Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / Ümmet-i Muhammed’in zaferi Çanakkale

Ümmet-i Muhammed’in zaferi Çanakkale

Halifenin Ümmet-i Muhammed’e çağrısı ile Anadolu’nun dört bir yanından ve Şam’dan, Halep’ten, İdlib’den, Hicaz’dan, Kudüs’ten, Kâbil’den, Bağdat’tan, Kırım’dan, Bosna’dan kalkıp, Payitaht’ı sömürgeci Haçlı kafirine karşı korumak ve üzerlerine farz olan cihad için kıyam ettiler. 18 Mart Çanakkale Zaferi, Ümmet-i Muhammed’in elinde Tevhid sancakları, kanıyla, canıyla ehli küfre karşı yazdığı destandır.

Çanakkale savaşı İslâm tarihinde ümmetin, haçlı ordularına karşı giriştiği savaşlarda kazandığı sayısız zaferlerin en önemlilerinden birisi olma özelliğine sahiptir. Irkçılık sloganlarıyla kirletilmek istense de Çanakkale’deki deliller ümmetin zaferi olduğunu bugün tüm dünyaya haykırıyor.

Türk, Kürt, Arap, Çerkez, sevdiklerini bırakıp, mukaddes Tevhid’in kalesini korumak için Çanakkale’ye geldiler.

Yazılan şiirler hep o günü anlatır:

Diyarbekir’de kalkan o şanlı ordu

Hem atlı hem piyade Halep’te durdu

Yedi iklim kafiri Boğaz’da vurdu

Kıyam etmiş ordular ya Rasulullah

İngiltere önderliğinde Batılı devletler tarafından zayıf düşürülmek ve son darbenin vurulması, İslam’ın hakimiyeti altındaki toprakların sömürülmesi için Osmanlı Hilâfet Devleti’ne karşı çeşitli ayaklanmalar tertip edilmiştir. İsyanların baş gösterdiği bir dönemde, I. Dünya Savaşı’nın içine çekilen Osmanlı Hilâfet Devleti, Balkan savaşlarından yeni çıkmış ve yorgun düşmüştü. Sömürgeci kafir İngiltere’nin başını çektiği İtilaf Devletleri tarafından Syces-Picot’un ön hazırlığı yapılarak Osmanlı Hilâfet Devleti’nin bölünüp parçalanması ve taksimatının yapılması için planlar yapılmış, 1915 yılında İtilaf güçleriyle Çanakkale’den geçerek Ümmetin birliğini temsil eden Hilâfet’in payitahtını ele geçirmeyi hesaplamışlardı.

Batılı devletler dönemin en güçlü donanmalarına sahip olmalarına karşın, İslâm ordularının azim ve kararlılığı karşısında boğazı geçemeyerek yarımadayı terk etmek zorunda kaldılar. Batılıların hasta adam olarak tarif ettikleri Osmanlı Hilâfet Devleti, ümmetin gücünü ve kûdretini küffara bir kez daha göstermişti. İngiltere ve Fransa’nın mağlup olması dünya kamuoyunda büyük ses getirdi. Bu durum İngiliz Churchill’e sorulduğunda, “Biz Çanakkale’de sadece Türklerle değil, Allah’ın dinini gaye edinmiş Müslümanlarla savaştık” diyordu.

Müslümanları Çanakkale’de buluşturan şey iman etmiş oldukları İslâm’dı.

Gelibolu’da, Conkbayırı’nda, Arı Burnu’nda düşmana karşı verilen cansiperane mücadele batıl değerlerden ırkçılığın, vatancılığın, milliyetçiliğin galip gelmesi için değil, Tevhidî bir bakışla ümmet bilincinin, ümmet şuurunun ortaya konmasıyla İslâm için kazanılmış kesin bir zaferdir. Zira İslâm ümmeti ve orduları İslâmi bir bütünlük içerisinde hareket ederek, Türk, Kürt, Arap demeden bir arada tutan İslâm akidesi gereği hepsi Halifenin cihad çağrısına icabet ederek cepheye koştular.

Çanakkale zaferinin İslâmî temellere dayalı olduğuna dair birçok örnek vardır. İşte onlardan bir sahne:

57. Alay askerleri başka bir aşkla çarpışmışlardı. Askerler şehâdet mertebesine varmak hissiyatıyla dolu idi. Cennet’e kavuşacaklarına iman etmişlerdi. Muharebeden sonra arazi üzerinde şuraya buraya bırakılmış çamaşırlara tesadüf ediliyordu. Bu çamaşırlar şehit olunca temiz elbise ile Cennet’e kavuşmayı düşünen müminlerin attıkları eski, kirli çamaşırlardı. Yerine temiz çamaşırları giymişlerdi.

Şairin dediği gibi:

Şûhedâ gövdesi, bir baksana dağlar,taşlar…

O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar…

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…

Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Yüzbaşı Mehmet Hilmi’nin hatıralarında Çanakkale’yi şöyle anlatıyor:

Bütün erlerde savaş için büyük bir istek vardı. Daha evvel de bildirdiğim gibi bölükte namaz kılmayan hiç kimse yoktu. İmanî güçlerinin sarsılmaz bir duruma gelmesi, Allah’ın istediği şeyleri yaparak olacağına kani olmuştum. Topların dolması için verilecek kumanda ile her toptan sağındaki bir er nöbete çıkacak. Bu suretle 4 er tarafından Ezan-ı Muhammedi okunarak doldurma işi yapılacak. Yeni gelen yedek subay adaylarının medreseden gelen kısmı kendilerine lüzum hâsıl oluncaya kadar yüksek sesle tekbir alacaklar. Bir kısmı da Kur’an okuyacaktır. Vazifesini bitiren erler, onları kalben izleyecektir. Ateş aralarında ise bütün batarya sesli “tekbir”e katılacaktır.”

Yüzbaşı devamında: “Düşmanın boğazdan geçişiyle İslâmiyet alçalma derecesine düşecek, Boğaz’ın muhafazasında ise elde edilecek kazançlar, milletin şerefini kurtaracağı gibi bütün İslâm âleminin kalplerinde hâsıl olacak minnettarlıktan dolayı vicdani ödül olacak, gazamız Allah ve Peygamberimizi hoşnut edecektir. Dünyanın dört bir yanından gelmiş çeşitli yaşlardaki civanmert delikanlılar, adeta tek vücut, tek yürek olmuş komutanlarını dinliyorlardı.

Hindistan’dan, Afganistan’dan, Mısır’dan, Suriye’den, Filistin’den ve Irak’tan daha nice İslâm coğrafyalarından gelen Müslümanlar farklı dil, renk ve ırklara müntesip halklardan olmasına rağmen tek bir ümmet olmanın bilinciyle hareket ediyorlardı.

Peygamber efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir bedenin azaları gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!” (BUHARİ)

Çanakkale Savaşı, İslâm ümmetinin birliğini ve bekasını sağlamak, Osmanlı Hilâfeti’ni ayakta tutmak ve küffara karşı Tevhidî bir duruş sergilemek içindi. Ulus devlet anlayışına sahip laiklik ve demokrasiye dayalı bir cumhuriyetin kurulması için değildi. Onlar biliyorlardı ki eğer Çanakkale düşerse, sıra başkent İstanbul’a gelecekti. İstanbul da düşerse İslâm ümmetinin birliğinin, beraberliğinin temsilcisi Hilafet’in merkezi Payitaht düşman işgali ile karşı karşıya kalacaktı. Zira cepheye koşan Müslümanlar dinlerine karşı samimi idiler. Bundan dolayı İslâm akidesinden kaynaklı o eşsiz iman onları Çanakkale’de buluşturdu.

İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıkları asırlar boyu devam eden ve kıyamete kadar devam edeceği Kur’an-ı Kerim’de bildirilen ehli küfür, tüm cephelerden o gün Çanakkale’deydi.

Yahudi, Hristiyan, Putperest bir cephede

İlan-ı harp etmişler o mukaddes Tevhid’e

İslâm ümmeti olarak Hilâfet’in korunması için topyekûn yaptığımız Çanakkale Savaşı’nı kazandık. Ancak uğruna yüz binlerce Müslüman’ın kendi canını feda ettiği Hilâfet makamı bu zaferden kısa bir zaman (9 yıl) sonra ilga edildi, kaldırıldı. Savaş meydanlarında ümmetin canıyla, kanıyla koruduğu Hilâfet, masa başında Batılı kâfirlerin eliyle ve yerli işbirlikçilerin ihanetiyle 3 Mart 1924 yılında kaldırıldı.

Artık sömürgeci kafirlerin Sycos-Picot ile çizdikleri sınırlar Allah katında kardeş olan Ümmetin coğrafyasını bölüyor ve çizilmiş sınırlar kutsanıyor. İdlib’den Halep’ten gelerek Çanakkale’de şehit düşen aslanların torunlarının üzerine yağdırılan bombalar bugün Çanakkale’den geçiyor. Kalkansız kalmış Ümmet, yeniden Rasulullah (s.a.v.)’in sancağı altında selamete kavuşacağı günlerin hasretini çekiyor. Ümemt-i Muhammed, Allah (s.v.t.)’nın vaadi, Rasulullah (s.a.v.)’in müjdesi ikinci Raşid-i Hilafet Devleti’ni dört gözle bekliyor.

Köklü Değişim Medya

Ayrıca...

Kar: Ruhani değil siyasi halifelik

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu’t Tahrir’in Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar, Hilafetin ruhani değil siyasi olarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir