5 - NASIH - MENSUH


Nesh; daha önce geçen bir nâsstan elde edilen hükmün sonra gelen bir nâssla iptal edilmesidir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünde olduðu gibi: كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُور ألا ِ فَزُورُوهَا “Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim. Dikkat edin! Artýk kabirleri ziyaret ediniz.”[1]

Ya da nesh; önce geçen Þer’î bir hitabýn hükmünden sabit olanýn devam etmesine mani olan Þer’î hitaptýr.

Nesh olmasý için þu þartlarýn olmasý kaçýnýlmazdýr:

-Nesh olunan hükmün Þer’î olmasý,

-Nesh olunan hitabýn hükmünden vazgeçilerek, hükmün Þer’an kaldýrýlmasýna delâlet eden delilin olmasý,

-Hükmü kaldýrýlan hitabýn, belirli bir vakitte sýnýrlanmýþ olmamasý.

Hüküm, bu þartlarý tamamladýðýnda, hakkýnda neshin olmasý caiz olur.

Nesh, önce geçen hükmü sonra gelen hükümle tebdil etmektir/deðiþtirmektir. Zira “tebdil”, lügatte “nesh” demektir. Nitekim Allah’u Teâla þöyle demiþtir:   وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ  “Bir ayetin yerini baþka bir ayetle tebdil ettiðimizde/deðiþtirdiðimizde...”[2]  

Tefsir ehli buradaki “tebdil” kelimesini “nesh” olarak tefsir etmiþlerdir. Dolayýsýyla nesh, “tebdil” olarak isimlendirildi. Manasý; bir þeyi ortadan kaldýrýp yerine ondan baþkasýný getirmektir. Yani, önce geçen hüküm sona eriyor, onun yerini sonradan gelen hüküm alýyor. Ýþte bu neshin manasýdýr.

Nâsih/nesh eden ise; Bazen, Allah’a nâsýh/nesh eden denir. “Nesh etti, nesh eden O’dur” denilir. Buna bir örnek Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:    مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ    “Biz bir ayeti nesh edersek...”[3] فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ  “Allah, þeytanýn katacaðý þeyi nesh eder.”[4]

Ayete de “nesh eden” denilebilir. “Seyf ayeti, filanca hükmü nesh etti, o nesh edendir” denilir.

Ayný þekilde, Rasul’ün sözü, fiili ve takririnden birisi ile belirli bir hükmün nesh olunduðu bilinen her yola da “nesh eden” denilebilir.

Hükme de “nesh eden” denilebilir. “Ramazan orucunun farz oluþu, Aþure orucunun farz oluþunu nesh etti. O hüküm nesh edendir” denilir.

Hükmün nesh olduðuna inanan/karar veren kimseye de “nesh eden” denilebilir. “Filanca, Kur'an’ý Sünnetle nesh etti” denir. Yani öyle inandý demektir.

Mensuh/nesh olunan ise; o kaldýrýlan hükümdür. Yani iptal olunan, sona erdirilen hükümdür. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ile gizli görüþmeden önce sadaka verme hükmü gibi, anne-baba ve akrabalara vasiyette bulunma hükmü gibi, kocasý ölen kadýnýn tam bir yýl iddet beklemesi hükmü gibi.

Neshin caiz oluþuna delil; Kitap, Sahabe icmâsý ve neshin bilfiil meydana gelmiþ olmasýdýr.

Kitabýn delil olmasýna gelince;

Allah’u Teâla þöyle demiþtir:   مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ    “Biz, bir ayeti nesh eder veya onu unutturursak, mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her þeye kadirdir.”[5] وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ (101) قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ   “Biz, bir ayetin yerine baþka bir ayeti getirdiðimiz zaman –ki Allah neyi indireceðini çok iyi bilendir- ‘sen ancak bir iftiracýsýn’ dediler. Hayýr onlarýn çoðu bilmezler. De ki; onu, Mukaddes Ruh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanlarý doðru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katýndan hak olarak indirdi.”[6]

Kurtubi, Bakara suresi 106. ayetinin tefsirinde þöyle demiþtir: “Bu ayetin nüzul sebebi þudur: Yahudiler, Kâbe’ye yönelmeleri hususunda Müslümanlarý kýskandýklarýndan dolayý Ýslâm’a dil uzatmaya ve Muhammed ashabýna önce bir hususu emrediyor, sonra da onlara o iþi yasaklýyor. O bakýmdan Kur'an, olsa olsa onun tarafýndan uydurulmaktadýr. Bundan dolayý bir kýsmý ile öteki kýsmý birbiriyle çeliþmektedir’ demeye koyuldular. Bunun üzerine Allah’u Teâla, Nahl suresi 101. ve Bakara suresi 106. ayetlerini indirdi.”

Zamahþeri de, “El-Keþþaf” isimli kitabýnda Bakara suresi 106. ayetinin tefsirinde þöyle demiþtir: “Bir ayetin yerine baþka bir ayeti “tebdil” etmek neshdir. Allah’u Teâla þeriatlarý, þeriatlarla nesh etmiþtir. Çünkü þeriatlar maslahatlardýr. Allah’u Teâla, maslahatlarý ve mefsedetleri/kötülükleri en iyi bilendir. Onlardan dilediðini sabit kýlar, dilediðini de hikmeti ile nesh eder.   وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ   “Allah neyi indireceðini çok iyi bilir. ‘Sen ancak bir iftiracýsýn’ dediler.”[7] sözünün manasý budur.”

Müfessirler, Bakara suresi 106. ayetinin tefsirinde iki yol izlediler. Birincisi; Burada nesh, “tebdil” demektir. Bunu Nahl suresi 101-102. ayetleri teyid etmektedir. Yani biz bu ayetin yerine bir baþka ayeti koyduðumuzda bu yeni konulan deðiþtirilenden hayýrlý olur ya da misli/benzeri olur.” þeklindeki tefsir yoludur.

Bu yol zayýftýr. Çünkü hayýrlý oluþu ayete hakim kýlmaktadýr. Hâlbuki ayetin birbirine hayýrlý olmalarý söz konusu deðildir. Hayýrlý oluþ ancak bize göredir. O da, bizden kaldýrýlan ve üzerimize konulan hüküm ayetlerinin bir kýsmýnýn diðerlerinden meþakkate tahammül hususunda daha hafif olmasý bakýmýndan söz konusu olur. ya da bir kýsmýnýn sevabýnýn diðerlerinden daha çok olmasý bakýmýndandýr. Nitekim Müslüman’ýn iki kâfire karþý sebat etmesi hükmü, on kâfire karþý sebat etmesinden daha hafiftir. Dolayýsýyla iki kâfire karþý sebat etme hükmü olan nesh edici hüküm, on kâfire karþý sebat etme hükmü olan nesh edilen hükümden daha hafiftir. Ramazan orucu, Aþure günü orucundan daha zordur. Fakat sevap bakýmýndan ise daha bereketlidir. Dolayýsýyla hayýrlý oluþ, ayetlerin kendileri hakkýnda deðildir. Sadece onlarýn getirdiði hükümler hakkýndadýr. Hayýrlý oluþ, hafifletmek olabilir ve sevap olabilir.

Ýkinci yol ise; Kast edilen, ayetin hükmünün nesh edilmesidir, ayetin tilavetinin nesh edilmesi deðil. Bu, cumhurun seçtiði ve itimad edilen sözdür. Bu sözü, Kur'an ayetlerinin tamamýnýn katî delille tesbit edilmiþ olmasý teyid etmektedir. Katî delil ile tesbit edilmemiþ olan ayet, Kur'an’dan sayýlmaz. Kur'an ayetlerinden bir ayetin tilavetinin nesh edildiði katî delil ile sabit olmamýþtýr. Tilavetinin nesh edildiðinin varlýðýna dair zanni delilin ileri sürülmesinin nesh sayýlmasý bakýmýndan bir kýymeti yoktur. Çünkü katî olan, zanni olan ile nesh edilmez, sadece katî olan ile nesh edilir. Tilavetin nesh edildiðine dair de bir katî delil ileri sürülmemiþtir. Ýþte bu kast edilenin; tilavetin deðil, hükmün nesh edilmesi olduðunu teyid etmektedir.

Sahabelerin icmâsýna gelince; Sahabelerin icmâsý nesh ile ilgili olarak þu hususlarda oluþmuþtur:

-Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Þeriatýnýn, daha önce gelmiþ bütün þeriatlarý nesh edici olduðu,

-Namazda Beyt-ül Makdis’e (Mescid-i Aksa’ya) yönelme farziyetinin, Kâbe’nin kýble kýlýnmasý ile nesh edildiði,

-Anne-baba ve akrabalara vasiyette bulunmanýn miras ayeti ile nesh edildiði,

-Aþure günü oruç tutma farziyetinin Ramazan orucu ile nesh edildiði,

-Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in huzurunda yapýlan gizli konuþmalardan önce sadaka verme farziyetinin nesh edildiði,

-Kocasý ölen kadýnýn tam bir yýl beklemesi farziyetinin nesh edildiði,

-Bir Müslüman’ýn on kâfire karþý sebat etme farziyetinin nesh edildiði gibi diðer hükümler.

Sahabeler, bunlarýn her birisinin nesh edildiðine dair icmâ etmiþlerdir. Böylece nesh hakkýnda sahabelerin icmâsý oluþmuþ olmaktadýr. Bu ise, neshin olduðuna dair bir Þer’î delildir.

Neshin bilfiil vukuu bulmuþ olmasýna gelince; Sahabelerin içerisinde neshin vukuu bulduðu hadiseler hakkýnda icmâ etmiþ olmalarý, neshin vukuu bulduðuna dair bir delildir.

- Ýlk kýblenin neshi hakkýnda Allah’u Teâla þöyle dedi:   قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ  “Biz, senin yüzünün göðe doðru çevirmekte olduðunu görüyoruz. Ýþte þimdi seni memnun olacaðýn bir kýbleye döndürüyoruz. Artýk yüzünü Mescid-i Haram tarafýna çevir.”[8]

Buhari ve Müslim rivayet ettiler ki: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem 16 ay Mescid-i Aksa’ya yönelerek namaz kýldý. Daha sonra kýblenin Kâbe’ye deðiþtirilmesini beklemeye baþladý. Sonra yukarýda geçen ayet indirildi.

Böylece Mescid-i Aksa’nýn kýble olmasý hükmü, nesh edilip yerine Kâbe kýble kýlýnmýþ olmaktadýr.

- Anne-baba ve akrabalara vasiyetle ilgili olarak Allah’u Teâla þöyle dedi:  كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمْ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالآقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ    “Birinize ölüm geldiðinde eðer bir hayýr/mal býrakacaksa, anaya-babaya, yakýn akrabaya uygun bir biçimde vasiyet etmek, muttakiler üzerine bir borçtur.”[9]   Yani “Ey mü’minler topluluðu; içinizden birisine ölümün sebepleri ve alametleri geldiðinde, çok malý varsa anne-babasýna, yakýn akrabalarýna bu maldan bir þey vasiyet etmesi üzerinize farz kýlýndý” demektir. Bu, anne-baba ve yakýn akrabalara vasiyeti emreden Þer’î bir hükümdür.

Bu ayet, miras ayeti ile nesh edilmiþtir. Zira miras ayeti, bu ayetten sonra indirilmiþtir. Bu hususta ittifak vardýr. Miras ayeti anne-babanýn ve yakýn akrabanýn, ölenin malýndan payýný açýklamaktadýr. Yani anne-baba ve yakýn akrabanýn ölenin malýndaki hükmünü açýklamaktadýr. Dolayýsýyla miras ayetinde farz kýlýnan hüküm, ondan önceki hükmü nesh etmiþtir. Onun için hüküm, anne-babaya ve yakýn akrabaya vasiyetin caiz olmadýðý þeklinde tezahür eder.

Ýçerisinde neshin olduðuna dair sahabelerin icmâ ettikleri hükümlerin hepsi, iþte böyledir. Ýçerisinde neshin vukuu bulduðu baþka hükümler de vardýr. Bunlara bir örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’in þu sözüdür:   كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ ألا  فَزُورُوهَا    “Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim. Dikkat edin! Artýk kabirleri ziyaret ediniz.”[10]

Bir baþka örnek de, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den þarap içen hakkýnda þöyle dediði rivayet edildi:  إِذَا شَرِبُوهَا الرَّابِعَةَ فَاقْتُلُوهُمْ  “Eðer dördüncü defa içerse, onu öldürün.”[11]   Bu sözü, Rasul’e dördüncü defa þarap içen birisinin getirildiði halde, onu Rasul’ün öldürmediðine dair rivayeti nesh etmiþtir.

Bir baþka örnek de; Allah’u Teâla, Ýslâm’ýn ilk yýllarýnda, zina suçuna had olarak ev hapsini ve sert davranmayý farz kýlmýþtý. Þöyle demiþti:  وَاللاَتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِنْكُمْ فَإِنْ شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّى يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً (15) وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِنْ تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا رَحِيمًا  “Kadýnlarýnýzdan fuhuþ yapanlara karþý aranýzdan dört þahit getirin. Eðer þahitlik ederlerse, o kadýnlarý ölüm alýp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açýncaya kadar evlerde hapsedin. Ýçinizden fuhuþ yapan her iki tarafa ceza verin. Eðer tevbe edip uslanýrlarsa artýk onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.”[12]    Bu hüküm, bekar hakkýnda sopa ile vurmak ve sürgüne yollamak hükmü, evlilik yapmýþ olan hakkýnda ise, taþla recmetmek hükmü ile nesh edilmiþtir. Zira Allah’u Teâla þöyle demiþtir:  الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ   “Zina eden kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”[13]    

Hakkýnda Allah’ýn Kitabý ile hükmetmesini isteyen bir bedeviye Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:  وَعَلَى ابْنِكَ جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ   “Oðluna yüz sopa ve bir yýl sürgün.”[14]   Ubade b. Sâmit’ten Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediði rivayet edildi:    خُذُوا عَنِّي خُذُوا عَنِّي قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً الْبِكْرُ بِالْبِكْرِ جَلْدُ مِائَةٍ وَنَفْيُ سَنَةٍ  “Benden alýn, benden alýn. Allah onlar için bir yol kýlmýþtýr. Bekar bekarla (zina yaparsa ceza olarak) her birisine yüz sopa ve bir sene sürgüne yollamak vardýr.”[15]    Cabir b. Abdullah’tan þöyle dediði rivayet edildi: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Müslüman olan bir adamý, Yahudilerden bir adam ve kadýný recmettirdi.[16]

Bunlar gibi içlerinde neshin bilfiil vukuu bulduðu baþka hükümler de vardýr. Bu neshin varlýðýna delildir. Zira bilfiil vukuu bulmak, caiz oluþuna ve varlýðýna delildir. Dolayýsýyla bu, neshin varlýðýna da delildir. Baþka söz yoktur. 

Nesh, Kur'an’da ve Sünnette meydana gelir. Bu ikisi neshin mahallidir.

Kur'an’a gelince; Hüküm olarak nesh edilmesi caizdir. Bu fiilen de vukuu bulmuþtur. Bunun delili, yukarýda geçtiði gibi Kitap, Sahabenin icmâsý ve neshin bilfiil vukuu bulmasýdýr.

Kur'an’ýn tilavet olarak nesh edilmesine gelince; bu memnudur/yasaktýr. Vukuu bulmasý da katî delille tespit edilmemiþtir. Bunun caiz olmayýþýnýn delili, neshin caiz oluþunun kendisi ile tespit edildiði ayettir. Ayet diyor ki:  مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا “Biz bir ayeti nesheder (hükmünü yürürlükten kaldýrýr) veya onu unutturursak, mutlaka daha iyisini ve benzerini getiririz.”[17]   Kur'an; içinde herhangi bir zýtlýk, farklýlýk olmaksýzýn tamamý hayýrlýdýr. Ayetin nesh edilmesinden kast olunan, ayetin Levh-u Mahfuz’dan silinip yok edilip yerine baþkasýnýn yazýlmasý olsaydý, “hayýrlý oluþ” vasfý gerçekleþmiþ olmazdý. Dolayýsýyla “ayetin nesh edilmesinin” manasý, ayetin deðil hükmünün nesh edilmesi olmaktadýr.

Ayrýca; Kur'an’ýn indiriliþi, korunmasý ve yazýlýþý tevatür yoluyla tespit edilmiþtir. Bu þekilde Kur’an’a iman etmek akidedir. Akide ise, ancak sübutu ve delâleti kesin delilden alýnýr. Kur'an’ýn tilavet olarak neshinin caiz olduðuna delâlet eden bir kesin delil gelmemiþtir. Dolayýsýyla Kur'an’ýn tilavet olarak nesh edilmesi caiz olmaz.

Kur'an’ýn tilavet olarak neshinin vukuu bulmadýðýna gelince; Bunun delili, kesin delille sabit bir ayetin nesh edilmiþ olduðunu tespit eden kesin bir delilin gelmemesidir.

Bu hususta geçen bazý rivayetlere gelince; onlardan bir kaçý þöyledir:

* Zeyd b.Sâbit þöyle dediði rivayet edildi: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’i þöyle derken iþittim:     الشيخ والشيخة إذا زنيا فارجمو هما البتة نكالا من الله والله عزيز حكيم     “Yaþlý erkek ve yaþlý kadýn zina ettiklerinde Allah’tan ibret verici bir ceza olarak onlarý kesinlikle recm edin. Allah Azimdir, Hakimdir.”[18]

* Aiþe RadýyAllah’u Anha’nýn þöyle dediði rivayet edildi: Kur’an süt akrabalýðýndan haram kýlýnan on sýnýfý belirten ayet indirdi. Sonra beþ sýnýf ile diðerlerini nesh etti.[19]

* Ubeyy b. Ka’b ve Ýbn Mes’ud’dan þöyle okuduklarý rivayet edildi:    فصيام ثلاثة أيام متتابعات    Ard arda kesintisiz üç gün oruç.”

* Rivayet edildiðine göre; Ahzab Suresi, Bakara Suresi ile ayný uzunlukta idi. Sonra bir kýsmý nesh edildi.

Bütün bunlar ve benzerleri, ahad haberlerdir. Kesin olanýn nesh edildiðine dair, bunlar içinden hüccet getirilmez. Çünkü bu rivayetler, zanni haberlerdir. Kesin olan, zanni olan ile nesh edilmez. O ancak kesin olan ile nesh edilir. Dolayýsýyla yukarýda bahsi geçen ayetlerin indirildiði, kesin delil ile tespit edilmelidir ki, onlarýn Kur'an’dan olduðuna itikad edilsin. Sonra da onlarýn nesh edildiði kesin delille tespit edilmelidir. Bu asla vukuu bulmamýþtýr. Buna binaen Kur'an’ýn tilavet olarak nesh edilmesi vukuu bulmamýþtýr.

Sünnete gelince; Biz Sünnetin tilaveti ile ibadet etmiyoruz. Dolayýsýyla Sünneti tilavet olarak nesh edilmesi konusu ileri sürülmez. Çünkü tilavet, Sünnet bakýmýndan mevcut deðildir. Dolayýsýyla Sünnetin tilavet olarak neshi söz konusu deðildir.

Sünnetin, hüküm olarak nesh edilmesine gelince; bu caizdir ve bu durum vukuu bulmuþtur. Buna delil; 

-Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’in þu sözüdür:    كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ ألا  فَزُورُوهَا    “Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim.   Dikkat edin! Artýk kabirleri ziyaret ediniz.”[20]   

-Aþure orucu, Sünnet ile vacib idi. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde geçen ramazan orucu ile nesh edildi:   فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ    “Ýçinizden kim (Ramazan) ayýna þahit olursa oruç tutsun.”[21]   

-Beyt-ül Makdis’e kýble olarak yönelmek, mütevatir Sünnet ile vacib idi. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde geçen Kâbe’ye yönelme emri ile nesh edildi:    فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ     “Artýk yüzünü Mescid-i Haram tarafýna çevir.”[22]  

Bütün bunlar, Sünnette neshin vaki olduðuna delâlet etmektedir. Vukuu bulmak, caiz oluþun delilidir. Ayný þekilde Sünnette neshin caiz oluþuna da delildir.

Hitabýn hükmünün, yerine baþka bir hüküm getirilerek nesh edilmesi caiz olduðu gibi, yerine baþka bir hüküm getirilmeden nesh edilmesi de caizdir.

Hükmün, yerine bir hüküm getirilerek nesh edilmesine örnek çoktur. Beyt-ül Makdis’e yönelme farziyetinin Kâbe’ye yönelme farziyeti ile nesh edilmesi, belirli günlerde oruç tutma farziyetinin Ramazan ayý orucu ile nesh edilmesi buna örnektir.

Hükmün yerine baþka bir hüküm getirilmeden nesh edilmesine gelince; Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ile gizli konuþmadan önce sadaka vermek hükmü, yerine baþka bir hüküm konulmadan nesh edilmiþtir. Kurban etini ayýrýp saklamanýn haram oluþu, yerine baþka bir hüküm getirilmeden nesh edilmiþtir. Ýftardan sonra gece imsaka kalkma farziyeti, yerine bir hüküm getirilmeden nesh edilmiþtir. Bunlar da hükmün yerine bir hüküm getirilmeden nesh edildiðine dair örneklerdir. Dolayýsýyla yerine bir hüküm getirilmeden neshinin vukuu bulmasý, caiz oluþunun delilidir.


[1] Hakim tahriç etti. Ahmed b. Hanbel, B. Müs. Ensâr, 21974

[2] Nahl: 101

[3] Bakara: 106

[4] Hacc: 52

[5] Bakara: 106

[6] Nahl: 101-102

[7] Nahl: 101

[8] Bakara: 144

[9] Bakara: 180

[10] Hâkim, Ahmed b. Hanbel- B. Müs. Ensâr, 21974

[11] Ahmed b. Hanbel, Müs. Þâmiyyîn, 16256

[12] Nisa: 15-16

[13] Nur: 2

[14] Buhari, K. Hudûd, 6326

[15] Müslim, K. Hudûd, 3199

[16] Müslim

[17] Bakara: 106

[18] Ahmed b.Hanbel

[19] Müslim

[20] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. Ensâr, 21974

[21] Bakara: 185

[22] Bakara: 144