3-
Istýlah-Takdir-Örf:
“Örf” lügatte, “ma’ruf/bilinen” demektir. Ma’ruf þey,
yani kabul edilmiþ alýþkanlýk/âdet demektir. Buna örnek Allah’u
Teâlâ’nýn þu sözünde geçendir:
خُذْ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ
“Sen af yolunu tut, örfü/iyiliði
emret.”
Yani ‘fiillerden güzel olaný emret’ demektir.
Belirli bir toplulukta yayýlmýþ âdete de “örf” denir. Baþka bir
ifade ile onlar, belirli bir topluluðun fertlerinden tekrarlanan
amellerdir. Zira adet, ferdin hoþnutlukla tekrarladýðý fiildir.
Bu âdet, fertlerin tamamý ya da büyük çoðunluðu yaparak
toplulukta ya da toplumda yaygýnlaþtýðýnda “örf” olur.
Dolayýsýyla “örf” gerçekte, topluluðun ya da toplumun âdetidir.
Onun için bir þey hakkýnda örfe göre hüküm vermek, onun toplumun
çoðunluðunun adet edindiði bir hususa dayanan bir hüküm olduðu
zaman söz konusu olur. Böylece “örf” amellerde olur, lafýzlarda
ve eþya için deðerlendirmelerde olmaz.
“Istýlah” ise; bir topluluðun belirli bir þeye belirli
bir ismin verilmesi hususunda ittifak etmesidir. Buna örnek,
diller ve özel ýstýlahlardýr. Nahiv âlimlerinin/gramercilerin
ýstýlahý, fizikçilerin ýstýlahý gibi, ya da bir köyün, bir
bölgenin ýstýlahý gibi. Zira bunlarýn hepsi ýstýlahtýr.
Kendisine “örfi hakikat” dedikleri husus da ýstýlahtandýr,
örften deðil. Zira “örfi hakikat”; bir topluluðun belirli bir
manaya belirli bir isim vermek hususunda birleþmesidir.
Dolayýsýyla o, dilden sayýlmasý bakýmýndan fark etmeksizin dil
ile ilgili “ýstýlah” gibidir. Buna göre o, sadece “ýstýlah”týr,
adet ve örf cinsinden deðildir. Zira o; insanlarýn,
kullanýlmalarý hususunda birleþtikleri bir takým manalar
hakkýnda belirli bazý lafýzlarý kullanmakla alakalýdýr. Bu ise,
ýstýlahýn kendisidir.
Ýnsanlarýn itibar edilmeleri hususunda hem fikir olduklarý
takdirlere/deðerlendirmelere gelince; fiyatlar, ücretler,
nafaka miktarlarý, mehirler v.b.
bunlar örften deðildirler. Çünkü bunlar insanlarýn adetlerinden
deðildirler. Fakat bunlar toplumdaki durumun ve piyasanýn
belirlediði bir takým þeyler için belirli deðerlerdir.
Ýþlenmesinden dolayý insanlarýn tekrar etmelerinden doðan bir
netice deðildirler. Hatta isimlendirilmeleri hususunda
insanlarýn ýstýlahý da deðildirler. Onlarý sadece topluluðun
dýþýndaki bir durum belirler, topluluk da bu durumlara binaen
onlarý deðerlendirir. Onun için onlarýn deðerlendirilmesinde,
onlar hakkýndaki uzmanlara baþvurulur, þahitlere ve çoðunluða
deðil. Buna binaen, bu takdirler örf cinsinden
deðildirler.
Örf, ýstýlah ve takdir arasýndaki fark þudur:
-Örf, fiillerden bir fiilin çözümüdür. Zira o, fiil ya da
þey hakkýndaki hükümdür. Onun için bazý beþerî kanunlar onu,
bazý kanunlara delil sayarlar. Örfü savunanlar da onu bazý Þer’î
hükümlere delil sayýyorlar. Dolayýsýyla örf bir sorunun
çözümüdür. Zira örf, çözümün konulmasý için alýnýr. Böylece bu
örfe dayanarak, kanun bir görüþe binaen olur, ya da Þer’î hüküm
baþka bir görüþe binaen olur.
-Istýlah ise, bir mananýn ismidir. Bu mana için herhangi
bir çözüme bakýlmaz. Onun çözümü ister bir kanun olsun, ister
bir Þer’î hüküm olsun, ister ise baþka bir þey olsun fark etmez.
Zira ýstýlah, belirli bir mana için belirli bir ismin
konulmasýyla alakalýdýr. Dolayýsýyla ýstýlah, fiilin ya da
eþyanýn ismi ile alakalýdýr, çözümü ile deðil.
-Takdir/deðer tayin etme ise, örften de ýstýlahtan da
farklýdýr. Çünkü o, piyasa durumunun ve toplum durumunun
oluþturduðu belirli þeylere hastýr. Fiyatlar, ücretler,
mehirlerin takdiri gibi. Zira hüküm nafakayý ya da mehri, ya da
boþanma tazminatýný, ya da ev ücretini vacib kýlar. Uzmanlar
bunu piyasanýn ya da durumun oluþturulmasýna -yani insanlar
arasýnda var olana- göre takdir ederler. Dolayýsýyla bunun
hükümle bir alakasý yoktur. Zira takdir, hüküm belirlemez.
Sadece hakkýnda hüküm gelen miktarýný belirler.
Buna binaen örf, ýstýlah ve takdiri birbirine karýþtýranlar
yanlýþ yapýyorlar. Çünkü onlardan her birisinin vakýasý
diðerinden baþkadýr. Dolayýsýyla bunlarýn hepsini örf cinsinden
saymak, Þeriata aykýrý olmasýna ilaveten vakýaya aykýrýdýr.
Çünkü Þeriat, lügavi ve örfi ýstýlahlara itibar edip hükümleri
onlara göre koymuþtur. Takdirlere itibar edip Þer’î hükümleri
onlarýn gereðince seyreder kýlmýþtýr. Örf ise böyle deðildir.
Zira Þeriat, fiiller ve eþya için çözümler getirmiþtir. Örfe
kesin olarak itibar etmemiþtir, onu kullarýn fiilleri ve eþya
hakkýnda ona herhangi bir hüküm verme yetkisi vermedi. Bilakis
çözümleri sadece Þeriat Koyucunun hitabý ile sýnýrlandýrdý.
Þeriata Göre Örfe Ýtibar Edilmez:
Bazý müçtehitler, örfe yasamanýn asýllarýndan bir asýl ve Þer’î
delillerden bir delil olarak itibar ederler, onunla bir çok
Þer’î hükme delil getirirler. Örfü iki kýsma ayýrýrlar: Genel
örf ve özel örf.
Genel örfe, zanaatkâra sipariþle bir þey yaptýrmayý örnek
gösterirler. Zira insanlar, ihtiyaçlarý olan ayakkabýlarý,
elbiseleri, bir takým aletleri v.b. zanaatkârlara yaptýrmayý
adet edinmiþlerdir. Böylece örf caiz kýldýðý için olmayan bir
þey üzerinde sözleþme olsa da, o iþleme caiz derler. Zira örfü
bu muamelenin caiz oluþuna dair delil sayarlar.
Özel örfe, altý ay gibi þu kadar ayý geçmeyen bir müddete kadar
vadeli alýþ-veriþin taksitli olmasý hakkýnda bazý tüccarlarýn
ýstýlahýný örnek gösterirler. Zira bu örf, sözleþmede
zikredilmemiþ olsa da ödeme esasýnda hükmedici olur.
Onlar; “Þeriat, çeþitli meselelerde örfe itibar etmiþtir”
derler. Onun için örfe dayalý hükmü bir Þer’î delile dayalý bir
Þer’î hüküm sayarlar. Buna da Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünü delil
getirirler: خُذْ الْعَفْوَ
وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنْ الْجَاهِلِينَ
“Sen af yolunu tut, örfü/iyiliði emret. Cahillerden yüz çevir.”
“Þeriat bize örf yolunu tutmamýzý emretti” derler. Örfü
Þer’î delil olarak kabul etmelerine binaen ona dayalý olarak bir
çok Þer’î hüküm çýkarttýlar. Bunlara örnek þunlardýr:
1-Bir kiþi, filancanýn evine ayaðýný basmayacaðýna yemin
ederse, yemin eve girme manasýna hasredilir. Çünkü örfi mana,
sadece “ayak basmak” deðildir. Zira evin zeminine ayaðýný
dokunmaksýzýn bir binek üzerinde eve girerse, örf delili ile
Þeriata göre yeminini bozmuþ olur. Çünkü “ayak basmak” tabirinin
manasý “girmektir”. Böylece bu hükümde örfü hakim kýlmak muteber
olmaktadýr.
2-Bir aðacýn meyvelerini dalýndayken satýn almak,
alýþ-veriþ lafzýyla deðil de tazmin etmek lafzýyla yapýlsa
alýþ-veriþ sayýlýr. Çünkü örf böyle cereyan etmiþtir. Zira
zeytinin, limonun ve diðerlerinin tazmininde, aðacýn meyvesinin
satýþý “tazmin” lafzýyla geçmektedir. Dolayýsýyla örf delili ile
sahih olmaktadýr. Böylelikle örf Þer’î bir hükme Þer’î delil
olmaktadýr.
3-Bir kiþinin arkadaþýnýn evinde önünde bulunandan
yemesi, su içmesi gibi bazý ihtiyaçlarý için bazý aletleri
kullanmasý caizdir. Çünkü örf bunu caiz kýlmýþtýr. Böylelikle
örf Þer’î bir hükme delil olmaktadýr.
4-Ýnsanýn, aðacýn altýna düþmüþ çabuk bozulan
meyvelerden, sahibinden izin almadan yemesi caizdir. Çünkü onun
mubahlýðý hususunda örf oluþmuþtur. Böylece örf Þer’î delildir.
5-Sükûtun izin vermek sayýlmasý, ancak kýz çocuðunun
evlenmek konusunda konuþmaktan utandýðýna dair örf oluþtuðu için
geçerli olmaktadýr. Böylece örf, sükûtun izin sayýlmasýna dair
delildir.
6-Evin satýþýna; anahtarý, kapýlarý ve eve ait olduðu
âdeten kabul edilen hususlar dâhil olur. Ayný þekilde ineðin
satýþýna, küçük süt buzaðý da dâhil olur. Ýþte böyle örfün
kendisine tâbi kýldýðý her husus, alýþ-veriþ anýnda zikredilmese
de, hakkýnda örf oluþtuðundan dolayý alýþ-veriþe doðal olarak
dâhil edilir.
7-Bir kiþi, baþka birisini kendisi için bir et almasý
için vekil tayin etse, o da onun için sýðýr eti alsa, o kiþi
“ben koyun eti istiyorum” dese ve böylece ihtilafa düþseler.
Bakýlýr; Eðer o belde halkýnýn örfüne göre, et denildiðinde
sýðýr eti anlaþýlýyorsa, onun o eti almasý gerekir. Eðer et
denildiðinde koyun eti anlaþýlýyorsa, vekil olan kimsenin ona
koyun eti getirmesi gerekir. Burada belirleyici olan örf
olmaktadýr. Buna göre örf Þer’î delildir.
8-Bir kiþi, bir terzinin yanýnda belirli bir ücretle
elbise dikerse. Terzi elbisenin astarý ve diðerlerinin
külfetinin o çalýþana ait olduðunu söylerse, o da terziye ait
olduðunu söylerse, örfün kendisine þahitlik ettiði kimseye hak
verilir. Eðer örf terziye hak veriyorsa, o külfet iþçiye aittir.
Eðer iþçiye hak verirse, o külfet terziye aittir.
9-Çeþitli, farklý birkaç tedavül deðeri olan bir ülkede,
çeþidini açýklamaksýzýn bir kiþi dinar veya dirhemden belirli
bir miktar karþýlýðý alýþ-veriþ yaparsa, paranýn çeþidini tayin
etmek hususunda örfe baþvurulur. Böylece örf, üzerinde
alýþveriþin yapýldýðý dinar ve dirhemin çeþidini belirlemede
Þer’î delil olmaktadýr.
10-Kocasý kendisi ile cinsi iliþkide bulunmuþ kadýn,
kocasýnýn mehrinden kendisine peþin bir þey vermediðini iddia
edip, mehrinin tamamýný peþin olarak talep etse; mehrinden peþin
olarak bir kýsmý kendisine ödenmedikçe kadýn zifafa
götürülmediði hususunda bölge halkýnýn örfü olduðunda, kadýnýn
bu iddialarý dinlenilmez ve hatta kadý o iddialarý reddeder.
Böylece burada örf hükmü belirlemiþtir, zira kadý’nýn o
iddialarý reddetmesi Þer’î hükmüne delil olmuþtur.
Ýþte böyle, bir çok mesele ve hükmü ileri sürüp örfü onlara
Þer’î delil yapmaktadýrlar ve örfü Þer’î delillerden
saymaktadýrlar. Örfün Þer’î delil sayýlmasýnda Allah’u Teâlâ’nýn
þu sözüne dayanýyorlar: خُذْ
الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ “Sen af yolunu
tut, örfü emret.”
Ýleri sürdükleri meseleler ve hükümleri de delil getiriyorlar.
Onlardan bazýlarý; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
bazý örfleri ve adetleri kabul ettiðini, bunun da örfün Þer’î
hükme Þer’î delil olmasýna itibar etmeye dair delil olduðunu
söylediler. Þu rivayeti de bu hususta ileri sürdüler: “Abdullah
b. Mes’ud’dan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þöyle dediði rivayet edildi:
فَمَا رَأَى الْمُسْلِمُونَ حَسَنًا فَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ حَسَنٌ “Müslümanlarýn
güzel gördüðü þey, Allah katýnda da güzeldir.”
Bu, “örf, Þer’î delildir” diyenlerin görüþlerinin özetidir. Bu
batýl bir görüþtür. Onun batýl oluþu aþaðýdaki hususlarda
özetlenebilir:
1-Örf hakkýnda delil olarak gösterilen ayet, bu konu ile
bir alakasý olmadýðý halde, bu konuya iðrenç bir þekilde zorla
sokuþturulmuþtur. Zira ayet, bir Mekkî ayettir. A’raf
süresindedir. Ayetin manasý
þöyledir: Ýnsanlarýn fiillerinden, ahlaklarýndan, onlardan
gelenden sana af olunaný al. Onlara sýkýntý vermeksizin
kolaylaþtýrýcý ol, nefret etmemeleri için onlardan güçlük ve
onlara sýkýntý veren
hususlarý talep etme. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözünde olduðu gibi: يَسِّرُوا
وَلا تُعَسِّرُوا
“Kolaylaþtýrýnýz,
zorlaþtýrmayýnýz.”
“Örfle emret”. Yani, fiillerden güzel olaný ile emret.
Bilinen “örf” güzel fiildir.
Ýleri sürdükleri hadise gelince; o Ýbn Mes’ud’un
sözüdür, hadis deðildir.
Dolayýsýyla onunla delil getirilmez. Ayrýca onun örfle bir
alakasý da yoktur. Çünkü nâssýnda “Müslümanlarýn güzel
gördüðü” diyor, “Müslümanlarýn üzerinde birleþtikleri ve adet
edindikleri” demiyor.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in örflerden
ve adetlerden olduðu halde ikrar ettiði amellere gelince;
onlarla amel etmek, Rasul’ün ikrarý olan Þer’î delille amel
etmek sayýlýr. Rasul’ün ikrarý Þer’î delildir, örf ve adetlerle
amel etmek deðil, baþkasýnýn ikrarýnýn da bir önemi yoktur.
Dolayýsýyla Þeriat, örfü kabul etti denilmez.
Bazý fakihlerin örf hakkýna, bir Þer’î hüküm olarak itibar
ettikleri hususa gelince; onlarýn bir kýsmý ýstýlah ile
alakalýdýr, bir kýsmý da eþyanýn takdiri ile alakalýdýr.
Istýlah ile alakalý olan husus; onun, onu ýstýlah
edinenler nezdindeki itibarý hakkýnda þüphe yoktur. O bir takým
manalara bir takým isimler vermek ile alakalýdýr, insanlarýn
fiilleriyle ve eþya ile alakalý deðildir.
Takdir ile alakalý hususa gelince; onda uzman kiþilere
baþvurulur. Ýster nafaka olsun, ister mehri misil olsun, ister
ecri misil olsun v.b. fark etmez. Buna itibar edilmesi sadece
Þeriattan gelmektedir, örften deðil. Zira o insanlar arasýnda
ma’ruf olan þeyin takdir edilmesini talep eden Þer’î nâsslar
gelmiþtir. O nâsslar her þeyde örfü hakim kýlmak için
gelmemiþtir.
- Allah’u Teâlâ þöyle buyurdu:
وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ
“Kadýnlarýn da erkekleri üzerinde ma’ruf/belirli haklarý
vardýr.”
Yani iki eþ ve benzerlerinin halindeki bilinen þekilde,
erkeklerin kadýnlar üzerinde haklarý olduðu gibi, kadýnlarýn da
erkekler üzerinde haklarý vardýr. Burada ma’ruf, kadýnýn konumu
ile ilgili bilinen þeydir. Kadýn baþkasýnýn kendisine hizmet
ettiði kiþilerden midir? Yoksa kocasýna hizmet eden kiþilerden
midir? Yani bu kadýn kendisine, hizmetçi tutan “haným efendi”
denilenlerden midir? Yoksa baþkasýna hizmet edenlerden mi?
“Benzeþmeden” kast edilen, sadece vacib olandadýr, fiillerin
detaylarýnda benzeþme deðil. Yani erkeðin haklarýnýn kadýnýn
üzerinde vacib olmasý gibi, kadýnýn haklarýnýn da erkek üzerinde
vacib olmasýdýr. Bu haklarýn ayrýntýlarýnda benzeþme yoktur.
Zira erkeðe elbise yýkamak ve hamur yoðurmak vacib deðildir.
Kadýna ihtiyaçlarý satýn almasý ailenin maiþetini kazanmasý
vacib deðildir. Dolayýsýyla burada marufun takdiri, belirli
manalara isimler vermek babýndan olmasý yanýsýra bir takdirdir.
Nitekim bunlara delâlet eden bir Þer’î nâss gelmiþtir.
Dolayýsýyla bunlara Þer’î nâsstan dolayý itibar edilmiþtir,
onlar örf olduðundan dolayý deðil.
Allah’u Teâlâ þöyle dedi:
فَلا تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا
تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ
“Aralarýnda ma’rufla anlaþtýklarý takdirde, onlarýn (eski)
kocalarýyla evlenmelerine engel olmayýn.”
Yani kendisi ile evlenmek için kadýna evlenme teklifinde bulunan
kiþi, evlenmek istediði kadýn ile mehri misil ve þartlar gibi
hususlarda maruf bir þekilde anlaþtýklarýnda, yani evlenme
teklifinde bulunanlar o kadýnlarla mehirden ve þartlardan v.b.
ma’ruf bilinenle anlaþtýklarýnda evliliðe engel olmayýnýz,
demektir. Evlilik teklif eden erkek ile, evlilik teklifi alan
kadýnýn arasýnda, insanlar arasýndaki bilinen ile anlaþmanýn
caiz olmasý, bu olayda ona itibar edilmesi ile ilgili nâssýn
gelmesinden dolayýdýr. Dolayýsýyla ona, nâssýn varlýðýndan
dolayý itibar edilmiþtir.
- وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ
رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Onlarýn
örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafýna aittir.”
Kast olunan; maiþet, beslenme, giyinmenin, benzerinin beslenmesi
ve giyinmesinden insanlar arasýnda bilinene göre olmasýdýr.
Nitekim bunu ondan sonraki ayet açýklamýþtýr. Þöyle demiþtir:
لا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلا
وُسْعَهَا لا تُضَارَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلا مَوْلُودٌ لَهُ
بِوَلَدِهِ “Bir insan ancak gücü yettiðinden sorumlu
tutulur. Hiçbir anne, çocuðu sebebiyle, hiçbir baba da çocuðu
yüzünden zarara uðratýlmamalýdýr.”
Ýþte bu ayet, رِزْقُهُنَّ
وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Ma’rufa göre
beslenmeleri ve giyinmeleri” tabirini tefsir etmektedir
وَمَتِّعُوهُنَّ
عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ
مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا
عَلَى الْمُحْسِنِينَ “Bu durumda, onlara mut’a
(hediye cinsinden bir þeyler) verin. Zengin olan durumuna
göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Ma’ruf bir meta’/mal
vermek iyiler için bir borçtur.”
Yani cinsi münasebette bulunmadan önce boþanýlan kadýnýn aldýðý
mal olan ve mehir olarak isimlendirilmiþ olmayan mut’a, insanlar
nezdindeki ma’rufun takdirine göre benzerine uygun olan maldýr.
- وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ
“Onlarla
ma’ruf olana göre geçinin.”
Yani erkeðin
kadýnla yaþamasýndan ma’ruf olana göre demektir. O da geceleme
ve nafakada adaleti gözetmektir.
- وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ
بِالْمَعْرُوفِ
“Onlara ücretlerini
ma’rufla verin.”
Yani onlara ma’rufa göre mehirlerini verin, yani yargýya gerek
olmadan zarar vermeden ve geciktirmeksizin güzel bir þekilde
verin, demektir.
- Rivayet edildi ki; “Ýbni Mes’ud; ölesiye kadar kendisi
ile cinsi münasebette bulunmayan kocasýnýn kendisine bir mihir
ayýrmadýðýný iddia eden kadýn için þu hükmü verdi: O kadýna ne
fazla ne eksik olmak üzere mihrin ödenmesine, kadýnýn iddet
beklemesine ve miras hakký olduðuna hüküm verdi. Bunun üzerine,
Muakýl b. Sinân el-Eþcâ’î ayaða kalkýp þöyle dedi: Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de Vâþýk’ýn kýzý Buru’
hakkýnda senin hükmettiðin gibi hükmetti.”
Böylece mehri misilin takdiri hakkýnda nâss geçmiþ olmaktadýr.
Dolayýsýyla bu takdir hakkýnda nâss ile amel edilmiþtir, örf ile
deðil. Ecri misil/benzer ücret de, benzer fiyatta mehri misile/benzer
mehrine kýyasla ayný þekildedir.
Böylelikle açýða çýkýyor ki; mehir, ücret, fiyat, nafaka,
geçinme gibi hususlarýn belirlenmesi, örften olmayýp bilakis
baþka bir türden olmalarýnýn ötesinde, Þer’î nâsslar onlarý
getirmiþtir, her olay için ona has delil gelmiþtir. Ýllet
olmadýkça onlara kýyas yapýlmaz. Dolayýsýyla bu takdir, örften
deðil ve örf cinsinden de deðildir.
Böylelikle bazý fakihlerin örf hakkýnda Þer’î hüküm olarak
itibar ettikleri husus ile ilgili bütün delilleri onun
ýstýlahýndan ya da takdirden olduðu ve her ikisinin de örften
olmadýklarý, üstelik eþya için takdir etme hakkýnda açýk olarak
nâss geldiðinin açýða çýkmasýyla, geçersiz olmuþtur. Böylelikle
bu meseleler ve hükümlerin delil olarak alýnmalarýný doðru kýlan
hususlardan olduðu varsayýmýna dair ve özellikle de örfün bir
asýl ve Þer’î delillerden bir delil sayýlmalarýna dair
delillendirmeleri geçersiz olmaktadýr.
2- Tekrar edilen ameller olan örfün Þeriata göre yürümesi
gerekir. Ta ki insanýn fiilleri Þer’î hükümlere göre yürüsün. Bu
fiiller ister adet gibi fert tarafýndan tekrar edilsin, ister
örf gibi toplum tarafýndan tekrar edilsin, ister ise kimse
tarafýndan tekrar edilmeyip bir kere de olsa yapýlmýþ olsun fark
etmez. Çünkü þu kesindir ki; Müslüman’a fiillerini
-ister tekrarlanan olsun ister tekrarlanmasýn- Allah’ýn
emirleri ve nehiylerine göre yürütmesi, vacibtir. Buna binaen
Þeriatýn örflere ve adetlere hakim olmasý gerekir. Örfün ve
âdetin, fiilin sýhhatli olup olmadýðýna dair delil sayýlmasý
caiz olmaz. Bilakis muteber olan sadece Þeriattýr. Onun için
örfün bir Þer’î delil ve Þer’î kaide sayýlmasý kesinlikle caiz
olmaz.
3- Örf ya Þeriata aykýrý olur ya da olmaz. Eðer Þeriata
aykýrý olursa, Þeriat onu ortadan kaldýrmak ve deðiþtirmek için
gelmiþtir. Çünkü fasid örfleri ve adetleri deðiþtirmek Þeriatýn
iþindendir. Eðer örf Þeriata aykýrý deðilse, hüküm delili ve
Þer’î illeti ile tespit edilmiþ olur. Þeriata aykýrý olmasa da
bu örf ile deðil. Buna binaen örf Þeriata hakim kýlýnmaz, Þeriat
örflere ve adetlere hakim kýlýnýr.
4- Þer’î delillerde asýl olan Kitap ve Sünnettir. Zira bu
ikisi asýl olan delillerdir. Bu ikisinde Þer’î delil olduðu
sabit olan husus da Þer’î delil sayýlýr, kýyas ve icmâ gibi.
Þer’î delil olduðu Kitap ve Sünnette sabit olmayan hususlar
Þer’î delil sayýlmazlar. Örfün ve âdetin aslýnýn Kitapta,
Sünnette ve icmâda mevcut olmamasýndan dolayý, örfe kesinlikle
itibar edilmez. Zira Kitaptan ya da Sünnetten hakkýnda bir nâss
olmadýkça herhangi bir delile Þer’î delil olarak itibar edilmez.
Örf hakkýnda olaylardan kendisi ile delil getirdikleri hususlar,
o olaylara hasstýrlar, genel bir þekilde örf için genel ruhsat
deðildirler. O hususlar, belirli olaylara dair delildirler,
örfün Þer’î delil olduðuna dair delil deðil.
5- Örf ve adetlerden güzel olanlarý var, çirkin olanlarý
var. Çirkin adetlerin ve kötü örflerin Þeriata göre ittifakla
muteber olmadýðý hususunda þüphe yoktur. Güzeli ya da çirkini
ayýrt eden akýl mýdýr, yoksa Þeriat mý? Akýla gelince; onun
güzeli çirkinden ayýrt edici olmasýna itibar edilmez. Çünkü akýl
sýnýrlýdýr, çevreden ve durumlardan etkilenir. Bugün güzel
gördüðü þeyi yarýn çirkin görebilir. Güzel örfü, çirkin örfü
takdir etmek akýla býrakýlýrsa bu, Allah’ýn hükümleri ile
çarpýþmaya yol açar. Bu ise caiz deðildir. Bunun için örf
hakkýnda hüküm vermekte sadece Þeriatýn muteber olmasý
kaçýnýlmazdýr. Bundan dolayý onun itibarý, itibar edilmesi için
itibarýný Þer’î delil yapan olay hakkýnda nâssýn varlýðýna
baðlýdýr. Böylece delil Þer’î nâss olmaktadýr, örf deðil.
6-Onlarýn ileri sürdükleri örneklerin tamamý þu iki
husustan birisine ait olmaktadýr: Ya hüküm hakkýnda sahih
olurlarken, tahriçte hataya düþülmüþtür, ya da hem hükümde hem
de tahriçte hataya düþülmüþtür.
Örnek, hüküm hakkýnda sahih ise, ondaki hata, örfün ona delil
yapýlmýþ olmasýdýr. Çünkü onun örften baþka delili vardýr.
Hükümde hatalý ise; hata, hükmün örfe dayandýrýlmasý yönünden
gelmiþ olmaktadýr. Bu ise caiz deðildir. O örneklerin hepsi de
bu durumdan dýþarý çýkmamaktadýr.
Mesela; -Kiþinin ayaðýný eve basmayacaðýna dair yemini,
lafýzdaki ýstýlaha baðlýdýr, örfe deðil.
- Zeytinin tazmini, “tazmin etmenin” aðaçtaki meyveyi satmaya
isim olarak verilmesi ýstýlaha baðlýdýr, örfe deðil.
- Kiþinin arkadaþýnýn evinde önünde bulunandan yemesi,
Kur'an-ý Kerim’deki Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüne baðlýdýr:
أن تأكلوا من بيوتكم أو بيوت
آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ
إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ
أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ
أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُمْ
مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ “Sizin için de, gerek
kendi evlerinizden, gerekse babalarýnýzýn evlerinden,
annelerinizin evlerinden, erkek kardeþlerinizin evlerinden,
amcalarýnýzýn evlerinden, halalarýnýzýn evlerinden,
dayýlarýnýzýn evlerinden veyahut anahtarlarýný uhdenizde
bulundurduðunuz yerlerden yahut
arkadaþlarýnýzýn/dostlarýnýzýn evlerinden yemenizde bir
sakýnca yoktur.”
-Aðacýn meyvesinden yemenin caiz oluþu, kiþiye aðacýn
meyvesinden beraberinde götürmemek kaydý ile yemesini caiz kýlan
hadise baðlýdýr. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
þöyle demiþtir: لا قَطْعَ فِي
ثَمَرٍ وَلا كَثَرٍ
“Meyveden alýkonulmaz, çok da olmaz.”
غَيْرَ مُتَّخِذٍ خُبْنَةً
يأكل
“Kucaðýnda/torbasýnda
götürmeksizin.”
Dolayýsýyla aðacýn dibine düþenden yenilmesi evlâ babýndandýr.
-Bekarýn sükût etmesi, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in bekar hakkýndaki þu sözünden dolayýdýr,
örften deðil: إِذْنُهَا
صُمَاتُهَا “O kýzýn
izni, susmasýdýr.”
-Ev satýþý, et satýn alýnmasý, her ikisi de “ev” kelimesinin ve
“et” kelimesinin belirli bir manaya ýstýlah olarak verilmesine
baðlýdýr. Dolayýsýyla o hükümler de ýstýlaha baðlýdýr, örfe
deðil. Dinar ve dirhem meselesi de ayný þekildedir.
- Elbise dikme meselesine gelince, o ecri misile baðlýdýr, örfe
deðil.
- Eþ meselesinde, hem hükümde hem de delilde hata vardýr. Zira
hak, örfle düþmez. Örfün hakkýn düþtüðüne dair delil olmasý
uygun deðildir. O kadýnýn iddialarýnýn dinlenilmesi gerekir.
Eðer kadýn iddialarýný ispat ederse, ona mehrinin verilmesine
hükmedilir, örfe bakýlmaz.
Buna binaen adetler ve örfler, kesin olarak mevcuttur. Onlar
amellerin sýk sýk tekrarýndan meydana gelir. Fakat onlarýn Þer’î
delil olmasý ve fiilin devam edip etmemesinin Þer’î sebebi
olmasý uygun deðildir. Bilakis onlar da diðer fiiller gibi
Þeriata arz edilirler. Böylece onlar hakkýnda Þer’î delil
delâlet ederse, delilden dolayý onlara itibar edilir. Onlara
Þer’î delil delâlet etmezse, illetleri araþtýrýlýr, Þer’î
illetleri varsa o zaman illete itibar edilir ve onlar kýyasa
dâhil olurlar.
Istýlahlara gelince; onlar belirli anlamlara isimlerin
verilmesidir. Onlara itibar edilmesiyle ilgili Þeriatýn
gelmesinden dolayý muteberdirler.
Takdirlere gelince; onlardan, itibar edilmesiyle ilgili nâss
geçenlere itibar edilir, itibar edilmesiyle ilgili nâss
geçmeyenlere itibar edilmez.
Her halde, ýstýlah ve takdir ikisi de örflerden deðildirler.
Böylelikle, örfün Þer’î delil olarak itibar edilmesinin batýl
oluþu açýða çýkmaktadýr. Kur’an, Sünnet ve Sahabelerin Ýcmaý ve
Kýyastan baþka, Þer’î nâssla Þer’î delil olduðu sabit olmuþ bir
Þer’î delil yoktur. Bu dördünden baþkasýnýn Þer’î hükümlere
delil getirilmesinin bir kýymeti yoktur.
Bu izahat, örfün Þer’î delil olmasýnýn fesadý yönündendi. Þer’î
kaide olmasýnýn fesadýna gelince; Kaide küllî hükümdür ya da
genel hükümdür. Örf ise, küllî hüküm deðildir. Çünkü onun
detaylarý yoktur. Ayrýca onunla birlikte ona ait illet
mesabesinde bir husus da yoktur. O genel bir hüküm de deðildir.
Zira onun kapsamýna giren ona ait fertler yoktur. Buna ilaveten
o, Kitaptan ve Sünnetten bir Þer’î nâsstan istinbat
edilmemiþtir. Ayný þekilde ona dair sahabeden bir icmâ da
yoktur. Böylelikle örfe, Þer’î kaide olarak itibar edilmez.