KÜLLÎ KAÝDELER


4- Fiillerin Neticeleri Kaidesi:
 

Bazý müçtehitler “fillerin neticeleri” kaidesini savunuyorlar. Bu kaide üzerine birçok kaide ve çok sayýda hüküm bina ediyorlar. Onu, hükmün Þer’î hüküm olduðuna dair delil getirmenin asýllarýndan bir asýl sayýyorlar. Böylece bu kaide onlara göre, Þer’î delillerden bir delil konumundadýr. “Fiiller ister uygun görülen olsun ister muhalif olsun, fiillerin neticelerine bakmak, Þeriata göre kast edilen muteber bir husustur”, diyorlar. Yine diyorlar ki;

“Müçtehit, mükellefe ait fiillerden bir fiil hakkýnda o fiilin neye sebep olacaðýna bakmadan, atýlganlýk ya da çekingenlik ile hüküm vermez. Zira o fiil, elde edilmesi istenilen bir maslahat için ya da giderilmesi istenilen bir zarar için konulmuþ olabilir, fakat bu maksada ters düþen neticesi de olabilir. Kendisinden doðan bir zarardan dolayý ya da kendisi ile giderilen bir maslahattan dolayý da konulmamýþ olabilir, fakat buna ters neticesi de olabilir. Dolayýsýyla o zaman ister bir maslahat için konulmuþ olsun yani kendisi ile emrolunmuþ olsun, ister ise kendisinden doðan bir zarardan dolayý konulmamýþ olsun yani nehyedilmiþ olsun, fiilin neye sebep olacaðýna itibar etmek kaçýnýlmazdýr. Çünkü elde edilen maslahat ya da giderilen bir zarardan dolayý konulan hususa meþruluk ismi verilip o hali üzere terk edilseydi, belki o fiildeki maslahatýn elde edilmesiyle çalýþýlmasý, o maslahata denk ya da ondan fazla bir zarara yol açabilirdi. Dolayýsýyla bu meþrulukla isimlendirmeye engel olur, konuluþunun aslýnda helal da olsa o fiil haram kýlýnýr. Ayný þekilde kendisinden bir zarar ortaya çýktýðýndan dolayý konulmayan hususa meþru olmayan isminin verilip sonra da o hali üzere terk edildiðinde, o fiildeki zararýn giderilmeye çalýþýlmasý, ona denk ya da ondan daha fazla bir zarara yol açabilir. Dolayýsýyla ona meþru olmadýðýnýn söylenmesi doðru olmaz. Böylece konuluþunun aslýnda haram olsa da o fiil helal olur.”

Bu “fiillerin neticeleri” kaidesini þu üç delil ile delillendiriyorlar:

1-Teklifler/sorumluluklar, kullarýn maslahatlarý için konulmuþtur. Kullarýn dünyevi maslahatlarý ise, kullarýn amellerine ait neticelerdir. Çünkü kullarýn amellerine dikkatle baktýðýnda görürsün ki, onlar maslahatlarýn neticelerinin baþlangýcýdýrlar. Zira onlar Þeriat Koyucuya ait maksatlar olan sonuçlarýn sebepleridirler. Sonuçlar, sebeplerin neticeleridir. Sebeplerin akýþýnda onlara itibar edilmesi, talep edilendir. Bu da neticelere bakmak demektir. Dolayýsýyla müçtehit için sebeplerin neticeleri olan sonuçlara itibar etmek, kaçýnýlmazdýr.

2-Fiillerin neticeleri Þeriata göre ya muteberdirler ya da muteber deðildirler. Eðer itibar edilmiþlerse, o talep edilendir, itibar edilmemiþlerse, belki de fiillerin maksatlarýna ters düþen sonuçlarý vardýr. Bu ise doðru deðildir. Çünkü teklifler sadece kullarýn maslahatlarý içindir. Kendisi ile denk olan ya da fazla olan bir zararýn vukuu bulmasý imkânýna mutlak olarak baðlý kýlan bir maslahat yoktur. Ayrýca bu, bizim meþru bir fiilden maslahat beklememize, yasak bir fiilden de zarar endiþesi duymamýza yol açýyor ki bu Þeriatýn konuluþuna terstir.

3-Þer’î deliller ve istikra/tüme varým yöntemi ile incelemek, neticelerin, meþruluðun aslýnda muteber olduðuna delâlet etmektedirler.

Allah’u Teâlâ’nýn þu sözleri gibi: يَاأَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ    “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece korunursunuz.”[1] كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Oruç, sizden önce gelip geçmiþ ümmetlere farz kýlýndýðý gibi size de farz kýlýndý. Umulur ki muttaki olursunuz.”[2] وَلا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإثْمِ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ “Mallarýnýzý aranýzda haksýz sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilerek, insanlarýn mallarýndan bir kýsmýný haram yollardan yemeniz için o mallarý yöneticilere vermeyin.”[3] وَلا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ   “Allah’tan baþkasýna tapanlara sövmeyin, sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler”[4] كُتِبَ عَلَيْكُمْ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ   “Hoþunuza gitmediði halde savaþ size farz kýlýndý. Sizin için daha hayýrlý olduðu halde bir þeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduðu halde bir þeyi sevmeniz de mümkündür.”[5] وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الألْبَابِ      “Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayat vardýr.”[6]

Münafýklýðý ortaya çýkanlarýn öldürülmesi ile ilgili olarak Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem buna dikkati çekti, þöyle dedi: دعه لا  يَتَحَدَّثُ النَّاسُ أَنَّ مُحَمَّدًا يَقْتُلُ أَصْحَابَهُ “Býrak onu. Ýnsanlar, Muhammed ashabýný öldürüyor, demesinler.”[7] لَوْلا حَدَاثَةُ قَوْمِكِ بِالْكُفْرِ لَنَقَضْتُ الْبَيْتَ ثُمَّ لَبَنَيْتُهُ عَلَى أَسَاسِ إِبْرَاهِيمَ  “Eðer kavmin yeniden küfre girmeselerdi, o evi Ýbrahim’in temelleri üzerine bina ederdim.”[8]

Mescide bevleden bir bedevi ile ilgili hadiste Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bevletmesini tamamlayasýya kadar ona dokunulmamasýný emretti. Þöyle dedi: لا تُزْرِمُوهُ  “Onu azarlamayýn.”[9] Yani onu engellemeyin, demektir.

Ayrýca kesintiye uðramasý korkusundan dolayý, ibadette aþýrýya gitmeyi yasaklayan hadis. v.b.

Bütün bu delillerde, amelin aslýnda meþru olmasý fakat bir zarar neticesini doðurduðundan dolayý yasaklanýyor olmasý manasý vardýr. Ya da amelin aslýnda yasaklanmýþ olmasý fakat onda maslahat olduðundan dolayý yasaðýn terk ediliyor olmasý manasý vardýr.

Bu üç delile binaen “fiillerin neticeleri” kaidesini savundular. Sonra bu kaideye; “setti zerâ’i/kötülüðün vesilelerini engellemek” kaidesini bina ettiler. Ayný þekilde “sýkýntýyý kaldýrma” kaidesini ona bina ettiler. Bu, aslýnda meþru olmayan amele, konulmasýyla rýfk/dostluk neticesi doðurmasýndan dolayý izin verilmesidir. “Dönüþme/hileler” kaidesini de ona bina ettiler. O da caiz oluþu açýk olan ameli, bir Þer’î hüküm iptali için öne geçirilmesi, zahirde onu baþka bir hükme deðiþtirmektir. “Mesalihi mürsele” kaidesini de ona bina ettiler. O da bir cüz’î maslahatý küllî delile karþýlýk olarak almaktýr.

1-Setti zerâ’i kaidesine gelince: Bunu savunanlar, bunun üzerine birçok hükmü bina etmektedirler. Bu kaideye binaen haramý helal, helali haram kýlýyorlar. Bu kaidenin onlara göre gerçeði; o, onlarýn nazarýnda maslahat olan bir hususa ulaþmaktýr. Zira, bir zarara yol açan her maslahat helal oluþuyla ilgili nâss gelse de, haram kýlýnýr. Kendisinden daha þiddetli bir zarara yol açan her zarar, haram oluþu ile ilgili nâss gelse de helal kýlýnýr. Diyorlar ki; “Bir malý önce vadeli olarak on liraya satmak, topluma maslahat sebep olmasý yönünden caiz olduðu açýktýr. Bu alýþ-veriþin neticesi, taksitle on liraya satýlanýn peþin beþ liraya satmaya,  -satýcýnýn müþteriden malýný peþin olarak beþ liraya almasýndan dolayý-, yol açtýðýnda bu fiilin neticesi, malýn sahibini o malý satýn alan kimseden beþ liraya peþin alýp on liraya vadeli satmaya götürür. Bu amelde bir anlamý olamayan alýþ-veriþ geçersizdir. Çünkü alýþ-veriþin uðruna konulduðu maslahatlardan bir þey yoktur. Bundan dolayý bu caiz alýþ-veriþ, netice doðurduðu hususa bakarak haram olur. Fakat ona ait kasýt, belirgindir ve insanlarýn arasýnda adet gereði olmaktadýr” dediler.

Þeriat, kadýnýn yüzünü avret mahallinden saymayarak, açýk olmasýný caiz kýldý. Bunun delili de Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüdür:            وَلا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلا مَا ظَهَرَ مِنْهَا     “Görünen kýsýmlarý müstesna olmak üzere ziynetlerini teþhir etmesinler.”[10]    

Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de diyor ki:    إِنَّ الْمَرْأَةَ إِذَا بَلَغَتِ الْمَحِيضَ لَمْ تَصْلُحْ أَنْ يُرَى مِنْهَا إلا هَذَا وَهَذَا وَأَشَارَ إِلَى وَجْهِهِ وكفيه      “Kýz çocuðu haiz gördüðünde, ondan (yüzü ve bileklerine iþaret ederek) bunlardan baþka bir þeyin görülmesi doðru olmaz.”[11] Böyle olduðu halde; onlar dediler ki; “Kadýnýn yüzünün görülmesi, fitne korkusunu doðurur. Böylece fitne korkusu, yüzün görülmesinin doðurduðu neticedir. Dolayýsýyla her ne kadar Þer’î deliller helal kýlsa da, yüzün görülmesi haramdýr. Bu setti zerâ’i babýndandýr”.

Ýþte böylece bir zarara yol açan her maslahat haram kýlýnýr ve terk edilmesi kendisinden daha büyük zarara yol açan her zarar da helal kýlýnýr.

2-Sýkýntýnýn kaldýrýlmasý kaidesine gelince: Bu demektir ki; terk edilmesi insanlara sýkýntý doðuran meþru olmayan bir amel olduðunda, o amele izin verilir. Çünkü onun konulmasý dostluðu doðurur. Buna delil de Allah’u Teâlâ’nýn þu sözleridir:  يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمْ الْيُسْرَ وَلا يُرِيدُ بِكُمْ الْعُسْرَ    “Allah size kolaylýk ister, zorluk istemez.”[12] وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ    “Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi.”[13]

Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de þöyle dedi: بُعِثْتُ بِالْحَنِيفِيَّةِ السَّمْحَةِ ولكنني    “Fakat ben müsamahakâr hak din ile gönderildim.”[14]

Bütün bunlar, Þeriatýn aðýr sýkýntýya karþý çýktýðýný gösterir. Bunun için fiile Allah’ýn indirdiði hüküm ile deðil de sýkýntý doðurmayan hüküm verilir.

3- Hileler kaidesine gelince: Onun gerçeði þudur: Caiz oluþu açýk belli olan bir ameli, bir Þer’î hükmü iptal etmek için iler sürüp onu görünürde baþka bir hükme dönüþtürmektir. Zekâttan kaçmak için malýn üzerinden bir yýl geçmeden, malý hibe eden gibi. Zira hibe aslýnda caizdir. Fakat zekâtý engelliyor olmasý, zarara yol açmaktadýr. Onun için bu durumda hibe etmek yasaktýr. Zira üzerine zekât farz olan kiþi açýkça caiz olan hibe etme iþini, zekâtýn vacib oluþu olan bir Þer’î hükmü iptal etmek için ileri sürdü ve onu baþka bir hükme dönüþtürdü. O hüküm de zekâtýn vacib olmamasýdýr.

Bunlar “fiillerin neticeleri” kaidesinin ve buna bina edilen kaidelerin özetidir. Bu kaideye bakan kimse, onun bir yönden sahih, üç yönden batýl olduðunu görür. Bu kaideye bina edilen kaideler ise, toptan ve tafsili olarak batýldýrlar.

Bu kaidelerin bir tek yönden sahih olmasýna gelince; o þudur: Onun hakkýnda ileri sürülen bazý nâsslar “harama vesile haram kýlýnmýþtýr” kaidesine delâlet etmektedirler. Bu Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünün kendisine delâlet ettiði husustan dolayýdýr:   وَلا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ  “Allah’tan baþkasýna tapanlara sövmeyin, sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.”[15]  Böylece Allah, caiz bir fiil olduðu halde putlara sövmeyi, Allah’a sövmeye sebep olduðundan dolayý haram kýldý. Dolayýsýyla bu ayet, haram bir neticeye kesin olarak götüren sebebin haram kýlýnmasýna delâlet etmektedir. Ancak bu, putlara sövmek hükmü, doðurduðu neticenin hükmünü –ki o Allah’a sövmenin hükmüdür- kesin olarak o neticeyi doðurduðu için almýþtýr. O, o hükme ait kesin olarak sonucun çýktýðý sebeptir. Dolayýsýyla vakýasý, neticenin zannedilmesi deðil, sebepten dolayý kesin olmasýdýr. Zira bu vakýaya delâlet hakkýnda Kitaptan açýk bir Þer’î nâss geçmiþtir. Dolayýsýyla fiillerin neticelerinde sadece bu çeþit caiz olmaktadýr. O da, ayetin delâlet ettiði gibi sebebin kesin olarak neticeyi doðuruyor olmasý ile hakkýnda sebebiyet gerçekleþtiðinde caiz sebebin, yasaklanan neticenin hükmünü almasýdýr. Bunun dýþýndakilerin ise deðil.

Fiillerin neticelerinden diðerlerinin batýl oluþ yönüne gelince: Bu üç yönde belirgindir. Onlar da, ispatlarý için ileri sürülen delillerin yönleridir:

Birinci yön: Maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn engellenmesi, Þer’î hükümler için bir illet ve delil deðildir. Ayný þekilde bir bütün olarak Ýslâm Þeriatýna da illet deðildir. Zira Þeriatýn, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn engellenmesi için gelmiþ olduðuna dair delil olarak ileri dürdükleri nâss, onun, Þeriatýn tafsili hükümleri için deðil de Þeriatýn bütünlüðü için olduðunu açýkça ortaya koyan bir nâsstýr ve o da Þeriatýn hikmetidir, yani Þeriattan dolayý hâsýl olmasý istenilen neticedir, Þeriatýn konulmasý için illet deðil. Zira Allah’u Teâlâ þöyle diyor:   وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ    “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[16]      Bu söz, Rasul’ün rahmet olmasýnýn sadece risaletle yani Þeriatla ilgili olduðu, tafsili hükümlerle ilgili olmadýðý hususunda gayet açýktýr. Zira nâss, baþkasýna deðil sadece buna delâlet ediyor.  وما أرسلناك  “seni gönderdik” demek, “risaleti gönderdik” demektir. Buna onun rahmet olmasýnýn, Þeriatý tatbik edilmesinin neticesi olduðu, Þeriatýn konulmasýna iten sebep olmadýðý gayet açýktýr. Yani onda, onun rahmet olmasýnýn, Þeriatýn konulmasýnýn hikmeti olduðu, illeti olmadýðý gayet açýktýr. Zira bu Allah’u Teâlâ’nýn þu sözleri gibidir:   وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ  “Allah bunu, sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatýþsýn diye yapmýþtýr.”[17] وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ     “Bu Kitabý da sana, her þey için bir açýklama, mü’mimler için hidayet, rahmet ve müjde olarak indirdik.”[18]

Dolayýsýyla ayet illetlendirme ifade etmiyor, sadece gaye ifade ediyor. Onun için maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn engellenmesinin, tafsili hükümlerden her Þer’î hüküm için illet olmasýna ve hatta bir bütün olarak Ýslâm Þeriatýnýn konulmasýna illet olmasýna dair herhangi bir yön yoktur. Çünkü onlar Þeriatýn hikmetidirler, Þeriatýn konulmasýnýn illeti deðil.

Ayrýca tafsili hükümlerin delilleri, ya Kitap ve Sünnetten ayet ve Hadis þeklinde nâss olarak gelmiþlerdir, ya Kitap ve Sünnetten nâsslar bir takým manalar getirip onlarý, hükme delâlet eden alâmet ve hükmün konulmasýna sevk eden, Þer’î illet yapmýþlardýr. Þeriat bu illeti, kast edilen mananýn bizzat kendisi yapmýþtýr, maslahatýn saðlanmasý ya da zararýn giderilmesini deðil. Zira Rasul kurbanlarýn etlerinin saklanmasýný muhtaç gezginler için nehyetmiþti, maslahat için deðil. Zira illet muhtaç gezginlerdir, maslahat deðil. Allah’u Teâlâ malýn ensardan kiþilere deðil de muhacirlere verilmesinin illetini, malýn sadece zenginler arasýnda devlet olmamasý için yapmýþtýr. Dolayýsýyla illet, malýn zenginler arasýnda dolaþmasýdýr, maslahat deðil. Böylece maslahatý küllî olarak da cüz’î olarak da tafsili hükme delil yapmak, Kitaptan ya da Sünnetten nâsslarda geçen Þer’î illetlere ters düþmektedir ve illetlendirmenin vakýasýna ters düþmektedir. Buna binaen maslahata itibar edilmesinin tafsili hükümlere esas olmasý ve tafsili hükümlerin bu maslahata göre uygulanýr olmasý caiz olmaz. Böylelikle Þer’î hüküm, onu geçersiz kýlan baþka bir delil gelmedikçe, delilin kendisine delâlet ettiði hususa göre kalýr ya da Þer’î illet ile birlikte döner.

Ýkinci yön: Fiilin neticeleri sadece ya nâssla ya da nâss ile sabit bir hükmün hitabýna götürüyor oluþlarýyla kendilerine delil delâlet ettiðinde itibar edilirler. O zaman fiilin neticesine nâsstan dolayý ya da nâssla sabit hükümden dolayý itibar edilmiþ olur, aklýn uygun görüp hüküm için illet ve nâss için ilga eden yaptýðý maslahattan dolayý deðil.

- Mesela; putlara sövmenin caiz olmayýþýný Þeriat onlara sövmenin Allah’a sövme neticesini doðurmasýndan dolayý koymuþtur. Fiilin neticesine nâss delâlet etmiþtir. Dolayýsýyla nâssýn delaletine itibar edildi, aklýn onun zararlý olduðunu söylemesine deðil.

- Mesela; halife aleyhinde mezalim kadýsýna dava açýldýðýnda halifenin mezalim kadýsýný azletmesinin caiz olmayýþýný, Allah’ýn mezalim kadýsýna verdiði halifeyi azletme hakkýný iptal etme neticesini doðurmasýndan dolayý Þeriat koymuþtur. Dolayýsýyla fiilin doðurduðu neticeye nâss ile sabit hükmün hitabý delâlet etmiþtir. O fiilin neticesine onun için itibar edildi, aklýn onun zararlý olduðunu söylemesinden dolayý deðil.

Fiilin doðurduðu neticeye bir nâss delâlet etmediðinde ya da onun nâssýn kendisine delâlet ettiði bir hükmü iptal eden olmadýðýnda ona kesinlikle itibar edilmez. Dolayýsýyla fiillerin neticelerine, onlara itibar edilmezse o fiillerin maksatlarýna zýt neticeleri olmasý ihtimalinden dolayý itibar edilmesinin Þeriata göre hiçbir önemi yoktur. Onun itibar edilmesini caiz kýlan Þeriattan bir þüpheli delil dahi yoktur. O Þeriattan uzak bir þekilde hatta olaylar için yasamadan uzak bir þekilde mantýkî önermelerle yalýn akýldan kaynaklanan düpedüz tahakkümdür.

Üçüncü yön: Fiillerin neticelerine delil olarak ileri sürülen ayet ve hadislerde, uðruna ileri sürüldükleri neticeye itibar etmenin bu neticeye götüren husus hakkýnda etkili olduðuna dair bir delâlet yoktur.

- Nitekim Allah’u Teâlâ þöyle diyor: يَاأَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ    “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece korunursunuz.”[19] كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ     “Oruç, sizden önce gelip geçmiþ ümmetlere farz kýlýndýðý gibi size de farz kýlýndý. Umulur ki muttaki olursunuz.”[20]

Bu ayetler, netice hakkýnda herhangi bir delâlet içermemektedir. Bilakis iki ayetteki,  لعلكم تتقون  “umulur ki korunursunuz” sözü, kulluðun ve orucun hikmetine delâlet etmektedir. O da takvaya ulaþmaktýr. Ýbadet ve oruçla takva hâsýl olabilir de olmayabilir de. Çünkü hikmet bu hususta o þeyin netice olarak çýkmasýdýr. Bu ise, Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünün benzeridir:  إِنَّ الصَّلاَةَ تَنْهَى عَنْ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ  “Muhakkak ki namaz, hayâsýzlýktan ve kötülükten alýkoyar.”[21]

Dolayýsýyla bu iki ayetle bu hususta delil getirmenin bir anlamý yoktur ve bu iki ayette neticelere de yer yoktur.

- Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüne gelince; وَلا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإثْمِ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ    “Mallarýnýzý aranýzda haksýz sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilerek, insanlarýn mallarýndan bir kýsmýný haram yollardan yemeniz için o mallarý yöneticilere vermeyin.”[22]

Bu söz, insanlarýn mallarýnýn idaresini, haksýz sebeplerle, yalancý þahitlikle, yalan yeminle, tahakkümle insanlarýn mallarýndan bir miktar yemeleri için býrakýlmasýný yasaklýyor. Böylece bu, batýl ile hüküm vermeyi nehyetmektedir. Bu ayette neticelere yer yoktur ve bununla bu hususta delil getirmenin bir anlamý yoktur.

- Allah’u Teâlâ’nýn þu sözü ise; كُتِبَ عَلَيْكُمْ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ   “Hoþunuza gitmediði halde savaþ size farz kýlýndý. Sizin için daha hayýrlý olduðu halde bir þeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduðu halde bir þeyi sevmeniz de mümkündür.”[23]

Bu ayette neticesinden dolayý bir þeyin yasaklanmasý ya da emredilmesi yoktur. Bu sadece, hoþlanmadýklarý bir hususta kendileri için bazen hayrýn olduðunu onlara açýklamadýr. Bunu onlar bilmezler. Zira ayetin sonunda þöyle denilmektedir:   وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لا تَعْلَمُونَ “Allah bilir siz bilmezsiniz.”[24]

- Ayet;   وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الألْبَابِ    “Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayýr vardýr.”[25]

Hadis;   يَتَحَدَّثُ النَّاسُ أَنَّ مُحَمَّدًا يَقْتُلُ أَصْحَابَهُ  دعه لا “Býrak onu. Ýnsanlar, Muhammed ashabýný öldürüyor, demesinler.”[26]

Hadis;  لَوْلا حَدَاثَةُ قَوْمِكِ بِالْكُفْرِ لَنَقَضْتُ الْبَيْتَ ثُمَّ لَبَنَيْتُهُ عَلَى أَسَاسِ إِبْرَاهِيمَ       “Eðer kavmin yeniden küfre girmeselerdi, o evi Ýbrahim’in temelleri üzerine bina ederdim.”[27]

Bunlar hükmün illeti için açýklamadýr, netice hakkýnda delil deðildir. Putlara sövmenin yasaklanmasýnda açýða çýktýðý gibi, her ne kadar bunlarda neticeler açýða çýksa da, bu neticeler Þer’î hüküm deðildirler. Onlarda sadece sevk edene itibar edilir, neticeye itibar edilmez. Çünkü hükmünün alýnmasý ondan kaynaklanmamaktadýr. Ortada illetlendirmeye delâlet eden birçok nâss vardýr. Bunlar illet ve kýyas babýna dâhil olurlar, neticelere deðil.

- Mescide iþeyen bedevi ile ilgili hadise gelince: Onda, cahil bedeviye yaptýðýndan dolayý yumuþak davranýlmýþtýr ve cehaletinden dolayý mâzur karþýlanmýþtýr. O hadiste herhangi bir netice yoktur.

 

فإن النتبت لا أرضا قطع ولا ظهرا أبقى   “Münbit/verimli arazi, yolu kesilen bir toprak ya da bakým yapýlan bir yamaç deðildir.”[28] Bu hadis de, onda hâsýl olan vakýasýnýn beyanýdýr. O, neticenin hükmünü almak deðildir.

Ýþte böyle bütün delillerde, onlarýn söyledikleri þu husus yoktur: “Aslýnda meþru olan bir amel bir zarar doðurmasýndan dolayý nehyedilir ve aslýnda yasaklanmýþ olan bir amelin daha büyük bir zararýn telafisi için yasaðý terk edilir.” Bu husus o delillerde yoktur. Böylelikle onlarýn ayetlerle delil getirmelerinin geçersizliði açýða çýkmaktadýr. Dolayýsýyla “Harama vesile haramdýr” kaidesi dýþýnda neticeler konusu düþmektedir. “Fiillerin neticelerine itibar edilmesi” kaidesi geçersiz olduðunda, ondan kaynaklanan bütün kaideler de geçersiz olmuþ olur.

Ayrýca ortada “setti zerâ’i” kaidesinin geçersizliðine, üzerine bina olduðu hususun geçersiz olmasý ile geçersiz olmasý meselesinden baþka, ayrýntýlý bir þekilde delâlet eden husus vardýr, o da þudur: Nâss bir fiili helal kýlarak geldiðinde ve akýl da o fiilin neticesi zarar dediðinde, nâss geçtiði zaman aklýn dediðinin bir kýymeti yoktur. Ayný þekilde nâss bir fiili haram kýlarak geldiðinde, akýl da gelip o fiilin neticesinde maslahat vardýr dediðinde, nâss geçtiði zaman aklýn söylediðinin bir kýymeti yoktur. Çünkü Þeriat Koyucu Allah’týr. Nâss ise, Allah’tan vahiydir. Akýl ise sadece nâssý anlar, kendi katýndan hüküm koymaz. Özellikle nâssa muhalif olduðunda, aklýn dediði ilga edilir, nâssýn getirdiði kalýr. Böylelikle “setti zerâ’i” kaidesi esasýndan batýl olur. Çünkü bu kaide; “aklýn hükmünü nâssýn belirlediði fiilin neticesini kendi hükmü ile çeliþir gördüðünde, nâss ilga edilir, aklýn uygun gördüðü hüküm kalýr” prensibi üzerine kuruludur. Bu prensip ise þüphesiz batýldýr.

Bu kaideye getirdikleri örneklerin de fasid oluþlarý açýktýr. Zira malýn vadeli olarak on liraya satýlmasý caizdir. Müþterinin de onu satýcýsýna peþin olarak beþ liraya satmasý da caizdir. Ýki satýcýnýn bir satýþta birleþmesinde zarar yoktur. Yeter ki birinci satýþ sözleþmesi tamamlanmýþ olsun. Ýkinci satýþ sözleþmesi de birincisinden kopuk olarak tamamlanmýþ olsun ve onlardan her birisi diðerinden baþka bir alýþ-veriþ olsun.

-Ayný þekilde, kadýnýn yüzü, nâssýn delaletine göre avret mahallinden deðildir. Fitne korkusu vehmi akýldan ya da ahlaksýzlýk gibi belirli bir kadýnýn vakýasýndan kaynaklanmaktadýr. Bizzat kadýn vasfýyla kadýnýn yüzünün görülmesinden kesin olarak fitne korkusunun çýktýðýna delâlet eden ne nâsstan ne de vakýadan bir delil vardýr. Dolayýsýyla bunun nâssý ilga eden sayýlmamasýna ilaveten onun varlýðýna kesin olarak itibar edilmez.

Setti zerâ’i ile ilgili örneklerin hepsi iþte böyledir. Setti zerâ’i babýndan olduðu þüphesinde bulunulan “harama vesile haramdýr” kaidesini istisna ettiðimizde, setti zerâ’i kaidesinin bütün delilleri ve örnekleri batýldýr, Þeriatla çeliþmektedir.

Ayný þekilde “zorluðu kaldýrma” kaidesi de esasýnda batýldýr. Zira Allah’u Teâlâ þöyle dedi:  يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمْ الْيُسْرَ وَلا يُرِيدُ بِكُمْ الْعُسْرَ “Allah size kolaylýk ister, zorluk istemez.”[29]   Allah’u Teâlâ’nýn bu sözü, þu sözünden sonra gelmiþtir:   فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ   “Sizden her kim hasta ya da yolcu olursa, o günler sayýsýnca baþka günlerde oruç tutsun.”[30]   Bu, Þeriat Koyucunun, hasta ve yolcu iken oruç tutmamayý Müslümanlara mubah kýldýðý ruhsatlara delildir. Bütün Þer’î ruhsatlar böyledir. Dolayýsýyla bu ayet, Þer’î ruhsat konusuna hastýr. Bu konu ise, hakkýnda bir delilin geldiði konudur.

- Allah’u Teâlâ’nýn þu sözüne gelince:    وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ “Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi.”[31]    Bu da Allah’u Teâlâ’nýn þu sözünden sonra gelmiþtir:    يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (77) وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ             “Ey iman edenler! Rüku edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin. Hayýr iþleyin ki, kurtuluþa eresiniz. Allah uðrunda hakkýný vererek cihad edin. O sizi seçti.”[32]   Böylece baský olan sýkýntý; ibadetten, hayýr iþlemekten ve Allah’ýn rýzasý uðruna çalýþýp çabalamaktan emrolunmuþ olduklarý hususta onlardan kaldýrýlmýþ olmaktadýr. Zira sizi ey mü’minler, dini ve nusreti için seçen O’dur, o, size tahammül edemeyeceðinizden fazla bir sýkýntý yüklemedi. Dolayýsýyla bu, Allah’u Teâlâ’nýn þu sözü gibidir:  يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلا وُسْعَهَا “Allah her þahýsa ancak gücünün yettiðini yükledi.”[33]   Böylece dini, tahammül edemedikleri suçlulara tevbe kapýsýný açýk býraktý. Dinin iþini kolaylaþtýran ruhsatlarý ve kefaretleri dine koydu.

- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözüne gelince;  ولكنني بُعِثْتُ بِالْحَنِيفِيَّةِ السَّمْحَةِ    “Fakat ben müsamahakar hak din ile gönderildim.”[34]    Bundan kast olunan þudur: Rasul dosdoðru hak Þeriatla geldi. O Þeriat, kullarýn maslahatlarý içindir, kullara sýkýntý vermeyi kast etmek için deðildir. Zira o, cömert, müsamahakâr bir Þeriattýr. Böylece müsamahakâr hak din ile ancak müsamaha/hoþgörü, Þeriatýn delillerine göre onun esaslarý üzere cereyan eden hususla kayýtlý olarak geldi, heva ve hevesin isteklerine ve aklýn meyline göre deðil.

Ayet ve Hadislerin manasý iþte böyledir. Onlarda haramlara müsamahaya ve neticelere dair bir delâlet yoktur. Ayrýca “sýkýntý” kaidesini savunanlarýn anladýklarý hususun alýnmasý, tekliflerin toptan düþürülmesini gerekli kýlmaya götürür. Zira tekliflerin tamamý aðýr sýkýntýlardýr. Onun için külfet ve sýkýntýdan dolayý “teklif” denilmiþtir. Teklifle birlikte sýkýntý olduðunda, bu alametlere göre onun kaldýrýlmasý gerekir. Bu da teklifin düþmesini gerektirir. Þeriatta sabit olan sýkýntýlý tekliflerin düþürülmesi, Þeriatýn aslý ile çeliþir. Zira bu delillerin “sýkýntýyý kaldýrma” kaidesi anlayýþýna göre alýnmasý, Þeriata ters düþer. Onun için bu kaidenin alýnmasý caiz olmaz. Bilakis, her tafsilatta ve onlarýn yeni çýkan olaylar ve sorunlara uygulanmasýnda Þeriatýn getirmiþ olduðu tafsili delillerin sýnýrýnda, onlarda zorluk veya kolaylýk olup olmadýðýna bakmaksýzýn durmak kaçýnýlmazdýr. Özellikle Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedikten sonra:  حُفَّتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ وَحُفَّتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ “Cehennemi þehvetler çevrelemiþtir. Cenneti ise sýkýntýlar/güçlükler çevrelemiþtir.”[35]

“Sýkýntýyý kaldýrma” kaidesinin fasid oluþu gibi, bazý þeyhler ve sonraki dönemlerde gelen âlimlere göre “zaruretler yasaklarý mubah kýlar” kaidesinin fasid oluþa da açýða çýkmaktadýr. Zira bazýlarý çoðunlukla “zaruretler yasaklarý mubah kýlar” kaidesine binaen delil getirerek kendilerine zaruret olduðu bahanesiyle bir takým haram þeyleri mubah görüyorlar.

Bunun fasid oluþu þu þekildedir: zaruretler ancak Þeriat tarafýndan bildirilen zaruretlerdir. Onlarda seçeneksiz zorunluluktur. Bu ise, kendisinde yok olmak yani ölüm korkusu bulunan zorunluluktur. Þu ayette geçtiði gibi:  فَمَنْ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلا عَادٍ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ “Ancak kim bunlardan yemek zorunda kalýrsa haddi aþmaksýzýn yerse ona günah yoktur.”[36]  Yasaklarý mubah kýlan zaruretler iþte bunlardýr. Bunlar, haklarýnda Þer’î bir nâssýn geçtiði ya da bizzat kendilerine veya cinslerine belirli bir delâlet þeklinde Þer’î bir nâssýn delâlet ettiði zaruretlerdir. Fakat aklýn mubah kýldýðý zaruretler ise, haram olaný mubah kýlan zaruretlerden sayýlmazlar.

“Fiillerin neticeleri” kaidesine binaen hilelerin iptal edilmesi meselesine gelince; bu yönden dolayý onlarýn bir anlamý yoktur. Zira hile eðer, haramý helal kýlýyor ise, hile olarak yapýlmýþ ise caiz olmaz. Bu, fiil ya da sözleþmede hileye delâlet ederek yapýlan amel hakkýnda söz konusudur. Eðer fiilde ya da sözleþmede bir yönde belirli bir delâlet olmazsa, ondan hile kast edilse de o hile sayýlmaz. Çünkü akidler delaletleriyle itibar edilirler, sahiplerinin niyeti ile deðil. Malýn üzerinden tam bir yýl geçmeden hibe edilmesi, onun harcanmasý gibidir, ondan belirli bir borcun ödenmesi gibidir, onunla ticaret mallarý satýn almasý gibidir, bir fark yoktur. Zira bu tasarruflardan bir tasarruftur. Dolayýsýyla onda hileye dair belirli bir delâlet yoktur. Ancak bir dinar deðerinde olmayan bir saati bin dinara satýp sonra da onu ona hibe etmesi ve ona saatin fiyatý ile bir çek yazmasý iþleminde olduðu gibi, kendisinde hileye delaletin olduðunda o amel batýl olur. Çünkü onda batýl oluþuna delâlet eden husus vardýr. v.b.

Dolayýsýyla “fiillerin neticeleri” kaidesine binaen hilelerin iptal edilmesi doðru deðildir. Çünkü o ya niyetle alýnýr ki bunun sözleþmelerde bir önemi yoktur ya da hükmün iptal edilmesinde aklý hâkim kýlmaktýr, bu ise caiz deðildir.

Bütün bunlardan “fiillerin neticeleri” kaidesinin batýl oluþu ve ona bina edilen bütün kaidelerin batýl oluþu açýða çýkmaktadýr. Böylelikle bu kaidenin delil getirme esaslarýndan ve Þer’î delillerden olmadýðý açýða çýkmaktadýr.


[1] Bakara: 21

[2] Bakara: 183

[3] Bakara: 188

[4] En’am: 108

[5] Bakara: 216

[6] Bakara: 179

[7] Buhari, K. Tefsîr’ul Kur’ân, 4527

[8] Buhari

[9] Buhari, K. Edeb, 5566

[10] Nur: 31

[11] Ebu Davud

[12] Bakara: 185

[13] Hac: 78

[14] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. El-Ensâr, 21260

[15] En’am: 108

[16] Enbiya: 107

[17] Enfal: 10

[18] Nahl: 89

[19] Bakara: 21

[20] Bakara: 183

[21] Ankebut: 45

[22] Bakara: 188

[23] Bakara: 216

[24] Bakara: 216

[25] Bakara: 179

[26] Buhari, K. Tefsîr’ul Kur’ân, 4527

[27] Buhari

[28] Ahmed b.Hanbel, Beyhaki, Bezzâr tahriç ettiler.

[29] Bakara: 185

[30] Bakara: 184

[31] Hac: 78

[32] Hacc: 77-78

[33] Bakara: 286

[34] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. El-Ensâr, 21260

[35] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. El-Ensâr, 7216

[36] Bakara: 173