4- MÜCMEL – BEYAN - MÜBEYYEN


Mücmel:
 

Mücmel; söylendiðinde kendisinden belirli bir þey anlaþýlmayýp birisinin diðerine meziyeti olmayan birden fazla hususun anlaþýldýðý lafýzdýr. Ya da o, delâletinin ve delaletinden kast edilen hususun açýk olmadýðý lafýzdýr.

Mücmel, müþterek müfred lafýz da olabilir. Bu ya “güneþ” ve “altýn” için  العين –“Ayn” denilmesi gibi, “fail” ve “mef’ul” için  المختار –“Muhtâr” denilmesi gibi farklý iki mana arasýnda müþterek lafýz olur. Ya da “temizlenme” ve “hayz” için  القرء –“Kuru’” denilmesi gibi zýt iki mana arasýnda müþterek lafýz olur.

Mücmel, mürekkeb lafýz da olabilir. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:  أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ   “Ya da nikâh baðýný elinde bulunduranýn vazgeçmesi hali müstesna.”[1]  Burada “nikâh baðýný elinde bulunduran” tabiri “veli” ile “eþ” arasýnda tereddütlüdür. Yani kast edilen veli midir yoksa eþ midir?..

Mücmel, zamirin kendisinden önce geçene dönmesi hususundaki tereddüt sebebi ile olabilir. Þu sözde olduðu gibi:  كل ما علمه الفقيه فهو كما عمله  Bu cümledeki  هو –zamiri “fakihe” mi dönüyor yoksa “öðrenilene” mi dönüyor tereddütlüdür.

Mücmel, lafzýn Þeriatýn örfünde, bize açýklanmadan önce onu söyleyenler nezdinde lügatte kendisi için konulan anlamdan dýþarý çýkartýlmasý nedeni ile olabilir.

Allah’u Teâla’nýn þu sözleri gibi:  وَأَقِيمُوا الصَّلاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ    “Namaz kýlýn ve zekât verin.”[2] وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنْ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً    “Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbeyi) haccetmesi, Allah’ýn insanlar üzerine bir hakkýdýr.”[3]

Bunlar, lafzýn bizzat kendisi özel fiillerden kast edilene iþaret etmesinden ve vacib oluþ bakýmýndan mücmel olmaktadýr.

Lafzýn delaletinden açýklýða kavuþmamýþ olmasýndan kast edilen; ona lügat delaletinin, dilin konulmasý ile mi yoksa Þeriatla mý yoksa örfle mi olduðunun açýklýða kavuþmamýþ olmasýdýr. Zira lafzýn söylendiðinde belirli bir þey anlaþýlmayýp birisinin diðerine üstünlüðü olmayan birden fazla hususun anlaþýlmasý ancak Arapçanýn, dilin konuluþu veya Þeriat veya örf ile delaletine göredir.

Ancak kendisinden dilin konuluþuna ya da Þeriata ya da örfe göre belirli bir þey anlaþýlan lafýz mücmel sayýlmaz. Yani dil ya da Þeriat ya da örf bakýmýndan delâleti açýklýða kavuþmuþ olan lafýz mücmelden sayýlmaz.

Buna binaen helâl kýlmak ve haram kýlmak açýk seçik somut þeylerdir.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ  “Size anneleriniz ... haram kýlýndý.”[4] حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ “Size ölü eti haram kýlýndý.”[5]

Bunlarda mücmel olma durumu yoktur. Zira Arap dili ehlinin örfüne vakýf olan ve Araplarýn lafýzlarýyla ilgilenen herkes; حرمت عليك الطعام  والشراب “Sana yemek ve içmek haram kýlýndý.” حرمت عليك النساء “Sana kadýn haram kýlýndý.” sözleri baþkasýna söylendiðinde bunlardan hemen sadece yiyecek ve içecekten yiyip içmenin haram oluþunu, kadýnla cinsi münasebetin haram oluþunu anlar. Hemen anlaþýlan her hususta asýl olan, onun dilin konulmasý ya da kullaným örfünde hakikat olmasýdýr. Dile vakýf olandan kast edilen Araplarýn lafýzlarýyla ilgilenendir. Buna binaen burada حرمت “Haram kýlýndý” lafzýnýn manasý vazýh olur. Zira o, belirli bir hususa delâlet edendir.

Yine Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:  وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ “Baþlarýnýzý mesh edin.”[6]   Burada da mücmellik yoktur. Çünkü burada geçen ب –Bâ harfi, ilsak/baðlamak, yapýþtýrmak içindir. Bu, baþýn tamamýný mesh etmeyi gerektirmez. Zira, به برص “Onunla alaca oldu”,  به داء “Onunla hastalandý” derken, “alacalanmanýn” ve “hastalanmanýn” bütün vücudunu kapsamasý gerekmez. Ayný þekilde, امسح برأسك “Baþýný mesh et” sözünde baþýn tamamýný mesh etmeyi gerektirmez. Ayrýca Araplarýn ilsakýn gereði ile ilgili þimdiki kullanýmý da, tamamýna ya da bir kýsmýna bakmaksýzýn sadece mesh etmek yönündedir. Bunun için baþka birisine; امسح يدك بالمنديل “Elini mendil ile mesh et” dediðinde lügat ehlinden kimse bu tabirden elini mendilin tamamýna sürmesinin gerekli olduðunu anlamaz. Bilakis sadece mendili anlar, elini ister tamamýna ister ise bir kýsmýna sürer.

Ayný þekilde Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözlerinde de mücmellik yoktur: وَضَعَ عَنْ أُمَّتِي الْخَطَأَ وَالنِّسْيَانَ وَمَا اسْتُكْرِهُوا عَلَيْهِ      إن الله“Allah Ümmetimden hata, unutma ve üzerinde zorlandýklarý hususlar(dan dolayý hesaba çekilme) kaldýrdý.”[7] لا صلاة إلا بوضوء “Abdest olmadýkça namaz yoktur.”[8] لا صلاة إلا بفاتحة الكتاب    “Kitabýn fatihasýyla olmadýkça namaz yoktur.”[9] لا صيام لمن لم يفرضه من الليل   “Geceden oruçlu olmayanýn orucu yoktur.”[10] لا نكاح إلا بولي وشاهدي عدل  “Veli ve iki adil þahit olmadýkça nikâh yoktur.” [11]

Çünkü bunlarýn hepsi iktiza delâleti kabilindendir. Onun için delâleti, dilin konuluþu bakýmýndan açýktýr. Zira iktiza delâleti, dilin konuluþu ile ilgili olarak dil bakýmýndan lafýzlarýn delaletindendir. Dolayýsýyla mücmelden olmaz.

Kýsaca, dilin konuluþu bakýmýndan veya örf bakýmýndan veya Þeriat bakýmýndan dilin delaletlerinden birisi ile delâleti açýklýða kavuþmuþ olan her husus mücmelden sayýlmaz, mecaza hamledilir. Ya da bir karine ile anlaþýlýr. Ya da lafzýn delaletinden veya mananýn delaletinden veya baþkasýndan alýnýr. Herhangi bir lafýz hakkýnda bu mümkün olduðu sürece ondan mücmel olma durumu nefyedilir. Mücmelin delâlet edileni; bir delâleti olup delâleti, vazýh olmayan lafýza hasredilir.  آتوا الزكاة   “Zekât verin” sözü gibi. Zira bu söz beyana ihtiyaç duyulan bir mücmeldir.

 

Beyan ve Mübeyyen
 

Beyan, bir hususun kapalýlýk/anlaþýlmazlýk alanýndan açýklýk alanýna çýkartýlmasýdýr. Ya da beyan, delilden hâsýl olan ilim ya da zandýr. Onun için bazýlarý beyaný delil olarak tanýmladýlar.

Allah’u Teâla’nýn þu sözü:  أقيموا الصلاة  “Namaz kýlýnýz.”  Bu sözü mücmeldir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in fiili ile salatý tarif ettiðine iþaret ettiði þu sözü de bu mücmel için bir beyandýr:  وَصَلُّوا كَمَا رَأَيْتُمُونِي أُصَلِّي   “Beni nasýl namaz kýlýyor görüyorsanýz siz de öyle namaz kýlýnýz.”[12]

Allah’u Teâla þöyle dedi:   آتوا الزكاة “Zekât verin.”   Allah’u Teâla’nýn bu sözü mücmeldir. Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu hakkýnda zekât verilen mallarýn sýnýflarý hakkýndaki bazý hadisleri ise bu mücmel için bir beyandýr. Nitekim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle demiþtir:     مَا مِنْ صَاحِبِ ذَهَبٍ وَلَا فِضَّةٍ لَا يُؤَدِّي مِنْهَا حَقَّهَا إِلَّا إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ صُفِّحَتْ لَهُ صَفَائِحَ مِنْ نَارٍ    “Kim altýn ve gümüþ sahibi olup da onlarýn hakkýný eda etmez ise Kýyamet Günü ona ateþten levhalar yapýþtýrýlacaktýr.”[13]

Ebu Bekir RadýyAllah’u Anhu’nun Enes RadýyAllah’u Anhu’ya  Bahreyn'e gönderdiði zaman,  vermiþ olduðu yazýlý talimatta þöyle geçmektedir: Bu, Rasülullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem'in Müslümanlara farz kýldýðý ve Allah'ýn da Rasülüne emretmiþ olduðu zekât farizasýdýr. Müslümanlardan her kimden bu usulünce talep edilirse, derhal vermelidir. Kimden de belirtilenden fazlasý istenirse vermesin:

1- 24 ve daha aþaðý miktardaki deve için koyun olarak vâcib zekât, her beþ devede bir koyundur.....[14]

Mesrûk hadisinde þu geçmektedir: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Muâz’ý Yemen'e gönderdi ve ona: Her otuz sýðýrdan bir erkek veya diþi buzaðý (tebi'a), her kýrktan bir müsinne (yetiþkin sýðýr) almasýný emretti."[15]

Ebu Musa ve Muaz RadýyAllah’u Anhum yoluyla rivayet ettiði Ebu Burde hadisinde þöyle geçmektedir: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem o ikisini insanlara dinlerini öðretmeleri için Yemen’e gönderdi. Sonra onlara sadece þu dört husustan zekât almalarýný emretti: Buðday, arpa, hurma, kuru üzüm[16]

Bütün bunlar mücmel için beyandýrlar. Bunun için beyan, mücmeli açýklayan delildir.

Mübeyyene gelince; Baþlangýçta kendi zatý itibarý ile bir beyana ihtiyaç duymayan hitap kast edilerek ona mübeyyen denilebilir. Beyana ihtiyaç duyup da hakkýnda beyanýn gelmiþ olduðu husus kast edilerek de mübeyyen denilebilir. Kendisi ile kast edilen beyan edildiðinde “mücmele”, tahsisden sonra “genele”, takyid/sýnýrlamadan sonra “mutlaka”, kendisi ile kast edilen yöne delâlet eden hususla birleþtiðinde “fiile” ve benzerlerine de mübeyyen denir.

Beyan, Allah ve Rasul’den sözlü olur, Rasul’den fiili olur. Allah’u Teâla’dan beyana örnek, Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:  ...صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَوْنُهَا       “Sarý renkli parlak tüylü...”[17]    Bu Allah’u Teâla’nýn þu sözü için bir beyandýr.   إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً  “Allah bir sýðýr kesmenizi emrediyor.”[18]

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den sözlü beyana bir örnek, Beyhaki’nin tahriç ettiði þu rivayettir: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sadece þu on hususta sadakayý/zekâtý farz kýldý: Deve, sýðýr, koyun, altýn, gümüþ, buðday, arpa, hurma, kuru üzüm, mýsýr,.[19]     Bu söz, zekâtý farz kýlan ayetler için beyandýr.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den fiili beyana örnek, O SallAllah’u Aleyhi VeSSellem salât/namaz ve haccý fiili ile tarif edip þöyle dediðine dair rivayettir:  وَصَلُّوا كَمَا رَأَيْتُمُونِي أُصَلِّي    “Beni nasýl namaz kýlýyor görüyorsanýz siz de öyle namaz kýlýnýz.”[20]    خُذُوا عني مَنَاسِكَكُمْ “Menasiklerinizi/haccýn yapýlýþ þeklini benden alýnýz.”[21]

Zira Rasul’ün salât fiili, Allah’u Teâla’nýn;  وأقيموا الصلاة  “Namaz kýlýnýz” sözü için beyandýr. Hacc fiili de Allah’u Teâla’nýn;   وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنْ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً    “Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbeyi) haccetmesi, Allah’ýn insanlar üzerine bir hakkýdýr”[22]    sözü için beyandýr.

Beyan, Rasul’den söz ve fiille hâsýl olunca yani söz ve fiil beyanda birleþtiðinde bakýlýr; bir tek hükme delalette uyuþursa, o ikisinden önce gelen beyandýr. Kendisi ile kast olunanýn hâsýl olmasýndan dolayý ister fiili olsun ister kavli/sözlü olsun fark etmez. Ýkincisi ise te’kid olur. Söz ve fiil hükme delalette farklý olursa, þu rivayetlerde olduðu gibi:  Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, hacc ayeti indikten sonra þöyle dedi:  من قرن حجا إلي عمرة فليطف طَوَافًا وَاحِدًا   “Haccý, umre ile birleþtiren kimse, bir tek tavaf yapsýn.”[23]    Bir baþka rivayette ise; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem hacc ve umreyi birleþtirdi, iki tavaf ve iki sa’y yaptý.” Bu durumda bakýlýr; onlardan hangisinin önce ve sonra olduðu, sözün mü fiilin mi önce ve sonra olduðu bilinmezse, söz alýnýr. Zira söz kendisi, Rasul’ün fiilinin aksine bizzat beyan edicidir. Çünkü fiilin mücmel için beyan oluþu ancak þu üç husustan birisi ile bilinir:

1-Kastýnýn zorunlu olarak bilinmesi. Yani onun beyan oluþu ancak Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kastýnýn zorunlu bilinmesinin onunla beyanýn birleþtirilmesi olmaksýzýn tamamlanmaz.

2-Rasul’ün, bu fiil belirli bir mücmel için beyandýr, demesidir.

3-Kendisi ile amelin gerekli olduðu vakit mücmelin zikredilip, sonra onun için beyan olmaya elveriþli bir fiil yapar, baþka bir fiil yapmaz. Dolayýsýyla bu fiil o mücmel için bir beyan olduðu bilinir.

Böylece fiil, kendisi bizzat beyan olmaz. Söz ise kendisi bizzat beyan olur. Bunun için söz alýnýr. Fiil ikinci tavafýn mendub olmasýna hamledilir.

Birisinin diðerinden önce geçtiði bilinirse bakýlýr; eðer söz önce geçen ise, ikinci tavaf vacib olmaz. Nebinin fiili ikinci tavafýn mendub olmasýna hamledilir. Önce geçen fiil olursa söz; fiilin kendisine delâlet ettiði ikinci tavafýn vacib oluþunu nesh eden olur. Ya da ikinci tavafýn ümmetine deðil de Rasul’ün kendisine vacib olduðunun açýklanmasýna hamledilir.


[1] Bakara: 237

[2] Bakara: 43

[3] Ali Ýmran: 97

[4] Nisa: 23

[5] Maide: 3

[6] Maide: 6

[7] Ýbni Mace, K. Talâk, 2035

[8] Dârektunî

[9] Ebu ‘Avâne

[10] Ýbn Mâce

[11] Dârektunî

[12] Buhari, K. Ezân, 595

[13] Müslim

[14] Buhari

[15] Ebu Davud tahriç etti, Hâkim sahihtir dedi

[16] Hâkim tahriç etti

[17] Bakara: 69

[18] Bakara: 67

[19] Beyhakî

[20] Buhari, K. Ezân, 595

[21] Ebu Davud, K. Menâsýk, 1680

[22] Ali Ýmran: 97

[23] Tirmizi, K. Hac, 870