HUSUS / ÖZEL OLUÞ


Husus/özel ve tahsis tek manadýr. Tahsis, lafzýn kapsadýðý hususlarýn bazýsýný kapsam dýþýna çýkarmaktýr. Tahsis ancak içerisinde þümul manasý tasavvur edilen hitapta yani umumda/genellikte vukuu bulur. Onun için, ona umumun tahsisi denir. Tahsis, içerisinde þümul/kapsamak manasý tasavvur edilmeyen herhangi bir hitapta meydana gelmez. Nitekim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, Ebu Burde’ye; ضح بها ولا تصلح لغيرك   “Sen kurban et. Senden baþka kimseye uygun olmaz”[1] sözünde tahsis düþünülmez. Çünkü tahsis; lafzý, umum/genel oluþ cihetinden, husus oluþ cihetine çevirmektir. Kendisinde genellik olmayanda bu çevirme düþünülmez.

Tahsisin caiz oluþuna delil, onun genel emirlerden vukuu bulmasýdýr.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكِينَ “Müþrikleri öldürün.”[2]   Bundan zimmet ehli hariç tutulmuþtur.

Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا    “Hýrsýzlýk yapan erkek ile hýrsýzlýk yapan kadýnýn ellerini kesin.”[3] Bundan nisaba ulaþmayanýn ve korunmamýþ (saklanmamýþ olanýn) v.b. çalýnmasý hariç tutulmuþtur.

 Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ    “Zina eden kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”[4]    Bundan muhsân/evlilik yapmýþ olan hariç tutulmuþtur. Zira o recm edilir.

Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ   “Çocuklarýnýz hakkýnda Allah þöyle emrediyor: Erkeðe iki diþinin payý kadar veriniz.”[5] Bundan kâfir ve vârisin katili olaný hariç tutmuþtur.

Ýþte böyle, bir çok nâss genel olarak gelmiþtir ve tahsis edilmiþtir. Bu da tahsisin Kitap ve Sünnette vaki olduðuna ve caiz olduðuna dair bir delildir.

 

Genel Olanýn Tahsis Edilmesi Delilleri:
 

Tahsise delâlet eden muttasýl/baðlantýlý olabilir, munfasýl/baðlantýsýz olabilir. Muttasýl, kendisi bizzat baðýmsýz olmaz. Bilakis, genelin içerisinde zikredildiði lafza baðlantýlý olur. Munfasýl ise, onun tersidir. O bizzat kendisi baðýmsýz olur.

Yani tahsise delâlet eden; ya tahsis edilmekte olan genele baðýmlý olarak tahsis edatlarýndan bir edat ile olur. Mesela; istisna gibi. Bu ise muttasýl tahsistir. Ya da genel nâsstan baðýmsýz olan baþka bir nâss olur. Mesela; zina edene sopa vurmanýn, Rasul’ün muhsan zaniyi recm ettirmesini tespit eden baþka bir nâss ile muhsan olmayan zaniye tahsis edilmesi gibi. Bu ise munfasýl tahsistir.

Muttasýl tahsis dört çeþittir: Ýstisna, þart, sýfat, gaye.

 

Ýstisna Ýle Tahsis:
 

Ýstisna ile tahsis,  إلا  ya da benzeri istisna edatlarýndan sonra gelen hususu, onlardan önce geçen husustan hariç tutmaktýr. Ýstisna edatlarý;  إلا  غير ، سور ، خلا ، حاشا ، عدا ، ما عدا ، ما خلا ، ليس ، لا يكون  Bu sîgalarýn baþýnda  إلا  gelir.

Ýstisnanýn sýhhat þartý, kendisinden istisna edilene, aralarýna ya da muttasýl hükmüne bir ayýrýcý katmaksýzýn gerçekten baðlý olmasýdýr. Her ne kadar nefesin kesilmesiyle bir ayýrt edici ikisinin arasýna katýlmýþ olsa da, hakkýnda konuþulanýn ilk sözünün bitmesinden sonra örfen onu getiren sayýlmamasý muttasýl hükmüdür. Dolayýsýyla istisna ile istisna edilen arasýna bir ayýrt edici katýldýðýnda, istisnadan sayýlmaz.

Ýbni Abbas’ýn munfasýl istisnanýn sýhhati ile ilgili þu sözüne gelince: “Bir ay zamanýn geçmesi istisna þartýdýr. Þu kiþi gibi: Bir þeye yemin ediyor, sonra;  ‘bir ay sonra inþaallah’ diyor. Yemini bozulmamýþtýr.”   Bunu Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen þu husus geçersiz kýlýyor:    مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَى غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا فَلْيَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ وَلْيُكَفِّرْ عَنْ يَمِينِهِ  “Kim bir þeye yemin ederse, sonra da ondan daha hayýrlýsýný görürse, hayýrlý olaný yerine getirsin ve yemininin kefaretini ödesin.”[6]    Bir baþka rivayette:    فَلْيُكَفِّرْ عَنْ يَمِينِهِ وَلْيَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ “Yemininin kefaretini ödeyip hayýrlý olaný yerine getirsin.”[7]

Bu istisna sahih olsaydý, yemini bozmamak ve birr/iyilikte hayýr düþünüldüðünde yemin eden için en emin yol olduðu için Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ona yönlendirirdi. Çünkü Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sadece kolaylaþtýrmayý, basitleþtirmeyi kast eder. Ýstisna ise, kefareti yerine getirmekten daha kolaydýr. Ona yönlendirmemesi, Ýbn Abbas’ýn sözünün sýhhatli olmadýðýna delâlet eder.

Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapýlan þu rivayete gelince:  وَاللَّهِ لَأَغْزُوَنَّ قُرَيْشًا ثُمَّ سَكَتَ ثُمَّ قَالَ إِنْ شَاءَ اللَّهُ    “Allah’a yemin olsun ki, kesinlikle Kureyþ ile savaþacaðým. Sonra sustu ve sonra da þöyle dedi: Allah dilerse.”[8]   Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in burada sükût etmesi, baðlantýyý koparmayan sükût olarak yorumlanýr. Zira ondan, hadisi kestiði ya da baþka bir iþte meþgul olduðu ya da meclisi terk ettiði rivayet edilmedi ki fasýl/ayýrýcýnýn olduðu söylenebilsin. Ondan sadece sustuðu, sonra da ‘inþaAllah’ dediði rivayet edildi. Bu da onun baðlantýyý bozmayan bir sükût olduðuna delâlet etmektedir.

 

Þartla Tahsis:
 

Þart; varlýðý için sebep olmayan ve sebebe dâhil olmayan tarzda yokluðu herhangi bir hususun yokluðunu gerektiren husustur. Baþka bir ifade ile þart, yokluðu olmamayý gerektiren, varlýðý olmayý gerektirmeyen husustur. Abdestin namazýn sýhhatinde þart olmasý gibi. Zira abdestin yokluðu, namazýn yokluðunu gerektirir. Fakat abdestin varlýðý namazýn varlýðýný gerektirmez. Çünkü abdest, namazýn varlýðý için sebep deðildir ve sebebe dâhil deðildir.

Þartla tahsisin kuralý, þart sîgalarýndan birisi sözün baþýna geldiðinde; gelmediðinde sözde kalan hususu o sözden dýþarý çýkarýr. Yani þart; olmadýðýnda sözün kapsamýnda olan hususu sözden dýþarý çýkarýr. Þu sözde olduðu gibi:  أكرم المجاهدين إن فتحوا الحصن  “Mücahitlere ikramda bulun. Eðer kaleyi fethederlerse.” Eðer; إن –sîgasý olmasaydý, ikram etmek, bütün mücahitler için genel olurdu. Fakat إن –in baþa getirilmesi, kaleyi fethetmeyenleri ikramdan hariç tutmaktýr. Eðer kaleyi fethetmezlerse, onlar hariç tutuldu.

Þart sîgalarýna gelince; onlar çoktur. إن   إن ، إذا ما ، أينما ، وحيثما ، مهما ، من ... Bu sîgalarýn hepsinin baþýnda þart sîgasý (إن) gelmektedir. Çünkü o harftir, onun dýþýnda kalanlar isimlerdir. Ýsimlere ait manalarýn ifade edilmesinde asýl olan sadece harftir. Çünkü o, bütün þart sîgalarýnda kullanýlýr.

Bu sîgalar hakkýnda þartýn sýhhat þartý ise; þartýn þart ve þart koþulan arasýna bir ayýrt edici katýlmaksýzýn gerçekten þart koþulana muttasýl/bitiþik olmasýdýr. Baðlantýnýn devam etmesiyle birlikte; þartýn, þart koþulanýn önünde olmasý arkasýnda olmasý mümkündür.

 

Sýfat Ýle Tahsis:
 

Genel, bir sýfatla beraber olursa, o genel o sýfatla tahsis edilip o sýfatýn dýþýnda kalanlar o genelden hariç tutulur.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünde olduðu gibi:  فِي كُلِّ إِبِلٍ سَائِمَةٍ فِي كُلِّ أَرْبَعِينَ ابْنَةُ لَبُونٍ     “Saime/otlayan her deveye kýrk süt veren yavrusu (zekât) vardýr.”[9]   سائمة “otlakta beslenen” sözü, إيل   “deve” genel lafzýna bitiþtirilmiþtir. Böylece bu sözün, bütün develeri kapsar iken, سائمة “otlakta beslenen” lafzý olan sýfat ile birleþtirilmesi, “develer” lafzýndan otlakta beslenmeyenleri, yani ahýrda yem ile beslenenleri hariç tutmaktadýr. Bu da ahýrda yem ile beslenen hayvanlarda zekâtýn olmadýðýna delâlet etmektedir. Böylece sýfat, geneli tahsis etmiþ olur.

Sýfat ile tahsisin sýhhat þartý; sýfatýn vasfedilene muttasýl/bitiþik ya da muttasýl hükümde olmasýdýr.

 

Gaye Ýle Tahsis:
 

Gaye sîgasý þu iki lafýzdýr:  إلي  -  حتى  Bunlardan herhangi birisi, genel sözün baþýna geldiðinde, o sözden onlardan sonrakileri hariç tutar. Dolayýsýyla onlardan sonrakilerin hükmünün öncekilere muhalif olmasý zorunludur.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ “...Sonra akþama kadar orucu tamamlayýn.”[10]  

Dolayýsýyla  إلي –dan sonra gelen  الليل –“Gecenin, akþamýn” hükmü, ondan öncekinin hükmüne muhaliftir.

Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ  “Yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yýkayýn.”[11]   (إلي)’dan sonra gelen “dirseklerin” hükmü ondan öncekine muhaliftir. v.b. 

Böylece hüküm  (إلي)’dan öncekine tahsis edilir, sonraki hükmün haricinde tutulur.

 

Munfasýl Delillerle Tahsis:
 

Munfasýl/baðýmsýz delillerle tahsis ancak sem’i/vahye dayalý deliller ile olur. Çünkü tahsis edilen genel, ancak sem’i delilin getirdiði bir lafýzdýr. Dolayýsýyla o ancak bir sem’i delil ile tahsis olur.

Sem’i deliller ise; Kitap, Sünnet, Sahabelerin icmâsý, Ýlleti Kitap ve Sünnetten alýnan Kýyas. Bu dört delilden baþkasý, tahsis delillerinden sayýlmaz. Genel olanýn, akli delil ile tahsis edilmesi caiz olmaz. Buna delil þunlardýr:

1-Tahsis; lafzýn kapsamýna girenin bazýsýný ondan hariç tutmaktýr. Lafzýn manaya delaletinde ise ancak dile göre ve Þeriata göre lafzýn manasýndan konuþanýn kastý vardýr. Yani dile ve Þeriata göre lafzýn kendisine delâlet ettiði husus vardýr. Aklýn bununla ilgisi yoktur. Dolayýsýyla, akýl gelip lafzýn kendisine delâlet ettiði manadan baþka bir manaya istisna ettiðinde, lafzýn manasý dil bakýmýndan delâlet edilenlerden akýl ile hariç tutulmuþ olur ki bu doðru deðildir. Çünkü lafzýn manasýna delâletinde ancak dile baþvurulur, akýla deðil. Dolayýsýyla aklýn tahsis edici olmasý doðru deðildir.

2-Tahsis, beyandýr. O da teþriidir. Þer’î nâss vahiyle gelmiþtir. Dolayýsýyla onu ancak vahiyle gelen bir þey açýklar. Zira vahiyle geleni, dilin kendisine delâlet ettiðinden baþkasýna uygun olarak beyan etmek akla terk edilirse, akýla Þeriat koyma hakký verilmiþ olur ki bu caiz olmaz. Çünkü Þeriat ancak Allah’u Teâla’ya aittir. Onun için beyan ve açýklananýn vahiyle gelenden olmasý kaçýnýlmazdýr. Aklýn vahiyle geleni açýklayýcý olmasý doðru olmaz. Dolayýsýyla aklýn tahsis edici olmasý doðru olmaz.

3-Tahsis, genelin bir cüzü için nesh etme mesabesindedir. Çünkü tahsis hükmü genel oluþtan çevirmekte, bazýsýnda o hükmü iptal edip yerine baþka bir hüküm koymaktadýr.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ  “Zina eden kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”[12]    

Bu söz, evlilik yapmýþ için ve muhsan olmayan için bir hükümdür. Tahsis gelip bu hükmü muhsan olan hakkýnda iptal edip ona baþka bir hüküm olan recm hükmünü koydu. Nesh ise akýl ile olmaz. Aksi halde, her akýla, herhangi bir Þer’î hükmü iptal etmesi caiz olurdu. Tahsis de ayný þekildedir, akýl ile tahsis yapýlmasý caiz olmaz.

Aklýn tahsis edici oluþuna Allah’u Teâla’nýn þu sözünü delil getirmelerine gelince; وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنْ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً    “Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbeyi) haccetmesi, Allah’ýn insanlar üzerine bir hakkýdýr.”[13]  

“Çocuk ve mecnunun “insanlardan” olmasýna raðmen, genel oluþtan kast edilenlerden olmamalarýný akýl gerekli kýlmaktadýr. Çünkü akýl bu ikisinin mükellef kýlýnmalarýnýn mümkün olmadýðýna delâlet etmektedir. Dolayýsýyla ayetin genelliðini tahsis eden olmaktadýr” denilmektedir.

Bu, aklýn tahsis edici bir delil olmaya uygun olduðuna dair hüccet olmaya uygun deðildir. Zira çocuk ve mecnun hakkýnda Þâri’nin hitabý engellenmemiþtir, onlarýn mükellef kýlýnmalarý da imkânsýz deðildir. Bunun delili o ikisinin; cinayetin diyetleri, telef edilenlerin deðerlerinin tazmini, mallarýnda zekât vacibliði hitaplarýnýn kapsamýnda olmalarýdýr.

Dolayýsýyla yukarýda geçen ayetin genelliði akýl ile tahsis olmamýþtýr, ancak þu hadisle tahsis olmuþtur:  رُفِعَ الْقَلَمُ عَنْ ثَلَاثَةٍ عَنِ الصَّبِيِّ حَتَّى يَبْلُغَ وَعَنِ النَّائِمِ حَتَّى يَسْتَيْقِظَ وَعَنِ الْمَعْتُوهِ حَتَّى يَبْرَأَ   “Kalem üç kiþiden kaldýrýldý: 1- Buluða erinceye kadar çocuktan, 2- Uyanýncaya kadar uyuyandan, 3-Ýyileþesiye kadar deliden.”[14]

Bazýlarýnýn bu hususta Allah’u Teâla’nýn þu sözlerini delil getirmelerine gelince:  اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ  “Allah her þeyin yaratýcýsýdýr.”[15]  وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ    “O her þeye kadirdir.”[16]    

Denilmektedir ki; Allah da  كل شيء  lafzýnýn dil bakýmýndan genelliði kapsamýndadýr. Hâlbuki O’nun zatý ve sýfatý, yaratýcý olmayan ve O’na ait güç yetirilen þeyler deðildir. Çünkü zatýndan dolayý vacib’ul kadim olanýn yaratýlmasý ve güç yetiren olmasý aklýn gereði olarak imkânsýzdýr. Dolayýsýyla Allah’ýn zatý ve sýfatý aklýn gerekliliði delâleti ile lafzýn genelliðinden hariç tutulmuþ olur. Böylece akýl bu ayetlerin genelliðini tahsis edici olur.

Bu ayetler örneði ile yapýlan bu delillendirme ileri sürülmez. Çünkü bu ayetler, akidelerle alakalýdýr, Þer’î hükümlerle alakalý deðil. Akidelere akýl ile delil getirilir, Þeriatla delil getirilir. Esas itibarý ile Þeriata itikat etmenin delili akýldýr. Bunun için aklýn akidelerde delil olmasý uygun olur. Dolayýsýyla o ayetlerin anlaþýlmasýna da delil olmasý uygun olur. Aklýn akidelerde tahsis edici olmasý uygun olur.

Þer’î hükümlere gelince; onlar Þâri’nin kullarýn fiilleriyle alakalý hitabýdýr. Dolayýsýyla onlarýn delilinin ancak vahiyle gelen olmasý uygun olur. Çünkü Þer’î hükümler Þâri’nin hitabýdýr. Dolayýsýyla delillerin Þâri’den gelmesi yani vahyin getirdiðinden olmasý kaçýnýlmazdýr. Ayný þekilde onlarýn tahsis edicisinin de vahyin getirdiðinden olmasý kaçýnýlmazdýr. Çünkü o da bir Þer’î hükümdür. Zira o da Þâri’nin hitabýdýr. Dolayýsýyla Þâri’den gelmesi yani vahyin getirdiðinden olmasý kaçýnýlmazdýr. Bunun için aklýn Þer’î hüküm için tahsis edici olmasý uygun olmaz. Çünkü o Þâri’den gelmedi ve vahyin getirdiðinden de deðildir. Buna binaen o ayetler, Þer’î hükümler hakkýnda ileri sürülmezler. Çünkü o ayetler akidelere hastýr.

 

Kitabýn Kitapla Tahsisi:
 

Kitabýn kitapla tahsisi mümkündür. Çünkü onlardan her biri lafýz ve mana olarak vahiyle gelmiþtir. Dolayýsýyla birisinin diðerine tahsis edici olmasý uygun olur. Þüphesiz ki Kur'an’ýn Kur'an’la tahsisi Kur'an’da fiilen vukuu bulmuþtur.

Buna örnek Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: وَأُوْلاتُ الأحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ“Gebe olanlarýn bekleme süresi ise, yüklerini býrakmalarýdýr”[17]

Bu ayet, Allah’u Teâla’nýn þu sözünü tahsis edici olarak gelmiþtir: وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يتربصن بأنفسهن أربعة أشهر وعشرا     “Sizden ölenlerin, geride býraktýklarý eþleri, kendi baþlarýna (evlenmeden) dört ay on gün beklerler.”[18]

Bir örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ   “Daha önce kendilerine Kitap verilenlerden iffetli kadýnlar da ...”[19]   

Bu ayet, Allah’u Teâla’nýn þu sözünü tahsis edici olarak gelmiþtir:   وَلا تَنكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ “Ýman etmedikçe müþrik kadýnlarla evlenmeyin.”[20]

Böylece, Kitabýn Kitapla tahsisinin fiilen vukuu bulmuþ olmasý, Kitabýn Kitapla tahsisinin caiz oluþuna delildir.

Allah’u Teâla’nýn þu sözüne gelince; لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ “Ýnsanlara kendilerine indirileni açýklaman için ...”[21]   

Allah’u Teâla’nýn Rasule hitaben söylemiþ olduðu bu sözde Kitabýn Kitapla açýklanmasýna engel olan bir husus yoktur. Zira hepsi de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem vasýtasý ile gelmiþtir. Dolayýsýyla Rasul’ün tahsis edici ayeti zikretmesi, ondan bir beyan olur. Rasul’ün beyan edici olarak vasfedilmesinin, beyanýn onun vasýtasý ile geliyor oluþuna hamledilmesi gerekir. Rasul vasýtasý ile gelenin Kitap ya da Sünnet olmasý, Allah’u Teâla’nýn þu sözünün genelliðine muvafýk düþer:   وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ   “Sana Kitabý her þey için bir açýklama olarak indirdik.”[22] Dolayýsýyla bu sözün gereði; Kitapta olan her hususun  شيئا    –þey olmasý nedeni ile Kitabýn, Kitapta olan her husus için bir beyan edici olmasýdýr.

 

Kitabýn Sünnet Ýle Tahsisi:
 

Kitabýn, -ister mütevatir olsun, ister haberi ahad olsun- Sünnet ile tahsisi caizdir. Çünkü onlardan her birisini de vahiy getirmiþtir. Dolayýsýyla vahiyle gelen bir hususu yine vahiyle gelen bir husus tahsis etmiþ olur. Böylece onlardan her biri diðeri için tahsis edici olur.

Nitekim Kur'an’ýn Sünnetle tahsisi fiilen vukuu bulmuþtur.

Buna örnek Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ  “Çocuklarýnýz hakkýnda Allah þöyle emrediyor: Erkeðe iki diþinin payý kadar veriniz.”[23]    

Allah’ýn bu sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile tahsis edilmiþtir:    الْقَاتِلُ لا يَرِثُ    “Katil varis olamaz.”[24]

Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ     “Zina eden kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”[25]    Allah’u Teâla’nýn bu sözü de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Maiz’i recm ettirmesi ile tahsis edilmiþtir.

Ayrýca sahabelerin Rýdvanullahi Aleyhim, Kitabýn Sünnet ile tahsisinin caiz olduðuna dair icmâsý oluþmuþtur. Zira Allah’u Teâla’nýn þu; وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَلِكُمْ    “Bunlardan baþkasýný nikâhlamanýz size helâl kýlýndý”[26]  sözü, Ebu Hureyre’nin Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’den rivayet ettiði þu söz ile tahsis edilmiþtir:   لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا     “Kadýn, halasý veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”[27]

Allah’u Teâla’nýn Nisa suresi 11. ayetteki sözünü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözleri ile tahsis etmiþtir: لا يَرِثُ الْكَافِرُ الْمُسْلِمَ وَلَا يَرِثُ الْمُسْلِمُ الْكَافِرَ     “Kâfir Müslüman’a, Müslüman da kâfire varis olmaz.”[28]   الْقَاتِلُ لا يَرِثُ   “Katil varis olamaz.”[29] 

 Ebu Bekir’ýn, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den þöyle dediðini rivayet etti: لا نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ     “Biz miras býrakmayýz. Bizim arkada býraktýðýmýz sadakadýr.”[30]

Allah’u Teâla’nýn þu;  وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ   “Allah, alýþ-veriþi helâl kýldý”[31] sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen dirhemi iki dirhem ile satmayý yasakladýðýna dair rivayet tahsis etmiþtir.

Allah’u Teâla’nýn þu; وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ ...   “Hýrsýzlýk yapan erkek ile hýrsýzlýk yapan kadýnýn ...”[32] sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile tahsis edilmiþtir:   لا قَطْعَ إِلا فِي رُبُعِ دِينَارٍ فَصَاعِدًا        “Dört dinar ve fazlasý olmadýkça el kesme yoktur.”[33]

Allah’u Teâla’nýn þu;  فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكِينَ   “Müþrikleri öldürün”[34] sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen Hicr mecusileri hakkýnda söylediði þu sözü ile tahsis edilmiþtir:   سُنُّوا بِهِمْ سُنَّةَ أَهْلِ الْكِتَابِ   “Onlar hakkýnda Ehli Kitap hakkýndaki uygulamayý uygulayýn.”[35]

Çeþitli þekillerde benzeri birçok örnek vardýr. Sahabelerin bu yaptýklarýný eleþtiren bir sahabe yoktur. Dolayýsýyla bu icmâdýr.

Bütün bunlara binaen, Kitab’ýn Sünnet ile tahsis edilmesi Þeriata göre caiz olmaktadýr.

 

Kitabýn Sahabenin Ýcmasý Ýle Tahsisi:
 

Sahabelerin icmâsý, Þer’î bir delilin varlýðýný gösterir. Zira sahabeler, bir hükmün Þer’î bir hüküm olduðuna dair icmâ ettiklerinde, bu demektir ki onlarýn o hükme dair bir delilleri vardýr, delili rivayet etmeksizin hükmü rivayet etmiþlerdir. Dolayýsýyla bu delilin rivayeti gibidir. Onun için sahabelerin icmâsý; o hususta bir Þer’î delilin olduðunu yani onlarýn Rasulullah’ýn onu söylediðini iþittiklerini, ya da yaptýðýný veya hakkýnda sükût ettiðini gördükleri bir Þer’î delilin olduðunu gösterir. Dolayýsýyla bu, Sünnet türündendir. Onun için Sünnet muamelesi görüp rivayetle alýnýr. Mademki mesele böyledir, o halde Kitabýn sahabe icmâsý ile tahsisi caizdir.

Nitekim Kur'an’ýn sahabe icmâsý ile tahsisi fiilen vukuu bulmuþtur. Buna örnek, zina iftirasýnda bulunanlar hakkýnda Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:  فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً  “Onlara seksen sopa vurun.”[36]   Allah’u Teâla’nýn bu sözü, onun hür olanlara tahsis edilip köle olanlar için zina iftirasý haddinin yarýya indirilmesi, sahabe icmâsý ile tahsis edilmiþtir. Vukuu bulmuþ olmasý, caiz oluþun delilidir. Dolayýsýyla bu; Kitabýn, sahabe icmâsý ile tahsisinin Þeriata göre caiz olduðuna delâlet eder.

 

Kitabýn Kýyasla Tahsisi:
 

Muteber kýyas, illeti Þeriatla gelen kýyastýr. Yani illeti Kitap, Sünnet ve Sahabe icmâsýndan alýnmýþ olan kýyastýr. Ýlleti Þeriatta geçmemiþ olan kýyas, Þer’î kýyas sayýlmaz. Kýyasýn illeti Kitap, Sünnet ve Sahabe icmâsýndan geçtiðine göre; Kitap, Sünnet ve Sahabe icmâsýnda tahsis de caiz olduðuna göre; Kitabýn illeti, Kitap veya Sünnet veya Sahabe icmâsýnda geçen kýyasla tahsisi caiz olmaktadýr. Kitabýn; Kitapla, Sünnetle ve Sahabe icmâsý ile tahsisinin caiz oluþuna ait delillerin geçmiþ olmasýndan dolayý, bunlara binaen Kitabýn, illeti Þeriatta geçmiþ olan kýyas ile tahsisi caiz olmaktadýr.

 

Sünnetin Kitapla Tahsisi:
 

Sünnetin umumunun Kur'an’ýn hususu ile tahsis edilmesi caiz olur. Çünkü onlardan her ikisi de vahiyle gelmiþtir. Dolayýsýyla vahiyle gelen, vahiyle geleni tahsis etmiþ olur. Böylece onlardan birisinin diðeri için tahsis edici olmasý sahih olur.

Her ne kadar Kur'an, lafýz ve mana olarak vahiyle gelmiþ olup Sünnet sadece mana olarak vahiyle gelmiþ olsa da, tahsis manayla alakalýdýr, lafýzla deðil. Dolayýsýyla Sünnetin lafzýnýn Rasulden olmasý buna etkili olmaz. Zira Allah’tan vahyedilen mananýn tahsis edici olmasý sahih olur.

Ayrýca Allah’u Teâla þöyle buyuruyor: وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ “Kitabý sana her þey için bir açýklama olarak indirdik.”[37] 

Þüphe yok ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Sünneti de “her þey” kapsamýndadýr. Zira Rasul’ün Sünneti de bu ayette iþaret edilen umuma dâhil olmaktadýr. Dolayýsýyla Kur'an’ýn Sünnet için açýklama olmasý sahih olur. Tahsis eden, açýklayandýr. Böylece Kur'an’ýn Sünnet için tahsis eden olmasý caiz olur.

Þöyle denilebilir: “Allah’u Teâla Rasule diyor ki;   وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ    “Onlara indirileni açýklayasýn diye Biz sana zikri indirdik.”[38]   Böylece Allah’u Teâla Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’i indirilen Kitap için beyan edici kýldý. Bu ise ancak Sünnet ile olur, bu da tahsisin ancak Allah’tan deðil Rasulden yani Kur'an’dan deðil Sünnetten olduðuna delâlet etmektedir.”

Buna cevap þöyledir: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, kendisine indirilen için “beyan edici” olmasý vasfý, onun vasýtasýyla Kur'an’dan gelenle Sünneti açýklamasýna engel teþkil etmez. Çünkü Sünnet, Allah’u Teâla’dan indirilmiþtir, Kur'an’da Allah’u Teâla’dan indirilmiþtir. Dolayýsýyla Rasul’ün kendisine Sünnetten indirileni, kendisine Kur'an’dan indirilen ile açýklamasý caiz olur.

Bunlara binaen, Sünnetin Kur'an’la tahsis edilmesi caiz olmaktadýr.

Nitekim Hudeybiye Anlaþmasýnda þu geçmiþtir: Bizden size –senin dinine girmiþ olsa da- hiçbir kimse gelmeyecek. Gelen olursa onu bize iade edeceksin.[39]  “Hiçbir kimse” genel bir tabirdir. Erkeði de kadýný da kapsar. Yani Sünnet burada Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in ikrarý ile erkek olsun kadýn olsun Kureyþ^ten gelen herkesi iade etmeyi vacib kýlmýþtýr.

Sonra Allah’u Teala Kitab’ýnda þu ayeti indirmiþtir: يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا جَاءَكُمْ الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّ اللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِهِنَّ فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ  “Ey iman edenler! Mümin kadýnlar hicret ederek size geldiði zaman, onlarý imtihan edin. Allah onlarýn imanlarýný daha iyi bilir. Eðer siz de onlarýn inanmýþ‎‏ kadýnlar olduklarýný öðrenirseniz onlarý kâfirlere geri göndermeyin.”[40]  

Böylece Kitap, kadýnlar hariç sadece erkekleri iade ederek Sünneti tahsis etti.

 

Sünnetin Sünnetle Tahsisi:
 

Sünnetin, -ister mütevatir olsun, ister ahad haber olsun- Sünnet ile tahsisi caizdir. Çünkü her ikisi de mana olarak vahiyle gelmiþtir. Dolayýsýyla birisinin diðeri için tahsis edici olmasý sahih olur.

Nitekim Sünnetin Sünnet ile tahsisi bilfiil vukuu bulmuþtur. Buna örnek þudur: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle demiþtir:  فِيمَا سَقَتِ السَّمَاءُ فَفِيهِ الْعُشْرُ  “Semanýn/göðün suladýðýnda öþür vardýr.”[41]

Bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile tahsis edilmiþtir:     لَيْسَ فِيمَا دُونَ خَمْسَةِ أَوْسُقٍ زَكَاةٌ    “Beþ vesaktan az olanda zekât yoktur.”[42]

Baþka bir örnek de þudur: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle demiþtir:    لا تَحِلُّ الصَّدَقَةُ لِغَنِيٍّ وَلا لِذِي مِرَّةٍ سَوِيٍّ    “Sadaka/zekât, zengine ve çalýþýp kazanma gücü olan kimseye helâl olmaz.”[43]   Bu, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile tahsis edilmiþtir:    لا تَحِلُّ الصَّدَقَةُ لِغَنِيٍّ إِلا لِخَمْسَةٍ لِعَامِلٍ عَلَيْهَا أَوْ رَجُلٍ اشْتَرَاهَا بِمَالِهِ أَوْ غَارِمٍ أَوْ غَازٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مِسْكِينٍ تُصُدِّقَ عَلَيْهِ مِنْهَا فَأَهْدَى مِنْهَا لِغَنِيٍّ    “Zekât þu beþ zengin kimseye helal deðildir: Zekât iþlerinde çalýþan, malý ile zekât malýný satýn alan, borçlu olan, Allah yolunda savaþan, kendisine zekât verilen fakir komþusunun o zekât malýndan kendisine hediye ettiði zengin kimse.”[44]

 

Sünnetin Sahabe Ýcmasý ve Kýyas Ýle Tahsisi:
 

Sünnetin sahabe icmâsý ile tahsisine gelince: Kur'an’ýn sahabe icmâsý ile tahsisinin caiz oluþu yukarýda anlatýlmýþtý. Sünnetin sahabe icmâsý ile tahsisi de ayný þekilde caizdir. Zira Kur'an’ý tahsis etmesi caiz olanýn Sünneti tahsis etmesi de caizdir.

Sahabe icmâsý, delilin varlýðýný gösterir. Dolayýsýyla o da vahyin indirdiðindendir, o halde vahyin getirdiðini tahsis etmesi doðru olur.

Kýyasa gelince: Kýyasýn illeti ya Kur'an’da geçen ya da Sünnette geçen olur. Dolayýsýyla onun illeti Kur'an’da geçmiþ ise, kýyasýn tahsisi Sünnetin Kur'an’la tahsisi olur ve bu caizdir. Eðer illeti Sünnette geçmiþ ise, o zaman onun tahsisi, Sünnetin Sünnetle tahsisi olur ki bu da caizdir. Bundan dolayý Sünnetin kýyasla tahsisi caiz olur.

 

Mantukun Mefhumla Tahsisi:
 

Mantukun mefhumla tahsisi caizdir. Mefhum ister muvafaka mefhumu kabilinden olsun ister ise mefhumu muhalefet kabilinden olsun fark etmez. Çünkü daha önce anlatýldýðý gibi mefhum, hüccettir. Genel de hüccettir. Ýkisi çatýþýrsa, genel olanýn mefhum ile tahsisi vacib olur, ilk delili ihmal etmek gerekmez.

Buna örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür:     إِنَّ الْمَاءَ لَا يُنَجِّسُهُ شَيْءٌ إِلَّا مَا غَلَبَ عَلَى رِيحِهِ وَطَعْمِهِ وَلَوْنِهِ   “Suyu ancak kokusunu, rengini ve tadýný deðiþtiren þeyler kirletir.”[45]    Bu hadisin mantuku; deðiþim olmadýkça, suyu –ister iki kulle olsun, isterse olmasýn- hiçbir þeyin kirletmediðine delâlet etmektedir. Zira hadisin mantuku; çokluðu, azlýðý, akarý, durgunu kapsamaktadýr. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ise;   إِذَا بَلَغَ الْمَاءُ قُلَّتَيْنِ لا يحمل خبثا    “Su iki kulleye ulaþtýðýnda pislik taþýmaz.”[46]     Bu hadisin mefhumu, birinci hadisin mantuku için tahsis edici olmaktadýr.

Bir baþka örnek de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür:    وَفِي الْغَنَمِ مِنْ أَرْبَعِينَ شَاةٌ إِلَى عِشْرِينَ وَمِائَةٍ   “Koyunlar kýrk ile yüz yirmi arasýnda olduklarý zaman, bir koyun vermek gerekir.”[47]   Bu hadisin mantuku, koyunlarýn hepsinde zekât vermenin vacib olduðuna delâlet eder, çünkü geneldir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ise; وَفِي الْغَنَمِ السائمة زكاة  “Saime/otlayan koyunlarda zekât vardýr.”[48]          Bu hadisin mefhumu, ahýrda beslenen koyunlarda zekât olmadýðýna delâlet eder. Dolayýsýyla ikinci hadis, mefhumu ile zekâtýn vacibliðinden ahýrda beslenen koyunlarý çýkartarak, birinci hadisin mantukunun genelliði için tahsis edici olmaktadýr.


[1] Müslim

[2] Tevbe: 5

[3] Maide: 38

[4] Nur: 2

[5] Nisa: 11

[6] Müslim, K. Ýmân, 3115, Ahmed b.Hanbel

[7] Nesei, K. Ýmân ve’n Nuzûr, 3721

[8] Ebu Davud

[9] Ahmed b. Hanbel, Müs. Ensâr, 20577

[10] Bakara: 187

[11] Maide: 6

[12] Nur: 2

[13] Ali Ýmran: 97

[14] Ebu Davud, K. Hudud, 3825

[15] Zümer: 62

[16] Maide: 120

[17] Talak: 4

[18] Bakara: 234

[19] Maide: 5

[20] Bakara: 221

[21] Nahl: 44

[22] Nahl: 89

[23] Nisa: 11

[24] Ýbn Mâce, Tirmizi- K. Ferâid, 2035

[25] Nur: 2

[26] Nisa: 24

[27] Müslim, K. Nikâh, 2518

[28] Ahmed b.Hanbel

[29] Tirmizi, K. Ferâid, 2035

[30] Buhari, Müslim

[31] Bakara: 275

[32] Maide: 38

[33] Ýbn Hibbân, Taberânî-El Evsât’da, Malik- K. Hudûd, 1323

[34] Tevbe: 5

[35] Malik, K. Zekât, 544

[36] Nûr: 4

[37] Nahl: 89

[38] Nahl: 24

[39] Buhari

[40] Mümtehine : 10

[41] Buhari, K. Zekât, 1388

[42] Ebu Davud, K. Zekât, 1333

[43] Tirmizi, K. Zekât, 589

[44] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. Mükessirîn, 11113

[45] Ýbn Mâce

[46] Dâremi, K. Tahârat, 725

[47] Buhari, Ahmed b. Hanbel, 4405

[48] Ahmed b. Hanbel, Müs. Ensâr, 20577