Husus/özel ve tahsis tek manadýr. Tahsis,
lafzýn kapsadýðý hususlarýn bazýsýný kapsam dýþýna çýkarmaktýr.
Tahsis ancak içerisinde þümul manasý tasavvur edilen hitapta
yani umumda/genellikte vukuu bulur. Onun için, ona umumun
tahsisi denir. Tahsis, içerisinde þümul/kapsamak manasý tasavvur
edilmeyen herhangi bir hitapta meydana gelmez. Nitekim
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, Ebu
Burde’ye; ضح بها ولا تصلح لغيرك
“Sen kurban et. Senden baþka kimseye uygun olmaz”
sözünde tahsis düþünülmez. Çünkü tahsis; lafzý, umum/genel oluþ
cihetinden, husus oluþ cihetine çevirmektir. Kendisinde genellik
olmayanda bu çevirme düþünülmez.
Tahsisin caiz oluþuna delil, onun genel emirlerden vukuu
bulmasýdýr.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكِينَ
“Müþrikleri öldürün.”
Bundan zimmet ehli hariç tutulmuþtur.
Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا
أَيْدِيَهُمَا “Hýrsýzlýk yapan erkek ile
hýrsýzlýk yapan kadýnýn ellerini kesin.”
Bundan nisaba ulaþmayanýn ve korunmamýþ (saklanmamýþ olanýn)
v.b. çalýnmasý hariç tutulmuþtur.
Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ
وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ “Zina eden
kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”
Bundan muhsân/evlilik yapmýþ olan hariç tutulmuþtur. Zira o recm
edilir.
Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ
مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ “Çocuklarýnýz hakkýnda
Allah þöyle emrediyor: Erkeðe iki diþinin payý kadar veriniz.”
Bundan kâfir ve vârisin katili olaný hariç tutmuþtur.
Ýþte böyle, bir çok nâss genel olarak gelmiþtir ve tahsis
edilmiþtir. Bu da tahsisin Kitap ve Sünnette vaki olduðuna ve caiz
olduðuna dair bir delildir.
Tahsise delâlet eden muttasýl/baðlantýlý olabilir,
munfasýl/baðlantýsýz olabilir. Muttasýl, kendisi bizzat baðýmsýz
olmaz. Bilakis, genelin içerisinde zikredildiði lafza baðlantýlý
olur. Munfasýl ise, onun tersidir. O bizzat kendisi baðýmsýz olur.
Yani tahsise delâlet eden; ya tahsis edilmekte olan genele baðýmlý
olarak tahsis edatlarýndan bir edat ile olur. Mesela; istisna
gibi. Bu ise muttasýl tahsistir. Ya da genel nâsstan baðýmsýz olan
baþka bir nâss olur. Mesela; zina edene sopa vurmanýn, Rasul’ün
muhsan zaniyi recm ettirmesini tespit eden baþka bir nâss ile
muhsan olmayan zaniye tahsis edilmesi gibi. Bu ise munfasýl
tahsistir.
Muttasýl tahsis dört çeþittir: Ýstisna, þart, sýfat, gaye.
Ýstisna ile tahsis, إلا
ya da benzeri istisna edatlarýndan sonra gelen hususu, onlardan
önce geçen husustan hariç tutmaktýr. Ýstisna edatlarý;
إلا غير ، سور ، خلا ، حاشا ، عدا ،
ما عدا ، ما خلا ، ليس ، لا يكون Bu sîgalarýn baþýnda
إلا gelir.
Ýstisnanýn sýhhat þartý, kendisinden istisna edilene, aralarýna ya
da muttasýl hükmüne bir ayýrýcý katmaksýzýn gerçekten baðlý
olmasýdýr. Her ne kadar nefesin kesilmesiyle bir ayýrt edici
ikisinin arasýna katýlmýþ olsa da, hakkýnda konuþulanýn ilk
sözünün bitmesinden sonra örfen onu getiren sayýlmamasý muttasýl
hükmüdür. Dolayýsýyla istisna ile istisna edilen arasýna bir ayýrt
edici katýldýðýnda, istisnadan sayýlmaz.
Ýbni Abbas’ýn munfasýl istisnanýn sýhhati ile ilgili þu sözüne
gelince: “Bir ay zamanýn geçmesi istisna þartýdýr. Þu kiþi gibi:
Bir þeye yemin ediyor, sonra; ‘bir ay sonra inþaallah’ diyor.
Yemini bozulmamýþtýr.” Bunu Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’den rivayet edilen þu husus geçersiz kýlýyor:
مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ فَرَأَى
غَيْرَهَا خَيْرًا مِنْهَا فَلْيَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ
وَلْيُكَفِّرْ عَنْ يَمِينِهِ “Kim bir þeye yemin
ederse, sonra da ondan daha hayýrlýsýný görürse, hayýrlý olaný
yerine getirsin ve yemininin kefaretini ödesin.”
Bir baþka rivayette:
فَلْيُكَفِّرْ عَنْ يَمِينِهِ وَلْيَأْتِ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ
“Yemininin kefaretini ödeyip hayýrlý olaný yerine
getirsin.”
Bu istisna sahih olsaydý, yemini bozmamak ve birr/iyilikte hayýr
düþünüldüðünde yemin eden için en emin yol olduðu için Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ona yönlendirirdi. Çünkü Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sadece kolaylaþtýrmayý,
basitleþtirmeyi kast eder. Ýstisna ise, kefareti yerine
getirmekten daha kolaydýr. Ona yönlendirmemesi, Ýbn Abbas’ýn
sözünün sýhhatli olmadýðýna delâlet eder.
Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yapýlan þu
rivayete gelince: وَاللَّهِ
لَأَغْزُوَنَّ قُرَيْشًا ثُمَّ سَكَتَ ثُمَّ قَالَ إِنْ شَاءَ
اللَّهُ “Allah’a yemin olsun ki, kesinlikle
Kureyþ ile savaþacaðým. Sonra sustu ve sonra da þöyle
dedi: Allah dilerse.”
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in burada
sükût etmesi, baðlantýyý koparmayan sükût olarak yorumlanýr. Zira
ondan, hadisi kestiði ya da baþka bir iþte meþgul olduðu ya da
meclisi terk ettiði rivayet edilmedi ki fasýl/ayýrýcýnýn olduðu
söylenebilsin. Ondan sadece sustuðu, sonra da ‘inþaAllah’ dediði
rivayet edildi. Bu da onun baðlantýyý bozmayan bir sükût olduðuna
delâlet etmektedir.
Þart; varlýðý için sebep olmayan ve sebebe dâhil olmayan tarzda
yokluðu herhangi bir hususun yokluðunu gerektiren husustur. Baþka
bir ifade ile þart, yokluðu olmamayý gerektiren, varlýðý olmayý
gerektirmeyen husustur. Abdestin namazýn sýhhatinde þart olmasý
gibi. Zira abdestin yokluðu, namazýn yokluðunu gerektirir. Fakat
abdestin varlýðý namazýn varlýðýný gerektirmez. Çünkü abdest,
namazýn varlýðý için sebep deðildir ve sebebe dâhil deðildir.
Þartla tahsisin kuralý, þart sîgalarýndan birisi sözün baþýna
geldiðinde; gelmediðinde sözde kalan hususu o sözden dýþarý
çýkarýr. Yani þart; olmadýðýnda sözün kapsamýnda olan hususu
sözden dýþarý çýkarýr. Þu sözde olduðu gibi:
أكرم المجاهدين إن فتحوا الحصن
“Mücahitlere ikramda bulun. Eðer kaleyi fethederlerse.” Eðer;
إن –sîgasý olmasaydý,
ikram etmek, bütün mücahitler için genel olurdu. Fakat
إن –in baþa getirilmesi,
kaleyi fethetmeyenleri ikramdan hariç tutmaktýr. Eðer kaleyi
fethetmezlerse, onlar hariç tutuldu.
Þart sîgalarýna gelince; onlar çoktur.
إن إن ، إذا ما ،
أينما ، وحيثما ، مهما ، من ... Bu sîgalarýn hepsinin
baþýnda þart sîgasý (إن)
gelmektedir. Çünkü o harftir, onun dýþýnda kalanlar isimlerdir.
Ýsimlere ait manalarýn ifade edilmesinde asýl olan sadece harftir.
Çünkü o, bütün þart sîgalarýnda kullanýlýr.
Bu sîgalar hakkýnda þartýn sýhhat þartý ise; þartýn þart ve þart
koþulan arasýna bir ayýrt edici katýlmaksýzýn gerçekten þart
koþulana muttasýl/bitiþik olmasýdýr. Baðlantýnýn devam etmesiyle
birlikte; þartýn, þart koþulanýn önünde olmasý arkasýnda olmasý
mümkündür.
Genel, bir sýfatla beraber olursa, o genel o sýfatla tahsis edilip
o sýfatýn dýþýnda kalanlar o genelden hariç tutulur.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünde
olduðu gibi: فِي كُلِّ إِبِلٍ
سَائِمَةٍ فِي كُلِّ أَرْبَعِينَ ابْنَةُ لَبُونٍ “Saime/otlayan
her deveye kýrk süt veren yavrusu (zekât) vardýr.”
سائمة “otlakta
beslenen” sözü, إيل
“deve” genel lafzýna bitiþtirilmiþtir. Böylece bu sözün, bütün
develeri kapsar iken, سائمة
“otlakta beslenen” lafzý olan sýfat ile
birleþtirilmesi, “develer”
lafzýndan otlakta beslenmeyenleri, yani ahýrda yem ile
beslenenleri hariç tutmaktadýr. Bu da ahýrda yem ile
beslenen hayvanlarda zekâtýn olmadýðýna delâlet etmektedir.
Böylece sýfat, geneli tahsis etmiþ olur.
Sýfat ile tahsisin sýhhat þartý; sýfatýn vasfedilene
muttasýl/bitiþik ya da muttasýl hükümde olmasýdýr.
Gaye sîgasý þu iki lafýzdýr: إلي
- حتى Bunlardan
herhangi birisi, genel sözün baþýna geldiðinde, o sözden onlardan
sonrakileri hariç tutar. Dolayýsýyla onlardan sonrakilerin
hükmünün öncekilere muhalif olmasý zorunludur.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ
“...Sonra akþama kadar orucu tamamlayýn.”
Dolayýsýyla إلي –dan
sonra gelen الليل
–“Gecenin, akþamýn” hükmü, ondan öncekinin hükmüne muhaliftir.
Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى
الْمَرَافِقِ “Yüzlerinizi, dirseklerinize kadar
ellerinizi yýkayýn.”
(إلي)’dan sonra
gelen “dirseklerin” hükmü ondan öncekine muhaliftir. v.b.
Böylece hüküm (إلي)’dan
öncekine tahsis edilir, sonraki hükmün haricinde tutulur.
Munfasýl/baðýmsýz
delillerle tahsis ancak sem’i/vahye dayalý deliller ile olur.
Çünkü tahsis edilen genel, ancak sem’i delilin getirdiði bir
lafýzdýr. Dolayýsýyla o ancak bir sem’i delil ile tahsis olur.
Sem’i deliller ise; Kitap, Sünnet,
Sahabelerin icmâsý, Ýlleti Kitap ve Sünnetten alýnan Kýyas. Bu
dört delilden baþkasý, tahsis delillerinden sayýlmaz. Genel
olanýn, akli delil ile tahsis edilmesi caiz olmaz. Buna delil
þunlardýr:
1-Tahsis; lafzýn kapsamýna girenin bazýsýný ondan hariç
tutmaktýr. Lafzýn manaya delaletinde ise ancak dile göre ve
Þeriata göre lafzýn manasýndan konuþanýn kastý vardýr. Yani dile
ve Þeriata göre lafzýn kendisine delâlet ettiði husus vardýr.
Aklýn bununla ilgisi yoktur. Dolayýsýyla, akýl gelip lafzýn
kendisine delâlet ettiði manadan baþka bir manaya istisna
ettiðinde, lafzýn manasý dil bakýmýndan delâlet edilenlerden akýl
ile hariç tutulmuþ olur ki bu doðru deðildir. Çünkü lafzýn
manasýna delâletinde ancak dile baþvurulur, akýla deðil.
Dolayýsýyla aklýn tahsis edici olmasý doðru deðildir.
2-Tahsis, beyandýr. O da teþriidir. Þer’î nâss vahiyle
gelmiþtir. Dolayýsýyla onu ancak vahiyle gelen bir þey açýklar.
Zira vahiyle geleni, dilin kendisine delâlet ettiðinden baþkasýna
uygun olarak beyan etmek akla terk edilirse, akýla Þeriat koyma
hakký verilmiþ olur ki bu caiz olmaz. Çünkü Þeriat ancak Allah’u
Teâla’ya aittir. Onun için beyan ve açýklananýn vahiyle gelenden
olmasý kaçýnýlmazdýr. Aklýn vahiyle geleni açýklayýcý olmasý doðru
olmaz. Dolayýsýyla aklýn tahsis edici olmasý doðru olmaz.
3-Tahsis, genelin bir cüzü için nesh etme mesabesindedir.
Çünkü tahsis hükmü genel oluþtan çevirmekte, bazýsýnda o hükmü
iptal edip yerine baþka bir hüküm koymaktadýr.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ
وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ “Zina eden kadýn
ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”
Bu söz, evlilik yapmýþ için ve muhsan olmayan için bir hükümdür.
Tahsis gelip bu hükmü muhsan olan hakkýnda iptal edip ona baþka
bir hüküm olan recm hükmünü koydu. Nesh ise akýl ile olmaz. Aksi
halde, her akýla, herhangi bir Þer’î hükmü iptal etmesi caiz
olurdu. Tahsis de ayný þekildedir, akýl ile tahsis yapýlmasý caiz
olmaz.
Aklýn tahsis edici oluþuna Allah’u Teâla’nýn þu sözünü delil
getirmelerine gelince; وَلِلَّهِ
عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنْ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً
“Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbeyi) haccetmesi,
Allah’ýn insanlar üzerine bir hakkýdýr.”
“Çocuk ve mecnunun “insanlardan” olmasýna raðmen, genel oluþtan
kast edilenlerden olmamalarýný akýl gerekli kýlmaktadýr. Çünkü
akýl bu ikisinin mükellef kýlýnmalarýnýn mümkün olmadýðýna delâlet
etmektedir. Dolayýsýyla ayetin genelliðini tahsis eden olmaktadýr”
denilmektedir.
Bu, aklýn tahsis edici bir delil olmaya uygun olduðuna dair hüccet
olmaya uygun deðildir. Zira çocuk ve mecnun hakkýnda Þâri’nin
hitabý engellenmemiþtir, onlarýn mükellef kýlýnmalarý da imkânsýz
deðildir. Bunun delili o ikisinin; cinayetin diyetleri, telef
edilenlerin deðerlerinin tazmini, mallarýnda zekât vacibliði
hitaplarýnýn kapsamýnda olmalarýdýr.
Dolayýsýyla yukarýda geçen ayetin genelliði akýl ile tahsis
olmamýþtýr, ancak þu hadisle tahsis olmuþtur:
رُفِعَ الْقَلَمُ عَنْ ثَلَاثَةٍ عَنِ
الصَّبِيِّ حَتَّى يَبْلُغَ وَعَنِ النَّائِمِ حَتَّى يَسْتَيْقِظَ
وَعَنِ الْمَعْتُوهِ حَتَّى يَبْرَأَ “Kalem üç
kiþiden kaldýrýldý: 1- Buluða erinceye kadar çocuktan, 2-
Uyanýncaya kadar uyuyandan, 3-Ýyileþesiye kadar deliden.”
Bazýlarýnýn bu hususta Allah’u Teâla’nýn þu sözlerini delil
getirmelerine gelince: اللَّهُ
خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ “Allah her þeyin
yaratýcýsýdýr.”
وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
قَدِيرٌ “O her þeye kadirdir.”
Denilmektedir ki; Allah da كل شيء
lafzýnýn dil bakýmýndan genelliði kapsamýndadýr. Hâlbuki O’nun
zatý ve sýfatý, yaratýcý olmayan ve O’na ait güç yetirilen þeyler
deðildir. Çünkü zatýndan dolayý vacib’ul kadim olanýn yaratýlmasý
ve güç yetiren olmasý aklýn gereði olarak imkânsýzdýr. Dolayýsýyla
Allah’ýn zatý ve sýfatý aklýn gerekliliði delâleti ile lafzýn
genelliðinden hariç tutulmuþ olur. Böylece akýl bu ayetlerin
genelliðini tahsis edici olur.
Bu ayetler örneði ile yapýlan bu delillendirme ileri sürülmez.
Çünkü bu ayetler, akidelerle alakalýdýr, Þer’î hükümlerle alakalý
deðil. Akidelere akýl ile delil getirilir, Þeriatla delil
getirilir. Esas itibarý ile Þeriata itikat etmenin delili akýldýr.
Bunun için aklýn akidelerde delil olmasý uygun olur. Dolayýsýyla o
ayetlerin anlaþýlmasýna da delil olmasý uygun olur. Aklýn
akidelerde tahsis edici olmasý uygun olur.
Þer’î hükümlere gelince; onlar Þâri’nin kullarýn fiilleriyle
alakalý hitabýdýr. Dolayýsýyla onlarýn delilinin ancak vahiyle
gelen olmasý uygun olur. Çünkü Þer’î hükümler Þâri’nin hitabýdýr.
Dolayýsýyla delillerin Þâri’den gelmesi yani vahyin getirdiðinden
olmasý kaçýnýlmazdýr. Ayný þekilde onlarýn tahsis edicisinin de
vahyin getirdiðinden olmasý kaçýnýlmazdýr. Çünkü o da bir Þer’î
hükümdür. Zira o da Þâri’nin hitabýdýr. Dolayýsýyla Þâri’den
gelmesi yani vahyin getirdiðinden olmasý kaçýnýlmazdýr. Bunun için
aklýn Þer’î hüküm için tahsis edici olmasý uygun olmaz. Çünkü o
Þâri’den gelmedi ve vahyin getirdiðinden de deðildir. Buna binaen
o ayetler, Þer’î hükümler hakkýnda ileri sürülmezler. Çünkü o
ayetler akidelere hastýr.
Kitabýn kitapla tahsisi mümkündür. Çünkü onlardan her biri lafýz
ve mana olarak vahiyle gelmiþtir. Dolayýsýyla birisinin diðerine
tahsis edici olmasý uygun olur. Þüphesiz ki Kur'an’ýn Kur'an’la
tahsisi Kur'an’da fiilen vukuu bulmuþtur.
Buna örnek Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
وَأُوْلاتُ الأحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَنْ يَضَعْنَ
حَمْلَهُنَّ“Gebe olanlarýn bekleme süresi ise,
yüklerini býrakmalarýdýr”
Bu ayet, Allah’u Teâla’nýn þu sözünü tahsis edici olarak
gelmiþtir: وَالَّذِينَ
يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يتربصن بأنفسهن أربعة
أشهر وعشرا “Sizden ölenlerin, geride býraktýklarý
eþleri, kendi baþlarýna (evlenmeden) dört ay on gün
beklerler.”
Bir örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا
الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ “Daha önce kendilerine
Kitap verilenlerden iffetli kadýnlar da ...”
Bu ayet, Allah’u Teâla’nýn þu sözünü tahsis edici olarak
gelmiþtir: وَلا تَنكِحُوا
الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ “Ýman etmedikçe müþrik
kadýnlarla evlenmeyin.”
Böylece, Kitabýn Kitapla tahsisinin fiilen vukuu bulmuþ olmasý,
Kitabýn Kitapla tahsisinin caiz oluþuna delildir.
Allah’u Teâla’nýn þu sözüne gelince;
لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ
“Ýnsanlara kendilerine indirileni açýklaman için ...”
Allah’u Teâla’nýn Rasule hitaben söylemiþ olduðu bu sözde Kitabýn
Kitapla açýklanmasýna engel olan bir husus yoktur. Zira hepsi de
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem vasýtasý ile
gelmiþtir. Dolayýsýyla Rasul’ün tahsis edici ayeti zikretmesi,
ondan bir beyan olur. Rasul’ün beyan edici olarak vasfedilmesinin,
beyanýn onun vasýtasý ile geliyor oluþuna hamledilmesi gerekir.
Rasul vasýtasý ile gelenin Kitap ya da Sünnet olmasý, Allah’u
Teâla’nýn þu sözünün genelliðine muvafýk düþer:
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ
تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ “Sana Kitabý her þey için bir
açýklama olarak indirdik.”
Dolayýsýyla bu sözün gereði; Kitapta olan her hususun
شيئا
–þey olmasý nedeni ile Kitabýn, Kitapta olan her husus
için bir beyan edici olmasýdýr.
Kitabýn, -ister mütevatir olsun, ister haberi ahad olsun- Sünnet
ile tahsisi caizdir. Çünkü onlardan her birisini de vahiy
getirmiþtir. Dolayýsýyla vahiyle gelen bir hususu yine vahiyle
gelen bir husus tahsis etmiþ olur. Böylece onlardan her biri
diðeri için tahsis edici olur.
Nitekim Kur'an’ýn Sünnetle tahsisi fiilen vukuu bulmuþtur.
Buna örnek Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ
مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ “Çocuklarýnýz hakkýnda
Allah þöyle emrediyor: Erkeðe iki diþinin payý kadar veriniz.”
Allah’ýn bu sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü ile tahsis edilmiþtir:
الْقَاتِلُ لا يَرِثُ
“Katil varis olamaz.”
Bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ
وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ “Zina eden
kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”
Allah’u Teâla’nýn bu sözü de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in Maiz’i recm ettirmesi ile tahsis edilmiþtir.
Ayrýca sahabelerin Rýdvanullahi Aleyhim, Kitabýn Sünnet
ile tahsisinin caiz olduðuna dair icmâsý oluþmuþtur. Zira Allah’u
Teâla’nýn þu; وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا
وَرَاءَ ذَلِكُمْ “Bunlardan baþkasýný nikâhlamanýz size
helâl kýlýndý”
sözü, Ebu Hureyre’nin Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’den rivayet ettiði þu söz
ile tahsis edilmiþtir: لا
تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا
“Kadýn, halasý veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”
Allah’u Teâla’nýn Nisa suresi 11.
ayetteki sözünü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözleri ile tahsis etmiþtir:
لا يَرِثُ الْكَافِرُ الْمُسْلِمَ
وَلَا يَرِثُ الْمُسْلِمُ الْكَافِرَ
“Kâfir
Müslüman’a, Müslüman da kâfire varis olmaz.”
الْقَاتِلُ لا يَرِثُ
“Katil varis olamaz.”
Ebu Bekir’ýn, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
þöyle dediðini rivayet etti:
لا نُورَثُ مَا تَرَكْنَا صَدَقَةٌ
“Biz
miras býrakmayýz. Bizim arkada býraktýðýmýz sadakadýr.”
Allah’u Teâla’nýn þu; وَأَحَلَّ
اللَّهُ الْبَيْعَ “Allah, alýþ-veriþi helâl kýldý”
sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet edilen dirhemi iki dirhem ile satmayý yasakladýðýna dair
rivayet tahsis etmiþtir.
Allah’u Teâla’nýn þu; وَالسَّارِقُ
وَالسَّارِقَةُ ... “Hýrsýzlýk yapan erkek ile hýrsýzlýk
yapan kadýnýn ...”
sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu
sözü ile tahsis edilmiþtir: لا
قَطْعَ إِلا فِي رُبُعِ دِينَارٍ فَصَاعِدًا
“Dört dinar ve fazlasý olmadýkça el kesme yoktur.”
Allah’u Teâla’nýn þu; فَاقْتُلُوا
الْمُشْرِكِينَ “Müþrikleri öldürün”
sözü, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet edilen Hicr mecusileri hakkýnda söylediði þu sözü ile
tahsis edilmiþtir: سُنُّوا
بِهِمْ سُنَّةَ أَهْلِ الْكِتَابِ “Onlar hakkýnda
Ehli Kitap hakkýndaki uygulamayý uygulayýn.”
Çeþitli þekillerde benzeri birçok örnek vardýr. Sahabelerin bu
yaptýklarýný eleþtiren bir sahabe yoktur. Dolayýsýyla bu icmâdýr.
Bütün bunlara binaen, Kitab’ýn Sünnet ile tahsis edilmesi Þeriata
göre caiz olmaktadýr.
Sahabelerin icmâsý, Þer’î bir delilin varlýðýný gösterir. Zira
sahabeler, bir hükmün Þer’î bir hüküm olduðuna dair icmâ
ettiklerinde, bu demektir ki onlarýn o hükme dair bir delilleri
vardýr, delili rivayet etmeksizin hükmü rivayet etmiþlerdir.
Dolayýsýyla bu delilin rivayeti gibidir. Onun için sahabelerin
icmâsý; o hususta bir Þer’î delilin olduðunu yani onlarýn
Rasulullah’ýn onu söylediðini iþittiklerini, ya da yaptýðýný veya
hakkýnda sükût ettiðini gördükleri bir Þer’î delilin olduðunu
gösterir. Dolayýsýyla bu, Sünnet türündendir. Onun için Sünnet
muamelesi görüp rivayetle alýnýr. Mademki mesele böyledir, o halde
Kitabýn sahabe icmâsý ile tahsisi caizdir.
Nitekim Kur'an’ýn sahabe icmâsý ile tahsisi fiilen vukuu
bulmuþtur. Buna örnek, zina iftirasýnda bulunanlar hakkýnda
Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً “Onlara seksen sopa
vurun.”
Allah’u Teâla’nýn bu sözü, onun hür olanlara tahsis edilip köle
olanlar için zina iftirasý haddinin yarýya indirilmesi, sahabe
icmâsý ile tahsis edilmiþtir. Vukuu bulmuþ olmasý, caiz oluþun
delilidir. Dolayýsýyla bu; Kitabýn, sahabe icmâsý ile tahsisinin
Þeriata göre caiz olduðuna delâlet eder.
Muteber kýyas, illeti Þeriatla gelen kýyastýr. Yani illeti Kitap,
Sünnet ve Sahabe icmâsýndan alýnmýþ olan kýyastýr. Ýlleti Þeriatta
geçmemiþ olan kýyas, Þer’î kýyas sayýlmaz. Kýyasýn illeti Kitap,
Sünnet ve Sahabe icmâsýndan geçtiðine göre; Kitap, Sünnet ve
Sahabe icmâsýnda tahsis de caiz olduðuna göre; Kitabýn illeti,
Kitap veya Sünnet veya Sahabe icmâsýnda geçen kýyasla tahsisi caiz
olmaktadýr. Kitabýn; Kitapla, Sünnetle ve Sahabe icmâsý ile
tahsisinin caiz oluþuna ait delillerin geçmiþ olmasýndan dolayý,
bunlara binaen Kitabýn, illeti Þeriatta geçmiþ olan kýyas ile
tahsisi caiz olmaktadýr.
Sünnetin umumunun Kur'an’ýn hususu ile tahsis edilmesi caiz olur.
Çünkü onlardan her ikisi de vahiyle gelmiþtir. Dolayýsýyla vahiyle
gelen, vahiyle geleni tahsis etmiþ olur. Böylece onlardan
birisinin diðeri için tahsis edici olmasý sahih olur.
Her ne kadar Kur'an, lafýz ve mana olarak vahiyle gelmiþ olup
Sünnet sadece mana olarak vahiyle gelmiþ olsa da, tahsis manayla
alakalýdýr, lafýzla deðil. Dolayýsýyla Sünnetin lafzýnýn Rasulden
olmasý buna etkili olmaz. Zira Allah’tan vahyedilen mananýn tahsis
edici olmasý sahih olur.
Ayrýca Allah’u Teâla þöyle buyuruyor:
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا
لِكُلِّ شَيْءٍ “Kitabý sana her þey için bir
açýklama olarak indirdik.”
Þüphe yok ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
Sünneti de “her þey” kapsamýndadýr. Zira Rasul’ün Sünneti de bu
ayette iþaret edilen umuma dâhil olmaktadýr. Dolayýsýyla Kur'an’ýn
Sünnet için açýklama olmasý sahih
olur. Tahsis eden, açýklayandýr. Böylece Kur'an’ýn Sünnet için
tahsis eden olmasý caiz olur.
Þöyle denilebilir: “Allah’u Teâla Rasule diyor ki;
وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ
لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ “Onlara
indirileni açýklayasýn diye Biz sana zikri indirdik.”
Böylece Allah’u Teâla Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’i
indirilen Kitap için beyan edici kýldý. Bu ise ancak Sünnet ile
olur, bu da tahsisin ancak Allah’tan deðil Rasulden yani
Kur'an’dan deðil Sünnetten olduðuna delâlet etmektedir.”
Buna cevap þöyledir: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in,
kendisine indirilen için “beyan edici” olmasý vasfý, onun
vasýtasýyla Kur'an’dan gelenle Sünneti açýklamasýna engel teþkil
etmez. Çünkü Sünnet, Allah’u Teâla’dan indirilmiþtir, Kur'an’da
Allah’u Teâla’dan indirilmiþtir. Dolayýsýyla Rasul’ün kendisine
Sünnetten indirileni, kendisine Kur'an’dan indirilen ile
açýklamasý caiz olur.
Bunlara binaen, Sünnetin Kur'an’la tahsis edilmesi caiz
olmaktadýr.
Nitekim Hudeybiye Anlaþmasýnda þu geçmiþtir: “Bizden size
–senin dinine girmiþ olsa da- hiçbir kimse gelmeyecek. Gelen
olursa onu bize iade edeceksin.”
“Hiçbir kimse” genel bir tabirdir. Erkeði de kadýný da kapsar.
Yani Sünnet burada Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
ikrarý ile erkek olsun kadýn olsun Kureyþ^ten gelen herkesi iade
etmeyi vacib kýlmýþtýr.
Sonra Allah’u Teala Kitab’ýnda þu ayeti indirmiþtir:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا جَاءَكُمْ
الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّ اللَّهُ أَعْلَمُ
بِإِيمَانِهِنَّ فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا
تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ “Ey iman
edenler! Mümin kadýnlar
hicret ederek size geldiði zaman, onlarý
imtihan edin. Allah onlarýn
imanlarýný daha iyi bilir. Eðer siz de onlarýn
inanmýþ kadýnlar
olduklarýný öðrenirseniz onlarý
kâfirlere geri göndermeyin.”
Böylece Kitap, kadýnlar hariç sadece erkekleri iade ederek Sünneti
tahsis etti.
Sünnetin, -ister mütevatir olsun, ister ahad haber olsun- Sünnet
ile tahsisi caizdir. Çünkü her ikisi de mana olarak vahiyle
gelmiþtir. Dolayýsýyla birisinin diðeri için tahsis edici olmasý
sahih olur.
Nitekim Sünnetin Sünnet ile tahsisi bilfiil vukuu bulmuþtur. Buna
örnek þudur: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
þöyle demiþtir: فِيمَا
سَقَتِ السَّمَاءُ فَفِيهِ الْعُشْرُ
“Semanýn/göðün suladýðýnda öþür vardýr.”
Bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü
ile tahsis edilmiþtir: لَيْسَ
فِيمَا دُونَ خَمْسَةِ أَوْسُقٍ زَكَاةٌ “Beþ
vesaktan az olanda zekât yoktur.”
Baþka bir örnek de þudur: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem þöyle demiþtir:
لا تَحِلُّ الصَّدَقَةُ لِغَنِيٍّ وَلا
لِذِي مِرَّةٍ سَوِيٍّ
“Sadaka/zekât, zengine ve çalýþýp kazanma gücü olan kimseye
helâl olmaz.”
Bu, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü ile tahsis edilmiþtir:
لا تَحِلُّ الصَّدَقَةُ لِغَنِيٍّ إِلا لِخَمْسَةٍ لِعَامِلٍ
عَلَيْهَا أَوْ رَجُلٍ اشْتَرَاهَا بِمَالِهِ أَوْ غَارِمٍ أَوْ
غَازٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مِسْكِينٍ تُصُدِّقَ عَلَيْهِ
مِنْهَا فَأَهْدَى مِنْهَا لِغَنِيٍّ
“Zekât þu beþ zengin kimseye helal deðildir: Zekât
iþlerinde çalýþan, malý ile zekât malýný satýn alan, borçlu olan,
Allah yolunda savaþan, kendisine zekât verilen fakir komþusunun o
zekât malýndan kendisine hediye ettiði zengin kimse.”
Sünnetin sahabe icmâsý ile tahsisine gelince: Kur'an’ýn sahabe
icmâsý ile tahsisinin caiz oluþu yukarýda anlatýlmýþtý. Sünnetin
sahabe icmâsý ile tahsisi de ayný þekilde caizdir. Zira Kur'an’ý
tahsis etmesi caiz olanýn Sünneti tahsis etmesi de caizdir.
Sahabe icmâsý, delilin varlýðýný gösterir. Dolayýsýyla o da vahyin
indirdiðindendir, o halde vahyin getirdiðini tahsis etmesi doðru
olur.
Kýyasa gelince: Kýyasýn illeti ya Kur'an’da geçen ya da Sünnette
geçen olur. Dolayýsýyla onun illeti Kur'an’da geçmiþ ise, kýyasýn
tahsisi Sünnetin Kur'an’la tahsisi olur ve bu caizdir. Eðer illeti
Sünnette geçmiþ ise, o zaman onun tahsisi, Sünnetin Sünnetle
tahsisi olur ki bu da caizdir. Bundan dolayý Sünnetin kýyasla
tahsisi caiz olur.
Mantukun mefhumla tahsisi caizdir. Mefhum ister muvafaka mefhumu
kabilinden olsun ister ise mefhumu muhalefet kabilinden olsun fark
etmez. Çünkü daha önce anlatýldýðý gibi mefhum, hüccettir. Genel
de hüccettir. Ýkisi çatýþýrsa, genel olanýn mefhum ile tahsisi
vacib olur, ilk delili ihmal etmek gerekmez.
Buna örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür: إِنَّ
الْمَاءَ لَا يُنَجِّسُهُ شَيْءٌ إِلَّا مَا غَلَبَ عَلَى رِيحِهِ
وَطَعْمِهِ وَلَوْنِهِ “Suyu ancak kokusunu,
rengini ve tadýný deðiþtiren þeyler kirletir.”
Bu hadisin mantuku; deðiþim olmadýkça, suyu –ister iki
kulle olsun, isterse olmasýn- hiçbir þeyin kirletmediðine delâlet
etmektedir. Zira hadisin mantuku; çokluðu, azlýðý, akarý, durgunu
kapsamaktadýr. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü ise; إِذَا بَلَغَ
الْمَاءُ قُلَّتَيْنِ لا يحمل خبثا
“Su iki kulleye ulaþtýðýnda pislik taþýmaz.”
Bu hadisin mefhumu, birinci hadisin mantuku için tahsis edici
olmaktadýr.
Bir baþka örnek de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür: وَفِي الْغَنَمِ
مِنْ أَرْبَعِينَ شَاةٌ إِلَى عِشْرِينَ وَمِائَةٍ
“Koyunlar kýrk ile yüz yirmi arasýnda olduklarý zaman, bir koyun
vermek gerekir.”
Bu hadisin mantuku, koyunlarýn hepsinde zekât vermenin vacib
olduðuna delâlet eder, çünkü geneldir. Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ise;
وَفِي الْغَنَمِ السائمة زكاة
“Saime/otlayan koyunlarda zekât vardýr.”
Bu hadisin mefhumu, ahýrda beslenen koyunlarda zekât
olmadýðýna delâlet eder. Dolayýsýyla ikinci hadis, mefhumu ile
zekâtýn vacibliðinden ahýrda beslenen koyunlarý çýkartarak,
birinci hadisin mantukunun genelliði için tahsis edici olmaktadýr.
 |