DELÝL OLMADIÐI HALDE DELÝL SANILANLAR |
|
Muteber dört delil iþte
bunlardýr: Kitap,
Sünnet,
Sahabelerin Ýcmasý
ve illeti Þeriatta geçmiþ olan
Kýyas.
Bazý imam ve müçtehitlerin bunlarýn dýþýnda delil olarak itibar
ettikleri hususlar ise delil deðildir. Zira sadece bunlarýn
Þer’î delil olarak itibar edilmesine kesin delil getirilmiþtir.
Bunlarýn dýþýnda kalanlar hakkýnda bir kesin delil
getirilmemiþtir. Dolayýsýyla Þeriata göre muteber deliller
sadece bu dört delildir. Çünkü Þer’î delil, usulden/asýllardan
bir asýldýr. Dolayýsýyla o, sadece yakîn delil ise sabit olan
akideler gibidir. Böylece ona delâlet eden kesin bir delilin
olmasý kaçýnýlmazdýr.
Ancak bu dört delilden baþka
içerisinde delil þüphesi bulunan hususlarla istidlâl/delillendirme
Þer’î delillendirmekten sayýlýr, onun gereði istinbat edilen
hüküm de Þer’î hüküm sayýlýr. Çünkü o, þüphetüddelildir. Fakat
onlara delil olarak itibar etmeyen kimse hakkýnda Þer’î hüküm
olmaz. Fakat ortada delil þüphesi olduðundan dolayý o, o
kimsenin nazarýnda Þer’î hüküm olur.
Delil olmadýðý halde delil
sanýlan hususlara gelince, onlarýn hüccet olduðuna delâlet eden
deliller, zannî delildirler veya delil getirdikleri hususa
uymayan delildirler. Bunlarýn en önemlileri þu dört husustur:
1-
Þer’u men
kablenâ/önceki Þeriatlar,
2-
Sahabe mezhebi,
3-
Ýstihsan,
4-
Mesâlihi mürsele.
Bazý imamlar dediler ki;
‘Þer’u Men
Kablenâ/Önceki Þeriatlar, Þer’î delillerden bir delildir. Zira Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendisinden önceki Þeriatlardan -deðiþtirilmiþ kitaplarý ve ehillerinin
nakli yönünden deðil de vahiy yoluyla- kendisine ulaþan sahih
Þeriatlarla ibadet etmekteydi.’ Dediler ki: ‘Doðrudur! Nebi
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in Þeriatý, daha önceki Þeriatý nesh edicidir. Fakat önceki Þeriattan
nesh olunan, Ýslâm Þeriatýna muhalif olandýr. Dolayýsýyla O’nun
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem Þeriatýndan önceki Þeriatta muhalif olan husus, nesheden olmaktadýr.
Fakat önceki Þeriatlardan Ýslâm Þeriatýna muhalif olmayan
hususlar O’nun Þeriatýndandýr. Zira o, bu hususta önceki
Þeriatlara uymakla mukayyeddir. O zaman onu nesh edici olmaz.
Onun için, O’nun Þeriatý, kendisinden önce konulmuþ bazý
hususlarý nesh edici olarak vasfedilmez. Meselâ, imanýn vacib
oluþu, küfrün haram oluþu, zina, öldürme, hýrsýzlýk v.b. Bizim
Þeriatýmýzda olup da önceki Þeriatlara uygun düþen hususlar
gibi.’
Önceki þeriatlarýn bize de
þeriat olduðuna dair Kitap ve Sünnetten delil getirdiler.
Kitaptan þu ayetleri þöyle delil getirdiler:
- Allah’u Teala nebiler
hakkýnda þöyle demiþtir:
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ
فَبِهُدَاهُمْ اقْتَدِهِ
“Ýþte o nebiler, Allah’ýn hidayet ettiði kimselerdir. Sen de
onlarýn hidayetine/yoluna uy.”
Allah Rasule, o nebilerin
yoluna, onlarýn yolundaki þeriatlarýna uymasýný emretti.
Dolayýsýyla Rasulün ona uymasý vacib oldu.
- Allah’u Teala þöyle dedi:
إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا
إِلَى نُوحٍ
“Biz Nuh’a... vahyettiðimiz gibi sana da vahyettik.”
شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا
“...Nuh’a tavsiye ettiðini Allah size de din kýldý.”
Allah’ýn bu sözü, Rasulün
Nuh’un Þeriatýna uymasýnýn vacib olduðuna delâlet etmektedir.
- Allah’u Teala þöyle dedi:
أَنْ
اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ ثم
أوحيتا إليك “Sonra
da sana Ýbrahim’in milletine uy diye vahyettik.”
Burada da Nebi’ye Ýbrahim’in
dinine uymasýný emretti. Burada emir vacib kýlmak içindir.
- Allah’u Teala þöyle dedi:
إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ
بِهَا النَّبِيُّونَ
“Biz, içinde hidâyet ve nur olduðu halde, nebilerin kendisiyle
hükmettikleri Tevrat’ý indirdik.”
Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
de nebiler
topluluðundandýr. Dolayýsýyla onun da Tevratla hükmetmesi vacib
oldu.
Sünnetten delilleri ise
þöyledir:
- Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, bir Yahudinin recm edilmesinde Tevrata baþvurduðu rivayet
edilmiþtir.
- Kendisinden kýrýlmýþ bir
diþe kýsas talep edildiðinde þöyle demiþtir:
يا
أنس كتاب الله القصاص
“Ey
Enes! Allah’ýn kitabý kýsas ile hükmetmektedir.”
Tevrat’ýn dýþýnda
Kitapta diþ hakkýnda kýsas ile hükmetmek yoktur. O da Allah’u
Teala’nýn Tevrat’ta geçtiðini söylediði þu sözdür: ...
وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ
... “... diþe diþ...”
-Yine Rasul’den þöyle dediði
rivayet edilmiþtir:
مَنْ نَسِيَ صَلاةً أَوْ نَامَ عَنْهَا
فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا إن الله نعالى يقول : وَأَقِمْ
الصَّلاةَ لِذِكْرِي
“Kim bir namaz vakti uyuyakalýr veya unutup vaktini
geçirirse, hatýrladýðýnda onu kýlsýn.
Allah’u
Teala diyor ki: ‘Beni anmak için namaz kýl.’
”
Bu kitap, Musa
Aleyhisselam’a
yönelik bir kitaptýr.
- Ebu Hüreyre’den Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þöyle dediði rivayet edilmiþtir:
الأنْبِيَاءُ
إِخْوَةٌ مِنْ عَلاتٍ وَأُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ
“Nebiler farklý
annelerden olma kardeþtirler. Anneleri farklýdýr, dinleri
tektir.”
Bu demektir ki
onlarýn þeriatlarý Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
için de þeriattýr.
- Yine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem,
yahudileri aþure günü oruç tuttuklarýný gördüðünde þöyle
demiþtir:
نَحْنُ
أَوْلَى بِمُوسَى مِنْهُمْ
“Biz Musa’ya onlardan daha yakýnýz.”
Bu da, Musa’nýn þeriatýnýn ona da þeriat olduðuna delâlet
etmektedir. Dolayýsýyla bu, önceki þeriatlarýn bize de þeriat
olduðuna dair bir delildir.
Önceki þeriatlarýn bize de
þeriat olduðunu söyleyenlerin delilleri iþte bunlardýr. Bu söz
esasýndan batýldýr. Zikredilen deliller, bu söze hüccet
olmazlar. Önceki þeriatlar bize þeriat deðildir ve Þer’î
delillerden sayýlmazlar. Bunun delili de; Kitap, Sünnet,
Sahabelerin Ýcmaý ve bizden öncekilere ait ve bize ait Þer’î
hükümlerin vakýasýdýr.
* Kitaptan deliller
þunlardýr:
- Allah’u Teala þöyle
demiþtir:
إِنَّ
الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الإسْلامُ
“Allah katýnda din Ýslâm’dýr.”
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الإسْلامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ
“Kim Ýslâm’dan baþka bir din ararsa (o din) ondan asla kabul
edilmez.”
وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا
بَيْنَ يَدَيْهِ مِنْ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ
“Sana da, daha önceki kitabý doðrulamak ve ona hakim olmak üzere
hak olarak Kitab’ý indirdik”
لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً
وَمِنْهَاجًا
“Her birinize
(her ümmete) bir
Þeriat ve metot verdik.”
Bu ayetlerle delil getirme
þekli þöyledir:
- Ýlk iki ayet: Her ne kadar
الإسلام –“Ýslâm”
kelimesi, Allah’a teslim olmak manasýnda olsa da, o iki ayette
الدين
–“Din” kelimesi ile birlikte zikredilmiþtir. Bu demektir ki, bu
kelimeden kast olunan Ýslâm Dinidir, Allah’u Teala’ya teslim
olmak deðil. “Ýslâm” kelimesinin “din”e atfedilmesi/isim olarak
verilmesi sadece Muhammed
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in getirdiði Þeriata isim olarak verilmesi olur. Onun için ilk ayetin
manasý: ‘Allah katýnda kabul görülen din, Rasul’ün
gönderilmesinden sonra gelen Ýslâm Dinidir.’ þeklinde olur.
- Ýkinci ayetin manasý da
þöyle olur: ‘Muhammed
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
gönderilmesinden sonra kim Ýslâm dininden baþka bir dine
inanýrsa, Allah ondan bunu kabul etmez ve o Ahirette hüsrana
düþenlerden olur. Bunu þu da teyit ediyor: Hýristiyanlar ve
Yahudiler Ýslâm Þeriatý ile muhataptýrlar ve kendi þeriatlarýný
terk etmekle emrolunmuþlardýr. Rasul’ün gönderilmesinden sonra,
Hýristiyanlýk ve Yahudilik küfür, tâbileri de kâfir
sayýlmýþlardýr. Böylece o iki ayetin manasý þöyle sabit oluyor:
Rasul’ün gönderilmesinden sonra, onun Þeriatýnda olmayan her
þeriat küfürdür.
- Üçüncü ayet: Bu ayette,
مهيمنا
–“müheyminen” sözü ile kast olunan
مصدقا
–“musaddikan”/“doðrulayýcý olmak” deðildir. Çünkü ayný ayette
مصدقا
– “musaddikan” da denilmekte
مهيمنا
–“müheyminen” de denilmektedir. Dolayýsýyla
مهيمنا
–“müheyminen” kelimesinin “doðrulayýcý olmaktan” baþka bir
manasýnýn olmasý kaçýnýlmazdýr. O mana da, önceki þeriatlara
“hakim olmasýdýr.” Kur'an’ýn önceki þeriatlara hakim olmasý,
önceki þeriatlarý nesh etmesidir. Yani onlarý doðrulayýcý ve
nesh edici olarak gelmiþtir.
- Dördüncü ayet: Allah’u
Teâlâ, her Rasule, diðerinin þeriatýndan baþka bir þeriat
vermiþtir. Bu demektir ki, Muhammed
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
Þeriatý, önceki þeriatlardan baþkadýr, önceki þeriatlar da
Muhammed
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e ait þeriat deðildir. Çünkü onun Þeriatý ve minhacý/yöntemi deðildir.
Zira her Rasule bir kanun ve yöntem verilmiþtir, yani þeriat
verilmiþtir. Bu da Rasul’ün, baþkasýnýn þeriatý ile deðil de
kendi Þeriatý ile kayýtlý olduðuna dair bir delildir.
Ayrýca Allah’u Teala þöyle
dedi:
أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ
الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي
قَالُوا نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ
وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ
مُسْلِمُونَ (133) تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ
وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا
يَعْمَلُونَ
“Yoksa Yakub’a ölüm geldiði zaman siz orada mý idiniz? O zaman
Yakub oðullarýna: ‘Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?’
demiþti. Onlar: ‘Senin ve atalarýn Ýbrahim, Ýsmail ve Ýshak’ýn
ilahý olan tek Allah’a kulluk edeceðiz. Biz ancak O’na teslim
olmuþuzdur’ dediler. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onlarýn
kazandýklarý kendilerinin, sizin kazandýklarýnýz sizindir. Siz
onlarýn yaptýklarýndan sorguya çekilmezsiniz.”
Allah bu ayetlerle bize, o
nebilerin yaptýklarýndan, bizi sorguya çekmeyeceðini haber
veriyor. Biz, onlarýn amellerinden sorguya çekilmediðimize göre
onlarýn þeriatlarýndan da sorguya çekilmeyiz. Çünkü o þeriatýn
tebliði ve onunla amel etmek, onlarýn amellerindendir.
Kendisinden sorgulanmadýðýmýz husus, kendisi ile talep
olunmadýðýmýz ve bize zorunlu olmayan husustur.
* Sünnetten delillere
gelince:
- Câbir’den Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in
þöyle dediði rivayet edildi:
أُعْطِيتُ خَمْسًا لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ قَبْلِي كَانَ كُلُّ
نَبِيٍّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً وَبُعِثْتُ إِلَى كُلِّ
أَحْمَرَ وَأَسْوَدَ
“Bana, benden önce
kimseye verilmeyen beþ husus verildi: 1- Benden önce her nebi
özel bir kavme gönderildi. Ben ise kýrmýzýsý siyahý herkese
gönderildim...”
- Ebu Hureyre’den Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þöyle dediði rivayet edildi:
فُضِّلْتُ عَلَى الأنْبِيَاءِ بِسِتٍّ .... وَأُرْسِلْتُ إِلَى
الْخَلْقِ كَافَّةً
“Ben nebilere altý
hususta üstün kýlýndým” onlarý zikretti. Onlardan
birisi de, “Tüm insanlara gönderildim.”
Böylece Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem, kendisinden önceki her nebinin sadece kendi kavmine özel olarak
gönderildiðini haber verdi. Dolayýsýyla her nebi, kavminden
olmayan kimselere gönderilmemiþ olur ve o kimseler kendi
nebileri olmayan bir nebinin þeriatý ile zorunlu kýlýnmamýþ
olurlar. Bununla sabit oldu ki; o nebilerden hiç birisi bize
gönderilmedi, dolayýsýyla þeriatlarý bize þeriat olmaz. Bunu,
nebilerle ilgili olarak Kur'an ayetlerinde açýkça geçen husus
teyit etmektedir.
Þöyle ki: -
وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا
“Semud kavmine de kardeþleri Salihi gönderdik.”
وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا
“Ad kavmine de kardeþleri Hud’u gönderdik.”
وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا
“Medyen kavmine de kardeþleri Þuayb’ý gönderdik.”
Nebi
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem
ile ilgili olarak
açýkça geçen husus ise þudur:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا
“Biz seni ancak bütün insanlar için müjdeleyici ve uyarýcý
olarak gönderdik.”
- Ayrýca Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem,
Muaz’ý Yemen’e kadý olarak gönderilirken þöyle dedi:
كَيْفَ تَقْضِي إِذَا عَرَضَ لَكَ قَضَاءٌ قَالَ أَقْضِي
بِكِتَابِ اللَّهِ قَالَ فَإِنْ لَمْ تَجِدْ فِي كِتَابِ اللَّهِ
قَالَ فَبِسُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَالَ فَإِنْ لَمْ تَجِدْ فِي سُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَا فِي كِتَابِ اللَّهِ
قَالَ أَجْتَهِدُ رَأْيِي وَلَا آلُو
“Sana
bir dava sunulduðunda ne ile hükmedeceksin?
Dedi ki; ‘Allah’ýn Kitabý
ile hükmederim.’ (Rasul) Dedi ki;
Allah’ýn Kitabýnda
bulamazsan? Dedi
ki; ‘Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
sünneti ile.’ (Rasul) Dedi ki;
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
sünnetinde de Allah’ýn Kitabýnda da bulamazsan?
Dedi ki; ‘Re’yimle/görüþümle
içtihad ederim. Ýhmal etmem.’”
Muaz, diðer
nebilerin kitaplarý ve sünnetlerinden bir þey zikretmedi. Nebi
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem
de ona þöyle dua
ederek onu tasvip etti:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَفَّقَ رَسُولَ رَسُولِ اللَّهِ لِمَا
يُرْضِي رَسُولَ اللَّهِ
“Allah’ýn elçisinin elçisini, Allah ve Rasulü’nün
sevdiði hususa muvaffak kýlan Allah’a hamd olsun.”
Diðer nebilerin kitaplarý ve
sünnetleri, Þer’î hükümlerin elde edildiði kaynaklardan olsaydý,
bu hadiste kendilerine baþvurmanýn vacibliði hususunda Kitap ve
Sünnet ile birlikte geçerdi. Ancak inceledikten ve
bilinmelerinden ümit kesildikten sonra onlarý terk edip görüþle
içtihat yapmak caiz olurdu.
- Yine Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
rivayet edildiðine göre, O, Ömer b. Hattab’ý, elindeki
Tevrat’tan bir parçaya bakarken gördüðünde kýzarak ona þöyle
dedi:
لَقَدْ جِئْتُكُمْ بِهَا بَيْضَاءَ نَقِيَّةً لَا تَسْأَلُوهُمْ
عَنْ شَيْءٍ فَيُخْبِرُوكُمْ بِحَقٍّ فَتُكَذِّبُوا بِهِ أَوْ
بِبَاطِلٍ فَتُصَدِّقُوا بِهِ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ
أَنَّ مُوسَى صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ حَيًّا مَا
وَسِعَهُ إِلَّا أَنْ يَتَّبِعَنِي
“Muhakkak ki ben
onu (risaleti)
size tertemiz pýrýl pýrýl getirdim. Onlara bir þey sormayýn.
Zira ya hak söylerler onlarý yalanlarsýnýz, ya da batýl
söylerler onlarý tasdik edersiniz. Nefsim elinde olana yemin
olsun ki, Musa
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
yaþýyor olsaydý, ancak bana tabi olabilirdi.”
Bu hadis, Musa yaþasaydý
ancak Nebi’ye tâbi olmak zorunda olduðunu haber vermektedir. O
halde Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
ölümünden sonra Musa’ya tâbi olmamasý evlâ olmaktadýr.
Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, kendisinden önceki bir þeriata tâbi olsaydý, o þeriata baþvurmasý ona
vacib olurdu. Geçmiþ þeriatlarýn kendilerinden yoksun
olmadýklarý vakýalarýn hükümleri hakkýnda vahyin inmesini
beklemezdi. Fakat gerçek þudur ki, Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem,
hakkýnda vahiy inmemiþ bir vakýa hakkýnda kendisine soru
sorulduðunda vahiy inesiye kadar cevap vermekten geri dururdu.
Buna örnek çoktur. Meselâ:
- Buhari, Ýbn Münkeder’den þu
rivayeti tahriç etti:
“Cabir
b. Abdullah’ý þöyle derken
iþitmiþtim: ‘Ben hastalandým. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
Ebu Bekir ile yürüyerek beni ziyarete geldi. Bana geldiðinde ben
baygýnlýk geçirmiþtim. Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
abdest alýp,
abdest suyunu benim üzerime döktü. Bunun üzerine ben kendime
geldiðimde; “Ey Allah’ýn Rasulü, malým hakkýnda nasýl hüküm
vereyim? Malým hakkýnda nasýl davranacaðým? dedim. Bana miras
ayeti inene kadar cevap vermedi.”
Eðer önceki
þeriatlar ona þeriat
olsaydý, onlara baþvurup cevabý verirdi.
* Ýcmâya gelince:
Sahabeler, Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Þeriatýnýn önceki þeriatlarý neshettiði hususunda icmâ etmiþlerdir.
Önceki þeriatlarla kulluk
olsaydý, onlarý tasdik eden ve bize bildiren olurdu, onlarý nesh
eden olmazdý. Bu ise muhaldir. Ayrýca önceki þeriatlar bize
þeriat olsaydý onlarýn öðrenilmesi Kur’an ve Hadisin öðrenilmesi
gibi farzý kifayelerden olurdu. Çeþitli olaylar vukuu bulduðunda
onlara baþvurmalarý, onlarý incelemeleri ve nakledenlerini
soruþturmalarý sahabelere vacib olurdu.
Mesela sahabeler, aralarýnda
vukuu bulan; “dedenin mirasý”, “avl meselesi”, “ümmü veledin
satýþý meselesi”, “þarap içme haddi meselesi”, v.b. meselelerde
önceki þeriatlara baþvurmamýþlardýr. Zira bu hususta onlardan
hiçbir þey nakledilmemiþtir. Dolayýsýyla önceki þeriatlar bize
þeriat olmaz.
* Bizden öncekilere ve
bize ait Þer’î hükümlerin vakýasýna gelince:
- Kur’an, önceki þeriatlardan
bir çok hüküm içermektedir. Bunlarýn haklarýnda neshin gelmediði
Kur’an ile sabittir. Fakat bu hükümler, Rasul’ün bize getirdiði
hükümler ile çeliþmektedir. Önceki þeriatlarýn hükümlerini
getiren ayetler; hükümlerin nesh edilmesi halinde olduðu gibi,
hükümleri baþka hükümler ile nesh edilmiþ olmalarý anlamýnda
hükmen nesh edilmiþ sayýlmazlar. Sadece o hükümler; bizim
kendileriyle sorumlu olmadýðýmýz önceki þeriatlara ait hükümler
sayýlýrlar. Bu da önceki þeriatlarýn bize þeriat olmadýðýna dair
bir delildir.
Önceki þeriatlara ait olup
Kur’an’da geçen hükümlere örnekler þunlardýr:
- Süleyman’ýn þeriatýndan
örnek þu ayette geçmektedir:
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِي لا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ
كَانَ مِنْ الْغَائِبِينَ (20) لاعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا
أَوْ لاذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ
“Kuþlarý gözden
geçirdi ve þöyle dedi: Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa
kayýplara mý karýþtý? Ya bana apaçýk bir delil getirecek ya da
onun canýný iyice yakacaðým yahut onu boðazlayacaðým.”
Zarar verse de kuþun
cezalandýrýlmasýnýn geçersizliði, hatta bütün hayvanlarýn
cezalandýrýlmasýnýn geçersizliði hususunda Müslümanlarda ihtilaf
yoktur. Nitekim bu hususta nâss gelmiþtir. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem
þöyle demiþtir:
الْعَجْمَاءِ جُرْحُها جُبَارٌ
“Hayvanlara aðýr
ceza vermek
(eziyet etmek)
zorbalýktýr.”
- Musa’nýn þeriatýndan örnek
þu ayettedir:
وعلى
الذين هادوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنْ الْبَقَرِ
وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلا مَا حَمَلَتْ
ظُهُورُهُمَا أَوْ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ “Yahudilere bütün týrnaklý hayvanlarý haram kýldýk, sýrtlarýnda
yahut baðýrsaklarýnda taþýdýklarý ya da kemiðe karýþan yaðlar
hariç olmak üzere sýðýr ve koyunun iç yaðlarýný da onlara haram
kýldýk.”
Ýslâm Þeriatýnda bütün bunlar
Müslümanlara Allah’u Teâlâ’nýn þu sözleriyle helal
kýlýnmýþtýr:
وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ “ ... sizin yiyeceðiniz de onlara helaldir.”
Ýç yaðý bizim yiyeceðimizdendir ve onlara helaldir.
- Musa’nýn þeriatýndan bir
örnek de þu ayettedir:
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ
وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأنفَ بِالأنفِ وَالْأُذُنَ
بِالْأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ
“Onda (Tevrat’ta)
onlara þöyle yazdýk: Cana can, göze göz, buruna burun, kulaða
kulak, diþe diþ, yaralar da kýsastýr.”
Biz bunu almýyoruz. Çünkü
bununla emrolunmadýk. Ancak onu bizden baþkalarýna emretti.
Ýslâm’da ise bunlarýn içinden “can”ýn dýþýnda vücudun organlarý
için kýsas yoktur. Fakat bütün bunlar hakkýnda “irþ” yani diyet
vardýr. Bunu Sünnet açýklamýþtýr. Nitekim Nesâi, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediðini rivayet etmiþtir:
...وَفِي الْأَنْفِ إِذَا أُوعِبَ جَدْعُهُ الدِّيَةُ وَفِي
اللِّسَانِ الدِّيَةُ ... وَفِي الْعَيْنَيْنِ الدِّيَةُ....
“...Burun
tamamen koparýlmýþ ise bir tam diyet, dil için bir tam diyet...
iki göz için bir tam diyet...”
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in Buhari’de geçen þu;
يا
أنس كتاب الله القصاص
“Ey
Enes! Allah’ýn kitabý kýsas ile hükmetmektedir.”
sözüne gelince; bu, Enes’in halasý Rebî’in bir cariyenin bir
diþini kýrdýðýnda söylenmiþtir. Burada zikredilen “kýsas”
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا “Onda
(Tevrat’ta)
onlara þöyle yazdýk: ...”
ayetine iþaret etmemektedir. Çünkü ayette zikredilen kýsas
yaralamalarla birlikte zikredildi. Ayette diyor ki;
الجروح قصاص “Yaralar da kýsastýr.”
Olay ise; diþ olayýdýr. Dolayýsýyla Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in o sözü bu zikredilen ayete iþaret
etmemektedir. Fakat o diþ hakkýnda kýsasla ilgili özel bir
hükümdür. O da þöyledir; bir tek kemik kasýtlý olarak
kýrýldýðýnda, hakkýnda kýsas vardýr.
- Yusuf’un þeriatýndan örnek
þu ayettedir:
قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ
كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
“Onun cezasý, kayýp eþya kimin yükünde bulunursa iþte o
(þahsa el koymak) onun cezasýdýr. Biz zâlimleri böyle cezalandýrýrýz, dediler.”
Yani hýrsýzý köleleþtirmek hýrsýzýn cezasýdýr. Ýslâm hýrsýzýn
cezasý olarak, el kesme cezasýný getirmiþtir.
- Þuayb’ýn þeriatýndan örnek
de þu ayettedir:
قَالَ
إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى
أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَةَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا
فَمِنْ عِنْدِكَ “(Þuayb)
dedi ki; Bana sekiz yýl çalýþmana karþýlýk, þu iki kýzýmdan
birini sana nikâhlamak istiyorum. Eðer on yýlý tamamlarsan artýk
o sendendir.”
Bu da Ýslâm’da caiz deðildir.
Çünkü icare sözleþmesinde belirsizlik vardýr.
احدى
ابنتى “Ýki
kýzýmdan biri”,
أَيَّمَا الأجَلَيْنِ “Bu iki süreden hangisi olursa olsun.”
Bunlar belirsizlik ifadeleridir. Ayrýca mehir, kadýna aittir,
babasýna deðil. Zira Allah’u Teala þöyle diyor:
وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً
“Kadýnlara mehirlerini gönül rýzasý ile veriniz.”
- Zekeriyya zamanýndaki
halkýn þeriatýna örnek þu ayette geçen Meryam’in annesinin þu
sözüdür:
رَبِّ
إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا
“Rabbim, karnýmdakini azatlý bir kul olarak sýrf sana adadým.”
Bu, asýl itibarý ile Ýslâm’da caiz deðildir.
- Yakub’un Þeriatýndan örnek
þu ayettedir:
كُلُّ
الطَّعَامِ كَانَ حِلاً لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلا مَا حَرَّمَ
إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ
“Ýsrail’in kendisine haram kýldýklarý dýþýnda, yiyeceðin her
türlüsü Ýsrailoðullarýna helal idi.”
Ýslam’da, Allah’u Teâlâ’nýn
haram kýlmadýðý hususu kiþinin kendisine haram kýlmasý helal
deðildir. Zira Allah’u Teâlâ, Rasule þöyle demiþtir:
لِمَ
تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ “Allah’ýn sana helal kýldýðý þeyi niçin kendine haram kýlýyorsun?”
- Kehf ehli ashabý
zamanýndaki kitaplýlarýn þeriatýndan örnek þu ayettedir:
قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ
عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا
“Onlarýn durumuna vakýf olanlar ise; Bizler kesinlikle onlarýn
yaný baþlarýna bir mescid yapacaðýz, dediler.”
Bu ise, Ýslâm’da haramdýr.
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
þöyle dedi:
إِنَّ
أُولَئِكَ إِذَا كَانَ فِيهِمُ الرَّجُلُ الصَّالِحُ فَمَاتَ
بَنَوْا عَلَى قَبْرِهِ مَسْجِدًا وَصَوَّرُوا فِيهِ تِلْكَ
الصُّوَرَ فَأُولَئِكَ شِرَارُ الْخَلْقِ عِنْدَ اللَّهِ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
“O
kimseler ki, içlerinden salih birisi öldüðünde onun kabrinin
üstüne bir mescid yaparlar.Ýçerisine resimler çizerler. Ýþte
onlar Kýyamet Günü Allah katýnda yaratýklarýn þerlileridirler.”
Ýþte böyle Kur’anda Allah’ýn
bizden öncekilerin hükümlerini bize anlatmýþ olduðu birçok ayet
vardýr. Rasul ise bu hükümlere muhalif hükümler getirmiþtir. Bu
ayetler, nesh olunan ayetler gibi bizzat nesh olunmuþ
deðildirler. Sadece önceki þeriatlar nesh olunmuþtur.
Dolayýsýyla bu ayetler bizden öncekilerin þeriatlarýndandýr ve
onlardan sorumlu deðiliz.
Bütün bunlardan açýða çýkýyor
ki; önceki þeriatlar bize þeriat deðildirler, dolayýsýyla
hükümlerin kendilerinden çýkartýldýðý Þer’î delillerden
sayýlmazlar.
Onlarýn sözlerine delil
olarak ileri sürdükleri delillere gelince: Onlarýn tamamýnda bu
husus hakkýnda bir delâlet yoktur.
-
فَبِهُدَاهُمْ اقْتَدِهِ “Sen de onlarýn hidayetlerine/yoluna uy.”
Bu ayette kast olunan tevhittir. Çünkü
فبهداهم “Hidayetlerine” dedi.
بهم
“Onlara” demedi. Onlarýn kendisiyle hidayet bulduklarý husus
tevhittir.
-
إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ
“Biz Nuh’a... vahyettiðimiz gibi sana da vahyettik.”
Bu ayette, Nuh’a
ve ondan sonraki nebilere vahyedilenlerin aynýsýnýn Rasul’e de
vahyedildiðine dair bir delâlet yoktur ki, “onlarýn Þeriatýyla
emredilmiþtir”, denilsin. Bilakis bu ayet ile kast olunan; onun
imkânsýz olduðunun düþünülmesi ihtimalinden dolayý, baþka
nebilere vahy olunduðu gibi Rasul’e de vahyolunduðunu
bildirmektedir. Yani, ‘Allah, senden öncekilere vahyettiði gibi
sana da vahyetti” demektir.
-
شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا
“...Nuh’a tavsiye ettiðini Allah size de din kýldý.”
Bu sözden kast olunan da, tevhidin aslýdýr, silinip yok olan Nuh’un
þeriatý deðil. Bunun için Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in,
Nuh’un þeriatýndan bahsettiði hiç nakledilmemiþtir.
-
أَنْ
اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ “Ýbrahim’in milletine uy diye vahyettik.”
الملة
“Millet” lafzýyla kast olunan, sadece tevhidin esaslarýdýr ve
þeriatýn detaylarý olmaksýzýn ibadetle Allah’u Teâlâ’yý
yüceltmektir. Buna “millet” lafzýnýn þeriatýn detaylarýna isim
olarak verilmemesi de delâlet eder. Zira þeriatýn detaylarýndaki
mezheplerinden dolayý “Þafi milleti”, “Caferi milleti” denilmez.
Bunu ayetin devamýndaki þu söz de tey’id eder.
وَمَا
كَانَ مِنْ الْمُشْرِكِينَ “O, müþriklerden deðildi.”
“Millet” lafzý, dinin karþýlýðýnda þirkin karþýtý olarak
zikredilmiþtir. O da sadece tevhittir. Böylece bu, tâbi olmanýn
ancak tevhidin aslýnda olduðuna dair bir delildir.
-
يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ “Nebilerin kendisiyle hükmettiði.”
Bu, haber verme sîgasýdýr, emir sîgasý deðil. Böylece Tevrat’a
tabi olmanýn vacib oluþuna delâlet etmez. Bu ayette, Rasul’ün
kendisi ile hükmettiðine dair bir delâlet yoktur. Bir yahudinin
recm edilmesi hususunda Rasul’ün Tevrat’a baþvurduðuna dair
rivayete gelince; Rasul, Tevrat’ýn getirdiði ile hükmetmek için
Tevrat’a baþvurmadý. O sadece recmin Tevrat’ta geçtiðine dair
vermiþ olduðu haberin doðruluðunu ve yahudinin de onu inkârýný
açýða çýkarmak için Tevrat’a baþvurdu. Bu hususun dýþýnda
Tevrat’a baþvurmadý.
- Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüne gelince:
يا
أنس كتاب الله القصاص “Ey Enes! Allah’ýn Kitabý kýsas ile hükmetmektedir.”
Bu sözden
kast edilen, Allah’u Teâlâ’nýn
السن
بالسن “Diþe diþ...”
sözü deðildir.
Çünkü ayette zikredilen kýsas yaralamalarla birlikte zikredildi. Olay
ise; diþ olayýdýr. Dolayýsýyla Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in o sözü bu zikredilen ayete iþaret
ediyor olsaydý, yaralamalar hakkýndaki kýsasa iþaret etmiþ
olurdu. Bu ise, olaydan baþkadýr. O da diþin kýrýlmasýdýr.
Burun, kulak, göz gibi diðer organlar hakkýnda ise, “irþ” yani
diyet geçmiþtir. Bu da Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’den rivayet edilen Sünnette açýklanmýþtýr,
zikredilen ayette geçen kýsas deðildir.
- Þu hadise gelince:
مَنْ
نَسِيَ صَلاةً أَوْ نَامَ عَنْهَا فَلْيُصَلِّهَا إِذَا ذَكَرَهَا “Kim bir namaz vakti uyuyakalýr veya unutup vaktini
geçirirse, hatýrladýðýnda onu kýlsýn.”
Bu hadis, uyuma ve
unutma durumunda, namazý kaza etmeyi vacib kýlan olmasýndan
dolayý, (TaHa:14) ayeti ile delillendirilmemiþtir. Sadece bu
hadisten sonra o ayetin okunmasý ile, Müslümanlarýn kendisiyle
emrolunduklarý hususun benzeri ile Musa’nýn da emrolunduðuna
dikkat çekilmiþtir. Zira Rasul bu sözü söyleyerek uyunduðunda
veya unutulduðunda namazý kaza etmeyi emrettikten sonra hüküm
sabit olmuþtur. Bu sabit olduktan sonra Rasul, Musa
Aleyhisselam’ýn emrolunduðu gibi ümmetinin de bununla emrolunduðuna dikkati
çekmiþtir.
- Rasul’ün;
الأنبياء إخوة
“Nebiler
... kardeþtirler...” hadisine gelince: Bu söz, bu konuyla ilgili bir delil deðildir. Çünkü
Allah’u Teâlâ þöyle dedi:
لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا
“Her birinize
(her ümmete) bir
kanun ve metot verdik.”
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
bu hadisteki
دينهم
واحد
“Dinler birdir.” sözünün manasý, kesinlikle ihtilaf etmedikleri tevhidin aslý demektir.
- Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in aþure günü yahudileri de oruç tutarken görünce söylediði þu sözüne
gelince:
نَحْنُ أَوْلَى بِمُوسَى مِنْهُمْ
“Biz
Musa’ya onlardan daha yakýnýz.”
Rasul’e o gün oruç tutulmasý emredilmiþtir. Eðer Allah ona o gün
oruç tutmasýný emretmiþ olmasaydý o, bu hususta Yahudilere tâbi
olmazdý.
Bütün bunlardan açýða çýkýyor
ki; bu delillerin tamamýnda önceki þeriatlarýn bize þeriat
olduðuna dair bir delâlet yoktur. Dolayýsýyla bu deliller bu
hususta delil getirmek konumundan düþerler. Geride önceki
þeriatlarýn bize þeriat olmadýðýna dair getirilen deliller
kalýr. Böylelikle Kur’an ve Hadiste önceki ümmetlere ait
hükümlerden geçenlerin sadece bizden önceki ümmetlere has
olduðu, bize ait þeriat sayýlmadýðý sabit olmaktadýr.
Dolayýsýyla Kur’an ve Hadiste geçen önceki þeriatlara ait
hükümler ancak bizim için geçerli olduðuna dair delil olduðunda
bizim için muteber olmaktadýr. Bu delil de; o hükmün genel sîga
ile gelmesi veya o hükmün bize ait olduðuna delâlet eden bir
karinenin olmasýdýr. Ýþte o zaman biz de o hükümle sorumlu
oluruz. Fakat onunla sorumlu olmamýz, onun önceki þeriattan
dolmasýndan dolayý deðil de onun bizim için konulduðuna dair bir
delilin gelmiþ olmasýndan dolayýdýr.