DÖRDÜNCÜ DELÝL; KIYAS


Kýyas, lügatte takdir etmek demektir. Usulcülerin ýstýlahýnda ise birkaç þekilde tarif edilmiþtir. Þöyle ki:

* Kýyas, tespit edenin yanýndaki hükmün illetinde ikisinin ortak olmalarýndan dolayý bir bilinenin hükmünü baþka bir bilinende tespit etmektir.

* Ýkisi için bir hüküm tespiti ya da ikisinden bir hükmün nefyi hususunda bir bilineni bir bilinene hamletmek/yüklemektir.

* Aralarýný bir birleþtirenden dolayý zikredilenin hükmünün aynýsýný zikredilmeyen bir husus için çýkartmaktýr.

* Aslýn hükmünden çýkartýlmýþ illette asýl ve fer’i arasýndaki denklikten ibarettir. Zira o, müçtehidin yanýndaki hükmün illetinde ikisinin benzeþmesinden dolayý fer’i de aynýsýný tespit etmek için aslýn aldýðý hükmü ortaya çýkarmaktýr.

Böylece kýyasýn tariflerinin hepsi; benzeyenin, benzetilenin ve benzeme þeklinin varlýðýný gerektirmektedir. Yani kýyas edilenin, kendisine kýyas yapýlanýn ve kýyasýn yönünün/þeklinin varlýðýný gerektirmektedir. Zira tariflerden herhangi bir tarife binaen, kýyasý mevcut yapan þey; kýyas edilen ile kendisine kýyas yapýlanýn bir tek hususta ortak olmalarýdýr, yani aralarýný birleþtirenin varlýðýdýr. Kýyas edilen ile kendisine kýyas yapýlanýn arasýný birleþtiren bu tek husus hükme sevk edendir, sebeptir.

Buna binaen aralarýndaki benzerlikten dolayý bir hükmün bir hükme kýyasý, Þer’î anlamda kýyaslardan deðildir. Çünkü her ne kadar ikisinden birisi diðerine bir hususta benzese de bu husus, o hükme sevk eden deðildir, sadece bir benzeþmedir. Onun için o, Þer’î kýyas deðildir ve kýyasa delil olmaz. Bilakis fer’i ile asýl arasýný birleþtiren hususun –ki o hükme sevk edendir- olmasý kaçýnýlmazdýr.

Bunun için bu tariflerin en dakik olaný birinci tariftir. Çünkü kýyas edilen ile kendisine kýyas olunan arasýný birleþtiren hükmün illeti yani hükme sevk eden olduðunu ancak o hakkýyla belirlemiþtir. Bazýlarýnýn yapmýþ olduðu þu tarif de bu tarifin benzeridir:

* Kýyas, illet hususunda aralarýnda birliðin olmasýndan dolayý yani onlardan her birinde hükme sevk eden hususunda birliðin oluþmasýndan dolayý Þer’î hükümde bir hususu diðerine katmaktýr.

Kýyas, Þer’î hükümler hakkýnda bir Þer’î delildir. Zira o, hükmün bir Þer’î hüküm olduðunu tespit emek için bir hüccettir. Kýyasýn Þer’î delil oluþu, katî delille ve zannî deliller ile tespit edilmiþtir.

Katî delil þudur: Kýyasýn Þer’î delil sayýlmasý konumunun, kýyasýn nâssýn kendisine döndüðü halde olmasýdýr. Zira Þeriat, kendisine delâlet etmiþ olmadýkça kýyastaki illete itibar edilmez. Böylece kýyasa Þer’î delil olarak itibar etmek, kesin bir husus olur. Kýyas gerçekte, nâssýn kendisine dönen olur/baðýmlý olur. Onun için kýyasa; “nâssýn akledileni/idrak edileni” denir. Buna binaen bu kýyasýn delili, illete yani hükme sevk edene delâlet eden nâssýn kendisidir. Eðer illetin delili Kitap ise, bu kýyasýn delili de Kitabýn delilidir. Eðer illetin delili Sünnet ise, bu kýyasýn delili de Sünnetin delilidir. Eðer illetin delili sahabelerin icmâ ise, bu kýyasýn delili de sahabelerin icmânýn delilidir. Böylece bu kýyasýn delili katî delil olmaktadýr. Çünkü o, hükme sevk edene delâlet eden nâssýn delilinin aynýsýdýr. Yani katî deliller olan Kitap, Sünnet, sahabelerin icmânýn delillerinin aynýsýdýr. Buna binaen kýyasýn Þer’î hüccet olduðuna dair Þer’î delil; Kitap, Sünnet ve sahabelerin icmânýn Þer’î hüccet olduklarýna delâlet eden delillerin toplamýdýr. Onun için kýyasýn delili kesin delildir.

Zannî deliller ise þunlardýr: Onlar kýyas hakkýnda ve Þer’î delil olarak itibar edilen kýyas çeþitleri hakkýnda delillerdir. Nitekim kýyasýn hüccet oluþu Sünnet ve sahabelerin icmâ ile de tespit edilmiþtir. Zira Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kýyasa yönlendirdiði ve kýyasý tasvip ettiði sabit olmuþtur. Buna þunlar örnektir:

* Ýbn Abbas’tan rivayet edildiðine göre: Bir kadýn; ‘Ya Rasulullah, annem üzerinde adak orucu olduðu halde öldü. Onun yerine ben oruç tutayým mý?’ dedi. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:   أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَى أُمِّكِ دَيْنٌ فَقَضَيْتِيهِ أَكَانَ يُؤَدِّي ذَلِكِ عَنْهَا قَالَتْ نَعَمْ قَالَ فَصُومِي عَنْ أُمِّكِ     “Ne dersin, annenin borcu olsaydý da sen onu ödeseydin, o borç annenin yerine ödenmiþ olur mu?” Kadýn; Evet, dedi. Rasul de dedi ki; “O halde annenin yerine oruç tut.”[1]

* Ahmed, Abdullah b. Zübeyr’den þunu rivayet etti: Has’am denilen yerden Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e bir adam gelip þöyle dedi: ‘Babam çok yaþlý iken Ýslâm’ý idrak etti ve Müslüman oldu. Yolculuk yapamaz, üzerine de hacc farzdýr. Onun yerine ben hacc edeyim mi?’   Bunun üzerine Rasulullah ona dedi ki:   أَنْتَ أَكْبَرُ وَلَدِهِ قَالَ نَعَمْ قَالَ أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ عَلَى أَبِيكَ دَيْنٌ فَقَضَيْتَهُ عَنْهُ أَكَانَ ذَلِكَ يُجْزِئُ عَنْهُ قَالَ نَعَمْ قَالَ فَاحْجُجْ عَنْهُ  “En büyük çocuðu sen misin?”  O da; ‘Evet’, dedi. Rasul de þöyle dedi: Ne dersin, babanýn bir borcu olsaydý da onu sen babanýn yerine ödeseydin, o borç ödenmiþ olur muydu?”  Adam; ‘Evet’, dedi.   Rasul de dedi ki:      O halde onun yerine haccet.”[2]

* Buhari, Ýbn Abbas’tan þunu rivayet etti: “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e Cüheyne’den bir kadýn gelip dedi ki; ‘Annem haccetmeye nezretti/adakta bulundu. Fakat haccetmeden öldü. Onun yerine ben haccedeyim mi?’ Bunun üzerine Nebi dedi ki:    نَعَمْ حُجِّي عَنْهَا أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَى أُمِّكِ دَيْنٌ أَكُنْتِ قَاضِيَةً اقْضُوا اللَّهَ فَاللَّهُ أَحَقُّ بِالْوَفَاءِ    “Evet, onun yerine haccet. Ne dersin, annenin bir borcu olsaydý onu öder miydin? Allah’a borçlarý ödeyin. Zira Allah borcu ödenmeye daha layýktýr.”[3]

* Dârektunî, Ýbn Abbas’tan þunu rivayet etti: “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e bir adam gelip dedi ki; ‘Babam Ýslâm haccý borcu olduðu haldeyken öldü. Onu yerine haccedeyim mi?’ Nebi þöyle dedi: أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ عَلَى أَبِيكَ دَيْنٌ فَقَضَيْتَهُ عَنْهُ أَكَانَ ذَلِكَ يُجْزِئُ عَنْهُ قَالَ نَعَمْ قَالَ فَاحْجُجْ عَنْهُ  “Ne dersin, baban borç býrakmýþ olsaydý, onu öder miydin?  Adam; ‘Evet’, dedi. Nebi ise þöyle dedi: O halde onu yerine haccet.”[4]

* Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edildi ki; Has’amlý cariye gelip þunu sordu: ‘Ya Rasulullah, babam çok yaþlandýðý bir zamanda hacc farz oldu. Yolculuk yapmaya gücü yetmiyor. Onun yerine ben haccetsem olur mu?’ Bunun üzerine Nebi ona þöyle dedi:   أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَيْهَا دَيْنٌ أَكُنْتِ تَقْضِينَهُ قَالَتْ نَعَمْ قَالَ فَدَيْنُ اللَّهِ أَحَقُّ بِالْقَضَاءِ “Babanýn borcu olsaydý da onu sen ödeseydin, olur muydu?  Kadýn; ‘Evet’, dedi. Nebi de þöyle dedi: Allah’ýn borcu, ödenmeye daha layýktýr.”[5]

Bu hadislerin hepsi, kýyasýn hüccet olduðuna dair delillerdir. Bunlarla delil getirme þekli ise þöyledir:

Rasul, Allah’a olan borcu, ödenmesi farziyeti ve faydasýnýn dokunmasý hususunda beþere olan borca dâhil etti. Bu, kýyasýn kendisidir.

* Rivayet edildi ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendisine oruçlu olan kimsenin eþini öpmesi hakkýnda sorduðunda Ömer’e þöyle demiþti:  أَرَأَيْتَ لَوْ تَمَضْمَضْتَ بِمَاءٍ وَأَنْتَ صَائِمٌ فَقُلْتُ لا بَأْسَ بِذَلِكَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَفِيمَ    “Oruçlu iken suya aðzýný çalkalayýp sonra tükürsen, (onun sana bir zararý olur mu), ne dersin?  (Ömer); ‘Hayýr’, dedi. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de þöyle dedi:  O halde ne diye (zararý olsun).”[6]

Böylece Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Ömer’i kýyasa yönlendirdi. Zira Ömer yutmaksýzýn mazmazanýn orucu bozmadýðý gibi, boþalma olmaksýzýn öpmenin de orucu bozmadýðýný anladý. Nitekim Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in; ارأيت  “ne dersin” sözü, takdiri ifade eder.

* El-Âmedî’nin El-Ýhkâm isimli kitabýnda þu geçmektedir; “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Muaz ve Ebu Musa’yý her birini ayrý bir bölgeye olmak üzere Yemen’e kadý olarak gönderdi. Onlar giderken; بم تقضيان؟  “Ne ile hükmedeceksiniz?”  dedi. Dediler ki;   Kitab ve Sünnette hüküm bulamadýðýmýzda, bir meseleyi baþka bir mesele ile kýyas ederiz. Böylece hakka en yakýn olanla amel ederiz. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem dedi ki;   أصبتما   Ýsabet ettiniz.”[7]

Ýþte böyle, Sünnette Kýyasa delalet eden husus geçmiþtir.

Ýcmâya gelince; Sahabeler Rýdvanullahi Aleyhim normalinde inkâr edilen/karþý çýkýp eleþtirilen hususlardan olmasýna raðmen, hiçbir kimse inkâr etmeksizin kýyasý Þer’î delil kabul ederek kýyas sözünü sýk sýk tekrarlamýþlardýr. Bu bir icmâdýr.

* Rivayet edilir ki; “Ömer RadýyAllah’u Anhu, Ebu Musa el-Eþ’ari’yi Basra’ya vali tayin edince, ona içinde kýyasý emrettiði bir mektup yazdý. Þöyle dedi: ‘Kitap ve Sünnette hükmünü bulamadýðýn ve bir kanaate varamadýðýn hususlarda iyice düþün. Emsal olaylar araþtýr ve benzerlikler bulmaya çalýþ. Sonra o benzerlikleri bulunca bunlar hakkýnda kýyasý uygula.”[8]

* Ali RadýyAllah’u Anhu’dan þarap içen hakkýnda þöyle dediði rivayet edildi: “Görüyorum ki o içtiðinde hezeyan eder, hezeyan edince de iftira eder. Dolayýsýyla ona iftira edenin haddi uygulanýr.”[9]

Böylece þarap içeni, iftara atana kýyas etti.

* Ýbn Abbas RadýyAllah’u Anhuma’dan þöyle dediði rivayet edildi: “Zeyd b. Sâbit, Allah’tan korkmaz mý ki, oðlun oðlunu oðul kabul ediyor da babanýn babasýný baba kabul etmiyor!” Onun “baba” olarak isimlendirmesi gerçek anlamda deðildir. Bunun anlamý þudur: Ölen kimseye nispetle oðlunun derecesi ne ise babanýn babasýnýn/dedesinin derecesi de odur. Böylece Ýbn Abbas, kardeþlerini mirasýna engel olmakta dedeyi oðulun oðluna kýyas etti.”[10]

* Rivayet edilir ki; “Ebu Bekir, babanýn annesine miras vermeyip annenin annesine miras verdi. Bunun üzerine Ensardan bazýlarý ona dediler ki; “Sen ölen kimseye öyle bir kadýný varis yaptýn ki o kadýn ölü olsaydý, kendisine varis yaptýðýn kimse ona varis olmayacaktý. Öyle bir kadýný da mirastan mahrum býraktýn ki, o kadýn ölü olsaydý kendisine varis yapmadýðýn kimse onun bütün malýna varis olacaktý!..” Bunun üzerine Ebu Bekir, her ikisini de altýda birde ortak kýldýðý görüþüne döndü. Böylece yaþayanýn kendisinden mirasýnda ölenin yakýnlýðýný,        -tersi olsaydý- yaþayanýn da mirasýnda ölenin yakýnlýðýna kýyas yaptý. Dolayýsýyla Ebu Bekir’in, babanýn annesi ile annenin annesini altýda birde ortak kýlmasý, kýyasa binaendir.”[11]

Rivayet edildi ki; “Ömer, öldürme olayýna yedi kiþinin katýldýðý bir katilin kýsas gereði öldürülmesi hususunda tereddüt etti. Ali ona dedi ki; ‘Ey mü’minlerin emiri! Bir gurup kesimlik bir devenin çalýnmasýna katýlsalar ve onlardan her birisi o devenin bir uzvunu alsa, sen onlarýn ellerini keser misin?’ O, ‘evet’ dedi. Bunun üzerine Ali, ‘iþte bu da öyledir.’ dedi.”[12]       Böylece öldürme olayýný hýrsýzlýða kýyas etmiþtir.

Bu tür kýyas olaylarý, normalinde inkâr edilecek hususlardan olmasýna raðmen ve sahabeler arasýnda meþhur olduklarý halde, onlarý inkâr eden/karþý çýkýp eleþtiren olduðu bilinmemektedir. Dolayýsýyla bu olaylar normalinde sahabelerin hakkýnda sükût etmedikleri hususlardan olduðu halde, onlara sükût etmeleri, kýyasý Þer’î hüccet olduðuna dair bir icmâ olmaktadýr.

Ayrýca Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, hükümlerden birçoðunu illetlendirmiþtir. Ýlletlendirme ise, nerede olursa olsun illete tabi olmayý gerektirir. Bu ise, kýyasýn kendisidir. Buna örnek Rasulullah’ýn þu sözleridir: قَالُوا نَهَيْتَ أَنْ تُؤْكَلَ لُحُومُ الضَّحَايَا بَعْدَ ثَلَاثٍ فَقَالَ إِنَّمَا نَهَيْتُكُمْ مِنْ أَجْلِ الدَّافَّةِ الَّتِي دَفَّتْ فَكُلُوا وَادَّخِرُوا وَتَصَدَّقُوا     Dediler ki; ‘Kurban etlerinin üç günden sonra yenilmesini yasaklamýþtýnýz.’ Bunun üzerine dedi ki: “Ben size onu sýrf (dýþarýdan Medine’ye) gelen yoksul kafileden ötürü yasaklamýþtým. Artýk yiyin, saklayýn, tasadduk edin.”[13] *  كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ فَزُورُوهَا فأنها تزكرة الآخرة “Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim. Artýk kabirleri ziyaret ediniz. Zira onlar dünyada zühdü artýrýrlar ve Ahireti hatýrlatýrlar.”[14]

* Kuru hurma ile yaþ hurma satýþý kendisine sorulduðunda Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem dedi ki; أَيَنْقُصُ الرُّطَبُ إِذَا يَبِسَ فَقَالُوا نَعَمْ فقال النبي فلا إذن “Yaþ hurma kuruduðunda noksanlaþýr mý?  Evet, dediler. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellemÖyle ise hayýr, dedi.[15]

*  Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bir ihramlý hakkýnda ona giysisini kýyas ederek þöyle dedi:     وَلَا تُمِسُّوهُ طِيبًا وَلَا تُخَمِّرُوا رَأْسَهُ فَإِنَّ اللَّهَ يَبْعَثُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مُلَبِّيًا   “Ona koku sürmeyin ve kafasýný örtmeyin. Zira Allah onu Kýyamet günü ‘lebbeyk’ diyerek diriltecektir.”[16]

* Rasulullah Uhud þehitleri hakkýnda þöyle dedi:   زَمِّلُوهُمْ بِدِمَائِهِمْ فَإِنَّهُ لَيْسَ

فِي اللَّهِ إِلَّا يَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَدْمَى لَوْنُهُ لَوْنُ الدَّمِ وَرِيحُهُ رِيحُ الْمِسْكِ كَلْمٌ يُكْلَمُ “Onlarý kanlarý ile gömün. Zira Allah yolunda yaralanan bir kimse Kýyamet Günü, rengi kan rengi, kokusu misk kokusu olan kan þahdamarlarýndan akarken haþrolunacaktýr.”[17]

* Kedi hakkýnda sorulduðunda þöyle dedi:   إِنَّهَا لَيْسَتْ بِنَجَسٍ إِنَّمَا هِيَ مِنَ الطَّوَّافِينَ عَلَيْكُمْ وَالطَّوَّافَاتِ   “O pis deðildir. Onlar, etrafýnýzda çok dolaþanlardandýr.”[18]

Hükümlerin bu þekilde illetlendirilmesi; hükmün kendisinden dolayý konulduðu þeyin beyanýna dair delildir. Bu; nerede bulunursa bulunsun illete tabi olmayý gerektirir. Bu ise kýyasýn kendisidir.

Bu açýklamalardan dolayý açýða çýkýyor ki; hadis, sahabelerin icmâ ve Rasul’ün hükümlerinden birçoðunu illetlendirmesi; kýyasla istinbat edilen hükmün Þer’î bir hüküm olduðuna dair delildir. Bunlar ayný þekilde, Þer’î delil olarak itibar edilen kýyasýn çeþitlerini açýklamaktadýr. Çünkü bunlarýn hepsi de nâssýn getirdiði illete binaen olan kýyas hakkýnda gelmiþlerdir. Yani Sünnette ve sahabelerin icmânda geçen kýyaslarýn tamamý da böyledir. Kýyasta muteber olan, hükme sevk edici husus, baþkalarý deðil sadece nâssýn getirdiði ile tahsis edilmiþtir. Bunun için bu deliller, kýyasýn mutlaklýðýna/kayýtsýzlýðýna hüccet olmazlar. Bilakis içindeki illete Þeriattan bir delilin delâlet etmiþ olduðu kýyasa hüccet olurlar.

Þeriata göre muteber kýyas, iþte budur. Kýyas böyle olmadýðýnda, Þer’î hükümlere delil getirmekte onun bir deðeri yoktur, o Þer’î delil sayýlmaz. Zira hadisler, sahabelerin icmâ ve Rasul’ün illetlendirmesi; hepsi de baþkasý hakkýnda deðil, illetlerden nâssýn delâlet ettiði bir husus ile sabittir. Böylece konularý hakkýnda hastýrlar, her kýyas hakkýnda genel deðildirler. Buna binaen muteber kýyas, bizzat nâsstan kaynaklanan kýyastýr, baþkasý deðil.

“Kýyas” derken kast edilen, Þer’î kýyastýr, aklî kýyas deðil. Yani içerisinde onun itibar edilmesine delâlet eden Þeriattan bir emarenin bulunduðu kýyastýr. Yani içerisinde belirli bir Þer’î nâss ile gelmiþ Þer’î bir illetin bulunduðu kýyastýr.

Aklî kýyas ise o; ortada kendisine delâlet eden belirli bir nâss olmaksýzýn Þeriatýn bütününden aklýn anladýðýdýr. Ya da ortada, hükme Þeriatýn getirmiþ olduðu bir sevk edici olmaksýzýn, sadece aklen benzerlikten dolayý bir hükmün bir hükme kýyas edilmesinden anlaþýlandýr. Bunun tamamý hiçbir þekilde caiz deðildir. Zira mantýkî idrak ile hüküm almak; benzerlikler arasýnda hükümleri eþitlemeyi gerektirir. Onun için aralarýnda bir benzerlik yönü olan her iki husus arasýnda kýyasýn var olmasýný saðlar. Fakat Þeriat, çoðunlukla farklýlýklar arasýný birleþtirdiði gibi, çoðunlukla benzerlikler arasýný ayýrt etmiþtir. Bu ise, mantýkî idrak ve aklî kýyas meselesinden farklý olmaktadýr, hatta ona aykýrý olmaktadýr. Zira bu, bütün benzerliklerde Þer’î kýyasýn meydana gelmediðine ve farklýlýklarda meydana gelme imkânýnýn olduðuna delâlet etmektedir. Kýyasýn ne zaman iþleyeceðini açýklamak için, caiz oluþunu açýklayan Þer’î bir husustur, idrak deðil, sadece benzerliðin olmasý da deðil. Bundan dolayý, sadece benzerlik ve benzeþme olduðu için kýyasýn yapýlmasý, kaçýnýlmasý gereken hususlardandýr. Bilakis, tek baþýna bulunan Þer’î illette kýyasýn varlýðýna delâlet eden bir Þer’î illetin olmasý kaçýnýlmazdýr. Þer’î illetten baþkasýna kesinlikle gidilmez.

Mantýkî idrak ile kýyasýn caiz olmadýðýna yani aklî kýyasýn caiz olmadýðýna dair delil, Þer’î hükümleri getiren Þer’î nâsslardýr. Zira Þeriat koyucu, haklarýnda akýl için yer olmaksýzýn bir takým hükümler tespit etti. Þer’î nâsslarda benzerliklerin arasýný ayýrmýþ, farklýklarý birleþtirmiþtir.

Benzerliklerin arasýný ayýrt etmenin açýklanmasý:

* Þeriat koyucu, saygýnlýk bakýmýndan zamanlar arasýnda ayýrým yapmýþtýr. Zira Kadir Gecesini diðerlerinden faziletli kýlmýþtýr.

* Saygýnlýk bakýmýndan mekânlar arasýnda da ayýrým yapmýþtýr. Mekke’yi Medine’den üstün kýlmasý, Medine’yi ikisinden baþka diðer þehirlerden üstün kýlmasý gibi.

* Kýsaltmakta namazlar arasýnda ayýrým yapmýþtýr. Zira dört rekatlý namazlarý kýsaltmaya ruhsat verirken, üç rekatlý namazlara kýsaltma ruhsatý vermemiþtir.

* Her ikisi de ayný yerden çýktýðý halde meniyi temiz, meziyi necis kýlmýþtýr. Meniden dolayý gusül etmeyi farz kýlmýþ, kasýtlý inzali durumunda ise orucu bozar saymýþ, fakat her ikisi de ayný yerden çýktýðý halde meziye ayný hükmü vermemiþ.

* Kýz çocuðun idrarýndan dolayý elbiseyi yýkamayý farz kýlarken erkek çocuðun idrarýndan dolayý elbiseye sadece su serpmeyi farz kýlmýþtýr.

* Hayýzlý kadýna, orucu kaza etmesini farz kýlarken namazý farz kýlmamýþtýr.

* Üç dinarý çalanýn elinin kesilmesini emrederken, kantar kantar dinar da olsa gasb edenin elinin kesilmesini emretmemiþtir.

* Zina iftirasýnda bulunana sopa vurulmasýný farz kýlarken, küfür iftirasýnda bulunana onu farz kýlmamýþtýr.

* Boþanan kadýna bekleme süresini üç kuru kýlarken, kocasý ölmüþ kadýnýn bekleme süresini dört ay on gün kýlmýþtýr. Hâlbuki her ikisinde de rahimin durumu aynýdýr.

Ýþte bunlar gibi, birbirleri ile bir hususta benzeþen ve aralarýný birleþtiren olduðu birçok hüküm vardýr. Þeriat gelip o iki benzeþenden her birisi için diðerinin hükmünden farklý hüküm vermiþtir. Bu da bir hususta sadece birleþtirenin olmasýnýn kýyas için yeterli olmadýðýna delâlet etmektedir. Bilakis bu birleþtirenin, Þeriatýn belirlemiþ olduðu bir Þer’î illet olmasý zorunludur.

Farklýklar arasýný birleþtirmenin açýklanmasý:

* Þeriat, kendisi ile temizlenmenin caiz oluþu hususunda su ile topraðý birleþtirmiþtir. Hâlbuki su, yýkayýp güzelleþtirir, toprak ise çirkinleþtirir.

* Ýster kasten ister ise hata ile olsun, ihramlý iken avda bir hayvan veya bir kuþ öldüren kimseye tazminat ödemeyi vacib kýldý. Hâlbuki, hata ile öldürme ile kasten öldürme arasýnda fark vardýr.

* Öldürmeyi, mürtet için ve evlilik yapmýþ zâni için farklý keyfiyette de olsa ceza kýldý. Hâlbuki her ikisinin ameli arasýnda fark var

Ýþte bunun gibi, aralarýnda herhangi bir birleþtirici olmadýðý halde içlerinde vakýalarýn farklýlaþtýðý birçok hüküm vardýr. Bununla birlikte Þeriat koyucu onlara bir tek hüküm koymuþtur.

Haklarýnda akýl için bir yerin olmadýðý hükümlerin açýklanmasý:

* Þeriat, saçý ve simasý çirkin görünüþlü hür kadýna doðal olarak meyledilmediði halde iffetli olmayý yani bakýþlarý indirmeyi vacib kýldý. Doðal olarak kendisine meyledilen güzel köle kadýna bakýþlarý indirmeyi vacib kýlmadý.

* Ayrýca Allah’u Teâla, az bir þeyin çalýnmasýnda el kesilmesini farz kýldý. Çok miktarda bir þey de olsa gasb edenin elinin kesilmesini farz kýlmadý.

* Zina iftirasýnda bulunana sopa vurulmasýný farz kýlarken, küfür iftirasýnda bulunmak gibi zinadan daha iðrenç diðer iftiralarý yapan kimselere sopa vurulmasýný farz kýlmadý.

* Zinanýn þahitliðinde dört erkek þahidi þart koþarken, ondan daha þiddetli suç olan öldürme suçu için iki þahidi yeterli bulmuþtur.

* Altýn ve gümüþte zekâtý farz kýlarken, elmas, yakut ve diðer deðerli madenler hakkýnda zekât koymadý.

* Alýþ-veriþi helâl kýldý. Ribayý haram kýldý. Hâlbuki onlardan her birisi de alýþ-veriþtir ve ikisi birbirinin benzeridir.

* Ric’a/boþandýðý karýsýyla tekrar evlenme þahitliðinde þahidin Müslüman olmasýný þart koþarken, vasiyette þahidin kâfir olmasýný caiz kýlmýþtýr.

* Taþlarý kutsamayý nehyederken, Hacer-ül Esved’i öpmeyi emretmiþtir.

Bunlar gibi daha birçok hüküm vardýr. Eðer Þeriatýn bütününden illet anlamak ya da nâssýn zahirinden illet anlamak ya da iki hüküm arasýndaki sadece benzerlikten ikisi arasýnda kýyasýn varlýðýný anlamak akýla verilmiþ olsaydý akýl, Allah’ýn helâl kýldýðý birçok þeyi haram kýlardý ve Allah’ýn haram kýldýðý birçok þeyi de helâl kýlardý.

Onun için nâssýn getirdiði bir illet olmadýkça kýyasýn yapýlmasý caiz olmaz. Bundan dolayý Efendimiz Ali RadýyAllah’u Anhu þöyle diyor: “Din, kýyastan alýnsaydý, mesin içini mes etmek dýþýný mes etmekten daha evlâ olurdu.”[19]

Bundan dolayý, ibadetlerde kýyas olmaz. Çünkü Þer’î nâsslarýn incelenmesinden açýða çýkýyor ki, onlarda illetle tekrarlanan ve ona binaen kýyas edilen illetli bir nâss geçmemiþtir.

* Onun için, namazý tam bir þekilde yerine getirmekten aciz oluþu, ikisinin arasýný birleþtiren olduðunu ileri sürerek, ayakta durmaktan aciz olan hakkýnda oturarak namazý kýlmasýnýn vacib oluþuna kýyas yaparak, namazý yerine getirmekten aciz olan hakkýnda da ima ile namazý kýlmak farz kýlýnmaz. Çünkü aciz oluþ, namazý oturarak kýlmanýn illeti deðildir, hükme sevk eden deðildir. Çünkü hüküm namazdýr, namazý ayakta kýlmak deðildir. Ancak acizin oturarak namaz kýlmasý, hakkýnda nâss geçtiðinden dolayý caiz kýlýnmýþtýr. Dolayýsýyla ona kýyas yapýlmaz.

* Ramazanda orucu yiyerek bozmanýn kefareti, cima yaparak bozmanýn kefaretine kýyas edilmez.

* Taþla istinca yöntemi ile necaseti gidermeye kýyasla elbiseden necaseti gidermek caiz olmaz.

* Þeriat koyucunun küsufu/güneþ tutulmasýný küsuf namazý için sebep kýlmasýna kýyasla, depremi bir namaz için sebep kýlmak doðru olmaz.

* Namazda abdestin þart oluþuna kýyasla oruç abdesti þart koþulmaz.

Ýþte bütün ibadetler böyledir. Bunun gibi illetlenmemiþ bir nâss ile sabit olan her hükme kýyas yapýlmaz. Bu hüküm ister muamelattan olsun, ister ukubattan olsun, isterse baþkasýndan olsun fark etmez. Çünkü kýyas, sadece illeti Þer’î bir nâssla gelmiþ olan Þer’î kýyastýr. Buna nâssýn anlaþýlaný da denildi.

Böylece kýyas ancak Þer’î nâssla gelen illetle illetlenmiþ hükümlerde caiz olmaktadýr. Sadece bu Þer’î kýyastýr. Bunu yukarýda anlatýlanlar teyid etmektedir. Kýyasa dair zannî deliller, Þer’î delil olarak itibar edilen kýyas çeþidini açýklamýþlardýr. Kýyasý, Þer’î delil yapanýn; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kýyasa tasvib etmesi, ona yönlendirmesi ve hükümlerden bir çoðunu illetlendirmesidir. Dolayýsýyla Þer’î delil olmaya uygun kýyas bu kýyas olmaktadýr, baþkasý deðil.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kýyasý ikrar etmesi mutlak olarak gelmiþtir. Zira Muaz ve Ebu Musa dediler ki: ...Biz bir hususu bir hususa kýyas ederiz. Böylece hakka en yakýn olanla amel ederiz. Bu kýyasýn her cinsini kapsar. Fakat Rasul’ün Has’amlý kadýný kýyasa yönlendirmesi, kýyasý belirli bir kýyasla kayýtlandýrmýþtýr. O da, içindeki birleþtirenin hükmün teþri’ine sevk eden olduðu kýyastýr. Zira o kadýna dedi ki: أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَيْهَا دَيْنٌ أَكُنْتِ تَقْضِينَهُ قَالَتْ نَعَمْ قَالَ فَدَيْنُ اللَّهِ أَحَقُّ بِالْقَضَاءِ   “Babanýn borcu olsaydý da onu sen ödeseydin, olur muydu?  Kadýn; ‘Evet’, dedi. Nebi de þöyle dedi: Allah’ýn borcu, ödenmeye daha layýktýr.”[20] Böylece babasýnýn yerine haccetmesinin caiz olmasýna sevk eden, bir borcun ödeniyor oluþudur. Onun için kýyas caiz oldu. Ancak hacc ibadettir, borç para vermek ise muameledir. Ýkisinden her biri diðerinden farklýdýr. Fakat borç paranýn ödenmesi, her ikisinin de “borç olmasý” bakýmýndan hacc farzýnýn eda edilmesine benzemektedir. O ikisinden her birisinin “borç” olmasý, hükme sevk edendir. Hüküm ise, mal sahibinden malý yeniden istemesinin düþmesi, Allah’tan da o ibadeti yeniden istemesinin düþmesidir.

Ayný þekilde, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in illetlendirdiði hükümler incelendiðinde görülür ki, onlarýn hepsi de hükme sevk eden ile illetlendirilmiþlerdir.

Bunlara örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözleridir: إِنَّمَا نَهَيْتُكُمْ مِنْ أَجْلِ الدافة   “Ben size onu sýrf (dýþarýdan Medine’ye) gelen yoksul kafileden ötürü yasaklamýþtým.”[21]  كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ فَزُورُوهَا فأنها تزكرة الآخرة “Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim. Artýk kabirleri ziyaret ediniz. Zira onlar dünyada zühdü artýrýrlar ve Ahireti hatýrlatýrlar.”[22] إِذَا اسْتَيْقَظَ أَحَدُكُمْ مِنْ نَوْمِهِ فَلا يَغْمِسْ يَدَهُ فِي الْوَضُوءِ حَتَّى يَغْسِلَهَا ثَلاثًا فانه لا يدري أين بانت يده “Biriniz gece uykusundan uyandýðýnda, elini üç defa yýkayýncaya kadar kaba daldýrmasýn. Zira o elinin nereden geldiðini bilemez.”[23]

Bunlarýn hepsi de hükme sevk edenle illetlenmiþlerdir. Hükme sevk eden ise, hakkýnda kýyasýn yapýldýðý husustur. Bu da kýyasý, içerisinde hükmün konulmasýna sevk edenin mevcut olduðu durumda hükme kýyas yapmakla sýnýrlandýrmýþtýr. O hükme sevk eden ise Þer’î illettir.

Buna binaen, kýyas edilen ile kendisine kýyas yapýlan arasýnda sadece bir birleþtirenin olmasýndan dolayý kesinlikle kýyas yapýlmaz. Bilakis kendisine kýyas yapýlan hükme ait, o hükmün konulmasýna sevk eden bir Þer’î illetin olmasý kaçýnýlmazdýr ki kendisine kýyas yapmak doðru olsun ve o, bir Þer’î kýyas yani Þer’î delil sayýlsýn.

Bütün bunlardan açýða çýkýyor ki; kýyas, içerisinde Þer’î bir illetin olduðu hususlarla olmakla sýnýrlýdýr ve kýyas edilen ile kendisine kýyas yapýlan arasýný birleþtiren sadece Þer’î illettir, baþkasý deðil. Buna binaen, sýrf aralarýndaki benzerlikten dolayý ya da Þer’î illetten baþka bir hususta aralarýnda bir ortaklýktan dolayý bir hüküm bir hükme kýyas edilmez.

Ýki iþlev arasýndaki güçlü benzerlikten dolayý vakfý üstlenenle ilgili hükümleri vasi hükümlerine kýyas edildiðini söylemelerine gelince; bu söz doðru deðildir. Çünkü iki iþlev arasýndaki benzerlik, hakkýnda Þer’î bir nâss gelmedikçe ikisinin hükmünü bir yapmaz. O iki iþlev, ister birbirlerine benzesin ister ise farklý olsunlar fark etmez. Dolayýsýyla o iki iþ arasýnda sadece benzerlik olmasý, birisini diðerine kýyas edip hükmünü ona vermeyi caiz kýlmaz. Vasilik ve vakýf hakkýnda bir tek hadis delil getirilmiþtir. O da þudur:

Buhari, Müslim ve Ahmed, Enes’den Ebu Talha’nýn þöyle dediðini rivayet ettiler:    Ya Rasulullah, Allah’u Teâla þöyle diyor:   لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ “Sevdiðiniz þeylerden (Allah yolunda) harcamadýkça birre/iyiliðe eremezsiniz.”[24] Bana mallarýmýn en sevimlisi Beyrihai denilen yerdir. Þimdi orasý sadakadýr. Allah katýnda onunla birrini ve hazinesini umuyorum. Onu Allah’ýn sana gösterdiði biçimde kullan, ya Rasulullah.” Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:   بَخٍ ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ وَقَدْ سَمِعْتُ مَا قُلْتَ وَإِنِّي أَرَى أَنْ تَجْعَلَهَا فِي الْأَقْرَبِينَ    “Aferin bu, senin söylediðinden iþitmiþ olduðum ne kazançlý bir maldýr, ne kazançlý bir maldýr. Söylediðini iþittim.  Görüyorum ki onu akrabalara veriyorsun.”  Bunun üzerine Ebu Talha þöyle dedi: “Öyle yapýyorum, ya Rasulullah.” Sonra da Ebu Talha onu akrabalarýna ve amcasýnýn çocuklarýna taksim etti.[25]

Bu hadisle, vakýfta bulunmanýn caiz olduðuna delil getirildi. Bu hadisle, vasiyette bulunan kimsenin Allah’ýn vasiyetle ilgili gösterdiði gibi malýnýn üçte birisini ayýrýp vasiyet ederse, vasiyetinin sahih olduðuna delil getirildi. Ölüm döþeðinde olmayan kimsenin, hayattayken malýnýn üçte birisinden fazlasýný sadaka olarak vermesinin caiz olduðuna delil getirildi. Çünkü Rasul, Ebu Talha’ya sadaka ettiði malýn miktarý hakkýnda uyarýda bulunmadý. Dolayýsýyla burada mesele kýyastan bir mesele deðil, sadece delilden hüküm çýkartma meselesidir.

Þu sözlerine gelince: “Ölüm döþeðinde olan kimsenin, varislerinin izni olmaksýzýn malýn üçte birinden fazlasýný vakfetmesi; ölüm döþeðinde olan kimsenin varislerinin izni olmaksýzýn malýnýn üçte birinden fazlasýný vasiyet etmesinin caiz olmayýþýna kýyas yapýlarak caiz olmaz. Çünkü vakfetmek de vasiyet etmek de teberrudur.”

Bu söz doðru deðildir. Zira bu iki hüküm þu hadisten istinbat edilmiþtir:

Müslim, Ýmran b. Husayn’dan rivayet ettiðine göre: Bir adam, ölümü anýnda altý kölesini azad etti, onlardan baþka malý da yoktu. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onlarý çaðýrdý. Onlarý üç kýsma ayýrdý. Sonra aralarýnda kura çekip ikisini serbest býraktý. Dördüne nezaketle, þefkatle konuþup, onlarý serbest býrakana da sert konuþtu.[26]

Bu hadis ile, hastanýn malý ile ilgili bütün tasarruflarýnýn, -ölümden sonraya baðlý kalýnmayýp hemen uygulamaya konulmuþ olsa da- ancak üçte birinin uygulandýðýna dair delil getirildi. Bu vasiyete hâss deðildir. Aralarýnda vakfýn da bulunduðu bütün tasarruflarýný kapsayan genel bir hükümdür.

Þu sözlerine gelince: “Vekâlet caiz sözleþmelerden olmasýna raðmen, ücretle vekâlet, icareye kýyasla zorunlu sözleþme yapýlýr. Çünkü ikisi de ücret ödenmesi hususunda ortaktýrlar.”

Bu, iki vazife/iþlevin arasýnda benzerlikten dolayý bir hükmün bir hükme kýyas edilmesi deðildir. Bu ancak, hükmün illetinde ikisinin ortak olmasýndan dolayý bir hükmün bir hükme kýyasýdýr. Zira icareyi zorunlu sözleþmelerden yapan sadece ücrettir. Dolayýsýyla, vekâlette ücret olduðunda, sözleþmeyi zorunlu yapmaya sevk eden bulunmuþ olur. Böylece ücretle vekâlet, zorunlu sözleþmelerden olur. Belirli bir ücret üzerine vekâlet yapýldýðýnda bu vekâlet, icareye kýyas yapýlarak zorunlu sözleþmelerden olur. Çünkü kiralayanýn ücret ödemesi, kiralananýn ise belirli iþi yapmasý zorunluluðu, icare sözleþmesinin zorunlu sözleþmelerden olduðuna iltizam/zorunluluk delâleti olarak delâlet etmiþtir. Dolayýsýyla buna, bu gereklilik kendisinde olduðunda vekâlet kýyas edilir. Bu ise, hakkýnda nâssýn geçtiði Þer’î bir illet ile illetlenmiþ hükme bir hükmün kýyasýdýr, iki vazife arasýndaki benzerlikten dolayý bir hükmün bir hükme kýyasý deðildir.

Þu sözlerine gelince: “Gasp hükümlerinden birisi; gasp edenin zorunluluðu, duruyorsa gasp edilenin kendisini geri vermesidir, telef edildiðinde ise gasp edilenin benzerini veya deðerini geri vermesidir. Gasp edilenin tahrib veya yok edilmesine, ilk durumundan baþka bir þey yaparak kendisinin tamamen deðiþtirilmesi kýyas edilir. Gasp edilen buðdayýn un olmasý, çelik parçanýn kýlýç yapýlmasý gibi. Çünkü o, malýn ilk halinin ortadan kalkmasý hususunda telef edilmesine benzemektedir.”

Bu hükmün kýyasýndan deðil, sadece illetin kýyasýndandýr. Zira telef, geri iade etme illetidir. Bu illete, içerisinde kendisini illet yapan hususlardan gerçekleþen her husus kýyas yapýlýr. Onu illet yapan, aslýnýn ortadan yok olmasýdýr. Dolayýsýyla kendisi ile aslýn deðiþtiði her husus, telefe kýyas yaparak illet sayýlýr. Onun için kendisi ile aslýn üzerinde bulunduðu halin yok edilmesinden dolayý, aslýn deðiþtirilmesi, telef gibi illettir. Bu, kadý’nýn sinirli iken hüküm vermemesi gibidir. Zira sinirliliðe, karýþtýrmanýn bulunduðu her husus kýyas edilir. Mesela; kadý aç iken de hüküm vermez.

Ýþte böyle, bir hükmün bir hükme kýyasý olan bütün hususlara bakýlýr, eðer o, sýrf iki iþlev arasýndaki benzerlikten dolayý bir kýyas ise, o kýyas sahih olmaz ve itibar edilmez. Çünkü o, Þer’î delil olarak itibar edilen Þer’î kýyas deðildir. Eðer o, hükmün Þeriatýn getirmiþ olduðu illetindeki ortaklýklarýndan dolayý bir hükmün bir hükme kýyasý ise, sahih olur. Çünkü bu, Þer’î delil olarak itibar edilen Þer’î kýyastýr.

Kýyas, ancak fer’i asýla ilhak etmektir. Zira kýyas, genel nâssýn ibaresindeki genellik demek deðildir ve bu kýyastan sayýlmaz. Çünkü genel nâss, sadece mefhumuna dâhil olan fertlerin tamamýný kapsar. Nitekim Allah’u Teâla þöyle diyor:  فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ  “Onlara ücretlerini verin.”[27]  Bu, genel bir lafýzdýr. Çocuðu emziren kadýn, iþçi, ev, araba v.b. icaresini/kiralamasýný kapsar. “Ýþçi kiralamasý, çocuk emziren kadýn kiralamasýna kýyas edildi, ya da araba kiralamasý, iþçi kiralamasýna kýyas edildi” denilmez. Bilakis bunlar yukarýda geçen ayetteki genel lafzýn kapsamýndadýrlar ve onun fertlerinden bir ferttirler.

Allah’u Teâla’nýn þu sözü de genel bir lafýzdýr:  حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنزِيرِ ...  “Leþ/ölü hayvan eti, kan, domuz eti .... size haram kýlýndý.”[28]    Bu söz, ister konserve yapýlmýþ olsun, ister ise olmasýn, ölü hayvan etinin bütün çeþitlerini kapsayan genel bir lafýzdýr. Dolayýsýyla, “Hayvanýn Þer’î usule uygun kesilmemiþ konserve etinin haram olmasý, ölü hayvan etine kýyas ile olmaktadýr” denilmez. Bilakis bu konserve eti, ölü hayvan etidir. Zira o, ayette geçen “ölü hayvan” lafzýnýn kapsamýndadýr ve onun fertlerindendir.

Kýyas ise; nâsslarý, akledilenlerine olaylarýn çeþitlerinden ya da fertlerinden dâhil olaný, illette ortak oluþtan dolayý ilhak etme yolu ile kapsar kýlmaktadýr. Mesela; Þer’î hükümlerde icarenin zorunlu sözleþmelerden olmasýndan dolayý kiralananýn, hakkýnda kiralandýðý hususu yapmak için kiralandýðý sabittir. Bu nâss, vekili kapsamaz. Çünkü vekâlet caiz sözleþmelerdendir. Fakat vekil, ücret ile vekil kýlýndýðýnda, o zaman ücretliye kýyas edilir. Çünkü ücretli vekil, her birinde de ücret bulunduðu için ücretle kiralanan gibidir. Vekil ücret almasý halinde vekil kýlýndýðý hususu yapmaya mecbur sayýlmaktadýr. Çünkü o, ücretin gereði olarak kiralanan gibi oldu. Çünkü ücret, kiralamadaki zorunluluk hükmüne sevk edicidir. Ayný þekilde vekâlet de zorunluluk hükmüne sevk eden olur. O, karþýlýk olmaksýzýn vekil olsaydý böyle olmazdý. Zira kiralanmamýþ olurdu, kiralananda mevcut olan ücret olmadýðý için, kiralanana kýyas yapýlmaz.

Bunun için kýyas; genellik demek deðildir. Sadece nâssý; lafzýyla deðil fakat hakkýnda geldiði hususla birlikte illette ortaklýklarý nedeni ile ilhak yoluyla olaylardan diðer çeþitleri ya da fertleri kapsar hale getirmek demektir. Buradan açýða çýkýyor ki; kýyasýn yapýlabilir olmasý için rükünlerinin olmasý zorunlu bir husustur. Zira onlardan bir tek rükün olmadýðýnda kýyas sahih olmaz. Onun için kýyasýn rükünlerinin bilinmesi kaçýnýlmazdýr.

Kýyas, dakik hususlardandýr. Þu bilinmelidir ki; bu kýyas, sadece nâsslarý, hükümleri ve olaylarý anlayan akýllarýn sahiplerine ait bir iþtir. Ýnsanlardan heva ve heveslerine göre kýyas yapan her ferde ait bir iþ deðildir. Bilakis kýyasýn, Allah’ýn kendilerine basiret ve anlayýþ verdiði kimselere ait olmasý zorunludur. Aksi halde kýyas, Allah’ýn hükmünün hakikatinden uzaklaþmaya ve yýkýma vesilelerden bir vesile olur.

Ýmam Þâfi dedi ki: “Kýyasý ancak þu vasýflara sahip kimse yapabilir; kendisinden önce geçen sünnetleri, selefin sözlerini, Arapçayý bilmesi, benzeþenler arasýný ayýrt edebilen doðru akýl sahibi olmasý, söz söylemekte aceleci olmamasý, kendisine muhalif olaný iþitmekten kendisini alýkoymamasý. Çünkü onda onun için belki kendisine gafil kaldýðý bir hususu farkettirmek vardýr, ya da doðru sandýðý saçmalýklarýna dikkati çekmek vardýr.”

Böylece kýyas, dakik anlayýþa gereksinim duyar. Müçtehid ya da mesele müçtehidi olmadýkça hüküm istinbad etmek için kýyas yapmak caiz olmaz. Tabi olan kimse ise, mukallidlerden sayýlýr, müçtehidlerden deðil. Tabi olana kýyas ile hüküm istinbat etmesi caiz olmaz. Çünkü mukallidin kýyasla istinbad yapmasý caiz olmaz.


[1] Müslim, K. Sýyâm, 1938

[2] Ahmed b. Hanbel, Müs. Medineyyîn, 15540

[3] Buhari, K. Hac, 1720

[4] Ahmed b. Hanbel, Müs, 15540

[5] Ýbn Kudâme, El-Muðnî’de zikretti

[6] Ahmed b. Hanbel, Müs, 350

[7] El-Âmedî’nin El-Ýhkâm’ý

[8] El-Þîrâzî, Tabakât ul-Fukahâi’de zikretti

[9] Ýbn Kudâme, El-Muðnî’de zikretti

[10] Sahrasî, El-Mebsût’da ve Þîrazî, El-Tabassura’da  zikretti. Onlardan baþka bir çok fakih de zikrettiler.

[11] Gazâlî, El-Mustasfâ’da zikretti

[12] Abdurrezzâk, Musnaf’ýnda tahriç etti.

[13] Müslim

[14] Ýbn Mâce

[15] Dârektanî tahriç etti.

[16] Buhari

[17] Nesâi

[18] Nesei, K. Tahâre, 67

[19] Dârektanî  tahriç etti

[20] Müslim, K. Sýyâm, 1936

[21] Müslim

[22] Ýbn Mâce

[23] Dâremi, K. Tahâre, 759

[24] Ali Ýmran: 92

[25] Buhari, K. Zekât, 1368

[26] Müslim

[27] Talak: 6

[28] Maide: 3