Sukûtî icmâ, sahabelerden birisinin
bir hükme varmasý ve bunu sahabeler bildiði halde hiç birisinin
inkâr etmemesidir. Zira onlarýn sükûtu icmâsý
olmaktadýr. Buna kavli icmânýn” karþýlýðý olarak “sükûtî icmâ”
denilmiþtir. “Kavli icmâ” sahabelerin olaylardan bir olay
hakkýnda bir görüþ üzere icmâ etmeleri durumudur. Zira onlarýn
hepsi o olay hakkýnda Þer’î hüküm böyledir diye ittifak
etmiþlerdir. Ayný þekilde sahabelerden birisi bir mesele
hakkýnda bir hükme varýnca sahabeler de onu bildikleri halde,
hiçbir kimse inkâr etmezse, onlarýn bu sükût üzere icmâlarý
muteber bir icmâ olur. Sukûtî icmâ da kavli icmâ gibi Þer’î
delildir. Fakat bu, þartlarýn hepsini tamamladýðýnda geçerlidir.
Þartlarýndan bir þarta sahip olmazsa icmâ sayýlmaz ve onunla
delil getirilmez.
Sükûtî icmâda þunlar þart koþulur:
1-Þer’î hükmün, normalinde sahabelerin susmayýp inkâr
edeceði hususlardan olmasýdýr. Bu, bir münkere sükûtta
sahabelerin icmâ etmelerinin imkânsýz oluþundan dolayýdýr. Eðer
normalinde inkâr edilmeyen hususlardan olup sahabe onun hakkýnda
sükût ederse, o icmâ sayýlmaz.
Sükûtî icmâya örnek: Ömer’in Bilal’dan bir tarým arazisini
almasýdýr. Çünkü O, o araziyi üç sene iþletmeksizin ihmal
etmiþti. Sahabeler de buna sükût ettiler. Yunus, Muhammed b.
Ýshak’tan, o da Abdullah b. Ebu Bekir’den þöyle dediðini
anlattý:
“Bilal b. el-Haris el-Müzenni, Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’e gelerek ondan kendisine bir arazi
istedi. Rasul de ona geniþ uzun arazi iktâ etti. Ömer, Hilâfet’e
gelince Bilal’a þöyle dedi: “Ey Bilal, sen Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den bir arazi istedin, o da
sana geniþ bir arazi verdi. Bilindiði gibi Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendisinden bir þey istemeye
geleni mahrum etmez, verirdi. Þimdi ise sen, elindeki araziyi
iþletecek güçte deðilsin.” Bilal; “Evet” dedi. Ömer; “O halde
gücünün yettiði kadarýný al, gücünün yetmediðini bize ver de
Müslümanlar arasýnda paylaþtýralým.” dedi. Bilal; “Vallahi,
Rasulullah’ýn verdiði araziden hiçbir þey vermem.” dedi. Ömer;
“Vallahi vereceksin.” dedi. Bunun üzerine iþlemediði arazileri
Bilal’ýn elinden alarak Müslümanlara taksim etti.”
Bu olay, sahabelerin gözleri önünde, bilgileri dâhilinde oldu.
Kimse bunu inkâr etmedi, buna karþý gelmedi. Böylece bir sükûtî
icmâ oldu. Çünkü Müslüman’ýn malýný haksýzca almak, normalinde
inkâr edilen/eleþtirilen hususlardandýr. Dolayýsýyla normalinde
inkâr edilen hususlardan olduðu halde sahabelerin ona sükût
etmeleri, onu sükûtî icmâ yapmýþtýr.
2-O fiilin meþhur olmasý, onu sahabelerin bilmesi. Eðer o
fiil Müslümanlar arasýnda yayýlmaz ve sahabeler de bilmezlerse,
sükûtî icmâ sayýlmaz. Çünkü onun sahabelere ulaþmamýþ olmasý
mümkündür. Hükmün onlara ulaþmamasý durumunda, onlar ona sükût
etmiþ sayýlmazlar. Böylece o, sahabelerin hakkýnda sükût ettiði
hususlardan olmaz. Dolayýsýyla icmâ olmaz.
3-O hükmün ya da fiilin, Emir el-Mü’minun’un (Halifenin),
kendi görüþü ile tasarrufta bulunma hakkýnýn olduðu hususlardan
olmamasýdýr. Beytul malýn mallarý gibi. Zira onlarda tasarruf,
Ýmamýn görüþüne terk edilmiþtir, Müslümanlara malý eþitliðe göre
deðil de faziletlerine göre vermesi gibi. Ýmamýn bu husustaki
tasarrufuna sahabelerin sükût etmesi, sükûtî icmâ sayýlmaz.
Çünkü o, her ne kadar insanlar arasýnda adaletsizlik gibi
görünse de gerçekte hakkýnda kendi görüþ ve içtihadý ile
tasarrufta bulunmasý Ýmama terk edilen hususlardandýr.
Dolayýsýyla onlarýn buna sükûtu, bir münkere sükût olmaz. Bu
durumda halifenin ameli, kendi içtihadýna göre olur, icmâya göre
deðil. Ýþte hakkýnda görüþün Ýmama terk edildiði bütün hususlar
hakkýnda sahabeler icmâ etseler de icmâ sayýlmaz.
Ýþte bu üç þart tamamlandýðýnda, yani normalinde inkâr edilen
hususlardan olmasý, Müslümanlar arasýnda meþhur olup sahabelerin
bilmesi, hakkýnda kendi görüþü ile tasarrufun Ýmama terk
edildiði hususlardan olmamasý þartlarý tamamlandýðýnda, sükûtî
icmâ olur.
Sükûtî icmânýn Þer’î delil olduðuna dair delil, sahabelerin
münkere sükût etmelerinin imkânsýz oluþudur. Zira Þeriata göre,
sahabelerin bir münkere icmâ etmelerinin imkânsýz oluþu, Þer’î
hüküm kabul edilen bir görüþe sükût etmelerinin Þer’î hüccet
olduðuna dair bir delildir ve Þer’î delillerden sayýlýr.
“Sahabe”, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
ile dostluðu, birlikteliði uzun süren ve kendisine tâbi olmak ve
kendisinden almak yoluyla onunla sosyal iliþkileri çok olan
kimseye verilen isimdir.
Þi’be b. Musa el-Seylâni’den þöyle dediði rivayet edildi: “Enes
b. Malik’e gelip dedim ki: Senden sonra Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sahabelerinden kalan oldu
mu? Dedi ki; Onu görmüþ olan Araplardan bir takým insanlar
kaldý. Fakat sahabelerinden kalmadý.”
“El-Burhân” isimli kitabýn þerhinde el-Mâzinî þöyle dedi:
“Sahabeler uduldur, sözümüzle onu Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem her bir gün gören veya bazen gören veya
bir amaç için ona yakýn olup hemen ondan ayrýlan kimseleri kast
etmiyoruz. Biz “sahabeler” derken ancak, Allah’ýn indirdiði nura
tabi olarak ona yardým eden ve ondan ayrýlmayan kimseleri kast
ediyoruz. Ýþte onlar kurtuluþa erenlerdir.”
Ýmam Ebu Bekir Ahmed b. Ali el-Hâfýz, Sa’id b. el-Müseyyeb’e
dayandýrarak þöyle dedi: “Biz Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem ile bir ya da iki sene beraber olmayan veya
onunla beraber bir ya da iki gazveye katýlmayan kimseleri sahabe
saymýyoruz.”
Buna binaen, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ile
sosyal iliþkisini uzun sürdürerek ondan ayrýlmamakla “sohbet”
manasý kendisinde gerçekleþmedikçe bir kimse sahabelerden
sayýlmaz. Onlardan birisinin sahabe oluþu; bazen tevatürle,
bazen tevatüre ulaþmamýþ fakat çok yaygýn rivayetlerle, bazen
sahabi olduðu sahabelerin ya da tabiilerin ahadýnýn rivayet
etmesi ile bazen adaleti sabit olduktan sonra kendisinin sahabe
olduðuna dair kendisi hakkýndaki söz ve haberleri ile bilinir.
Bütün sahabeler uduldür. “Udul” onlarýn hepsinin bir
özelliðidir. O özellik ise, onlardan birisi için adalet
soruþturmasýnýn yapýlmamasýdýr. Bilakis o, Kitap ve Sünnetin
nâsslarý ile onlarýn genel olarak udul olmalarý nedeni ile
çözülmüþ bir husustur. Bu nâsslar þunlardýr:
Allah’u Teâla þöyle dedi:
وَالسَّابِقُونَ الآوَّلُونَ مِنْ الْمُهَاجِرِينَ وَالآنصَارِ
وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ
وَرَضُوا عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا
الآنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara ihsan ile tabi
olanlar var ya, iþte Allah onlardan razý olmuþtur. Onlar da
Allah’tan razý olmuþladýr. Allah onlara, içinde ebedi
kalacaklarý, zeminden ýrmaklar akan cennetler hazýrlamýþtýr.
Ýþte bu büyük kurtuluþtur.”
مِنْ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ
صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى
نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً
“Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler
var. Ýþte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canýný
vermiþtir, kimi de beklemektedir. Onlar hiçbir þekilde
deðiþtirilmemiþlerdir.”
Bu ayette kast edilen sahabelerdir. Zira onlar, o mü’minlerdir.
لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنْ
الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ
مَا فِي قُلُوبِهِمْ “And olsun ki, o aðacýn
altýnda sana biat ederlerken Allah, o mü’minlerden razý
olmuþtur. Kalplerinde olaný bilmiþ, onlara güven duygusu vermiþ
ve onlarý pek yakýn bir fetih ile ödüllendirmiþtir.”
لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ
الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ
فَضْلاً مِنْ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ
وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ هُمْ الصَّادِقُونَ
“(Ganimet mallarý) yurtlarýndan ve mallarýndan
uzaklaþtýrýlmýþ olan, Allah’tan bir lütuf ve rýza dileyen,
Allah’ýn dinine ve Rasulü’ne yardým eden fakir muhacirlerindir.”
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ
وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ
بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنْ
اللَّهِ وَرِضْوَانًا “Muhammed Allah’ýn
elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karþý çetin,
aralarýnda merhametlidir. Onlarý, Allah’ýn lütfunu ve rýzasýný
isteyerek rükuya varýrken, secde ederken görürsün.”
Sahabelerin faziletine delâlet eden birçok hadis vardýr.
Onlardan bir kýsmý þunlardýr:
* Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü: أصحابي كالنجوم بأيهم
اقتديتم ا هتديتم
“Ashabým yýldýzlar gibidir, hangisine uyarsýnýz doðru yolu
bulusunuz.”
* Tirmizi ve Ýbn Habbân, Abdullah b. Maðfel’den
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle
dediðini rivayet ettiler:
اللَّهَ اللَّهَ فِي أَصْحَابِي لا تَتَّخِذُوهُمْ غَرَضًا بَعْدِي
فَمَنْ أَحَبَّهُمْ فَبِحُبِّي أَحَبَّهُمْ وَمَنْ أَبْغَضَهُمْ
فَبِبُغْضِي أَبْغَضَهُمْ وَمَنْ آذَاهُمْ فَقَدْ آذَانِي وَمَنْ
آذَانِي فَقَدْ آذَى اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ وَمَنْ آذَى اللَّهَ
فَيُوشِكُ أَنْ يَأْخُذَهُ “Allah, Allah.
Ashabýma dikkat edin, onlarý hedef edinmeyin. Kim onlarý severse
ben de sevgimle onlarý severim. Kim onlara buðz ederse, ben de
buðzla onlara buðz ederim. Kim onlara eziyet ederse bana eziyet
etmiþ olur. Kim bana eziyet ederse Allah’a eziyet etmiþ olur. O
zaman Allah’ýn onu cezalandýrmasý yakýn olur.”
* Sahiheyn’de, Ebu Sa’id el-Hudri’den rivayetle
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü
sabittir: فَوَالَّذِي نَفْسِي
بِيَدِهِ لَوْ أَنْفَقَ أَحَدُكُمْ مِثْلَ أُحُدٍ ذَهَبًا مَا
بَلَغَ مُدَّ أَحَدِهِمْ وَلا نَصِيفَهُ “Nefsim
elinde olana yemin olsun ki; sizden birisi Uhud gibi altýn infak
etseydi, onlardan birisinin seviyesine hatta yarýsýna
ulaþmazdý.”
* El-Bezzâr, Müsnedinde güvenilir adamlarýn senedi ile
Sa’id b. el-Müseyyeb’in Hadisini Cabir’den rivayet etmiþtir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
demiþtir: إن الله اختار أصحابي
على العالمين سوى النبيين والمرسلين“Allah, ashabýmý
nebiler ve Rasuller dýþýnda
âlemlere tercih etti.”
Bu, Kitap ve Sünnetten Þer’î nâsslar; sahabelerin faziletini,
yerlerinin büyüklüðünü, onlarý sevmenin ve saygý duymanýn
gerekliliðini, adaletlerini açýk bir þekilde ifade
etmektedirler. Ayrýca sahabelerin üzerinde bulunduklarý haller
de onlarýn adaletine delâlet etmektedirler. Zira onlar büyük
iþlerden yüce bir hal üzere idiler. Hicret, cihad, yardým, can
ve mallarýný harcamak, Ýslâm yolunda karþý safta duran
babalarýný, oðullarýný öldürmek, dinde samimi, iman kuvveti ve
kesinliði bu hallerdendir. Bu, onlarýn adaletlerinin
kesinliðine, dürüstlüklerine inanca delâlet eder. Þuna da
delâlet eder ki; onlar kendilerinden sonra gelenlerin tamamýndan
daha faziletlidirler, daha adaletlidirler. Bu haktýr. Zira Rasul
haktýr. Kur'an haktýr ve onunla gelen haktýr. Bunlarýn hepsini
bize ancak sahabeler Rýdvanullahi Aleyhim
ulaþtýrdýlar. Onlar “udul” olmasalardý, onlar vasýtasý ile bize
nakledilenler nasýl hak olurdu?
Sahabeleri karalayýp incitenler, ancak Kitap ve Sünneti iptal
etmek için bizim þahitlerimizi geçersiz kýlmak istiyorlar. Birey
olarak sahabenin masum olmadýðý doðrudur. Bilakis Rasuller ve
nebilerden baþka masum bir fert olmadýðý için, hata yapmak ve
haram iþlemek gibi diðer beþer için mümkün olan onun için de
mümkündür. Fakat dinden bize naklettikleri hususlarda fertler
olarak da olsa, onlar Rasulullah’dan nakil hususunda uduldurlar.
Çünkü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
demiþtir: بأيهم اقتديتم ا
هتديتم “Onlardan hangisine uyarsanýz hidayet
bulursunuz.”
Ayný þekilde, onlarýn icmâlarýnda hatanýn imkânsýzlýðýndan
dolayý, üzerinde icmâ ettikleri husus, sýhhati kesinleþmiþ
husustur.
Dolayýsýyla, sahabelerden herhangi
birisinin ismeti iddiasý hatadýr. Çünkü Allah’tan geleni teblið
hususunda nebiler hariç beþerden her ferdin hata yapmasý
mümkündür. Sahabelerden herhangi birisi için adalet vasfýný cerh
etmek/adlini geçersiz saymak hatadýr. Çünkü Rasul;
بأيهم اقتديتم ا هتديتم
“Onlardan hangisine uyarsanýz hidayet bulursunuz.” dedi.
Sahabelerin icmâsýný Þer’î delil saymak, farz olan bir husustur.
Çünkü onlarýn bir hatada icmâ etmeleri Þeriata göre imkânsýzdýr.