DELÝL OLMADIÐI HALDE DELÝL SANILANLAR


Muteber dört delil iþte bunlardýr: Kitap, Sünnet, Sahabelerin Ýcmasý ve illeti Þeriatta geçmiþ olan Kýyas. Bazý imam ve müçtehitlerin bunlarýn dýþýnda delil olarak itibar ettikleri hususlar ise delil deðildir. Zira sadece bunlarýn Þer’î delil olarak itibar edilmesine kesin delil getirilmiþtir. Bunlarýn dýþýnda kalanlar hakkýnda bir kesin delil getirilmemiþtir. Dolayýsýyla Þeriata göre muteber deliller sadece bu dört delildir. Çünkü Þer’î delil, usulden/asýllardan bir asýldýr. Dolayýsýyla o, sadece yakîn delil ise sabit olan akideler gibidir. Böylece ona delâlet eden kesin bir delilin olmasý kaçýnýlmazdýr.

Ancak bu dört delilden baþka içerisinde delil þüphesi bulunan hususlarla istidlâl/delillendirme Þer’î delillendirmekten sayýlýr, onun gereði istinbat edilen hüküm de Þer’î hüküm sayýlýr. Çünkü o, þüphetüddelildir. Fakat onlara delil olarak itibar etmeyen kimse hakkýnda Þer’î hüküm olmaz. Fakat ortada delil þüphesi olduðundan dolayý o, o kimsenin nazarýnda Þer’î hüküm olur.

Delil olmadýðý halde delil sanýlan hususlara gelince, onlarýn hüccet olduðuna delâlet eden deliller, zannî delildirler veya delil getirdikleri hususa uymayan delildirler. Bunlarýn en önemlileri þu dört husustur:

1-   Þer’u men kablenâ/önceki Þeriatlar,

2-   Sahabe mezhebi,

3-   Ýstihsan,

4-   Mesâlihi mürsele.

 

1- Þer’u Men Kablenâ:
 

Bazý imamlar dediler ki; Þer’u Men Kablenâ/Önceki Þeriatlar, Þer’î delillerden bir delildir. Zira Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendisinden önceki Þeriatlardan -deðiþtirilmiþ kitaplarý ve ehillerinin nakli yönünden deðil de vahiy yoluyla- kendisine ulaþan sahih Þeriatlarla ibadet etmekteydi.’ Dediler ki: ‘Doðrudur! Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Þeriatý, daha önceki Þeriatý nesh edicidir. Fakat önceki Þeriattan nesh olunan, Ýslâm Þeriatýna muhalif olandýr. Dolayýsýyla O’nun SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Þeriatýndan önceki Þeriatta muhalif olan husus, nesheden olmaktadýr. Fakat önceki Þeriatlardan Ýslâm Þeriatýna muhalif olmayan hususlar O’nun Þeriatýndandýr. Zira o, bu hususta önceki Þeriatlara uymakla mukayyeddir. O zaman onu nesh edici olmaz. Onun için, O’nun Þeriatý, kendisinden önce konulmuþ bazý hususlarý nesh edici olarak vasfedilmez. Meselâ, imanýn vacib oluþu, küfrün haram oluþu, zina, öldürme, hýrsýzlýk v.b. Bizim Þeriatýmýzda olup da önceki Þeriatlara uygun düþen hususlar gibi.’

Önceki þeriatlarýn bize de þeriat olduðuna dair Kitap ve Sünnetten delil getirdiler. Kitaptan þu ayetleri þöyle delil getirdiler:

- Allah’u Teala nebiler hakkýnda þöyle demiþtir: أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ فَبِهُدَاهُمْ اقْتَدِهِ    “Ýþte o nebiler, Allah’ýn hidayet ettiði kimselerdir. Sen de onlarýn hidayetine/yoluna uy.”[1]

Allah Rasule, o nebilerin yoluna, onlarýn yolundaki þeriatlarýna uymasýný emretti. Dolayýsýyla Rasulün ona uymasý vacib oldu.

- Allah’u Teala þöyle dedi: إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ     “Biz Nuh’a... vahyettiðimiz gibi sana da vahyettik.”[2] شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا     “...Nuh’a tavsiye ettiðini Allah size de din kýldý.”[3]

Allah’ýn bu sözü, Rasulün Nuh’un Þeriatýna uymasýnýn vacib olduðuna delâlet etmektedir.

- Allah’u Teala þöyle dedi:  أَنْ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ ثم أوحيتا إليك   “Sonra da sana Ýbrahim’in milletine uy diye vahyettik.”[4]

Burada da Nebi’ye Ýbrahim’in dinine uymasýný emretti. Burada emir vacib kýlmak içindir.

- Allah’u Teala þöyle dedi: إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ    “Biz, içinde hidâyet ve nur olduðu halde, nebilerin kendisiyle hükmettikleri Tevrat’ý indirdik.”[5]

Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de nebiler topluluðundandýr. Dolayýsýyla onun da Tevratla hükmetmesi vacib oldu.

Sünnetten delilleri ise þöyledir:

- Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, bir Yahudinin recm edilmesinde Tevrata baþvurduðu rivayet edilmiþtir.

- Kendisinden kýrýlmýþ bir diþe kýsas talep edildiðinde þöyle demiþtir:  يا أنس كتاب الله القصاص   “Ey Enes! Allah’ýn kitabý kýsas ile hükmetmektedir.”[6]  Tevrat’ýn dýþýnda Kitapta diþ hakkýnda kýsas ile hükmetmek yoktur. O da Allah’u Teala’nýn Tevrat’ta geçtiðini söylediði þu sözdür:  ... وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ ...      “... diþe diþ...”[7]

-Yine Rasul’den þöyle dediði rivayet edilmiþtir: مَنْ نَسِيَ صَلاةً أَوْ نَامَ عَنْهَا فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا  إن الله نعالى يقول :  وَأَقِمْ الصَّلاةَ لِذِكْرِي      “Kim bir namaz vakti uyuyakalýr veya unutup vaktini geçirirse, hatýrladýðýnda onu kýlsýn.   Allah’u Teala diyor ki: ‘Beni anmak için namaz kýl.’[8][9]    Bu kitap, Musa Aleyhisselam’a yönelik bir kitaptýr.

- Ebu Hüreyre’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediði rivayet edilmiþtir:  الأنْبِيَاءُ إِخْوَةٌ مِنْ عَلاتٍ وَأُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ    “Nebiler farklý annelerden olma kardeþtirler. Anneleri farklýdýr, dinleri tektir.”[10]    Bu demektir ki onlarýn þeriatlarý Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem için de þeriattýr.

- Yine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, yahudileri aþure günü oruç tuttuklarýný gördüðünde þöyle demiþtir:  نَحْنُ أَوْلَى بِمُوسَى مِنْهُمْ   “Biz Musa’ya onlardan daha yakýnýz.”[11]    Bu da, Musa’nýn þeriatýnýn ona da þeriat olduðuna delâlet etmektedir. Dolayýsýyla bu, önceki þeriatlarýn bize de þeriat olduðuna dair bir delildir.

Önceki þeriatlarýn bize de þeriat olduðunu söyleyenlerin delilleri iþte bunlardýr. Bu söz esasýndan batýldýr. Zikredilen deliller, bu söze hüccet olmazlar. Önceki þeriatlar bize þeriat deðildir ve Þer’î delillerden sayýlmazlar. Bunun delili de; Kitap, Sünnet, Sahabelerin Ýcmaý ve bizden öncekilere ait ve bize ait Þer’î hükümlerin vakýasýdýr.

* Kitaptan deliller þunlardýr:

- Allah’u Teala þöyle demiþtir: إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الإسْلامُ      “Allah katýnda din Ýslâm’dýr.”[12]   وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الإسْلامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ      “Kim Ýslâm’dan baþka bir din ararsa (o din) ondan asla kabul edilmez.”[13] وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنْ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ       “Sana da, daha önceki kitabý doðrulamak ve ona hakim olmak üzere hak olarak Kitab’ý indirdik”[14] لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا    “Her birinize (her ümmete) bir Þeriat ve metot verdik.”[15]

Bu ayetlerle delil getirme þekli þöyledir:

- Ýlk iki ayet: Her ne kadar  الإسلام –“Ýslâm” kelimesi, Allah’a teslim olmak manasýnda olsa da, o iki ayette  الدين –“Din” kelimesi ile birlikte zikredilmiþtir. Bu demektir ki, bu kelimeden kast olunan Ýslâm Dinidir, Allah’u Teala’ya teslim olmak deðil. “Ýslâm” kelimesinin “din”e atfedilmesi/isim olarak verilmesi sadece Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in getirdiði Þeriata isim olarak verilmesi olur. Onun için ilk ayetin manasý: ‘Allah katýnda kabul görülen din, Rasul’ün gönderilmesinden sonra gelen Ýslâm Dinidir.’ þeklinde olur.

- Ýkinci ayetin manasý da þöyle olur: ‘Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in gönderilmesinden sonra kim Ýslâm dininden baþka bir dine inanýrsa, Allah ondan bunu kabul etmez ve o Ahirette hüsrana düþenlerden olur. Bunu þu da teyit ediyor: Hýristiyanlar ve Yahudiler Ýslâm Þeriatý ile muhataptýrlar ve kendi þeriatlarýný terk etmekle emrolunmuþlardýr. Rasul’ün gönderilmesinden sonra, Hýristiyanlýk ve Yahudilik küfür, tâbileri de kâfir sayýlmýþlardýr. Böylece o iki ayetin manasý þöyle sabit oluyor: Rasul’ün gönderilmesinden sonra, onun Þeriatýnda olmayan her þeriat küfürdür.

- Üçüncü ayet: Bu ayette, مهيمنا –“müheyminen” sözü ile kast olunan مصدقا –“musaddikan”/“doðrulayýcý olmak” deðildir. Çünkü ayný ayette    مصدقا – “musaddikan” da denilmekte مهيمنا –“müheyminen” de denilmektedir. Dolayýsýyla مهيمنا –“müheyminen” kelimesinin “doðrulayýcý olmaktan” baþka bir manasýnýn olmasý kaçýnýlmazdýr. O mana da, önceki þeriatlara “hakim olmasýdýr.” Kur'an’ýn önceki þeriatlara hakim olmasý, önceki þeriatlarý nesh etmesidir. Yani onlarý doðrulayýcý ve nesh edici olarak gelmiþtir.

- Dördüncü ayet: Allah’u Teâlâ, her Rasule, diðerinin þeriatýndan baþka bir þeriat vermiþtir. Bu demektir ki, Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Þeriatý, önceki þeriatlardan baþkadýr, önceki þeriatlar da Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ait þeriat deðildir. Çünkü onun Þeriatý ve minhacý/yöntemi deðildir. Zira her Rasule bir kanun ve yöntem verilmiþtir, yani þeriat verilmiþtir. Bu da Rasul’ün, baþkasýnýn þeriatý ile deðil de kendi Þeriatý ile kayýtlý olduðuna dair bir delildir.

Ayrýca Allah’u Teala þöyle dedi: أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (133) تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ     “Yoksa Yakub’a ölüm geldiði zaman siz orada mý idiniz? O zaman Yakub oðullarýna: ‘Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?’ demiþti. Onlar: ‘Senin ve atalarýn Ýbrahim, Ýsmail ve Ýshak’ýn ilahý olan tek Allah’a kulluk edeceðiz. Biz ancak O’na teslim olmuþuzdur’ dediler. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onlarýn kazandýklarý kendilerinin, sizin kazandýklarýnýz sizindir. Siz onlarýn yaptýklarýndan sorguya çekilmezsiniz.”[16]

Allah bu ayetlerle bize, o nebilerin yaptýklarýndan, bizi sorguya çekmeyeceðini haber veriyor. Biz, onlarýn amellerinden sorguya çekilmediðimize göre onlarýn þeriatlarýndan da sorguya çekilmeyiz. Çünkü o þeriatýn tebliði ve onunla amel etmek, onlarýn amellerindendir. Kendisinden sorgulanmadýðýmýz husus, kendisi ile talep olunmadýðýmýz ve bize zorunlu olmayan husustur. 

* Sünnetten delillere gelince:

- Câbir’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediði rivayet edildi:    أُعْطِيتُ خَمْسًا لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ قَبْلِي كَانَ كُلُّ نَبِيٍّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً وَبُعِثْتُ إِلَى كُلِّ أَحْمَرَ وَأَسْوَدَ      “Bana, benden önce kimseye verilmeyen beþ husus verildi: 1- Benden önce her nebi özel bir kavme gönderildi. Ben ise kýrmýzýsý siyahý herkese gönderildim...”[17]

- Ebu Hureyre’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediði rivayet edildi:   فُضِّلْتُ عَلَى الأنْبِيَاءِ بِسِتٍّ .... وَأُرْسِلْتُ إِلَى الْخَلْقِ كَافَّةً    “Ben nebilere altý hususta üstün kýlýndým” onlarý zikretti. Onlardan birisi de, “Tüm insanlara gönderildim.”[18]

Böylece Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, kendisinden önceki her nebinin sadece kendi kavmine özel olarak gönderildiðini haber verdi. Dolayýsýyla her nebi, kavminden olmayan kimselere gönderilmemiþ olur ve o kimseler kendi nebileri olmayan bir nebinin þeriatý ile zorunlu kýlýnmamýþ olurlar. Bununla sabit oldu ki; o nebilerden hiç birisi bize gönderilmedi, dolayýsýyla þeriatlarý bize þeriat olmaz. Bunu, nebilerle ilgili olarak Kur'an ayetlerinde açýkça geçen husus teyit etmektedir.

Þöyle ki: - وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا  “Semud kavmine de kardeþleri Salihi gönderdik.”[19] وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا     “Ad kavmine de kardeþleri Hud’u gönderdik.”[20] وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا  “Medyen kavmine de kardeþleri Þuayb’ý gönderdik.”[21]

Nebi  SallAllah’u Aleyhi VeSSellem  ile ilgili olarak açýkça geçen husus ise þudur: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا    “Biz seni ancak bütün insanlar için müjdeleyici ve uyarýcý olarak gönderdik.”[22]

- Ayrýca Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, Muaz’ý Yemen’e kadý olarak gönderilirken þöyle dedi:  كَيْفَ تَقْضِي إِذَا عَرَضَ لَكَ قَضَاءٌ قَالَ أَقْضِي بِكِتَابِ اللَّهِ قَالَ فَإِنْ لَمْ تَجِدْ فِي كِتَابِ اللَّهِ قَالَ فَبِسُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فَإِنْ لَمْ تَجِدْ فِي سُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَا فِي كِتَابِ اللَّهِ قَالَ أَجْتَهِدُ رَأْيِي وَلَا آلُو       “Sana bir dava sunulduðunda ne ile hükmedeceksin? Dedi ki; ‘Allah’ýn Kitabý ile hükmederim.’ (Rasul) Dedi ki; Allah’ýn Kitabýnda bulamazsan? Dedi ki; ‘Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sünneti ile.’ (Rasul) Dedi ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sünnetinde de Allah’ýn Kitabýnda da bulamazsan?  Dedi ki; ‘Re’yimle/görüþümle içtihad ederim. Ýhmal etmem.’[23]   Muaz, diðer nebilerin kitaplarý ve sünnetlerinden bir þey zikretmedi. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de ona þöyle dua ederek onu tasvip etti:  الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَفَّقَ رَسُولَ رَسُولِ اللَّهِ لِمَا يُرْضِي رَسُولَ اللَّهِ   “Allah’ýn elçisinin elçisini, Allah ve Rasulü’nün sevdiði hususa muvaffak kýlan Allah’a hamd olsun.”[24]

Diðer nebilerin kitaplarý ve sünnetleri, Þer’î hükümlerin elde edildiði kaynaklardan olsaydý, bu hadiste kendilerine baþvurmanýn vacibliði hususunda Kitap ve Sünnet ile birlikte geçerdi. Ancak inceledikten ve bilinmelerinden ümit kesildikten sonra onlarý terk edip görüþle içtihat yapmak caiz olurdu.

- Yine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edildiðine göre, O, Ömer b. Hattab’ý, elindeki Tevrat’tan bir parçaya bakarken gördüðünde kýzarak ona þöyle dedi:  لَقَدْ جِئْتُكُمْ بِهَا بَيْضَاءَ نَقِيَّةً لَا تَسْأَلُوهُمْ عَنْ شَيْءٍ فَيُخْبِرُوكُمْ بِحَقٍّ فَتُكَذِّبُوا بِهِ أَوْ بِبَاطِلٍ فَتُصَدِّقُوا بِهِ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ مُوسَى صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ حَيًّا مَا وَسِعَهُ إِلَّا أَنْ يَتَّبِعَنِي “Muhakkak ki ben onu (risaleti) size tertemiz pýrýl pýrýl getirdim. Onlara bir þey sormayýn. Zira ya hak söylerler onlarý yalanlarsýnýz, ya da batýl söylerler onlarý tasdik edersiniz. Nefsim elinde olana yemin olsun ki, Musa SallAllah’u Aleyhi VeSSellem yaþýyor olsaydý, ancak bana tabi olabilirdi.”[25]

Bu hadis, Musa yaþasaydý ancak Nebi’ye tâbi olmak zorunda olduðunu haber vermektedir. O halde Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in ölümünden sonra Musa’ya tâbi olmamasý evlâ olmaktadýr.

Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, kendisinden önceki bir þeriata tâbi olsaydý, o þeriata baþvurmasý ona vacib olurdu. Geçmiþ þeriatlarýn kendilerinden yoksun olmadýklarý vakýalarýn hükümleri hakkýnda vahyin inmesini beklemezdi. Fakat gerçek þudur ki, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, hakkýnda vahiy inmemiþ bir vakýa hakkýnda kendisine soru sorulduðunda vahiy inesiye kadar cevap vermekten geri dururdu. Buna örnek çoktur. Meselâ:

- Buhari, Ýbn Münkeder’den þu rivayeti tahriç etti: Cabir b. Abdullah’ý þöyle derken iþitmiþtim: ‘Ben hastalandým. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Ebu Bekir ile yürüyerek beni ziyarete geldi. Bana geldiðinde ben baygýnlýk geçirmiþtim. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem abdest alýp, abdest suyunu benim üzerime döktü. Bunun üzerine ben kendime geldiðimde; “Ey Allah’ýn Rasulü, malým hakkýnda nasýl hüküm vereyim? Malým hakkýnda nasýl davranacaðým? dedim. Bana miras ayeti inene kadar cevap vermedi.[26] Eðer önceki þeriatlar ona þeriat olsaydý, onlara baþvurup cevabý verirdi.

* Ýcmâya gelince:

Sahabeler, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Þeriatýnýn önceki þeriatlarý neshettiði hususunda icmâ etmiþlerdir.

Önceki þeriatlarla kulluk olsaydý, onlarý tasdik eden ve bize bildiren olurdu, onlarý nesh eden olmazdý. Bu ise muhaldir. Ayrýca önceki þeriatlar bize þeriat olsaydý onlarýn öðrenilmesi Kur’an ve Hadisin öðrenilmesi gibi farzý kifayelerden olurdu. Çeþitli olaylar vukuu bulduðunda onlara baþvurmalarý, onlarý incelemeleri ve nakledenlerini soruþturmalarý sahabelere vacib olurdu.

Mesela sahabeler, aralarýnda vukuu bulan; “dedenin mirasý”, “avl meselesi”, “ümmü veledin satýþý meselesi”, “þarap içme haddi meselesi”, v.b. meselelerde önceki þeriatlara baþvurmamýþlardýr. Zira bu hususta onlardan hiçbir þey nakledilmemiþtir. Dolayýsýyla önceki þeriatlar bize þeriat olmaz.

* Bizden öncekilere ve bize ait Þer’î hükümlerin vakýasýna gelince:

- Kur’an, önceki þeriatlardan bir çok hüküm içermektedir. Bunlarýn haklarýnda neshin gelmediði Kur’an ile sabittir. Fakat bu hükümler, Rasul’ün bize getirdiði hükümler ile çeliþmektedir. Önceki þeriatlarýn hükümlerini getiren ayetler; hükümlerin nesh edilmesi halinde olduðu gibi, hükümleri baþka hükümler ile nesh edilmiþ olmalarý anlamýnda hükmen nesh edilmiþ sayýlmazlar. Sadece o hükümler; bizim kendileriyle sorumlu olmadýðýmýz önceki þeriatlara ait hükümler sayýlýrlar. Bu da önceki þeriatlarýn bize þeriat olmadýðýna dair bir delildir.

Önceki þeriatlara ait olup Kur’an’da geçen hükümlere örnekler þunlardýr:

- Süleyman’ýn þeriatýndan örnek þu ayette geçmektedir: وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِي لا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنْ الْغَائِبِينَ (20) لاعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لاذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ “Kuþlarý gözden geçirdi ve þöyle dedi: Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayýplara mý karýþtý? Ya bana apaçýk bir delil getirecek ya da onun canýný iyice yakacaðým yahut onu boðazlayacaðým.”[27]

Zarar verse de kuþun cezalandýrýlmasýnýn geçersizliði, hatta bütün hayvanlarýn cezalandýrýlmasýnýn geçersizliði hususunda Müslümanlarda ihtilaf yoktur. Nitekim bu hususta nâss gelmiþtir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle demiþtir:   الْعَجْمَاءِ جُرْحُها  جُبَارٌ   “Hayvanlara aðýr ceza vermek (eziyet etmek) zorbalýktýr.”[28]

- Musa’nýn þeriatýndan örnek þu ayettedir: وعلى الذين هادوا  حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنْ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوْ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ      “Yahudilere bütün týrnaklý hayvanlarý haram kýldýk, sýrtlarýnda yahut baðýrsaklarýnda taþýdýklarý ya da kemiðe karýþan yaðlar hariç olmak üzere sýðýr ve koyunun iç yaðlarýný da onlara haram kýldýk.”[29]

Ýslâm Þeriatýnda bütün bunlar Müslümanlara Allah’u Teâlâ’nýn þu sözleriyle helal kýlýnmýþtýr:    وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ    “ ... sizin yiyeceðiniz de onlara helaldir.”[30]  Ýç yaðý bizim yiyeceðimizdendir ve onlara helaldir.

- Musa’nýn þeriatýndan bir örnek de þu ayettedir: وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأنفَ بِالأنفِ وَالْأُذُنَ بِالْأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ   “Onda (Tevrat’ta) onlara þöyle yazdýk: Cana can, göze göz, buruna burun, kulaða kulak, diþe diþ, yaralar da kýsastýr.”[31]

Biz bunu almýyoruz. Çünkü bununla emrolunmadýk. Ancak onu bizden baþkalarýna emretti. Ýslâm’da ise bunlarýn içinden “can”ýn dýþýnda vücudun organlarý için kýsas yoktur. Fakat bütün bunlar hakkýnda “irþ” yani diyet vardýr. Bunu Sünnet açýklamýþtýr. Nitekim Nesâi, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediðini rivayet etmiþtir:  ...وَفِي الْأَنْفِ إِذَا أُوعِبَ جَدْعُهُ الدِّيَةُ وَفِي اللِّسَانِ الدِّيَةُ  ... وَفِي الْعَيْنَيْنِ الدِّيَةُ....     “...Burun tamamen koparýlmýþ ise bir tam diyet, dil için bir tam diyet... iki göz için bir tam diyet...”[32]

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Buhari’de geçen þu; يا أنس كتاب الله القصاص    “Ey Enes! Allah’ýn kitabý kýsas ile hükmetmektedir.”[33] sözüne gelince; bu, Enes’in halasý Rebî’in bir cariyenin bir diþini kýrdýðýnda söylenmiþtir. Burada zikredilen “kýsas”   وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا   “Onda (Tevrat’ta) onlara þöyle yazdýk: ...”[34] ayetine iþaret etmemektedir. Çünkü ayette zikredilen kýsas yaralamalarla birlikte zikredildi. Ayette diyor ki;  الجروح قصاص “Yaralar da kýsastýr.”[35]  Olay ise; diþ olayýdýr. Dolayýsýyla Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in o sözü bu zikredilen ayete iþaret etmemektedir. Fakat o diþ hakkýnda kýsasla ilgili özel bir hükümdür. O da þöyledir; bir tek kemik kasýtlý olarak kýrýldýðýnda, hakkýnda kýsas vardýr.

- Yusuf’un þeriatýndan örnek þu ayettedir: قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ    “Onun cezasý, kayýp eþya kimin yükünde bulunursa iþte o (þahsa el koymak) onun cezasýdýr. Biz zâlimleri böyle cezalandýrýrýz, dediler.”[36]   Yani hýrsýzý köleleþtirmek hýrsýzýn cezasýdýr. Ýslâm hýrsýzýn cezasý olarak, el kesme cezasýný getirmiþtir.

- Þuayb’ýn þeriatýndan örnek de þu ayettedir: قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَةَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ(Þuayb) dedi ki; Bana sekiz yýl çalýþmana karþýlýk, þu iki kýzýmdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eðer on yýlý tamamlarsan artýk o sendendir.”[37]

Bu da Ýslâm’da caiz deðildir. Çünkü icare sözleþmesinde belirsizlik vardýr. احدى ابنتى  “Ýki kýzýmdan biri”,   أَيَّمَا الأجَلَيْنِ   “Bu iki süreden hangisi olursa olsun.”[38] Bunlar belirsizlik ifadeleridir. Ayrýca mehir, kadýna aittir, babasýna deðil. Zira Allah’u Teala þöyle diyor:   وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً “Kadýnlara mehirlerini gönül rýzasý ile veriniz.”[39]

- Zekeriyya zamanýndaki halkýn þeriatýna örnek þu ayette geçen Meryam’in annesinin þu sözüdür: رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا    “Rabbim, karnýmdakini azatlý bir kul olarak sýrf sana adadým.”[40]    Bu, asýl itibarý ile Ýslâm’da caiz deðildir.

- Yakub’un Þeriatýndan örnek þu ayettedir: كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلاً لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ    “Ýsrail’in kendisine haram kýldýklarý dýþýnda, yiyeceðin her türlüsü Ýsrailoðullarýna helal idi.”[41]

Ýslam’da, Allah’u Teâlâ’nýn haram kýlmadýðý hususu kiþinin kendisine haram kýlmasý helal deðildir. Zira Allah’u Teâlâ, Rasule þöyle demiþtir:         لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ       “Allah’ýn sana helal kýldýðý þeyi niçin kendine haram kýlýyorsun?”[42]

- Kehf ehli ashabý zamanýndaki kitaplýlarýn þeriatýndan örnek þu ayettedir: قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا    “Onlarýn durumuna vakýf olanlar ise; Bizler kesinlikle onlarýn yaný baþlarýna bir mescid yapacaðýz, dediler.”[43]

Bu ise, Ýslâm’da haramdýr. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:     إِنَّ أُولَئِكَ إِذَا كَانَ فِيهِمُ الرَّجُلُ الصَّالِحُ فَمَاتَ بَنَوْا عَلَى قَبْرِهِ مَسْجِدًا وَصَوَّرُوا فِيهِ تِلْكَ الصُّوَرَ فَأُولَئِكَ شِرَارُ الْخَلْقِ عِنْدَ اللَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ    “O kimseler ki, içlerinden salih birisi öldüðünde onun kabrinin üstüne bir mescid yaparlar.Ýçerisine resimler çizerler. Ýþte onlar Kýyamet Günü Allah katýnda yaratýklarýn þerlileridirler.”[44]

Ýþte böyle Kur’anda Allah’ýn bizden öncekilerin hükümlerini bize anlatmýþ olduðu birçok ayet vardýr. Rasul ise bu hükümlere muhalif hükümler getirmiþtir. Bu ayetler, nesh olunan ayetler gibi bizzat nesh olunmuþ deðildirler. Sadece önceki þeriatlar nesh olunmuþtur. Dolayýsýyla bu ayetler bizden öncekilerin þeriatlarýndandýr ve onlardan sorumlu deðiliz.

Bütün bunlardan açýða çýkýyor ki; önceki þeriatlar bize þeriat deðildirler, dolayýsýyla hükümlerin kendilerinden çýkartýldýðý Þer’î delillerden sayýlmazlar.

Onlarýn sözlerine delil olarak ileri sürdükleri delillere gelince: Onlarýn tamamýnda bu husus hakkýnda bir delâlet yoktur.

- فَبِهُدَاهُمْ اقْتَدِهِ    “Sen de onlarýn hidayetlerine/yoluna uy.”[45]   Bu ayette kast olunan tevhittir. Çünkü  فبهداهم  “Hidayetlerine” dedi.  بهم  “Onlara” demedi. Onlarýn kendisiyle hidayet bulduklarý husus tevhittir.

- إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ    “Biz Nuh’a... vahyettiðimiz gibi sana da vahyettik.”[46]  Bu ayette, Nuh’a ve ondan sonraki nebilere vahyedilenlerin aynýsýnýn Rasul’e de vahyedildiðine dair bir delâlet yoktur ki, “onlarýn Þeriatýyla emredilmiþtir”, denilsin. Bilakis bu ayet ile kast olunan; onun imkânsýz olduðunun düþünülmesi ihtimalinden dolayý, baþka nebilere vahy olunduðu gibi Rasul’e de vahyolunduðunu bildirmektedir. Yani, ‘Allah, senden öncekilere vahyettiði gibi sana da vahyetti” demektir.

- شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا    “...Nuh’a tavsiye ettiðini Allah size de din kýldý.”[47]   Bu sözden kast olunan da, tevhidin aslýdýr, silinip yok olan Nuh’un þeriatý deðil. Bunun için Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, Nuh’un þeriatýndan bahsettiði hiç nakledilmemiþtir.

- أَنْ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ    “Ýbrahim’in milletine uy diye vahyettik.”[48]        الملة  “Millet” lafzýyla kast olunan, sadece tevhidin esaslarýdýr ve þeriatýn detaylarý olmaksýzýn ibadetle Allah’u Teâlâ’yý yüceltmektir. Buna “millet” lafzýnýn þeriatýn detaylarýna isim olarak verilmemesi de delâlet eder. Zira þeriatýn detaylarýndaki mezheplerinden dolayý “Þafi milleti”, “Caferi milleti” denilmez. Bunu ayetin devamýndaki þu söz de tey’id eder.   وَمَا كَانَ مِنْ الْمُشْرِكِينَ “O, müþriklerden deðildi.”[49]     “Millet” lafzý, dinin karþýlýðýnda þirkin karþýtý olarak zikredilmiþtir. O da sadece tevhittir. Böylece bu, tâbi olmanýn ancak tevhidin aslýnda olduðuna dair bir delildir.

- يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ   “Nebilerin kendisiyle hükmettiði.”[50]   Bu, haber verme sîgasýdýr, emir sîgasý deðil. Böylece Tevrat’a tabi olmanýn vacib oluþuna delâlet etmez. Bu ayette, Rasul’ün kendisi ile hükmettiðine dair bir delâlet yoktur. Bir yahudinin recm edilmesi hususunda Rasul’ün Tevrat’a baþvurduðuna dair rivayete gelince; Rasul, Tevrat’ýn getirdiði ile hükmetmek için Tevrat’a baþvurmadý. O sadece recmin Tevrat’ta geçtiðine dair vermiþ olduðu haberin doðruluðunu ve yahudinin de onu inkârýný açýða çýkarmak için Tevrat’a baþvurdu. Bu hususun dýþýnda Tevrat’a baþvurmadý.

- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüne gelince: يا أنس كتاب الله القصاص  “Ey Enes! Allah’ýn Kitabý kýsas ile hükmetmektedir.”[51]     Bu sözden kast edilen, Allah’u Teâlâ’nýn السن بالسن “Diþe diþ...”[52]  sözü deðildir. Çünkü ayette zikredilen kýsas yaralamalarla birlikte zikredildi.  Olay ise; diþ olayýdýr. Dolayýsýyla Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in o sözü bu zikredilen ayete iþaret ediyor olsaydý, yaralamalar hakkýndaki kýsasa iþaret etmiþ olurdu. Bu ise, olaydan baþkadýr. O da diþin kýrýlmasýdýr. Burun, kulak, göz gibi diðer organlar hakkýnda ise, “irþ” yani diyet geçmiþtir. Bu da  Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet edilen Sünnette açýklanmýþtýr, zikredilen ayette geçen kýsas deðildir.  

- Þu hadise gelince:      مَنْ نَسِيَ صَلاةً أَوْ نَامَ عَنْهَا فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا    “Kim bir namaz vakti uyuyakalýr veya unutup vaktini geçirirse, hatýrladýðýnda onu kýlsýn.”[53]    Bu hadis, uyuma ve unutma durumunda, namazý kaza etmeyi vacib kýlan olmasýndan dolayý, (TaHa:14) ayeti ile delillendirilmemiþtir. Sadece bu hadisten sonra o ayetin okunmasý ile, Müslümanlarýn kendisiyle emrolunduklarý hususun benzeri ile Musa’nýn da emrolunduðuna dikkat çekilmiþtir. Zira Rasul bu sözü söyleyerek uyunduðunda veya unutulduðunda namazý kaza etmeyi emrettikten sonra hüküm sabit olmuþtur. Bu sabit olduktan sonra Rasul, Musa Aleyhisselam’ýn emrolunduðu gibi ümmetinin de bununla emrolunduðuna dikkati çekmiþtir.

- Rasul’ün;  الأنبياء إخوة   “Nebiler ... kardeþtirler...” hadisine gelince: Bu söz, bu konuyla ilgili bir delil deðildir. Çünkü Allah’u Teâlâ þöyle dedi: لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا   “Her birinize (her ümmete) bir kanun ve metot verdik.”[54]    Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in bu hadisteki  دينهم واحد  “Dinler birdir.”  sözünün manasý, kesinlikle ihtilaf etmedikleri tevhidin aslý demektir.

- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in aþure günü yahudileri de oruç tutarken görünce söylediði þu sözüne gelince:   نَحْنُ أَوْلَى بِمُوسَى مِنْهُمْ    “Biz Musa’ya onlardan daha yakýnýz.”[55]   Rasul’e o gün oruç tutulmasý emredilmiþtir. Eðer Allah ona o gün oruç tutmasýný emretmiþ olmasaydý o, bu hususta Yahudilere tâbi olmazdý.

Bütün bunlardan açýða çýkýyor ki; bu delillerin tamamýnda önceki þeriatlarýn bize þeriat olduðuna dair bir delâlet yoktur. Dolayýsýyla bu deliller bu hususta delil getirmek konumundan düþerler. Geride önceki þeriatlarýn bize þeriat olmadýðýna dair getirilen deliller kalýr. Böylelikle Kur’an ve Hadiste önceki ümmetlere ait hükümlerden geçenlerin sadece bizden önceki ümmetlere has olduðu, bize ait þeriat sayýlmadýðý sabit olmaktadýr. Dolayýsýyla Kur’an ve Hadiste geçen önceki þeriatlara ait hükümler ancak bizim için geçerli olduðuna dair delil olduðunda bizim için muteber olmaktadýr. Bu delil de; o hükmün genel sîga ile gelmesi veya o hükmün bize ait olduðuna delâlet eden bir karinenin olmasýdýr. Ýþte o zaman biz de o hükümle sorumlu oluruz. Fakat onunla sorumlu olmamýz, onun önceki þeriattan dolmasýndan dolayý deðil de onun bizim için konulduðuna dair bir delilin gelmiþ olmasýndan dolayýdýr.


[1] En’am: 90

[2] Nisa: 163

[3] Þûrâ: 13

[4] Nahl: 123

[5] Maide: 44

[6] Buhari

[7] Maide: 45

[8] Tâhâ: 14

[9] Dâremi, K. Slâh, 1201

[10] Müslim, K. Fedâil, 4362

[11] Buhari, K. Tefsîr-ul Kur’ân, 4368

[12] Ali Ýmran: 19

[13] Ali Ýmran: 85

[14] Maide: 48

[15] Maide: 48

[16] Bakara: 133-134

[17] Müslim, K. Mesâcid ve Mevâdi’a-ssalâh, 810

[18] Müslim, K. Mesâcid ve Mevâdi’a-ssalâh, 812

[19] A’raf: 73

[20] A’raf: 65

[21] A’raf: 85

[22] Sebe’: 28

[23] Ebu Davud tahriç etti

[24] Ebu Davud

[25] Ahmed b.Hanbel tahriç etti.

[26] Buhari

[27] Neml: 20-21

[28] Buhari

[29] En’am: 146

[30] Maide: 5

[31] Maide: 45

[32] Nesâi

[33] Buhari

[34] Maide: 45

[35] Maide :45

[36] Yusuf: 75

[37] Kasas: 27

[38] Kasas: 28

[39] Nisa: 4

[40] Ali Ýmran: 35

[41] Ali Ýmran: 93

[42] Tahrim: 1

[43] Kehf: 21

[44] Buhari, K. Salah, 409  Müslim

[45] En’am: 90

[46] Nisa: 163

[47] Þûrâ: 13

[48] Nahl: 123

[49] Nahl: 123

[50] Maide: 44

[51] Buhari

[52] Maide:45

[53] Dâremi, K. Slâh, 1201

[54] Maide: 48

[55] Buhari, K. Tefsîr-ul Kur’ân, 4368