Allah cc Kimseye zulmetmez. (Allah, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.) [Nahl, 33]
Batıya gittim İslam var Müslümanlar yok. Doğuya gittim Müslümanlar var İslam yok. (M. Hamdullah)
Hani Türkçede bir deyim vardır. KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ? İnsanoğlu çok marifetlidir; kendi iradesiyle yaptıklarını bir başkasına atmaya çalışır. Orda da günah keçisi bellidir (KADER) Suçlu kader olur. Bugün hayattan şikâyet edenler niçin şikâyet ediyorlar?
Kendi kazdıkları kuyuya düştükleri için mi şikâyet ediyorlar?
Gerçekte ise hiç şikâyet etmemeleri gerekiyor çünkü bu sistemi siz savunuyorsunuz bu kuyuyu siz kazdınız ve kazmaya devam ediyorsunuz, kendi mezarınızı kazıyor, dünyayı kaybetmekle kalmayıp ahiretinizi de kaybediyorsunuz. Zilletin içinde debelenip duruyorsunuz.
Yoksa Cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği kesin olarak bilip kabul eden kimseler için Allah’tan daha güzel hüküm sahibi kim olabilir? (Maide 50)
Kurtulmakta istemiyorsunuz hep birilerini suçluyorsunuz neymiş kaderimizmiş sizler zilleti izzet olarak gördükçe daha çok kaderi suçlamaya devam edeceksiniz.
Kendi kazdığınız zillet kuyusu olan demokrasi kuyusuna düşmüş çıkmasını bilmiyorsunuz battıkça batıyorsunuz. Sizlere sunulan kurtuluş reçetesini de cağ dışı ve gericilik olarak niteliyorsunuz.
İçinde yaşadığınız bu bataklıkta hak ve batıl savaşı vardır ve var olmaya da devam edecektir. Elbette eskiden olduğu gibi hak galip gelecektir.
İslam âleminin başına bu bela; 1924 yılında İslam devleti olan hilafetin yıkılmasıyla başlamıştır. Dünyada bundan sonra millet veya ümmet sıratı müstakim olan doğru yolu bırakıp her gün Fatiha duasında okumuş olduğu “daallin” yolundan uzak et derken yine de yanlış yol olan daallin’lerin yolu demokrasi laiklik yolunu tercih etmektedirler. Sonrada vay başıma gelenler diye dertlenmektedirler. Öyleyse niçin bu feryatlar kendiniz yazdınız kendiniz oynuyorsunuz. Yok öyle oyun kendi düşen ağlamaz beyler. Ağlamak yerine bu bataklıktan kurtulmak gerekmez mi sizler demokrasiyle doğru yola varılmayacağını göremiyor musunuz? Hala batmaya devam ediyorsunuz, sizler sanıyorsunuz ki daallinlerin (sapıkların) yolu ile hakka ulaşılır. Yüz senedir yamalı bohçaya döndü yasalarınız, değişen ne var. Bu yüz seneyi de çarpık zihniyetli Müslümanların sayesinde yaşadı demokrasi denen bu batıl düzen.
Yara, yara ile tedavi edilmez. Küfür küfürle ıslah edilmeye çalışılıyor, kısacası necasetle necaset temizlenmez. Çürük binanın temeli olmaz işte demokrasi çürük temeli yok dayanmıyor ve insanlığı uçuruma sürüklüyor.
Onun için yara ilaçla tedavi edilir. İşte bugün genelde insanlık özelde Müslümanlar bu ilaca yani İslami hayata muhtaçtır. Çürük binayı tamir etmek ıslah etmek onu sağlam etmez köklü değişim gerekir ki oda İslami hayata varmakla olur. Oda demokrasiyle değil akidenin kendi cinsinden olan Resul s.a.v.’in metoduyla varılır. O zaman özelde Müslümanlar genelde insanlık kurtulmuş olur.
Yok bu halin devam etmesini istiyorsanız ki öyle gözüküyor o zaman kendi düşen ağlamaz, tercih sizin kula kul olmaya devam edin ve görün. Sonra şikâyet etmeyin halinizden, kendiniz kazdığınız kuyuya düştünüz. Evet, günümüzde kendi Müslüman olup ta zihniyeti demokrat olanlar bu zilleti ayakta tutanlardır. Bir binayı ayakta tutan nedir elbette ki kolonlardır işte İslam âlemindeki laikliğin ve demokrasinin kolonları da bu çarpık zihniyetli Müslümanlardır.
Bir Müslüman kendi tarihi ve inandığı akidesi hakkında bu kadar cahil olamaz. Kendi neslini inkâr eden Müslümanlar bir demokrattan daha çok demokrat oldular.
İşte onlar, rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa gitmiş olanlardır. Bu sebeple biz kıyamet gününde onların (dünyadaki) amellerine değer vermeyiz (Kehf 105)
Gerçekte ise tarihlerine bir baksalar bugünkü kadar zillet yok tarihlerinde, kendilerinin korumuş olduğu demokratlar tarafından aşağılanmaktadırlar.
Müslümanlar kendi tarihlerinden utanıyorlar. Çünkü gerçek tarihlerini bilmiyorlar senin utandığın dedelerin dünyanın çoğuna hükmediyordu. Asıl bu asrin Müslümanları utansın, dedelerinin seviyesine varamadıkları için, Asıl sen utanmalısın deden at sırtında dünyaya hükmederken sen elinde kalmış olan toprağı nasıl peşkeş çekerim pesindesin.
Bugün bakin İslam âlemine kan ve gözyaşından başka ne var. İşte bugün İslam âlemindeki devletlerin değerleri ceplerindeki paralarının değerleri kadardır. Evet, bugün zillet çukuruna batmış bir devlet, kurtulma umutlarını kaybetmiş bir ümmet küffarın karşısında boynu bükük yalvaran dilenci gibidir.
Niçin bu hallere düştü neden izzeti kaybetti çünkü değer ölçülerini kaybettiler. Kendileri İslam’a benzemeleri gerekirken İslam’ı kendilerine benzettiler de ondan kaybettiler. Değer ölçüleri menfaat oldu da ondan kaybettiler.
De ki: “Size amel yönünden en fazla hüsrana uğrayanları haber verelim mi?” (Kehf 103)
İşte onlar, rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa gitmiş olanlardır. Bu sebeple biz kıyamet gününde onların (dünyadaki) amellerine değer vermeyiz (Kehf 105)
Resul s.a.v. şöyle buyurdu;
“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki; kaygıları kursakları, şerefleri malları, kıbleleri kadınları olacak. Dinleri de altın ve gümüşleri olacaktır.”
Evet, insanlığın geldiği noktaya bakın, öz eleştiri bile yok, hep kendi doğru, başkaları yanlış mantığı hâkim olan zihniyet, ah şu insanlar diye şikâyet edenler bile kendi insanlığını unutmuş, başkasını eleştiriyor. Böylece öz eleştiriyi de kaybettik. Bugün artık kendi kendilerini şikâyet eder hale geldiler. Demokrasiyi överken bugün demokrasiye lanet okur oldular. Kendi kazdıkları kuyuya düşüyorlar.
Gerçekte ise İslam ne buyuruyor veren el alan elden usundur. Müslümanlara gerici İslam’a da 1400 senelik din, onla yönetileceğiz diyenler bugün İslam’dan öncelerine dayanan firavunların yönetim bicimi demokrasiyi savunmaktadırlar.
İşte bugün maalesef Müslümanlarda zillet durumuna düştükleri için basta demokrasi ve laiklik artığı olmak üzere kısacası batinin artıkları ile geçinmektedirler. Şunu bilin ki elden gelen ile karin doymaz siz hep alan olursunuz. Başta sistem olmakla beraber almadıkları yani ithal etmedikleri hiç bir şey kalmadı. Sistemi alınca zaten batıya el açar hale geldiler. Örneğin bir ülkeden bir teknolojik alet veya bir araba satın alsanız o aldığınız ürüne parçada lazım o parçayı da o ülkeden almak zorundasınız yoksa o urun bir şeye yaramaz iste sistemi batıdan aldılar değerlerini de almasalardı sistem demokrasi bir ise yaramayacaktı böylece batının değerlerini de aldılar. Kendi değerlerini, kültürlerini unuttular kendi atalarını inkâr ettiler. Niçin çünkü bati ürünü demokratik değerler kendi değerlerinden üstün gördükleri içindir.
Gerçekte ise izzet ve şerefin Allah’ın, Resulünün ve müminlerin olması gerekirken batıda aradılar. Batının değerlerine karşı vakarlarını kaybettiklerinden dolayı aşağılar aşağısına düştüler. Hâlbuki Allah cc. kullarına zulmetmez kul kendi kendine zulmeder. İşte bugün olan budur. O zaman bu zulüm batağına isteyerek düştüler. Kendi düşen ağlamaz. Buyurun şöyle bir bakalım bugün Müslümanların bulundukları durum hiç hoş bir durum değil, batının yani küffarın artıklarıyla geçiniyorlar. Yani ekmek elden su gölden geçinip gidiyorlar. Bütün geçmiş değerlerine karşı kölelik ruhuna hâkim durumdalar, izzetlerini, vakarlarını, heybetlerini, değer ölçülerini, dünyaya karşılık ahiretlerini kaybetmişlerdir. Efendiliğe karşı köleliği satın almışlar. Bütün değerleri ayaklar altında, fikirleri elden, zikirleri elden, siyasetleri elden, kısacası patron ne kadar müsaade ederse o kadar insanlar iste değerleri.
Askeri güçleri kendi halkları için güvence vermeyen korku veren durumdadır. Yani, saymakla bitmez her halleri ile dışa bağımlıdırlar. Bütün İslam âlemi konum itibariyle aynıdırlar.
Özelde İslam âlemindeki devletler 1. dünya savaşından sonra galip devletlerin çizdiği sınırlardır. Başta İngilizler ve diğerleri yani geçmişten gelen sömürgeci devletlerin tayin etmiş oldukları yönetimler hâkimdirler. Bazıları Krallık bazıları Monarşiyle, bazıları da göstermelik demokrasiyle yönetilirler. Örneğin demokratik ülkelerdeki yönetimler seçimle seçildiklerini söylerler seçmenlere, gerçekte ise hiç öyle değildir. Seçmenin önüne sandık konur ve oy kullanır niçin veya kimi seçtiğini bilmez tanımaz böylece seçtirirler. Sistemi hiç tartışmaya açtırmazlar. Adına da demokrasi derler, halk seçmiş olur.
Diğer ülkeleri saymaya gerek yok çünkü oralar kim kime dumduma, sabah kim erken kalkarsa o iktidardadır. İşte geçmişine küfreden bir milletin özelde ümmetin hali budur.
Geçmişleri 1300 sene dünyaya hükmetmiş dünyanın yarısından fazla toprağa sahipken hayırsız nesil bırakılan mirasa dahi sahip olamadılar. İşte bugün geçmişine küfreden gençlik dünyadaki durdukları yer bati kültürünün çöplüğü durumundadır. Birileri 3.dünya ülkesi konumunda deyince kızıyorlar. Niçin kızıyorlar beslendiğin kültürel gıda batının değilimdir. Kendi kültürüne yabancı değimlisin. Hayat hakkındaki bütün mefhumların kendi kültürün müdür. Başta yönetim biçimi olan demokrasi ve ona dayalı bütün yasaların kimden geldi? Batılıların aklından çıkan demokrasi kültürünü alırken hiç mi düşünmediniz. Kendi akliniz yok mudur? Batı kültürüne hayranlık duyarken kendi kültürünüze küfrediyorsunuz. Celladınıza âşık oluyorsunuz sizleri yani İslam âlemini yerle bir eden izzetten zillete düşürenlerden yaşamla ilgili kültürlerini alıyorsunuz. Bu zül yeter Müslümanlara eğer aklederlerse.
Bugün varlıklarına zenginliklerine rağmen İslam ülkeleri yoğun bakımdadır, komadadır. Basta bağımsızlık olmak üzere bütün değerleri tartışılır durumdadır. Halkları vatanclık, milliyetçilik safsatalarıyla uyutuyorlar. Ve böylece halklarını boş vaatlerle kandırıyorlar uyutuyorlar.
Evet, belki soranlar olur, bu karamsarlığa karşı yok mu bir kurtuluş. Elbette ki var. Her yokuşun bir inişi vardır. İslam’da umutsuzluğa yer yok. Güneşin olduğu yerde karanlık olmaz. İslam geldiği gibi temiz ve pak duruyor. Bugün dünyanın hali İslam’dan önceki durumdadır her ne kadar hayatta hâkimde değilse bile İslam’ın mucizesi kuran ve sünnet var onları temsil eden Müslümanlar vardır. Demek ki bu bataklıktan kurtulmak isteyenlere zilletten izzeti tercih edenlere kurtuluş reçetesi vardır. Önce dünyanın vakasını anlamak sonra kurtuluş reçetesi olan Resul s.a.v.’in metodunu anlamakla ve davayı samimiyetle taşımakla hedefe varılır insanlık tekrar izzete kavuşur.
Yani çaresiz değilsiniz ey samimi Müslümanlar yeter ki tedavi olmayı isteyin ve doktorunuza kitaba ve sünnete gitmeyi kabul edin. Kurtuluşu batıda değil fıtratında olan İslam’da ara çaresi Resul s.a.v.’in hayatındadır. Eğer biz Müslümanlar dedelerimiz gibi hayırlı ümmet vasfına sahip olursak hem dünyamız hem ahiretimiz kurtulmuş olur.
İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Ali İmran 104)
Aksi takdirde kurtuluşu batıda ararsak hakkin yerine batıla koşmuş oluruz. İzzetin yerine zilleti tercih etmiş oluruz. Şayet onlar Tevrat’ı, İncil’i ve rableri tarafından onlara indirileni doğru dürüst uygulamış olsalardı göğün ve yerin türlü türlü nimetlerinden yararlanırlardı.
İçlerinde aşırılığa kaçmayan bir zümre var; onlardan birçoğunun yaptıkları işler ise pek kötüdür. (Maide 66)
İşte o kurtuluş yolu köklü değişim gerektirir. İnsan zihninin ürünü olan demokrasi yani beşeri sistem olan küfür sistemlerinden vaz geçip İslam’ın göstermiş olduğu nurlu yollara koşmak gereklidir.
Şayet Ehl-i kitap iman edip günahtan sakınma çabası göstermiş olsalardı, kuşkusuz biz de kötülüklerini yüzlerine vurmaz ve onları nimeti bol cennetlere koyardık. (Maide 65)
Onun için de İslam’ı ve Resul s.a.v.’i iyi anlamak gereklidir yoksa ben Müslümanım demekle Müslüman olunmuyor.
Müminler ancak, Allah’a ve Resulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihat eden kimselerdir. İçleri dışları bir olanlar işte bunlardır. (Hucurat 15)
Küfür sisteminden razı olmak bir Müslümanı İslam’dan çıkarır. İşte kurtulmanın yolu İslam’dan başkasından razı olmamaktır. İman edip salih amel işlemektir. Dil ile söyleyip kalben tasdik etmek şeri hükümlerle amel etmektir.
Bu günümüz şartlarında ise maalesef ki şeri hükümlerle amel etmek kolay bir mesele değildir.
Hiç bir Müslüman kendi akidesini temsil eden devleti 2. Raşidi hilafet devleti olmadan amel edemez. Ferdi bazı amelleri yapsa da genel itibariyle şeri hükümlere uygun amel edemezsin.
Öyleyse seri hükümlere göre amel etmek isteyen bir Müslüman’ın Resul s.a.v.’in metodu ile hilafet devletinin kurulması için çalışması gerekir aksi takdirde çalışmayan Müslümanlar günahkâr olurlar.
De ki “Çalışın; çalışmanızı hem Allah, hem Elçisi hem de inanıp güvenenler görecektir. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilenin huzuruna çıkarılacaksınız. (Tevbe 105)
Mehmet Yıldız