Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sükûtu,
yani takriri onun sözü ve fiili gibi Sünnettendir. Bir
kimse Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in önünde
veya zamanında bir fiili yaparsa, Rasul de onu bilip inkâr etme
imkânı olmasına rağmen red etmeyip karşı çıkmayarak sükût eder
ve ikrar ederse bakılır: Eğer Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in daha önceden o fiil hakkında bir yasaklaması
yoksa ve haram olduğu da bilinmiyorsa, Rasul’ün o fiilin failine
sükût etmesi ve fiil üzerinde failini ikrar etmesi, o fiilin
caiz oluşuna delâlet eder. Çünkü o fiil caiz olmasaydı, mutlaka
ona karşı çıkar, reddederdi. Çünkü Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem münkere karşı susmaz. Onun sükûtu caiz
oluşa delildir. Eğer Nebi daha önce o fiili yasaklamışsa veya
haram kılındığı biliniyorsa, o şahsa karşı Rasul’ün susması,
sükût etmesi tasavvur edilemez. Çünkü Nebi SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in münker karşısında susması imkânsızdır.
Fakat zimmet ehlinin kiliselerine sık sık gitmelerine ve bunun da
küfür olmasına rağmen, Rasul’ün buna sükût etmesi, küfür fiilini
ikrar ettiğine delâlet etmez. Ancak zimmet ehlinin ibadetlerinde
serbest bırakıldıklarına delâlet eder, kiliseye gitmenin caiz
olduğuna delâlet etmez.
Sünnetten sayılan sükûtun şartı şunlardır:
1-Önceden o fiil hakkında bir yasaklamanın bulunmaması,
2-Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
önünde yapılıp, Rasul’ün onu bilmesi ya da zamanında yapılıp
Rasul’ün o fiil hakkında bilgi sahibi olması,
3- Rasul’ün inkâr etme, karşı çıkma imkânına sahip olması.
Bunların dışında kalanlar ise Sünnetten sayılmazlar.
Rasul’ün karşı çıkmasından kasıt; failini engellemesi ya da
azarlamasıdır. Yoksa Rasul’ün kendisinin o fiile meyletmemesi,
yapmaması değildir.
Nitekim Nebi’nin sofrasında kertenkele yenmiş, fakat kendisi
yememiştir. Sebebi sorulduğunda şöyle demiştir:
لا وَلَكِنْ لَمْ يَكُنْ بِأَرْضِ قَوْمِي
فَأَجِدُنِي أَعَافُهُ
“Bu benim yaşadığım bölgede bulunmuyor, ondan tiksiniyorum.”
Rasul’ün ondan tiksinmesi, inkârdan sayılmaz. Kertenkeleyi yiyen
kimseyi engellememesi ise, ona Rasul’ün sükûtu sayılır.
Dolayısıyla da o fiilin caiz olduğuna delildir.
Nafi’den gelen şu rivayet de böyledir: “İbni Ömer bir
çobanın kaval sesini işitti. Ve parmakları ile kulalarını tıkadı.
Bineğinin yolunu değiştirdi. Ey Nafi, sesi işitiyor musun? diye
sordu. Ben evet, diyordum. Ben hayır işitmiyorum diyesiye kadar
öyle devam etti, ses kesilince ellerini kulaklarından çekti ve
bineğini tekrar yoluna koydu. Sonra da dedi ki; Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kaval sesini duyduğunu ve
aynen böyle yaptığını gördüm.”
Bu olay, Rasul’ün o çobana inkârını/karşı çıktığını göstermez,
bilakis o çobana sükût ettiğini gösterir. Bu ise, kaval çalmanın
ve dinlemenin caiz olduğuna delildir. Parmakları ile kulaklarını
tıkaması ise, birçok mubahlardan kaçındığı gibi, kaval sesini
dinlemekten kaçındığına yorumlanır. Tıpkı evinde bir dinar veya
dirhem olduğu halde gecelemekten ve kertenkele eti yemekten
sakınması gibidir. Buna göre Rasul’ün sükûtundan kast olunan,
fiilden hoşlanmadığını gösterse bile fiili işleyen kimseyi
engellememesidir.
 |