Nesh; daha önce geçen bir nâsstan elde edilen hükmün
sonra gelen bir nâssla iptal edilmesidir. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünde olduðu gibi:
كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ
الْقُبُور ألا ِ فَزُورُوهَا
“Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim.
Dikkat edin! Artýk kabirleri ziyaret ediniz.”
Ya da nesh; önce geçen Þer’î bir hitabýn hükmünden sabit olanýn
devam etmesine mani olan Þer’î hitaptýr.
Nesh olmasý için þu þartlarýn olmasý kaçýnýlmazdýr:
-Nesh olunan hükmün Þer’î olmasý,
-Nesh olunan hitabýn hükmünden vazgeçilerek, hükmün
Þer’an kaldýrýlmasýna delâlet eden delilin olmasý,
-Hükmü kaldýrýlan hitabýn, belirli bir vakitte
sýnýrlanmýþ olmamasý.
Hüküm, bu þartlarý tamamladýðýnda, hakkýnda neshin olmasý caiz
olur.
Nesh, önce geçen hükmü sonra gelen hükümle tebdil
etmektir/deðiþtirmektir. Zira “tebdil”, lügatte “nesh” demektir.
Nitekim Allah’u Teâla þöyle demiþtir: وَإِذَا
بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ “Bir ayetin yerini
baþka bir ayetle tebdil
ettiðimizde/deðiþtirdiðimizde...”
Tefsir ehli buradaki “tebdil”
kelimesini “nesh” olarak tefsir etmiþlerdir. Dolayýsýyla
nesh, “tebdil” olarak isimlendirildi. Manasý; bir þeyi ortadan
kaldýrýp yerine ondan baþkasýný getirmektir. Yani, önce geçen
hüküm sona eriyor, onun yerini sonradan gelen hüküm alýyor. Ýþte
bu neshin manasýdýr.
Nâsih/nesh eden ise; Bazen, Allah’a nâsýh/nesh eden denir. “Nesh
etti, nesh eden O’dur” denilir. Buna bir örnek Allah’u Teâla’nýn
þu sözüdür: مَا نَنسَخْ مِنْ
آيَةٍ “Biz bir ayeti nesh edersek...”
فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي
الشَّيْطَانُ “Allah, þeytanýn katacaðý þeyi nesh
eder.”
Ayete de “nesh eden” denilebilir. “Seyf ayeti, filanca hükmü
nesh etti, o nesh edendir” denilir.
Ayný þekilde, Rasul’ün sözü, fiili ve takririnden birisi ile
belirli bir hükmün nesh olunduðu bilinen her yola da “nesh eden”
denilebilir.
Hükme de “nesh eden” denilebilir. “Ramazan orucunun farz oluþu,
Aþure orucunun farz oluþunu nesh etti. O hüküm nesh edendir”
denilir.
Hükmün nesh olduðuna inanan/karar veren kimseye de “nesh eden”
denilebilir. “Filanca, Kur'an’ý Sünnetle nesh etti” denir. Yani
öyle inandý demektir.
Mensuh/nesh olunan ise; o kaldýrýlan hükümdür. Yani iptal
olunan, sona erdirilen hükümdür. Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem ile gizli görüþmeden önce sadaka verme hükmü
gibi, anne-baba ve akrabalara vasiyette bulunma hükmü gibi,
kocasý ölen kadýnýn tam bir yýl iddet beklemesi hükmü gibi.
Neshin caiz oluþuna delil; Kitap, Sahabe icmâsý ve neshin
bilfiil meydana gelmiþ olmasýdýr.
Kitabýn delil olmasýna gelince;
Allah’u Teâla þöyle demiþtir:
مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا
أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
قَدِيرٌ “Biz, bir ayeti nesh eder veya onu
unutturursak, mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.
Bilmez misin ki Allah her þeye kadirdir.”
وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ
آيَةٍ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ
مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ (101) قُلْ نَزَّلَهُ
رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ
آمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ “Biz, bir
ayetin yerine baþka bir ayeti getirdiðimiz zaman –ki Allah neyi
indireceðini çok iyi bilendir- ‘sen ancak bir iftiracýsýn’
dediler. Hayýr onlarýn çoðu bilmezler. De ki; onu, Mukaddes Ruh
(Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanlarý doðru
yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katýndan hak
olarak indirdi.”
Kurtubi, Bakara suresi 106. ayetinin tefsirinde þöyle demiþtir:
“Bu ayetin nüzul sebebi þudur: Yahudiler, Kâbe’ye yönelmeleri
hususunda Müslümanlarý kýskandýklarýndan dolayý Ýslâm’a dil
uzatmaya ve Muhammed ashabýna önce bir hususu emrediyor, sonra
da onlara o iþi yasaklýyor. O bakýmdan Kur'an, olsa olsa onun
tarafýndan uydurulmaktadýr. Bundan dolayý bir kýsmý ile öteki
kýsmý birbiriyle çeliþmektedir’ demeye koyuldular. Bunun üzerine
Allah’u Teâla, Nahl suresi 101. ve Bakara suresi
106. ayetlerini indirdi.”
Zamahþeri de, “El-Keþþaf” isimli kitabýnda Bakara suresi 106.
ayetinin tefsirinde þöyle demiþtir: “Bir ayetin yerine baþka bir
ayeti “tebdil” etmek neshdir. Allah’u Teâla þeriatlarý,
þeriatlarla nesh etmiþtir. Çünkü þeriatlar maslahatlardýr.
Allah’u Teâla, maslahatlarý ve mefsedetleri/kötülükleri en iyi
bilendir. Onlardan dilediðini sabit kýlar, dilediðini de hikmeti
ile nesh eder. وَاللَّهُ
أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ
“Allah neyi indireceðini çok iyi bilir. ‘Sen ancak bir
iftiracýsýn’ dediler.”
sözünün manasý budur.”
Müfessirler, Bakara suresi 106. ayetinin tefsirinde iki yol
izlediler. Birincisi; Burada nesh, “tebdil” demektir. Bunu Nahl
suresi 101-102. ayetleri teyid etmektedir. Yani biz bu ayetin
yerine bir baþka ayeti koyduðumuzda bu yeni konulan
deðiþtirilenden hayýrlý olur ya da misli/benzeri olur.”
þeklindeki tefsir yoludur.
Bu yol zayýftýr. Çünkü hayýrlý oluþu ayete hakim kýlmaktadýr.
Hâlbuki ayetin birbirine hayýrlý olmalarý söz konusu deðildir.
Hayýrlý oluþ ancak bize göredir. O da, bizden kaldýrýlan ve
üzerimize konulan hüküm ayetlerinin bir kýsmýnýn diðerlerinden
meþakkate tahammül hususunda daha hafif olmasý bakýmýndan söz
konusu olur. ya da bir kýsmýnýn sevabýnýn diðerlerinden daha çok
olmasý bakýmýndandýr. Nitekim Müslüman’ýn iki kâfire karþý sebat
etmesi hükmü, on kâfire karþý sebat etmesinden daha hafiftir.
Dolayýsýyla iki kâfire karþý sebat etme hükmü olan nesh edici
hüküm, on kâfire karþý sebat etme hükmü olan nesh edilen
hükümden daha hafiftir. Ramazan orucu, Aþure günü orucundan daha
zordur. Fakat sevap bakýmýndan ise daha bereketlidir.
Dolayýsýyla hayýrlý oluþ, ayetlerin kendileri hakkýnda deðildir.
Sadece onlarýn getirdiði hükümler hakkýndadýr. Hayýrlý oluþ,
hafifletmek olabilir ve sevap olabilir.
Ýkinci yol ise; Kast edilen, ayetin hükmünün nesh edilmesidir,
ayetin tilavetinin nesh edilmesi deðil. Bu, cumhurun seçtiði ve
itimad edilen sözdür. Bu sözü, Kur'an ayetlerinin tamamýnýn katî
delille tesbit edilmiþ olmasý teyid etmektedir.
Katî delil ile tesbit edilmemiþ
olan ayet, Kur'an’dan sayýlmaz. Kur'an ayetlerinden bir ayetin
tilavetinin nesh edildiði katî delil ile sabit olmamýþtýr.
Tilavetinin nesh edildiðinin varlýðýna dair zanni delilin ileri
sürülmesinin nesh sayýlmasý bakýmýndan bir kýymeti yoktur. Çünkü
katî olan, zanni olan ile nesh edilmez, sadece katî olan ile
nesh edilir. Tilavetin nesh edildiðine dair de bir katî delil
ileri sürülmemiþtir. Ýþte bu kast edilenin; tilavetin deðil,
hükmün nesh edilmesi olduðunu teyid etmektedir.
Sahabelerin icmâsýna gelince; Sahabelerin icmâsý nesh ile
ilgili olarak þu hususlarda oluþmuþtur:
-Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
Þeriatýnýn, daha önce gelmiþ bütün þeriatlarý nesh edici olduðu,
-Namazda Beyt-ül Makdis’e (Mescid-i Aksa’ya) yönelme
farziyetinin, Kâbe’nin kýble kýlýnmasý ile nesh edildiði,
-Anne-baba ve akrabalara vasiyette bulunmanýn miras ayeti
ile nesh edildiði,
-Aþure günü oruç tutma farziyetinin Ramazan orucu ile
nesh edildiði,
-Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
huzurunda yapýlan gizli konuþmalardan önce sadaka verme
farziyetinin nesh edildiði,
-Kocasý ölen kadýnýn tam bir yýl beklemesi farziyetinin
nesh edildiði,
-Bir Müslüman’ýn on kâfire karþý sebat etme farziyetinin
nesh edildiði gibi diðer hükümler.
Sahabeler, bunlarýn her birisinin nesh edildiðine dair icmâ
etmiþlerdir. Böylece nesh hakkýnda sahabelerin icmâsý oluþmuþ
olmaktadýr. Bu ise, neshin olduðuna dair bir Þer’î delildir.
Neshin bilfiil vukuu bulmuþ olmasýna gelince; Sahabelerin
içerisinde neshin vukuu bulduðu hadiseler hakkýnda icmâ etmiþ
olmalarý, neshin vukuu bulduðuna dair bir delildir.
- Ýlk kýblenin neshi hakkýnda Allah’u Teâla þöyle dedi:
قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ
فِي السَّمَاءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ
وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ “Biz,
senin yüzünün göðe doðru çevirmekte olduðunu görüyoruz. Ýþte
þimdi seni memnun olacaðýn bir kýbleye döndürüyoruz. Artýk
yüzünü Mescid-i Haram tarafýna çevir.”
Buhari ve Müslim rivayet ettiler ki: Nebi SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem 16 ay Mescid-i Aksa’ya yönelerek namaz
kýldý. Daha sonra kýblenin Kâbe’ye deðiþtirilmesini beklemeye
baþladý. Sonra yukarýda geçen ayet indirildi.
Böylece Mescid-i Aksa’nýn kýble olmasý hükmü, nesh edilip yerine
Kâbe kýble kýlýnmýþ olmaktadýr.
- Anne-baba ve akrabalara vasiyetle ilgili olarak Allah’u
Teâla þöyle dedi: كُتِبَ
عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمْ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا
الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالآقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ
حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ “Birinize ölüm
geldiðinde eðer bir hayýr/mal býrakacaksa, anaya-babaya, yakýn
akrabaya uygun bir biçimde vasiyet etmek, muttakiler üzerine bir
borçtur.”
Yani “Ey mü’minler topluluðu; içinizden birisine ölümün
sebepleri ve alametleri geldiðinde, çok malý varsa
anne-babasýna, yakýn akrabalarýna bu maldan bir þey vasiyet
etmesi üzerinize farz kýlýndý” demektir. Bu, anne-baba ve yakýn
akrabalara vasiyeti emreden Þer’î bir hükümdür.
Bu ayet, miras ayeti ile nesh edilmiþtir. Zira miras ayeti, bu
ayetten sonra indirilmiþtir. Bu hususta ittifak vardýr. Miras
ayeti anne-babanýn ve yakýn akrabanýn, ölenin malýndan payýný
açýklamaktadýr. Yani anne-baba ve yakýn akrabanýn ölenin
malýndaki hükmünü açýklamaktadýr. Dolayýsýyla miras ayetinde
farz kýlýnan hüküm, ondan önceki hükmü nesh etmiþtir. Onun için
hüküm, anne-babaya ve yakýn akrabaya vasiyetin caiz olmadýðý
þeklinde tezahür eder.
Ýçerisinde neshin olduðuna dair sahabelerin icmâ ettikleri
hükümlerin hepsi, iþte böyledir. Ýçerisinde neshin vukuu bulduðu
baþka hükümler de vardýr. Bunlara bir örnek Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’in þu sözüdür:
كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ
الْقُبُورِ ألا فَزُورُوهَا “Sizi kabir
ziyaretinden men etmiþtim. Dikkat edin! Artýk kabirleri ziyaret
ediniz.”
Bir baþka örnek de, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
þarap içen hakkýnda þöyle dediði rivayet edildi:
إِذَا شَرِبُوهَا الرَّابِعَةَ
فَاقْتُلُوهُمْ “Eðer
dördüncü defa içerse, onu öldürün.”
Bu sözü, Rasul’e dördüncü defa þarap içen birisinin
getirildiði halde, onu Rasul’ün öldürmediðine dair rivayeti nesh
etmiþtir.
Bir baþka örnek de; Allah’u Teâla, Ýslâm’ýn ilk yýllarýnda, zina
suçuna had olarak ev hapsini ve sert davranmayý farz kýlmýþtý.
Þöyle demiþti: وَاللاَتِي
يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا
عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِنْكُمْ فَإِنْ شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ
فِي الْبُيُوتِ حَتَّى يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ
اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً
(15)
وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِنْ تَابَا
وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا
رَحِيمًا “Kadýnlarýnýzdan fuhuþ yapanlara karþý
aranýzdan dört þahit getirin. Eðer þahitlik ederlerse, o
kadýnlarý ölüm alýp götürünceye yahut Allah onlara bir yol
açýncaya kadar evlerde hapsedin. Ýçinizden fuhuþ yapan her iki
tarafa ceza verin. Eðer tevbe edip uslanýrlarsa artýk onlara
ceza verip eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok
kabul eden ve çok esirgeyendir.”
Bu hüküm, bekar hakkýnda sopa ile vurmak ve sürgüne yollamak
hükmü, evlilik yapmýþ olan hakkýnda ise, taþla recmetmek hükmü
ile nesh edilmiþtir. Zira Allah’u Teâla þöyle demiþtir:
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي
فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ
“Zina eden kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”
Hakkýnda Allah’ýn Kitabý ile hükmetmesini isteyen bir bedeviye
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
وَعَلَى ابْنِكَ جَلْدُ مِائَةٍ
وَتَغْرِيبُ عَامٍ
“Oðluna yüz sopa ve bir yýl sürgün.”
Ubade b. Sâmit’ten Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediði rivayet edildi:
خُذُوا عَنِّي خُذُوا عَنِّي قَدْ
جَعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً الْبِكْرُ بِالْبِكْرِ جَلْدُ
مِائَةٍ وَنَفْيُ سَنَةٍ “Benden alýn, benden
alýn. Allah onlar için bir yol kýlmýþtýr. Bekar bekarla
(zina yaparsa ceza olarak) her birisine yüz sopa ve bir sene
sürgüne yollamak vardýr.”
Cabir b. Abdullah’tan þöyle dediði rivayet edildi: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Müslüman olan bir adamý,
Yahudilerden bir adam ve kadýný recmettirdi.”
Bunlar gibi içlerinde neshin bilfiil vukuu bulduðu baþka
hükümler de vardýr. Bu neshin varlýðýna delildir. Zira bilfiil
vukuu bulmak, caiz oluþuna ve varlýðýna delildir. Dolayýsýyla
bu, neshin varlýðýna da delildir. Baþka söz yoktur.
Nesh, Kur'an’da ve Sünnette meydana gelir. Bu ikisi neshin
mahallidir.
Kur'an’a gelince; Hüküm olarak nesh edilmesi caizdir. Bu
fiilen de vukuu bulmuþtur. Bunun delili, yukarýda geçtiði gibi
Kitap, Sahabenin icmâsý ve neshin bilfiil vukuu bulmasýdýr.
Kur'an’ýn tilavet olarak nesh edilmesine gelince; bu
memnudur/yasaktýr. Vukuu bulmasý da katî delille tespit
edilmemiþtir. Bunun caiz olmayýþýnýn delili, neshin caiz
oluþunun kendisi ile tespit edildiði ayettir. Ayet diyor ki:
مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ
نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا “Biz bir
ayeti nesheder (hükmünü yürürlükten kaldýrýr) veya onu
unutturursak, mutlaka daha iyisini ve benzerini getiririz.”
Kur'an; içinde herhangi bir zýtlýk, farklýlýk olmaksýzýn
tamamý hayýrlýdýr. Ayetin nesh edilmesinden kast olunan, ayetin
Levh-u Mahfuz’dan silinip yok edilip yerine baþkasýnýn yazýlmasý
olsaydý, “hayýrlý oluþ” vasfý gerçekleþmiþ olmazdý. Dolayýsýyla
“ayetin nesh edilmesinin” manasý, ayetin deðil hükmünün nesh
edilmesi olmaktadýr.
Ayrýca; Kur'an’ýn indiriliþi, korunmasý ve yazýlýþý tevatür
yoluyla tespit edilmiþtir. Bu þekilde Kur’an’a iman etmek
akidedir. Akide ise, ancak sübutu ve delâleti kesin delilden
alýnýr. Kur'an’ýn tilavet olarak neshinin caiz olduðuna delâlet
eden bir kesin delil gelmemiþtir. Dolayýsýyla Kur'an’ýn tilavet
olarak nesh edilmesi caiz olmaz.
Kur'an’ýn tilavet olarak neshinin vukuu bulmadýðýna gelince;
Bunun delili, kesin delille sabit bir ayetin nesh edilmiþ
olduðunu tespit eden kesin bir delilin gelmemesidir.
Bu hususta geçen bazý rivayetlere gelince; onlardan bir kaçý
þöyledir:
* Zeyd b.Sâbit þöyle dediði rivayet edildi: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’i þöyle derken
iþittim: الشيخ والشيخة إذا
زنيا فارجمو هما البتة نكالا من الله والله عزيز حكيم
“Yaþlý erkek ve yaþlý kadýn zina ettiklerinde Allah’tan ibret
verici bir ceza olarak onlarý kesinlikle recm edin. Allah
Azimdir, Hakimdir.”
* Aiþe RadýyAllah’u Anha’nýn þöyle dediði rivayet
edildi: “Kur’an süt akrabalýðýndan haram kýlýnan on
sýnýfý belirten ayet indirdi. Sonra beþ sýnýf ile diðerlerini
nesh etti.”
* Ubeyy b. Ka’b ve Ýbn Mes’ud’dan þöyle okuduklarý rivayet
edildi: فصيام ثلاثة أيام
متتابعات “Ard arda kesintisiz üç gün oruç.”
* Rivayet edildiðine göre; Ahzab Suresi, Bakara Suresi ile ayný
uzunlukta idi. Sonra bir kýsmý nesh edildi.
Bütün bunlar ve benzerleri, ahad haberlerdir. Kesin olanýn nesh
edildiðine dair, bunlar içinden hüccet getirilmez. Çünkü bu
rivayetler, zanni haberlerdir. Kesin olan, zanni olan ile nesh
edilmez. O ancak kesin olan ile nesh edilir. Dolayýsýyla
yukarýda bahsi geçen ayetlerin indirildiði, kesin delil ile
tespit edilmelidir ki, onlarýn Kur'an’dan olduðuna itikad
edilsin. Sonra da onlarýn nesh edildiði kesin delille tespit
edilmelidir. Bu asla vukuu bulmamýþtýr. Buna binaen Kur'an’ýn
tilavet olarak nesh edilmesi vukuu bulmamýþtýr.
Sünnete gelince; Biz Sünnetin tilaveti ile ibadet
etmiyoruz. Dolayýsýyla Sünneti tilavet olarak nesh edilmesi
konusu ileri sürülmez. Çünkü tilavet, Sünnet bakýmýndan mevcut
deðildir. Dolayýsýyla Sünnetin tilavet olarak neshi söz konusu
deðildir.
Sünnetin, hüküm olarak nesh edilmesine gelince; bu
caizdir ve bu durum vukuu bulmuþtur. Buna delil;
-Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’in þu
sözüdür: كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ
عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ ألا فَزُورُوهَا
“Sizi
kabir ziyaretinden men etmiþtim.
Dikkat edin! Artýk kabirleri ziyaret
ediniz.”
-Aþure orucu, Sünnet ile vacib idi. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde
geçen ramazan orucu ile nesh edildi:
فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ
فَلْيَصُمْهُ “Ýçinizden kim (Ramazan) ayýna
þahit olursa oruç tutsun.”
-Beyt-ül Makdis’e kýble olarak yönelmek, mütevatir Sünnet ile
vacib idi. Allah’u Teâla’nýn þu sözünde geçen Kâbe’ye yönelme
emri ile nesh edildi: فَوَلِّ
وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ “Artýk
yüzünü Mescid-i Haram tarafýna çevir.”
Bütün bunlar, Sünnette neshin vaki olduðuna delâlet etmektedir.
Vukuu bulmak, caiz oluþun delilidir. Ayný þekilde Sünnette
neshin caiz oluþuna da delildir.
Hitabýn hükmünün, yerine baþka bir hüküm getirilerek nesh
edilmesi caiz olduðu gibi, yerine baþka bir hüküm getirilmeden
nesh edilmesi de caizdir.
Hükmün, yerine bir hüküm getirilerek nesh edilmesine örnek
çoktur. Beyt-ül Makdis’e yönelme farziyetinin Kâbe’ye yönelme
farziyeti ile nesh edilmesi, belirli günlerde oruç tutma
farziyetinin Ramazan ayý orucu ile nesh edilmesi buna örnektir.
Hükmün yerine baþka bir hüküm getirilmeden nesh edilmesine
gelince; Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ile gizli
konuþmadan önce sadaka vermek hükmü, yerine baþka bir hüküm
konulmadan nesh edilmiþtir. Kurban etini ayýrýp saklamanýn haram
oluþu, yerine baþka bir hüküm getirilmeden nesh edilmiþtir.
Ýftardan sonra gece imsaka kalkma farziyeti, yerine bir hüküm
getirilmeden nesh edilmiþtir. Bunlar da hükmün yerine bir hüküm
getirilmeden nesh edildiðine dair örneklerdir. Dolayýsýyla
yerine bir hüküm getirilmeden neshinin vukuu bulmasý, caiz
oluþunun delilidir.