Kýyas, lügatte takdir etmek demektir. Usulcülerin
ýstýlahýnda ise birkaç þekilde tarif edilmiþtir. Þöyle ki:
* Kýyas, tespit edenin yanýndaki hükmün illetinde
ikisinin ortak olmalarýndan dolayý bir bilinenin hükmünü baþka
bir bilinende tespit etmektir.
* Ýkisi için bir hüküm tespiti ya da ikisinden bir hükmün
nefyi hususunda bir bilineni bir bilinene hamletmek/yüklemektir.
* Aralarýný bir birleþtirenden dolayý zikredilenin
hükmünün aynýsýný zikredilmeyen bir husus için çýkartmaktýr.
* Aslýn hükmünden çýkartýlmýþ illette asýl ve fer’i
arasýndaki denklikten ibarettir. Zira o, müçtehidin yanýndaki
hükmün illetinde ikisinin benzeþmesinden dolayý fer’i de
aynýsýný tespit etmek için aslýn aldýðý hükmü ortaya
çýkarmaktýr.
Böylece kýyasýn tariflerinin hepsi; benzeyenin, benzetilenin ve
benzeme þeklinin varlýðýný gerektirmektedir. Yani kýyas
edilenin, kendisine kýyas yapýlanýn ve kýyasýn yönünün/þeklinin
varlýðýný gerektirmektedir. Zira tariflerden herhangi bir tarife
binaen, kýyasý mevcut yapan þey; kýyas edilen ile kendisine
kýyas yapýlanýn bir tek hususta ortak olmalarýdýr, yani
aralarýný birleþtirenin varlýðýdýr. Kýyas edilen ile kendisine
kýyas yapýlanýn arasýný birleþtiren bu tek husus hükme sevk
edendir, sebeptir.
Buna binaen aralarýndaki benzerlikten dolayý bir hükmün bir
hükme kýyasý, Þer’î anlamda kýyaslardan deðildir. Çünkü her ne
kadar ikisinden birisi diðerine bir hususta benzese de bu husus,
o hükme sevk eden deðildir, sadece bir benzeþmedir. Onun için o,
Þer’î kýyas deðildir ve kýyasa delil olmaz. Bilakis fer’i ile
asýl arasýný birleþtiren hususun –ki o hükme sevk edendir-
olmasý kaçýnýlmazdýr.
Bunun için bu tariflerin en dakik olaný birinci tariftir. Çünkü
kýyas edilen ile kendisine kýyas olunan arasýný birleþtiren
hükmün illeti yani hükme sevk eden olduðunu ancak o hakkýyla
belirlemiþtir. Bazýlarýnýn yapmýþ olduðu þu tarif de bu tarifin
benzeridir:
* Kýyas, illet hususunda aralarýnda birliðin
olmasýndan dolayý yani onlardan her birinde hükme sevk eden
hususunda birliðin oluþmasýndan dolayý Þer’î hükümde bir hususu
diðerine katmaktýr.
Kýyas, Þer’î hükümler hakkýnda bir Þer’î delildir. Zira o,
hükmün bir Þer’î hüküm olduðunu tespit emek için bir hüccettir.
Kýyasýn Þer’î delil oluþu, katî delille ve zannî deliller ile
tespit edilmiþtir.
Katî delil þudur: Kýyasýn Þer’î delil sayýlmasý konumunun,
kýyasýn nâssýn kendisine döndüðü halde olmasýdýr. Zira Þeriat,
kendisine delâlet etmiþ olmadýkça kýyastaki illete itibar
edilmez. Böylece kýyasa Þer’î delil olarak itibar etmek, kesin
bir husus olur. Kýyas gerçekte, nâssýn kendisine dönen
olur/baðýmlý olur. Onun için kýyasa; “nâssýn akledileni/idrak
edileni” denir. Buna binaen bu kýyasýn delili, illete yani hükme
sevk edene delâlet eden nâssýn kendisidir. Eðer illetin delili
Kitap ise, bu kýyasýn delili de Kitabýn delilidir. Eðer illetin
delili Sünnet ise, bu kýyasýn delili de Sünnetin delilidir. Eðer
illetin delili sahabelerin icmâ ise, bu kýyasýn delili de
sahabelerin icmânýn delilidir. Böylece bu kýyasýn delili katî
delil olmaktadýr. Çünkü o, hükme sevk edene delâlet eden nâssýn
delilinin aynýsýdýr. Yani katî deliller olan Kitap, Sünnet,
sahabelerin icmânýn delillerinin aynýsýdýr. Buna binaen kýyasýn
Þer’î hüccet olduðuna dair Þer’î delil; Kitap, Sünnet ve
sahabelerin icmânýn Þer’î hüccet olduklarýna delâlet eden
delillerin toplamýdýr. Onun için kýyasýn delili kesin delildir.
Zannî deliller ise þunlardýr: Onlar kýyas hakkýnda ve Þer’î
delil olarak itibar edilen kýyas çeþitleri hakkýnda delillerdir.
Nitekim kýyasýn hüccet oluþu Sünnet ve sahabelerin icmâ ile de
tespit edilmiþtir. Zira Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in kýyasa yönlendirdiði ve kýyasý tasvip ettiði
sabit olmuþtur. Buna þunlar örnektir:
* Ýbn Abbas’tan rivayet edildiðine göre: “Bir
kadýn; ‘Ya Rasulullah, annem üzerinde adak orucu olduðu halde
öldü. Onun yerine ben oruç tutayým mý?’ dedi. Bunun üzerine
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَى
أُمِّكِ دَيْنٌ فَقَضَيْتِيهِ أَكَانَ يُؤَدِّي ذَلِكِ عَنْهَا
قَالَتْ نَعَمْ قَالَ فَصُومِي عَنْ أُمِّكِ “Ne
dersin, annenin borcu olsaydý da sen onu ödeseydin, o borç
annenin yerine ödenmiþ olur mu?” Kadýn; Evet, dedi. Rasul de
dedi ki; “O halde annenin yerine oruç tut.”
* Ahmed, Abdullah b. Zübeyr’den þunu rivayet etti: “Has’am
denilen yerden Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
bir adam gelip þöyle dedi: ‘Babam çok yaþlý iken Ýslâm’ý idrak
etti ve Müslüman oldu. Yolculuk yapamaz, üzerine de hacc
farzdýr. Onun yerine ben hacc edeyim mi?’ Bunun üzerine
Rasulullah ona dedi ki: أَنْتَ
أَكْبَرُ وَلَدِهِ قَالَ نَعَمْ قَالَ أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ عَلَى
أَبِيكَ دَيْنٌ فَقَضَيْتَهُ عَنْهُ أَكَانَ ذَلِكَ يُجْزِئُ
عَنْهُ قَالَ نَعَمْ قَالَ فَاحْجُجْ عَنْهُ
“En büyük çocuðu sen misin?” O da; ‘Evet’,
dedi. Rasul de þöyle dedi: Ne dersin, babanýn bir borcu
olsaydý da onu sen babanýn yerine ödeseydin, o borç ödenmiþ olur
muydu?” Adam; ‘Evet’, dedi. Rasul de dedi ki: O
halde onun yerine haccet.”
* Buhari, Ýbn Abbas’tan þunu rivayet etti: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e Cüheyne’den bir kadýn gelip
dedi ki; ‘Annem haccetmeye nezretti/adakta bulundu. Fakat
haccetmeden öldü. Onun yerine ben haccedeyim mi?’ Bunun üzerine
Nebi dedi ki: نَعَمْ حُجِّي
عَنْهَا أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَى أُمِّكِ دَيْنٌ أَكُنْتِ
قَاضِيَةً اقْضُوا اللَّهَ فَاللَّهُ أَحَقُّ بِالْوَفَاءِ
“Evet, onun yerine haccet. Ne dersin, annenin bir
borcu olsaydý onu öder miydin? Allah’a borçlarý ödeyin. Zira
Allah borcu ödenmeye daha layýktýr.”
* Dârektunî, Ýbn Abbas’tan þunu rivayet etti: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e bir adam gelip dedi ki;
‘Babam Ýslâm haccý borcu olduðu haldeyken öldü. Onu yerine
haccedeyim mi?’ Nebi þöyle dedi:
أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ عَلَى أَبِيكَ
دَيْنٌ فَقَضَيْتَهُ عَنْهُ أَكَانَ ذَلِكَ يُجْزِئُ عَنْهُ قَالَ
نَعَمْ قَالَ فَاحْجُجْ عَنْهُ “Ne dersin, baban
borç býrakmýþ olsaydý, onu öder miydin? Adam; ‘Evet’, dedi.
Nebi ise þöyle dedi: O halde onu yerine haccet.”
* Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet edildi ki; “Has’amlý cariye gelip þunu sordu: ‘Ya
Rasulullah, babam çok yaþlandýðý bir zamanda hacc farz oldu.
Yolculuk yapmaya gücü yetmiyor. Onun yerine ben haccetsem olur
mu?’ Bunun üzerine Nebi ona þöyle dedi:
أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَيْهَا
دَيْنٌ أَكُنْتِ تَقْضِينَهُ قَالَتْ نَعَمْ قَالَ فَدَيْنُ
اللَّهِ أَحَقُّ بِالْقَضَاءِ
“Babanýn borcu olsaydý da onu sen ödeseydin, olur muydu?
Kadýn; ‘Evet’, dedi. Nebi de þöyle dedi: Allah’ýn borcu,
ödenmeye daha layýktýr.”
Bu hadislerin hepsi, kýyasýn hüccet olduðuna dair delillerdir.
Bunlarla delil getirme þekli ise þöyledir:
Rasul, Allah’a olan borcu, ödenmesi farziyeti ve faydasýnýn
dokunmasý hususunda beþere olan borca dâhil etti. Bu, kýyasýn
kendisidir.
* Rivayet edildi ki; “Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem kendisine oruçlu olan kimsenin eþini
öpmesi hakkýnda sorduðunda Ömer’e þöyle demiþti:
أَرَأَيْتَ لَوْ تَمَضْمَضْتَ
بِمَاءٍ وَأَنْتَ صَائِمٌ فَقُلْتُ لا بَأْسَ بِذَلِكَ فَقَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَفِيمَ
“Oruçlu iken suya aðzýný çalkalayýp sonra
tükürsen, (onun sana bir zararý olur mu), ne dersin?
(Ömer); ‘Hayýr’, dedi. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem de þöyle dedi: O halde ne diye (zararý
olsun).”
Böylece Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
Ömer’i kýyasa yönlendirdi. Zira Ömer yutmaksýzýn mazmazanýn
orucu bozmadýðý gibi, boþalma olmaksýzýn öpmenin de orucu
bozmadýðýný anladý. Nitekim Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in; ارأيت
“ne dersin” sözü, takdiri ifade eder.
* El-Âmedî’nin El-Ýhkâm isimli kitabýnda þu geçmektedir;
“Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Muaz ve Ebu
Musa’yý her birini ayrý bir bölgeye olmak üzere Yemen’e kadý
olarak gönderdi. Onlar giderken;
بم تقضيان؟ “Ne ile
hükmedeceksiniz?” dedi. Dediler ki; Kitab ve Sünnette
hüküm bulamadýðýmýzda, bir meseleyi baþka bir mesele ile kýyas
ederiz. Böylece hakka en yakýn olanla amel ederiz. Bunun üzerine
Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem dedi ki;
أصبتما
“Ýsabet
ettiniz.”
Ýþte böyle, Sünnette Kýyasa delalet eden husus geçmiþtir.
Ýcmâya gelince; Sahabeler Rýdvanullahi Aleyhim
normalinde inkâr edilen/karþý çýkýp eleþtirilen hususlardan
olmasýna raðmen, hiçbir kimse inkâr etmeksizin kýyasý Þer’î
delil kabul ederek kýyas sözünü sýk sýk tekrarlamýþlardýr. Bu
bir icmâdýr.
* Rivayet edilir ki; “Ömer RadýyAllah’u Anhu,
Ebu Musa el-Eþ’ari’yi Basra’ya vali tayin edince, ona içinde
kýyasý emrettiði bir mektup yazdý. Þöyle dedi: ‘Kitap ve
Sünnette hükmünü bulamadýðýn ve bir kanaate varamadýðýn
hususlarda iyice düþün. Emsal olaylar araþtýr ve benzerlikler
bulmaya çalýþ. Sonra o benzerlikleri bulunca bunlar hakkýnda
kýyasý uygula.”
* Ali RadýyAllah’u Anhu’dan þarap içen
hakkýnda þöyle dediði rivayet edildi: “Görüyorum ki o içtiðinde
hezeyan eder, hezeyan edince de iftira eder. Dolayýsýyla ona
iftira edenin haddi uygulanýr.”
Böylece þarap içeni, iftara atana kýyas etti.
* Ýbn Abbas RadýyAllah’u Anhuma’dan þöyle
dediði rivayet edildi: “Zeyd b. Sâbit, Allah’tan korkmaz mý ki,
oðlun oðlunu oðul kabul ediyor da babanýn babasýný baba kabul
etmiyor!” Onun “baba” olarak isimlendirmesi gerçek anlamda
deðildir. Bunun anlamý þudur: Ölen kimseye nispetle oðlunun
derecesi ne ise babanýn babasýnýn/dedesinin derecesi de odur.
Böylece Ýbn Abbas, kardeþlerini mirasýna engel olmakta dedeyi
oðulun oðluna kýyas etti.”
* Rivayet edilir ki; “Ebu Bekir, babanýn annesine miras
vermeyip annenin annesine miras verdi. Bunun üzerine Ensardan
bazýlarý ona dediler ki; “Sen ölen kimseye öyle bir kadýný varis
yaptýn ki o kadýn ölü olsaydý, kendisine varis yaptýðýn kimse
ona varis olmayacaktý. Öyle bir kadýný da mirastan mahrum
býraktýn ki, o kadýn ölü olsaydý kendisine varis yapmadýðýn
kimse onun bütün malýna varis olacaktý!..” Bunun üzerine Ebu
Bekir, her ikisini de altýda birde ortak kýldýðý görüþüne döndü.
Böylece yaþayanýn kendisinden mirasýnda ölenin
yakýnlýðýný, -tersi olsaydý- yaþayanýn da mirasýnda
ölenin yakýnlýðýna kýyas yaptý. Dolayýsýyla Ebu Bekir’in,
babanýn annesi ile annenin annesini altýda birde ortak kýlmasý,
kýyasa binaendir.”
Rivayet edildi ki; “Ömer, öldürme olayýna yedi kiþinin katýldýðý
bir katilin kýsas gereði öldürülmesi hususunda tereddüt etti.
Ali ona dedi ki; ‘Ey mü’minlerin emiri! Bir gurup kesimlik bir
devenin çalýnmasýna katýlsalar ve onlardan her birisi o devenin
bir uzvunu alsa, sen onlarýn ellerini keser misin?’ O, ‘evet’
dedi. Bunun üzerine Ali, ‘iþte bu da öyledir.’ dedi.”
Böylece öldürme olayýný hýrsýzlýða kýyas etmiþtir.
Bu tür kýyas olaylarý, normalinde inkâr edilecek hususlardan
olmasýna raðmen ve sahabeler arasýnda meþhur olduklarý halde,
onlarý inkâr eden/karþý çýkýp eleþtiren olduðu bilinmemektedir.
Dolayýsýyla bu olaylar normalinde sahabelerin hakkýnda sükût
etmedikleri hususlardan olduðu halde, onlara sükût etmeleri,
kýyasý Þer’î hüccet olduðuna dair bir icmâ olmaktadýr.
Ayrýca Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem,
hükümlerden birçoðunu illetlendirmiþtir. Ýlletlendirme ise,
nerede olursa olsun illete tabi olmayý gerektirir. Bu ise,
kýyasýn kendisidir. Buna örnek Rasulullah’ýn þu sözleridir:
قَالُوا نَهَيْتَ أَنْ تُؤْكَلَ لُحُومُ
الضَّحَايَا بَعْدَ ثَلَاثٍ فَقَالَ إِنَّمَا نَهَيْتُكُمْ مِنْ
أَجْلِ الدَّافَّةِ الَّتِي دَفَّتْ فَكُلُوا وَادَّخِرُوا
وَتَصَدَّقُوا “Dediler ki; ‘Kurban
etlerinin üç günden sonra yenilmesini yasaklamýþtýnýz.’ Bunun
üzerine dedi ki: “Ben size onu sýrf (dýþarýdan Medine’ye)
gelen yoksul kafileden ötürü yasaklamýþtým. Artýk yiyin,
saklayýn, tasadduk edin.”
* كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ
عَنْ زِيَارَةِ الْقُبُورِ فَزُورُوهَا فأنها تزكرة الآخرة
“Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim. Artýk
kabirleri ziyaret ediniz. Zira onlar dünyada zühdü artýrýrlar ve
Ahireti hatýrlatýrlar.”
* Kuru hurma ile yaþ hurma satýþý kendisine sorulduðunda
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem dedi
ki; أَيَنْقُصُ
الرُّطَبُ إِذَا يَبِسَ فَقَالُوا نَعَمْ فقال النبي فلا إذن
“Yaþ hurma kuruduðunda noksanlaþýr mý? Evet,
dediler. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem;
Öyle ise hayýr, dedi.”
* Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bir
ihramlý hakkýnda ona giysisini kýyas ederek þöyle dedi:
وَلَا
تُمِسُّوهُ طِيبًا وَلَا تُخَمِّرُوا رَأْسَهُ فَإِنَّ اللَّهَ
يَبْعَثُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مُلَبِّيًا “Ona
koku sürmeyin ve kafasýný örtmeyin. Zira Allah onu Kýyamet günü
‘lebbeyk’ diyerek diriltecektir.”
* Rasulullah Uhud þehitleri hakkýnda þöyle dedi: زَمِّلُوهُمْ
بِدِمَائِهِمْ فَإِنَّهُ لَيْسَ
فِي اللَّهِ إِلَّا يَأْتِي
يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَدْمَى لَوْنُهُ لَوْنُ الدَّمِ وَرِيحُهُ
رِيحُ الْمِسْكِ
كَلْمٌ يُكْلَمُ
“Onlarý kanlarý ile gömün. Zira Allah yolunda yaralanan
bir kimse Kýyamet Günü, rengi kan rengi, kokusu misk kokusu olan
kan þahdamarlarýndan akarken haþrolunacaktýr.”
* Kedi hakkýnda sorulduðunda þöyle dedi:
إِنَّهَا لَيْسَتْ بِنَجَسٍ إِنَّمَا
هِيَ مِنَ الطَّوَّافِينَ عَلَيْكُمْ وَالطَّوَّافَاتِ
“O pis deðildir. Onlar, etrafýnýzda çok
dolaþanlardandýr.”
Hükümlerin bu þekilde illetlendirilmesi; hükmün
kendisinden dolayý konulduðu
þeyin beyanýna dair delildir. Bu; nerede bulunursa
bulunsun illete tabi olmayý gerektirir. Bu ise kýyasýn
kendisidir.
Bu açýklamalardan dolayý açýða çýkýyor ki; hadis, sahabelerin
icmâ ve Rasul’ün hükümlerinden birçoðunu illetlendirmesi;
kýyasla istinbat edilen hükmün Þer’î bir hüküm olduðuna dair
delildir. Bunlar ayný þekilde, Þer’î delil olarak itibar edilen
kýyasýn çeþitlerini açýklamaktadýr. Çünkü bunlarýn hepsi de
nâssýn getirdiði illete binaen olan kýyas hakkýnda gelmiþlerdir.
Yani Sünnette ve sahabelerin icmânda geçen kýyaslarýn tamamý da
böyledir. Kýyasta muteber olan, hükme sevk edici husus,
baþkalarý deðil sadece nâssýn getirdiði ile tahsis edilmiþtir.
Bunun için bu deliller, kýyasýn mutlaklýðýna/kayýtsýzlýðýna
hüccet olmazlar. Bilakis içindeki illete Þeriattan bir delilin
delâlet etmiþ olduðu kýyasa hüccet olurlar.
Þeriata göre muteber kýyas, iþte budur. Kýyas böyle olmadýðýnda,
Þer’î hükümlere delil getirmekte onun bir deðeri yoktur, o Þer’î
delil sayýlmaz. Zira hadisler, sahabelerin icmâ ve Rasul’ün
illetlendirmesi; hepsi de baþkasý hakkýnda deðil, illetlerden
nâssýn delâlet ettiði bir husus ile sabittir. Böylece konularý
hakkýnda hastýrlar, her kýyas hakkýnda genel deðildirler. Buna
binaen muteber kýyas, bizzat nâsstan kaynaklanan kýyastýr,
baþkasý deðil.
“Kýyas” derken kast edilen, Þer’î kýyastýr, aklî kýyas deðil.
Yani içerisinde onun itibar edilmesine delâlet eden Þeriattan
bir emarenin bulunduðu kýyastýr. Yani içerisinde belirli bir
Þer’î nâss ile gelmiþ Þer’î bir illetin bulunduðu kýyastýr.
Aklî kýyas ise o; ortada kendisine delâlet eden belirli bir nâss
olmaksýzýn Þeriatýn bütününden aklýn anladýðýdýr. Ya da ortada,
hükme Þeriatýn getirmiþ olduðu bir sevk edici olmaksýzýn, sadece
aklen benzerlikten dolayý bir hükmün bir hükme kýyas
edilmesinden anlaþýlandýr. Bunun tamamý hiçbir þekilde caiz
deðildir. Zira mantýkî idrak ile hüküm almak; benzerlikler
arasýnda hükümleri eþitlemeyi gerektirir. Onun için aralarýnda
bir benzerlik yönü olan her iki husus arasýnda kýyasýn var
olmasýný saðlar. Fakat Þeriat, çoðunlukla farklýlýklar arasýný
birleþtirdiði gibi, çoðunlukla benzerlikler arasýný ayýrt
etmiþtir. Bu ise, mantýkî idrak ve aklî kýyas meselesinden
farklý olmaktadýr, hatta ona aykýrý olmaktadýr. Zira bu, bütün
benzerliklerde Þer’î kýyasýn meydana gelmediðine ve
farklýlýklarda meydana gelme imkânýnýn olduðuna delâlet
etmektedir. Kýyasýn ne zaman iþleyeceðini açýklamak için, caiz
oluþunu açýklayan Þer’î bir husustur, idrak deðil, sadece
benzerliðin olmasý da deðil. Bundan dolayý, sadece benzerlik ve
benzeþme olduðu için kýyasýn yapýlmasý, kaçýnýlmasý gereken
hususlardandýr. Bilakis, tek baþýna bulunan Þer’î illette
kýyasýn varlýðýna delâlet eden bir Þer’î illetin olmasý
kaçýnýlmazdýr. Þer’î illetten baþkasýna kesinlikle gidilmez.
Mantýkî idrak ile kýyasýn caiz olmadýðýna yani aklî kýyasýn caiz
olmadýðýna dair delil, Þer’î hükümleri getiren Þer’î nâsslardýr.
Zira Þeriat koyucu, haklarýnda akýl için yer olmaksýzýn bir
takým hükümler tespit etti. Þer’î nâsslarda benzerliklerin
arasýný ayýrmýþ, farklýklarý birleþtirmiþtir.
Benzerliklerin arasýný ayýrt etmenin açýklanmasý:
* Þeriat koyucu, saygýnlýk bakýmýndan zamanlar arasýnda
ayýrým yapmýþtýr. Zira Kadir Gecesini diðerlerinden faziletli
kýlmýþtýr.
* Saygýnlýk bakýmýndan mekânlar arasýnda da ayýrým
yapmýþtýr. Mekke’yi Medine’den üstün kýlmasý, Medine’yi
ikisinden baþka diðer þehirlerden üstün kýlmasý gibi.
* Kýsaltmakta namazlar arasýnda ayýrým yapmýþtýr. Zira
dört rekatlý namazlarý kýsaltmaya ruhsat verirken, üç rekatlý
namazlara kýsaltma ruhsatý vermemiþtir.
* Her ikisi de ayný yerden çýktýðý halde meniyi temiz,
meziyi necis kýlmýþtýr. Meniden dolayý gusül etmeyi farz kýlmýþ,
kasýtlý inzali durumunda ise orucu bozar saymýþ, fakat her ikisi
de ayný yerden çýktýðý halde meziye ayný hükmü vermemiþ.
* Kýz çocuðun idrarýndan dolayý elbiseyi yýkamayý farz
kýlarken erkek çocuðun idrarýndan dolayý elbiseye sadece su
serpmeyi farz kýlmýþtýr.
* Hayýzlý kadýna, orucu kaza etmesini farz kýlarken
namazý farz kýlmamýþtýr.
* Üç dinarý çalanýn elinin kesilmesini emrederken, kantar
kantar dinar da olsa gasb edenin elinin kesilmesini
emretmemiþtir.
* Zina iftirasýnda bulunana sopa vurulmasýný farz
kýlarken, küfür iftirasýnda bulunana onu farz kýlmamýþtýr.
* Boþanan kadýna bekleme süresini üç kuru kýlarken,
kocasý ölmüþ kadýnýn bekleme süresini dört ay on gün kýlmýþtýr.
Hâlbuki her ikisinde de rahimin durumu aynýdýr.
Ýþte bunlar gibi, birbirleri ile bir hususta benzeþen ve
aralarýný birleþtiren olduðu birçok hüküm vardýr. Þeriat gelip o
iki benzeþenden her birisi için diðerinin hükmünden farklý hüküm
vermiþtir. Bu da bir hususta sadece birleþtirenin olmasýnýn
kýyas için yeterli olmadýðýna delâlet etmektedir. Bilakis bu
birleþtirenin, Þeriatýn belirlemiþ olduðu bir Þer’î illet olmasý
zorunludur.
Farklýklar arasýný birleþtirmenin açýklanmasý:
* Þeriat, kendisi ile temizlenmenin caiz oluþu hususunda
su ile topraðý birleþtirmiþtir. Hâlbuki su, yýkayýp
güzelleþtirir, toprak ise çirkinleþtirir.
* Ýster kasten ister ise hata ile olsun, ihramlý iken
avda bir hayvan veya bir kuþ öldüren kimseye tazminat ödemeyi
vacib kýldý. Hâlbuki, hata ile öldürme ile kasten öldürme
arasýnda fark vardýr.
* Öldürmeyi, mürtet için ve evlilik yapmýþ zâni için
farklý keyfiyette de olsa ceza kýldý. Hâlbuki her ikisinin ameli
arasýnda fark var
Ýþte bunun gibi, aralarýnda herhangi bir birleþtirici olmadýðý
halde içlerinde vakýalarýn farklýlaþtýðý birçok hüküm vardýr.
Bununla birlikte Þeriat koyucu onlara bir tek hüküm koymuþtur.
Haklarýnda akýl için bir yerin olmadýðý hükümlerin açýklanmasý:
* Þeriat, saçý ve simasý çirkin görünüþlü hür kadýna
doðal olarak meyledilmediði halde iffetli olmayý yani bakýþlarý
indirmeyi vacib kýldý. Doðal olarak kendisine meyledilen güzel
köle kadýna bakýþlarý indirmeyi vacib kýlmadý.
* Ayrýca Allah’u Teâla, az bir þeyin çalýnmasýnda el
kesilmesini farz kýldý. Çok miktarda bir þey de olsa gasb edenin
elinin kesilmesini farz kýlmadý.
* Zina iftirasýnda bulunana sopa vurulmasýný farz
kýlarken, küfür iftirasýnda bulunmak gibi zinadan daha iðrenç
diðer iftiralarý yapan kimselere sopa vurulmasýný farz kýlmadý.
* Zinanýn þahitliðinde dört erkek þahidi þart koþarken,
ondan daha þiddetli suç olan öldürme suçu için iki þahidi
yeterli bulmuþtur.
* Altýn ve gümüþte zekâtý farz kýlarken, elmas, yakut ve
diðer deðerli madenler hakkýnda zekât koymadý.
* Alýþ-veriþi helâl kýldý. Ribayý haram kýldý. Hâlbuki
onlardan her birisi de alýþ-veriþtir ve ikisi birbirinin
benzeridir.
* Ric’a/boþandýðý karýsýyla tekrar evlenme þahitliðinde
þahidin Müslüman olmasýný þart koþarken, vasiyette þahidin kâfir
olmasýný caiz kýlmýþtýr.
* Taþlarý kutsamayý nehyederken, Hacer-ül Esved’i öpmeyi
emretmiþtir.
Bunlar gibi daha birçok hüküm vardýr. Eðer Þeriatýn bütününden
illet anlamak ya da nâssýn zahirinden illet anlamak ya da iki
hüküm arasýndaki sadece benzerlikten ikisi arasýnda kýyasýn
varlýðýný anlamak akýla verilmiþ olsaydý akýl, Allah’ýn helâl
kýldýðý birçok þeyi haram kýlardý ve Allah’ýn haram kýldýðý
birçok þeyi de helâl kýlardý.
Onun için nâssýn getirdiði bir illet olmadýkça kýyasýn yapýlmasý
caiz olmaz. Bundan dolayý Efendimiz Ali RadýyAllah’u Anhu
þöyle diyor: “Din, kýyastan alýnsaydý, mesin içini mes etmek
dýþýný mes etmekten daha evlâ olurdu.”
Bundan dolayý, ibadetlerde kýyas olmaz. Çünkü Þer’î
nâsslarýn incelenmesinden açýða çýkýyor ki, onlarda illetle
tekrarlanan ve ona binaen kýyas edilen illetli bir nâss
geçmemiþtir.
* Onun için, namazý tam bir þekilde yerine getirmekten
aciz oluþu, ikisinin arasýný birleþtiren olduðunu ileri sürerek,
ayakta durmaktan aciz olan hakkýnda oturarak namazý kýlmasýnýn
vacib oluþuna kýyas yaparak, namazý yerine getirmekten aciz olan
hakkýnda da ima ile namazý kýlmak farz kýlýnmaz. Çünkü aciz
oluþ, namazý oturarak kýlmanýn illeti deðildir, hükme sevk eden
deðildir. Çünkü hüküm namazdýr, namazý ayakta kýlmak deðildir.
Ancak acizin oturarak namaz kýlmasý, hakkýnda nâss geçtiðinden
dolayý caiz kýlýnmýþtýr. Dolayýsýyla ona kýyas yapýlmaz.
* Ramazanda orucu yiyerek bozmanýn kefareti, cima yaparak
bozmanýn kefaretine kýyas edilmez.
* Taþla istinca yöntemi ile necaseti gidermeye kýyasla
elbiseden necaseti gidermek caiz olmaz.
* Þeriat koyucunun küsufu/güneþ tutulmasýný küsuf namazý
için sebep kýlmasýna kýyasla, depremi bir namaz için sebep
kýlmak doðru olmaz.
* Namazda abdestin þart oluþuna kýyasla oruç abdesti þart
koþulmaz.
Ýþte bütün ibadetler böyledir. Bunun gibi illetlenmemiþ bir nâss
ile sabit olan her hükme kýyas yapýlmaz. Bu hüküm ister
muamelattan olsun, ister ukubattan olsun, isterse baþkasýndan
olsun fark etmez. Çünkü kýyas, sadece illeti Þer’î bir nâssla
gelmiþ olan Þer’î kýyastýr. Buna nâssýn anlaþýlaný da denildi.
Böylece kýyas ancak Þer’î nâssla gelen illetle illetlenmiþ
hükümlerde caiz olmaktadýr. Sadece bu Þer’î kýyastýr. Bunu
yukarýda anlatýlanlar teyid etmektedir. Kýyasa dair zannî
deliller, Þer’î delil olarak itibar edilen kýyas çeþidini
açýklamýþlardýr. Kýyasý, Þer’î delil yapanýn; Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kýyasa tasvib etmesi, ona
yönlendirmesi ve hükümlerden bir çoðunu illetlendirmesidir. Dolayýsýyla
Þer’î delil olmaya uygun kýyas bu kýyas olmaktadýr,
baþkasý deðil.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kýyasý
ikrar etmesi mutlak olarak
gelmiþtir. Zira Muaz ve Ebu Musa dediler ki: “...Biz bir
hususu bir hususa kýyas ederiz. Böylece hakka en yakýn olanla
amel ederiz.” Bu kýyasýn her cinsini kapsar. Fakat
Rasul’ün Has’amlý kadýný kýyasa yönlendirmesi, kýyasý belirli
bir kýyasla
kayýtlandýrmýþtýr. O da, içindeki birleþtirenin hükmün teþri’ine
sevk eden olduðu kýyastýr. Zira o kadýna dedi ki:
أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَيْهَا
دَيْنٌ أَكُنْتِ تَقْضِينَهُ قَالَتْ نَعَمْ قَالَ فَدَيْنُ
اللَّهِ أَحَقُّ بِالْقَضَاءِ
“Babanýn borcu olsaydý da onu sen ödeseydin, olur muydu?
Kadýn; ‘Evet’, dedi. Nebi de þöyle dedi: Allah’ýn borcu,
ödenmeye daha layýktýr.”
Böylece babasýnýn yerine haccetmesinin caiz olmasýna sevk
eden, bir borcun ödeniyor oluþudur. Onun için kýyas caiz oldu.
Ancak hacc ibadettir, borç para vermek ise muameledir. Ýkisinden
her biri diðerinden farklýdýr. Fakat borç paranýn ödenmesi, her
ikisinin de “borç olmasý” bakýmýndan hacc farzýnýn eda
edilmesine benzemektedir. O ikisinden her birisinin “borç”
olmasý, hükme sevk edendir. Hüküm ise, mal sahibinden malý
yeniden istemesinin düþmesi, Allah’tan da o ibadeti yeniden
istemesinin düþmesidir.
Ayný þekilde, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
illetlendirdiði hükümler incelendiðinde görülür ki, onlarýn
hepsi de hükme sevk eden ile illetlendirilmiþlerdir.
Bunlara örnek Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözleridir: إِنَّمَا
نَهَيْتُكُمْ مِنْ أَجْلِ الدافة “Ben size onu
sýrf (dýþarýdan Medine’ye) gelen yoksul kafileden ötürü
yasaklamýþtým.”
كُنْتُ نَهَيْتُكُمْ عَنْ
زِيَارَةِ الْقُبُورِ فَزُورُوهَا فأنها تزكرة الآخرة
“Sizi kabir ziyaretinden men etmiþtim. Artýk
kabirleri ziyaret ediniz. Zira onlar dünyada zühdü artýrýrlar ve
Ahireti hatýrlatýrlar.”
إِذَا اسْتَيْقَظَ أَحَدُكُمْ مِنْ نَوْمِهِ فَلا يَغْمِسْ يَدَهُ
فِي الْوَضُوءِ حَتَّى يَغْسِلَهَا ثَلاثًا فانه لا يدري أين بانت
يده “Biriniz gece
uykusundan uyandýðýnda, elini üç defa yýkayýncaya kadar kaba
daldýrmasýn. Zira o elinin nereden geldiðini bilemez.”
Bunlarýn hepsi de hükme sevk edenle illetlenmiþlerdir. Hükme
sevk eden ise, hakkýnda kýyasýn yapýldýðý husustur. Bu da
kýyasý, içerisinde hükmün konulmasýna sevk edenin mevcut olduðu
durumda hükme kýyas yapmakla sýnýrlandýrmýþtýr. O hükme sevk
eden ise Þer’î illettir.
Buna binaen, kýyas edilen ile kendisine kýyas yapýlan arasýnda
sadece bir birleþtirenin olmasýndan dolayý kesinlikle kýyas
yapýlmaz. Bilakis kendisine kýyas yapýlan hükme ait, o hükmün
konulmasýna sevk eden bir Þer’î illetin olmasý kaçýnýlmazdýr ki
kendisine kýyas yapmak doðru olsun ve o, bir Þer’î kýyas yani
Þer’î delil sayýlsýn.
Bütün bunlardan açýða çýkýyor ki; kýyas, içerisinde Þer’î bir
illetin olduðu hususlarla olmakla sýnýrlýdýr ve kýyas edilen ile
kendisine kýyas yapýlan arasýný birleþtiren sadece Þer’î
illettir, baþkasý deðil. Buna binaen, sýrf aralarýndaki
benzerlikten dolayý ya da Þer’î illetten baþka bir hususta
aralarýnda bir ortaklýktan dolayý bir hüküm bir hükme kýyas
edilmez.
Ýki iþlev arasýndaki güçlü benzerlikten dolayý vakfý üstlenenle
ilgili hükümleri vasi hükümlerine kýyas edildiðini söylemelerine
gelince; bu söz doðru deðildir. Çünkü iki iþlev arasýndaki
benzerlik, hakkýnda Þer’î bir nâss gelmedikçe ikisinin hükmünü
bir yapmaz. O iki iþlev, ister birbirlerine benzesin ister ise
farklý olsunlar fark etmez. Dolayýsýyla o iki iþ arasýnda sadece
benzerlik olmasý, birisini diðerine kýyas edip hükmünü ona
vermeyi caiz kýlmaz. Vasilik ve vakýf hakkýnda bir tek hadis
delil getirilmiþtir. O da þudur:
Buhari, Müslim ve Ahmed, Enes’den Ebu Talha’nýn þöyle dediðini
rivayet ettiler: “Ya Rasulullah, Allah’u Teâla þöyle
diyor: لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ
حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ “Sevdiðiniz þeylerden
(Allah yolunda) harcamadýkça birre/iyiliðe eremezsiniz.”
Bana mallarýmýn en sevimlisi Beyrihai denilen yerdir. Þimdi
orasý sadakadýr. Allah katýnda onunla birrini ve hazinesini
umuyorum. Onu Allah’ýn sana gösterdiði biçimde kullan, ya
Rasulullah.” Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem þöyle dedi:
بَخٍ ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ وَقَدْ سَمِعْتُ
مَا قُلْتَ وَإِنِّي أَرَى أَنْ تَجْعَلَهَا فِي الْأَقْرَبِينَ
“Aferin bu, senin söylediðinden iþitmiþ olduðum ne
kazançlý bir maldýr, ne kazançlý bir maldýr. Söylediðini
iþittim. Görüyorum ki onu akrabalara veriyorsun.”
Bunun üzerine Ebu Talha þöyle dedi: “Öyle yapýyorum, ya
Rasulullah.” Sonra da Ebu Talha onu akrabalarýna ve amcasýnýn
çocuklarýna taksim etti.”
Bu hadisle, vakýfta bulunmanýn caiz olduðuna delil getirildi. Bu
hadisle, vasiyette bulunan kimsenin Allah’ýn vasiyetle ilgili
gösterdiði gibi malýnýn üçte birisini ayýrýp vasiyet ederse,
vasiyetinin sahih olduðuna delil getirildi. Ölüm döþeðinde
olmayan kimsenin, hayattayken malýnýn üçte birisinden fazlasýný
sadaka olarak vermesinin caiz olduðuna delil getirildi. Çünkü
Rasul, Ebu Talha’ya sadaka ettiði malýn miktarý hakkýnda uyarýda
bulunmadý. Dolayýsýyla burada mesele kýyastan bir mesele deðil,
sadece delilden hüküm çýkartma meselesidir.
Þu sözlerine gelince: “Ölüm döþeðinde olan kimsenin,
varislerinin izni olmaksýzýn malýn üçte birinden fazlasýný
vakfetmesi; ölüm döþeðinde olan kimsenin varislerinin izni
olmaksýzýn malýnýn üçte birinden fazlasýný vasiyet etmesinin
caiz olmayýþýna kýyas yapýlarak caiz olmaz. Çünkü vakfetmek de
vasiyet etmek de teberrudur.”
Bu söz doðru deðildir. Zira bu iki hüküm þu hadisten istinbat
edilmiþtir:
Müslim, Ýmran b. Husayn’dan rivayet ettiðine göre: “Bir
adam, ölümü anýnda altý kölesini azad etti, onlardan baþka malý
da yoktu. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem onlarý çaðýrdý. Onlarý üç kýsma ayýrdý. Sonra
aralarýnda kura çekip ikisini serbest býraktý. Dördüne
nezaketle, þefkatle konuþup, onlarý serbest býrakana da sert
konuþtu.”
Bu hadis ile, hastanýn malý ile ilgili bütün tasarruflarýnýn,
-ölümden sonraya baðlý kalýnmayýp hemen uygulamaya konulmuþ olsa
da- ancak üçte birinin uygulandýðýna dair delil getirildi. Bu
vasiyete hâss deðildir. Aralarýnda vakfýn da bulunduðu bütün
tasarruflarýný kapsayan genel bir hükümdür.
Þu sözlerine gelince: “Vekâlet caiz sözleþmelerden olmasýna
raðmen, ücretle vekâlet, icareye kýyasla zorunlu sözleþme
yapýlýr. Çünkü ikisi de ücret ödenmesi hususunda ortaktýrlar.”
Bu, iki vazife/iþlevin arasýnda benzerlikten dolayý bir hükmün
bir hükme kýyas edilmesi deðildir. Bu ancak, hükmün illetinde
ikisinin ortak olmasýndan dolayý bir hükmün bir hükme kýyasýdýr.
Zira icareyi zorunlu sözleþmelerden yapan sadece ücrettir.
Dolayýsýyla, vekâlette ücret olduðunda, sözleþmeyi zorunlu
yapmaya sevk eden bulunmuþ olur. Böylece ücretle vekâlet,
zorunlu sözleþmelerden olur. Belirli bir ücret üzerine vekâlet
yapýldýðýnda bu vekâlet, icareye kýyas yapýlarak zorunlu
sözleþmelerden olur. Çünkü kiralayanýn ücret ödemesi,
kiralananýn ise belirli iþi yapmasý zorunluluðu, icare
sözleþmesinin zorunlu sözleþmelerden olduðuna iltizam/zorunluluk
delâleti olarak delâlet etmiþtir. Dolayýsýyla buna, bu
gereklilik kendisinde olduðunda vekâlet kýyas edilir. Bu ise,
hakkýnda nâssýn geçtiði Þer’î bir illet ile illetlenmiþ hükme
bir hükmün kýyasýdýr, iki vazife arasýndaki benzerlikten dolayý
bir hükmün bir hükme kýyasý deðildir.
Þu sözlerine gelince: “Gasp hükümlerinden birisi; gasp edenin
zorunluluðu, duruyorsa gasp edilenin kendisini geri vermesidir,
telef edildiðinde ise gasp edilenin benzerini veya deðerini geri
vermesidir. Gasp edilenin tahrib veya yok edilmesine, ilk
durumundan baþka bir þey yaparak kendisinin tamamen
deðiþtirilmesi kýyas edilir. Gasp edilen buðdayýn un olmasý,
çelik parçanýn kýlýç yapýlmasý gibi. Çünkü o, malýn ilk halinin
ortadan kalkmasý hususunda telef edilmesine benzemektedir.”
Bu hükmün kýyasýndan deðil, sadece illetin kýyasýndandýr. Zira
telef, geri iade etme illetidir. Bu illete, içerisinde kendisini
illet yapan hususlardan gerçekleþen her husus kýyas yapýlýr. Onu
illet yapan, aslýnýn ortadan yok olmasýdýr. Dolayýsýyla kendisi
ile aslýn deðiþtiði her husus, telefe kýyas yaparak illet
sayýlýr. Onun için kendisi ile aslýn üzerinde bulunduðu halin
yok edilmesinden dolayý, aslýn deðiþtirilmesi, telef gibi
illettir. Bu, kadý’nýn sinirli iken hüküm vermemesi gibidir.
Zira sinirliliðe, karýþtýrmanýn bulunduðu her husus kýyas
edilir. Mesela; kadý aç iken de hüküm vermez.
Ýþte böyle, bir hükmün bir hükme kýyasý olan bütün hususlara
bakýlýr, eðer o, sýrf iki iþlev arasýndaki benzerlikten dolayý
bir kýyas ise, o kýyas sahih olmaz ve itibar edilmez. Çünkü o,
Þer’î delil olarak itibar edilen Þer’î kýyas deðildir. Eðer o,
hükmün Þeriatýn getirmiþ olduðu illetindeki ortaklýklarýndan
dolayý bir hükmün bir hükme kýyasý ise, sahih olur. Çünkü bu,
Þer’î delil olarak itibar edilen Þer’î kýyastýr.
Kýyas, ancak fer’i asýla ilhak etmektir. Zira kýyas, genel
nâssýn ibaresindeki genellik demek deðildir ve bu kýyastan
sayýlmaz. Çünkü genel nâss, sadece mefhumuna dâhil olan
fertlerin tamamýný kapsar. Nitekim Allah’u Teâla þöyle diyor:
فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ
“Onlara ücretlerini verin.”
Bu, genel bir lafýzdýr. Çocuðu emziren kadýn, iþçi, ev, araba
v.b. icaresini/kiralamasýný kapsar. “Ýþçi kiralamasý, çocuk
emziren kadýn kiralamasýna kýyas edildi, ya da araba kiralamasý,
iþçi kiralamasýna kýyas edildi” denilmez. Bilakis bunlar
yukarýda geçen ayetteki genel lafzýn kapsamýndadýrlar ve onun
fertlerinden bir ferttirler.
Allah’u Teâla’nýn þu sözü de genel bir lafýzdýr:
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ
وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنزِيرِ ... “Leþ/ölü hayvan eti,
kan, domuz eti .... size haram kýlýndý.”
Bu söz, ister konserve yapýlmýþ olsun, ister ise
olmasýn, ölü hayvan etinin bütün çeþitlerini kapsayan genel bir
lafýzdýr. Dolayýsýyla, “Hayvanýn Þer’î usule uygun kesilmemiþ
konserve etinin haram olmasý, ölü hayvan etine kýyas ile
olmaktadýr” denilmez. Bilakis bu konserve eti, ölü hayvan
etidir. Zira o, ayette geçen “ölü hayvan” lafzýnýn kapsamýndadýr
ve onun fertlerindendir.
Kýyas ise; nâsslarý, akledilenlerine olaylarýn çeþitlerinden ya
da fertlerinden dâhil olaný, illette ortak oluþtan dolayý ilhak
etme yolu ile kapsar kýlmaktadýr. Mesela; Þer’î hükümlerde
icarenin zorunlu sözleþmelerden olmasýndan dolayý kiralananýn,
hakkýnda kiralandýðý hususu yapmak için kiralandýðý sabittir. Bu
nâss, vekili kapsamaz. Çünkü vekâlet caiz sözleþmelerdendir.
Fakat vekil, ücret ile vekil kýlýndýðýnda, o zaman ücretliye
kýyas edilir. Çünkü ücretli vekil, her birinde de ücret
bulunduðu için ücretle kiralanan gibidir. Vekil ücret almasý
halinde vekil kýlýndýðý hususu yapmaya mecbur sayýlmaktadýr.
Çünkü o, ücretin gereði olarak kiralanan gibi oldu. Çünkü ücret,
kiralamadaki zorunluluk hükmüne sevk edicidir. Ayný þekilde
vekâlet de zorunluluk hükmüne sevk eden olur. O, karþýlýk
olmaksýzýn vekil olsaydý böyle olmazdý. Zira kiralanmamýþ
olurdu, kiralananda mevcut olan ücret olmadýðý için, kiralanana
kýyas yapýlmaz.
Bunun için kýyas; genellik demek deðildir. Sadece nâssý;
lafzýyla deðil fakat hakkýnda geldiði hususla birlikte illette
ortaklýklarý nedeni ile ilhak yoluyla olaylardan diðer çeþitleri
ya da fertleri kapsar hale getirmek demektir. Buradan açýða
çýkýyor ki; kýyasýn yapýlabilir olmasý için rükünlerinin olmasý
zorunlu bir husustur. Zira onlardan bir tek rükün olmadýðýnda
kýyas sahih olmaz. Onun için kýyasýn rükünlerinin bilinmesi
kaçýnýlmazdýr.
Kýyas, dakik hususlardandýr. Þu bilinmelidir ki; bu kýyas,
sadece nâsslarý, hükümleri ve olaylarý anlayan akýllarýn
sahiplerine ait bir iþtir. Ýnsanlardan heva ve heveslerine göre
kýyas yapan her ferde ait bir iþ deðildir. Bilakis kýyasýn,
Allah’ýn kendilerine basiret ve anlayýþ verdiði kimselere ait
olmasý zorunludur. Aksi halde kýyas, Allah’ýn hükmünün
hakikatinden uzaklaþmaya ve yýkýma vesilelerden bir vesile olur.
Ýmam Þâfi dedi ki: “Kýyasý ancak þu vasýflara sahip kimse
yapabilir; kendisinden önce geçen sünnetleri, selefin sözlerini,
Arapçayý bilmesi, benzeþenler arasýný ayýrt edebilen doðru akýl
sahibi olmasý, söz söylemekte aceleci olmamasý, kendisine
muhalif olaný iþitmekten kendisini alýkoymamasý. Çünkü onda onun
için belki kendisine gafil kaldýðý bir hususu farkettirmek
vardýr, ya da doðru sandýðý saçmalýklarýna dikkati çekmek
vardýr.”
Böylece kýyas, dakik anlayýþa gereksinim duyar. Müçtehid ya da
mesele müçtehidi olmadýkça hüküm istinbad etmek için kýyas
yapmak caiz olmaz. Tabi olan kimse ise, mukallidlerden sayýlýr,
müçtehidlerden deðil. Tabi olana kýyas ile hüküm istinbat etmesi
caiz olmaz. Çünkü mukallidin kýyasla istinbad yapmasý caiz
olmaz.