Home / News / YAZARLAR / Kenan Şahin / Ümmetin Vahdeti

Ümmetin Vahdeti

İçinde yaşadığımız zaman dilimi içerisinde ümmetin durumuna sadece yüzeysel bir bakışla baktığımızda dahi, karşımıza ümmetin acı hâlini ortaya koyan net bir fotoğraf çıkmaktadır. Ümmetin fertlerinden her birinin yaşadığı beldelerde acı, gözyaşı, ızdırap ve feryatlar yükselmektedir.

İslam ve Müslümanların düşmanları tarafından ümmetin evlatlarının katledildiğini, işkencelere maruz kaldıklarını, evlerini, işlerini, ailelerini kaybettiklerini, her türlü hürmet ve değerlerine tecavüz edildiğini görmekteyiz. Adeta Müslümanlarla bu saydığımız tabloların özdeşleştiğini görmekteyiz. Müslümanların yaşadığı her bir köşeden yardım ve acı feryatları bizlere ulaşmakta; çaresizlik içerisinde bu feryatları işitmekteyiz.

Sömürgeci Batılı devletler, her geçen gün bu feryatları çoğaltmak için uğraşırken; ümmet içerisinden bazı kurtuluş hamleleri ortaya konulmuş, ancak bugüne kadar bir muvaffakiyet kazanılamamıştır. Ümmet, bu gelinen noktaya çok ince hesaplarla getirilmiş; yine aynı şekilde bu noktada kalması için ümmet üzerinde çok ince hesaplar yapılmıştır. Ümmeti bulunduğu bu durumdan kurtarmak için kalkınma hamlesi yapmak isteyenlerin —gariptir ki— yine ümmet mensupları tarafından engellenmeye çalışıldığını; yollarına engeller konulduğunu, fiilî ve psikolojik olarak bu fertlerle savaşıldığını görmekteyiz.

İslam ümmeti devlet olarak varlığını kaybettikten sonra, yani Rasul (sav)’in tabiriyle “kalkanını” kaybettikten sonra parçalara ayrılmış; ayrılan vücuttan koparılan her bir parça, tıpkı yırtıcı kuşların avına saldırdığı gibi sömürgecilerin saldırısına uğramıştır. Ümmetin birliğinin garantisi olan Hilafetin yıkılmasıyla ümmet parçalara ayrılmış; sömürgeciler tarafından fiilî veya nüfuz itibarıyla istila edilmiş ve birçok argüman kullanılarak yeniden bir ümmetin oluşturulmasına ilişkin engeller Müslümanların zihinlerine ve benliklerine yerleştirilmiştir.

Bu aşamadan sonra ümmet, her bir parçasıyla kendisine gelen saldırılar karşısında savunmasız ve kalkansız kalmıştır. Duygusal birtakım kalkınma hamleleri gerçekleştirme hayaliyle yıllarını kaybetmiş; bu yıllar kaybolurken de gerçek bir kalkınmanın nasıl olması gerektiği noktasında düşünmekten geri kalmıştır.

Evet, elbette İslam ümmeti hilafetin kaldırılmasıyla siyasî birlikteliğini kaybetmiş ve büyük bir çöküşün, geri kalmışlığın içine düşmüştür. Bu çöküntüden kurtulmanın yolu ise önce ümmetin vahdetini oluşturmaktan geçmektedir. Zira biz Müslümanlara bir olduklarını, tek olduklarını, tek bir vücut olduklarını kavratmadan; anlatmadan ve kabul ettirip ümmet paydasında toplamadan bir kalkınma hareketini gerçekleştirmemiz mümkün değildir.

Rasul (sav)’in buyurduğu gibi:
“Müslümanlar sevgi ve kardeşlikte bir vücudun azaları gibidir.”

Bunun böyle olduğunu ve özellikle de böyle olması gerektiğini Müslümanlara anlatmamız ve kavratmamız gerekmektedir. Yine Allah (cc)’nin ayette buyurduğu hitabı da iyi anlamalı ve anlatmalıyız:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, doğru yolu bulasınız diye ayetlerini size böyle açıklar.” (Âl-i İmrân 103)

Evet, ayet-i kerimede Allah (cc) bizlere bir olmayı ve parçalanmamayı emrediyor; kardeşliği emrediyor ve bunun yolunun da Allah’ın nimetiyle olduğunu bildiriyor. Oysa ümmet içerisinde dolaşan fikirlere baktığımızda, ümmeti kalkınmaya götürdüğünü iddia eden ve vahdete davet eden birçok kitlenin bu gerçekle örtüşmeyen birtakım fiillere giriştiğini; bu anlamda Müslümanların nefislerinde tahribatlar yaptıklarını görüyoruz.

Genel itibarıyla ümmetin vahdetine davet eden çağrıların bazılarının içi boş olduğunu; sadece ümmeti bir olmaya davet ettiklerini, fakat bunun şekli ve keyfiyeti noktasında herhangi bir izahat getiremediklerini görüyoruz. Bu tür çağrıların ümmet nezdinde etkili olmadığını; sadece ümmetin bir kısmını oyalayan, içi boş çağrılar olduğunu müşahede ediyoruz.

Yine bu bağlamda, ümmetin vahdeti için çağrıda bulunanlardan bir kısmının da —yukarıdaki ayette Allah (cc)’nin bahsettiği nimete yani İslam’a uygun olmayan— birtakım birlik projeleriyle ümmetin karşısına çıktıklarını ve ümmeti bu alanda oyaladıklarını görüyoruz.

Mademki öncelikli meselemiz vahdeti sağlamak olmalı; bunun nasıl olacağının izahı bizim için en önemli noktadır. Bu bağlamda ümmetin vahdetini ve kalkınmasını kendisine dava edinmiş; hayatının merkezine bu gayeyi yerleştirmiş dava taşıyıcısı için bu konunun net olması daha elzem ve olmazsa olmazdır.

Ümmetin vahdetini sağlayacak unsurları üç ana başlık altında sıralayacağım inşallah. Müslümanlar bu üç noktada birleşirse, birbirleriyle aynı olduklarını ve beraberce bir ümmet oluşturduklarını anlayabilirler. Müslümanların üzerinde ittifak etmeleri gereken hususlar şunlardır:

  1. Akidede birlik
  2. Akideden çıkan fikirlerde birlik
  3. Çözümlerde birlik

Bu hususları ayrı ayrı ele alalım:

1 — Akidede Birlik

İslam, geldiği ilk günden beri hedeflediği seçkin insanı oluşturmak için doğru bir akide ile birlikte düzgün bir şahsiyet meydana getirmeyi esas aldı. Bu fikirlere sahip çıkanları düzgün bir şahsiyetle imar edip yücelerin yücesine çıkardı.

Tarih boyunca baktığımızda görürüz ki insanlar, hayatlarını bu akide ekseninde tanzim ettikleri sürece seçkin bir toplum ve seçkin bireyler olarak yaşamışlardır. Hayatın bütün değişim ve gelişmelerinde söz sahibi bir ümmet olmuşlardır. Dinleriyle birlikte izzetli, üstün ve şerefli olarak varlıklarını korumuşlardır.

Fakat gelinen vakıa itibarıyla Müslümanların birtakım erozyonlara uğradığını görmekteyiz. Yüzeysel olarak bakıldığında ümmet içerisinde akide bağlamında büyük hatalar yokmuş gibi görünse de temel anlamda birçok zafiyet mevcuttur.

Müslüman halkın yaşadığı beldelerde özellikle Allah (cc)’nin talep ettiği araştırmacı, aydın bir iman yerine; “koca karı imanı” diye adlandırdığımız taklidî bir imanın yerleştiğini görüyoruz. Evet, genel anlamda akide konusunda büyük sapmalar olmasa da taklidî iman yerine tahkikî imanın olması gerektiğini idrak edenlerin bunun çalışmasını ümmet arasında yapmaları gerekmektedir.

Binanın temeli olarak addedilecek akide meselesini ümmete net bir şekilde sunacak gayretli bir çalışma, bu ümmetin gidişatını değiştirecek en önemli çalışmadır. Zira tüm fikirlerin üzerine oturacağı temelden bahsediyoruz. Kabul ediş ve reddedişin nedenlerinin çözüme kavuşacağı bu mesele, akide olgusudur.

Bu İslam akidesi, Yaratıcı tarafından insanlara indirilen yegâne doğru akidedir. Onun doğruluğu; getirdiği fikirlerin insan fıtratına uygun olmasından, aklı tatmin etmesinden ve kalbe güven vermesindendir.

2 — Akideden Çıkan Fikirlerde Birlik

Evet, akidede gerçekleşen birlik ümmeti bir araya getiren en önemli unsur ve ilk adım olsa da, yalnız başına yeterli değildir. Yani bazı kesimlerin iddia ettiği gibi tek başına kâfi değildir.

Akidede gerçekleşen birlik gibi, yine akideden çıkan ve hayata tesir eden —yahut hayata ilişkin olan— fikirlerde de bir birlikteliğin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Zira İslam akidesi sadece ruhânî bir akide değildir; onun akidesi hem ruhânî hem de siyasîdir.

Bu sebeple, akideden çıkan fikirlerin ümmet bünyesine İslam’ın talep ettiği gibi yerleşmesi gerekmektedir ki ümmet paydasında vahdet gerçekleşsin. Bu alanda ümmetin vahdeti yine ümmetin akidesi ve akideden çıkan fikirler ekseninde gerçekleşmelidir.

Dikkat etmemiz gereken bir mesele daha vardır: Ümmete tesir etmiş ve İslam akidesinden olmayan bazı fikirlerin varlığı. Ümmeti, akideden çıkan fikirler ekseninde birleşmeye çağırırken göz ardı edilmemesi gereken önemli bir sorun da budur. Bu nedenle ümmete tesir eden ve Müslümanlardan bir kısmının nefislerine sirayet eden bu kirleri temizlemek en öncelikli meseledir.

Peki, bunlar nelerdir? Birkaç örnek verecek olursak:

  1. Demokrasi
  2. Cumhuriyet
  3. Laiklik
  4. Milliyetçilik
  5. Vatancılık
  6. Tasavvuf

Ve benzeri fikirlerin Müslümanların hayatlarında ve nefislerinde yeri olmadığını izah etmemiz; bununla birlikte akideden çıkan fikirlerin hayatımızı düzenler hâle gelmesi için gayret sarf etmemiz gerekir.

Bir ecel konusunu, bir rızık konusunu veya bir tevhid konusunu sadece bilmek ve kabul etmekle yetinmemeli; aynı zamanda bu fikirlerin hayatımızı yönlendirmesini sağlamalı ve etrafımızdaki Müslümanları da bu alana kanalize etmeliyiz.

3 — Çözümlerde Birlik

Ümmeti, sahih bir şekilde akide ekseninde odaklaştırdıktan ve akideden çıkan fikirlerde birlikteliği gerçekleştirdikten sonra; bu fikirlerin hayata tatbiki noktasında —yani çözümler noktasında— ümmeti birleştirmemiz, ümmetin vahdetini sağlamadaki son ve en önemli basamak olacaktır.

İslam dini, insanı “insan” olması hasebiyle ele almış; insanda mevcut olan tüm özellikleri kabul etmiş, hiçbirini diğerinin hesabına yok saymadan ve hiçbirini ihmal etmeden mükemmel bir şekilde çözümünü ortaya koymuştur.

Yine aynı şekilde hayata ilişkin bütün fikirlerin pratik çözümünü bizlere bizzat Rasulullah (sav) vasıtasıyla beyan etmiştir. İşte bu çözümlere ümmetin sahip çıkması, vahdete giden yoldaki son adımdır.

Hayata ilişkin çözümlerin tatbik mercii ise hilafettir. Hilafet konusunda vahdet, ümmet için olmazsa olmazlardandır. Çünkü ümmetin vahdeti ancak liderinin bir olmasıyla mümkündür; aksi takdirde vahdetten söz etmemiz mümkün olmaz.

Bu konuya ilişkin olarak Rasul (sav) birçok hadisinde bunun önemini ve gereğini beyan etmiştir:

Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste: “İki halifeye biat edildiğinde, ikincisini öldürün.”

Yine Müslim’in rivayet ettiği başka bir hadiste:
“Kim bir imama biat ederse; eliyle musafaha edip kalbiyle sevgi gösterirse, gücü yettiği kadar ona itaat etsin. Eğer başka birisi gelip o imamla (yönetimi ele geçirmek için) mücadele ederse, sonra çıkanın boynunu vurun.”

Yine bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“İşiniz bir adam (Halife) üzerinde karar kılınmışken, birisi gelip vahdetinizi parçalamak ve cemaatinizi bölmek isterse onu öldürün.”

Ve başka bir hadiste:
“İsrailoğullarını nebiler yönetiyordu. Bir nebi öldüğünde onu başka bir nebi takip ediyordu. Benden sonra nebi yoktur; fakat birçok halifeler olacaktır.”
Orada bulunanlar: “Bize ne emredersiniz?” dediler. Rasul (sav) şöyle buyurdu:
“İlk biat edilene vefalı olun, onların haklarını verin. Şüphesiz Allah onlardan yaptıklarından dolayı hesaba çekecektir.”

Naslardan da anlaşıldığı üzere Allah (cc), bizlere İslam’ın ortaya koyduğu çözümlerin tatbik mercii olan hilafetin aynı anda iki beldede bulunmasını yasaklamıştır. İki halifenin varlığını kabul etmek; ümmetin parçalanmışlığını kabul etmek ve vahdetin bozulmasını onaylamak demektir. Bu ise Allah (cc)’nin:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.”

ayetinde beyan ettiği vahdet fikrine tamamen aykırıdır.

Bu nedenle ümmet içerisinde bunun böyle olması gerektiğini kavrayan, ihsası ve kavrayışı güçlü olan kişilerin; hatalar ve yanılgılar içerisine düşen Müslümanları uyarmaları, toplumu İslam potasında tutmak için çalışmaları gerekir. Bu alanda yürürken İslam’ın tevhid dini olduğunu; Müslümanların da yalnız Allah (cc)’ye ibadet eden salih kullar olmaları gerektiğini hatırlatmalı ve yönlendirmelidirler.

Zira Allah (cc) Enbiya Suresi 92. ayette şöyle buyurur:

 “Doğrusu tevhid dini olan Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir; ben de Rabbinizim. Öyleyse bana kulluk edin.”

Ayet-i kerimeden de anlaşıldığı üzere İslam tevhid dinidir ve Müslüman olan herkesi tek bir çatı altında toplamıştır. Ancak günümüz itibarıyla ümmetin içinde bulunduğu vakıa bunun aksine ve İslam’ın tasvip etmediği bir konumdadır.

Bu alanda ümmeti birleştirmek isteyenlerin, vahdetin hangi noktada gerektiğini ve hangi noktada gerekmediğini iyi belirlemeleri; şeriatın vahdeti talep etmediği alanlarda “vahdet” üretmeye çalışarak ümmeti oyalamaktan sakınmaları oldukça önemlidir.

Bu noktada dava adamı, ümmetle ve fertlerle irtibat kurarken oldukça dikkatli olmalıdır. Örneğin:

  • Karşısındakini iyi etüt etmeli,
  • Hedeflenen noktayı net olarak aktarmalı,
  • Akide noktasında zafiyeti olan bir insana akide üzerine bina edilen fikirleri izah etmekten kaçınmalı,
  • Öncelikli olan konunun ne olduğunu iyi tespit etmeli,
  • Ümmetin vahdeti yolunda farklılıkları güzel bir üslupla ortaya koyup öncelikle ortak yönleri bulmaya çalışmalıdır.

Kenan Şahin

Ayrıca...

Devlet nedir?

İnsanoğlu yaratılışı itibari ile sosyal bir varlıktır. Ve birlikte yaşamaya meyillidir. Bu birlikte yaşamada insanlar …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir