Ýlletin ancak vahyin getirmiþ
olduklarýndan alýnmasý caizdir. Yani sadece Kitap, Sünnet ve
sahabelerin icmâsýndan alýnmasý caizdir. Çünkü Kitap, lafýz ve
mana olarak vahiyle gelmiþtir. Sünnet, mana olarak vahiyle
gelmiþtir. Sahabelerin icmâsý da bir delili keþfeder, yani
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
söylediði ya da yaptýðý ya da hakkýnda sükût ettiði bir hususu
keþfeder, dolayýsýyla o da vahiyle gelenden sayýlýr. Ýllet bu
üçünden birisinde geçtiðinde Þer’î illettir. Bunlardan birisinde
geçmezse Þer’î illet sayýlmaz, Þeriata göre bir deðeri de
yoktur.
Kitap ve Sünnetten Þer’î
nâsslarýn kapsamlý incelenmesinden açýða çýkýyor ki; Þer’î
nâsslar illete ya açýkça, ya delalet olarak, ya istinbat
yoluyla, ya da kýyas yoluyla delâlet etmektedirler. Þer’î
illete, Þeriatta yani yani Þer’î nâsslar olarak itibar edilen
nâsslarda, bu dört durumun dýþýnda herhangi baþka bir delâlet
yoktur.
Þer’î nâss; illete, ya nâssta
açýkça delâlet eder, yani nâssýn lafýzlarý veya terkibi ve
tertibi illete delâlet eder, ya da illet bir tek nâsstan
istinbat yoluyla elde edilir veya bir þeyin illet oluþu
–toplamlarýndan deðil- belirli delâlet edilenlerinden anlaþýlan
belirli çeþitli nâsslardan istinbat yoluyla çýkartýlýr. Ya da
Þeriatýn, kendisinden dolayý illet olarak itibar etmesine sebep
olan hususu kapsamasýndan dolayý, nâss ve sahabelerin icmâsýnda
geçmeyen illeti, Kitap veya Sünnet ile yani nâss ile ve
sahabelerin icmâsý ile gelmiþ olan baþka bir illete kýyas ederek
illet elde edilir. Yani nâssýn getirmediði bu illet, Þeriat
koyucunun illet oluþuna sevk eden olarak itibar ettiði þeyin
kendisini içermektedir. Yani ondaki illetlik yönü, nâssýn
getirmiþ olduðu illetteki illetlik yönünün aynýsýdýr.
I-
Nâssýn kendisine
açýkça delâlet ettiði illete gelince:
O, nâssýn mantukundan ya da
mefhumundan anlaþýlan illettir. Bu Kitaptan veya Sünnetten bir
delilin delil getirmeye ve bakmaya/düþünmeye ihtiyaç duymaksýzýn
dilde kendisi için konulan bir lafýzla belirli bir vasýfla
illetlendirilmeye delâlet etmesidir. Bu iki kýsýmdýr:
1-
Ýçerisindeki vasfýn, hükmün illeti oluþunun açýk olduðu
husustur. Buna örnek Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
إِنَّمَا جُعِلَ الِاسْتِئْذَانُ مِنْ أَجْلِ الْبَصَرِ
“Ýzin
istemek bakýþtan dolayý konuldu.”
Yani baþkasýnýn
evine girerken bakýþýn, kendisine bakýlmasý haram olana
düþmemesi için izin istemek hükmü konuldu.
Baþka bir örnek de Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür: إِنَّمَا
نَهَيْتُكُمْ مِنْ أَجْلِ الدَّافَّةِ الَّتِي دَفَّتْ فَكُلُوا
وَادَّخِرُوا وَتَصَدَّقُوا
“Ben size onu sýrf (dýþarýdan Medine’ye) gelen yoksul
kafileden ötürü yasaklamýþtým. Artýk yiyin, saklayýn, tasadduk
edin.”
Hadiste geçen
الدافة –“Dâffe”,
kýtlýk senesinde yiyecek toplamak için yavaþ yavaþ giden bir
topluluktur. Bu lafýz,
الدفيف
kelimesinden alýnmýþtýr. O da,
الدبيب –Debîb
“sürüngen” demektir. Hadisten kast edilen, gezgin kafile ya da
düþmanýna doðru yavaþ yavaþ hareket eden ordudur.
Bir baþka örnek de, Allah’u
Teâlâ’nýn þu sözüdür:
مِنْ
أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ
“Ýþte bu yüzdendir ki Ýsrailoðullarýna þöyle yazmýþtýk:”
2-
Ýçerisinde
ل –Lâm,
كي
–Key,
إن
–Ýn,
ب –Bâ, gibi illet harflerinden bir harfin geçtiði husustur.
-
ل
–“Lâm”,
harfine örnek Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüdür:
لئلا
يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ
“Ki insanlarýn Rasullerden sonra Allah’a karþý bir bahaneleri
olmasýn...”
“Bir
hüccet/bahane olmamasý”, baþýna
ل
–Lâm,
gelmiþ bir vasýftýr. Dolayýsýyla bu, onun Rasullerin
gönderiliþinin illeti olduðuna delâlet etmektedir. Çünkü vasýf,
kendisi ile illetlendirilendir, isim deðil. Bu da dil ehlinin
ل –Lâm’ýn
illetlendirme için olduðunu açýklamalarýndan ve onlarýn lafýzlar
hakkýndaki sözlerinin de hüccet oluþundan dolayýdýr. Onun için
baþýna
ل
–Lâm
gelen vasýfla illetlendirme Þer’î illet olmaktadýr.
-
كي
–“Key”,
harfine örnek Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüdür:
كَيْ
لاَ يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الآغْنِيَاءِ مِنْكُمْ
“Mallar sadece içinizde zenginler arasýnda dolaþan bir
devlet olmasýn.”
Yani “devlet” zenginler arasýnda kalmasýn, bilakis baþkalarýna
da geçsin diye. Yani fey’den ensara verilmeden muhacirlere
verilmesindeki illet, zenginliðin sadece onlar arasýnda
dolaþmamasýdýr.
Bir baþka örnek de Allah’u
Teâlâ’nýn þu sözüdür: لِكَيْ
لا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ
أَدْعِيَائِهِمْ
“Ki
evlatlýklarý, karýlarýyla iliþiklerini kestiklerinde
(o kadýnlarla evlenmek
isterlerse)
mü’minlere bir güçlük olmasýn.”
Yani Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Zeyd’in boþanmýþ eþiyle evlendirilmesinin illeti, evlatlýklarýnýn
boþanmýþ eþleriyle evlenmekte mü’minlerin sýkýntý çekmemesidir.
-
إن
–“Ýn”,
harfine örnek ise, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Uhud’da þehit olanlar hakkýnda söylediði þu sözüdür:
زَمِّلُوهُمْ بِدِمَائِهِمْ فَإِنَّهُ لَيْسَ
يَدْمَى لَوْنُهُ لَوْنُ الدَّمِ وَرِيحُهُ رِيحُ الْمِسْكِ
فِي
اللَّهِ إِلَّا يَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ
كَلْمٌ يُكْلَمُ
“Onlarý kanlarý ile gömün. Zira Allah yolunda
yaralanan bir kimse Kýyamet Günü, rengi kan rengi, kokusu misk
kokusu olan kan þah damarlarýndan akarken haþrolunacaktýr.”
Böylece þehidin
yýkanmamsýnýn illeti, Kýyamet Günü yaralarýndan kan akarak haþr
olunacak olmalarýdýr.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Ve Selem bir ihramlý
hakkýnda ona giysisini kýyas ederek þöyle dedi:
وَلَا
تُمِسُّوهُ طِيبًا وَلَا تُخَمِّرُوا رَأْسَهُ فَإِنَّ اللَّهَ
يَبْعَثُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مُلَبِّيًا “Ona
koku sürmeyin ve kafasýný örtmeyin. Zira Allah onu Kýyamet günü
‘lebbeyk’ diyerek diriltecektir.”
Bir baþka örnek de,
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
kedinin temiz olmasý hakkýndaki þu sözüdür:
إِنَّمَا هِيَ مِنَ الطَّوَّافِينَ عَلَيْكُمْ وَالطَّوَّافَاتِ
“Çünkü onlar
sizin etrafýnýzda gezinip dolaþanlardandýrlar.”
Bir baþka örnek de, Rasul
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
لا
تَشْتَرُوا السَّمَكَ فِي الْمَاءِ فَإِنَّهُ غَرَرٌ
“Sudaki balýðý
satmayýn. Çünkü o yanýltýr.”
-
ب
–“Bâ”,
harfine örnek Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüdür:
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنْ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuþak davrandýn.”
ب–“Bâ”, harfi, baþýna geldiði hususu, Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e nisbet edilen “yumuþak davranmanýn” illeti yaptý.
Bir baþka örnek de Allah’u
Teâlâ’nýn þu sözüdür:
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Yaptýklarýna karþýlýk olarak.”
Ýþte bunlar, illetlendirme
hakkýnda açýk sîgalardýr. Ancak sîganýn illetlendirme ifade
etmesi, sadece hakkýnda þu üç husus gerçekleþtiðinde olur:
1-
Harfin bizzat kendisinin dilde illetlendirme için konulmuþ
olmasý.
2-
Baþýna geldiði hususun sýfat olmasý.
3-
Bu sýfatýn hüküm için uygun olmasý. Hükmün ona uymasýna binaen
olmasý.
Vasfýn münasib olmasýnýn
manasý; dilin konuluþundan dýþarý çýkmamakla birlikte, onun
uyumuna binaen hükme varmaktan dolayý o hükmün konuluþ maksadý
olmaya elveriþli olanýn meydana gelmesini gerektiren bir
istikrarlý, açýk vasýf olmasýdýr.
Bu üç husus bir arada
toplanýrsa, sîga illetlendirmeyi ifade eder ve hakkýnda nâss
gelen hükmü bu durumda illetlendirmek vacib olur. Bu üç husus
bir arada toplanmadýðýnda sîga, illetlendirme için olmaz. Buna
göre Allah’u Teâlâ’nýn þu sözlerindeki
ل
–Lâm,
illetlendirme için deðildir.
لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ “...Kendilerine ait bir takým yararlarý yakinen görmeleri için.”
لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا “O, kendileri için bir düþman ve tasa olsun diye.”
Bu ayetlerdeki
ل –Lâm,
harfi illetlendirme için deðildir, bilakis akibeti bildirmek
içindir. Çünkü bu harf ne kadar dilde illetlendirme için
konulmuþ olsa da, onun uyumuna binaen hükme varmaktan hükmün
konuluþuna maksat olmaya elveriþli olanýn meydana gelmesi
gerekmemektedir. Çünkü hacc, bir takým yararlarý görmek için
konulmadý. Firavun ve karýsý, Musa’yý kendilerine düþman olsun
diye almadýlar.
Bir baþka örnek de Allah’u
Teâlâ’nýn þu sözleridir:
ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ
“(Bu söylenenler),
onlarýn Allah’a ve Rasul’üne karþý gelmelerinden ötürüdür.”
إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمْ
الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ “Þeytan; içki ve kumar yoluyla ancak aranýza düþmanlýk ve kin sokmak
... ister.”
Bu sözlerdeki
ب
–Bâ
ve
إن
–Ýnne,
harfleri, illetlendirmek için deðildirler. Çünkü her ne kadar bu
harfler dilde illetlendirmek için konulmuþ olsalar da, uygun bir
vasfýn baþýna gelmemiþlerdir. Dolayýsýyla onlarýn bu ayetlerde
illetlendirme için olmalarý söz konusu olmaz.
II-
Kendisine delilin
delâlet ettiði illete gelince:
Bu, “tenbih” ve “imâ” diye
isimlendirilip iki kýsma ayrýlýr:
1-
Hükmün, kendisine ait bir mefhumu muvafaka ve mefhumu
muhalefetinin olmasý bakýmýndan anlaþýlýr bir vasfa baskýn
olmasýdýr. Bu durumda vasýf, illet sayýlýr ve hükmün kendisi ile
illetlendirilir.
Buna örnek Allah’u Teâlâ’nýn
þu sözüdür:
إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ
وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ “Sadakalar (zekâtlar)
Allah’tan bir farz olarak ancak yoksullara, düþkünlere, zekât
toplayan memurlara, kalpleri
(Ýslâm’a)
ýsýndýrýlacak olanlara,... mahsustur.”
“Kalpleri ýsýndýrýlacak olanlar” zekât vermekle kalpleri
ýsýndýrýlan Müslüman þahýslardýr. Bu tabir bir isim deðildir,
sadece zekât verme hükmü için uygun bir vasýftýr. Böylece onlara
zekât vermenin illeti, “kalplerini ýsýndýrmak” olmaktadýr. Bunun
gibi yoksullar, düþkünler, zekât toplayan memurlar da aynýdýr.
Zira zekât vermenin illeti, yoksul olmalarý, düþkün olmalarý ve
zekât memuru olmalarýdýr, yani bu vasýflar ile vasýflanmýþ
olmalarýdýr.
Bir baþka örnek Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
الْقَاتِلُ شيئا
و
لا يَرِثُ
“Katil bir þeye
varis olamaz.”
“Katil”
kelimesi, anlaþýlýr bir vasýftýr. Zira varis olmamanýn illeti olduðuna delâlet etmektedir. Yani varis yapýlmamasýnýn
illetinin “katil olmasý” olduðuna delâlet etmektedir.
Baþka bir örnek Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
لا
ضمان على مؤتمن
“Emanet edilene
tazmin etmek yoktur.”
Tazmin etmenin
illeti, emanet edilen olmasýdýr. Çünkü “emanet edilen” lafzý,
tazmin etmeme hükmüne uygun bir vasýftýr. Dolayýsýyla illettir.
Bir baþka örnek de Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
لا يَرِثُ الْمُسْلِمُ الْكَافِرَ ولا الْكَافِرُ الْمُسْلِمَ
“Müslüman kâfire,
kâfir de Müslüman’a varis olmaz.”
Bu
delâlet ediyor ki, onun varis yapýlmamasýnýn illeti, kâfir
olmasýdýr.
Bir baþka örnek de Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
مَنْ
أَسْلَفَ فَلْيُسْلِفْ فِي كَيْلٍ مَعْلُومٍ وَوَزْنٍ مَعْلُومٍ
إِلَى أَجَلٍ مَعْلُومٍ
“Ödünç
veren, belirli bir zamana kadar belirli bir ölçü ve tartýda
ödünç versin.”
Ödünç
vermenin caiz oluþu hakkýndaki illet, onun ölçülen ve tartýlan
olmasýdýr. Çünkü ödünç vermenin caiz oluþu hükmüne uygun bir
vasýftýr. Böylece onun, belirli ölçüde ve belirli tartýda olmasý
illetidir. Vb.
2-
Ýlletlendirmenin, konuluþ bakýmýndan lafzýn delâlet edileninden
dolayý gerekli olmasýdýr, lafzýn konuluþu ile illetlendirmeye
delâlet eden olmasý deðil. Bu beþ çeþittir:
a-
Hükmün, sebeb olma ve takip etme
ف
–Fâ’sý ile vasfa dayandýrýlmasýdýr. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem‘in
þu sözlerinde olduðu gibi:
إِذَا
بَايَعْتَ فَقُلْ لا خِلابَةَ “Satýþ yaptýðýnda, cezb
edici olmayan þekilde söyle.”
“Cezb edici söz”
hilekârlýktýr.
مَنْ
أَحْيَا أَرْضًا مَيْتَةً فَهِيَ لَهُ
“Kim
ölü bir araziyi ihya ederse, o onundur.”
ملكت
نفسك فاختاري
“Nefsinin sahibisin. O halde seçimini yap.”
فا
–Fâ,
harfi; hükmün kendisinden çýktýðý herhangi bir cümlede vasfýn
baþýna geldiðinde, illetlendirme ifade eder, ister hükmün baþýna
gelsin, ister vasfýn baþýna gelsin, fark etmez. Zira
فا
–Fâ,
harfý bunun gibi þekillerde sebeb olmak için konulmuþtur.
Dolayýsýyla illetle ilgili durumu ifade eder.
فا
–Fâ,
harfinin, lügatte mutlak birleþtirme manasýna geçmesi,
“erteleme” ve “mühlet” kast edildiðinde
ثم –Sümme,
manasýnda geçmesine gelince, bu, yukarýdaki örneklerde zahir
deðildir. Ayrýca “sebeb olma” ve “takip etme” iþlevine engel
olan bir karinenin varlýðý halinde bulunmaktadýr. Bunun için
bunlarda asýl olan, illetlendirme ifade etmesidir. Birleþtirme
ve erteleme iþlevi, asýl olanýn karþýtýdýr. Zira
فا
–Fâ,
harfi, lügatte tertip ve takip için konulmuþtur. Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözünde olduðu gibi:
مَنْ
حَاطَ حَائِطًا عَلَى أَرْضٍ فَهِيَ لَهُ
“Kim iþletilmeyen
boþ bir araziye duvar çekerse, o onundur.”
Bu sözdeki
ف –Fâ,
harfi, illetle ilgili durumun çýkartýlmasýna delâlet etmektedir.
Çünkü burada
ف –Fâ,
harfi, takip içindir. O zaman hükmün kendisinden çýkartýldýðý
hususun ardýndan geleni tespit etmesi gerekir. Dolayýsýyla onun
hükme sebep olmasý gerekir. Zira
ف –Fâ,
harfi, tertip ve takip için konulmasýnda, sebep oluþu ifade
eder. Dolayýsýyla illetle ilgili durumu ifade eder. Buna göre bu
harf bundan baþkasýnda kullanýldýðýnda, asýl olandan baþkasýnda
kullanýlmýþ olur.
b-
Bir olay olup onun Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
sunulmasý, bunun üzerine hemen Nebi’in bir hüküm vermesi, vuku
bulan oluþumun o hükme illet olduðuna delâlet eder.
Buna örnek; Buhari’nin Ebu
Hureyre yoluyla tahriç ettiði þu rivayette olduðu gibidir:
“Bir bedevi Nebi
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’e gelip; “Mahfoldum” dedi. Bunun üzerine Nebi ona;
ولم
“Ne için?”
dedi. O da; “Ramazan gündüzü kasten eþimle cinsi iliþkide
bulundum” dedi. Bunun üzerine Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
فَأَعْتِقْ
رَقَبَةً
“Bir
köle azad et.”
Bu rivayet, Ramazan gündüzünde cinsi iliþkide bulunmanýn, köle azad
etmenin illeti olduðuna delâlet etmektedir. Zira biliyoruz ki; o
bedevi, Þeriata göre hükmünün açýklanmasý için Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
bir olay hakkýnda soru sordu. Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
de o hükmü sadece o
soruya cevap þeklinde zikretti, o hükmü sorudan önce
zikretmemiþti, soruyu cevapsýz býrakmadý, cevabý ihtiyaç duyulan
vakitten sonraya ertelemedi. Hâlbuki bunlarýn hepsi de mümkündü.
Ancak zahirde öyle deðil. O, onun sorusu hakkýnda bir cevap
olunca, hakkýnda cevap olan sorunun zikredilmesi, cevap verenin
sözündeki cevapta takdir edilmiþ olmaktadýr. Zira sanki þöyle
demiþ oluyor: “Cinsi iliþkide bulundun, kefaretini öde!”
c-
Þeriat Koyucunun, hükümle birlikte bir vasýf zikretmesi, kendisi
ile illetlendirme takdir edilmeseydi, onun zikredilmesinin bir
yararý olmazdý. Zira Þeriat Koyucu, yararý olmayan iþ yapmaktan
tenzih edilir. Þer’î nâsslarda zikredilen bir hususun genellikle
bir Þer’î itibarý olur. Onun için bu vasýf illet olarak itibar
edilir, nâss da illetli olur. Sözün bir soruya cevap olmasý
gibi. Ýster vasýf soru mahallinde olsun, ister soru mahalline
karþýlýk olarak hükmün beyanýnda soru mahallinden sapmýþ olsun,
fark etmez.
Buna örnek Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’den
yapýlan þu rivayettir:
“Kuru
hurma ile taze hurma satýþýnýn caiz olup olmadýðý sorulduðunda
Nebi SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem
þöyle dedi:
أَيَنْقُصُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا نَعَمُ فلا إذن
“Taze hurma,
kuruduðunda noksanlaþýyor mu?”
Dediler ki “Evet”. O da; “O halde hayýr.” dedi.”
Taze hurmanýn
kuruduðunda noksanlaþtýðýna dair onlarýn cevabýndaki “noksan
vasfýnýn” hükümle birleþtirilmesinin abes olmasý mümkün
deðildir. Bilakis bu birleþtirmede bir yararýn olmasý
kaçýnýlmazdýr. Rasul’ün taze hurma satýþý hakkýndaki cevabýnýn
فلا
إذا “Öyleyse
hayýr” sözünde
ف
–Fâ, harfi ile birlikte olmasý; “noksanlýðýn” taze hurmayý kuru hurma ile
satýþtan kaçýnma hükmünün illeti olduðuna delâlet eden
illetlendirme sîgasýndandýr. Bu hüküm,
ف
–Fâ,
harfi ile ve onun da
إذا
–“Ýzen”,
harfiyle birleþtirilmesi ile çýkartýlmýþtýr. Bu örnekte vasýf,
soru mahallinde gerçek olarak zikredilmiþtir.
Vasfýn soru mahallinden baþka
yerde zikredildiði duruma gelince; bu hükmün beyanýnda, soru
mahalline karþýlýk olarak zikrine sapýyor olmasýdýr. Buna örnek
þu rivayettir: “Has’am’lý hizmetçi kadýn gelip Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’e
þöyle sordu: Ya Rasulullah, annem boynunda hacc borcu olduðu
halde vefat etti. Onun yerine ben haccetsem, bunun ona faydasý
olur mu? Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
dedi ki:
أَرَأَيْتِ لَوْ كَانَ عَلَى أُمِّكِ دَيْنٌ أَكُنْتِ قَاضِيَةً
اقْضُوا اللَّهَ فَاللَّهُ أَحَقُّ بِالْوَفَاءِ
“Ne dersin, annenin bir
borcu olsaydý onu öder miydin? Allah’a borçlarý ödeyin. Zira
Allah borcu ödenmeyene daha layýktýr.”
Has’am’lý kadýn sadece hacc hakkýnda sordu. Nebi
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem,
Ademoðlunun borcunu zikretti. Bununda hakkýnda sorulana karþýlýk
olarak zikretti, sorunun kendisine cevap deðil. Fakat onun
zikredilmesi, hakkýnda sorulan hükmü kendisinden çýkaran oldu.
Zira hükmün, “borç” vasfý ile birleþtirilmesinin abes olmasý
mümkün deðildir. Bilakis onun bir fayda için olmasý
kaçýnýlmazdýr. Böylece Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in bu vasfý, hükmü kendisine baðlayarak zikretmesi, onunla
illetlendirmeye delâlet etmektedir. Aksi halde onu zikretmesi
abes olur.
d-
Nâssta bir hususun hükmü zikredilir. Sonra onun zikredilmesini,
o husus ile baþka bir hususu bir birinden ayýrt etmenin
zikredilmesi takip eder. Hâlbuki o ikisinin bir birinden ayýrt
edilmesi zikredilmeseydi, hüküm sonraki hususu da kapsýyor
olacaktý.
Buna örnek, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in þu
sözüdür: الذَّهَبُ
بِالذَّهَبِ وَالْفِضَّةُ بِالْفِضَّةِ وَالْبُرُّ بِالْبُرِّ
وَالشَّعِيرُ بِالشَّعِيرِ وَالتَّمْرُ بِالتَّمْرِ وَالْمِلْحُ
بِالْمِلْحِ مِثْلًا بِمِثْلٍ سَوَاءً بِسَوَاءٍ يَدًا بِيَدٍ
فَإِذَا اخْتَلَفَتْ هَذِهِ الْأَصْنَافُ فَبِيعُوا كَيْفَ
شِئْتُمْ إِذَا كَانَ يَدًا بِيَدٍ "Altýn altýnla,
gümüþ gümüþle, buðday buðdayla, arpa arpayla, hurma hurma ile,
tuz tuzla baþbaþa misliyle, peþin olarak satýlýr. Bu cinsler
farklý olduðu takdirde peþin ise dilediðiniz gibi satýn."
Buðdayýn buðday ile satýþýn
hükmünü, ondan nehiy olarak zikretmiþtir. Sonra onu hububattan
buðday-arpa gibi cins farký olduðunda birbiri ile satýþýn caiz
olduðunun zikredilmesi takip etmiþtir. Ýki hüküm arasýndaki bu
ayýrt etme, cinslerin bir olmasýnýn satýþtan nehyin illeti
olduðuna delâlet etmektedir. Bunun delili de cinslerin farklý
olmasý halinde, onu satýþýn mubah kýlýnmasýdýr.
Bu ayýrt etme, bu çeþitte
eþya arasýnda ayýrt etme manasýnýn anlaþýldýðý çeþitli
lafýzlarda olur.
- Bunlardan birisi; ayýrt
etmenin þart ve ceza/karþýlýk lafzýyla olmasýdýr. Þu örnekte
olduðu gibi: فَإِذَا
اخْتَلَفَتْ هَذِهِ الْأَصْنَافُ فَبِيعُوا كَيْفَ شِئْتُمْ إِذَا
كَانَ يَدًا بِيَد
“Bu
cinsler farklýlaþtýðýnda peþin olarak istediðiniz gibi satýn.”
- Ayýrt etmenin, gaye ile
olmasýdýr. Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünde olduðu gibi:
وَلا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّى يَطْهُرْنَ
“Temizleninceye kadar kadýnlara yaklaþmayýn.”
Buna bir baþka örnek de Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür:
لا
تَبْتَاعُوا الثِّمَارَ حَتَّى يَبْدُوَ صَلاحُهَا
“Uygunluðu açýða
çýkýncaya kadar meyveleri satmayýn.”
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
siyahlaþasýya kadar üzümü, büyüyesiye kadar tahýlý satmaktan
nehyetmesi gibi.
- Ayýrt etmenin istisna ile
olmasýdýr. Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünde olduðu gibi:
فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إِلاَ أَنْ يَعْفُونَ
“Tayin ettiðiniz mehrin yarýsý onlarýn hakkýdýr. Ancak
kadýnlarýn vazgeçmeleri... hali müstesna.”
- Ayýrt etmenin,
ولكن
–“Velakin/Fakat”, gibi düzeltme lafzý ile olmasýdýr. Allah’u
Teâlâ’nýn þu sözünde olduðu gibi:
لا
يُؤَاخِذُكُمْ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ
يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمْ الأيْمَانَ
“Allah sizi
yeminlerinizdeki laðvden
(kasýtsýz yeminden)
dolayý sorumlu tutmaz. Fakat baðlanmýþ olduðunuz yeminden dolayý
sizi sorumlu tutar.”
- Ayýrt etmenin, iki þeyden
birisinin, diðerinin zikredilmesinden sonra, sýfatlarýndan
birisinin zikredilmesi ile yeniden baþlamasý þeklinde olmasýdýr.
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünde olduðu gibi:
وللراجل سَهْم ولِلْفَارِس ثَلاثَةَِ
“Yayalara bir hisse
ve süvariye üç hisse..”
e-
Þeriat Koyucunun hükümle beraber anlaþýlýr bir vasýf
zikretmesidir. Bu, illetlendirme içindir, ondaki illetlendirme
þekli anlaþýlýr durumdadýr. Buna örnek, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözünde olduðu gibi:
لا
يَقْضِي الْقَاضِي بين أثنين وَهُوَ غَضْبَانُ
“Kadý gazaplý
iken hüküm vermez.”
Þeriat
Koyucu, hüküm vermekten nehy ile birlikte öfke halini de
zikretmiþtir. “Öfkeli olmak”, illetlendirmek için olduðu
anlaþýlýr bir vasýftýr. Anlaþýlýr ki, hüküm vermekten nehyin
illeti, fikir karþýlýðýnýn ve durum bozukluðunun olmasý halidir.
Dolayýsýyla bu, öfkenin illet olduðuna delâlet etmektedir.
-Ebu Hureyre’nin Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’den yapmýþ olduðu þu rivayet de buna örnektir:
“Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem,
þehirlinin çölde yaþayan bedeviye satýþýný yasakladý.”
Þehirlinin bedeviye satýþ yapmasýnýn yasaklanmasý zikredildi.
Nehiy ile birlikte, satýþ yapanýn þehirli olduðu, müþterinin de
bedevi yani çölden gelen olduðu zikredildi. Bunlarýn her ikisi
de satýþ yapmanýn yasaklanmasýnda illetlendirme için olduklarý
anlaþýlýr vasýftýrlar. Anlaþýlýyor ki, o yasaklamanýn illeti,
bedevinin piyasa fiyatlarýnýn cahili olmasýdýr. Dolayýsýyla bu,
müþterinin bedevi oluþunun illeti olduðuna delâlet eder. Çünkü
o, piyasa fiyatlarýný bilmez. Bu da illetlendirme yönüdür.
-Satýlmak için pazara
getirilmekte olan malýn yolda karþýlanmasýnýn yasaklanmasý gibi.
Bundaki illetlendirme yönü açýkça geçmiþtir. Ebu Hureyre’den
rivayet edilmiþtir ki:
“Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem satýlmak için getirilen
malýn yolda karþýlanmasýný yasakladý. Zira bir insan onunla
karþýlaþýp hoþuna giderse alýr. Mal sahibi de pazara geldiðinde
malýnda serbesttir.”
- Ayný þekilde birisi; “Alim,
ikram eder/saygý ile davranýr. Cahil ise, aþaðýlar.” dediðinde;
o, ikram etmekle birlikte, illetlendirme için anlaþýlýr bir
vasýf olan hikmeti zikretti. Anlaþýlýr ki; ikram etmenin illeti,
âlimin ilimden üzerinde bulunduðu haldir. Ayni þekilde hor
görmekle birlikte illetlendirme için anlaþýlýr bir vasýf
zikretti. Anlaþýlýr ki hor görmenin illeti de, bilgisizlikten
üzerinde bulunduðu haldir, yani cehalettir.
Ýþte böyle, illetlendirme
için olduðu anlaþýlýr her vasýftaki illetlendirme yönü de
anlaþýlýr. Eðer Þer’î nâssta hükümle birlikte zikredilirse
hükmün illeti olur. Var olup olmamasý bakýmýndan hüküm
illetlendirilen ile birlikte döner.
III-
Ýlletin bir tek
nâsstan ya da belirli çeþitli nâsslardan istinbat yoluyla elde
edilmesine gelince:
Bu þöyle olur: Þeriat Koyucu, bir durumda bir hususu emretmiþ
olur ya da nehyetmiþ olur. O durum ya o hususla birlikte nâssta
zikredilmiþtir ya da nâssta onun fiilen varlýðýný tayin eden
fiili karinelerden anlaþýlýr. Sonra o halin ortadan kalkmasýndan
dolayý emrettiði hususu nehyeder veya nehyettiði hususu emreder.
Böylece o zaman anlaþýlýr ki; hüküm, o durum ile ya da ona
delâlet eden ile illenlendirmiþtir. Buna örnek:
Allah’u Teâlâ’nýn
þu sözünde olduðu gibidir:
يا أيها الذين آمنوا
إِذَا نُودِي لِلصَّلاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى
ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çaðrýldýðýnýzda alýþ-veriþi
býrakýp Allah’ýn zikrine koþunuz.” Ayetin konusu,
Cuma namazý hükümlerini açýklamaktýr, alýþ-veriþ hükümlerini
açýklamak deðil. Alýþ-veriþin yasaklanmasý, Cuma ezanýnýn
okunmasý halinde geçerli olmaktadýr. Sonra nâss gelip þöyle
dedi:
فَإِذَا قُضِيَتْ الصَّلاةُ فَانتَشِرُوا فِي الأرْض وابتغوا من
فضل اللهِ
“Namaz kýlýndýðýnda yeryüzüne daðýlýn ve Allah’ýn lütfundan
isteyin.” O halin
ortadan kalkmasý halinde de yeryüzüne daðýlmayý ve Allah’ýn
lütfundan istemeyi emretti. Bu emrin geldiði hal ise; Cuma
namazýnýn edasýnýn bitmesi yani Cuma namazýnýn sona ermesiyle
birlikte alýþ-veriþin caiz olmasý halidir. Bundan, Cuma ezanýnýn
okunmasý halinde alýþ-veriþin yasaklanmasýnýn illetinin, o halin
kendisine delâlet ettiði “namazdan alýkoyma” olduðu istinbat
edilir.
Bir baþka örnek de Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلا
وَالنَّارِ
“Müslümanlar üç
þeyde ortaktýrlar: Su, mera ve ateþ.”
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem
’den sabit olmuþtur
ki, insanlarýn arazilerindeki kuyulara, Medine ve Taif’teki suya
fertlerin sahip olmalarýna sükût etmiþtir. Fakat Rasul’ün
fertlerin mülk edinmelerine izin verdiði kuyular; toplumun
kendilerine ihtiyaç duymadýðý ve bahçe gibi yetiþtirilmesi için
var olan kuyulardýr. Bu durumda onlara izin verilmesi, suda
ortaklýðýn ancak toplumun kendisine ihtiyaç duyduðu durumda
olduðuna delâlet eder. Bundan, suya toplumun ihtiyacýnýn olmasý,
sudaki ortaklýðýn illeti olduðu yani suyun toplumun
ihtiyaçlarýndan olmasýnýn, ondaki ortaklýðýn illeti yani onun
kamu mülkiyetinden oluþunun illeti olduðu istinbat edilir.
Böylelikle ortaklýk sadece o
üç hususta olmaz, bilakis toplumun ihtiyaç duyduðu her hususta
ortaklýk olur. Bu üç husustan (su, mera, ateþ) herhangi birisine
toplumun ihtiyacý kalmadýðýnda illetin gitmesinden dolayý ondaki
ortaklýk da gider.
Ýþte, içerisinde bir hal veya
vasýftan dolayý hüküm geçen, sonra da o hükme muhalif bir
hükümle emretmek hususunda baþka bir nâssýn geldiði her nâss
böyledir. Zira o iki nâsstan, o halin ileti olduðu ya da hükmün
illetine delâlet ettiði istinbat edilir.
Bundan dolayý, Þeriat Koyucu
bir hususu genel olarak nehyederse ve o hususun iki halinden
birinde de onu mubah kýlarsa, genel nehyin varlýðýyla birlikte o
durumun iki halinden birinde mubah kýlýnmasýndan, nehyin
illetinin, içerisinde mubah kýlýndýðý halin karþýsýndaki hal
olduðu istinbat edilir.
IV-
Kýyas yoluyla elde
edilen illet: Bu
illet Þer’î delille bizzat gelmemiþtir. Fakat zatý ve cinsi
bakýmdan onun benzerini Þer’î nâss getirmiþtir. Dolayýsýyla
bizzat Þer’î delilin getirmediði illet Þer’î nâssýn getirdiði
illete kýyas edilir. Çünkü Þer’î nâssýn getirmiþ olduðu
illetlendirme yönü onda vardýr.
Fakat kendisine kýyas edilen
illet hakkýnda þu þart koþulur: Onun, illetlendirme için olduðu
anlaþýlan ve kendisindeki illetlik durumu anlaþýlan bir nâsstan
alýnmýþ olmasýdýr. Tâ ki illetlendirme yönü nâssta geçmiþ olsun.
Böylelikle o illet, vahiyle gelenlerden sayýlýr. Zira
illetlendirme yönünü vahyin getirmiþ olmasý, vahyin getirmiþ
olduðu illete kýyas yapýlmasýný saðlar.
Ýþte içerisinde bir illetin
bir illete kýyasýnýn caiz olduðu tek hal budur. Bu halin
dýþýndakilerde illetin illete kýyasý kesinlikle caiz olmaz. Zira
bir illetin bir illete kýyasý, kendisi için bizzat Þer’î delilin
geçmediði hükmün, kendisi için Þer’î delil geçen hükme kýyas
edilmesi gibidir. Nasýl ki, hükmün hükme kýyasý, kendisine kýyas
edilen hüküm Þeriatýn delâlet ettiði Þer’î bir illetle illetli
olmadýkça caiz deðildir. Ýki iþlev arasýndaki sýrf benzerlikten
dolayý hükmün hükme kýyasý caiz deðildir. Ayný þekilde illetin
illete kýyasý da; kendisine kýyas edilen illet, Þeriat
tarafýndan illetlik yönünün açýklanmasýyla illet olmasý
bakýmýndan illetli olmadýkça, yani illetlik yönü Þeriat ile
gelmiþ olmadýkça caiz deðildir. Ýki illet arasýndaki sýrf
benzerlikten dolayý illetin illete kýyasý caiz deðildir.
Onun için, illetlendirme için
olduðu anlaþýlan ve içerisindeki illetlendirme yönü için
anlaþýlan bir vasýfta olmadýkça illetin kýyasý caiz olmaz. Zira
illetin bir illete kýyasýnda, illet hakkýndaki illetlendirme
yönünün, ya Þeriat Koyucu tarafýndan ya da dilin delâlet edileni
tarafýndan beyaný kaçýnýlmazdýr. Onun hakkýnda bu açýklama
yapýldýðýnda, illette üzerinde kýyas yapmanýn caiz olduðu husus
olan illetlendirme yönü bulunmuþ olur. Bu tamamen kendisine
kýyas yapýlan hükümde, kýyasýn içinde meydana geldiði illetin
bulunmasý gibidir. Dolayýsýyla illette, içerisindeki
illetlendirme yönünün Þeriat tarafýndan yapýlan beyaný
bulunduðunda –ki bu illete delâlet eden nâssýn illetteki
illetlik yönünü açýklamýþ olmasý ile olur- o zaman, bu illete
kýyas yapýlmasý caiz olur. Bu açýklanmadýðýnda o illete kýyas
yapýlmasý caiz olmaz.
Ýncelendiðinde anlaþýlýr ki;
bu ancak bir durumda mevcuttur. O da, illetin, illetlendirme
için olduðu anlaþýlýr ve içerisinde illetlendirme yönü anlaþýlýr
bir vasýftan alýnmýþ olmasýdýr. Bunun dýþýnda kalan durumlarda
illet hakkýnda kýyas yapmak kesinlikle caiz olmaz.
Dolayýsýyla; istinbat edilmiþ
veya anlaþýlýr olmayan vasýftan alýnmýþ illete kýyas yapýlmaz,
câmid/donuk isime kýyas yapýlmaz. Çünkü o vasýf deðildir,
illetlik manasý içermez, dolayýsýyla ona kýyas yapýlmaz.
*
Þeriat Koyucunun hükümle birlikte zikrettiði, lafzýnda dilin
konuluþuna göre illetlik yönünün anlaþýlýr olduðu vasfa örnek;
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür:
لا
يَقْضِي الْقَاضِي بين اثنين وَهُوَ غَضْبَانُ
“Kadý, gazaplý
iken iki kiþi arasýnda hüküm vermez.”
“Öfkeli
hal”, hüküm vermekten nehyin illetidir. Zira o, hüküm vermeye
engel olma illetidir.
الغضب
–“Gazap/öfke” lafzýndan, onun öfkeli olmasýnýn, hüküm vermekten
nehyetmenin illeti olduðu anlaþýlýr. Onu illet yapan, fikrin ve
durumun karýþmasýdýr. Dolayýsýyla bu illete, içerisinde fikir
karýþýklýðýnýn ve durum karýþýklýðýnýn hâsýl olduðu her husus,
kýyas edilir. Mesela; açlýk gibi. Dolayýsýyla kadý, aç iken
hüküm vermez. Böylece “öfkelilik”, kendisine kýyas yapmak için
asýl olarak alýnan illet olmaktadýr. Bu illet incelendiðinde
açýða çýkýyor ki; o, onu illet yapan sebebi anlaþýlýr kýlan
uygun bir vasýftýr yani o, illetlendirme için olduðu anlaþýlan
ve içerisindeki illetlik yönü anlaþýlan bir vasýftýr. Onun için
ona kýyas yapýlmasý sahih olur.
* Þeriat koyucunun hükümle birlikte zikrettiði, Þer’î
nâssýn ondaki illetlik yönünü açýklayarak geldiði vasfa örnek
ise; Ebu Hureyre’den yapýlan þu rivayettir:
“Nebi
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem
satýlmak için getirilen malý yolda karþýlamayý yasakladý. Zira
bir insan onunla karþýlaþýp hoþuna giderse alýr. Mal sahibi de
pazara geldiðinde malýnda serbesttir.”
Satýlmak için
getirilen malý yolda karþýlamak, onun satýþýnýn caiz olmayýþýnýn
illetidir. Onun illet oluþunun yönü ise, nâssýn kendisinin
açýkladýðý gibi mal sahibinin piyasa fiyatýný bilmemesidir. Zira
nâssta geçen “pazara geldiðinde” sözü yani piyasa fiyatlarýný
bildiðinde, demektir. Dolayýsýyla satýlmak için getirilen malýn
yolda karþýlanmasýna, þehirde otursa da, piyasa fiyatýný
bilmeyen herkese kýyas edilir. Mesela; hapisten yeni çýkan
mahpusun satýþ yapmasý da, satýlmak için getirilen malýn
karþýlanmasýna kýyas yapýlarak caiz olmaz. Çünkü onda da
satýlmak için getirilen malýn yolda karþýlanmasýnda olan husus
vardýr, o da “piyasa fiyatlarýnýn bilinmemesidir”.
Ýþte, illet olarak itibar
edilmesine delâlet eden bir delilin Þeriattan gelmediði, fakat
kendisinde içindeki illetlilik yönünden dolayý illet olarak
itibar edilmesine delâlet eden bir delilin Þeriattan geldiði
vasýfta bulunan hususun bulunduðu her mesele böyledir.
Dolayýsýyla onun kýyas yoluyla illet sayýlmasý caiz olur. Onun
hükmü, illet oluþuna dair Þer’î nâssýn geçtiði hususun hükmü
olur. Þu daima göz önünde bulundurulmalýdýr ki; bu, sadece
üzerinde kýyasýn yapýldýðý aslýn, illetlendirmek için olduðu
anlaþýlýr ve kendisindeki illetlik yönü anlaþýlýr bir vasýf
olmasý halinde olur.
Kýsaca; kýyas yoluyla elde
edilen illette, onun kýyas için asýl olarak alýnan illet olmasý
için þu üç þartýn kendisinde olmasý þart koþulur:
1-
Câmid/donuk isim deðil, sýfat olmasý.
2-
Anlaþýlýr vasýf olmasý. Yani lafzýn delaletinden olmayan baþka
bir manaya delâlet eden, yani kendisinin illetlendirme için
olduðuna delâlet eden olmasý.
3-
Kendisindeki illetlik yönüne delâlet eden olmasý.
Onun için câmid lafýzlar
illetlendirmeye kesinlikle dâhil olmazlar. Buna örnek Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüdür: الذهب
بالذهب مِثْلاً بِمِثْلٍ وَالْفِضَّةُ بِالْفِضَّةِ مِثْلاً
بِمِثْلٍ وَالتَّمْرُ بِالتَّمْرِ مِثْلاً بِمِثْلٍ وَالْبُرُّ
بِالْبُرِّ مِثْلاً بِمِثْلٍ وَالْمِلْحُ بِالْمِلْحِ مِثْلاً
بِمِثْلٍ وَالشَّعِيرُ بِالشَّعِيرِ مِثْلاً بِمِثْلٍ فَمَنْ زَادَ
أَوِ ازْدَادَ فَقَدْ أَرْبَى
“Altýn
altýn ile gümüþ gümüþ ile, hurma hurma ile, buðday buðday ile,
tuz tuz ile, arpa arpa ile ayný miktarda olarak
(aranýzda mübadele edin).
Kim bunlarda artýrma yapar veya artýrýlmasýný isterse, faiz
almýþ olur.”
Bu hadisin
içerisinde geçen hususlar illetlendirilmez. Çünkü onda geçen bu
þeyler câmid lafýzlardýr, vasýf deðildirler. Bunlarla illet
algýlanmaz. Onlarda ne delil bakýmýndan ne de Þeriata göre
illetlendirme anlaþýlmaz. Dolayýsýyla ribanýn haram oluþu bu
altý eþya ile sýnýrlandýrýlýr. Faizle ilgili mallar sadece bu
altý hususta sýnýrlý olmaktadýr.
Þöyle denilmez: “Altýnda
faizin haram oluþu, onun ölçüt oluþundan dolayý ya da deðerli
bir maden olduðundan dolayýdýr. Dolayýsýyla onda ribanýn haram
kýlýnýþýnýn illeti, onun altýn ya da gümüþ olmasý ve ondaki
illetlik cins ölçütü olmasý ya da deðerli maden olmasý yapýlýr.”
Böyle denilmez. Çünkü altýn
ve gümüþ kelimesi, câmid bir isimdir, bir vasýf deðildir.
Dolayýsýyla illet olmasý, kesinlikle mümkün olmaz ve ona kýyas
yapýlmaz. Ayrýca herhangi bir illetlendirme içermemektedir.
Dolayýsýyla o, illet olmadýðý için ona hükmün kýyasý yapýlmaz.
Ýllet olmamasýna ilaveten, onda illetlik yönüne delâlet
etmediðinden dolayý ona illetin kýyasý da yapýlmaz.
Þöyle de denilmez: “Buðday,
arpa, hurma ve tuzda ribanýn haram kýlýnmasý, ölçüt
oluþlarýndandýr. Dolayýsýyla ondaki haram kýlmanýn illeti, onun
buðday olmasý ya da arpa olmasý ya da tuz olmasý olmaktadýr,
ondaki illetlik yönü de cins ölçütü olmasý ya da yiyecek
olmasýdýr.”
Böyle denilmez. Çünkü
“buðday”, “arpa”, “hurma” ve “tuz” kelimeleri, câmid isimlerdir,
vasýf deðildirler. Dolayýsýyla illet olmalarý kesinlikle uygun
olmaz ve onlara kýyas yapýlmaz. Ayrýca onlar, herhangi bir
illetlendirmeyi içermemektedirler, onlarda illetlik yönüne
delâlet etmemektedirler. Dolayýsýyla onlara kýyas yapýlmaz.
Böylece onlar illet olmadýklarýndan dolayý onlara bir hükmün
kýyasý yapýlmaz. Ýllet olmamalarýna ilaveten kendilerinde
illetlik yönüne delâlet etmediklerinden dolayý onlara bir
illetin kýyasý da yapýlmaz.
Þöyle de denilmez: “Ondaki
illet, fazlalýktýr. Bu ise her cinste gerçekleþir. Dolayýsýyla
bir tek cinsin mutlak olarak alýp verilmesi/deðiþimi haram
kýlýnýr. Yani fazlalýktan dolayý cinsin mutlak oluþu haram
kýlýnýr.”
Böyle denilmez. Çünkü
hadisteki;
مثلا
بمثل “Ayný
miktarda” sözü, haram kýlýnýþýn illeti deðil, bir vasýftýr.
Ondan, illet olmasýnýn anlaþýlmasý, hem dil bakýmýndan hem de
Þeriata göre mümkün deðildir. Onun için hüküm câmid lafza baskýn
kalmaktadýr. Bunun için hadisin sonunda;
فَمَنْ زَادَ أَوِ ازْدَادَ فَقَدْ أَرْبَى
“Kim
bunlarda artýrma yapar veya artýrýlmasýný isterse, faiz almýþ
olur.” Yani, kim
bu nâssla belirlenmiþ hususlarda artýrýr ya da arttýrýrsa,
demektir. Dolayýsýyla fazlalýk, haklarýnda nâss olduðundan
dolayý bu hususlarda olmakla sýnýrlýdýr. Çünkü
مثلا
بمثل “ayný
miktarda” sözü ve
فَمَنْ زَادَ أَوِ ازْدَادَ فَقَدْ أَرْبَى
“Kim bunlarda
artýrma yapar veya artýrýlmasýný isterse, faiz almýþ olur.”
sözü bu altý hususa vasýf olarak gelmiþlerdir. Onun için bu
vasýf onlardan her birisi ile tekrarlanmýþtýr ki, ondaki vasýfla
ilgili durum gerçekleþsin ve bunu
فَمَنْ زَادَ أَوِ ازْدَادَ فَقَدْ أَرْبَى
“Kim bunlarda
artýrma yapar veya artýrýlmasýný isterse, faiz almýþ olur.”
sözü ile pekiþtirmiþtir. Bundan dolayý elmas ve cevher gibi
deðerli mücevher ve benzerlerinin haklarýnda nâss olmadýðýndan
dolayý artýrýlýr ya da arttýrýlýr olsa da alýp vermesi riba
sayýlmaz. Buna binaen zeytinde, soðanda, limonda, elmada ya da
demirde, bakýrda ya da toprakta, çimentoda v.b. hakkýnda nâss
olmadýðý için riba yoktur.
Buna baþka bir örnek
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözüdür:
مِنْ
صَاحِبِ ذَهَبٍ وَلا فِضَّة ٍلا يُؤَدِّي مِنْهَا حَقَّهَا إِلا
إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ صُفِّحَتْ لَهُ صَفَائِحَ مِنْ
نَارٍ ما
“Altýn ve gümüþ
sahibi olup da onun hakkýný vermeyen kimseye Kýyamet Günü
ateþten plaka yapýþtýrýlacaktýr.”
Bu hadiste geçen
hususlar kesinlikle illetlendirilmezler. Çünkü bu hususlar câmid
lafýzlardýr, vasýf deðildirler. Bunlarla illet algýlanmaz.
Bunlardan ne dil bakýmýndan ne de Þeriata göre illetlendirme
anlaþýlmaz. Dolayýsýyla zekât; altýn ve gümüþ paraya hasredilir.
Þöyle denilmez: “Onlar mal
olduklarýndan dolayý onlarda zekât farz olmuþtur. Dolayýsýyla
onlara her mal kýyas edilir.”
Böyle denilmez. Çünkü “altýn”
ve “gümüþ” kelimeleri câmid isimlerdir, illet olmalarý uygun
olmaz. Onun için onlara kýyas yapýlmaz. Onlar herhangi bir
illetlendirmeyi de içermemektedirler, kendilerinde illetlik
yönüne delâlet etmemektedirler, dolaysýsýyla onlarýn illetlerine
de kýyas yapýlmaz. Onun için demirde, bakýrda, çelikte bir
kiþiye ait iken üzerlerinden tam bir yýl geçse de zekât farz
olmaz. Ayný þekilde sahibinin yanýndayken üzerinden tam bir yýl
geçse de elmasta, cevherde de zekât farz olmaz. Ayný þekilde
kiraya vermek için ayrýlmýþ evlerde, kiraya vermek için ayrýlmýþ
ister binek aracý ister nakliye aracý olsun arabalara da zekât
vacib olmaz. Bunlar her ne kadar altýn ve gümüþ gibi mal olsalar
da, altýn ve gümüþün mal olmalarý, haklarýnda zekâtýn vacib
oluþunun illeti olmalarýný gerektirmiyor. Onlarda zekâtýn farz
oluþu kesinlikle illetlendirilmemiþtir. Bu ikisi câmid
isimlerdir. Dolayýsýyla illet olmazlar, onlarda illetlendirme de
olmamýþtýr. Doðal olarak onlara kýyas yapýlmaz. Onlarýn illeti
olduðu ve o illete kýyas yapýldýðý da iddia edilmez.
Hayvanýn zekâtý da böyledir.
Câmid lafýz olduðundan dolayý ancak hakkýnda nâssýn geçtiði
hususta zekât vacib olur. Hububat zekâtý da ayný þekildedir.
Câmid lafýz olduðunda dolayý ancak hakkýnda nâssýn geçtiði
hususta zekât vacib olur. Dolayýsýyla o illetlendirilmez ve
ondan illetlik anlaþýlmaz. Çünkü illetlik, illetlendirme için
olduðu anlaþýlan ve kendisindeki illetle ilgili yönü anlaþýlan
vasýfla sýnýrlýdýr. Bu ise, hadislerin hakkýnda zekâtýn farz
oluþunu belirlediði hususlarda mevcut deðildir. Üstelik Þeriat
koyucu, hakkýnda zekâtýn vacib olduðu hususlarýn her çeþidinin
nisabýný açýklamýþtýr ve onu câmid lafýzla belirlemiþtir.
Allah’u Teâlâ’nýn þu sözü de
böyledir:
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ
“Size leþ, .... haram
kýlýndý.”
Buna
kýyas yapýlmaz. Çünkü “leþ” câmid bir isim olduðundan dolayý
haram kýlmak için anlaþýlýr bir vasýf deðildir. Dolayýsýyla ona
kýyas yapýlmaz. O kendisine illetlik yönüne delâlet etmez. Onun
illeti olduðu ve o illetine kýyas yapýldýðý da iddia edilmez.
Ýçerisinde câmid ismin
geçtiði bütün nâsslar bunun gibidir. Ayrýca hem dil bakýmýndan
hem de Þeriata göre herhangi bir illetlendirme kapsamadýðý ve
kendisinde illetlik algýlanmadýðý için anlaþýlýr olmayan vasýf
illetlendirmeye dâhil olmaz. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü:
مَنْ
ابتاعَ نَخْلاً بعد أن تؤبر فَثَمَرُتهَا لِلْبَائِعِ إِلا أَنْ
يَشْتَرِطَ الْمُبْتَاعُ
“Kim aþýlanmýþ
bir hurma aðacý satarsa, müþteri þart koþmadýkça onun meyvesi
satana aittir.”
Bu söz hurma aðacýna
hastýr, baþkasýný kapsamaz ve ona kýyas da yapýlmaz. Çünkü
aþýlamak belirli bir iþtir.
التأبير “Aþýlamak”
kelimesi, her ne kadar bir vasýf olsa da, hükmün illeti için
anlaþýlýr bir vasýf deðildir. Dolayýsýyla illetlendirme
içermemektedir. Onun için ona kýyas yapýlmaz.
Ýþte böyle anlaþýlýr olmayan
her vasýf, kýyas için asýl olarak alýnmaz. Buna binaen illetin
kýyasý da, sadece anlaþýlýr vasýf ile tespit edilen illet ile
sýnýrlýdýr.
Ýþte bunlar Kitap, Sünnet ve kýyastan illetin delilleridir.
Sahabelerin icmâsýndan deliline gelince; o, sahabelerin, belirli
bir þeyin illet olarak itibar edilmesine dair icmâlarýný rivayet
etmeleridir. Zira bu, her zaman Þer’î illet olur. Çünkü onlarýn
icmâsý, hakkýnda bir delilin olduðunu keþfeder. Nitekim
sahabeler, adaletin þahitlik için illet olarak itibar edilmesine
icmâ etmiþlerdir. Dolayýsýyla bunlardan her birisi Þer’î
illettir. Çünkü onlar sahabelerin icmâsý ile tespit
edilmiþlerdir. Bu illetler aynen Kitap ve Sünnet ile sabit olan
illet gibidirler
Müslim, Müsâkât 81, (1587)