2- UMUM – HUSUS/ GENEL OLUÞ – ÖZEL OLUÞ


Umum/genel lafýz; iki ve daha fazla manaya delâlet eden lafýzdýr. Has/özel lafýz ise; iki açýdan isimlendirilir: Birincisi; delâlet edilenine birden çok mananýn iþtirakinin doðru olmadýðý tek lafýzdýr. Zeyd, Amr v.b. özel isimler gibi. Ýkincisi; kendisinden daha genel olana nisbetle özel olan husus. Bu, delâlet edileni hakkýnda ve delâlet edileninden baþkasý hakkýnda bir yönden baþka bir lafzýn söylendiði lafýzdýr, “insan” lafzý gibi. Zira o hastýr/özeldir. Delâlet edileni ve delâlet edileninden baþkasý hakkýnda bir yönden “hayvan” lafzýnýn söylenmesidir. “At”, “hayvan” lafýzlarý gibi.

Genel lafýz; iki kýsma ayrýlýr: 1- Kendisinden daha genel olmayan genel lafýz. “Mezkur/zikredilen” lafzý gibi. Zira bu lafýz, mevcudu, mevcud olmayaný, bilineni, bilinmeyeni içine alýr. 2- Nispeten genel lafýz. “Hayvan” lafzý gibi. Zira o, kapsamý içinde olan “insan” ve “at” lafzýna göre genel lafýzdýr.

Has lafýz da iki kýsma ayrýlýr: 1- Kendisinden daha özel olmayan özel lafýz. Özel isimler gibi. 2- Kendisi üzerinde olana nisbetle özel lafýz. “cevher”, “cisim” lafzý gibi.

 

Umum Oluþ:
 

Umum/Genellilik, kendisine düþen hususlarýn hepsine bir tek lafýzla dâhil olan lafýzdýr. “Kavim”, “adamlar” lafzý gibi.

Lügatte genelliðe delâlet eden özel bir sîga vardýr. Zira lügat ehlinin genellik için koymuþ olduðu lafýzlar vardýr. Dolayýsýyla onlarla, kendileriyle kast olunanýn genellik olduðuna dair delil getirmek doðru olur. Zira onlarýn delâlet ettiði husus “genel” olur.

- Bu lafýzlardan birisi,  أيherhangi” lafzýdýr. Fertler ve çoðul olarak akleden ve akletmeyen herkes hakkýnda, karþýlýk vermek ve soru sormak þeklinde genel bir lafýzdýr.

- Onlardan bir baþka örnek de; bilinen olmadýðýnda belirlilik takýsý olan çoðul isimlerdir. Ýster kurallý çoðul, ister ise kýrýk çoðul olsun fark etmez.  المسلمون “Müslümanlar”, الرجال “adamlar”, مسلمون “bir takým Müslümanlar”,   رجال  “bir takým adamlar” ; onlarý te’kid edici isimler كل “her”, جميع “bütün” gibi.

- Onlardan bir baþka örnek de; meþhur olmayanlarýn baþýna ال –“harfi tarif” takýsý gelmiþ cins isimler, الرجل “adam”,  الدرهم “dirhem” gibi.

- Onlardan bir örnek de; olumsuz belirsiz isimdir. Þu sözler gibi:  لا رجل في الدار   “Evde adam yok”,  وما في الدار من رجل   “Evde adam yok” gibi.

- Onlardan bir örnek de; izafet terkibidir. Allah’u Teala’nýn þu sözü gibi;  يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ  “Allah size evlatlarýnýz hakkýnda....tavsiye eder.”[1]       Ve   ضربت عبدي و عبادي “Köleme ve kölelerime vurdum”,    اتقت دراهمي   “Dirhemlerimi harcadým” sözleri gibi.

- Onlardan bir örnek de; منkim, her kim” lafzýdýr. Soru ve karþýlýðýnda baþkasý olmaksýzýn akleden kimseler hakkýnda kullanýlýr. Þöyle demen gibi: من عندك ؟  “Yanýndaki kim?”   من جاء أكرمه “Kim gelirse, ona ikram et.”

- Onlardan bir örnek de;  ماne, her ne” lafzýdýr. Soru ve karþýlýkta kullanýlýr. Bir cins ile tahsis edilmeksizin mutlak olarak akletmeyen hususlar hakkýnda geneldir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü gibi:    عَلَى الْيَدِ مَا أَخَذَتْ حَتَّى تُؤَدِّيَ    “Her ne aldýysa ödeyesiye kadar elin üzerinedir.”[2]   Bu karþýlýk verme hakkýnda bir sözdür.  ماذا صنعت “ne yaptýn?” sözü de soru sorma hakkýndadýr.

- متىNe zaman” soru sormak ve karþýlýk vermek de zaman hakkýnda lafýzdýr. Þu sözlerde olduðu gibi;  متى جاء القوم “Topluluk ne zaman geldi?” متى جئتني أكرمك “Bana ne zaman gelirsen sana ikram ederim.”

- أين  ve  حيثNerede” lafzýdýr. Soru sormak ve karþýlýk vermekte zaman hakkýnda bir lafýzdýr. Bunlara örnek þu sözlerdir:  أين كنت “Sen neredeydin?”   أينما كنت أكرمتك   “Her nerede olursam sana ikram ederim.”

Lügat ehlinin genellik için koymuþ olduðu lafýzlarýn olduðuna dair delil, Araplarýn lafzýn konuluþ aslýnda genellik ve özelliðin te’kidini/vurgusunu farklý kýlmýþ olmalarýdýr.

Zira husus hakkýnda þöyle dediler:  رأيت زيدا عينه نفسه “Zeyd’in bizzat kendisini gördüm.” Þöyle demediler:  رأيت زيدا كلهم أجمعين “Zeyd’in hepsini tamamen gördüm.”

Umum hakkýnda da þöyle dediler: رأيت الرجال كلهم أجمعين “Adamlarýn hepsini tamamen gördüm.” Þöyle demediler:  رأيت الرجال عينه نفسه “Adamlarýn bizzat kendisini gördüm.”

Tekidin/vurgunun farklýlýðý, vurgu yapýlanýn farklýlýðýna delâlet eder. Çünkü vurgu tekid edilene uygun düþendir.

Ayrýca Þer’î nâsslar, bu lafýzlarý genellik için kullanmýþtýr.

Buna örnek Allah’u Teâla’nýn þu sözünün kendisi için indiði husustur:   إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ    “Siz ve Allah’tan baþka taptýðýnýz þeyler, cehennem yakýtýsýnýz.”[3] Ýbn el-Züb’ari dedi ki: “Kesinlikle Muhammed’i yeneceðim.” Sonra Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e geldi ve ona þöyle dedi: “Ey Muhammed! Þu Hýristiyan Ýsa’ya tapýyor, þu Yahudi Üzeyir’e tapýyor, þu Temîm Oðullarý meleklere tapýyorlar. Ne diyorsun, onlar cehenneme mi girecekler?[4]  ما  –lafzýnýn genelliðini delil getirdi. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onun  ما –lafzýnýn genelliði ile ilgili anlayýþýný yadsýmadý. Bilakis Allah’u Teâla’nýn, onun sözünü yadsýmayan fakat tahsis eden þu sözü indirildi:   إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ      “Tarafýmýzdan kendilerine güzel akibet takdir edilmiþ olanlara gelince, iþte onlar cehennemden uzak tutulurlar.”[5]

Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ (31) قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنْ الْغَابِرِينَ  “Elçilerimiz Ýbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde þöyle dediler: Biz bu memleket halkýný helak edeceðiz. Çünkü oranýn halký zalim kimselerdir. (Ýbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Þöyle cevap verdiler: Biz orada kimin bulunduðunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracaðýz. Yalnýz karýsý müstesna, o, kalacaklar arasýndadýr.”[6]

Onunla delil getirmenin yönü þöyledir: Ýbrahim;   أهل هذه القرية      “Bu memleketin halký” tabirinden, genellik anladý. Lût’u zikrettiðinde melekler ona Lût’u ve ehlini istisna ile, karýsýný da kurtulanlardan istisna ile tahsisle cevap vererek, onun bu anlayýþýný tasvib ettiler.

Ýþte bütün bunlar genelliðe delâlet etmektedir.

Ayrýca bu lafýzlarýn genellik için kullanýldýðýna dair sahabelerin icmâsý olmuþtur.

Buna bir örnek; Ömer’in, zekâta itiraz edenlerle savaþ hakkýnda Ebu Bekir’e karþý þöyle diyerek delil getirmesidir: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle demiþ iken sen onlarla nasýl savaþýrsýn?”   َ أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَشْهَدُوا أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَيُؤْمِنُوا بِي وَبِمَا جِئْتُ بِهِ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ   “Lâ ilahe illallah diyerek þehadet getiresiye, bana ve getirdiðime iman edesiye kadar insanlarla savaþmakla emrolundum. Eðer bunu yaparlarsa, hakkýyla olmalarý müstesna kanlarýný ve mallarýný benden korurlar. Hesablarý Allah’a aittir.”[7]   Sahabeden kimse, Ömer’in böyle delil getirmesini yadsýmadý. Fakat Ebu Bekir, istisnaya baðýmlý kýlýnmasýna dikkati çekti. O ise Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü idi:   إلا بحقها   “Hakkýyla olmalarý müstesna.”   Bu da marifi/belirli çoðul lafzýn genellik için olduðuna delâlet eder.

Bir örnek de, þairin þu sözünü;

الا كل شيء ما خلا الله باطل                    

 وكل نعيم لا محالة زائل                          

Dikkat edin, Allah’tan baþka her þey batýldýr.

Her saadet de kesinlikle yok olur.

Osman b. Maz’ûn bunu iþitince, ona þöyle dedi: “Yalan söyledin. Cennet ehlinin saadeti yok olmaz.” Osman’ýn bu anlayýþýný kimse yadsýmadý. كل “her” kelimesi genellik için olmasaydý, böyle olmazdý.

Bir örnek de; Ebu Bekir’in, Ensar’a Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile delil getirmesidir: الأئِمَّةُ مِنْ قُرَيْشٍ “Ýmamlar Kureyþ’tendir.”[8] Onlarýn hepsi de bu delil getiriliþin sýhatini yadsýmaksýzýn kabul ettiler. الأئمة “imamlar” kelimesi genel bir lafýz olmasaydý, bu delil getiriliþ doðru bulunmazdý.

Buna bir baþka örnek de; sahabelerin, Allah ve Rasulü’nün aþaðýdaki sözlerin uygulanmasýnda icmâ etmeleridir.

 Allah’u Teâla þöyle dedi: الزانية والزاني    “Zina eden kadýn ve zina eden erkek.”[9] والسارق والسارقة    “Hýrsýzlýk yapan erkek ve hýrsýzlýk yapan kadýn.”[10] من قتل مظلوما    “Kim mazlumu öldürürse.”[11] وذروا ما بقي من الربا    “Faizden arta kalaný terk edin.”[12] ولا تقتلوا انفسكم    “Kendinizi öldürmeyin.”[13] لا تقتلوا الصيد وأنتم حرم    “Ýhramda iken av öldürmeyin.”[14]

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de þöyle dedi:  وَلا وَصِيَّةَ لِوَارِثٍ     “Miras býrakana vasiyet yoktur.”[15] لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا   “Kadýn, halasý veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”[16] ومن ألقى السلاح فهو آمن  “Kim silahýný býrakýrsa emin olur.”[17]

Bunun gibi genelliðe delâlet eden hususlar. Bunlar dil ehlinin bu lafýzlarý genellik için koyduklarýný tekid etmektedir.

 

 

Genelliðin Lafýz Ýçin Sabit Oluþunun Yollarý:
 

Lafýzla sabit olan genellik; ya dil bakýmýndan sabit olur -ki bu dilin konuluþundan elde edilir-, ya örf bakýmýndan sabit olur –ki bu da örften yani dil ehlinin koymalarýndan deðil de kullanmalarýndan elde edilir-, ya da akýl bakýmýndan sabit olur –ki bu da akýldan deðil de istinbattan elde edilir-.

Baþka bir ifade ile lafýz için genellik; ya bize Araplarýn bu lafzý genellik için koyduklarýnýn veya bu lafzý genellikte kullandýklarýnýn nakledilmesi yoluyla sabit olur, ya da nakilden istinbat yoluyla bize sabit olur. Bu ise þöyle olur: “Ýstisna, lafzýn kapsadýðýnýn dýþýnda kalan olarak bize nakledilmesinden dolayý, istisna belirli çoðula dâhil edilir” diye bilinmesidir. Bu her ne kadar istinbat olsa da nakil yolundan bir bilgidir. Zira bize nakledildi ki, istisna, lafzýn kapsadýðýnýn dýþýnda kalandýr. Dolayýsýyla bundan anlýyoruz ki belirli çoðul genellik içindir. Buna binaen lafýzla sabit olan genellik, iki yoldan tespit edilmektedir: Birincisi; nakil. Ýkincisi; istinbat. Her ikisi de Araplarýn koymasýndan sayýlýr. Böylece lafýzla sabit olan genellik tamamen Araplarýn koymasý ile sabit olmaktadýr.

Nakil yoluyla sabit olan genellik; ya lügatin konulmasýndan elde edilmiþ olur ya da lügat ehlinin kullanýlmasýndan elde edilmiþ olur.

Lügatin konulmasýndan elde edilen genelliðin iki hali vardýr: Birincisi; lafzýn bizzat kendisinin genel olmasýdýr. Yani bir karineye ihtiyaç duymamasýdýr. Ýkincisi; genelliðin lügatin konulmasýndan -fakat bir karine ile- elde edilmiþ olmasýdýr.

Bizzat kendisinin genel olmasýna gelince; Ondan birisi, her þey hakkýnda genel olandýr. Birisi akledenler yani ilim sahibi olanlar hakkýnda genel olandýr. Birisi akletmeyenler hakkýnda genel olandýr. Birisi özel mekânlar hakkýnda genel olandýr. Birisi de müphem/kapalý zaman hakkýnda genel olandýr.

Ýlim sahibi olanlar ve baþkalarýndan her þey hakkýnda genel olana örnek;  أيhangi, herhangi” lafzýdýr.  أي رجل جاء “Hangi adam geldi?” أي ثوب لبسته  “Hangi elbiseyi giydin?” dersin. Bir baþka örnek de;  كل “her, hepsi”,  جميع “bütün, hepsi” lafýzlarý ve الذيالتي v.b. ismi mevsullar/ilgi zamirleri. Bir baþka örnek de;  سائر “sair” lafzýdýr. (Ancak bu lafýz, þehri kuþatan duvarlar anlamýnda olan سور “suver” kelimesinden alýnmýþ olmalýdýr, arta kalan anlamýnda olan  السؤر –kelimesinden deðil.)

- أي –lafzýnýn genellik ifade etmesi için soru ya da þart lafzý olmasý þart koþuldu. Zira eðer bu lafýz mevsul/baðlaç olursa,  مرت بأيهم قام  yani  بالذي قام “onlardan ayaða kalkmýþ olanýn yanýndan geçtim” gibi. ya da vasýflanmýþ olursa, مرت برجل أي رجل –tam anlamý ile “herhangi bir adamýn yanýndan geçtim” gibi. ya da hal olursa,  مرت بزيد أي رجل Burada أي –lafzý fetha/üstün ile tam anlamý ile “herhangi bir adam olan Zeyd’in yanýndan geçtim” gibi. Ya da nida için olursa,  يا أيها الرجل “Ey adam!” gibi. Bütün bunlar genellik ifade etmez.

- Akledenler yani ilim sahibi olanlar hakkýnda genel olan þu lafýzdýr: منkim, her kim” lafzýdýr. Bu lafýz; erkekler ve diþiler, hürler ve köleler hepsini kapsamaya uygundur. Onu genellik ifade edebilme þartý, soru ya da þart lafzý olmasýdýr. Zira vasfedilen belirsiz olursa, مررت بمن معجب لك “seni þaþýrtan bir kimse ile karþýlaþtým.” (Yani,  رجل معجب “bir þaþýrtan adam” demektir) gibi. ya da baðlaç olursa;  مررت بمن قام “ayaða kalkan bir kimse ile karþýlaþtým.” (Yani, الذي قام “ayaða kalkan” demektir) gibi. Bunlar genellik ifade etmez.

- Akletmeyenler yani ilim sahibi olmayanlar hakkýnda genel olan þu lafýzdýr:  ماne, her ne” lafzýdýr.  أشتر ما رأيت “ne gördüysen satýn al” gibi. Bu lafza, erkek ve kadýn dâhil olmaz. Fakat  ما –lafzý vasfedilen belirsiz olduðunda; مررت بما معجب لك “seni þaþýrtan bir þeyin yanýndan geçtim” gibi. Ya da vasfedilen olunca,  ما أحسن زيدا “Zeyd’e güzel gelen” gibi. Bunlar genellik ifade etmezler.

- Özellikle mekanlar hakkýnda genel olan þu lafýzlardýr:  أين  ve  حيث  “nerede, neresi”,  أين تجلس أجلس  ve  حث تجلس أجلس “nereye oturursan otururum” gibi.

- Müphem/kapalý zaman hakkýnda genel olan lafýz þudur:  متىne zaman”,  متى تجلس أجلس “ne zaman oturursan otururum” gibi.

Bunlarýn hepsi, dilin konulmasý bakýmýndan bizzat genellik ifade ederler.

Genelliði bir karine ile elde edilmiþ olana gelince: Karine, ispat hakkýnda olabilir, nefy hakkýnda olabilir. Ýspat hakkýnda olan karine; ال –harfi tarifi ve izafet terkibidir. Bunlar, çoðul kelimede olur; العبيد “kullar”  ve   عبيدي “kullarým” gibi. Cins isimde olurlar; ولا تقربوا الزنى “Zinaya yaklaþmayýn.”[18]  gibi;  فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ  “Onun emrine muhalif olanlar ... sakýnsýnlar.”[19]

Cins ismin baþýna ال –harfi tarifinin, sonuna izafet zamirinin ve terkibinin gelmesi, tekilleri genelleþtirir. Bunlarýn çoðulun baþýna gelmesi de çoðullarý genelleþtirir. Çünkü  ال –harfi tarifi, baþýna geldiði tekilleri genelleþtirir, çoðulun baþýna gelmiþse de onlarý genelleþtirir. Ýzafet terkibi ve zamiri de aynýdýr.

Nefy hakkýnda karine ise, nefy siyakýndaki nekre/belirsizliktir. Nefy siyakýndaki nekre/belirsizlik genelleþtirir. Ýster nefy ile baþlasýn; ما أحد قائم “ayakta duran kimse yok” gibi, ister ise yüklemi ile baþlasýn;  ما قام أحد “kimse ayaða kalkmadý” gibi. ister nefyeden harf;  ما  veya  لم  veya  لن  veya  ليس  veya baþkasý olsun fark etmez.

Ayný þekilde geçiþli olumsuz fiil de bütün mef’ullerini genelleþtirir.  والله لا آكل   “Vallahi, yemem” demen gibi. Tahsis etmedikçe herhangi bir þey yediðinde yeminini bozmuþ olursun. Çünkü أكل      -“yemek” fiili geçiþlidir ve burada olumsuzdur, dolayýsýyla yiyeceklerden bir çeþidi ile tahsis etmedikçe her yenileni kapsayan genelliktedir.

Lügat ehlinin kullanýmýndan elde edilen genelliðe gelince; o, örf bakýmýndan elde edilen genelliktir. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:    حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ    “Size anneleriniz ... haram kýlýndý.”[20]       Zira örf ehli bu terkibi, bizzat kendisinin haram kýlýnmasýndan, faydalanmanýn/zevk almanýn her yönünün haram kýlýnmasýna nakletmiþlerdir. Çünkü maksat istihdam olmaksýzýn kadýnlardýr. Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:   حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ   “Size ölü/ceset ... haram kýlýndý.”[21]    Zira bu, örften dolayý “yemeye” hamledilir. Bu, örfi hakikattendir.

Ýstinbat yoluyla sabit olan genelliðe gelince; onun kuralý, hükmün takip ve tesbib/sebep kýlma فsý ile vasfa baðlý kýlýnmasýdýr. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:   وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا    “Hýrsýzlýk yapan erkek ile hýrsýzlýk yapan kadýnýn ellerini kesin.”[22] Þarabýn, sarhoþluktan dolayý haram kýlýnmasý gibi.

 

Sebebin Hususi Oluþu Deðil Lafzýn Genel Oluþu Dikkate Alýnýr:
 

Hitap, olaylardan bir olayda geçmesi ya da bir soruya cevap olarak geçmesi gibi belirli bir sebebe binaen geçtiðinde genel olur, o olaydan ya da tek baþýna o sorudan dolayý özel olmaz.

Hitabýn bir olayda geçmesi þöyle olur: Bir olay meydana gelir, onun hükmünü genellik siygalarýndan bir siyga ile beyan etmek için nâss gelir. Dolayýsýyla o, genel olur. O olaya tahsis edilmez.

Buna örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen þu hadistir: Meymune’nin ölmüþ olan koyunlarýnýn yanýndan geçerken þöyle dedi:   أَيُّمَا إِهَابٍ دُبِغَ فَقَدْ طَهُرَ   “Tabaklanmýþ her hayvan derisi temizdir.”[23]   Bu, Meymune’nin koyunlarýna has deðildir. Bilakis her deriye genel olur. Zira o tabaklama ile temizlenir. Çünkü hitap geneldir.

Buna baþka örnek de; hýrsýzlýkla ilgili ayettir. Zira o, bir kalkanýn ya da bir ridanýn çalýnmasý hakkýnda nazil olmuþtur. Zýhar ayeti de Seleme b. Sahr hakkýnda nazil olmuþtur. Lian ayeti Hilal b. Ümeyye hakkýnda nazil olmuþtur. v.b. Bunlarýn hepsi ve benzerlerinde olayýn özel oluþu dikkate alýnmaz. Dolayýsýyla sebep özel olsa da, hitap genel olur. Buna delil; sahabeler Rýdvanullahi Aleyhim bir itiraz olmaksýzýn, bu ayetlerin hükümlerini genelleþtirdiler. Bu ise, özel sebebin, genelliði düþürücü olmadýðýna delâlet etmektedir.

Hitabýn, bir soruya cevap olarak gelmesine gelince; soru genel ise, cevap da genel olur. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen þu hadiste olduðu gibi: Ona, taze hurmanýn kuru hurma ile satýþý sorulduðunda þöyle dedi:   أَيَنْقُصُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا نَعَمْ فَنَهَى عَنْهُ    “Taze hurma, kuruduðunda noksanlaþýyor mu?” Dediler ki “Evet”. O da; o halde hayýr, dedi.[24]

Bir baþka örnek de, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapýlan þu rivayettir: Ona þöyle sordular: Biz kendimize ait bir azýkla deniz yolculuðu yapýyoruz. Yanýmýzda çok az (tatlý) su oluyor. Onunla abdest alýrsak susuz kalýrýz. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Bu soru üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:  الحل ميتته   هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ “Deniz, suyu temizdir ölüsü helaldir.”[25]      

Ebu Hureyre’den de þu rivayet edildi: Bir adam Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e þöyle sordu: Ya Rasulullah, biz deniz yolculuðu yapýyoruz ve yanýmýzda az miktarda su alabiliyoruz. O su ile abdest alsak içecek suyumuz kalmýyor. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi: هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ “Onun suyu temizdir.”[26]

Bu iki örnekte Rasul’e; 1- Belirli bir taze hurma hakkýnda deðil, taze hurma satýþý hakkýnda soruluyor. 2- Belirli bir deniz suyu hakkýnda deðil, deniz suyu hakkýnda soruluyor. Dolayýsýyla soru geneldir ve cevap da geneldir. Burada hitabýn genelliði hakkýnda söylenecek bir söz yoktur.

Cevap sorudan daha genel olursa, bizzat kendisi sorudan baðýmsýz olur. Dolayýsýyla o cevap da genel olur. Ebu Said el-Hudrî’den þöyle dediði rivayet edildi: Denildi ki; Ya Rasulullah, içerisine hayz, köpeklerin etleri, kokuþmuþ leþler atýlan nitelikteki bir kuyudan abdest alalým mý? Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:       إِنَّ الْمَاءَ طَهُورٌ لا يُنَجِّسُهُ شَيْءٌ “Su temizdir, onu hiçbir þey kirletmez.”[27]

Burada soru, belirli bir kuyu hakkýnda özeldir. Cevap ise, su hakkýnda geneldir. Dolayýsýyla hitap genel olur, sorunun özel oluþuna dikkat edilmez.

Cevabýn soruya uygun düþmesi ve uygun düþmemesine gelince; genellik bahsinde ona yer yoktur. Zira cevap, soruya uygun düþüp onun ötesine gitmeyebilir. Cevap soruya uygun düþmeyip onda soranýn sorusundan fazlasý olabilir. Zira cevabýn soruya uygun düþmesi, asýl olan deðildir. Bilakis uygun düþmesi mümkündür, uygun düþmemesi de mümkündür. Buna Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in deniz suyu ile abdest almak hakkýndaki soruya verdiði þu cevap delâlet eder:   هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ مَيْتَتُهُ   “Onun suyu temiz, ölüsü helaldir.”[28]   Hakkýnda bir soru olmadýðý halde, “ölüsünün helâl oluþuna” dikkat çekti. Dolayýsýyla, soruya cevapta fazlalýk, Þer’î nâsslarda vakidir ve meþrudur.

Soruya cevapta noksanlýk, gerekli deðildir, asýl olan da deðildir. Onun da genellik bahsinde yeri yoktur.

Buhari, bir bölüm açýp þöyle demiþtir: “Soru sorana sorusundan fazlasýyla cevap verme babý” Ýbn Ömer hadisini zikretmiþtir. “Bir adam Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ihramlý olan kimsenin ne giyeceðini sordu. O þöyle dedi:   لا يَلْبَسُ الْقَمِيصَ وَلا الْعِمَامَةَ وَلا السَّرَاوِيلَ وَلا الْبُرْنُسَ وَلا ثَوْبًا مَسَّهُ الْوَرْسُ أَوِ الزَّعْفَرَانُ فَإِنْ لَمْ يَجِدِ النَّعْلَيْنِ فَلْيَلْبَسِ الْخُفَّيْنِ وَلْيَقْطَعْهُمَا حَتَّى يَكُونَا تَحْتَ الْكَعْبَيْنِ   “Gömlek, sarýk, don, bornoz, alaçehre boyanmýþ elbise giymeyin. Ayakkabý bulamazsa, terlik giysin, topuklarýnýn altýna gelesiye kadar kessin.”[29]   Sanki ona seçenekli durum hakkýnda soru soruldu. O ona, seçeneksiz durum hakkýnda cevabý da ilave ederek cevap verdi. Bu durum soruya yabancý deðildir. Çünkü sefer hali onu gerektirir.

Dolayýsýyla soruya cevap genellikte cevabýn soruya mutabýk olmasý gerekmez. Soruya cevabýn uygunluðu bahsi, genellik bahislerinden deðildir, dolayýsýyla bu babda geçmez.

 

 

Sebebin Özelliði Ýçinde Lafzýn Genelliði:

Bu, olay ve sorunun konusu içinde geneldir her þey hakkýnda genel deðildir.

Olay ve sorunun cevabýndaki hitabýn genelliði ancak sorunun konusu hakkýndadýr, her þey hakkýnda genel deðildir. Yani o hitap, o olay ve baþkasýndaki o konu için geneldir. Nitekim Meymune’nin koyunu olayýnda, cevap ölü derisi hakkýnda idi. Dolayýsýyla bu cevap, Meymune’nin koyununu da baþkasýnýn koyununu da kapsar. Fakat bu kapsama olayýn konusu hakkýndadýr, o da burada ölü hayvanýn derisidir. Kalkan veya rida olayýnda hitap, kalkanýn veya ridanýn çalýnmasýný ve baþka bir þeyin çalýnmasýný kapsar, fakat bu hadislerin konusu hakkýndadýr ki o hýrsýzlýktýr. Seleme b. Sahr olayýnda hitap, Seleme’yi ve baþkasýný kapsar fakat bu olayýn konusu hakkýndadýr ki o zýhardýr. Dolaysýyla genellik sadece olayýn konusu hakkýndadýr, baþkasýný kapsamaz.

Sorunun cevabý da ayný þekildedir. Bir nitelikli kuyu hakkýndaki hadiste, Rasul’e bir nitelikli su ile temizlenmek hakkýnda soruldu. Cevap su ile temizlenmek hakkýnda idi. Dolayýsýyla bu cevap, bir nitelikli kuyuyu da baþkasýný da kapsamaktadýr, fakat bu olayýn konusu hakkýndadýr ki o temizlenmektir. Zira sorunun konusu temizlenmektir. Çünkü onlar, her ne kadar abdest almak hakkýnda sorulsa da, abdest hakkýndaki sorudan kast olunan, bizzat abdest almak konusu deðildir. Ancak soru abdest için temizlenmek hakkýnda idi. Dolayýsýyla sorunun konusu temizlenme olmaktadýr, abdest almak deðildir. Böylece cevap bütün suya geneldir, temizlenmek konusunda geneldir, fakat her þey hakkýnda genel deðildir. Onun için ondan içmenin hükmünü ifade etmez.

Deniz suyu hakkýndaki soru da ayný þekildedir. Zira o da temizlenmek hakkýndadýr. Çünkü onlar, her ne kadar abdest hakkýnda sorsalar da, ancak abdest almak için temizlenmek hakkýnda sordular. Dolayýsýyla sorunun konusu, temizlenmek olmaktadýr, abdest almak deðil. Böylece cevap temizlenmek hakkýnda geneldir, ondan içmeyi kapsamaz.

Buna binaen genellik ancak konu hakkýnda olur. Konu ise olayýn ve sorunun konusudur. Dolayýsýyla onlara has olur, baþkasýný kapsamaz. Konu, “sebebin özel oluþuna deðil, lafzýn genel oluþuna dikkat edilir” kaidesine dâhil olmaz. Çünkü konu sebep deðildir. Yani konu olaydan ve sorudan baþkadýr. Çünkü kelam baþkasýnýn deðil onun üzerine gelmiþtir, dolayýsýyla ona has olur. Çünkü Rasul’ün lafzý, sorunun konusuyla ve olayýn konusuyla baðlantýlýdýr. Dolayýsýyla hüküm o konuyla baðlantýlý olur. Zira belirli bir olay hakkýnda söylenen nâssýn ve bir sorunun cevabý olan nâssýn, o sorunun ve olayýn konusu hakkýnda tahsis edilmesi gerekir, her þey hakkýnda genel olmasý doðru olmaz. Çünkü soru cevapta varýlacak yerdir. Zira kelam, belirli bir konu hakkýndadýr. Dolayýsýyla hükmün o konuya hasredilmesi gerekir. Çünkü içerisinde sorunun ve olayýn hükmünün açýklandýðý Rasul’ün lafzý, tek baþýna o soru ve tek baþýna o olayla alakalýdýr, kesinlikle baþkasý ile baðlantýlý deðildir. Dolayýsýyla hüküm, sorunun konusu ve olayýn konusu ile yani hakkýnda sorulan husus ile ya da olayýn hakkýnda cereyan ettiði husus ile baðlantýlýdýr, baþkasý ile baðlantýlý deðildir, konudan baþkasýna genelleþmez, bilakis o konuya has olur.

Þöyle denilmez: “Soru, eðer cevapta varýlacak yer ise, cevap da soruya has olur. Aksi halde kaçýnýlmaz olarak genelleþecektir.”

Böyle denilmez. Çünkü cevapta varýlacak yer, sorunun konusudur. O da, bir nitelikli kuyu hadisinde temizlenmektir, bir nitelikli kuyu deðildir. Çünkü soru temizlenmek hakkýndadýr, bir takým nitelikli kuyu hakkýnda deðil. Dolayýsýyla cevapta varýlacak yer, sorunun konusudur. Yani sorunun hakkýnda cereyan ettiði husustur. Dolayýsýyla hükmün ona hasredilmesi gerekir. Böylece hüküm o konuya has olup o olaya veya baþkasýna yani bir nitelikli kuyuya ve baþkasýna genelleþtirilir. Çünkü olay, cevapta varýlacak yer deðildir, dolayýsýyla hüküm ona baðýmlý olmaz.

Þöyle de denilmez: “Þeriat koyucunun belirli bir konuya cevabý, çoðunlukla soruyla alakalý olmayan bir çok konuya þamildir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in deniz suyu ile abdest almak hakkýndaki soruya verdiði þu cevap gibi:   هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ مَيْتَتُهُ   “Onun suyu temiz, ölüsü helaldir.”[30]  Zira burada sorunun konusunu ve baþkasýný açýklamýþtýr.”

Böyle denilmez. Çünkü sorunun ya da olayýn konusu hakkýnda özel olan, Rasul’ün cevabý deðil, ancak Rasul’ün, sorunun ya da olayýn konusu hakkýnda verdiði hükümdür. Zira Rasule bir hüküm hakkýnda sorulabilir ve o da birkaç hüküm hakkýnda cevap verebilir, soru ile cevap arasýnda bire bir uyumluk gerekli deðildir. Fakat o soru ya da olay hakkýnda açýklanan hüküm, onlarýn konusundan baþkasýný kapsamaz. Nitekim, Rasule deniz suyu hakkýnda yani deniz suyu ile temizlenmek hakkýnda soruldu. Bunun üzerine o, onun suyunun temiz olduðunu yani onunla temizlenmenin caiz olduðu cevabýný verdi, ayný zamanda denizin ölüsünün helâl olduðu cevabýný da verdi. Yani iki hükümle cevap verdi. Birisi, hakkýnda sorulan temizlenmenin hükmüdür. Bu hüküm, sorunun konusu olan temizlenmeye hastýr, baþkasýný kapsamaz. Mesela; ondan içmeyi kapsamaz. Dolayýsýyla sorunun konusu hakkýndaki hususilik, sadece Rasul’ün kendisi ile cevap verdiði hüküm hakkýndadýr, Rasul’ün cevabý hakkýnda deðil.

Buna binaen belirli bir olay hakkýnda ya da bir sorunun cevabýnda geçen nâss geneldir, olayýn hakkýnda vukuu bulduðu kimseyi ve baþkasýný kapsar, soru soraný ve baþkasýný kapsar. Fakat bu nâss, olayýn ya da sorunun kendisi ile birlikte geçtiði konu hakkýnda özeldir, baþkasýný kapsamaz. Zira zýhar, lian, kazf haddi ayetleri ve baþkalarý, bilinen bazý þahýslara ait olaylarýn vukuu bulmasýyla birlikte, o þahýslara tahsis edilmeksizin indirilmiþlerdir. Zira o ayetlerin hükümleri geneldir, fakat kendisi ile indirildikleri konu hakkýnda özeldir. O konu ise; zýhar veya lian veya kazf veya baþkasýdýr. Hüküm bu konulardan baþkasýna genelleþtirilmez.

Buna binaen, “sebebin özelliði deðil, lafzýn genelliði dikkate alýnýr” kaidesi, olayýn konusunu ya da sorunun konusunu kapsamaz. Zira sebebin özelliðinde lafzýn genelliði, sadece olayýn ya da sorunun konusu hakkýndadýr, her þey hakkýnda deðil.

Buna bir örnek, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapýlan þu rivayettir:Rasul’e cins farklýlýklarýnda riba hakkýnda soruldu. Bunun üzerine þöyle dedi:   لا رِبًا إِلا فِي النَّسِيئَةِ   “Nesieden/taksitle satýþtan baþkasýnda riba yoktur.”[31]  Bu, sorulan cins farklýlýklarýnda faiz konusu hakkýnda hastýr, bütün riba hakkýnda genel deðildir. Çünkü riba, ayný cinsten olan hususlarda peþin ve veresiyede meydana gelir.

Bir örnek de; Ebu Bekre’den yapýlan þu rivayettir: Fars ehlinin, üzerlerine Kisra’nýn kýzýný melik yaptýklarý haberi Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ulaþýnca þöyle dedi:   لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً (Yönetim) iþlerini bir kadýna yükleyen bir toplum asla iflah olmaz.”[32]    Bu cevap, hakkýnda söz edilen Fars ehlinin kendilerine bir kadýný kral yapmalarý konusu hakkýnda hastýr. Ya da o, yönetim hakkýnda hastýr. Her velayet/iþleri üstlenme hakkýnda genel deðildir. Çünkü velayet, yönetim hakkýnda olur, çocuðun velayeti hakkýnda olur, çocuðun vesayeti hakkýnda olur, yargý iþlerini yapmak þeklinde olur. Zira velayet yönetimde hâsýl olur, çocuðun vesayetinde hâsýl olur. Dolayýsýyla hadis, genel deðil bilakis yönetim velayeti/yönetimi üstlenmek hakkýnda özeldir. Zira kadýnýn, çocuðun vasisi olmasý caizdir. Ömer b. Hattab, kavminden bir kadýn olan Þifa isimli kadýna, pazarlardaki yargý iþlerini (muhtesiblik kadýlýðýný) yüklemiþtir.

Dolayýsýyla, sebebin özelliðinde lafzýn genelliði, her þey hakkýnda genel deðildir. Bilakis o, hadisin hakkýnda vaki olduðu ya da sorunun hakkýnda vaki olduðu konu hakkýnda geneldir.

 

Rasule Hitap Ümmetine Hitaptýr:
 

Rasule hitap, her ne kadar kendisine yöneltilmiþ ve kendisini kapsýyor olsa da, hitap Rasule sadece þahsi sýfatýyla deðil, “Rasul” sýfatý ile yöneltilmiþtir. Dolayýsýyla o hitap, ümmetin Rasulü’ne hitabý olur. Böylece o ümmete hitap olup genelden olur. Devlet reisine yönelmiþ hitabýn, devletin tamamýna yönelmiþ olmasý gibi. Vilayet emrine yönelmiþ hitabýn, vilayete yönelmiþ olmasý gibi. Dolayýsýyla muhatabýn üzerinde bulunduðu sýfat hitabý özel deðil, genellik sîgasýndan yapmaktadýr. Buna karþýn belirli bir þahsa yönelmiþ olsaydý, o hitap o þahsa has olurdu.  

Rasule hitap bazen çoðul lafýzla gelir.

Allah’u Teâla þöyle dedi:

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمْ النِّسَاءَ   “Ey Nebi! Kadýnlarý boþayacaðýnýzda...”[33]

Ayette, طلقت  “boþayacaðýnda” demedi. Bu, ona yöneltilen hitabýn ümmete yönelmiþ olduðuna delâlet ederek gelmiþtir.

Allah’u Teâla þöyle demiþtir: فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ    “Zeyd, o kadýndan iliþiðini kesince Biz onu sana nikâhladýk ki evlatlýklarý, karýlarýyla iliþiklerini kestiklerinde  (o kadýnlarla evlenmek isterlerse) mü’minlere bir güçlük olmasýn.”[34]

Bu da Rasule hitabýn ümmetine hitap olduðuna dair delildir.

Hitabýn Rasule has olanýný Allah, o Rasule hastýr diye açýklamýþtýr.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:

وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَنْ يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ     “... Bir de Nebi kendisi ile evlenmek istediði takdirde, kendisini Nebiye hibe eden mü’min kadýný, diðer mü’minlere deðil sana mahsus olmak üzere (helâl kýldýk).”[35]     

Allah’u Teâla’nýn þu sözü de buna örnektir: وَمِنْ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَكَ     “Gecenin bir kýsmýnda uyanarak sana mahsus nafile olmak üzere namaz kýl.”[36]

Ona ait mutlak hitap ümmetine hitap olmayýp bilakis ona has olsaydý, burada hitabý ona tahsis etmeyi açýklamaya ihtiyaç olmazdý.

 

 

Nebinin Ümmetinden Birisine Hitabý Ümmetine Hitaptýr:
 

Rasul’ün ümmetinden birisine yapmýþ olduðu her hitap, ümmetinin tamamýna hitaptýr. Zira o hitap, o þahsa tahsis edildiðine delâlet eden bir husus geçmedikçe geneldir.

Buna delil Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا كَافَّةً لِلنَّاسِ   “Biz seni ancak bütün insanlara ... gönderdik.”[37]

Ve Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözleridir:    بُعِثْتُ إِلَى النَّاسِ كَافَّةً و “Ýnsanlarýn tamamýna gönderildim.”[38]   الأحْمَرِ وَالأسْوَد إلى وبعثت  “Ben kýrmýzýsýna siyahýna gönderildim”[39]      

Sahabeler, olaylarýn hükümleri hakkýnda, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in ümmetin fertleriyle ilgili olarak hüküm verdiði hususlara müracaat etmekte icmâ etmiþlerdir. Buna örnek, zina haddinde Mâ’iz ile ilgili olarak verilen hükme müracaat etmeleridir. Yetkili olmak konusunda Buru’ binti Vâþýk kýssasýna müracaat etmeleridir. Mecusilere cizye koymak hususunda Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Hicr Mecusilerine cizye koymasýna müracaat etmeleridir.

Ayrýca Rasul, ümmetinden muhatab þahsa has hitabýn, o þahsa has olduðunu açýklamýþtýr. Buna örnek de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, Ebu Bürde’ye yeniden kurban etmek hakkýndaki þu sözüdür:     ضح بها ولا تصلح لغيرك   “Sen kurban et. Senden baþka kimseye uygun olmaz.”[40] Koþarak namazda safa dâhil olmasýndan dolayý Ebu Bekre’ye söylediði þu sözüdür:  زَادَكَ اللَّهُ حِرْصًا وَلا تَعُدْ  “Allah, hýrsýný artýrsýn. Bir daha tekrarlama.”[41]     Huzeyme’ye, tek baþýna þahitliðini kabul etmeyi tahsis ediþi de buna örnektir.[42]

Hüküm bir tek þahsa söylenmesi ile ümmete de söylenmiþ olmasa idi, tahsis için tahsise ihtiyaç olmazdý.

 

Rasul Vasýtasýyla Gelen Hitabýn Genelliðine Rasul’de Dâhil Olur:
 

Hitap, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem vasýtasýyla Allah’u Teala’nýn þu sözleri ile gelmiþtir:  يا أيها الذين آمنواEy iman edenler!”,  يا أيها الناسEy insanlar!”,  فاتقون يا عباديEy kullarým!  Bana karþý takvalý olun.”  

Onun genelliðine Rasul de dâhil olur. Bu ayetler gibi, baþlangýcýnda Rasul’ün ümmetin bir iþiyle emrolunmadýðý her mutlak olarak gelen hitaba Rasul de dâhildir. Çünkü bu sîgalar; her insan, her mü’min, her kul için geneldir. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem; insanlarýn, müminlerin ve kullarýn efendisidir. Nübüvvet, bu isimlerin (insan, mü’min, kul isimlerinin) ona verilmesinden onu dýþarý çýkarýcý deðildir. Dolayýsýyla onu bu genelliklerden dýþarý çýkarýcý olmaz. Zira Rasul, sahabelere bir þey emredip onu yapmayarak ona aykýrý davrandýðýnda, sahabeler ona; “Neden onu yapmadýn?” diye soruyorlardý. Onlar, kendilerine emredilen hususa onun da dâhil olduðunu idrak etmeselerdi ona öyle sormazlardý.

Buna örnek, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapýlan þu rivayettir:    O SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sahabelere haccý iptal edip Umre yapmalarýný emretti. Kendisi iptal etmedi. Bunun üzerine onlar ona þöyle dediler: “Bize iptal etmeyi emrettin, sen iptal etmedin.Rasul, onlarýn, o emre kendisinin de dâhil olduðuna dair anlayýþlarýný yermedi, fakat belirli bir mazerete dikkati çekti. Þöyle dedi:   إِنِّي قَلَّدْتُ هَدْيِي   “Ben kurban kesmekle sorumlu kýlýndým.”[43]   Þu da rivayet edildi:   لَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أَمْرِي مَا اسْتَدْبَرْتُ لَمْ أَسُقِ الْهَدْيَ وَجَعَلْتُهَا عُمْرَةً     “Ben iþimden sýrtýmý döndüðüm þeyi üzerime alsaydým, kurbanlýðý ileri sürmezdim, onu umre yapmýþ olurdum.”[44]

Þu doðrudur: Bir takým hükümler Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e has kýlýnmýþtýr ve ümmet onlarda Rasule ortak kýlýnmamýþtýr. Ýki rekat Sabah namazý sünnetinin, Duhâ namazýnýn, Kurban namazýnýn Rasul’e farz kýlýnmasý, zekâtýn ona haram kýlýnmasý; veli, mehir, þahitler olmaksýzýn nikâhlanmanýn ona mubah kýlýnmasý v.b. özellikler.

Ancak bu özellikler, onu teklifi hükümlerle muhatap olmak noktasýnda ümmetten ayrý kýlmasýna delâlet etmez. Hitabýn genelliklerinden onun dýþarýda kalmasýný gerektirmez. Görmüyor musun? Hayýzlý, hasta, yolcu ve kadýna, baþkalarýnýn dâhil olmadýðý bir takým hükümler has kýlýnmýþtýr. Buna raðmen, onlarýn bu özelliklerinden dolayý hitabýn genelliðinden tahsis edilmiþ olmalarý onlarý hitabýn genelliklerinden dýþarý çýkartmamaktadýr.


[1] Nisa: 11

[2] Tirmizi, K. Buyu’, 1187

[3] Enbiya: 98

[4] Taberânî, El-Kebîr’de rivayet etti

[5] Enbiya: 101

[6] Ankebut: 31-32

[7] Müslim

[8] Ahmed b. Hanbel, Müs. Basriyyîn, 18941

[9] Nur: 2

[10] Maide: 38

[11] Ýsra: 33

[12] Bakara: 278

[13] Nisa: 29

[14] Maide: 95

[15] Nesei, K. Vesâyâ, 2381

[16] Müslim, K. Nikâh, 2518

[17] Müslim

[18] Ýsra: 32

[19] Nur: 63

[20] Nisa: 23

[21] Maide: 3

[22] Maide: 38

[23] Müslim, Ahmad b.Hanbel

[24] Ahmad b.Hanbel

[25] Ahmed b. Hanbel, 14481

[26] Ebu Davud

[27] Tirmizi, K. Tahârat, 61

[28] Tirmizi, K. Tahârat, 64

[29] Buhari, K. Ýlm, 131

[30] Tirmizi, K. Tahârat, 64

[31] Buhari, K. Buyu’, 2032

[32] Buhari, K. Megâzî, 4073

[33] Talak: 1

[34] Ahzab: 37

[35] Ahzab: 50

[36] Ýsra: 79

[37] Sebe’: 28

[38] Nesâi, Câbir yoluyla tahriç etti

[39] Ahmed b. Hanbel, Müs. Benî Hâþim, 2606

[40] Müslim

[41] Buhari, K. Ezân, 741

[42] Buhari

[43] Müslim, K. Hac, 2162

[44] Nesei, K. Menâsýk’l Hac, 2664