Afganistan’da ABD işgaliyle başlayan savaşın kronolojisi
Hareketin doğuşu – Eylül, 1994
İç savaş yorgunu Afganistan’da, Diyobendi medreselerden doğan Taliban bu tarihte kuruldu. Ülkenin güneyinde sembolik öneme sahip Kandahar’da Molla Muhammed Ömer öncülüğünde kurulan hareket, zamanla ülke çapında etkin hale geldi. Hareketin teşkil edilme sürecinde ortaya konulan amaçlar “İslam hukukunun uygulanması, ülkenin savaş ağaları ve suçlulardan arındırılması” gibi başlıklardan oluşuyordu.
Kabil’e giriş – 26 Eylül, 1996
İç savaşın tahrip ettiği Kabil’e giren Taliban, artık Afganistan’ın en etkin gücüydü. Başkenti ele geçiren hareket, bir süre sonra Afganistan İslam Emirliği adıyla yönetimlerini ilan etti. Bu tarihlerden sonra Afganistan’da yaklaşık 5 sene sürecek Taliban yönetimi devri başladı.
1998 yılına gelindiğinde ülkenin yüzde 80’inden fazlası hareketin kontrolünde bulunuyordu.
El Kaide bağlantısı – 15 Eylül, 1999
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, (BMGK) 1267 sayılı kararı ile Taliban ve El Kaide’nin ‘terörist grup’ olarak tanımlandığı ve iki grubun para, seyahat ve silah gönderileri için yaptırım uyguladığı El Kaide ve Taliban Yaptırımlar Komitesi’ni kurdu. BM kararı Usame Bin Ladin’in El Kaide’yi 1980’lerde Afganistan ve Pakistan’ın Peşaver bölgelerinden, 1991 yılında Sudan’dan ve nihayet 1990’ların ortasından itibaren tekrar Afganistan’dan yönettiği uzun bir süreci müteakiben alındı.
Afganistan topraklarında yaşanan kanlı iç savaşın küllerinden doğan Taliban hareketi, El Kaide için kolaylıkla operasyonlarını planlayabileceği ve eğitim programları icra edebileceği bir ev sahipliği sağladı.
Ahmed Şah Mesud suikasti – 9 Eylül, 2001
Taliban karşıtı Kuzey İttifakı’nın en önde gelen komutanlarından olan Ahmet Şah Mesud, El Kaide’nin düzenlediğini saldırı sonucu öldürüldü. “Pençşir Aslanı” olarak bilinen Şah Mesud tam anlamı ile bir gerilla lideriydi ve onun ölümü Taliban karşıtı hareketin akamete uğramasına neden oldu. Uzmanlar Şah Mesud suikastinin 11 Eylül sonrasındaki süreçte Usame Bin Ladin’in Taliban tarafından korunmasını sağladığı görüşündeler. Nitekim güvenlik uzmanı Peter Bergen, Mesud’un öldürülmesi olayını New York ve Washington saldırılarının ilk aşaması olarak değerlendirmektedir.
Dünya Ticaret Merkezi saldırısı – 11 Eylül, 2001
El Kaide mensupları dört uçağı kaçırdı ve sonrasında bunlardan ikisi ile New York’ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi’ne (İkiz Kuleler), biri ile Washington’da bulunan Pentagon olarak bilinen ABD Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ortak yerleşkesine çarpmak sureti ile patlattı.
Son uçak Pensilvanya Eyaleti dahilinde yeşillik bir alana çakıldı. Saldırılarda en az 3 bin kişi öldü. Her ne kadar El Kaide merkezi olarak Afganistan’da olsa da 19 saldırgandan hiçbiri Afgan değildi. Mısırlı Muhammed Atta saldırı grubunun lideriydi ve 15 El Kaide mensubu da Suudi Arabistan asıllıydı.
George W. Bush önce “Teröre karşı savaş”ı kazanacaklarına sonra da Afganistan’da bulunan El Kaide ve lideri Usame Bin Ladin’i yok edeceklerine dair yeminler etti. Aynı zamanda, Taliban yönetiminden ülkelerinde bulunan tüm El Kaide liderlerini teslim etmelerini veya onlar ile aynı kötü sona razı olmaları tehdidini içeren bir çağrı yaptı. Taliban, El Kaide lideri Usame bin Ladin’i ve diğer liderleri ABD’ye teslim etmeyi reddetti.
Savaş başlıyor – 18 Eylül, 2001
ABD Başkanı George W. Bush 11 Eylül 2001 günü ülkesine yapılan saldırılarda dahli bulunanlara karşı güç kullanımını içeren bir karara imza attı. Söz konusu karar, Bush yönetiminin Afganistan işgali kararı dahil olmak üzere, birçok Amerikan vatandaşının yargılama veya mahkeme kararı olmaksızın öldürülmesinden, Küba’da bulunun Guantanamo hapishanesinin kurulmasına kadar birçok “terör ile mücadele aracının” kullanılmasına dayanak oluşturdu.
İlk saldırılar – 7 Ekim, 2001
ABD ordusu, arkasına aldığı İngiltere desteği ile, Taliban güçlerine yönelik olarak resmi adı “Kalıcı Özgürlük Operasyonu” olan bir saldırı başlattı. Kanada, Avustralya, Almanya ve Fransa ilerleyen aşamalarda harekâta destekte bulundular.
Bin kişilik bir Amerikan Özel harekât grubunun katıldığı Kuzey İttifakı ve Taliban karşıtı etnik Peştun kabilelerinin de desteğini alan operasyonların ilk aşaması ağır hava bombardımanından oluşmaktaydı.
Kara harekâtı kapsamında ülkeye ulaşan ilk büyük askeri birliğin ülke topraklarına ayak basması tam olarak 12 gün sonra gerçekleşti. Kara çatışmalarının büyük kısmı Taliban ile muhalifi olan grupların arasında yaşandı.
Taliban’ın geri çekilmesi ve Kuzey İttifakı katliamları – Kasım, 2001
Taliban, ABD hava saldırıları ve Kuzey İttifakı hücumları karşısında tutunamayarak birçok şehirden geri çekildi. 14 Kasım 2001 günü BM güvenlik konseyi aldığı 1378 numaralı karar ile ülkede oluşturulacak geçiş hükümetine dair sürecinin BM kontrolünde olmasını ve üye ülkelerin Afganistan’da istikrar ve yardım dağıtımı işlemleri için barış gücü göndermesini karara bağladı.
Bir diğer taraftan Afganistan’da 2001 yılının Kasım ve Aralık ayları, teslim olan Taliban mensuplarına ve yabancı savaşçılara karşı girişilen katliamlarla anıldı. ABD ve Kuzey İttifakı güçlerinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri Kale-i Cengi ve Deşt-i Leyli katliamlarında 3 bine yakın kişi hayatını kaybetti.
Tora Bora Muharebesi – Aralık, 2001
Kabil’in doğusunda yer alan Nangarhar ilinin güneyinde, Pakistan sınırında yer alan Tora Bora dağlarındaki mağaralarda izi sürülen El Kaide lideri Usame Bin Ladin’e yönelik doğrudan bir saldırı bu tarihlerde gerçekleşti.
ABD ordusu destekli Kuzey İttifakı güçleri El Kaide üyeleri ile iki haftalık şiddetli bir çatışma yaşadılar. (3-17 Aralık) ABD güçleri bölgeye oldukça ağır bombardımanlar gerçekleştirdi. Bombardımanlar neticesinde oluşan kraterler günümüzde hala uydudan görülebiliyor.
ABD’nin saldırısında çok sayıda El Kaide mensubunun öldürüldüğü iddia edilse de, Usame bin Ladin bölgeden kaçmayı başardı.
Bin Ladin’in Tora Bora dağlarında barındığına dair eldeki ciddi istihbarat verilerine rağmen icra edilen yakalama operasyonuna bizzat dahil olmayarak işi Kuzey İttifakı tarafından kontrol edilen gruplara bırakması daha sonra eleştiri konusu olarak gündeme gelecekti.
Bonn Konferansı – Aralık, 2001
Kasım 2001’de Kabil’in düşmesi üzerine BM, Kuzey ittifakı ve eski Afgan kralı ile bağlantılı gruplara davette bulunarak Almanya’nın Bonn kentinde bir konferans tertipledi.
5 Aralık 2001 günü adı geçen gruplar BM güvenlik konseyinin 1383 numaralı kararını imzaladı. Anlaşmanın Kuzey İttifakı’nın destekçisi olan İran’ın diplomatik desteği ile gerçekleşebildiği ve Hamid Karzai başkanlığındaki bir geçiş hükümeti kurulması ve Kabil’de asayişi sağlayacak bir barış gücü bulundurma esaslarına dayandığı açıklandı.
Bonn antlaşmasını 20 Aralık günü yayınlanan 1386 numaralı güvenlik konseyi kararı takip etti ki bu karar ile Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) kurulmuş oldu.
Operasyonlar sürüyor – Mart, 2002
Kapsam bakımından Tora Bora operasyonunun ardından gerçekleştirilen en büyük kara operasyonu olan Anakonda operasyonu doğrultusunda Paktiya eyaletinin Gardiz ilinde Şahi Kot vadisinde 2 bin ABD ve bin kadar Afgan askerinden müteşekkil saldırı gücünün 800 kadar Taliban-El Kaide mensubuna yönelik icra ettiği harekatın devamı gelmedi.
Zira Pentagon’da bulunan planlayıcılar birçok askeri ve istihbari kaynağı, ABD’nin teröre karşı savaşında gittikçe ön plana çıkan Saddam Hüseyin’in liderlik ettiği Irak’a yönlendirmişti.
Yeniden inşa – 17 Aralık, 2002
Başkan George W. Bush Virginia Askeri Enstitüsü’nde yaptığı konuşmasında Afganistan’ın yeniden inşaası için çağrıda bulundu. “Kötülükten uzak ve daha yaşanabilir bir Afganistan’ın inşası için yardımda bulunarak George Marshall’ın geleneğini sürdürüyoruz.”diyerek 2.Dünya Savaşı sonrasında Başkan Marshall’ın Batı Avrupa’yı yeniden inşa için uygulamaya koyduğu plana atıfta bulundu.
Fakat ABD ve uluslararası kamuoyu hiçbir zaman Marshall planına benzer bir plan sunmadı. ABD kongresi 2001 ile 2009 yılları arasında toplamda 38 milyar dolarlık bir tutarı Afganistan’ın yeniden inşası ve insani yardım için harcamayı onayladı.
Geçiş hükümeti – Haziran, 2002
Aralık 2001’den itibaren Afganistan’ın geçiş yönetiminin başkanlığını yürüten Hamid Karzai ülkenin yeni kurulan geçiş hükümetinin başına getirildi.
Onun bu koltuğa getirilmesi ülkenin 386 şehrinden 200’ü kadın 1550 delegenin Loya Cirga (Halk meclisi) çatısı altında Kabil’de gerçekleştirdiği acil toplantı kapsamında meydana geldi. Durrani Peştunları arasında güçlü bir kol olan Popalzay kabilesine mensup Karzai, 11 Eylül saldırıları sonrasında Taliban karşıtı Peştun hareketi organize etmek üzere ülkeye Pakistan’dan getirildi.
İlerleyen zaman içerisinde bazı gözlemciler Karzai’yi hükümetinin ve kabilesinin bazı üyelerinin karıştıkları yolsuzluk olaylarına sessiz kalmakla suçlayacaklardı. Etnik Taciklerin başını çektiği Kuzey İttifakı başbakanlık koltuğunu alma konusunda yetersiz kalsalar da; parlamento içerisinde, başkanı kontrol altına alabilecek bir konum elde etmeyi başardılar ki böylece üst düzey mevkilere gösterilen adayları veto edebilir veya başkanı görevden alabilirlerdi.
Kurucu model – Kasım, 2002
Amerikan ordusu sivil ilişkiler çalışma grubu kurarak BM ile sivil kurumlar arasında yürütülecek kalkınma programlarında eşgüdüm sağlanmasını amaçladı ki bu hareket esas olarak Kabil hükümetinin otoritesini yurt çapına yaymayı amaçlıyordu.
Adı “Bölgesel Kurucu Takım” olan BKT’ler ilk olarak Kasım ayında ülkenin doğusundaki Paktiya iline bağlı Gardiz kentinde oluşturuldu. Onu Bamyan, Kunduz, Mezarı Şerif, Kandahar ve Herat şehirleri takip etti. BKT’lerin nihayetinde yönetimi NATO üyesi ülkelerin eline geçti.
Bu model global anlamda rağbet görmedi. Kaygılar BKT sisteminin merkezi otoriteden yoksun, organize olmayan bir halde oluşundan kaynaklanmaktaydı. Bu tür eleştiriler NATO’nun savaş çabalarına karşı bir argüman haline gelmekteydi. Eleştiriler bu koalisyonun etkinliğini sorgular hale gelmişti.
Muharebe sona erdi – Mayıs, 2003
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld Kabil’de muhabirler ile gerçekleştirdiği bir brifing toplantısında esas muharebenin sona erdiğini ilan etti.
Bu açıklama, Başkan Bush’un Irak’ta savaşın sona erdiğini açıklamak için kullandığı “görev tamamlandı” ifadesinin bir diğer ayağı niteliğinde idi. Rumsfeld açıklamasında, Başkan Bush ile Genelkurmay başkanı Tommy Franks ve Afganistan Başkanı Hamid Karzai’nin ana muharebe faaliyetlerini tamamlayarak artık güven, istikrar ve yeniden inşa sürecinin başladığı sonucuna vardıklarını da duyuruyordu.
Afganistan’da görev yapan sadece 8 bin ABD askeri vardı. Savaş aşamasından yeniden inşa aşamasına geçişin birçok yardım örgütüne, özellikle Avrupa merkezli olup asker, lojistik ve diğer anlamlarda yardımlar gönderme konusunda gönülsüz olanlara yeni kapılar açacağına inanılıyordu.
Uluslararası misyon – 8 Ağustos, 2003
NATO, ISAF’ın görev sahasını yurt sathına yaydı. Bu görev NATO’nun Avrupa dışındaki ilk göreviydi. Esasen Kabil ve çevresini korumakla görevli olan ISAF birlikleri, Eylül 2005, Temmuz 2006 ve Ekim 2006 tarihlerinde alınan NATO kararları ile artan bir sorumluluk sahasına sahip oldu.
Başlangıçta 5 bin askerlik bir güç olan ISAF, genişleyen alanlar ile birlikte NATO üyesi 28 ülkenin tamamının da içinde yer aldığı 45 ülkeden yaklaşık 65 bin askerlik bir büyüklüğe ulaşmış oldu. 2006 yılında ISAF doğu Afganistan’da yer alan ABD öncülüğündeki koalisyon bünyesindeki uluslararası askerlerin idaresini üstüne aldı ve Güney Afganistan’da yaşanan hassas çatışmalarda daha fazla katılım göstermeye başladı.
Anayasa – Ocak, 2004
502 Afgan delege, ülkede mevcut olan çok sayıda aşireti birleştirmeyi amaçlayan güçlü bir Başkanlık sistemini içeren Afganistan anayasası üzerinde anlaştı. Bu gelişme ülkenin demokrasi yolunda attığı olumlu bir adım olarak değerlendirildi.
ABD’nin Afganistan Büyükelçisi Zalmay Halilzad durumu “Afganlar, ABD ve müttefikleri tarafından kendilerine sunulan demokratik kurumlara kavuşma ve ulusal seçimler için oluşan altyapının fırsatlarının önemini anladılar.” sözcükleri ile ifade etti.
Karzai seçildi – 9 Ekim, 2004
Tarihsel önemi haiz genel seçimlerde, Karzai ülke tarihinde demokratik yollarla göreve gelen ilk başkan oldu. Karzai oyların yüzde 55’ini alırken, eski Milli Eğitim Bakanı olan Yunus Kanuni yüzde 16’da kaldı.
Karzai’nin seçim zaferi, rakipleri tarafından kendisine yöneltilen seçim hilesi suçlamalarıyla ve silahlı bir grup tarafından üç yabancı BM seçim görevlisinin kaçırılması olayları ile gölgelendi. Afganlar, 1969’dan bu yana, Kral Muhammed Zahir Şah döneminde Parlamento seçimlerinde oy kullandıklarından beri sandık başına gitmemişti.
ABD Afganistan’da kalıyor – 23 Mayıs, 2005
Afganistan Başkanı Hamid Karzai ve ABD Başkanı Bush ülkelerinin stratejik ortak olduğuna dair bir bildiriye imza attı.
Bu bildiri ABD askerlerinin Afgan askeri tesislerine “terörle ve şiddet yanlısı aşırıcılıkla mücadele” kapsamında erişme ve kullanma yetkisi veriyordu. Bildiride yer alan ifadelerde işbirliğinin amacı ABD-Afgan bağlarını güçlendirmek ve Afganistan’ın uzun vadede güvenlik, ‘demokrasi ve refahını’ garanti altına almaktı.
Dahası bildiri Washington’a, Afganistan’da Afganların kontrolü ellerine almaları için Kabil hükümeti güvenlik güçlerinin organize olmalarına, eğitilmelerine, donatılmalarına ve desteklenmeleri ile ülke ekonomisinin ve politik demokrasisinin tekrar hayata geçirilmesi için destek olunması çağrısında bulunuyordu.
Seçimler sürüyor – Eylül, 2005
6 milyondan fazla Afgan vatandaşı Ulusi Cirga (Halk meclisi), Meşrano Cirga (İhtiyarlar Meclisi) ve yerel komite seçimleri için sandık başına gitti. “Afganistan tarihindeki en demokratik seçim” olduğu düşünülen bu oylamalarda oy kullananların neredeyse yarısına yakın bir kısmının kadınlardan oluşması dikkat çekti.
Afgan parlamentosunun alt kanadındaki 249 sandalyeden 68 tanesi kadınlara ayrılmıştı. Üst kanatta ise 102 sandalyeden 23’ü kadınlara tahsis edildi.
Taliban’ın geri dönüşü – Temmuz, 2006
Yaz aylarının gelmesi ile yurt çapında yaşanan şiddet olaylarında artış gözlemlendi. Özellikle Temmuz ayında ülkenin güney kesiminde çok şiddetli çatışmalar yaşandı. 2005 yılında 27 canlı bomba saldırısı gerçekleşirken bu sayı 2006 yılında 139’a yükseldi.
Uzaktan kumandalı bomba saldırıları ise iki katını aşan bir artış göstererek 1677 olarak gerçekleşti. Son seçimlerde elde edilen baş döndürücü başarılara rağmen, bazı uzmanlar saldırılardan merkezi hükümeti sorumlu tuttu.
Afganistan konusunda uzman olan Seth G. Jones “Çoğu direniş hareketinde olduğu gibi Afgan direnişinde de olaylara sahne hazırlayan unsur merkezi yönetimin eksiklikleri oldu.” yorumunda bulunurken, bazı başka uzmanlar da Afgan halkının adalet, elektrik, su, kanalizasyon gibi en temel hizmetlere ulaşamamasını, hükümetin polis departmanını oluşturamamasını ve uluslar arası camianın ülke güvenliğine yeterli katkıyı sağlamamasını temel etkenler arasında gösterdiler.
ABD koalisyonu çatırdıyor – Kasım, 2006
Letonya’nın başkenti Riga’daki NATO toplantısında, Afganistan için taahhüt edilen askeri destek konusunda üye ülkeler arasında görüş ayrılıkları baş gösterdi.
NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer Afgan ordusunun kontrolü ele alması için 2008 yılını hedef olarak ilan etti. “Ümit ediyorum ki 2008 yılına geldiğimizde daha istikrarlı bir politik ortam ve NATO ile sivil kurumlar arasında oluşturulmuş güçlü işbirliği düzeni sağlanmış olacak en nihayetinde Afgan güvenlik güçlerinin kademeli olarak kontrolü ele alması ile ciddi gelişme kaydetmiş olacağız.”
26 ülkenin liderleri sağladıkları destek kuvvetlerinin hangi şartlar altında, nerede ve nasıl kullanılacağında dair uygulayageldikleri kısıtlamaların bir kısmını kaldırmaya karar verdiler. Ancak görüş ayrılıkları devam etti.
Hükümet dışı yardım görevlilerine yönelik şiddet olaylarında görülen artış ile birlikte ABD savunma bakanı Robert Gates 2007 sonlarına doğru NATO üyesi ülkeleri daha fazla asker göndermemeleri konusunda eleştirdi. “Afganistan’da sağladığımız ilerleme gerçek ancak kırılgan. Bu aralar bir çok müttefik risk paylaşımında gönülsüz ve kaynaklarını paylaşmaktan kaçınmakta. Sonuç olarak bugüne kadar elde ettiğimiz tüm kazanımların elimizden kayıp gitmesi riski ile karşı karşıyayız.”
Molla Dadullah’ın ölümü – Mayıs, 2007
Taliban’ın önde gelen bir komutanı olan Molla Dadullah, Afgan güçleri, ABD ve NATO güçlerinin ülkenin güneyinde gerçekleştirdikleri ortak bir saldırıda öldürüldü.
Dadullah’ın Hilmend vilayetindeki Taliban operasyonlarından, ki bunların arasında canlı bomba saldırıları ve yabancıların kaçırılması gibi faaliyetler de vardı, sorumlu olduğu düşünülüyordu. Dadullah bir keresinde BBC’ye verdiği röportajda yüzlerce canlı bomba eylemcisinin yabancı kuvvetlere saldırmak için sıralarını beklediğini ilan etmişti.
Sivil kayıplarda artış – 22 Ağustos, 2008
Afgan ve BM müfettişleri ABD ordusuna ait araçlardan açılan ateş sonucunda Herat ilinin Şindend bölgesinde onlarca sivil Afgan’ın öldüğü anlaşıldı.
Başkan Karzai olaya tepki gösterdi. Taliban ise koalisyon güçlerinin halkı koruyamadığı iddiasında yeni argümanlar kazanmış oldu ve bunu da iyi kullandı. Bu olayın üzerinden çok geçmeden Ferah ilinde 140 sivilin yine ABD askerlerinin ateşi ile öldüğü bir başka olay daha gerçekleşti.
Afganistan’da bulunan ABD kuvvetlerinin baş komutanı olduktan sonra General McChrystal ABD hava saldırı prosedürlerinde bir takım güncellemeler getirdi. “Taktik zaferler kazanırken, sivil kayıplar vermek veya kalıcı hasar oluşturmak ya da insanları ötekileştirmek gibi tuzaklar vasıtası ile stratejik yenilgiler yaşamaktan kaçınmamız lazım.” şeklinde ifadeleri de içeren bir emir yayınladı.
Yeni başkanın Afganistan serüveni – 17 Şubat 2009
ABD’nin yeni başkanı Barack Obama Afganistan savaşına katılmak üzere 17 bin yeni asker gönderileceğini açıkladı. Seçim döneminde yaptığı “Afganistan, teröristler ile olan mücadelemizde en önemli cephemizdir” sözünü tekrar etti.
Öte yandan ABD’nin 2011 itibarı ile Irak’ta bulunan güçlerinin büyük kısmının çekilmesi planından da taviz vermeyeceğini açıkladı. Ocak 2009 itibarı ile Pentagon’un Afganistan’da konuşlu 37 bin askeri vardı ki bunlar kabaca BM ve ABD komutası altında olanlar olmak üzere iki farklı yapıda bulunmaktaydı.
Birlikler esas olarak Taliban savaşçılarına ve Pakistan sınırından ülkeye girmesi muhtemel yabancı savaşçılara odaklanmış durumdalardı. Asker sayısının artırılması ile ilgili olarak Savunma Bakanı Robert Gates, orijinal hali ile ABD’nin Afganistan’daki hedeflerinin oldukça kapsamlı olduğunu ifade ederek “bunun yerine teröristlerin sığınaklarının yok edilmesinin amaç edinildiği yeni ve etkili bir hedef belirlenilmesini” önerdi.
Yeni Amerikan stratejisi – 27 Mart, 2009
Obama, içerisinde oldukları savaş faaliyetleri için Afganistan’daki başarının Pakistan’daki istikrar ile bağlantılandırıldığı yeni bir stratejiyi takip edeceklerini kamuoyu ile paylaştı.
Bu yeni stratejinin ana hedefi özetle “Pakistan’da yer alan El Kaide unsurlarını ve onlara ait sığınakları imha etmek, dağıtmak ve çökertmek sonrasında da hiçbir suretle Afganistan ya da Pakistan’a girmelerine fırsat vermemek” olarak belirlenmişti.
Söz konusu plan, Kabil hükümeti ordusunun eğitimi için ilave 4 bin askerin ülkeye gönderilmesini de içeriyordu. Afganistan başkanı Hamid Karzai planı memnuniyetle karşıladı ve plan sayesinde Afganistan ile uluslararası kamuoyunun zafere daha da yaklaşacağı açıklamasında bulundu.
NATO’ya yardım çağrısı – Nisan, 2009
ABD ordusunun önde gelen bürokratları ve komutanları, Başkan Bush döneminden beri devam eden temayülleri yıkarak NATO ülkelerinden Afganistan’a askeri olmayan yardımda bulunmalarını istedi.
Bürokratlar Afganistan’da sivil yerel yönetimlerin oluşturulmasının gereğine vurgu yaptılar. Bunun üzerine Nisan ayı başlarında gerçekleşen 2 günlük NATO toplantısı neticesinde üye ülkeler, Kabil hükümetine bağlı asker ve polisleri eğitmek ve Afganistan’da Ağustos ayında gerçekleşecek olan seçimlerde güvenliği sağlamak üzere ilave 5 bin asker daha göndermeyi kabul ettiler.
Komuta değişikliği – 11 Mayıs, 2009
Savunma Bakanı Robert Gates, David D. McKiernan’ı Afganistan’daki en üst düzeyli ABD komutanı mevkiinden alarak yerine bir karşı istihbarat ve özel harekât gurusu olarak nitelenen General Stanley A. McChrystal’ı atadı.
McKiernan’ın görevden alınışı Afganistan’daki NATO kuvvetlerinin komutası görevini üzerine aldıktan 11 ay sonra gerçekleşti. Gates NATO’nun taze fikir ve görüşlere ihtiyacı olduğu yönündeydi. Tüm bu gelişmeler birçok uzmanın operasyonların gittikçe artan bir şekilde kontrolden çıktığı uyarısında bulunduğu bir zamanda gerçekleşti.
Görev değişimi üzerine hazırlanan raporların büyük bir kısmında değişim ile daha saldırgan ve yenilikçi yaklaşımın benimsendiği ve kontrgerilla taktiğine çok daha fazla yoğunlaşılacağı görüşü yer almaktaydı.
Yeni strateji, eski savaşlar – Temmuz 2009
Amerikan Deniz piyadeleri Afganistan’ın güneyine yeni bir saldırı başlattı ki bu ABD ordusunun yeni kontrgerilla stratejisinin büyük bir testi niteliğindeydi.
Ülkenin özellikle Hilmend ili sınırlarında artan Taliban faaliyetlerine bir cevap niteliğinde olması beklenen operasyonda tam 4 bin deniz piyadesi görev aldı.
Operasyonlar devlet hizmetlerinin tekrar sağlanması, yerel polis güçlerinin desteklenmesi konularına odaklanılan bir faaliyet idi. Bu dönemde ülkedeki ABD askerlerinin sayısı 60-68 bin civarlarındaydı.
Hilmend’de süren operasyonlarda elde edilen kazanımlar kısa vadede kalacak, bir süre sonra Taliban ilin neredeyse tamamını tekrar ele geçirecekti.
2009 yılında düzenlenen Hilmend operasyonlarında özellikle İngiliz güçlerinin verdiği kayıplara rağmen Taliban’ın bölgeyi yeniden ele geçirmesi, Batı kamuoyunda infiale sebep olmuş ve Afganistan savaşının sorgulanmasına yol açmıştı.
Başkanlık Seçimi – Kasım, 2009
20 Ağustos’ta yapılan seçimlerin sonuçlarının ancak 2 aydan uzun bir süre geçtikten sonra kesinleşmesi ile Karzai bir dönem daha başkanlığı kazanmış oldu.
20 Ağustos seçimlerinde sandıktan çıkan oyların yüzde 49,67’sini alan Karzai, yüzde 50’nin üzerinde oy alma şartını yerine getiremediği için uluslararası baskı gördü ve 7 Kasım’da ikinci tur seçimlere gitme kararı aldı. Ancak seçime sadece 1 hafta kala rakibi Abdullah Abdullah’ın çekilmesi ile seçimin yapılmasına gerek kalmadan Karzai zaferini ilan etmiş oldu.
Karzai iktidarının meşruiyeti daha da tartışılır hale geldi ve iktidar ilk kez Hilary Clinton aracılığı ile yolsuzluklarla mücadele edilmemesi halinde yardımların duracağı tehdidi ile karşılaştı.
Ek asker kararı – 1 Aralık, 2009
ABD’nin Afganistan savaşına dair taahhütlerini yenilemesinin üzerinden henüz 9 ay geçmişti ki Başkan Obama ABD kuvvetlerinin sayısında ciddi bir artışa gidileceğini açıkladı.
Ulusal kanalda yayınlanan bir konuşma ile zaten 68 bin askerin çatışmakta olduğu ülkeye ilave 30 bin asker daha göndereceklerini duyurdu. Obama bu takviyenin müttefik silahlı kuvvetlerin eğitilmesine ve operasyonlarda onlarla birlikte hareket edilmesine katkı sağlayacağını, neticede daha çok Afgan’ın savaşa katılacağını beyan etti.
Diğer yandan 8 yıldır devam etmekte olan savaşta ilk kez ABD asker çekme konusuna dair bir takvim açıkladı. 2011 yılından itibaren ülkede mevcut olan asker sayısı kademeli olarak azaltılacaktı. Ancak başkan bu sürecin kaç yılda tamamlanacağına dair bir bilgi vermedi.
Obama, Amerikan ulusal çıkarlarının Afgan savaşının sonuçları ile doğrudan ilgili olduğunu ve söz konusu çıkış ile Afganların kendi kurumlarını güçlendirme isteği hissedeceklerini iddia etti.
McChrystal azledildi – 23 Haziran, 2010
General McChrystal ve yardımcıları iktidarı eleştirdikleri sözlerinin alıntılandığı bir makalenin ses getirmesi neticesinde general görevinden azledildi.
Onun yerine 2007 Irak taarruzunun mimarı olan General David Petraus atandı. Görev değişikliği ilave taarruz gücünün ülkeye ulaşmasından ve hemen akabinde Kandahar iline kapsamlı bir saldırı düzenlenmesinin arifesinde gerçekleşti.
Obama görev değişikliğinin politika değişikliği anlamına gelmediği, aksine daha önce açıklanan stratejiye yüzde 100 bağlı olduklarını söylüyor ve ekliyordu “bu bir personel değişimidir, politika değişimi değildir.”
Kontrolün devri kararlaştırıldı – Kasım, 2010
Portekiz’in başkenti Lizbon’da gerçekleşen NATO toplantısında, üye ülkeler Afganistan’ın güvenliğinin tam anlamıyla 2014 yılı sonunda devredilmesini kararlaştırdılar.
Yerel güvenlik güçlerinin asayişin normal seyrettiği şehirlerde geçiş sürecinin 2011 Temmuz ayında başlaması öngörüldü. Esas devir halinin ülkede 100 bin asker bulunduran ABD’nin bu askerleri -her ne kadar sembolik de olsa- geri çekmeye başlaması ile eş zamanlı olarak başlayacaktı.
Ancak içlerinde Afgan vekillerin de yer aldığı birçok Afgan ve Batılı’nın, Kabil hükümeti güçlerinin uluslararası gücün yerini ne derece doldurabileceği konusunda şüpheleri vardı.
Usame bin Ladin’in ölümü – 2 Mayıs, 2011
2 Mayıs 2011 günü Pakistan’da bulunan ABD askerleri, 11 Eylül saldırılarının arkasındaki isim olan Usame bin Ladin’i öldürdü.
10 yıl önce başlayan savaşta ABD’nin hedefindeki başlıca şahıslardan biri olan Bin Ladin’in öldürülmesi savaşın devamı hakkındaki tartışmaları alevlendirdi. Bir yandan Başkan Obama 30 bin kadar askeri çekeceğini açıklamaya hazırlanırken diğer yandan kongre üyelerinden bazıları daha yavaş bir çekilmeyi savunuyorlardı.
Aynı zamanda Pakistan karşıtı bir retorik Afganistan’da peyda oldu. Afgan yetkililer ülkelerindeki saldırılar için Pakistan sınırlarında sığınaklar kullanıldığını iddia ediyorlardı. Karzai de ülkesindeki kanlı ve şiddet içeren olayların sorumlularının Pakistan sınırlarında yer aldıklarını yıllardır savunduklarını beyan ettiği bir açıklamada bulundu.
ABD’nin çekilme planı – 22 Haziran, 2011
Başkan Obama 2011 sonuna kadar 10 bin ve 2012 yazına kadar da 33 bin askeri (ki 2009 yılında asker sayısında yaşanan artışa tekabül ediyor) çekecekleri bir planın taslağını kamuoyu ile paylaştı.
Anketlerde savaşı desteklemeyen halkın oranı rekor derecelere ulaştı ve özellikle içlerinde Demokratların yer aldığı bir kısım senatör ve meclis üyeleri başkana ciddi baskı yaptılar.
Söz konusu 43 bin askerin çekilmesinden sonra geriye kalan 70 bin kadar askeri personelin 2014 yılı sonuna kadar ülkeyi terk etmesi öngörülüyordu.
Obama, Taliban yetkilileri ile barış görüşmeleri yaptıklarını duyurdu. Eş zamanlı olarak BM güvenlik konseyi nezdinde yaptırım uygulanması öngörülenlerin yer aldığı tek liste yerine, Taliban ve El Kaide için yeni ve ayrı listeler oluşturuldu.
Burhaneddin Rabbani suikasti – 20 Eylül, 2011
Afganistan’da Sovyet işgalinden bu yana ismi öne çıkan en önemli birkaç isimden biri olan Rabbani, 20 Eylül’de başkent Kabil’de bir canlı bomba saldırısı sonucu yaşamını yitirdi.
Kabil hükümeti adında Taliban ile barış görüşmelerine aracılık etmekte olan Rabbani’nin ölümünden Taliban sorumlu tutulsa da, hareket resmi olarak bu saldırıyı üstlenmedi.
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrası “mücahit gruplar” arasındaki iç savaşta önemli bir yeri vardı. Tacik asıllı lider 1992 yılından Taliban’ın Kabil’i ele geçirdiği 1996 yılına kadar, “mücahit grupların” kurduğu uzlaşı hükümetinde başbakanlık görevini yürüttü. Rabbani, Taliban’a karşı kurulan Kuzey İttifakı’nın hayatta kalan en önemli isimlerinin başında geliyordu.
Savaşın onuncu yılı – 7 Ekim, 2011
ABD’nin Afganistan savaşının onuncu yılında özellikle ülkenin doğu ve güney kesimlerinde çatışan 100 bin kadar askeri mevcuttu.
Başkan Obama tüm kuvvetlerin 2014 itibarı ile çekilmesini planlıyordu ancak Kabil hükümetinin istikrarı koruyabileceği yönünde ciddi şüpheler uluslararası toplumda öncelikli yerini korumaktaydı. Sürekli değişkenlik gösteren bir mücadelenin ortasında bulunan ABD’nin bu savaş ile neyi amaçladığı muallaktaydı ve Taliban’ın Pakistan’daki sığınakları hala kullanılmaktaydı.
Savaşın 10 yıllık faturası ABD’ye 1800 asker kaybı ve 444 milyar dolar seviyesine ulaşmıştı. İşsizliği yüzde 9.1 oranına tırmandıran ve bütçe açığını 1,3 trilyon dolar gibi rekor bir seviyeye ulaştıran böylesi bir bedel, halk arasında savaşa verilen desteği törpülemişti.
Her ne kadar birtakım askeri riskleri de beraberinde getirse de Taliban ile yürütülen barış görüşmeleri az da olsa olumlu bir hava estirmekteydi. Ancak Burhaneddin Rabbani’nin öldürülmesi ile başkan Karzai görüşmeleri askıya aldı.
Bonn Konferansı – 5 Aralık, 2011
Afganistan’a savaş ilan edilmesinden 10 yıl sonra yine onlarca ülke Almanya’nın Bonn kentinde bir araya gelerek 2014 yılına kadar planlanan uluslararası askerin geri çekilme sürecini görüştüler.
Başkan Karzai asayişi sağlamak, yeniden inşa ve yolsuzlukla mücadele için gelecek 10 yıl boyunca her sene 10 milyar dolara ihtiyaçları olacağını beyan etti. Konferans Afganistan’ın kendi kaynakları ile ayakta kalması beklentilerinin karşılanmaması ve şiddet olaylarında artışın devam etmesi üzerine, komşu ülke Pakistan’ın da toplantıya katılmayı reddetmesi ile başarısızlıkla sonlanmış oldu.
Taliban görüşmeleri durdurdu – Mart, 2012
Ocak ayında, Taliban Katar’da bir ofis açmak için girişimlerde bulunmaya başladı ki bu ABD’nin istikrarlı bir Afganistan planı yolunda atılmış önemli bir adımdı. Ancak 2 ay sonra Taliban, görüşmeleri ABD’nin esir değişimi konusunda verdiği sözlerden dönmesini sebep göstererek durdurma kararı aldı.
Şubat ayında Savunma bakanı Leon Panetta, Pentagon’un 2013 yılının mümkün olan en erken zamanında, savaş misyonunu tamamlayarak birincil güvenlik desteği faaliyetlerine başlamayı planladığını duyurdu.
Öte yandan ABD askerlerinin Kur’an yakması ve bir ABD askerinin 16 sivili öldürmesi gibi olaylar uluslararası misyona ciddi darbe indirdi. Başkan Hamid Karzai yabancı kuvvetlerin köylerdeki karakolları terk ederek büyük askeri üslere çekilmesini talep etti ki bu durum analistlerce kontrolün NATO’dan Kabil hükümet güçlerine geçişine ciddi katkı sağlayacağı gönünde yorumlandı.
Güvenlik devri tamamlandı – Haziran, 2013
NATO’nun ülke genelinde geriye kalan 95 noktanın da kontrolünü devretmesi ile Kabil hükümeti bütün kontrolü eline almış oldu.
ABD öncülüğündeki koalisyon artık tüm dikkatini birliklerin eğitilmesi ve kontrgerilla faaliyetleri kapsamında icra edilen özel operasyonlara yöneltir oldu. Görev devri, ABD’nin Katar’da ofisini açan Taliban ile burada barış görüşmelerine başladığının duyurulması ile aynı gün gerçekleşti. Karzai bu ofisin barış görüşmeleri için diplomatik bir karakol görevi taşıyacağına inanıyor ve ABD ile yürütülen görüşmelere katkı sağlayacağını düşünüyordu. 2014 sonu itibarı ile ABD varlığının resmen sona ermesi nedeni ile ABD’nin ülkede askeri varlığına yasal zemin oluşturacak iki taraflı bir anlaşma imzalaması gerekiyordu.
Geri çekilme kararı – 27 Mayıs, 2014
Başkan Barack Obama 2016 yılı sonuna kadar ABD askerilerinin Afganistan topraklarında çekilmesini içeren bir takvim açıkladı.
Planın ilk aşaması 2014 sonunda tamamlanması planlanan harp faaliyetlerinin ardından 9800 askerin Kabil hükümeyi güçleri eğitmek ve El Kaide’ye özel operasyonlar düzenlemek için Afgan topraklarında bırakılmasını öngörüyordu.
Obama geri çekilmelerinin neticesinde ABD’ye sadık kontrgerilla bağlantılarının daha serbest hareket edeceğini düşünüyordu. Bazı analistler direniş odaklarının esnek yapısına ve buna karşın geri çekilme planının oldukça katı maddelerden müteşekkil oluşuna dikkat çekiyorlardı.
Diğer yandan, hem Obama hem de Trump Başkan Karzai’den sözünü aldıkları, 2014 sonrasında ülkede ABD askeri bulundurabilmeleri için gereken güvenlik anlaşmasını imzalatacaklarına dair rekabet içerisindeydiler.
Gani-Abdullah koalisyonu – 21 Eylül, 2014
Eşref Gani, yeni seçilen başkan, seçim sonuçlarının şaibeli olduğunu yüzbinlerce destekçisi ile protestolarda iddia eden Abdullah Abdullah ile iktidarı paylaşmayı kabul etti.
Anlaşma ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin taraflar arasındaki yoğun trafiği ve Abdullah için yeni ihdas edilen İcra Heyeti Başkanlığı mevkiinde mutabık kalınması ile sonuçlandı.
Anlaşma sivil protestoları durdurmaya yetse de, Taliban’ın yurt genelinde karakolları ele geçirmeye başladığı bir dönemde Gani ve Abdullah’ın güvenlik devriyelerinin zamanlanması gibi konularda bile yetki çatışması içerisine girmeleri ile neticelenecek uzun soluklu bir şekilde hükümetin etkisiz kalmasına neden olacaktı.
Dünya Bankası’nın eski bir uzmanı olan Gani, selefi Karzai gibi ülkenin güneyinde yaşayan Peştun bir kabileye mensuptu ve Obama yönetimi tarafından olumlu bir değişim olarak değerlendirildi.
Karzai, sivil zayiatlar konusunu sürekli gündeme getiriyor ve halk arasında yaygınlaşan yolsuzluk ve rüşvetin sebebi olarak görülüyordu.
Taliban ülkeyi domine ediyor – Nisan, 2015
Taliban, 2015 yılında Azm adını verdiği bahar operasyonlarıyla ülkede etkinliğini artırmaya başladı.
Birçok ilçe merkezini ele geçiren ve il merkezlerini kuşatma stratejisi yürüten hareket, bu yılın ardından ülkede ağırlığını ciddi oranda hissettirmeye başladı.
Bahar operasyonlarını takiben, Taliban’ın geri dönüşü artık ciddi bir olasılık olarak tartışılmaya başlandı.
Molla Ömer’in ölümü – 30 Temmuz, 2015
Taliban’ın kurucu lideri Molla Muhammed Ömer’in hayatını kaybettiği iddiaları 29 Temmuz günü dillendirilmeye başlandı.
Taliban iddiayı kabul ederek, Molla Ömer’in 23 Nisan 2013 tarihinde doğal nedenlerle hayatını kaybettiğini açıkladı. Molla Ömer’in ölümü sonrası Taliban içinde bazı ayrılıklar yaşansa da, bu durum hareketin parçalanmasına ve ivmesinin azalmasına yol açmadı.
ABD’nin Molla Ömer’i bulamaması ve istihbarat teşkilatlarının ölümünden 2 yıldan uzun süre haberdar olamaması, ABD istihbaratının kapasitesinin sorgulanmasına yol açtı.
Molla Ömer’in ölümünden sonra Taliban’ın başına Molla Ahtar Muhammed Mansur geçti.
Taliban Kunduz’u ele geçirdi – 28 Eylül, 2015
Taliban, uzun süredir kuşatma altında tuttuğu Kunduz şehir merkezine 27 Eylül günü giriş yaptı.
Kabil hükümetine bağlı güçlerin geri çekilmesiyle, havaalanı dışında şehir ve çevresi Taliban tarafından ele geçirildi. Birçok silah, mühimmat ve araç Taliban tarafından ele geçirildi.
Taliban, 2001’den bu yana ilk kez bir şehri ele geçirmiş oldu ve böylece hareketin geri dönüşüne dair ihtimaller artık bir gerçeklik halini aldı.
Taliban, yaklaşık 15 gün elinde tuttuğu şehir merkezinden 14 Ekim’de çekildi. ABD hava güçleri Kunduz’da Sınır Tanımayan Doktorlar hastanesi de dahil olmak üzere bazı sivil hedefleri vurdu. Hareket, 2016 yılında şehri kısa bir süre için tekrar ele geçirecekti.
Molla Mansur’un ölümü – 21 Mayıs, 2016
Molla Ömer’in ardından Taliban’ın başına geçen Molla Ahtar Muhammed Mansur, ABD insansız hava aracı saldırısında, Pakistan’ın Afganistan’a yakın bir kesiminde 21 Mayıs’ta öldürüldü.
Molla Mansur’ın yerine Taliban liderliğine Mevlevi Heybetullah Ahundzade geçti.
IŞİD varlığı kamuoyunun gündeminde – 13 Nisan, 2017
ABD elindeki en güçlü (nükleer olmayan) bombasını Nangarhar ilinin güneydoğu kesimindeki IŞID güçlerine karşı kullandı.
Söz konusu silah aynı zamanda “bombaların anası” olarak bilinmekte idi. Atılan bombanın askeri anlamından çok siyasi bir anlamı vardı. ABD’nin bu bombayı kullanması askeri olarak büyük bir etki yaratmadı belki, ancak siyasi olarak IŞİD’in Afganistan’daki varlığı büyük ölçüde kamuoyunun gündemine oturdu.
Yaşananlar yeni seçilen başkan Trump’ın karar vericiler ve komutanları hali hazırda 9 bin muharip kuvvet ve en az bir o kadar da ABD vatandaşı inşaat sektörü çalışanının yer aldığı Afganistan’a ilave birkaç bin asker daha gönderme konusunda yönlendirdiği bir zamana denk gelmişti.
IŞID’ın bombalanması dikkatleri Afganistan’da yükselişte olan harekete çevirmeye yetmişti. Aynı dönemde Taliban, işgalden bu yana hiç olmadığı kadar güçlü bir dönemi yaşıyor; ABD’li yetkililer ise savaşın artık bir çıkmaza girdiğinden dert yakınıyordu. Kabil daha önce eşi görülmemiş oranda canlı bomba eylemlerine şahit oluyorken, Taliban ülkenin en az üçte birlik bir kısmında kontrolü ele geçirmiş bulunuyordu. Nihayetinde Amerikan Deniz Piyadeleri bir kez daha Hilmend vilayetine sevk edildi.
Trump’ın yeni Afganistan stratejisi – 21 Ağustos, 2017
Başkan Trump, Afganistan politikasını, Arlington, Virginia’daki birliklere verdiği bir konuşmada şöyle özetliyordu: “Esas içgüdümüz geri çekilmek olsa da tüm kazanımların teröristlerce heba edilmesi korkusu ile ucu açık bir şekilde askeri taahhütlerimizi yerine getireceğiz.”
Obama’nın politikasından farklı olarak Trump geri çekilmeye dair kararların gelişigüzel hazırlanmış çizelgelerden ziyade sahadaki gerçeklere göre şekilleneceğini beyan ediyordu. Trump Hindistan’ı, Afganistan’ı yeniden inşa etmede daha büyük bir rol almaya davet ederken, Pakistan’ı savaşçıları barındırması nedeni ile azarlıyordu. Başkan, BM raporlarında daha sonra yansıyacağı üzere hava saldırılarında yaşanan sivil kayıplarında ciddi artışlara neden olsa da, çatışma esaslarındaki birçok haklı kısıtlamayı rafa kaldırıyordu.
Taliban ile politik uzlaşı ise Trump’a göre çok uzak bir ihtimaldi.
Trump’ın yeni politikası paralelinde Afganistan’da sivil kayıpları daha belirgin hale geldi. Her ne kadar Trump bu politikanın başarılı olduğunu söylese de, Taliban ülkede birçok bölgeyi ele geçirmeye devam etti.
“Afganistan’ın yarısı Taliban’ın elinde” – Ekim, 2017
Batılı araştırma kuruluşları, zaman ilerledikçe Taliban’ın daha çok bölgeyi ele geçirdiğini ve ABD yetkililerinin açıklamalarının doğruyu yansıtmadığını bildirmeye başladı.
Özellikle saha hakimiyetine dair raporlar hazırlayan Long War Journal, Afganistan’ın yarısının Taliban’ın doğrudan kontrolü altında olduğunu ifade etti.
Taliban’ın kontrolünün ve faaliyet alanının yüzde 70’leri aştığı da iddia edilirken, Taliban, ülkenin çoğunda Kabil hükümetinin yalnızca il ve ilçe merkezlerinde varlık gösterebildiğini öne sürmekteydi.
Taliban saldırıların dozunu artırıyor – Ocak, 2018
Taliban ülke çapında yerli ve yabancı güçlere karşı saldırılarını şiddetlendirirken, ABD yönetimi aynı zamanda Pakistan’a güvenlik desteği maksatlı milyarlarca dolarlık ödeneği Trump’ın deyimi ile “Taliban militanlarına destek olmaları konusunda sarf ettikleri yalanlar ve aldatmalar” nedeni ile kesti.
Kabil hükümeti başkanı Gani’nin iç politikada yoğunlaşması -özellikle bir vali ile girdiği çekişme- iktidarın dikkatini güvenlik konularında yoğunlaşmaktan uzaklaştırdı. Aynı zamanda ülkede dozunu zaman zaman artıran protestolar, hükümet ortakları arasında gerginliklere sebep olmaya devam etti.
Taliban Ferah şehrine girdi – 14 Mayıs, 2018
Taliban, ülkenin batısındaki önemli bölgelerden olan Ferah ilinde etkinliğini uzun süredir artırmaktaydı. 14 Mayıs’ta şehre giren Taliban mensupları çok sayıda askeri araç, silah ve mühimmatı ele geçirdi, mahkumları serbest bıraktı.
Taliban birkaç gün sonra şehirden tamamen çekildi.
Ferah saldırısıyla beraber Taliban’ın kuşatma altında tuttuğu şehir merkezlerine bu kadar rahat girebiliyor oluşu tartışmalara sebep oldu.
Bayram ateşkesi – 14 Haziran, 2018
Kabil hükümeti ve Taliban, Ramazan Bayramı sırasında bir ateşkes olacağını duyurdu.
Kabil hükümetinin daha uzun bir süreyi kapsayacak şekilde ilan ettiği ateşkesi Taliban tarafı üç gün için ilan ettiğini açıkladı.
Ateşkes sırasında Taliban’ın herhangi bir saldırısı olmadı, ancak Kabil hükümeti güçleri bazı bölgelerde ateşkesi ihlal etti. Taliban kaynakları bu durumun “Taliban’ın disiplinli ve organize bir sistem olduğunu gösterdiğini” öne sürdü.
Taliban’ın IŞİD saldırısı – 3 Ağustos, 2018
Afganistan’ın kuzeyindeki Cevzcan iline bağlı Derzab ilçesinde Taliban’ın bölgedeki IŞİD yapılanmasına yönelik başlattığı saldırılar, haftalar süren çatışmaların ardından son buldu.
Taliban yaptığı açıklamada bölgedeki IŞİD yapılanmasının tamamen bitirildiğini ifade edilirken, bölgedeki IŞİD mensupları Kabil hükümeti tarafından helikopterlerle tahliye edildi.
Gazni savaşı – 10 Ağustos, 2018
2018 yılında Taliban’ın girdiği şehirlerden bir diğeri ülkenin güneyindeki Gazni oldu.
Ülkenin tarihi, sosyal ve sembolik açıdan en önemli merkezlerinden olan Gazni’ye 10 Ağustos’ta Taliban saldırı başlattı. Kabil hükümetinin barış umutlarının Ramazan ateşkesi nedeniyle arttığı bir düzlemde bu saldırı Taliban’ın savaşa devam edeceğini ortaya koyuyordu.
İlin kırsal bölgesinin tamamında etkin olan hareket, Gazni merkezinde çok sayıda askeri araç ve silahı ele geçirdi, mahkumları serbest bıraktı ve çok sayıda Kabil hükümeti askeri unsurunu öldürdü. ABD güçlerinin de saldırılarda kayıp verdiği öne sürüldü. Taliban yaklaşık 5 günün ardından şehirden çıktı.
Celaleddin Hakkani’nin ölümü – 3 Eylül, 2018
Sovyet işgali döneminden bu yana savaşın bir parçası olan, Taliban’ın önemli bir parçası, Hakkani Teşkilatı’nın lideri Celaleddin Hakki yaşamını yitirdi.
79 yaşında doğal sebeplerle ölen Celaleddin Hakkani, bölgedeki en önemli liderlerden biri pozisyonundaydı.
Sovyetler Birliği ile olan savaşta birçok muharebeye katılan ve birçok çatışmayı yöneten Hakkani, ABD işgali yıllarında da ses getiren çok sayıda saldırının arkasındaki isimdi.
ABD ile Taliban arasında ilk doğrudan görüşme – 13 Ekim, 2018
ABD ile Taliban arasında ilk doğrudan görüşme Taliban tarafından açıklandı. Barış görüşmelerinin gündeme oturduğu bir ortamda Taliban, görüşmede ABD’nin çekilmesini şart koştuğunu tekrar vurguladı.
Görüşmeler sürerken Taliban saldırılarına ara vermedi.
General Abdurrezzak’a suikast – 18 Ekim, 2018
Afganistan’ın en etkili askeri isimlerinden olan ve ABD ile doğrudan bağlantısı bulunan savaş ağası General Abdurrezzak Taliban saldırısında öldürüldü.
Aynı saldırıdan üst düzey ABD’li isimler de yaralı olarak kurtuldu. Savaş suçlarıyla anılan Abdurrezzak uzun süredir Taliban’ın hedefindeydi.
Abdurrezzak’ın öldürüldüğü saldırı, Taliban’ın uzun süredir yürüttüğü kilit askeri ve siyasi hedefleri ortadan kaldırma politikasının devamı olarak yorumlandı.
Başarısız seçimler – 20 Ekim, 2018
Taliban, Afganistan’da 20 Ekim’de yapılacak parlamento seçimlerini engelleyeceğini duyurdu. Kabil hükümeti ve ABD için önemli bir prestij meselesi olan seçimler birçok merkezde yapılamadı. Ülkenin kırsal kesimlerinin çoğunda Taliban seçimlere engel olurken, merkezi bölgelerde de saldırılar sonucu birçok noktada sandıklar kurulamadı. Afganistan’da başarısız seçimler, Taliban’ın aktivitesinin vardığı boyutların görülmesi bakımından büyük rol oynadı.
Bu kronoloji Mepa News tarafından derlenmiştir.