KÜLLÎ KAÝDELER


3- Istýlah-Takdir-Örf:
 

Örf” lügatte,  “ma’ruf/bilinen” demektir.  Ma’ruf þey, yani kabul edilmiþ alýþkanlýk/âdet demektir. Buna örnek Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünde geçendir: خُذْ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ    “Sen af yolunu tut, örfü/iyiliði emret.”[1] Yani ‘fiillerden güzel olaný emret’ demektir.

Belirli bir toplulukta yayýlmýþ âdete de “örf” denir. Baþka bir ifade ile onlar, belirli bir topluluðun fertlerinden tekrarlanan amellerdir. Zira adet, ferdin hoþnutlukla tekrarladýðý fiildir. Bu âdet, fertlerin tamamý ya da büyük çoðunluðu yaparak toplulukta ya da toplumda yaygýnlaþtýðýnda “örf” olur. Dolayýsýyla “örf” gerçekte, topluluðun ya da toplumun âdetidir. Onun için bir þey hakkýnda örfe göre hüküm vermek, onun toplumun çoðunluðunun adet edindiði bir hususa dayanan bir hüküm olduðu zaman söz konusu olur. Böylece “örf” amellerde olur, lafýzlarda ve eþya için deðerlendirmelerde olmaz.

Istýlah” ise; bir topluluðun belirli bir þeye belirli bir ismin verilmesi hususunda ittifak etmesidir. Buna örnek, diller ve özel ýstýlahlardýr. Nahiv âlimlerinin/gramercilerin ýstýlahý, fizikçilerin ýstýlahý gibi, ya da bir köyün, bir bölgenin ýstýlahý gibi. Zira bunlarýn hepsi ýstýlahtýr. Kendisine “örfi hakikat” dedikleri husus da ýstýlahtandýr, örften deðil. Zira “örfi hakikat”; bir topluluðun belirli bir manaya belirli bir isim vermek hususunda birleþmesidir. Dolayýsýyla o, dilden sayýlmasý bakýmýndan fark etmeksizin dil ile ilgili “ýstýlah” gibidir. Buna göre o, sadece “ýstýlah”týr, adet ve örf cinsinden deðildir. Zira o; insanlarýn, kullanýlmalarý hususunda birleþtikleri bir takým manalar hakkýnda belirli bazý lafýzlarý kullanmakla alakalýdýr. Bu ise, ýstýlahýn kendisidir.

Ýnsanlarýn itibar edilmeleri hususunda hem fikir olduklarý takdirlere/deðerlendirmelere gelince; fiyatlar, ücretler, nafaka miktarlarý, mehirler v.b. bunlar örften deðildirler. Çünkü bunlar insanlarýn adetlerinden deðildirler. Fakat bunlar toplumdaki durumun ve piyasanýn belirlediði bir takým þeyler için belirli deðerlerdir. Ýþlenmesinden dolayý insanlarýn tekrar etmelerinden doðan bir netice deðildirler. Hatta isimlendirilmeleri hususunda insanlarýn ýstýlahý da deðildirler. Onlarý sadece topluluðun dýþýndaki bir durum belirler, topluluk da bu durumlara binaen onlarý deðerlendirir. Onun için onlarýn deðerlendirilmesinde, onlar hakkýndaki uzmanlara baþvurulur, þahitlere ve çoðunluða deðil. Buna binaen, bu takdirler örf cinsinden deðildirler.

Örf, ýstýlah ve takdir arasýndaki fark þudur:

-Örf, fiillerden bir fiilin çözümüdür. Zira o, fiil ya da þey hakkýndaki hükümdür. Onun için bazý beþerî kanunlar onu, bazý kanunlara delil sayarlar. Örfü savunanlar da onu bazý Þer’î hükümlere delil sayýyorlar. Dolayýsýyla örf bir sorunun çözümüdür. Zira örf, çözümün konulmasý için alýnýr. Böylece bu örfe dayanarak, kanun bir görüþe binaen olur, ya da Þer’î hüküm baþka bir görüþe binaen olur.

-Istýlah ise, bir mananýn ismidir. Bu mana için herhangi bir çözüme bakýlmaz. Onun çözümü ister bir kanun olsun, ister bir Þer’î hüküm olsun, ister ise baþka bir þey olsun fark etmez. Zira ýstýlah, belirli bir mana için belirli bir ismin konulmasýyla alakalýdýr. Dolayýsýyla ýstýlah, fiilin ya da eþyanýn ismi ile alakalýdýr, çözümü ile deðil.

-Takdir/deðer tayin etme ise, örften de ýstýlahtan da farklýdýr. Çünkü o, piyasa durumunun ve toplum durumunun oluþturduðu belirli þeylere hastýr. Fiyatlar, ücretler, mehirlerin takdiri gibi. Zira hüküm nafakayý ya da mehri, ya da boþanma tazminatýný, ya da ev ücretini vacib kýlar. Uzmanlar bunu piyasanýn ya da durumun oluþturulmasýna -yani insanlar arasýnda var olana- göre takdir ederler. Dolayýsýyla bunun hükümle bir alakasý yoktur. Zira takdir, hüküm belirlemez. Sadece hakkýnda hüküm gelen miktarýný belirler.

Buna binaen örf, ýstýlah ve takdiri birbirine karýþtýranlar yanlýþ yapýyorlar. Çünkü onlardan her birisinin vakýasý diðerinden baþkadýr. Dolayýsýyla bunlarýn hepsini örf cinsinden saymak, Þeriata aykýrý olmasýna ilaveten vakýaya aykýrýdýr. Çünkü Þeriat, lügavi ve örfi ýstýlahlara itibar edip hükümleri onlara göre koymuþtur. Takdirlere itibar edip Þer’î hükümleri onlarýn gereðince seyreder kýlmýþtýr. Örf ise böyle deðildir. Zira Þeriat, fiiller ve eþya için çözümler getirmiþtir. Örfe kesin olarak itibar etmemiþtir, onu kullarýn fiilleri ve eþya hakkýnda ona herhangi bir hüküm verme yetkisi vermedi. Bilakis çözümleri sadece Þeriat Koyucunun hitabý ile sýnýrlandýrdý.

 

Þeriata Göre Örfe Ýtibar Edilmez:
 

Bazý müçtehitler, örfe yasamanýn asýllarýndan bir asýl ve Þer’î delillerden bir delil olarak itibar ederler, onunla bir çok Þer’î hükme delil getirirler. Örfü iki kýsma ayýrýrlar: Genel örf ve özel örf.

Genel örfe, zanaatkâra sipariþle bir þey yaptýrmayý örnek gösterirler. Zira insanlar, ihtiyaçlarý olan ayakkabýlarý, elbiseleri, bir takým aletleri v.b. zanaatkârlara yaptýrmayý adet edinmiþlerdir. Böylece örf caiz kýldýðý için olmayan bir þey üzerinde sözleþme olsa da, o iþleme caiz derler. Zira örfü bu muamelenin caiz oluþuna dair delil sayarlar.

Özel örfe, altý ay gibi þu kadar ayý geçmeyen bir müddete kadar vadeli alýþ-veriþin taksitli olmasý hakkýnda bazý tüccarlarýn ýstýlahýný örnek gösterirler. Zira bu örf, sözleþmede zikredilmemiþ olsa da ödeme esasýnda hükmedici olur.

Onlar; “Þeriat, çeþitli meselelerde örfe itibar etmiþtir” derler. Onun için örfe dayalý hükmü bir Þer’î delile dayalý bir Þer’î hüküm sayarlar. Buna da Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünü delil getirirler:  خُذْ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنْ الْجَاهِلِينَ    “Sen af yolunu tut, örfü/iyiliði emret. Cahillerden yüz çevir.”[2]   “Þeriat bize örf yolunu tutmamýzý emretti” derler. Örfü Þer’î delil olarak kabul etmelerine binaen ona dayalý olarak bir çok Þer’î hüküm çýkarttýlar. Bunlara örnek þunlardýr:

1-Bir kiþi, filancanýn evine ayaðýný basmayacaðýna yemin ederse, yemin eve girme manasýna hasredilir. Çünkü örfi mana, sadece “ayak basmak” deðildir. Zira evin zeminine ayaðýný dokunmaksýzýn bir binek üzerinde eve girerse, örf delili ile Þeriata göre yeminini bozmuþ olur. Çünkü “ayak basmak” tabirinin manasý “girmektir”. Böylece bu hükümde örfü hakim kýlmak muteber olmaktadýr.

2-Bir aðacýn meyvelerini dalýndayken satýn almak, alýþ-veriþ lafzýyla deðil de tazmin etmek lafzýyla yapýlsa alýþ-veriþ sayýlýr. Çünkü örf böyle cereyan etmiþtir. Zira zeytinin, limonun ve diðerlerinin tazmininde, aðacýn meyvesinin satýþý “tazmin” lafzýyla geçmektedir. Dolayýsýyla örf delili ile sahih olmaktadýr. Böylelikle örf Þer’î bir hükme Þer’î delil olmaktadýr.

3-Bir kiþinin arkadaþýnýn evinde önünde bulunandan yemesi, su içmesi gibi bazý ihtiyaçlarý için bazý aletleri kullanmasý caizdir. Çünkü örf bunu caiz kýlmýþtýr. Böylelikle örf Þer’î bir hükme delil olmaktadýr.

4-Ýnsanýn, aðacýn altýna düþmüþ çabuk bozulan meyvelerden, sahibinden izin almadan yemesi caizdir. Çünkü onun mubahlýðý hususunda örf oluþmuþtur. Böylece örf Þer’î delildir.

5-Sükûtun izin vermek sayýlmasý, ancak kýz çocuðunun evlenmek konusunda konuþmaktan utandýðýna dair örf oluþtuðu için geçerli olmaktadýr. Böylece örf, sükûtun izin sayýlmasýna dair delildir.

6-Evin satýþýna; anahtarý, kapýlarý ve eve ait olduðu âdeten kabul edilen hususlar dâhil olur. Ayný þekilde ineðin satýþýna, küçük süt buzaðý da dâhil olur. Ýþte böyle örfün kendisine tâbi kýldýðý her husus, alýþ-veriþ anýnda zikredilmese de, hakkýnda örf oluþtuðundan dolayý alýþ-veriþe doðal olarak dâhil edilir.

7-Bir kiþi, baþka birisini kendisi için bir et almasý için vekil tayin etse, o da onun için sýðýr eti alsa, o kiþi “ben koyun eti istiyorum” dese ve böylece ihtilafa düþseler. Bakýlýr; Eðer o belde halkýnýn örfüne göre, et denildiðinde sýðýr eti anlaþýlýyorsa, onun o eti almasý gerekir. Eðer et denildiðinde koyun eti anlaþýlýyorsa, vekil olan kimsenin ona koyun eti getirmesi gerekir. Burada belirleyici olan örf olmaktadýr. Buna göre örf Þer’î delildir.

8-Bir kiþi, bir terzinin yanýnda belirli bir ücretle elbise dikerse. Terzi elbisenin astarý ve diðerlerinin külfetinin o çalýþana ait olduðunu söylerse, o da terziye ait olduðunu söylerse, örfün kendisine þahitlik ettiði kimseye hak verilir. Eðer örf terziye hak veriyorsa, o külfet iþçiye aittir. Eðer iþçiye hak verirse, o külfet terziye aittir.

9-Çeþitli, farklý birkaç tedavül deðeri olan bir ülkede, çeþidini açýklamaksýzýn bir kiþi dinar veya dirhemden belirli bir miktar karþýlýðý alýþ-veriþ yaparsa, paranýn çeþidini tayin etmek hususunda örfe baþvurulur. Böylece örf, üzerinde alýþveriþin yapýldýðý dinar ve dirhemin çeþidini belirlemede Þer’î delil olmaktadýr.

10-Kocasý kendisi ile cinsi iliþkide bulunmuþ kadýn, kocasýnýn mehrinden kendisine peþin bir þey vermediðini iddia edip, mehrinin tamamýný peþin olarak talep etse; mehrinden peþin olarak bir kýsmý kendisine ödenmedikçe kadýn zifafa götürülmediði hususunda bölge halkýnýn örfü olduðunda, kadýnýn bu iddialarý dinlenilmez ve hatta kadý o iddialarý reddeder. Böylece burada örf hükmü belirlemiþtir, zira kadý’nýn o iddialarý reddetmesi Þer’î hükmüne delil olmuþtur.

Ýþte böyle, bir çok mesele ve hükmü ileri sürüp örfü onlara Þer’î delil yapmaktadýrlar ve örfü Þer’î delillerden saymaktadýrlar. Örfün Þer’î delil sayýlmasýnda Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüne dayanýyorlar:  خُذْ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ    “Sen af yolunu tut, örfü emret.”[3]    Ýleri sürdükleri meseleler ve hükümleri de delil getiriyorlar.

Onlardan bazýlarý; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in bazý örfleri ve adetleri kabul ettiðini, bunun da örfün Þer’î hükme Þer’î delil olmasýna itibar etmeye dair delil olduðunu söylediler. Þu rivayeti de bu hususta ileri sürdüler: Abdullah b. Mes’ud’dan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediði rivayet edildi:  فَمَا رَأَى الْمُسْلِمُونَ حَسَنًا فَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ حَسَنٌ  “Müslümanlarýn güzel gördüðü þey, Allah katýnda da güzeldir.”[4]

Bu, “örf, Þer’î delildir” diyenlerin görüþlerinin özetidir. Bu batýl bir görüþtür. Onun batýl oluþu aþaðýdaki hususlarda özetlenebilir:

1-Örf hakkýnda delil olarak gösterilen ayet, bu konu ile bir alakasý olmadýðý halde, bu konuya iðrenç bir þekilde zorla sokuþturulmuþtur. Zira ayet, bir Mekkî ayettir. A’raf süresindedir. Ayetin manasý þöyledir: Ýnsanlarýn fiillerinden, ahlaklarýndan, onlardan gelenden sana af olunaný al. Onlara sýkýntý vermeksizin kolaylaþtýrýcý ol, nefret etmemeleri için onlardan güçlük ve onlara sýkýntý veren hususlarý talep etme. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözünde olduðu gibi:  يَسِّرُوا وَلا تُعَسِّرُوا   “Kolaylaþtýrýnýz, zorlaþtýrmayýnýz.”[5]   “Örfle emret”. Yani, fiillerden güzel olaný ile emret. Bilinen “örf” güzel fiildir.

Ýleri sürdükleri hadise gelince; o Ýbn Mes’ud’un sözüdür, hadis deðildir. Dolayýsýyla onunla delil getirilmez. Ayrýca onun örfle bir alakasý da yoktur. Çünkü nâssýnda “Müslümanlarýn güzel gördüðü” diyor, “Müslümanlarýn üzerinde birleþtikleri ve adet edindikleri” demiyor.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in örflerden ve adetlerden olduðu halde ikrar ettiði amellere gelince; onlarla amel etmek, Rasul’ün ikrarý olan Þer’î delille amel etmek sayýlýr. Rasul’ün ikrarý Þer’î delildir, örf ve adetlerle amel etmek deðil, baþkasýnýn ikrarýnýn da bir önemi yoktur. Dolayýsýyla Þeriat, örfü kabul etti denilmez.

Bazý fakihlerin örf hakkýna, bir Þer’î hüküm olarak itibar ettikleri hususa gelince; onlarýn bir kýsmý ýstýlah ile alakalýdýr, bir kýsmý da eþyanýn takdiri ile alakalýdýr.

Istýlah ile alakalý olan husus; onun, onu ýstýlah edinenler nezdindeki itibarý hakkýnda þüphe yoktur. O bir takým manalara bir takým isimler vermek ile alakalýdýr, insanlarýn fiilleriyle ve eþya ile alakalý deðildir.

Takdir ile alakalý hususa gelince; onda uzman kiþilere baþvurulur. Ýster nafaka olsun, ister mehri misil olsun, ister ecri misil olsun v.b. fark etmez. Buna itibar edilmesi sadece Þeriattan gelmektedir, örften deðil. Zira o insanlar arasýnda ma’ruf olan þeyin takdir edilmesini talep eden Þer’î nâsslar gelmiþtir. O nâsslar her þeyde örfü hakim kýlmak için gelmemiþtir.

- Allah’u Teâlâ þöyle buyurdu: وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ    “Kadýnlarýn da erkekleri üzerinde ma’ruf/belirli haklarý vardýr.”[6]

Yani iki eþ ve benzerlerinin halindeki bilinen þekilde, erkeklerin kadýnlar üzerinde haklarý olduðu gibi, kadýnlarýn da erkekler üzerinde haklarý vardýr. Burada ma’ruf, kadýnýn konumu ile ilgili bilinen þeydir. Kadýn baþkasýnýn kendisine hizmet ettiði kiþilerden midir? Yoksa kocasýna hizmet eden kiþilerden midir? Yani bu kadýn kendisine, hizmetçi tutan “haným efendi” denilenlerden midir? Yoksa baþkasýna hizmet edenlerden mi? “Benzeþmeden” kast edilen, sadece vacib olandadýr, fiillerin detaylarýnda benzeþme deðil. Yani erkeðin haklarýnýn kadýnýn üzerinde vacib olmasý gibi, kadýnýn haklarýnýn da erkek üzerinde vacib olmasýdýr. Bu haklarýn ayrýntýlarýnda benzeþme yoktur. Zira erkeðe elbise yýkamak ve hamur yoðurmak vacib deðildir. Kadýna ihtiyaçlarý satýn almasý ailenin maiþetini kazanmasý vacib deðildir. Dolayýsýyla burada marufun takdiri, belirli manalara isimler vermek babýndan olmasý yanýsýra bir takdirdir. Nitekim bunlara delâlet eden bir Þer’î nâss gelmiþtir. Dolayýsýyla bunlara Þer’î nâsstan dolayý itibar edilmiþtir, onlar örf olduðundan dolayý deðil.

Allah’u Teâlâ þöyle dedi: فَلا تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ    “Aralarýnda ma’rufla anlaþtýklarý takdirde, onlarýn (eski) kocalarýyla evlenmelerine engel olmayýn.”[7]

Yani kendisi ile evlenmek için kadýna evlenme teklifinde bulunan kiþi, evlenmek istediði kadýn ile mehri misil ve þartlar gibi hususlarda maruf bir þekilde anlaþtýklarýnda, yani evlenme teklifinde bulunanlar o kadýnlarla mehirden ve þartlardan v.b. ma’ruf bilinenle anlaþtýklarýnda evliliðe engel olmayýnýz, demektir. Evlilik teklif eden erkek ile, evlilik teklifi alan kadýnýn arasýnda, insanlar arasýndaki bilinen ile anlaþmanýn caiz olmasý, bu olayda ona itibar edilmesi ile ilgili nâssýn gelmesinden dolayýdýr. Dolayýsýyla ona, nâssýn varlýðýndan dolayý itibar edilmiþtir.

 

- وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ      “Onlarýn örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafýna aittir.”[8]

Kast olunan; maiþet, beslenme, giyinmenin, benzerinin beslenmesi ve giyinmesinden insanlar arasýnda bilinene göre olmasýdýr. Nitekim bunu ondan sonraki ayet açýklamýþtýr. Þöyle demiþtir:  لا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلا وُسْعَهَا لا تُضَارَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلا مَوْلُودٌ لَهُ بِوَلَدِهِ  “Bir insan ancak gücü yettiðinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuðu sebebiyle, hiçbir baba da çocuðu yüzünden zarara uðratýlmamalýdýr.”[9]      Ýþte bu ayet,    رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ  “Ma’rufa göre beslenmeleri ve giyinmeleri”   tabirini tefsir etmektedir   وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ   مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ    “Bu durumda, onlara mut’a (hediye cinsinden bir þeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Ma’ruf bir meta’/mal vermek iyiler için bir borçtur.”[10]     Yani cinsi münasebette bulunmadan önce boþanýlan kadýnýn aldýðý mal olan ve mehir olarak isimlendirilmiþ olmayan mut’a, insanlar nezdindeki ma’rufun takdirine göre benzerine uygun olan maldýr.

 

- وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ   “Onlarla ma’ruf olana göre geçinin.”[11]   Yani erkeðin kadýnla yaþamasýndan ma’ruf olana göre demektir. O da geceleme ve nafakada adaleti gözetmektir.

 

- وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ   “Onlara ücretlerini ma’rufla verin.”[12] Yani onlara ma’rufa göre mehirlerini verin, yani yargýya gerek olmadan zarar vermeden ve geciktirmeksizin güzel bir þekilde verin, demektir.

- Rivayet edildi ki; Ýbni Mes’ud; ölesiye kadar kendisi ile cinsi münasebette bulunmayan kocasýnýn kendisine bir mihir ayýrmadýðýný iddia eden kadýn için þu hükmü verdi: O kadýna ne fazla ne eksik olmak üzere mihrin ödenmesine, kadýnýn iddet beklemesine ve miras hakký olduðuna hüküm verdi. Bunun üzerine, Muakýl b. Sinân el-Eþcâ’î ayaða kalkýp þöyle dedi: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de Vâþýk’ýn kýzý Buru’ hakkýnda senin hükmettiðin gibi hükmetti.[13]

Böylece mehri misilin takdiri hakkýnda nâss geçmiþ olmaktadýr. Dolayýsýyla bu takdir hakkýnda nâss ile amel edilmiþtir, örf ile deðil. Ecri misil/benzer ücret de, benzer fiyatta mehri misile/benzer mehrine kýyasla ayný þekildedir.

Böylelikle açýða çýkýyor ki; mehir, ücret, fiyat, nafaka, geçinme gibi hususlarýn belirlenmesi, örften olmayýp bilakis baþka bir türden olmalarýnýn ötesinde, Þer’î nâsslar onlarý getirmiþtir, her olay için ona has delil gelmiþtir. Ýllet olmadýkça onlara kýyas yapýlmaz. Dolayýsýyla bu takdir, örften deðil ve örf cinsinden de deðildir.

Böylelikle bazý fakihlerin örf hakkýnda Þer’î hüküm olarak itibar ettikleri husus ile ilgili bütün delilleri onun ýstýlahýndan ya da takdirden olduðu ve her ikisinin de örften olmadýklarý, üstelik eþya için takdir etme hakkýnda açýk olarak nâss geldiðinin açýða çýkmasýyla, geçersiz olmuþtur. Böylelikle bu meseleler ve hükümlerin delil olarak alýnmalarýný doðru kýlan hususlardan olduðu varsayýmýna dair ve özellikle de örfün bir asýl ve Þer’î delillerden bir delil sayýlmalarýna dair delillendirmeleri geçersiz olmaktadýr.

2- Tekrar edilen ameller olan örfün Þeriata göre yürümesi gerekir. Ta ki insanýn fiilleri Þer’î hükümlere göre yürüsün. Bu fiiller ister adet gibi fert tarafýndan tekrar edilsin, ister örf gibi toplum tarafýndan tekrar edilsin, ister ise kimse tarafýndan tekrar edilmeyip bir kere de olsa yapýlmýþ olsun fark etmez. Çünkü þu kesindir ki; Müslüman’a fiillerini          -ister tekrarlanan olsun ister tekrarlanmasýn- Allah’ýn emirleri ve nehiylerine göre yürütmesi, vacibtir. Buna binaen Þeriatýn örflere ve adetlere hakim olmasý gerekir. Örfün ve âdetin, fiilin sýhhatli olup olmadýðýna dair delil sayýlmasý caiz olmaz. Bilakis muteber olan sadece Þeriattýr. Onun için örfün bir Þer’î delil ve Þer’î kaide sayýlmasý kesinlikle caiz olmaz.

3- Örf ya Þeriata aykýrý olur ya da olmaz. Eðer Þeriata aykýrý olursa, Þeriat onu ortadan kaldýrmak ve deðiþtirmek için gelmiþtir. Çünkü fasid örfleri ve adetleri deðiþtirmek Þeriatýn iþindendir. Eðer örf Þeriata aykýrý deðilse, hüküm delili ve Þer’î illeti ile tespit edilmiþ olur. Þeriata aykýrý olmasa da bu örf ile deðil. Buna binaen örf Þeriata hakim kýlýnmaz, Þeriat örflere ve adetlere hakim kýlýnýr.

4- Þer’î delillerde asýl olan Kitap ve Sünnettir. Zira bu ikisi asýl olan delillerdir. Bu ikisinde Þer’î delil olduðu sabit olan husus da Þer’î delil sayýlýr, kýyas ve icmâ gibi. Þer’î delil olduðu Kitap ve Sünnette sabit olmayan hususlar Þer’î delil sayýlmazlar. Örfün ve âdetin aslýnýn Kitapta, Sünnette ve icmâda mevcut olmamasýndan dolayý, örfe kesinlikle itibar edilmez. Zira Kitaptan ya da Sünnetten hakkýnda bir nâss olmadýkça herhangi bir delile Þer’î delil olarak itibar edilmez. Örf hakkýnda olaylardan kendisi ile delil getirdikleri hususlar, o olaylara hasstýrlar, genel bir þekilde örf için genel ruhsat deðildirler. O hususlar, belirli olaylara dair delildirler, örfün Þer’î delil olduðuna dair delil deðil.

5- Örf ve adetlerden güzel olanlarý var, çirkin olanlarý var. Çirkin adetlerin ve kötü örflerin Þeriata göre ittifakla muteber olmadýðý hususunda þüphe yoktur. Güzeli ya da çirkini ayýrt eden akýl mýdýr, yoksa Þeriat mý? Akýla gelince; onun güzeli çirkinden ayýrt edici olmasýna itibar edilmez. Çünkü akýl sýnýrlýdýr, çevreden ve durumlardan etkilenir. Bugün güzel gördüðü þeyi yarýn çirkin görebilir. Güzel örfü, çirkin örfü takdir etmek akýla býrakýlýrsa bu, Allah’ýn hükümleri ile çarpýþmaya yol açar. Bu ise caiz deðildir. Bunun için örf hakkýnda hüküm vermekte sadece Þeriatýn muteber olmasý kaçýnýlmazdýr. Bundan dolayý onun itibarý, itibar edilmesi için itibarýný Þer’î delil yapan olay hakkýnda nâssýn varlýðýna baðlýdýr. Böylece delil Þer’î nâss olmaktadýr, örf deðil.

6-Onlarýn ileri sürdükleri örneklerin tamamý þu iki husustan birisine ait olmaktadýr: Ya hüküm hakkýnda sahih olurlarken, tahriçte hataya düþülmüþtür, ya da hem hükümde hem de tahriçte hataya düþülmüþtür.

Örnek, hüküm hakkýnda sahih ise, ondaki hata, örfün ona delil yapýlmýþ olmasýdýr. Çünkü onun örften baþka delili vardýr. Hükümde hatalý ise; hata, hükmün örfe dayandýrýlmasý yönünden gelmiþ olmaktadýr. Bu ise caiz deðildir. O örneklerin hepsi de bu durumdan dýþarý çýkmamaktadýr.

Mesela; -Kiþinin ayaðýný eve basmayacaðýna dair yemini, lafýzdaki ýstýlaha baðlýdýr, örfe deðil.

- Zeytinin tazmini, “tazmin etmenin” aðaçtaki meyveyi satmaya isim olarak verilmesi ýstýlaha baðlýdýr, örfe deðil.

- Kiþinin arkadaþýnýn evinde önünde bulunandan yemesi, Kur'an-ý Kerim’deki Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüne baðlýdýr: أن تأكلوا من بيوتكم أو بيوت  آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ      “Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarýnýzýn evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeþlerinizin evlerinden, amcalarýnýzýn evlerinden, halalarýnýzýn evlerinden, dayýlarýnýzýn evlerinden veyahut anahtarlarýný uhdenizde bulundurduðunuz yerlerden yahut arkadaþlarýnýzýn/dostlarýnýzýn evlerinden yemenizde bir sakýnca yoktur.”[14]

-Aðacýn meyvesinden yemenin caiz oluþu, kiþiye aðacýn meyvesinden beraberinde götürmemek kaydý ile yemesini caiz kýlan hadise baðlýdýr. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle demiþtir:  لا قَطْعَ فِي ثَمَرٍ وَلا كَثَرٍ  “Meyveden alýkonulmaz, çok da olmaz.”[15] غَيْرَ مُتَّخِذٍ خُبْنَةً  يأكل     “Kucaðýnda/torbasýnda götürmeksizin.”[16]

Dolayýsýyla aðacýn dibine düþenden yenilmesi evlâ babýndandýr.

-Bekarýn sükût etmesi, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in bekar hakkýndaki þu sözünden dolayýdýr, örften deðil: إِذْنُهَا صُمَاتُهَا    “O kýzýn izni, susmasýdýr.”[17]

-Ev satýþý, et satýn alýnmasý, her ikisi de “ev” kelimesinin ve “et” kelimesinin belirli bir manaya ýstýlah olarak verilmesine baðlýdýr. Dolayýsýyla o hükümler de ýstýlaha baðlýdýr, örfe deðil. Dinar ve dirhem meselesi de ayný þekildedir.

- Elbise dikme meselesine gelince, o ecri misile baðlýdýr, örfe deðil.

- Eþ meselesinde, hem hükümde hem de delilde hata vardýr. Zira hak, örfle düþmez. Örfün hakkýn düþtüðüne dair delil olmasý uygun deðildir. O kadýnýn iddialarýnýn dinlenilmesi gerekir. Eðer kadýn iddialarýný ispat ederse, ona mehrinin verilmesine hükmedilir, örfe bakýlmaz.

Buna binaen adetler ve örfler, kesin olarak mevcuttur. Onlar amellerin sýk sýk tekrarýndan meydana gelir. Fakat onlarýn Þer’î delil olmasý ve fiilin devam edip etmemesinin Þer’î sebebi olmasý uygun deðildir. Bilakis onlar da diðer fiiller gibi Þeriata arz edilirler. Böylece onlar hakkýnda Þer’î delil delâlet ederse, delilden dolayý onlara itibar edilir. Onlara Þer’î delil delâlet etmezse, illetleri araþtýrýlýr, Þer’î illetleri varsa o zaman illete itibar edilir ve onlar kýyasa dâhil olurlar.

Istýlahlara gelince; onlar belirli anlamlara isimlerin verilmesidir. Onlara itibar edilmesiyle ilgili Þeriatýn gelmesinden dolayý muteberdirler.

Takdirlere gelince; onlardan, itibar edilmesiyle ilgili nâss geçenlere itibar edilir, itibar edilmesiyle ilgili nâss geçmeyenlere itibar edilmez.

Her halde, ýstýlah ve takdir ikisi de örflerden deðildirler.

Böylelikle, örfün Þer’î delil olarak itibar edilmesinin batýl oluþu açýða çýkmaktadýr. Kur’an, Sünnet ve Sahabelerin Ýcmaý ve Kýyastan baþka, Þer’î nâssla Þer’î delil olduðu sabit olmuþ bir Þer’î delil yoktur. Bu dördünden baþkasýnýn Þer’î hükümlere delil getirilmesinin bir kýymeti yoktur.

Bu izahat, örfün Þer’î delil olmasýnýn fesadý yönündendi. Þer’î kaide olmasýnýn fesadýna gelince; Kaide küllî hükümdür ya da genel hükümdür. Örf ise, küllî hüküm deðildir. Çünkü onun detaylarý yoktur. Ayrýca onunla birlikte ona ait illet mesabesinde bir husus da yoktur. O genel bir hüküm de deðildir. Zira onun kapsamýna giren ona ait fertler yoktur. Buna ilaveten o, Kitaptan ve Sünnetten bir Þer’î nâsstan istinbat edilmemiþtir. Ayný þekilde ona dair sahabeden bir icmâ da yoktur. Böylelikle örfe, Þer’î kaide olarak itibar edilmez.


[1] A’raf: 199

[2] A’raf: 199

[3] A’raf: 199

[4] Ahmed b. Hanbel, Müs, 3418

[5] Buhari, K. Ýlm, 67

[6] Bakara: 228

[7] Bakara: 232

[8] Bakara: 233

[9] Bakara: 233

[10] Bakara: 236

[11] Nisa: 19

[12] Nisa: 25

[13] Tirmizi

[14] Nur: 61

[15] ِAhmed b.Hanbel, Tirmizi, K. Hudud, 1369

[16] Ahmed b.Hanbel, Tirmizi, K. Buyu’, 1210

[17] Buhari, K. Hayyul, 6456