Çok sık duyduğumuz ve son dönemlerde belli bir hedef için kullanılan bir cümle var; “aman dikkatli olun, çok tehlikeli”. Basın-yayında, cadde ve sokaklarda, camilerde ve oturumlarda sıkça dile getirilerek, hedefler gösterilerek insanlar uyarılıyor. “Dikkatli olun”. Peki, neden ve niçin dediğinizde karşınıza “İslam’ın yeniden hayata dönmesinden, Raşidi Hilafetten, bu yolda çalışanlardan, birilerinin radikal olarak adlandırdıklarından ve yine birilerinin terör ve terörist olarak damgaladıklarından.
Bu argümanı insanların önüne koyanlar; kuralları ve bunlarla alakalı algı operasyonunu kendiler oluşturuyor.
Görünen o dur ki; Batı yıllardır bir şeylerle korkutuyor, tehlike çanları çalıyor, tellallar çıkartarak bas bas bağırıyor.
Doğal olarak korkunun insanın fıtratında var olduğunu biliyoruz. Korkutmaksa insanın sonradan düşünceler bazında kazandığı veya kazandırılan şeylerdir. İnsanın neden korkup neden korkmaması gerektiğin fikirler ile yönlendirilir.
Dikkatli olmak veya düşünce bazında işaret edilen tehlike konusu fıtrattan kaynaklanmayıp sonradan verilen fikirler veya yapılan telkinler, uyarılar, tavsiyeler bağlamında yönlendirilen düşüncelerle ilişkilidir.
“Dikkatli olmak, uyarılmak” trafikten tutun iş alanı dahil her alanda konuşulabilir, tartışılabilir. Fakat biz meseleyi insanların arasındaki alakayı belirleyen, düşünce ve amele dönük hususlarda, Müslümanların arasında birileri tarafından var edilmek istenen algı operasyonuna değinmek istiyoruz.
Çoğunuzun bildiği gibi batının gözünde “dikkatli olun” uyarısının tam ortasında İslam ve Müslümanlar var. İslam konusunda dikkatli olmak, buradan gelecek tehlikeden (!) beri olmak/uzak durmak… gibi. Batı nasıl İslam tehlikesinden korkuyorsa İslam alemindeki karton devletçiklerde aynı korkuyu yaşıyor. İslam aleminde bu korkunun adını doğrudan (İslam’la savaşmak diye adlandırarak) ortaya koymak zor. Şeytani desiselerle, kamuoyu çeşitli şekilde yönlendirilerek o noktaya (yani İslam’la, Müslümanların birbiri ile savaşması noktasına) getiriliyor.
Geçmişte bir örneğine az rastlanan bu tür savaş Hilafet kaldırıldıktan sonra farklı bir pozisyona girdi. Kimi zaman şiddet içerikli oldu kimi zaman düşünce bazında gerçekleşti. Bir dönem toplumun kanaat önderleri/alimler asıldı, bir dönem “İslam, gericidir, bizi geri bıraktı, ortaçağ düşüncesidir, karanlık düşünce, yobazlık” diye saldırılar gerçekleşti. Süreci hızla geçim yakın tarihimize geldiğimizde 11 Eylülle başlayan süreçte dünya kamuoyunda bir algı operasyonu yapıldı ve hala da devam ediyor. Dünya İslam’la korkutuluyor, insanlar İslam ve Müslümanlardan uzak durma konusunda uyarılıyor. Dahası; Müslümanın Müslümandan uzak durması konusunda sürekli uyarılar yapılıyor.
Günümüzde birileri (devletler, demokratik kitleler, Kemalistler. Bu minvalde çalışan aydın denilen şahıslar, yazarlar, düşünürler vs.) korkutma etkenini kullanarak kendileri için yakın tehlike gördükleri İslam hakkında propaganda yürütüyor.
Dışarıdan gelen İslam ve Müslüman karşıtı baskının içeriye (İslam alemine) doğru dozajının daha da artırılarak verildiğini görüyoruz. Ki asıl hedeflenen de saten o. Dalgalara teslim olmuş İslam beldelerinde yaşayan Müslümanlar üzerinde baskı oluşturmak, korkutmak, sindirmek.
Dikkat edilirse baskının en yoğun yaşandığı yerler batıda yaşayan Müslümanlar değil İslam beldelerinde yaşayan Müslümanlar üzerinde gerçekleşiyor. Batının resmettiği, kendisine tehlike gördüğü her şey İslam aleminde ve tehlike oradan geliyor. Onlara göre radikali, teröristi, hırsızı, zalimi, sapık düşünceler daha aklınıza ne geliyorsa hepsi İslam ve İslam aleminden kaynaklanıyor… Ondan sonrası malum yaygarayı kopartanda kendileri… “İslam’ı şimdi yaşamak çok tehlikeli, daveti taşımak bu ortamda mümkün değil, aman ha falanca guruplara katılmayın, dikkatli olun onlar aşırılardan, radikallerden, dikkatli olun devlet sizi hapse atar…” gibi cümleler ilk önce onların dudaklarının arasından dökülen cümlelerdir. Pazarlanan bu görüşler maalesef, hala fikri çöküntü içerisinde sürüklenen Müslümanlar arasında çok çabuk yerini buluyor. Yüzeysel bakış, teslimiyetçi bir duruş sergileyen Müslümanlar Batı kaynaklı düşüncelerin tesirinde kalarak nedenlerini araştırma zahmetine dahi girmiyorlar.
Dedikleri gibi; dikkat edilmesi gereken İslam’ın kendisi midir? Tehlike İslam’dan mı geliyor? İslam korku dini midir? Dikkatli olunması gerekenler Müslümanlar mı? Bizleri dar bir alana sıkıştırıp bu gibi düşüncelerle uğraştıranlar tespit edildiğinde birçok mesele çözülmüş olur.
Yakın tarihte bu işin öncülüğünü yapan, Müslümanların baş belası İngilizler var. Sonrasında Amerika, onun kuyruğunda dolanan batı ülkeleri ve İslam alemindeki hain yöneticiler bu işin elebaşlarıdır.
Hilafet kaldırılıp İslam hayattan uzaklaştırıldıktan sonra (1924) İslam aleminde onlarca karton devletçik kuruldu ve bunlara da batının ön gördüğü yönetim şekilleri benimsendi/benimsettirildi. Genel manada bu cumhuriyet, laiklik, demokrasi, krallık, parlamenter sistem, diktatörlük, sosyalizm, kapitaliz, liberalizm, ulusçuluk vs. olarak karşımıza çıktı.
Dikkat edilirse önce topraklar dağıtılmış, aralarına tel örgüler, mayınlı tarlalar, hendekler, metrelerce beton bloklar çekilmiş sonrada ümmetin birbiri ile hiçbir şekilde uyuşamayacağı yönetim şekilleri konmuştur. Bunlar birleşmeye kalksalar dahi yönetim bazında birleşmeleri mümkün olmayacak şekilde dağıtılmış/parçalanmışlar.
Günümüzde bu sınırlara yenileri eklenerek bir adım daha ileri gittiler. Tayin edilen çakma yöneticilerle, daha da küçültülmüş sınırlar içerisinde ümmetin arasına karış karış, bölge bölge kavmiyetçilik, mezhepçilik, radikallik, terörizm vs. düşüncesi nakşedildi. Bu düşüncelerin hepsinin de birbirine karşı büyük tehlikeler oluşturduğu algısı basın yayın ve ameli alanda yapılan çalışmalarla desteklendi. Öyle ki; bu gün İslam aleminde bu yapılan operasyondan etkilenmemiş ne bir belde, ne bir bölge ne de bir aile kalmıştır. Büyük aileden küçük aileye her alanda parçalanmışlığın tohumları ekilmiştir. Batı kendisine göre dışarıda ve içerde tehlikeli alanlar tespit etmiş ona göre de bir dizi uyarıları Müslümanların önüne koymuştur. Bu algı doğrultusunda kimisine göre sokaklar tehlikelidir, kimisine göre eğitim alanı çok tehlikelidir, kimisine göre cemaatler vs. tehlikelidir.
Peki, bu tehlikeler karşısında insanlar çözümsüz mü bırakılmalıydı; elbette ki hayır. Batı onu da düşünmüş; Müslümanlara ara-sıra insanların nefes alacakları dehlizler, aralıklar bırakmıştır. Bu işi gerçekleştirenler “aman dikkatli olun” derken çözüm noktasında da tayin etmiş oldukları yönetim ve yöneticilere gösterdiler. Onlarda; “başörtüsünü serbest bırakıyoruz, okullara din dersleri, Kur’an dersleri getiriyoruz” gibi atılımlarla nefes aldırıyorlar. Baskın gücün gösterdiği düşünce ve alan dışında hareket etmek “tehlike” kapsamına alınmıştır. Onların gözüyle bakacaksın, onların diliyle konuşacaksın, onların algısı gibi algılayacaksın. Bunu yapmıyorsanız siz İslam beldelerindeki yönetimleri, başındakileri sevmiyorsanız radikalsiniz ve dikkat edilmesi gerekenler listesindesiniz demektir. Sonrası devlet elindeki kurumlarla, imkanlarla aleyhinizde kamuoyu oluşturmaya başlar. İstenmeyen kitleler hakkında uyarılırsınız, daveti yüklenen Müslümanlardan uzak durmanız ve dikkatli olmanız istenir.
Bu işi yapanları günümüzde keşfetmek artık o kadar da zor bir şey değildir. Kafirlerin ve onun ele başı olan Amerika’nın bu işin başını çektiği malumdur. Amerika ve onun avenelerinin çizdiği bu düşüncelerin ve amellerin etkisi ne yazık ki köşe köşe bucak bucak yerleşmiştir. Kukla siyasetçiler ve toplumun kanaat önderleri denilen kişiler bu işin maşası olmuşlardır. Batının bekasını korumaktan başka bir amacı olmayan bu uyarılar İslam beldelerindeki piyonlar tarafından anında uygulamaya konulur. Batı bir şahsı, cemaati radikal, terörist kapsamına almışsa İslam beldesindeki yöneticiler çeşitli antlaşmalarla hemen onu deklare ederler ve uygulamaya koyarlar. Hatta batıl fikirlerden bir karış dahi ayrılmadan süsleyerek kendi düşünceleri gibi sunarlar.
Güven kargaşasına kapılmış, İslam’a olan öz güvenini kaybetmiş kişiler başlarındaki hain yöneticilere güvenmekle büyük hataya düşmüşlerdir. Böylece İslam ümmeti büyük haritadan küçük haritaya, büyük düşünceden küçük düşünceye küçük düşünceden de “dikkatli olun, tehlikelidir” cümlesinin arasına sinsice sıkışmış, tamamen batıyı koruyucu, küfre meylettiren görüşlerin, düşüncelerin tuzağına düşmüştür. Allah’a ve dinine davet eden bir kişi gördüğü zaman “aman o şahsa dikkat et. O çok tehlikelidir, aman o şahısla bir arada bulunma, devletin siyasetine bağlı kal, diyanetin gösterdiği dini takip et, aksi halde devlet seni içeri atar, sakın o cemaatlere, kitlelere, hiziplere, görüşlerine yaklaşma, onlar terörist guruplar, onlar; vatan, devlet ve bu toplumun düşmanlarıdır, onlar; bölücüler, bayrak düşmanlarıdır” diyen Müslümanlarla karşılaşmak ne kadar düşündürücü değil mi?!..
Batı bunla da yetinmedi, daha da ileri götürdüler; Müslümanlar arasında İslam üzerinden (!) fikri ayrıcalıklarla gidişatı desteklediler. Öyle ki bu gün İslam aleminin hiçbir köşesindeki bir kitle diğer kitlelerden temel konularda dahi ayrı düşmesin. Belki bu ayrılıklar (İslami yönü, fıkhi yönü, ictihadi hususlar) üzerinde konuşulur fakat mesele o değil. Bu ayrılıklar üzerinden tehlike ve parçalanmışlığın, düşmanlığın ortaya çıkartılmasıdır. Sünneti inkar eden cemaatler, demokrat kesilen guruplar, tekfirci oluşumlar, kelle alan silahlı örgütler, putlaştırılan cemaat liderleri vs. ve genelde hepsi de bir birine karşı “dikkatli olun” uyarısıyla hareket eden bir gidişat içerisindedir.
Peki, bu uyarılara kapılarak dikkat kesildiğimiz, tehlike gördüğümüz hususlar kimlere kazanç sağlıyor hiç düşündük mü, hiç sorduk mu?! Ümmetin kapılıp gittiği bu yargılama şekli İslam düşüncesine uygun mu değil mi?
Uyarıların geliş yönü gidişatın da yönünü belirler. Batıdan geliyorsa bu uyarılar kapitalizm, sömürgecilik doğrultusundadır. İslam’dan geliyorsa İslam’ın çizgisi doğrultusundadır.
Batıdan gelen uyarılarda bölünmüşlük mevcuttur. Düşüncede böldüğü gibi metodunda da ayrıştırmak vardır. Örneğin; batıdan gelen uyarıda özgürlük vardır. Herkes fikrini istediği gibi söyleyebilir. Kapitalizm alanında bu düşünce yerini bulabilir (!) fakat bu İslam alemine girdiği zaman ayrıştırmayı doğurur. Batının uyarı olarak önümüze koyduğu “baskıcı olmayın, özgürlükçü olun” düşüncesi Müslümanların arasına girdiği zaman bir bakmışın ki özgür düşünen zihinler ateist oluvermiş. Karşısında kim var? Allah’a inanan kardeş var, baba var veya bir kitle var. Görüldüğü gibi ayrıştırıverdi.
Uyarıdan bir tanesi daha; eğer bir kitle Hilafeti istiyorsa rejim düşmanıdır, onunla çalışan teröristtir, ağır cezalara çarptırılır. İslami olmayan bu düşünce Müslümanların arasına girdiği zaman ayrıştırır. Çünkü İslam bütün delilleri ile Hilafetin olmasını istiyor. Müslümanda Hilafeti istemek zorunda. Şu halde ya devleti karşına alacaksın veya devletin yanında olacaksın. Batının koyduğu bu uyarı ayrıştırdı mı evet ayrıştırdı. Sömürgeciliğin yapısında bu vardır. Böyle bir yolu kendisine uygun gören kişi, cemaat, kitle ne varsa alınmasın ama sömürgecilerin metodu doğrultusunda hareket ediyor demektir. Müslümanlar bu yolu yani uyarılarda batının sesine kulak verdikleri müddetçe daha çok bölünmeyle karşı karşıya kalacaklardır.
Bu gün yaşanan bütün olumsuzluklar Müslümanların üzerine üşüşmüş batının Müslümanların üzerinde yaktığı fitne ateşinden başka bir şey değildir. İslam’ı, Müslümanları, İslami hizipleri tehlike olarak gösterip “aman dikkat et, tehlikelidir” diye ümmetin kulaklarına uyarılarını fısıldayanlar asıl dikkat edilmesi gereken demokrasi putunu neden tehlikeli görmezler? Ondan kaynaklanan kokuşmuşluğa neden dikkat çekmezler?
Müslümanların içerisinde bulunduğu günümüzdeki girdap Müslümanların bakış açılarının İslami olmadığından kaynaklanıyor. İslam’la uyarılmanın terkedilmesinden kaynaklanıyor. Müslüman uyarılarını İslami olmayan esaslar temelinde yapıyor. Bundan dolayı da maalesef İslam’la var olan her alandaki o büyüklüğümüz kapitalizm veya diğer düşüncelere meyledince küçülmüştür. Öyle ise; hedef tahtasına İslam ve Müslümanlar oturtularak “aman dikkat et, tehlikelidir” söylemi ve uyarıları bizden değildir. İslam ve ondan kaynaklanan düşünce ve yol da değildir.
Müslüman ancak Allah’tan gelen uyarılara yönelir. Yine tehlikenin boyutunu Allah gösterir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve parçalanmayın! Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün, hani siz düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirdi. O’nun bu nimeti ile kardeşler oldunuz. Siz, bir ateş çukurunun kenarında idiniz de sizi oradan kurtardı. Doğru yola çıkasınız diye, Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor.” (Ali İmran 103)
Bu uyarıya dikkat kesilmek ve bağlanmak temelleri sarsacaktır. Bu uyarıya kulak verenlerin hayatı izzetle dolacaktır. Geçmişe bir bakın! İslam ile müşerref olmuş, bu uyarıları kendisine düşünce kabul etmiş, cihana bu daveti taşımış büyük bir ümmet, zaferlerle dolu bir tarih karşımıza çıkar.
Her hususta olduğu gibi “dikkatli olma” ve uyarılar hususunda da İslam yön çizmiş, yol göstermiştir. Bulunduğumuz hale göre, amele göre, düşünceye göre dikkat kesileceğimiz esaslar ancak İslam düşüncesinden alınır, onun uyarılarına kulak verilir ve onun metodu uygulanır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurdu:
أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىَ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
“Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (Tevbe 109)
Evet, bu gün birileri tarafından telkin edilen kapitalizm ve ondan kaynaklanan demokrasi İslam alemini inşa etmek, kalkındırmak, huzur ve saadet getirmek için değil yıkmak için vardır. O uyarılara ne kadar uyarsanız uyun birleştirici olmayacaktır. Seni muhafazakar, demokrat, laik gösterirken karşındakini aşırı, radikal, düşman olarak gösterecektir. Dolayısı ile ümmet içerisinde yaşanan sıkıntılar da artacaktır.
İslam ise yıkmak için değil yapmak için vardır. İslam bizi şeytanın adımlarına karşı dikkatli olmamız noktasında sürekli uyarıyor. Bu gün şeytanın adımları ise demokrasi, laiklik, cumhuriyet ve ondan kaynaklanan yollardır.
Yöneticilerin demokratik zaferler ilan edeceğine küfür düzenine bayrak kaldırmaları gerekir. Alim bilinenler sisteme kılıf uyduracaklarına demokrasinin haktan olmadığını, çarpıklığını göstermeleri gerekir.
Laik, demokrat bir devlet mi İslam’ı, Müslümanları koruyacak?! Ne kadar tezat! İslam’ı ve Müslümanları tehlike hudutları içerisine alacaksın sonrada korumaya kalkacaksın. Aynı şekilde bu günkü yönetimler İslam ve Müslümanlarla da korunamaz. Dolayısı ile bu devletleri sahiplenmek beyhudedir.
İslam ve Müslümanlar ben Müslümanlardanım diyenler tarafından asla “tehlike” konumuna getirilmemelidir. Aynı şekilde Müslümanlara yapılan uyarılarımız batı bakışı ve menşeili olmamalıdır. Şunu unutmayalım ki; uyarı ve dikkat meselesi imandan kopuk da değildir. Şu ayetlerde bu açıkça görülür:
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir. Ve O’na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah, her şeyi bilendir. (Nur 64)
أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاء رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır. (Fussilet 54)
Eğer “dikkat”lerimizi İslam akidesi temelleri üzerinden kaynaklandırmayıp yaşamdaki uyarıları başka yerlerde arıyorsak yanılıyoruz demektir. İslam hayatın her alanını kapsayan bir bakış açısı getiriyor. Şirke düşmememiz, küfre sapmamamız, haramlardan uzak durmamız, kafiri dost edinmememiz konusunda uyarıyor. Müslümanların birbirlerinin kardeşi olduğunu bildiriyor. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den gelen bir hadis şerifte şöyle buyuruluyor:
“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.” (Buhârî, Mezâlim )
Kime, hangi düşünceye nasıl dikkat edileceğini, tehlikenin nereden geldiğini yine İslam gösteriyor, uyarıyor ve çözümler sunuyor. Hayatımızda hatlar çizerek tehlikenin ne olduğunu, dikkat kesilmemiz hususları tek tek açıklıyor.
Bunlara yakın olduğumuz ve uyguladığımız müddetçe Allah’ı razı edeceğimizi beyan ediyor. Bu hatları aştığımızda ise dünyada hüsran ahirette de cehennem ateşinin dokunacağına dikkat çekiyor:
وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud 113)
İslam ümmeti bu gün Kur’an’dan ve Sünnetten kaynaklanan uyarılara çok çok muhtaçtır. Aynı şekilde bu uyarıları evirip-çevirmeden, eğip-bükmeden Allah’ın rızasını gözeterek arı-duru taşıyacak kişi ve kitlelere de çok muhtaçtır.
Onun için batının ve onların kuklalarının, fikir babalarının sunduğu uyarılara ihtiyacımız yok. Son söz olarak diyoruz ki; “bize İslam yeter”.
Allah bu yolda salih amel işleyip, rızasına nail olacak çalışmayı yapan kullarından eylesin. (Amin)
Tahir Şanlı