2- UMUM – HUSUS/ GENEL OLUÞ – ÖZEL OLUÞ |
|
Umum/genel lafýz; iki ve daha fazla manaya delâlet
eden lafýzdýr. Has/özel lafýz ise; iki açýdan
isimlendirilir: Birincisi; delâlet edilenine birden çok mananýn
iþtirakinin doðru olmadýðý tek lafýzdýr. Zeyd, Amr v.b. özel
isimler gibi. Ýkincisi; kendisinden daha genel olana nisbetle
özel olan husus. Bu, delâlet edileni hakkýnda ve delâlet
edileninden baþkasý hakkýnda bir yönden baþka bir lafzýn
söylendiði lafýzdýr, “insan” lafzý gibi. Zira o hastýr/özeldir.
Delâlet edileni ve delâlet edileninden baþkasý hakkýnda bir
yönden “hayvan” lafzýnýn söylenmesidir. “At”, “hayvan” lafýzlarý
gibi.
Genel lafýz; iki kýsma ayrýlýr: 1- Kendisinden
daha genel olmayan genel lafýz. “Mezkur/zikredilen” lafzý gibi.
Zira bu lafýz, mevcudu, mevcud olmayaný, bilineni, bilinmeyeni
içine alýr. 2- Nispeten genel lafýz. “Hayvan” lafzý gibi.
Zira o, kapsamý içinde olan “insan” ve “at” lafzýna göre genel
lafýzdýr.
Has lafýz da iki kýsma ayrýlýr: 1- Kendisinden
daha özel olmayan özel lafýz. Özel isimler gibi. 2-
Kendisi üzerinde olana nisbetle özel lafýz. “cevher”, “cisim”
lafzý gibi.
Umum/Genellilik, kendisine düþen hususlarýn hepsine bir
tek lafýzla dâhil olan lafýzdýr. “Kavim”, “adamlar” lafzý gibi.
Lügatte genelliðe delâlet eden özel bir sîga vardýr. Zira lügat
ehlinin genellik için koymuþ olduðu lafýzlar vardýr. Dolayýsýyla
onlarla, kendileriyle kast olunanýn genellik olduðuna dair delil
getirmek doðru olur. Zira onlarýn delâlet ettiði husus “genel”
olur.
- Bu lafýzlardan birisi, أي
“herhangi” lafzýdýr. Fertler ve çoðul olarak akleden ve
akletmeyen herkes hakkýnda, karþýlýk vermek ve soru sormak
þeklinde genel bir lafýzdýr.
- Onlardan bir baþka örnek de; bilinen olmadýðýnda belirlilik
takýsý olan çoðul isimlerdir. Ýster kurallý çoðul, ister ise
kýrýk çoðul olsun fark etmez.
المسلمون “Müslümanlar”,
الرجال “adamlar”,
مسلمون “bir takým
Müslümanlar”, رجال
“bir takým adamlar” ; onlarý te’kid edici isimler
كل “her”,
جميع “bütün” gibi.
- Onlardan bir baþka örnek de; meþhur olmayanlarýn baþýna
ال –“harfi tarif” takýsý
gelmiþ cins isimler, الرجل
“adam”, الدرهم
“dirhem” gibi.
- Onlardan bir örnek de; olumsuz belirsiz isimdir. Þu
sözler gibi: لا رجل في الدار
“Evde adam yok”, وما في الدار
من رجل “Evde adam yok” gibi.
- Onlardan bir örnek de; izafet terkibidir. Allah’u
Teala’nýn þu sözü gibi;
يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ “Allah size
evlatlarýnýz hakkýnda....tavsiye eder.”
Ve ضربت عبدي و عبادي
“Köleme ve kölelerime vurdum”,
اتقت دراهمي
“Dirhemlerimi harcadým” sözleri gibi.
- Onlardan bir örnek de; من
“kim, her kim” lafzýdýr. Soru ve karþýlýðýnda
baþkasý olmaksýzýn akleden kimseler hakkýnda kullanýlýr. Þöyle
demen gibi: من عندك ؟
“Yanýndaki kim?” من
جاء أكرمه “Kim gelirse, ona ikram et.”
- Onlardan bir örnek de; ما
“ne, her ne” lafzýdýr. Soru ve karþýlýkta
kullanýlýr. Bir cins ile tahsis edilmeksizin mutlak olarak
akletmeyen hususlar hakkýnda geneldir. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü gibi:
عَلَى الْيَدِ مَا أَخَذَتْ حَتَّى
تُؤَدِّيَ “Her ne
aldýysa ödeyesiye kadar elin üzerinedir.”
Bu karþýlýk verme hakkýnda bir sözdür.
ماذا صنعت “ne yaptýn?”
sözü de soru sorma hakkýndadýr.
- متى “Ne zaman”
soru sormak ve karþýlýk vermek de zaman hakkýnda lafýzdýr. Þu
sözlerde olduðu gibi; متى جاء
القوم “Topluluk ne zaman geldi?”
متى جئتني أكرمك “Bana ne
zaman gelirsen sana ikram ederim.”
- أين ve
حيث “Nerede”
lafzýdýr. Soru sormak ve karþýlýk vermekte zaman hakkýnda bir
lafýzdýr. Bunlara örnek þu sözlerdir:
أين كنت “Sen
neredeydin?” أينما كنت أكرمتك
“Her nerede olursam sana ikram ederim.”
Lügat ehlinin genellik için koymuþ olduðu lafýzlarýn olduðuna
dair delil, Araplarýn lafzýn konuluþ aslýnda genellik ve
özelliðin te’kidini/vurgusunu farklý kýlmýþ olmalarýdýr.
Zira husus hakkýnda þöyle dediler:
رأيت زيدا عينه نفسه
“Zeyd’in bizzat kendisini gördüm.” Þöyle demediler:
رأيت زيدا كلهم أجمعين
“Zeyd’in hepsini tamamen gördüm.”
Umum hakkýnda da þöyle dediler:
رأيت الرجال كلهم أجمعين “Adamlarýn hepsini tamamen
gördüm.” Þöyle demediler: رأيت
الرجال عينه نفسه “Adamlarýn bizzat kendisini gördüm.”
Tekidin/vurgunun farklýlýðý, vurgu yapýlanýn farklýlýðýna
delâlet eder. Çünkü vurgu
tekid edilene uygun düþendir.
Ayrýca Þer’î nâsslar, bu lafýzlarý genellik için kullanmýþtýr.
Buna örnek Allah’u Teâla’nýn þu sözünün kendisi için indiði
husustur: إِنَّكُمْ وَمَا
تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ “Siz
ve Allah’tan baþka taptýðýnýz þeyler, cehennem yakýtýsýnýz.”
“Ýbn el-Züb’ari dedi ki: “Kesinlikle Muhammed’i
yeneceðim.” Sonra Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
geldi ve ona þöyle dedi: “Ey Muhammed! Þu Hýristiyan Ýsa’ya
tapýyor, þu Yahudi Üzeyir’e tapýyor, þu Temîm Oðullarý meleklere
tapýyorlar. Ne diyorsun, onlar cehenneme mi girecekler?”
ما –lafzýnýn
genelliðini delil getirdi. Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem onun ما
–lafzýnýn genelliði ile ilgili anlayýþýný yadsýmadý. Bilakis
Allah’u Teâla’nýn, onun sözünü yadsýmayan fakat tahsis eden þu
sözü indirildi: إِنَّ
الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا
مُبْعَدُونَ “Tarafýmýzdan kendilerine güzel akibet
takdir edilmiþ olanlara gelince, iþte onlar cehennemden uzak
tutulurlar.”
Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ
بِالْبُشْرَى قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ
إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ
(31)
قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا
لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنْ
الْغَابِرِينَ “Elçilerimiz Ýbrahim’e müjdeyi
getirdiklerinde þöyle dediler: Biz bu memleket halkýný helak
edeceðiz. Çünkü oranýn halký zalim kimselerdir. (Ýbrahim)
dedi ki: Ama orada Lût var! Þöyle cevap verdiler: Biz orada
kimin bulunduðunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette
kurtaracaðýz. Yalnýz karýsý müstesna, o, kalacaklar
arasýndadýr.”
Onunla delil getirmenin yönü þöyledir: Ýbrahim;
أهل هذه القرية “Bu
memleketin halký” tabirinden, genellik anladý. Lût’u
zikrettiðinde melekler ona Lût’u ve ehlini istisna ile, karýsýný
da kurtulanlardan istisna ile tahsisle cevap vererek, onun bu
anlayýþýný tasvib ettiler.
Ýþte bütün bunlar genelliðe delâlet etmektedir.
Ayrýca bu lafýzlarýn genellik için kullanýldýðýna dair
sahabelerin icmâsý olmuþtur.
Buna bir örnek; Ömer’in, zekâta itiraz edenlerle savaþ hakkýnda
Ebu Bekir’e karþý þöyle diyerek delil getirmesidir: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle demiþ iken sen
onlarla nasýl savaþýrsýn?” َ
أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لَا
إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَيُؤْمِنُوا بِي وَبِمَا جِئْتُ بِهِ
فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ
وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ
“Lâ ilahe illallah diyerek þehadet getiresiye, bana ve
getirdiðime iman edesiye kadar insanlarla savaþmakla emrolundum.
Eðer bunu yaparlarsa, hakkýyla olmalarý müstesna kanlarýný ve
mallarýný benden korurlar. Hesablarý Allah’a aittir.”
Sahabeden kimse, Ömer’in böyle delil getirmesini yadsýmadý.
Fakat Ebu Bekir, istisnaya baðýmlý kýlýnmasýna dikkati çekti. O
ise Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu
sözü idi: إلا بحقها
“Hakkýyla olmalarý müstesna.” Bu da marifi/belirli
çoðul lafzýn genellik için olduðuna delâlet eder.
Bir örnek de, þairin þu sözünü;
الا كل شيء ما خلا الله
باطل
وكل نعيم لا محالة
زائل
Dikkat edin, Allah’tan baþka her þey batýldýr.
Her saadet de kesinlikle yok olur.
Osman b. Maz’ûn bunu iþitince, ona þöyle dedi: “Yalan söyledin.
Cennet ehlinin saadeti yok olmaz.” Osman’ýn bu anlayýþýný kimse
yadsýmadý. كل “her”
kelimesi genellik için olmasaydý, böyle olmazdý.
Bir örnek de; Ebu Bekir’in, Ensar’a Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile delil getirmesidir:
الأئِمَّةُ مِنْ قُرَيْشٍ
“Ýmamlar Kureyþ’tendir.”
Onlarýn hepsi de bu delil getiriliþin sýhatini yadsýmaksýzýn
kabul ettiler. الأئمة
“imamlar” kelimesi genel bir lafýz olmasaydý, bu delil getiriliþ
doðru bulunmazdý.
Buna bir baþka örnek de; sahabelerin, Allah ve Rasulü’nün
aþaðýdaki sözlerin uygulanmasýnda icmâ etmeleridir.
Allah’u Teâla þöyle dedi:
الزانية والزاني “Zina eden kadýn ve zina eden
erkek.”
والسارق والسارقة
“Hýrsýzlýk yapan erkek ve hýrsýzlýk yapan kadýn.”
من قتل مظلوما
“Kim mazlumu öldürürse.”
وذروا ما بقي من الربا
“Faizden arta kalaný terk edin.”
ولا تقتلوا انفسكم
“Kendinizi öldürmeyin.”
لا تقتلوا الصيد وأنتم حرم
“Ýhramda iken av öldürmeyin.”
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de þöyle
dedi: وَلا وَصِيَّةَ
لِوَارِثٍ “Miras býrakana
vasiyet yoktur.”
لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى
عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا “Kadýn, halasý
veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”
ومن ألقى السلاح فهو آمن
“Kim silahýný
býrakýrsa emin olur.”
Bunun gibi genelliðe delâlet eden hususlar. Bunlar dil ehlinin
bu lafýzlarý genellik için koyduklarýný tekid etmektedir.
Lafýzla sabit olan genellik; ya dil
bakýmýndan sabit olur -ki bu dilin konuluþundan elde edilir-, ya
örf bakýmýndan sabit olur –ki bu da örften yani dil ehlinin
koymalarýndan deðil de kullanmalarýndan elde edilir-, ya da akýl
bakýmýndan sabit olur –ki bu da akýldan deðil de istinbattan
elde edilir-.
Baþka bir ifade ile lafýz için
genellik; ya bize Araplarýn bu lafzý genellik için koyduklarýnýn
veya bu lafzý genellikte kullandýklarýnýn nakledilmesi yoluyla
sabit olur, ya da nakilden istinbat yoluyla bize sabit olur. Bu
ise þöyle olur: “Ýstisna, lafzýn kapsadýðýnýn dýþýnda kalan
olarak bize nakledilmesinden dolayý, istisna belirli çoðula
dâhil edilir” diye bilinmesidir. Bu her ne kadar istinbat olsa
da nakil yolundan bir bilgidir. Zira bize nakledildi ki,
istisna, lafzýn kapsadýðýnýn dýþýnda kalandýr.
Dolayýsýyla bundan anlýyoruz ki belirli çoðul genellik içindir.
Buna binaen lafýzla sabit olan genellik, iki yoldan tespit
edilmektedir: Birincisi; nakil. Ýkincisi; istinbat. Her ikisi de
Araplarýn koymasýndan sayýlýr. Böylece lafýzla sabit olan
genellik tamamen Araplarýn koymasý ile sabit olmaktadýr.
Nakil yoluyla sabit olan genellik; ya lügatin konulmasýndan elde
edilmiþ olur ya da lügat ehlinin kullanýlmasýndan elde edilmiþ
olur.
Lügatin konulmasýndan elde edilen genelliðin iki hali vardýr:
Birincisi; lafzýn bizzat kendisinin genel olmasýdýr. Yani
bir karineye ihtiyaç duymamasýdýr. Ýkincisi; genelliðin
lügatin konulmasýndan -fakat bir karine ile- elde edilmiþ
olmasýdýr.
Bizzat kendisinin genel olmasýna gelince; Ondan birisi, her þey
hakkýnda genel olandýr. Birisi akledenler yani ilim sahibi
olanlar hakkýnda genel olandýr. Birisi akletmeyenler hakkýnda
genel olandýr. Birisi özel mekânlar hakkýnda genel olandýr.
Birisi de müphem/kapalý zaman hakkýnda genel olandýr.
Ýlim sahibi olanlar ve baþkalarýndan her þey hakkýnda genel
olana örnek; أي “hangi,
herhangi” lafzýdýr. أي رجل
جاء “Hangi adam geldi?”
أي ثوب لبسته “Hangi
elbiseyi giydin?” dersin. Bir baþka örnek de;
كل “her, hepsi”,
جميع “bütün, hepsi”
lafýzlarý ve الذي –
التي v.b. ismi
mevsullar/ilgi zamirleri. Bir baþka örnek de;
سائر “sair” lafzýdýr.
(Ancak bu lafýz, þehri kuþatan duvarlar anlamýnda olan
سور “suver” kelimesinden
alýnmýþ olmalýdýr, arta kalan anlamýnda olan
السؤر –kelimesinden
deðil.)
- أي –lafzýnýn
genellik ifade etmesi için soru ya da þart lafzý
olmasý þart koþuldu. Zira eðer bu lafýz mevsul/baðlaç olursa,
مرت بأيهم قام yani
بالذي قام “onlardan
ayaða kalkmýþ olanýn yanýndan geçtim” gibi. ya da vasýflanmýþ
olursa, مرت برجل أي رجل
–tam anlamý ile “herhangi bir adamýn yanýndan geçtim” gibi. ya
da hal olursa, مرت بزيد أي رجل
Burada أي –lafzý
fetha/üstün ile tam anlamý ile “herhangi bir adam olan Zeyd’in
yanýndan geçtim” gibi. Ya da nida için olursa,
يا أيها الرجل “Ey adam!”
gibi. Bütün bunlar genellik ifade etmez.
- Akledenler yani ilim sahibi olanlar hakkýnda genel olan þu
lafýzdýr: من “kim,
her kim” lafzýdýr. Bu lafýz; erkekler ve diþiler, hürler ve
köleler hepsini kapsamaya uygundur. Onu genellik ifade edebilme
þartý, soru ya da þart lafzý olmasýdýr. Zira
vasfedilen belirsiz olursa, مررت
بمن معجب لك “seni þaþýrtan bir kimse ile
karþýlaþtým.” (Yani, رجل معجب
“bir þaþýrtan adam” demektir) gibi. ya da baðlaç olursa;
مررت بمن قام “ayaða
kalkan bir kimse ile karþýlaþtým.” (Yani,
الذي قام “ayaða kalkan”
demektir) gibi. Bunlar genellik ifade etmez.
- Akletmeyenler yani ilim sahibi olmayanlar hakkýnda genel olan
þu lafýzdýr: ما “ne,
her ne” lafzýdýr. أشتر ما
رأيت “ne gördüysen satýn al” gibi. Bu lafza, erkek ve
kadýn dâhil olmaz. Fakat ما
–lafzý vasfedilen belirsiz olduðunda;
مررت بما معجب لك “seni
þaþýrtan bir þeyin yanýndan geçtim” gibi. Ya da vasfedilen
olunca, ما أحسن زيدا
“Zeyd’e güzel gelen” gibi. Bunlar genellik ifade etmezler.
- Özellikle mekanlar hakkýnda genel olan þu lafýzlardýr:
أين ve
حيث “nerede, neresi”,
أين تجلس أجلس ve
حث تجلس أجلس “nereye
oturursan otururum” gibi.
- Müphem/kapalý zaman hakkýnda
genel olan lafýz þudur: متى
“ne zaman”, متى تجلس
أجلس “ne zaman oturursan otururum” gibi.
Bunlarýn hepsi, dilin konulmasý bakýmýndan bizzat genellik ifade
ederler.
Genelliði bir karine ile elde edilmiþ olana gelince:
Karine, ispat hakkýnda olabilir, nefy hakkýnda olabilir. Ýspat
hakkýnda olan karine; ال
–harfi tarifi ve izafet terkibidir. Bunlar, çoðul kelimede olur;
العبيد “kullar” ve
عبيدي “kullarým”
gibi. Cins isimde olurlar; ولا
تقربوا الزنى “Zinaya
yaklaþmayýn.”
gibi; فَلْيَحْذَرْ
الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ “Onun emrine
muhalif olanlar ... sakýnsýnlar.”
Cins ismin baþýna ال
–harfi tarifinin, sonuna izafet zamirinin ve terkibinin gelmesi,
tekilleri genelleþtirir. Bunlarýn çoðulun baþýna gelmesi de
çoðullarý genelleþtirir. Çünkü
ال –harfi tarifi, baþýna geldiði tekilleri
genelleþtirir, çoðulun baþýna gelmiþse de onlarý genelleþtirir.
Ýzafet terkibi ve zamiri de aynýdýr.
Nefy hakkýnda karine ise, nefy siyakýndaki nekre/belirsizliktir.
Nefy siyakýndaki nekre/belirsizlik genelleþtirir. Ýster nefy ile
baþlasýn; ما أحد قائم
“ayakta duran kimse yok” gibi, ister ise yüklemi ile baþlasýn;
ما قام أحد “kimse
ayaða kalkmadý” gibi. ister nefyeden harf;
ما veya
لم veya
لن veya
ليس veya baþkasý olsun
fark etmez.
Ayný þekilde geçiþli olumsuz fiil de bütün mef’ullerini
genelleþtirir. والله لا آكل
“Vallahi, yemem” demen gibi. Tahsis etmedikçe herhangi bir þey
yediðinde yeminini bozmuþ olursun. Çünkü
أكل -“yemek” fiili
geçiþlidir ve burada olumsuzdur, dolayýsýyla yiyeceklerden bir
çeþidi ile tahsis etmedikçe her yenileni kapsayan genelliktedir.
Lügat ehlinin kullanýmýndan elde edilen genelliðe gelince; o,
örf bakýmýndan elde edilen genelliktir. Allah’u Teâla’nýn þu
sözünde olduðu gibi:
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ “Size anneleriniz
... haram kýlýndý.”
Zira örf ehli bu terkibi, bizzat kendisinin haram kýlýnmasýndan,
faydalanmanýn/zevk almanýn her yönünün haram kýlýnmasýna
nakletmiþlerdir. Çünkü maksat istihdam olmaksýzýn kadýnlardýr.
Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ
“Size ölü/ceset ... haram kýlýndý.”
Zira bu, örften dolayý “yemeye” hamledilir. Bu, örfi
hakikattendir.
Ýstinbat yoluyla sabit olan genelliðe gelince; onun kuralý,
hükmün takip ve tesbib/sebep kýlma
ف –fâsý ile vasfa
baðlý kýlýnmasýdýr. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ
فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا “Hýrsýzlýk yapan erkek ile
hýrsýzlýk yapan kadýnýn ellerini kesin.”
Þarabýn, sarhoþluktan dolayý haram kýlýnmasý gibi.
Hitap, olaylardan bir olayda geçmesi ya da bir soruya cevap
olarak geçmesi gibi belirli bir sebebe binaen geçtiðinde genel
olur, o olaydan ya da tek baþýna o sorudan dolayý özel olmaz.
Hitabýn bir olayda geçmesi þöyle olur: Bir olay meydana gelir,
onun hükmünü genellik siygalarýndan bir siyga ile beyan etmek
için nâss gelir. Dolayýsýyla o, genel olur. O olaya tahsis
edilmez.
Buna örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet edilen þu hadistir: Meymune’nin
ölmüþ olan koyunlarýnýn yanýndan geçerken þöyle dedi:
أَيُّمَا إِهَابٍ دُبِغَ فَقَدْ
طَهُرَ “Tabaklanmýþ her hayvan derisi temizdir.”
Bu, Meymune’nin koyunlarýna has deðildir. Bilakis her deriye
genel olur. Zira o tabaklama ile temizlenir. Çünkü hitap
geneldir.
Buna baþka örnek de; hýrsýzlýkla ilgili ayettir. Zira o, bir
kalkanýn ya da bir ridanýn çalýnmasý hakkýnda nazil olmuþtur.
Zýhar ayeti de Seleme b. Sahr hakkýnda nazil olmuþtur. Lian
ayeti Hilal b. Ümeyye hakkýnda nazil olmuþtur. v.b. Bunlarýn
hepsi ve benzerlerinde olayýn özel oluþu dikkate alýnmaz.
Dolayýsýyla sebep özel olsa da, hitap genel olur. Buna delil;
sahabeler Rýdvanullahi Aleyhim bir itiraz olmaksýzýn,
bu ayetlerin hükümlerini genelleþtirdiler. Bu ise, özel sebebin,
genelliði düþürücü olmadýðýna delâlet etmektedir.
Hitabýn, bir soruya cevap olarak gelmesine gelince; soru genel
ise, cevap da genel olur. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet edilen þu hadiste olduðu gibi: “Ona, taze
hurmanýn kuru hurma ile satýþý sorulduðunda þöyle dedi:
أَيَنْقُصُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا
نَعَمْ فَنَهَى عَنْهُ
“Taze hurma, kuruduðunda noksanlaþýyor mu?” Dediler ki
“Evet”. O da; o halde hayýr, dedi.”
Bir baþka örnek de, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
yapýlan þu rivayettir: “Ona þöyle sordular: Biz kendimize
ait bir azýkla deniz yolculuðu yapýyoruz. Yanýmýzda çok az
(tatlý) su oluyor. Onunla abdest alýrsak susuz kalýrýz. Deniz
suyu ile abdest alabilir miyiz? Bu soru üzerine Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
الحل ميتته
هُوَ
الطَّهُورُ مَاؤُهُ
“Deniz, suyu temizdir ölüsü helaldir.”
Ebu Hureyre’den de þu rivayet edildi: “Bir adam Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e þöyle sordu: Ya Rasulullah,
biz deniz yolculuðu yapýyoruz ve yanýmýzda az miktarda su
alabiliyoruz. O su ile abdest alsak içecek suyumuz kalmýyor.
Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ
“Onun suyu temizdir.”
Bu iki örnekte Rasul’e; 1- Belirli bir taze hurma
hakkýnda deðil, taze hurma satýþý hakkýnda soruluyor. 2-
Belirli bir deniz suyu hakkýnda deðil, deniz suyu hakkýnda
soruluyor. Dolayýsýyla soru geneldir ve cevap da geneldir.
Burada hitabýn genelliði hakkýnda söylenecek bir söz yoktur.
Cevap sorudan daha genel olursa, bizzat kendisi sorudan baðýmsýz
olur. Dolayýsýyla o cevap da genel olur. Ebu Said el-Hudrî’den
þöyle dediði rivayet edildi: “Denildi ki; Ya Rasulullah,
içerisine hayz, köpeklerin etleri, kokuþmuþ leþler atýlan
nitelikteki bir kuyudan abdest alalým mý? Bunun üzerine
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
dedi: إِنَّ الْمَاءَ
طَهُورٌ لا يُنَجِّسُهُ شَيْءٌ
“Su temizdir, onu hiçbir þey kirletmez.”
Burada soru, belirli bir kuyu hakkýnda özeldir. Cevap ise, su
hakkýnda geneldir. Dolayýsýyla hitap genel olur, sorunun özel
oluþuna dikkat edilmez.
Cevabýn soruya uygun düþmesi ve uygun düþmemesine gelince;
genellik bahsinde ona yer yoktur. Zira cevap, soruya uygun düþüp
onun ötesine gitmeyebilir. Cevap soruya uygun düþmeyip onda
soranýn sorusundan fazlasý olabilir. Zira cevabýn soruya uygun
düþmesi, asýl olan deðildir. Bilakis uygun düþmesi mümkündür,
uygun düþmemesi de mümkündür. Buna Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in deniz suyu ile abdest almak hakkýndaki
soruya verdiði þu cevap delâlet eder:
هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ
مَيْتَتُهُ “Onun suyu
temiz, ölüsü helaldir.”
Hakkýnda bir soru olmadýðý halde, “ölüsünün helâl oluþuna”
dikkat çekti. Dolayýsýyla, soruya cevapta fazlalýk, Þer’î
nâsslarda vakidir ve meþrudur.
Soruya cevapta noksanlýk, gerekli deðildir, asýl olan da
deðildir. Onun da genellik bahsinde yeri yoktur.
Buhari, bir bölüm açýp þöyle demiþtir: “Soru sorana sorusundan
fazlasýyla cevap verme babý” Ýbn Ömer hadisini zikretmiþtir.
“Bir adam Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ihramlý
olan kimsenin ne giyeceðini sordu. O þöyle dedi:
لا يَلْبَسُ الْقَمِيصَ وَلا
الْعِمَامَةَ وَلا السَّرَاوِيلَ وَلا الْبُرْنُسَ وَلا ثَوْبًا
مَسَّهُ الْوَرْسُ أَوِ الزَّعْفَرَانُ فَإِنْ لَمْ يَجِدِ
النَّعْلَيْنِ فَلْيَلْبَسِ الْخُفَّيْنِ وَلْيَقْطَعْهُمَا حَتَّى
يَكُونَا تَحْتَ الْكَعْبَيْنِ “Gömlek, sarýk,
don, bornoz, alaçehre boyanmýþ elbise giymeyin. Ayakkabý
bulamazsa, terlik giysin, topuklarýnýn altýna gelesiye kadar
kessin.”
Sanki ona seçenekli durum hakkýnda soru soruldu. O ona,
seçeneksiz durum hakkýnda cevabý da ilave ederek cevap verdi. Bu
durum soruya yabancý deðildir. Çünkü sefer hali onu gerektirir.
Dolayýsýyla soruya cevap genellikte cevabýn soruya mutabýk
olmasý gerekmez. Soruya cevabýn uygunluðu bahsi, genellik
bahislerinden deðildir, dolayýsýyla bu babda geçmez.
Bu, olay ve sorunun konusu içinde geneldir her þey hakkýnda
genel deðildir.
Olay ve sorunun cevabýndaki hitabýn genelliði ancak sorunun
konusu hakkýndadýr, her þey hakkýnda genel deðildir. Yani o
hitap, o olay ve baþkasýndaki o konu için geneldir. Nitekim
Meymune’nin koyunu olayýnda, cevap ölü derisi hakkýnda idi.
Dolayýsýyla bu cevap, Meymune’nin koyununu da baþkasýnýn
koyununu da kapsar. Fakat bu
kapsama olayýn konusu hakkýndadýr, o da burada ölü hayvanýn
derisidir. Kalkan veya rida olayýnda hitap, kalkanýn veya
ridanýn çalýnmasýný ve baþka bir þeyin çalýnmasýný kapsar, fakat
bu hadislerin konusu hakkýndadýr ki o hýrsýzlýktýr. Seleme b.
Sahr olayýnda hitap, Seleme’yi ve baþkasýný kapsar fakat bu
olayýn konusu hakkýndadýr ki o zýhardýr. Dolaysýyla genellik
sadece olayýn konusu hakkýndadýr, baþkasýný kapsamaz.
Sorunun cevabý da ayný þekildedir. Bir nitelikli kuyu hakkýndaki
hadiste, Rasul’e bir nitelikli su ile temizlenmek hakkýnda
soruldu. Cevap su ile temizlenmek hakkýnda idi. Dolayýsýyla bu
cevap, bir nitelikli kuyuyu da baþkasýný da kapsamaktadýr, fakat
bu olayýn konusu hakkýndadýr ki o temizlenmektir. Zira sorunun
konusu temizlenmektir. Çünkü onlar, her ne kadar abdest almak
hakkýnda sorulsa da, abdest hakkýndaki sorudan kast olunan,
bizzat abdest almak konusu deðildir. Ancak soru abdest için
temizlenmek hakkýnda idi. Dolayýsýyla sorunun konusu temizlenme
olmaktadýr, abdest almak deðildir. Böylece cevap bütün suya
geneldir, temizlenmek konusunda geneldir, fakat her þey hakkýnda
genel deðildir. Onun için ondan içmenin hükmünü ifade etmez.
Deniz suyu hakkýndaki soru da ayný þekildedir. Zira o da
temizlenmek hakkýndadýr. Çünkü onlar, her ne kadar abdest
hakkýnda sorsalar da, ancak abdest almak için temizlenmek
hakkýnda sordular. Dolayýsýyla sorunun konusu, temizlenmek
olmaktadýr, abdest almak deðil. Böylece cevap temizlenmek
hakkýnda geneldir, ondan içmeyi kapsamaz.
Buna binaen genellik ancak konu hakkýnda olur. Konu ise olayýn
ve sorunun konusudur. Dolayýsýyla onlara has olur, baþkasýný
kapsamaz. Konu, “sebebin özel oluþuna deðil, lafzýn genel
oluþuna dikkat edilir” kaidesine dâhil olmaz. Çünkü konu sebep
deðildir. Yani konu olaydan ve sorudan baþkadýr. Çünkü kelam
baþkasýnýn deðil onun üzerine gelmiþtir, dolayýsýyla ona has
olur. Çünkü Rasul’ün lafzý, sorunun konusuyla ve olayýn
konusuyla baðlantýlýdýr. Dolayýsýyla hüküm o konuyla baðlantýlý
olur. Zira belirli bir olay hakkýnda söylenen nâssýn ve bir
sorunun cevabý olan nâssýn, o sorunun ve olayýn konusu hakkýnda
tahsis edilmesi gerekir, her þey hakkýnda genel olmasý doðru
olmaz. Çünkü soru cevapta varýlacak yerdir. Zira kelam, belirli
bir konu hakkýndadýr. Dolayýsýyla hükmün o konuya hasredilmesi
gerekir. Çünkü içerisinde sorunun ve olayýn hükmünün açýklandýðý
Rasul’ün lafzý, tek baþýna o soru ve tek baþýna o olayla
alakalýdýr, kesinlikle baþkasý ile baðlantýlý deðildir.
Dolayýsýyla hüküm, sorunun konusu ve olayýn konusu ile yani
hakkýnda sorulan husus ile ya da olayýn hakkýnda cereyan ettiði
husus ile baðlantýlýdýr, baþkasý ile baðlantýlý deðildir,
konudan baþkasýna genelleþmez, bilakis o konuya has olur.
Þöyle denilmez: “Soru, eðer cevapta varýlacak yer ise, cevap da
soruya has olur. Aksi halde kaçýnýlmaz olarak genelleþecektir.”
Böyle denilmez. Çünkü cevapta varýlacak yer, sorunun konusudur.
O da, bir nitelikli kuyu hadisinde temizlenmektir, bir nitelikli
kuyu deðildir. Çünkü soru temizlenmek hakkýndadýr, bir takým
nitelikli kuyu hakkýnda deðil. Dolayýsýyla cevapta varýlacak
yer, sorunun konusudur. Yani sorunun hakkýnda cereyan ettiði
husustur. Dolayýsýyla hükmün ona hasredilmesi gerekir. Böylece
hüküm o konuya has olup o olaya veya baþkasýna yani bir
nitelikli kuyuya ve baþkasýna genelleþtirilir. Çünkü olay,
cevapta varýlacak yer deðildir, dolayýsýyla hüküm ona baðýmlý
olmaz.
Þöyle de denilmez: “Þeriat koyucunun belirli bir konuya cevabý,
çoðunlukla soruyla alakalý olmayan bir çok konuya þamildir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in deniz suyu
ile abdest almak hakkýndaki soruya verdiði þu cevap gibi:
هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ
مَيْتَتُهُ “Onun suyu temiz, ölüsü helaldir.”
Zira burada sorunun konusunu ve baþkasýný açýklamýþtýr.”
Böyle denilmez. Çünkü sorunun ya da olayýn konusu hakkýnda özel
olan, Rasul’ün cevabý deðil, ancak Rasul’ün, sorunun ya da
olayýn konusu hakkýnda verdiði hükümdür. Zira Rasule bir hüküm
hakkýnda sorulabilir ve o da birkaç hüküm hakkýnda cevap
verebilir, soru ile cevap arasýnda bire bir uyumluk gerekli
deðildir. Fakat o soru ya da olay hakkýnda açýklanan hüküm,
onlarýn konusundan baþkasýný kapsamaz. Nitekim, Rasule deniz
suyu hakkýnda yani deniz suyu ile temizlenmek hakkýnda soruldu.
Bunun üzerine o, onun suyunun temiz olduðunu yani onunla
temizlenmenin caiz olduðu cevabýný verdi, ayný zamanda denizin
ölüsünün helâl olduðu cevabýný da verdi. Yani iki hükümle cevap
verdi. Birisi, hakkýnda sorulan temizlenmenin hükmüdür. Bu
hüküm, sorunun konusu olan temizlenmeye hastýr, baþkasýný
kapsamaz. Mesela; ondan içmeyi kapsamaz. Dolayýsýyla sorunun
konusu hakkýndaki hususilik, sadece Rasul’ün kendisi ile cevap
verdiði hüküm hakkýndadýr, Rasul’ün cevabý hakkýnda deðil.
Buna binaen belirli bir olay hakkýnda ya da bir sorunun
cevabýnda geçen nâss geneldir, olayýn hakkýnda vukuu bulduðu
kimseyi ve baþkasýný kapsar, soru soraný ve baþkasýný kapsar.
Fakat bu nâss, olayýn ya da sorunun kendisi ile birlikte geçtiði
konu hakkýnda özeldir, baþkasýný kapsamaz. Zira zýhar, lian,
kazf haddi ayetleri ve baþkalarý, bilinen bazý þahýslara ait
olaylarýn vukuu bulmasýyla birlikte, o þahýslara tahsis
edilmeksizin indirilmiþlerdir. Zira o ayetlerin hükümleri
geneldir, fakat kendisi ile indirildikleri konu hakkýnda
özeldir. O konu ise; zýhar veya lian veya kazf veya baþkasýdýr.
Hüküm bu konulardan baþkasýna genelleþtirilmez.
Buna binaen, “sebebin özelliði deðil, lafzýn genelliði dikkate
alýnýr” kaidesi, olayýn konusunu ya da sorunun konusunu
kapsamaz. Zira sebebin özelliðinde lafzýn genelliði, sadece
olayýn ya da sorunun konusu hakkýndadýr, her þey hakkýnda deðil.
Buna bir örnek, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
yapýlan þu rivayettir: “Rasul’e cins farklýlýklarýnda
riba hakkýnda soruldu. Bunun üzerine þöyle dedi:
لا رِبًا إِلا فِي النَّسِيئَةِ
“Nesieden/taksitle satýþtan baþkasýnda riba yoktur.”
Bu, sorulan cins farklýlýklarýnda faiz konusu hakkýnda hastýr,
bütün riba hakkýnda genel deðildir. Çünkü riba, ayný cinsten
olan hususlarda peþin ve veresiyede meydana gelir.
Bir örnek de; Ebu Bekre’den yapýlan þu rivayettir: “Fars
ehlinin, üzerlerine Kisra’nýn kýzýný melik yaptýklarý haberi
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ulaþýnca
þöyle dedi: لَنْ يُفْلِحَ
قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً
“(Yönetim) iþlerini bir kadýna yükleyen bir
toplum asla iflah olmaz.”
Bu cevap, hakkýnda söz edilen Fars ehlinin kendilerine
bir kadýný kral yapmalarý konusu hakkýnda hastýr. Ya da o,
yönetim hakkýnda hastýr. Her velayet/iþleri üstlenme hakkýnda
genel deðildir. Çünkü velayet, yönetim hakkýnda olur, çocuðun
velayeti hakkýnda olur, çocuðun vesayeti hakkýnda olur, yargý
iþlerini yapmak þeklinde olur. Zira velayet yönetimde hâsýl
olur, çocuðun vesayetinde hâsýl olur. Dolayýsýyla hadis, genel
deðil bilakis yönetim velayeti/yönetimi üstlenmek hakkýnda
özeldir. Zira kadýnýn, çocuðun vasisi olmasý caizdir. Ömer b.
Hattab, kavminden bir kadýn olan Þifa isimli kadýna,
pazarlardaki yargý iþlerini (muhtesiblik kadýlýðýný)
yüklemiþtir.
Dolayýsýyla, sebebin özelliðinde lafzýn genelliði, her þey
hakkýnda genel deðildir. Bilakis o, hadisin hakkýnda vaki olduðu
ya da sorunun hakkýnda vaki olduðu konu hakkýnda geneldir.
Rasule hitap, her ne kadar kendisine yöneltilmiþ ve kendisini
kapsýyor olsa da, hitap Rasule sadece þahsi sýfatýyla deðil,
“Rasul” sýfatý ile yöneltilmiþtir. Dolayýsýyla o hitap, ümmetin
Rasulü’ne hitabý olur. Böylece o ümmete hitap olup genelden
olur. Devlet reisine yönelmiþ hitabýn, devletin tamamýna
yönelmiþ olmasý gibi. Vilayet emrine yönelmiþ hitabýn, vilayete
yönelmiþ olmasý gibi. Dolayýsýyla muhatabýn üzerinde bulunduðu
sýfat hitabý özel deðil, genellik sîgasýndan yapmaktadýr. Buna
karþýn belirli bir þahsa yönelmiþ olsaydý, o hitap o þahsa has
olurdu.
Rasule hitap bazen çoðul lafýzla gelir.
Allah’u Teâla þöyle dedi:
يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا
طَلَّقْتُمْ النِّسَاءَ “Ey Nebi! Kadýnlarý
boþayacaðýnýzda...”
Ayette, طلقت
“boþayacaðýnda” demedi. Bu, ona yöneltilen hitabýn ümmete
yönelmiþ olduðuna delâlet ederek gelmiþtir.
Allah’u Teâla þöyle demiþtir:
فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لا
يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ
أَدْعِيَائِهِمْ “Zeyd, o kadýndan iliþiðini kesince
Biz onu sana nikâhladýk ki evlatlýklarý, karýlarýyla
iliþiklerini kestiklerinde (o kadýnlarla evlenmek
isterlerse) mü’minlere bir güçlük olmasýn.”
Bu da Rasule hitabýn ümmetine hitap olduðuna dair delildir.
Hitabýn Rasule has olanýný Allah, o Rasule hastýr diye
açýklamýþtýr.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ
وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَنْ
يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ
“... Bir de Nebi kendisi ile evlenmek istediði takdirde,
kendisini Nebiye hibe eden mü’min kadýný, diðer mü’minlere deðil
sana mahsus olmak üzere (helâl kýldýk).”
Allah’u Teâla’nýn þu sözü de buna örnektir:
وَمِنْ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ
نَافِلَةً لَكَ “Gecenin bir kýsmýnda uyanarak sana
mahsus nafile olmak üzere namaz kýl.”
Ona ait mutlak hitap ümmetine hitap olmayýp bilakis ona has
olsaydý, burada hitabý ona tahsis etmeyi açýklamaya ihtiyaç
olmazdý.
Rasul’ün ümmetinden birisine yapmýþ olduðu her hitap, ümmetinin
tamamýna hitaptýr. Zira o hitap, o þahsa tahsis edildiðine
delâlet eden bir husus geçmedikçe geneldir.
Buna delil Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا كَافَّةً لِلنَّاسِ
“Biz seni ancak bütün insanlara ... gönderdik.”
Ve Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu
sözleridir: بُعِثْتُ إِلَى
النَّاسِ كَافَّةً
و
“Ýnsanlarýn tamamýna gönderildim.”
الأحْمَرِ وَالأسْوَد
إلى
وبعثت “Ben
kýrmýzýsýna siyahýna gönderildim”
Sahabeler, olaylarýn hükümleri hakkýnda, Nebi SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in ümmetin fertleriyle ilgili olarak
hüküm verdiði hususlara müracaat etmekte icmâ etmiþlerdir. Buna
örnek, zina haddinde Mâ’iz ile ilgili olarak verilen hükme
müracaat etmeleridir. Yetkili olmak konusunda Buru’ binti Vâþýk
kýssasýna müracaat etmeleridir. Mecusilere cizye koymak
hususunda Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
Hicr Mecusilerine cizye koymasýna müracaat etmeleridir.
Ayrýca Rasul, ümmetinden muhatab þahsa has hitabýn, o þahsa has
olduðunu açýklamýþtýr. Buna örnek de Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in, Ebu Bürde’ye yeniden kurban etmek
hakkýndaki þu sözüdür: ضح
بها ولا تصلح لغيرك “Sen kurban et. Senden baþka
kimseye uygun olmaz.”
Koþarak namazda safa dâhil olmasýndan dolayý Ebu Bekre’ye
söylediði þu sözüdür: زَادَكَ
اللَّهُ حِرْصًا وَلا تَعُدْ
“Allah, hýrsýný artýrsýn. Bir daha
tekrarlama.”
“Huzeyme’ye, tek baþýna þahitliðini kabul etmeyi tahsis
ediþi de buna örnektir. ”
Hüküm bir tek þahsa söylenmesi ile ümmete de söylenmiþ olmasa
idi, tahsis için tahsise ihtiyaç olmazdý.
Hitap, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem vasýtasýyla Allah’u Teala’nýn
þu sözleri ile gelmiþtir:
يا
أيها الذين آمنوا
“Ey iman edenler!”,
يا
أيها الناس “Ey
insanlar!”,
فاتقون
يا
عبادي “Ey
kullarým!
Bana karþý takvalý
olun.”
Onun genelliðine Rasul de
dâhil olur. Bu ayetler gibi, baþlangýcýnda Rasul’ün ümmetin bir
iþiyle emrolunmadýðý her mutlak olarak gelen hitaba Rasul de
dâhildir. Çünkü bu sîgalar; her insan, her mü’min, her kul için
geneldir. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem;
insanlarýn, müminlerin ve kullarýn efendisidir. Nübüvvet, bu
isimlerin (insan, mü’min, kul isimlerinin) ona verilmesinden onu
dýþarý çýkarýcý deðildir. Dolayýsýyla onu bu genelliklerden
dýþarý çýkarýcý olmaz. Zira Rasul, sahabelere bir þey emredip
onu yapmayarak ona aykýrý davrandýðýnda, sahabeler ona; “Neden
onu yapmadýn?” diye soruyorlardý. Onlar, kendilerine emredilen
hususa onun da dâhil olduðunu idrak etmeselerdi ona öyle
sormazlardý.
Buna örnek, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapýlan þu rivayettir:
“O
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sahabelere haccý iptal
edip Umre yapmalarýný emretti. Kendisi iptal etmedi. Bunun
üzerine onlar ona þöyle dediler: “Bize iptal etmeyi emrettin,
sen iptal etmedin.”
Rasul, onlarýn, o
emre kendisinin de dâhil olduðuna dair anlayýþlarýný yermedi,
fakat belirli bir mazerete dikkati çekti. Þöyle dedi:
إِنِّي قَلَّدْتُ هَدْيِي
“Ben kurban
kesmekle sorumlu kýlýndým.”
Þu
da rivayet edildi:
لَوِ
اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أَمْرِي مَا اسْتَدْبَرْتُ لَمْ أَسُقِ
الْهَدْيَ وَجَعَلْتُهَا عُمْرَةً
“Ben iþimden sýrtýmý döndüðüm þeyi üzerime alsaydým,
kurbanlýðý ileri sürmezdim, onu umre yapmýþ olurdum.”
Þu doðrudur: Bir takým
hükümler Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’e
has kýlýnmýþtýr ve ümmet onlarda Rasule ortak kýlýnmamýþtýr. Ýki
rekat Sabah namazý sünnetinin, Duhâ namazýnýn, Kurban namazýnýn
Rasul’e farz kýlýnmasý, zekâtýn ona haram kýlýnmasý; veli, mehir,
þahitler olmaksýzýn nikâhlanmanýn ona mubah kýlýnmasý v.b.
özellikler.
Ancak bu özellikler, onu
teklifi hükümlerle muhatap olmak noktasýnda ümmetten ayrý
kýlmasýna delâlet etmez. Hitabýn genelliklerinden onun dýþarýda
kalmasýný gerektirmez. Görmüyor musun? Hayýzlý, hasta, yolcu ve
kadýna, baþkalarýnýn dâhil olmadýðý bir takým hükümler has
kýlýnmýþtýr. Buna raðmen, onlarýn bu özelliklerinden dolayý
hitabýn genelliðinden tahsis edilmiþ olmalarý onlarý hitabýn
genelliklerinden dýþarý çýkartmamaktadýr.