Dünya, ilk defa böylesine küresel çapta kendisini etkisi altına alan ‘’Korona’’ adında bir Virüs le karşı karşıya kalmıştır.
27 Aralık 2019 da Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve birkaç ay gibi kısa bir sürede, bütün dünyayı etkisi altına alarak, insanların yaşadığı hemen her bölgeyi sarmalayan ve büyük bir panik, stres ve telaşa sebebiyet veren bu Korona Virüsü (Covid 19) isimli salgın;
Kimilerine göre menfaatçi güçlerin laboratuvarlarda ürettiği biyolojik bir silahtır..
Kimilerine göre kapitalist batının insanlar üzerindeki yeni bir oyunudur..
Kimilerine göre ise, Allah(svt) nın insanları cezalandırmasıdır. Doğrusunu ise ancak Allah bilir.
Bu salgını ortaya çıkaran sebep her ne olursa olsun, biz inanıyor ve biliyoruz ki, Azim olan Allah dilemedikçe, hayatta hiçbir şey yerinden hareket edecek değildir.
Her şey O’nun takdiri, izni ve kudretiyle gerçekleşir.
Nitekim Kahhar olan Allah şöyle buyuruyor:
‘‘Akılla bilinemeyen tüm şeylerin anahtarları, Onun katındadır. Onları Allah’tan başka kimse bilemez. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir, bir yaprak düşmez ki, O bundan haberdar olmasın ve ne yeryüzünün karanlığında tek bir tane, ne de yaş ve kuru hiç bir şey yoktur ki, hepsi Onun apaçık kitabında kaydedilmiş olmasın.” (Enam suresi 59)
İnsanlık tarihi, bugüne kadar yer yer çeşitli deprem, kasırga, çığ, toprak kayması, sel baskını, yangın, salgın hastalık, çekirge istilası gibi birçok felâketler yaşamıştır.
Bu olayların büyük can ve mal kaybına sebebiyet verdiği, hatta dünya tarihinin akışında önemli etkiye sahip olduğu muhakkaktır.
Can ve mal kaybında elbette ki, insan ihmali gibi etkenleri de unutmamak gerekir.
Allah Elçisi (sas) in: “Allah’a tevekkül et, deveni de bağla” (Tirmizi ) sözü ana prensibimiz olsa, bu hal üzere oluşan kayıplar ve etkilerin nispeten azalacağı aşikârdır.
Biz biliyoruz ki, ölümün asıl sebebi eceldir.
Ecelin insana isabet ettiği hal bazen ‘varlık nizamı dairesinde’, bazen de ‘insan iradesi altındaki dairede’ isabet eder.
İnsanlığın karşılaştığı tüm felaketlerin ilahi bir cezalandırma olarak meydana gelip gelmediğiyle ilgili olarak Hz. Aişe (R. Anha)’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Taun hastalığı, Allah-u Teâlâ’nın dilediği kimseleri, kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptır. Allah onu müminler için rahmet kıldı. Bu sebeple tauna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikamete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse kendisine şehit sevabı verilir.” (Buhari, Müslim)
Hz Ali (R.anh) ise bu konuda şöyle demiştir:
Hz. Ali (R.anh) ye sordular başımıza gelen sıkıntılar, imtihan mı? Yoksa ceza mıdır?
Hz Ali: “Eğer bizi Allah’a yaklaştırıyorsa imtihan, Uzaklaştırıyorsa da cezadır.’’ diye buyurmuştur.
İslam tarihine bir göz attığımızda ilk yıllardan itibaren meydana gelen birçok taun salgınından günümüzdeki gibi küresel çapta olmasa da yer yer bu tür veba salgınlarından söz edilmektedir.
Bunlardan biri Allah Elçisi’nin (sas) yaşadığı dönemde, 627 yılında meydana gelmiştir. Şireveyh adı verilen bu taun Sasaniler’in başkenti Medain’de görülmüştür.
Hz. Ömer (ra) döneminde, 639 yılında meydana gelen Amvas veba salgını Suriye bölgesindeki Müslümanların faaliyetlerini ciddi anlamda etkilemiştir. 20 binden fazla insanın öldüğü bu taun sırasında Ebu Ubeyd b. Cerrah, Muaz b. Cebel gibi ashabın ileri gelenlerinden vefat edenler de olmuştur.
Aynı yıl etkili bir kıtlık da yaşandı.
670 yılında Kufe’de bir taun vakasıyla karşılaşıldı. Muğire b. Şu’be bu taundan etkilenmemek için Kufe’den ayrıldı. Salgının etkisi geçtikten sonra döndüyse de hastalık kendisine bulaştı ve bundan dolayı vefat etti.
685 yılında Mısır’da ortaya çıkan taun da çok sayıda insanın ölümüne sebep olmuştur. Bundan iki yıl sonra, Abdullah b. Zübeyir’in hilafeti döneminde 687 yılında Basra’da oldukça etkili bir taun daha ortaya çıktı. Birçok insanın ölümüne vesile olduğu için sel sularının önüne geleni sürüklemesine benzetilerek Carif Taunu diye anılır.
Bu taundan üç günde 70 biner kişinin öldüğü söylenir. Yine bu taunda Enes b. Malik’in Basra’da ikamet eden çocuklarından ve torunlarından 80 kişinin hayatını kaybettiği anlatılır. Sayılarda biraz abartı olsa da anlatılanlar taunun çok etkili olduğunu göstermektedir.
698 yılında Şam bölgesinde ortaya çıkan taunun da tesiri kuvvetli olmuş, neredeyse bütün ahalinin ölüp gitmesine yol açmıştı.
706 yılında ortaya çıkan Feteyat taunu Basra, Vasıt ve Şam’da etkili oldu. Feteyat denmesinin sebebi, ilk önce genç kızlarda ve kadınlarda görülmesiydi.
725 ve 733 yılında Şam’da şiddetli taun salgınları yaşandı. 734 yılında ise Şam ve Irak bölgelerinde, özellikle Irak’ın Vasıt şehrinde etkili olan bir taun görüldü.
735 yılında tabiin müfessirlerinden Katâde b. Diâme el-Vâsıtî taun sebebiyle Vasıt’ta öldü. Etkisi azalsa da bu taunun birkaç yıl sürdüğü anlaşılmaktadır.
Emevi halifesi Yezid b. Velid’in 744 yılında başka sebeplerin yanında kendisine isabet eden taun sebebiyle vefat ettiği söylenir.
Yine bu dönemde Harici liderlerinden Said b. Behdel’in taundan hayatını kaybettiği, bunun üzerine onun yerine Haricilerin başına son Emevi Halifesi Mervan döneminde isyan ederek yönetimi epey meşgul eden Dahhak b. Kays eş-Şeybani’nin geçtiği anlatılır.
Yezid ile Said’in ayrı zamanlarda ve yerlerde öldüklerinden hareketle bu taunun geniş bir bölgede etkili olduğu anlaşılmaktadır.
749 yılında Basra ve çevresinde etkili olan bir taun salgınının üç ay sürdüğü ve bu sürede her gün yaklaşık bin kişinin hayatını kaybettiği anlatılır.
911 yılında Farisi bölgesinde meydana gelen taunda ise 7 bin kişi vefat etmiştir.
977 yılında Bağdat’ta birçok doğal afetin meydana geldiği anlatılır. Yangın, depremler, Dicle Nehri’nin taşması gibi felaketlerin yanında taun da zikredilir.
1085 yılında Irak, Hicaz ve Şam bölgelerinde salgın hastalıkların ve taunun arttığı nakledilir. İnsanların yanı sıra evcil ve vahşi hayvanlar arasında ciddi ölümler meydana gelmiştir.
Bundan başka 1258 yılında Bağdat’ta etkili olan taun ve salgın hastalıklar sebebiyle birçok kişinin vefat ettiğini biliyoruz.
1341 yılında meydana gelen taunda dönemin ünlü âlimlerinden Ebü’l-Haccac el-Mizzî Dımaşk’ta vefat etmiş, cenazesi İbn Teymiyye’nin mezarının yakınına defnedilmiştir.
1348 yılında geniş bir bölgede etkili olan taun sebebiyle Şam’da bir günde 300’den fazla kişinin vefat ettiği anlatılır.
Bu dönemde meydana gelen kum fırtınası sebebiyle karanlığın çöktüğü ve bunun yarım saatten fazla sürdüğü, insanların bunun taunun sona ermesine vesile olmasını temenni ettikleri, ancak durumun daha da kötüleştiği anlatılır.
Salgın sırasında şehrin hatibi Tacuddin Abdurrahim b. Celaluddin Muhammed el-Kazvini vefat etti.
1349 yılında salgının etkisi azaldı.
1363 yılında Mısır’da görülen taunda günde bin kadar kişinin öldüğü kaydedilir. Bunlar arasında âlimler de vardır.
Yukarda zikrettiğimiz salgınların dışında İslam dünyasında yada diğer bölgelerde etkili olan birçok salgın hastalık ortaya çıkmıştır.
Bunların yayılmasını engellemek için uygulanan en önemli yöntemlerden biri ‘’Karantinadır’’. Günümüzde de koruyucu bir önlem olarak uygulanmaktadır.
Hz. Peygamber’in bir yerde Veba salgınının çıkması halinde oraya girilmemesini, oradakilerin de oradan ayrılmamalarını tavsiye ettiği bilinmektedir. (Buhârî).
Hz. Ömer, Amvas Vebası’nın etkili olduğu Şam bölgesine girdiğinde bu kurala uygun davranarak vebanın olduğu ordugâha girmedi.
Daha sonra Dımaşk şehrindeki salgını etkisiz hale getirmek için Hz. Ömer’in vali olarak görevlendirdiği Amr b. el-As, insanları gruplara ayırarak çevredeki dağlara yerleştirdi ve birbirleriyle temas kurmamalarını istedi.
Böylece hastalığın bulaştığı grupta bulunanların hepsi öldü, diğerleri ise kurtuldu. Bir süre sonra şehre girip yerleşmelerine izin verdi.
Cahiliye döneminde Mekkeli Arapların çocuklarını sütanneye vererek çöle göndermelerinin asıl sebebi, onları taun gibi bulaşıcı hastalıklardan korumaktı.
Çünkü bu tür hastalıkların en çok yayılma imkânı bulduğu yerler şehirlerdi. Özellikle dünyanın farklı bölgelerinden insanın uğradığı Mekke gibi merkezî bir şehir risk teşkil ediyordu.
Benzer bir riskin hac döneminde de söz konusu olabileceğini, bunun için de ciddi önlemler alınması gerektiğini unutmamak gerekir.
Dolayısıyla Allah kullarına mühlet verir, zaman verir, Toplumlara, insanlara bir ecel tayin eder.
Fakat insanlar zulümde aşırıya gittiklerinde, insanlar zalimleşmeye başladıklarında, zülüm anaların rahmine ulaşmaya başladığında veya zülüm cinsiyete göre çeşitlilik arz ettiğinde, günümüzde olduğu gibi, artık Allah (azze ve celle) Kahhar sıfatıyla toplumlara muamele etmeye başlar.
Abdullah bin Ömer (R. Anh) şöyle nakleder: “Rasulullah (sav) bize yönelerek şöyle buyurdu:
Ey Muhacirler cemaati, Beş şey vardır ki, onlarla müptela olduğunuzda, (ben sizin o şeylere erişmenizden Allah’a sığınırım). Onlar şunlardır:
Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu aleni olarak işlediğinde, mutlaka aralarında Veba salgını ve daha önceki milletlerde vuku bulmamış başka hastalıklar yayılır.
Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, (bereketin kalkması) geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır.
Mallarının Zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır (kuraklıkla cezalandırılır) Hatta hayvanları olmasa onlara hiç yağmur da yağdırılmaz.
Allah’ın ahdini (emirlerini) ve Rasulünün Sünnetini terk eden her milletin başına mutlaka Allah “kendilerinden olmayan bir düşmanı” musallat eder ve O düşman, o milletin elindekilerden bir kısmını alır.
İmamları Allah’ın Kitabı ile amel etmeyip Allah’ın indirdiği hükümlerden sadece işlerine geleni seçtikçe, Allah onların hesabını kendi aralarında görür, (yani fitne, fesat ve anarşi belasına maruz kalırlar.)” (İbn-i Mace, Hâkim,)
Müminlerin bazen doğal afetler ve sıkıntılarla imtihan edildiğini de asla hatırdan çıkarmamak gerekir.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenlere müjdele.” (Bakara suresi 155)
“Mümin’in durumu ne kadar şaşırtıcıdır/güzeldir. Gerçekten onun bütün işleri kendisi için hayırdır. Bu durum, müminden başka hiç kimse için söz konusu değil. Kendisine -memnun olacağı- güzel bir şey / Bir nimet gelse şükreder, bu onun için hayır olur; Başına bir sıkıntı gelse sabreder, bu da onu için hayır olur.” (Müslim)
“Biz bir memleketi helak etmek istediğimiz zaman, varlıklı şımarık insanları idareci yapar iktidara getiririz. İlahi-İslâmî emirleri uygulamayı emrettiğimiz halde, onlar orada, doğru ve mantıklı düşünmeyi terk ederler, hak dine itaat dışına çıkarlar, günah, isyan, inkâr bataklığına dalarlar. Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’an’a itibar etmedikleri için, o memleket halkı gerekçeli olarak cezaya müstahak olur. Biz de orayı darmadağın ederiz.’’(İsra suresi 16)
Dolayısıyla değerli kardeşlerim,
İnsanlar hayatlarını idame ederken, başlarına gelen her türlü şeylerin tesadüfü olmadığını, Allah’ın razı olduğu bir hayatı yaşadıklarında mükâfat, Allah’ın razı olmadığı bir konumda ise insanları. Kahhar sıfatıyla Allah, çeşitli sıkıntılarla onları uyarmaya, ikaz etmeye çalışmaktadır.
Rabbimiz bizleri, Onun mesajlarını doğru idrak edip, Hakkı, hak bilip hakka tabi olmayı, Batılı, batıl bilip ondan uzak durmayı, başımıza gelen tüm musibet ve felaketlerden alnımızın akıyla aydınlığa çıkmayı bizlere nasip etsin. Amin.
AHMET BAYRAM