Home / News / YAZARLAR / Kenan Şahin / İslam devletinin ikamesinin etkisi
islam-devletinin-ikamesinin-etkisi

İslam devletinin ikamesinin etkisi

Esselamü Aleyküm Ve Rahmetullahi Ve Berakatü.

Sevgili kardeşlerim İslam Rasul sav. İn Medine’ye hicretinden hicri 1336 (m.1918) senesine kadar hayattaki varlığını korumuş devlete ve devletin siyasetine, topluma ve toplumun alakalarına hâkim olup hayatı şekillendirmiştir. Devlet İslam akidesinin gereği olan bu tabi uygulamayla alakaları ve gelişmeleri İslam’a göre tanzim etmiş devletin ekonomik, içtimai ve sosyal alanlarında ve yine dış siyasetinde İslam etkili olmuştur. Bu tatbikatla Müslümanlar yaşadıkları dönemlerde hayatın bütün gelişmelerine ve değişimlerine hâkim olmuşlardır. Bu hâkim oluşla birlikte İslam fikri liderliğinin doğal sonucu olarak toplum İslam’ın ortaya koyduğu İnsan fıtratına uygun olan Aklı tatmin eden ve kalbe güven veren bu fikirle kalkınmış ve diğer toplum, din, devlet ve ideolojilere hâkim olmuştur. İslam bu hâkim olduğu dönem içerisinde İslam toplumunu her zaman zamanının en üstün toplumu olarak nadide bir şekilde yaşatmıştır.

İslam’ın hâkim olduğu bu döneme baktığımızda İslam toplumu devletin dış siyasetteki etkisiyle devletin İslam’ı taşımadaki gösterdiği çaba ve gayretle kıtalara yayılmış, dili ve ırkı yabancı ve farklı olan birçok unsuru bünyesinde mükemmel bir şekilde barındırmak suretiyle ortaya koyduğu fikri liderliğin başarısını da kanıtlamıştır.  Bu başarısının en önemli etkisi de ortaya koyduğu fikri liderliğin aydın düşünceye dayanmasında yatmaktaydı.

İşte bu gün gelinen vakıada İslam’ın hayattan ve toplumu idare etme ve yönlendirme merciinden kaldırılmasının üzerinden 90 küsür yıllık bir zaman geçmiştir. Bu dönemse tarih sayfasına ümmetin en karanlık günlerinin yaşandığı ve yazıldığı kara günler olarak geçmiştir. Öyle ki ümmet 1336 yıllık hâkimiyet dönemlerinde her ne kadar zor ve kötü günler geçirse de Hilafetsiz geçen bu yıllar geçmişte yaşanılan bu olumsuzlukları gölgede bırakacak derecede ümmette ağır yaralar açmıştır.

İslam coğrafyalarının hangi karesine göz atsak, hangi ücra köşesini incelesek acı, elem, gözyaşı ve kan manzaralarıyla karşılaşmaktayız. İslam adına konuşan âlim kılıklı cahiller, onurları rencide edilen erkekler, namuslarına saldırılan kadınlar ve çaresizlik içerisinde feryat eden çocuklar çektiğimiz ızdırap ve acıyı katlamaktadır.

 İhsas ve algılaması güçlü olanların bu vakıayı değiştirmek ve Müslümanların lehine çevirmek için uğraştıklarını görmekle birlikte şartları kabullenmiş bazı Müslümanların bu ortam içerisinde bu olumsuzlukları kanıtsamış olmaları ise ümmetin hayırlılarının yüreklerini dağlayan bir kor olmaktadır.

İşte yaşanılan bu olumsuzluk ortamında baskı ve zorbalıkların, diktatörlüklerin altındaki Ortadoğu halkı başlarındaki bu hain ve ajan yöneticilere karşı bir duruş ortaya koymak suretiyle bu haksızlıkların ve zorbalıkların bitmesi yönünde ortaya koydukları tavır ve fedakârlık yoluyla bu değişimi başlatmışlardır. Bu aşamada Tunus, Mısır, Libya ve Yemen halkı bu haksızlık ve zorbalıkları istememe noktasında hem fikir olmuşlar ancak istememe noktasında ortaya koydukları bu kararlılığı alternatifi isteme noktasında netleştirmemiş olmaları onların bu değişimde arzu edileni elde etmelerini engellemiştir.

Bu halk hareketinin şu anki ayağı olan Suriye’de ise Müslüman Suriye halkı başındaki zalimi reddetme yürekliliğini ortaya koymakla kalmamış aynı zaman da talep ettiklerinin de İslam olduğunu haykırmak suretiyle dost ve düşman herkese bunu beyan etmiştir. Ve bu haykırışlarına karşı dünyadaki etkin güçler ve onların kuyrukları hain yöneticiler eliyle bu onurlu Müslümanlara karşı oyalama politikası suretiyle küresel bir öldürme politikası uygulanılmaya başlamış ve bunun neticesinde yüz binlerce Müslüman katledilmiş ve yüz binlercesi de yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır.

Peki, dünyanın her tarafında geçerli olan bu hapsedilme, öldürülme, işkence ve sürgünlere neden olan İslam devleti talebi neden kaynaklanıyordu. Uğrunda birçok işkence ve sıkıntılara katlanmalarının nedeni ne idi. Müslümanların bunda hedefledikleri gayeleri ve bekledikleri faydaları nelerdi. İşte İslam’ın tatbik edildiği dönemlere kısaca göz atmamız bile bizlere bu tatbikattaki başarıyı net bir şekilde göstermek için kâfidir. Müslümanlar bu dönemlerde ekonomide, Eğitimde vb. birçok hususta yaşamış oldukları asrın en öndeki toplumu olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

İslam’ın hayata tatbikinin faydaları herhalde saymakla bitmez ancak ben bunlardan bir kaçını sunmak istiyorum. Şüphesiz ki bu faydalardan bahsederken en önemli ve ilk husus:

Allah’ın rızasını gerçekleştiriyor olması:

Allah cc. İslam’ı bizlere hayatlarımızı tanzim etmek ve yaşamımızı kendi koymuş olduğu kurallara göre düzenlememiz için Rasul sav. Aracılığı ile göndermiştir. Ve bu dinin kâmil bir şekilde yaşanması onun hayatın bütün alanlarına hâkim olmasından geçer. Bu hâkimiyeti gerçekleştirecek olanda bu dinin devlet yoluyla hayatımıza tatbik edilmesidir. İşte bu tatbiki gerçekleştirecek ve İslam’ı davet ve cihatla cihana taşıyacak olan da Hilafet devletinden başkası değildir.

 İşte bu gün Orta Doğu’da insanlar ‘ölümümüzde yaşamımızda Âlemlerin Rabbi Allah içindir’ diyerek İslam’ı talep etmekte, Özbekistan’da işkenceler altında İslam’ı talep etmekte, Türkiye’de hapsedilmekle karşı karşıya kalmalarına rağmen İslam’ı talep etmekteler. Bu talepleri yüzünden başlarına bu musibetler gelmesine rağmen Dava erleri sırf Allah’ın rızasını elde etmek için bu taleplerinde ısrar etmektedirler. Zira Müminler için razı edilmeye en layık olan Allah subhanehudur ve bu hakikati Allah cc.  Tevbe suresinde bizlere şu şekilde haber vermiştir.

Eğer gerçekten mü’min iseler (bilsinler ki), Allah ve Resulü’nü razı etmeleri daha önceliklidir.

İşte razı edilmeye en layık olanı razı etmenin en güzeli O subhanehunun dinini hayata hakim kılmaktır. Onun hayatta tatbik noktası da Hilafettir.

Ümmetin birliğini sağlar:

Ümmetin birliği ümmetin evlatlarının Akidede birleşmesi, Akideden çıkan hükümlerde birleşmesi ve çözümlerde birleşmesinden geçmektedir. Ümmet arasında akidede temel anlamda sorun olmamakla birlikte akideden çıkan fikirlerde ve çözümlerde ümmet ihtilafa düşmüş ve bu ihtilaf doğal olarak ayrılığı meydana getirmiştir. İşte ümmetin akidesinden çıkan hükümleri tatbik edip, akideden olmayan fikirleri ümmetin bünyesinden temizleyecek ve hayattaki problem ve işler üzerine İslam fikirleriyle hüküm verecek olan Hilafet ümmetin birliğini sağlayacak olan yegâne çözüm yoludur.

Aileyi korur:

Toplumun temel taşı olan aile toplumların kalkınması ve hayatın huzurlu olması aşamasında hiç şüphe yok ki en önemli unsurdur. Bu günkü batı toplumlarında ki ekonomik kalkınmışlığa rağmen toplum içerisindeki fertler baktığımızda sevgi ve ilgiden mahrum olan ve yalnızlığa itilmiş olan fertlerle karşılaşıyoruz. Yine batı dünyasındaki aileler içerisinde yaşananlar hiç kuşkusuz insanlara toplumların ne denli bir bataklığın içinde olduklarını yansıtmaktadır. Bu vaka içerisinde İslam’ın aile kurumu ile ilgili koyduğu hükümler toplumun inşası noktasında İslam’ın ne denli hassas olduğunu ortaya koymuş ve gönülleri o nizamı uygulama arzu ve isteğiyle doldurmuştur. İşte bu nizamı hayatımıza uygulayacak olan yine Hilafetin kendisidir.

Hayatı huzurlu kılar:

Bütün hususlarda olduğu gibi Toplumun inşası yönünde de insan fıtratına uygun, aklı tatmin eden ve kalbe güven veren İslam nizamının tatbikinden doğan doğal netice elbette ki hayatın huzurlu olmasının da tek yoludur. Zira İslam’ın koyduğu nizamlar kapitalizm ve kominizim gibi insan fıtratına aykırı olan insana rağmen konan nizamlar olmayıp, insanı insan olması hasebiyle ele alıp onun yaratılışına ve fıtratına uygun olan nizamlardır. İşte bu nizamların uygulanıp o toplumu ve doğal olarak hayatı huzurlu kılacak olanda ancak hilafetin kendisidir.

  Zenginliklerimizi korur:

İslam ideolojisinin hayata bakışı diğer iki ideolojiden de oldukça farklıdır. Bu farklılıkların tezahürlerinden biriside yer altı ve yer üstünde Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği zenginliklerin topluma yansıması noktasında ortaya çıkmaktadır. Zira bu zenginliklerin topluma yansıma mercisi devlettir. Diğer ideolojilerdeki devlete bakış noktasındaki büyük yanlışlık doğal olarak bu hususların tanzimi noktasını da haksızlık ve zulüm olarak karşımıza çıkarmıştır. Onlar devleti; halkı ve halka ait olan zenginlikleri veya diğer toplum ve halkları sömürme aracı olarak görmekte ve kullanmaktadırlar. Bunun doğal sonucu olarak ta bütün zenginlikler devlete sahip olan küçük gruplarda toplanmıştır. İslam’da ise devlet halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve ümmetin işlerini gütmekle mesul olduğu bilinciyle hareket ederek bu hususları toplumu koruyacak ve toplumun geneline sirayet edecek bir nizamla çözmek suretiyle zenginliklerin bazı gruplarda toplanmasını engellemiştir. Bu hususu rasul sav.

“Müslümanlar şu üç hususta ortaktır; Ateş, Su ve Mera” diye buyurarak beyan etmiştir. Evet bu gün ümmetin servetlerinin talan edilmesini ve yağmalanmasını engelleyip bunları ümmetin hizmetine sunacak olanda yine Hilafetten başkası değildir.   

Aynı zamanda Hilafetin ikamesi yoluyla

       –   Düşmanlara korku salınır:

  • Din korunur
  •  
  • Toplum korunur

Ve diğer açıdan

  • Sosyal yönden
  •  
  • Ekonomik yönden
  •  
  • Siyasi yönden

Müslümanların birçok kazanımları ve faydaları mevcuttur.

İşte dünyanın dört bir tarafında dava erleri Allah subhanehunun farzı ve Rasul sav. İn müjdesi olan bu farzın edası için gece gündüz gayret ve çabalarını başlarına gelen öldürme, işkence ve hapsedilmelere rağmen sürdürmektedirler.

Ve bu elbette ki gerçekleşecek bunda hiçbir şüphemiz yok ancak bizim yüce Mevladan niyazımız bunun bizim ellerimizle gerçekleşmesidir. Ve bu günün çok yakın olduğunun da farkındayız zira Rasul sav. Bu hususu hepimizin malumu olan bir hadisi şerifinde beyan etmiştir. İmam Ahmedin rivayetinde Rasul sav.

 Allah’ın olmasını dilediği sürece aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Isırıcı Meliklik olacaktır. Böylece Allah olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır… Sonra sükût etti.” [İmâm Ahmed rivâyet etti.]

Diye buyurmaktadır.

İşte sevgili kardeşlerim bu gün hadiste beyan edilen bütün dönemlere baktığımızda günümüz dönemi zorba diktatörler dönemidir. Bunun akabinde ise Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Vadi vardır. İşte biz bu gün bu vaat edilene mazhar olmak için azimlerimizi biliyor ve çalışmalarımızı hızlandırıyoruz. Yüce rabbim bize bu vadine ulaşmayı nasip etsin. Yine Yüce rabbimiz bize Rasul sav.in ikinci vadi olan Roma’yı da nasip etsin.

 Sevgili kardeşlerim Yüce rabbimizden yaptığımız bütün amelleri hayırlı olan ameller zümresine ilhak etmesini niyaz ediyorum ve bizleri hilafet devletinde  “La ilahe illallah Muhammeden rasulullah”  sancağı altında bir araya getirmesini temenni ediyorum ve hepinizi yüce Allah’ın selamıyla selamlıyorum.

Ayrıca...

Başarmak kazanmak değildir

İnsanoğlunun varlığından beri hayatının her alanında hedeflediği temel esas hayatın her alanında başarılı olmaktır. Bunu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir