularda ona uymanın caiz olmadığı
hususunda herhangi bir ihtilaf yoktur. Çünkü bunlar Rasul
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’ has fiillerdir.
Üçüncüsü; bir beşer
olarak yaptığı fiillerden ve yalnızca Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’e has fiillerden olmayan, bunların dışında
kalan fiillerdir. Bu tür fiillerde Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’e uymamız gerektiğinde bir ihtilaf yoktur. Bu
fiillerin Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sözleri
ve sükûtu gibi Şer’î delil olduğu hususunda bir ihtilaf yoktur.
Şu ayetler nedeni ile Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
fiilini Şer’î delil olarak almak vacibtir:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ
أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الأخِرَ
“And olsun ki sizin için Allah’ı ve Ahiret Gününü ümit eden
kimseler için Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.”
إِنْ
أَتَّبِعُ إِلا مَا يُوحَى إِلَيَّ “Ben ancak bana
vahy olana uyarım.”
إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يُوحَى
إِلَيَّ مِنْ رَبِّي “Ben ancak bana Rabbimden vahy
olunana uyarım.”
Bunlar, genellik hususunda açık, vazıh ve zahirdir. Dolayısıyla
Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sözünü ve
sükûtunu kapsadığı gibi, yaptığı her işi de kapsar. Bundan dolayı
kendisine has olan ve beşer vasfıyla yaptığı fiiller dışında kalan
fiillerde Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e tabi
olmak her Müslüman’a farzdır. Çünkü Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem ancak kendisine vahiy olana uyar.
Fakat Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ittiba/uyma
uymanın farz olması, yaptığı fiilin yapılmasının farz olduğu
anlamına gelmez. Bilakis fiilin durumuna göre Rasul
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e uymanın farz olduğu anlamına
gelir. Zira fiil eğer vacib/farz bir fiil ise onu yapmak vacib
olur. Fiil mendub ise, onu yapmak mendub olur. Fiil mubah ise,
fiilin yapılması mubah olur. Dolayısıyla ittiba, fiilin durumuna
göre vacibtir. Bu Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
emirlerine ittiba gibidir.
Allah’u Teâla şöyle buyurmaktadır:
فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ
أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ
أَلِيمٌ “Onun emrine aykırı davrananlar
başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elim bir azap
gelmesinden sakınsınlar.”
Bu ayet, emrettiği konularda Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’e itaat etmenin vacib olduğuna delâlet etmektedir.
Ancak emrettiği şeyi yapmanın farz olduğuna delâlet etmez. Bilakis
emrettiği şeye göre emir yerine getirilir. Zira emrettiği şey farz
ise yerine getirmek de farz olur. Emrettiği şey mendup ise, yerine
getirmek de mendup olur. Emrettiği şey mubahlık ifade ediyorsa,
yerine getirmek de mubah olur. Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in fiilleri de böyledir. Onlara ittiba etmek
farzdır. Fakat onları yapmak, fiilin getirdiği hususa (hükme) göre
olur.
Fiilin ne zaman vacibliğe, ne zaman menduba ve ne zaman mubahlığa
delâlet ettiğine gelince; bu konuda tafsilat vardır. Fiile
bakılır: O fiilin daha önce geçmiş bir hitabın açıklaması olduğuna
delâlet eden bir delil varsa, o bize bir beyan olur. Bu şöyle
olur:
-Ya, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in açıkça “Bu,
şunun için bir beyandır” demesi gibi.
Buna örnek şu hadislerdir:
وَصَلُّوا كَمَا رَأَيْتُمُونِي أُصَلِّي
“Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız siz de öyle
namaz kılınız.”
ألا فخذوا عني مناسككم
“Hacc ibadeti ile ilgili hususları benden alınız.”
-Yada buna delâlet eden durumlara ait karinelerin olması ile
anlaşılır. Şunun gibi: Tafsil istenen bir mücmel lafız veya tahsis
istenen bir genel lafız veya takyid edilmesi istenen bir mutlak
lafız geçmesi halinde bunlar ihtiyaç duyulmadan beyan edilmeyip,
ihtiyaç duyulduğunda beyana uygun bir fiil yapılmışsa, o fiil
bizim için bir beyan olur.
Bu fiiller, bir ayet veya hadiste daha önce geçen bir hitap için
açıklama yani bize bir açıklamadırlar. Açıklanan husus farz ise,
fiilin yapılması farz olur. Açıklanan husus mendub ise fiilin
yapılması mendub olur. Açıklanan husus mubah ise fiilin yapılması
mubah olur.
Ancak nefiy ve ispat için olmadığına, beyan için olduğuna delâlet
eden bir husus fiille birlikte yoksa -yani daha önce geçmiş bir
hitabı açıklamayı kast ettiğine delâlet eden bir delil fiille
birlikte yoksa;- onun farz ya da mendub ya da mubah olduğunun
anlaşılması bir karineyi gerektirir. Zira bu durumda sadece talep
olduğundan dolayı fiilin talebi gibidir ve fiilin talebinin kesin
olduğunu veya kesin olmadığını veyahut tahyir olduğunu tayin eden
bir karineye ihtiyaç vardır. Aynı şekilde, daha önce geçen bir
hitabı beyan etmeyi kast ettiğine delâlet eden bir hususun
birlikte olmadığı fiilinde, yapılmasının farz mı yoksa mendub mu
yoksa mubah mı olduğunu tayin eden bir karineye ihtiyaç vardır. O
fiilin yapılmasının hükmü bir karineye göre olur.
Ancak fiille, daha önce geçen bir hitabı açıklamayı kast ettiğine
delâlet eden bir hususun birlikte olmadığı fiillerin tümden gözden
geçirilmesinden; bu fiillerin iki türde olduğu anlaşılmıştır.
Birincisi; kendisinde Allah’a yaklaşma kastının açığa çıktığı
fiiller. İkincisi; kendisinde Allah’a yaklaşma kastının açığa
çıkmadığı fiiller.
Allah’a yaklaşma kastının kendisinde açığa çıktığı fiilin
yapılması menduptur. Şöyle ki: O fiilin Allah’a yaklaştıran
hususlardan olması, fiilin yapılmasının terk edilmesine tercih
edilmesine dair bir karinedir. Katî bir tercihi değil de zanni bir
tercihi gösteren bir karine olması ise fiilin yapılması talebinin
kesin olmadığına dair bir delildir. Bu nedenle de fiilin yapılması
mendub olur, farz değil. Zira karine, fiilin yapılması talebinin
kesin olmadığını, yani mendub olduğunu tayin etmiştir.
Allah’a yaklaşma kastının kendisinde açığa çıkmadığı fiilin
yapılması ise mubahtır. Şöyle ki: Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in o fiili yapmış olması talebe delâlet eder. O
fiilin Allah’a yaklaştıran hususlardan olmaması ise, yapılmasının
tercih edildiğine delâlet etmez. Bilakis bundan, fiilin terkine
karşılık yapılmasının tercih edilmediği anlaşılır. Talebin
delâleti ile bu husus yan yana getirildiğinde, talep tahyir talebi
olur, yani fiilin yapılması ile terkinin serbest bırakıldığı bir
talep olur ki bu mubahtır.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in yaptığı
fiili yapmanın vacib olduğunu söyleyenler vardır. Onlar bu
söylemlerine Kitap, Sünnet ve sahabe icmâsından deliller
göstermektedirler.
Kitaptan getirdikleri deliller şöyledir:
فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ
الإمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ
“O halde Allah’a ve onun sözlerine iman eden ümmi nebi olan
Rasulü’ne iman edin ve ona tabi olun.”
Bu ayette Allah’u Teâla, Rasul’e tabi olmayı emretmiştir. Rasul’e
tabi olmak ise; sözüne boyun eğmek ve yaptığının aynısını
yapmaktır. Emir, vacibiyet içindir. O halde Rasul’ün fiilini
yapmak vacib olur.
Bir başka ayette şöyledir:
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ
اللَّهُ “De ki; Allah’ı seviyorsanız bana tabi
olun ki Allah da sizi sevsin.”
Bu ayette Allah’ı sevmenin tabi olmayı zorunlu kıldığına delâlet
vardır. Allah’ı sevmek ise icmâen vacibtir. Vacibin lazımı da
vacibtir. Böylece tabi olmak vacib olur.
Bir başka ayette Allah’u Teâla şöyle buyurdu:
فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ
“Onun emrine muhalif olanlar... sakınsınlar.”
Allah, Rasul’ün emrine muhalif olmaktan sakındırmıştır. Tahzir/sakındırmak
vacibiyete delildir. Emir söze ait olduğu gibi fiile de ait olur.
Yine Allah şöyle buyurdu: وَمَا
آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ “Rasul size ne verdi
ise onu alın.”
Bu ayette yer alan “almak” ifadesi, boyun eğmek, itaat etmek,
uymak demektir. Şüphe yok ki Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’den sadır olan fiil, onun bize verdiği şeydir.
Böylece bu ayetten dolayı onu örnek edinmek vacib olur.
Bir başka ayette ise Allah şöyle buyurdu:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ
أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الأخِرَ
“And olsun ki sizin için Allah’ı ve Ahiret Gününü ümit eden
kimseler için Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.”
Ayetin mantukuna göre; iman eden kimse için güzel bir örnek olmak,
imanla irtibatlandırılmıştır. Yani, Allah’a ve Ahiret Gününe iman
eden kimse için Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır. Bunun
anlamı; “kim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’i
örnek almazsa Allah’a ve Ahiret Gününe iman etmiş olmaz” demektir.
Bu ise, talebin kesinliğine bir karinedir ve vacibiyetin
delilidir.
Bir başka ayette ise:
أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ “Allah’a
itaat edin, Rasul’e de itaat edin.”
Ayette Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e itaat
emredilmiştir. Emir vacibiyet içindir. Kim tazim kastı ile
başkasının fiilini yaparsa ona itaat etmiş olur. Dolayısıyla
Rasul’ün yaptığı fiili yapmak vacib olur.
Bir başka ayette ise şöyle denilmektedir:
فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا
زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي
أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا
“Nihayet Zeydin, o kadın ile bir bağı kalmayınca biz onu seninle
evlendirdik. Böylelikle evlatlıklarının eşleriyle herhangi bir bağ
kalmayınca onlarla evlenmek hususunda Müslümanlara bir vebal
olmadığı anlaşılsın.”
Ayette Rasulullah’ın fiili, tabi olunması vacib olan bir teşri
kılınmıştır. Bu da onun fiiline tabi olmanın vacib olduğuna
delâlet eder.
Sünnetten deliller ise şunlardır:
Rivayet edildiğine göre sahabeler Rıdvanullahi Anhum
namazda, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
ayakkabılarını çıkarması nedeni ile kendileri de ayakkabılarını
çıkarmışlardı. Böylece fiilinde ona tabi olmanın vacib olduğu
anlayışına kapılmışlardır. Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
onların bu tür anlayışa sahip olmalarını tasvip edip onun
kendisine has olduğunu onlara açıklamıştır.
Ebu Sait, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den şöyle
rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
namaz kıldı. Ayakkabılarını çıkarttı. Sahabeler de ayakkabılarını
çıkardı. O dedi ki; Ayakkabılarınızı niçin çıkardınız?
Onlar da dediler ki; Senin çıkardığını gördük, biz de
çıkardık. O da onlara şöyle dedi:
إن جبريل أتاني فأخبرني أن بهما خبثا
Cibril gelip bana onlarda pislik olduğunu haber
verdi.”
Ayrıca rivayet edilir ki: Haccı umreye kadar iptal etmelerini
sahabelere emretti. Kendisi iptal etmedi. Onlar bunun üzerine ona
şöyle dediler: “Bize haccın iptalini emrettin, kendin iptal
etmedin. Niçin?” Böylece onlar kendilerine ait olan hükmün ona da
ait olduğuna dair bir anlayış sahibi oldular. Rasul
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onların bu anlayışlarını ikrar
etti, fakat onun kendisine has olduğuna dair bir özür gösterdi.
Ayrıca rivayet edilir ki: Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
sahabelere oruçta visali nehyetti, kendisi visal yaptı. Bunun
üzerine onlar ona şöyle dediler: “Bizi visalden nehyettin, kendin
visal yaptın.” O da onlara şöyle dedi:
إِنِّي لَسْتُ مثلكُمْ إِنِّي أظل عند
ربي يُطْعِمُنِي وٍ يَسْقِينِي “Muhakkak ki ben
sizin gibi değilim. Rabbimin katından yediriliyorum,
içiriliyorum.”
Böylece onların hükümde ona katılacaklarına dair anlayışlarını
tasvip edip, onun kendisine has olduğuna dair bir özür gösterdi.
Ayrıca Müslim’in Ömer b.Ebi Seleme yoluyla tahriç ettiğine göre o:
“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e oruçlunun
öpmesini sorulduğunda, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
ona; “Bunu Ümmü Selem’e sor.” dedi. Ümmü Seleme de
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in bunu
yaptığını haber verdi.”
Fiilinde ona tabi olmak olmasaydı, bunun manası öyle olmazdı.
Yine Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet
edildiğine göre: cenabetten dolayı başın gusül edilmesi/yıkanması
hakkında bir soru sorduğunda dedi ki:
أَمَّا أَنَا فَأُفِيضُ عَلَى رَأْسِي
ثَلَاثَ أَكُفٍّ “Bana gelince, benim başıma üç
avuç su serpmem yeterli oluyor.”
Bu, bir topluluğun Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
yanlarındayken cenabet gusulü hakkındaki tartışmalarına vermiş
olduğu bir cevap idi.
Yine Buhari’nin Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet ettiğine göre: Sahabelere, ihramdan çıkmalarını, kurban
kesmelerini ve tıraş olmalarını emrettiğinde onlar durakladılar.
Bu durumdan Ümmü Seleme’ye dert yandı. Ümmü Seleme ona; dışarı
çıkıp tıraş olmasını ve kurban kesmesini söyledi.
O da böyle yapınca, ardından sahabeler de tıraş olup kurbanlarını
kestiler. Eğer onun fiili tabi olunması gereken bir fiil olmasaydı
böyle yapmazlardı.
İcmaa’dan getirdikleri delillere gelince:
Sahabeler inzal/boşalma olmaksızın cimadan dolayı gusülün gerekip
gerekmediği hususunda ihtilaf ettiler. Aişe RadıyAllah’u Anha’nın
rivayet ettiği şu hadis onlara ulaştı: “Ben ve Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem böyle yaptık ve ardından
da guslettik.”
Bunun üzerine guslün vacibiyeti hususunda icmâ ettiler.
Yine Ömer RadıyAllah’u Anh’dan rivayet edildi ki; Hacer
ül-Esved’i öperken şöyle diyordu: “Biliyorum ki sen faydası ve
zararı olmayan bir taşsın. Eğer Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’i seni öperken görmeseydim seni öpmezdim.”
Bu husus sahabelerin arasında kerih görülmeyip yaygınlaşmıştır.
Bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
fiillerinde tabi olmanın gereği üzerinde bir icmâdır.”
Bunlara cevap şöyledir: Tüm bu delillerin tek noktada
cevaplandırılması mümkündür. Bu nokta ise şudur: “Tabi olmak ile”
“amelin yapılması” arasında fark vardır. Yani Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e tabi olmak ile Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in yaptığı fiilin
yapılması arasında fark vardır.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e tabi olmak
vacibtir ve bu konuda herhangi bir ihtilaf yoktur. Fakat tabi
olmanın gereği olarak Rasul’ün yaptığı fiilin yapılması, fiilin
farklılığına göre farklılaşır. Eğer fiil mubah ise, tabi olmak
mubahta tabi olmak demektir. Yani fiilin yapılması ile terki
arasındaki serbest oluşta tabi olmaktır. İşte bu halde de “ittiba”
olur. Eğer kişi mubah bir fiili yapmasının vacib olduğunu
düşünürse ve bu yaklaşımla yaparsa onu vacib hale getirmiş olur ki
bu durumda Rasul’e tabi olmuş olmaz. Bilakis ona muhalif olmuş
olur. Rasul’e ittiba ancak fiilin getirdiğine göre yapılması ile
olur. Eğer fiilin getirdiği vacib ise, yapılması da vacib olur.
Eğer getirdiği mendub ise, yapılması da mendub olur, onu terk
etmek günah olmaz. Eğer getirdiği mubah ise, yapılması da mubah
olur. Dolayısıyla fiilde Rasul’e tabi olmak, fiilin getirdiğine
göre olur. Eğer buna muhalefet edilirse, tabi olunmamış
olur.
Yukarıda yer alan delillerin tamamı, “ittibaya” delildir, fiilin
yapılmasına delil değildir. Bunun içindir ki Rasul’ün yaptığı
fiili yapmanın vacib olduğuna delil olmaya uygun değildirler.
Dolayısıyla bunların bu hususta vacibliğe delil getirilmesi
geçersiz olur.
Bu husus emir gibidir. Zira emir vaciblik için
değildir. Çünkü Allah’ın emrettiği her şey vacib değildir.
Karinelerin farklılığına göre emrettiği husus bazen vacib, bazen
mendub, bazen de mubah olur. Emrin vacib oluşu, ancak emre itaat
hakkındadır, emredildiğinin yapılması hakkında değil. Ona itaat
ise, emredilen hususa göre olur. Vacib olarak emredilmiş ise
yapılması da vacib olur, mendub olarak emredilmişse yapılması da
mendub olur, mubah olarak emredilmişse yapılması da mubah olur.
Mubahı vacib kılmak emredene itaat sayılmaz, bilakis emrettiğine
muhalefet etmek anlamına gelir. Netice olarak fiillerde Rasul’e
tabi olmak fiilin getirdiğine göre olur.
Rasul’ün yaptığı fiili yapmanın mendub olduğunu söyleyen kimseler
de vardır.
Bu sözlerine Allah’u Teâla’nın şu ayetlerini delil
getirmektedirler: لَقَدْ
كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ
يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الأخِرَ “And olsun
ki sizin için Allah’ı ve Ahiret Gününü ümit eden kimseler için
Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.”
أسوة
-“Örnekliğin”
حسنة
- “güzel” lafzıyla nitelendirilmesi
“tercih
üstünlüğüne” delâlet eder. Asla muhalif olduğundan ve
ayette لكم
“size” denilmiş, عليكم
“üzerinize” denilmediğinden dolayı vacibiyet nefy edilmiştir.
Dolayısıyla mendub olduğu ortaya çıkmaktadır.
Buna cevap şudur: Yaptığı bir fiilde Rasul’ün örnek alınmasından
kasıt; Rasul’ün yaptığı biçimde fiili yapmaktır. O farz olarak
namaz kılmışken biz nafile olarak kılıyorsak veya aksini yaparsak
bu durumda o örnek alınmış olmaz. “Örnek almak” bir fiili
onun yaptığı tarz üzere yapmaktır. Bu ise mendub değil vacibtir.
Ayette geçen حسنة
“güzel” kelimesi
أسوة
“örnek” kelimesinin vasfıdır. Yani “güzel örnek edinmek” demektir
ki bu mendub olmasına delil değildir. Örnek almak vacibtir.
Ayetteki (لِمَنْ كَانَ يَرْجُو
اللَّهَ وَالْيَوْمَ الأخِرَ) “Allah’ı ve Ahireti
umut eden kimseler için” bölümü örnek almanın vacib olduğuna
bir karinedir.
Ancak burada; “örnek almaktan”, fiili yapmanın vacibliği
değil “tabi olmanın” vacibliği anlaşılır. Zira Rasul’ün
yaptığı bir fiilin, vacib veya mendub veya mubah olduğu ancak bir
karine ile tespit edilir. Bir karine ile vacib olduğu tespit
edilmedikçe Rasul’ün yaptığı fiili yapmak vacib değildir. Buna
binaen ayet; tabi olmaya delâlet etmektedir, fiili yapmaya değil.
Ayette fiili yapmanın vacib olduğuna dair bir delâlet de yoktur.
Rasul’ün yaptığı fiili yapmanın vacib ve mendub olmayıp mubah
olduğunu söyleyen kimseler vardır. Buna delil olarak da şöyle
diyorlar: “Rasul’ün fiili haram veya mekruh olmaz. Çünkü asıl olan
olmamasıdır. Görünen de budur. Böyle bir şeyin vukuu; haram veya
mekruhun vukuu bulması adalet sahibi Müslümanların bireylerinde
nadiren görüldüğü halde, Müslümanların en şereflisi olan
birisinden nasıl sadır olabilir? Bu durumda ise Rasul’ün fiilinin
ya vacib ya mendub veya mubah olması söz konusudur. Asıl olan ise
mendub veya vacib olmamasıdır. Çünkü fiilin yapılması veya
terkinden sıkıntının kaldırılması sabittir. Buna ilaveten fiilin
vacib veya mendub olması ise ancak bir delille sabit olur, sabit
olmadığı sürece de mubahlık baki kalır.”
Buna cevap şudur: Allah’a yaklaşma kastı açığa çıkmadığı sürece,
Rasul’ün yaptığı fiili yapmak mubahtır. Çünkü fiilin kendisinin
Allah’a yaklaştıran fiilden olmaması, taklit edilmesinin
istenmediğine bir karinedir. Rasul’ün fiilinin anlamı, fiille
ilgili bir taleptir ve burada bu talep tahyir talebidir ki bu da
mubahtır. Fakat bunun dışında kalanın ise, vacib veya mendub
olduğu bir karine ile belirlenir. Buna göre Rasul’ün fiillerinin
ancak, vacibliğe veya menduba veya mubaha delâlet ettiği, harama
veya mekruha delâlet etmediği şeklinde sınırlandırılması doğrudur.
Ancak onları mubahlıkla sınırlandırmak yanlıştır. Çünkü vacibliğin
veya mendubun delili karinelerdir. Allah’a yaklaşmak kastının
açığa çıkmasının gerçekleştiği bir fiil ise mendubtur. Vacib oluşa
delâlet eden bir karine tahakkuk ederse o zaman da vacib olur.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki; Rasul’ün fiilleri vacibliğe,
mendubluğa, mubahlığa delâlet etmez. Onlar sadece fiile ait
taleptir. Fiilin vacib, mendub, mubah olduğunu karineler tayin
eder. Bu izahat, geçmiş bir hitabın açıklaması olarak gelmeyen
fiiller hakkındadır. Geçmiş bir hitabın açıklaması olarak gelen
fiiller ise vaciblik, mendubluk ve mubahlık hususunda açıklanana
tabi olurlar.
Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in yaptığı fiiller,
önceki bir hitaba açıklama değilse, onun özelliklerinden olduğuna
dair bir delil de yoksa, vacib veya mendub veya mubah olduğuna
dair sıfatı bize şu şekilde belli olur: Ya Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in onu belirlemesi ve bize
tarifi ile olur veya başka delillerle yani karinelerden bir karine
ile biliriz.
Rasul’ün “örnek alınması” vacibtir. Yani bu fiilde Rasul’e tabi
olmak farzdır. Bunun delili nâss ve sahabenin icmâsıdır.
Nâssdan delil şu ayetlerdir:
فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لا
يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ
إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا “Nihayet Zeydin, o
kadın ile bir bağı kalmayınca biz onu seninle evlendirdik.
Böylelikle evlatlıklarının eşleriyle herhangi bir bağ kalmayınca
onlarla evlenmek hususunda Müslümanlara bir vebal olmadığı
anlaşılsın.”
Eğer Rasul, fiilinde örnek olmasaydı, bu ayetin bir manası
olmazdı.
Diğer bir ayette şöyledir:
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ
اللَّهُ “De ki; Allah’ı seviyorsanız bana tabi
olun ki Allah da sizi sevsin.”
Bu ayetin delil olarak getirilmesi şöyle olur: Rasul’e, tabi olmak
farz olan Allah sevgisinden dolayı gerekli kılınmıştır. Eğer
Rasul’e tabi olmak gerekli olmasaydı, tabi olmanın yokluğu, vacib
olan Allah sevgisinin yokluğunu gerekli kılardı. Bu ise icmâ ile
haramdır. yani Rasul’e tabi olmak Allah sevgisinin subutu için
şarttır. Şart –ki bu Rasul’e ittibadır/tabi olmaktır- hâsıl
olmazsa, şart koşulan şey de –ki bu Allah sevgisidir- hâsıl olmaz.
Allah’ı sevmek farz olduğundan Rasul’e tabi olmak da farzdır.
Bir başka ayette şöyledir:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ
كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الأخِرَ
“And olsun ki sizin için Allah’ı ve Ahiret Gününü ümit eden
kimseler için Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.”
Bu ayetin delil getiriş şekli şöyledir: Nebi SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’i örnek almak, Allah’u Teâla’yı ve
Ahiret Gününü ümit etmenin gerekliliğinden kılınmıştır. Örnek
edinmenin yokluğu, gerekli kılınanın da olmamasını –ki bu Allah’ı
ve Ahiret Gününü ummaktır- gerektirir. Bu ise küfürdür. Böylece bu
“örnek edinmenin” farz olduğuna delâlet eden bir karine
olmaktadır.
Sahabenin icmâsına gelince; sahabeler, Rasul SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in fiillerine müracaat edilmesi hususunda
icmâ ettiler. Hacer-i el-Esved’i öpmesinde, oruçlu iken hanımını
öpmesi meselesinde v.b. sayılamayacak çok sayıda olayda Rasul’ün
fiiline müracaat etmeleri buna örnektir.
Bu delillerin tümü “örnek almanın” vacib olduğuna delil
olmaya yeterlidir. Bu nedenle de Rasul’ün örnek alınması vacibtir.
Burada örnek almak, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
yaptığının aynısını yerine getirmektir.
Bir fiilde Rasul’ü “örnek almak”; onu Rasul’ün fiilinin
aynısını aynı şekilde, onun yapmasından dolayı yapmaktır. Onun
“fiilin aynısı” kelimesi bir kayıttır/koşuldur. Çünkü
fiilin suretinde ihtilaf varsa “örnek almak” sayılmaz. “Aynı
şekilde olması gerektiği” kelimesi ise ikinci koşuldur.
Anlamı; fiilden kast edilen hedefte ve niyetinde Rasul’e ortak
olmaktır. Çünkü surette birleşilse bile birisi vacib diğeri mendub
iki fiilin farklılığı örnek alınmayı gerçekleştirmez. “Onun
yapmasından dolayı” kelimesi de üçüncü koşuldur. Çünkü surette
ve sıfatta iki şahsın fiili ittifak etmiş olsa, fakat ikisinin de
birisi başka bir sebepten dolayı yapıyorsa, örnek edinme olmaz.
Mesela; öğle namazında ya da ramazan orucunda bir gurubun Allah’ın
emrine ittiba ederek birleşmesi gibi. Bu durumda onların bir
birini örnek aldıkları söylenemez. Buna göre eğer onun fiili özel
bir zamana ve mekâna denk geliyorsa, onda onu örnek almaya yer
yoktur. Tekrarlansa da tekrarlanmasa da fark etmez.. Ancak hac
için Arafat’ın has kılınması, namaz için ramazan orucu için özel
bir vakit ve zamanın olması gibi, böyle bir zamana ve mekana has
olduklarına dair bir delil varsa durum değişir. Örnek almak da
budur.
Buradan hareketle Rasul bir fiili mendub olarak yapsa, biz de o
fiili vacib olarak yaparsak, biz o fiilde Rasul’ü örnek almış
olmayız. Bilakis onun emrine muhalefet etmiş oluruz ki bu da
haramdır. Örnek almak, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in fiilinin aynısını, aynı sıfatta, onun
yapmasından dolayı yapmış olmamızdır. Dolayısıyla fiilde “örnek
alma” olabilmesi için bu üç kaydın gerçekleşmesi gerekir.
 |