5 - NASIH - MENSUH


Kur'an'ýn Neshi:
 

Kur'an’ýn Kur'an ile nesh edilmesi; kendisini öðrenme ve kendisi ile amel etme farziyetinde ikisinin de eþit oluþundan dolayý caiz olmaktadýr. Çünkü nesh eden ve nesh edilen her ikisi de, lafýz ve mana olarak vahiyle gelmiþtir. Dolayýsýyla Kur'an’ýn, Kur'an ile neshi caiz olmaktadýr. Buna örnek þunlardýr:

-Bir yýl iddet bekleme süresinin, dört ay on gün bekleme süresi ile nesh edilmesi,

-Rasul ile özel görüþmeden önce sadaka verme hükmünün, Mücadele 13. ayeti ile nesh edilmesi,

-Cihadda bir Müslüman’ýn on kâfire karþý sebat göstermesi hükmünün, Enfal 66. ayetinde geçen, bir Müslüman’ýn iki kâfire karþý sebat göstermesi hükmü ile nesh edilmesi gibi.

Bütün bunlar, Kur'an’da neshin vukuu bulduðuna dair delillerdir. Þeriatta vukuu bulmak, Þer'an caiz oluþuna dair en iyi delildir.

Þöyle denilmez: “Nesh, hükmün iptal edilmesidir. Bu ise, Kur'an hakkýnda caiz deðildir. Çünkü Allah’u Teâla þöyle demiþtir:   لاَ يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلاَ مِنْ خَلْفِهِ    “Ona önünden de arkasýndan/sonrasýndan da batýl gelmez.”[1]    Dolayýsýyla Kur'an’ýn bir kýsmý nesh edilseydi, ona batýl oluþun yolu açýlmýþ olurdu.”

Böyle denilmez. Çünkü Kur'an’ýn tamamýnýn iptal edilmesi caiz/mümkün olmaz. Dolayýsýyla Kur'an’ýn tamamýnýn nesh edilmesi de doðru olmaz. Fakat bazý hükümlerinin nesh edilmesi ise caiz olur. Yani bu Kitap’tan önce onu iptal eden bir Kitap gelmedi, ondan sonra da onu iptal eden bir Kitap gelmeyecek. Dolayýsýyla Kur'an’ýn tamamý nesh edilmez, sadece bazý hükümleri nesh edilir. Ayrýca tilavetin nesh edilmesi ile ayetin iptal edilmesi caiz deðildir. Fakat ayetin getirdiði bazý hükümleri izale ederek yani nesh ederek iptal etmek ise, bilfiil vukuu sabit olduðu gibi caizdir.

Ayrýca Fussilet 12. ayeti, “ona iptal” gelmez demiyor. Sadece “batýl gelmez” diyor. “Ýptal” ile “batýl” arasýnda fark vardýr. Zira “iptal”, hükmün nesh edilmesidir. “Batýl” ise, hakkýn zýddý olandýr. Dolayýsýyla Kur'an, Kur'an ile nesh edilir. Bunda þüphe yoktur.

Kur'an’ýn Sünnetle neshine gelince; bu caiz olmaz, vukuu da bulmamýþtýr. Caiz olmayýþý, Allah’u Teâla’nýn þu sözünden dolayýdýr:  وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ    “Sana, insanlara indirileni beyan edesin diye bu zikri indirdik.”[2] Böylece Nebi’yi, mübeyyin/beyan eden ile vasýflandýrdý. Nâsýh/nesh eden ise hükmü kaldýrandýr, mübeyyin deðil. Yani hükmü kaldýrmak açýklamak deðildir.

Bir baþka ayette Allah’u Teâla þöyle buyuruyor:    مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا  “Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldýrýr veya onu unutturursak, mutlaka daha iyisini ve benzerini getiririz.”[3]    Bu söz, delâlet ediyor ki, hayýrlý olaný ve benzerini getiren –zamirin kendisine dönmesinden dolayý- Allah’u Teâla’dýr. Böylece nesh eden ancak Kur'an olur. Bunun için Allah’u Teâla þöyle dedi:    أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ  “Bilmez misin ki Allah her þeye kâdirdir.”[4]     Böylece, hayýrlý olaný ve benzerini getirenin, kâmil kudret sahibi olan olduðuna iþaret etmiþtir. Dolayýsýyla Kur'an’ýn Sünnetle neshi olmaz. Çünkü Sünneti getiren Rasul’dür.

Ayrýca yukarýda geçen Bakara 106. ayeti yerine geleni, nesh olunan ayetten daha hayýrlý veya benzeri olmasýný de gerekli kýlmaktadýr. Sünnet ise böyle deðildir. Her ne kadar Sünnet, Allah’u Teâla’nýn; وَمَا يَنْطِقُ عَنْ الْهَوَى (3) إِنْ هُوَ إِلا وَحْيٌ يُوحَى    “O, kendi hevasýndan bir söz söylemez. O, kendisine bildirilen vahiyden baþkasý deðildir.”[5] sözüyle belirtildiðine göre, Kur'an gibi vahiyle meydana gelmiþse de ancak mana olarak vahiyle meydana gelmiþtir, tilavet olunan deðildir. Zira biz onun tilaveti ile ibadet etmiyoruz. Kur'an ise mana ve lafýz olarak vahiyle meydana gelmiþtir, tilavet olunandýr, biz onun tilaveti ile ibadet ediyoruz. Allah’u Tela þöyle buyurmuþtur:   وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ    “Bir ayetin yerine baþka bir ayet getirdiðimizde...”[6]    Allah’u Teâla bu sözü ile, ayetin Sünnetle deðil ancak ayetle deðiþtirildiðini bildirmektedir.

Allah’u Teâla þöyle buyurdu: قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي   “Bize kavuþmayý ummayanlar; ya bunlardan baþka bir Kur'an getir ya da bunu deðiþtir! dediler. De ki: Onu kendiliðimden deðiþtirmem benim için olacak bir þey deðildir. Ben bana vahyolunandan baþkasýna uymam.”[7]  Bu ayette de Kur'an’ýn, baþkasý ile nesh olunmadýðýna delildir. Buna ayet bir ayetle deðiþtirildiðinde müþriklerin;  إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ “Sen ancak bir iftira edensin”[8]  demeleri de delâlet etmektedir. Zira Allah’u Teâla onlarýn vehimlerini þu sözü ile ortadan kaldýrdý:  قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ “De ki: Onu Mukaddes Ruh (Cebrail) Rabbin katýndan hak ile indirdi.”[9]   Bu da delâlet ediyor ki, deðiþtirme ancak Mukaddes Ruh’un indirdiði ile yani Kur'an ile olur. Çünkü Kur'an’ý Cebrail indirmiþtir. Zira Allah’u Teâla þöyle buyurdu:     نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الآمِينُ    “Onu Ruhul-Emin (Cebrail) ... indirmiþtir.”[10]

Kýsacasý; her ne kadar Kur'an da Sünnet de vahiy ile gelmiþ olsa da Sünnet, Rasul’e nisbet edilir. Zira  قال رسول الله “Rasulullah dedi ki:” denilir. Kudsî Hadis haricinde  قال الله “Allah dedi ki:” denmez. Dolayýsýyla Sünnet Allah’a nisbet edilmez. Sünnetin bazýsý Cebrail ile gelmiþtir, bazýsý ilham yoluyla gelmiþtir, bazýsý uyku yoluyla gelmiþtir. Kur'an ise ancak Cebrail ile gelmiþtir. Sünnet mana olarak Allah’tan gelmiþtir. Kur'an, lafýz ve mana olarak Allah’tan gelmiþtir. Sünnet ile tilavet bakýmýndan ibadet edilmez. Kur'an ile tilavet bakýmýndan ibadet edilir. Bütün bunlar Kur'an’ý Sünnet ile nesh ettirmez.

Ayrýca neshe ait iki ayetin nâssý/metni, ayeti nesh edenin ayet olduðuna delâlet etmektedir. Birincisi þöyledir:   مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا      “Biz bir ayeti nesh eder veya unutturursak, mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.”[11]    Bundan nesh edenin ayet olduðu anlaþýlýr. Çünkü hayýrlý ve benzeri olmak ancak ayetlerde olur, hadislerde olmaz. Ýkinci ayetin metni de þöyledir:    وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَكَانَ آيَةٍ   “Biz bir ayetin yerine baþka bir ayet getirdiðimizde...”[12]   Bu da belirtmektedir ki, tebdil, bir ayetin yerine baþka bir ayet koymakla hâsýl olmaktadýr. Bu demektir ki, nesh eden kesinlikle ayet olmalýdýr. Dolayýsýyla Kur'an ancak Kur'an’la nesh olunur.

Bütün bunlar, Kur'an’ýn –ister mütevatir olsun ister ahad haber olsun- Sünnet ile nesh olunmadýðýna delâlet etmektedir.

Kur'an’ýn Sünnet ile neshinin vukuu bulmamasýna gelince; Zira Sünnetten elde edilen hükümlerden bir hükmün Kur'an hükümlerinden bir hüküm için nesh edici olduðu ileri sürülmemiþtir.

Sünnet ile nesh olunduðu iddia edilen hükümlere gelince; Onlarýn bir kýsmý Kur'an ile nesh olunmuþtur. Bir kýsmý ise nesh deðil, tahsistir. Bunlara örnek þunlardýr:

- Vasiyet hükmü.

Allah’u Teâla þöyle dedi:   كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمْ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالآقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ   “Birinize ölüm geldiðinde eðer bir hayýr/mal býrakacaksa, anaya-babaya, yakýn akrabaya uygun bir biçimde vasiyet etmek, muttakiler üzerine bir borçtur.”[13]    Bu ayet Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile nesh edildi: وَلا وَصِيَّةَ لِوَارِثٍ “Varis için (miras býrakana) vasiyet yoktur.”[14]

Buna cevap þöyledir: Bu ayet Sünnetle deðil, miras ayeti olan Nisa 11. ayeti ile nesh olundu.

- Zina edene sopa vurulmasý hükmü.

Dediler ki; þu ayette;   الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ        “Zina eden kadýn ve erkeðe her birisine yüz sopa vurun.”[15]            Bu ayette geçen zina edene sopa vurma hükmü, Sünnetle sabit olan recm hükmü ile nesh olmuþtur.

Buna cevap olarak de deriz ki; Sopa vurmak nesh olmamýþtýr, bilakis bâkidir. Sadece sopa vurmak, bekar olana tahsis edilmiþtir, recm ise, evlilik geçirmiþ olana tahsis edilmiþtir. Dolayýsýyla bu tahsistir, nesh deðildir. Kur'an’ýn Sünnetle tahsisi ise caizdir. Çünkü tahsis “beyandýr”. Onu nesh demek tam uygun düþmemektedir. Zira tahsis, Allah’u Teâla’nýn;  لتبينbeyan etmen için” sözünün kapsamýna girmektedir. Nesh ise böyle deðildir. Zira o, hükmü kaldýrmaktýr, beyan deðil.

Ayrýca bu iki hadis, yani “varis için vasiyet yoktur” hadisi ve recm hadisi ahad haberlerdir. Kur'an’ýn Sünnetle nesh edilmesi tartýþma konusu yapýlsa bile, Kur'an’ýn ahad haber ile nesh edilmesi caiz olmaz. Çünkü Kur'an’ýn, sübutu katîdir, Ahad haberin ise, sübutu zannîdir. Katî olan, zanni olan ile nesh olunmaz. Çünkü nesh iptal etmektir. Dolayýsýyla kesin olarak sabit olan hüküm, zanni olarak sabit olan hüküm ile ortadan kaldýrýlmaz. Bu da Kur'an’ýn Sünnetle nesh edilmesinin vukuu bulduðuna dair, getirdikleri örneklerin doðru olmadýðýný teyid etmektedir.

Kur'an’ýn Sünnet ile nesh edilmesi kesin olarak vukuu bulmadýðýna göre, vukuu bulmamak tek baþýna, caiz olmamaya delâlet için yeterlidir. Çünkü kast edilen, aklen caiz oluþ deðil, bilakis Þeriata göre caiz oluþtur.

Ayný þekilde Kur'an; sahabe icmâsý ve kýyasla da nesh olunmaz. Çünkü onlardan her ikisi de Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in zamanýndan sonra meydana gelmiþtir. Sahabeler Rasul’den sonra neshin yasak oluþu üzerinde icmâ etmiþlerdir. Bunda bir muhalif kesinlikle yoktur.


[1] Fussilet: 12

[2] Nahl: 44

[3] Bakara: 106

[4] Bakara: 106

[5] Necm: 3-4

[6] Nahl: 101

[7] Yunus: 15

[8] Nahl: 101

[9] Nahl: 102

[10] Þuara: 193

[11] Bakara: 106

[12] Nahl: 101

[13] Bakara: 180

[14] Nesei, K. Vesâyâ, 2381

[15] Nur: 2