Soru:
18 Ocak 2017 günü başlayan Kıbrıs görüşmeleri, 20 Ocak 2017 Cuma günü sona erdi… 2013 yılının başından bu yana ağır aksak giden Kıbrıs görüşmeleri, Kasım 20142’ten itibaren kesintiye uğradı… 2015 Mayıs ayında tekrar başlayan Kıbrıs müzakereleri, 2016 yılının sonlarına doğru gel-gitler şeklinde seyretti… Daha sonra bu Kıbrıs müzakereleri, Kuzey Kıbrıs Türk lideri Mustafa Akıncı ile Rum mevkidaşı Nikos Anastasiadis’in katılımıyla Cenevre’de 09 Ocak 2017 günü dikkat çekici ve güçlü bir şekilde yeniden başladı. Ardından üç garantör devlet Türkiye, Yunanistan ve İngiltere yanı sıra Avrupa Birliği de görüşmelere katıldı… Kıbrıs sorununda ne gibi yeni gelişmeler oldu da görüşme trafiği böyle hızlı bir şekilde hareketleniverdi? Kıbrıs sorununa ilişkin muhtemel çözüm nedir? Allah mükâfatınızı artırsın.
Cevap:
Bu soruları yanıtlayabilmek için meseleyi “yerel, bölgesel ve uluslararası” yönlerden ele alacağız. Sonra “yerel, bölgesel ve uluslararası” yönlerle girift olan yönlere değineceğiz… Daha sonra bu görüşmeler trafiği ile ilgili gelişmeleri beyan edip, ardından soruna ilişkin muhtemel çözümü ortaya koyacağız.
Birincisi: Yerel taraflar:
Yerel açıdan Kıbrıs krizinin arka planı, Kıbrıs Rumları ile Kıbrıs Müslüman Türkler arasında bir iktidar mücadelesidir. İktidar dizginlerine sahip olmak ve Müslüman Türkleri yönetimde zayıflatıp adayı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Kıbrıs Rum milliyetçileri, 1963 yılında Akritas planı hazırladılar. Ardından Müslümanlara yönelik kanlı intikam süreci başladı. Kıbrıs Rumlarının politikası gereği, İngilizlerin bilgisi dâhilinde Yunanistan ile birleşmek için katliam ve sürgün yapıldı, arazilere el konuldu. Bilindiği üzere o zaman adanın gerçek hâkimi ve adada en büyük iki üssü bulunan İngiltere, Türkiye ile “Taksim” isteğinde bulunan Türklerin ve Yunanistan ile Enosis isteyen Kıbrıs Rumlarının bu isteklerinden vazgeçmesi koşuluyla 1960 yılında adaya bağımsızlık verdi. 1967 yılına gelindiğinde ada fiilen bölündü. Adada Kıbrıslı Müslüman Türkler ile Kıbrıs Rumları arasında husumet baş gösterdi.
İkincisi: Bölgesel taraflar:
Kıbrıs Rumlarının arkasında Yunanistan var. Onlara destek veriyor ve adanın Yunanistan’a ilhakını planlıyor. Buna karşılık Türkiye de Müslüman Türkleri kısmen destekliyor. İşte Kıbrıs’taki yerel bölünmeyi besleyen bu iki bölgesel güçtür. 15 Temmuz 1974 tarihinde Amerika’nın talimatıyla Yunanistan’daki askeri cunta, Enosis konusunu çözümlemek maksadıyla Kıbrıs’taki askeri darbeyi destekledi. Kıbrıs’taki askeri darbeden beş gün sonra eğer İngilizlerin buyruğuyla Türk ordusu askeri harekâtta bulunmayıp adanın kuzeyine asker çıkarmamış olsaydı, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak süreci resmen başlayabilirdi. Harekâtın ardından Türk ordusu, Müslüman Türklerin küçük barınaklarını ve izolasyonu ardışık coğrafi tek bir bölgeye dönüştürdü. Adanın üçte birine tekabül eden bu bölgenin yüzölçümü 3335 kilometre karedir. Nüfuz olarak da 210 bindir ve ada nüfusunun beşte biridir. İşte Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs’ta etkin iki bölgesel güçtür. Güvenlik, ekonomik özellikle de gaz anlaşmaları açısından ayrıca Yahudi varlığının da gizli bir etkinliği var.
Üçüncüsü: Uluslararası taraflar:
İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında 1914’te Kıbrıs’ı resmen ilhak etti. O gün bu gündür Kıbrıs’ta en etkili uluslararası aktördür. İngiltere, 1960 yılında Kıbrıs’a bağımsızlık verse de antlaşmalar uyarınca Kıbrıs’ta tek uluslararası garantör güç olmayı sürdürmüştür. 1955 yılında iki bölgesel güç Türkiye ve Yunanistan’ı da Kıbrıs için garantör güçler safına dâhil etmiştir. Bundan amacı, Amerika’nın Yunanistan’daki nüfuzunu istismar ederek Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhak etmesinin önüne geçmektir. İngiltere, Türkiye çomağını Yunanistan tekerine sokarak, Kıbrıs’taki dünyanın en büyük iki İngiliz askeri üssünü böylece korumuştur. Adadaki bu iki üste 24 bin asker, deniz ve hava kuvvetleri var. Bu iki üs, İngiliz sömürüsünün en büyük dayanağıdır. 1956 yılında Süveyş Savaşı’na İngilizler buradan hareket etmiştir. 1967 yılında Yahudi devletinin savaşına katılan İngiliz uçakları ve 1991 ile 2003 yıllarındaki Irak işgalinde Amerikan saflarında yer alan İngiliz savaş jetleri de bu iki üsten kalkmıştır. Bu iki üs İngilizlerin casusluk merkezidir ve bölgeyi bu üsten izliyorlar. Bu nedenle bugüne dek hep Kıbrıs’ın güvenliği İngiltere’nin güvenliği olarak algılanmıştır. Ayrıca İngiltere, ekonomik olarak da Kıbrıs’ı bir vergi cenneti olarak kullanıyor. Yağmacı yöneticiler, vergi kaçakçısı şirketler, mafyalar özellikle Rus mafyası paralarını bu uzak adalarda tutuyorlar. O yüzden Kıbrıs adası İngiltere nazarında özel bir yere sahiptir. Sinsi ve kurnazlığıyla İngiltere, bu önemli sömürü adasına varis olmak isteyen tüm Amerikan müdahalelerinin üstesinden gelebilmiştir. Yunanistan Kıbrıs’a nüfuz etmek için bir Amerikan kozudur. İngiltere de Türkiye ve Kıbrıs’taki ajanları vasıtasıyla bu Amerikan kozunu bertaraf edebilmiştir. Onun için şöyle diyebiliriz; uluslararası açıdan Kıbrıs sorunu, son birkaç yıldır Amerikan yanlıları ile İngiliz yanlıları arasında sıcak bir çatışma mevzusudur. Bu yüzden Amerika, İngiliz askeri üslerini adadan çıkarıp yerine kendi geçmedikçe rahat bir uyku uyumayacaktır. Amerika, Birleşmiş Milletler’in uğraşılarını bu hedefine ulaşmanın bir aracı olarak görüyor. Şimdiye dek kurnazlığı ile Amerikan engellerinin üstesinden gelen İngiltere, askeri üslerin varlığına gerekçe oluşturmak için Kıbrıs’ın bölünmüş olarak kalmasını yeğlemiştir. Amerikan planlarının Kıbrıs’ta tam olarak uygulanmasının önüne geçmiştir… İngiltere, son darbe girişimi ile eğer mevcut Amerikan yanlısı rejimin yerine İngiliz yanlısı bir rejim oluşturabilseydi, nihai olarak üslerini koruma amacına erişecekti… Ancak ne var ki darbe girişimi başarısız olmuştur. Ama darbe girişimi, Türk rejimi içerisindeki Amerikancı ve İngilizci taraflar için bir uyarı mesabesindeydi…
Dördüncüsü: Girift yönler:
1- Bölgedeki etkin İslami hareketlilik:
Suriye devrimi, bölgedeki Amerikan politikası için büyük bir düğüm olmuştur. Amerika, İran, Şii milisler, Rusya ve askeri gücünü, Türkiye, Körfez ülkeleri, temasları, parasal destek, Cenevre ve uluslararası özel elçiler gibi çeşitli argümanları kullanmasına rağmen yıllardır Suriye devriminin tehlikesini bertaraf edememiştir. Amerika, Suriye’de İslam ile mücadele ettiğini çok iyi biliyor. Bu ölçekte bu mücadele ABD politikası için yeni bir deneyimdir ve saçlarını ağartmıştır. Nitekim Obama, 4 Ağustos Perşembe günü Ulusal Güvenlik Konseyi ve Pentagon’daki askeri yetkililer ile yaptığı toplantının ardından düzenlenen bir basın toplantısında, “Eminim, saçlarımın büyük bir bölümü Suriye toplantıları yüzünden beyazladı…”dedi. [05.08.2016 Russia Today]
Amerika ve Batı, bölgedeki İslami hareketliliği çok ciddiye alıyor. Müslümanların İslam Devletini kurma çabası, Amerika ve Batının bir takıntısı haline gelmiştir. Bölgede İslami Hilafeti kurma hareketliliğini çok ciddiye aldıkları için Kıbrıs’ta “yaklaşık 30 bin” Türk askerinin varlığı, onlar için bir tehlikedir. Eğer Hilafet kurulursa, o zaman adadaki Müslüman Türk askerleri, Halife Osman RadiyAllahu Anh döneminde fethedilen Kıbrıs’ı yeniden aslı olan İslami ülkeye döndürmek için mızrak başı olacaklardır… O sebeple bu askerlerin adadan çıkarılması gerektiğini düşünüyorlar. İste bu amaca ulaşmak için müzakerelere hız verilmiştir.
2- Yeni enerji faktörü:
2009 yılında işgal altındaki Filistin kıyılarında doğal gaz keşfedilmiştir. 2013 yılından bu yana da Yahudi varlığı bu doğal gazın ticari üretimine başlamıştır… Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs da son zamanlarda uluslararası sularda petrol arama çalışmalarına başlamıştır… Bütün bunlar, enerji faktörünü Kıbrıs sorununa ilişkin yeni diplomatik hareketliliğin nedenleri arasına katarak hareketliliğe ivme kazandırmıştır. Şöyle ki:
A- Doğu Akdeniz’de keşfedilen gaz yatakları ile ilgili teknik veriler, çok büyük miktarlarda gaz rezervinin bulunduğunu, Avrupa’nın gaz ithalatını çeşitlendirmek ve önemli ölçüde Rus gazına olan bağımlılığını hafifletmek için yeterli olduğunu gösteriyor. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, İletişim ve Çalışma Bakanı ile Tarım ve Doğal Kaynaklar ve Çevre Bakanı, çeşitli vesilelerle yaptıkları açıklamalarda, “Kıbrıs gaz rezervleri, Avrupa için Rusya’dan bağımsız gaz tedariki kaynaklarını çeşitlendirme imkânı sunabilir.” dediler. [11.11.2014 Noonpost]
“Yunanlı yetkililer, Lefkoşa’nın güneydoğusundaki Leviathan sahasında petrol arama çalışmaları yürütüyorlar. Bu saha, 1,7 milyar varil üretilebilir petrol ve 122 milyar metreküp de çıkarılabilir doğal gaz barındırıyor. Yunanlıların petrol arama çalışmaları karşısında Ankara da Kuzey kıyılarda petrol arama çalışmaları yapmak için Kıbrıs Türk yetkilileriyle bir anlaşma imzaladı…”[27.04.2015 dotmsr]
B- Ağır ekonomik krizle boğuşan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi, Kıbrıs kıyılarından çıkan gaz ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya geçecek nakil hattından elde edecekleri gelirle hazinelerine ek gelir girmesini arzuluyorlar. Ayrıca Yunanistan, Kıbrıs ve Yahudi varlığı gazının Avrupa’ya naklinde transit devlet haline gelecektir.
C- Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve aynı zamanda Avrupa’nın bu hayalini bozuyor. Kıbrıs kıyılarında doğrudan petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına engel oluyor. Kıbrıs Rum Kesimi, petrol ve doğalgaz arama çalışmaları ve Doğu Akdeniz’de enerji üretimi konularında Yahudi varlığı ile anlaşma imzalayınca, Türkiye hemen harekete geçti. Petrol ve doğalgaz arama çalışmaları konusunda Yunanistan ve Kıbrıs karşısında durdu ve bölgeye savaş gemileri gönderdi. Petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına doğrudan bir yanıt olarak Türkiye, Kıbrıs Türk Kesimi ile petrol ve doğalgaz kaynaklarının keşfedilmesi anlaşması imzaladı. Anlaşma sadece iki ülke arasındaki deniz sahasında değil, aynı zamanda Güney Kıbrıs Afrodit sahası yakınındaki Güney bölgede de arama yapılmasına ruhsat veriyor. Türkiye, sondaj yapmakla tehdit ederek Güney Kıbrıs ile arasındaki anlaşmazlığın fitilini ateşledi. Türkiye, Amerikan projesi kapsamında müzakereler yoluyla Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulup, müzakereler sonuçlandıktan sonra ancak Kıbrıs’ın petrol arama çalışması yapabileceğini düşünüyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı şu açıklama da Türkiye’nin bu tutumunu teyit etmektedir: “Rum yetkililerinin petrol arama ısrarı, Kıbrıslılar arasında devam eden müzakere sürecini sabote etmeyi amaçlıyor…”[27.04.2015 dotmsr] Yani Türkiye, doğal gaz arama ve üretimini nihai çözüme bağlı bir mesele haline getirmek istiyor. Özellikle de son dönemlerde petrol aramaya olan önem arttığı için taraflar çözüme itiliyor… İşte tüm bunlar, çözüm müzakereleri konusuna ivme kazandırıyor ki anlaşmazlık olmadan petrol arama yapılabilsin.
Beşincisi: Yukarıdaki gelişmelerden açığa çıkıyor ki Kıbrıs müzakerelerine ivme ve hız kazandıran hususlar şunlardır:
1- Türkiye’deki askeri darbe girişimi: Bu darbe girişimi Türkiye ve bölgedeki Amerikan nüfuzuna çok büyük tehdit teşkil ettiği için ABD Başkanı Obama, darbe girişiminin hemen ertesi günü 16 Temmuz 2016 tarihinde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ile olağanüstü bir toplantı düzenledi. Toplantı, Amerika’nın Türkiye’deki nüfuzuna verdiği büyük önemin bir göstergesidir. Çünkü Türkiye’nin komşu ülkelerde geniş etkisi vardır. Askeri darbe başarısız olunca, Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkede olağanüstü hal ilan etti. İngiliz yanlılarını ordu ve devlet aygıtından temizlemeye başladı ve temizlik operasyonu hâlâ sürmektedir. Doğal olarak bu tasfiye operasyonları İngilizlerin Türkiye’de konumunu zayıflatmakta ve Türkiye’deki ordu komutanlıkları kozu ellerinden kayıp gitmektedir. İngiltere yıllardır bu koz sayesinde Amerika’nın Kıbrıs’ta istediğini elde etmesine engel olmuştur… Böylelikle Amerikan planı özellikle birleşik Kıbrıs için Annan Planı olarak bilinen plan uyarınca Amerika’nın Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin tuttuğu yol, Amerikan çözümüne taş koyan ve adada İngiliz üslerinin kalıcı olmasını destekleyen ordudaki İngiliz yanlılarının tasfiyesinden sonra daha tutarlı hale gelmiştir… Orduda tasfiye ve kovuşturmalar arttıkça Amerika için müzakereler daha anlamlı hale gelecektir.
2- Bölgedeki İslami hareketlilik: Yukarıda da belirttiğimiz gibi Amerika ve Batı, Hilafeti kurmak için İslami hareketliliği çok ciddiye alıyor. Hilafetin kurulması halinde adadaki Müslüman Türk askerleri, Halife Osman döneminde fethedilen Kıbrıs’ı yeniden aslı olan İslam ülkesi haline getirmek için mızrak başı olacaklardır… Bu yüzden bu askerlerin adadan çıkarılması gerektiğini düşünüyorlar. İste müzakerelere ivme verilmesinin nedeni, bu amaca erişmek içindir…
3- Yeni enerji faktörü: Artan bu yeni faktöre bakıldığında görülür ki ekonomik yön, Kıbrıs sorununun çözümüne ivme kazandırılmasında ve umut vaat eden bu ekonomik projenin önünde duran engellerin kaldırılmasında etkin bir faktördür. Dolayısıyla Kıbrıs krizinde tüm tarafların çıkarı, krize bir çözüm bulunmasını, münhasır ekonomik bölge ve gaz nakil hatları üzerinde anlaşmaya varılmasını gerektiriyor. Bu yüzden müzakerelere daha ciddi bir şekilde ivme ve hız verilecektir…
Altıncısı: Bu faktörlerin etkisiyle geçtiğimiz yılın sonunda ve 2017 yılının başında taraflarca start verilen görüşme trafiği şöyledir:
A- Birinci tur Kıbrıs müzakereleri, 7-11 Kasım 2016 tarihinde İsviçre’nin Mont Pelerin şehrinde yapıldı. İkinci tur müzakereler ise 20-21 Kasım 2016 tarihinde gene aynı şehirde gerçekleşti. Her iki turda da bir sonuç elde edilemedi.
B- Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm bulmak amacıyla Birleşmiş Milletler gözetiminde sürdürülen üçüncü tur Kıbrıs görüşmeleri de 09 Ocak günü İsviçre’nin Cenevre kentinde yapıldı. Kıbrıs müzakereleri; “Ekonomi, Avrupa Birliği, Mülkiyet, Yönetim-Güç Paylaşımı, Toprak ile Güvenlik ve Garantiler”olmak üzere 6 temel başlıktan oluşuyor.
C- 10 Ocak 2016 günü Kıbrıs sorunu ile ilgili taraflar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in katılımıyla üst düzey diplomatik düzeyde Cenevre’de bir başka toplantı daha düzenlediler…
D- Kıbrıs Türk lideri Mustafa Akıncı ile Rum mevkidaşı Nikos Anastasiadis arasında Birleşmiş Milletler’in Cenevre Ofisinde süren Kıbrıs müzakereleri 12 Ocak 2017 günü sona erdi. Şu ana dek son derece yapıcı görüşmeler gerçekleştirdiklerini kaydeden Birleşmiş Milletler Kıbrıs Özel Temsilcisi Espen Barth Eide, birçok zorlu soruya yanıt bulduklarını ancak hâlâ katedilmesi gereken bir mesafe olduğunu dile getirdi.
E- Kıbrıs Cumhurbaşkanı, “Cuma günü düzenlenen bir basın toplantısında temel konular ele alınmaya başlandığı için siyasi diyalogda ilk kez bir ilerleme kaydedildiğini belirtti…”[13.01.2016 Russia Today]
18-20 Ocak 2017 tarihinde düzenlenen ikinci oturumun ardından yapılan açıklamada şöyle denildi:
“… Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, Cenevre’de oluşturulan çalışma grubunun kendisine emanet edilen “Güvenlik ve Garantiler” temel başlığındaki belirli konuları ve bu başlıktaki detaylara yönelik gerekli enstrümanların belirlenmesini başarıyla tamamladığını vurguladı… Diyebiliriz ki iki gün süren 4 toplantının ardından bir sonraki aşamanın teknik hazırlık çalışması olarak güvenlik ve garantiler konusu ele alındı… Şunu da belirtmekte fayda vardır ki taraflar, sonraki aşamada üst düzey kimseler tarafından temsil edilecek bir zirvenin düzenlenmesi konusunda anlaştılar. Diğer bir deyişle Cenevre müzakerelerinin üçüncü aşaması 5 ülke başbakanının katılacağı bir zirve ile devam edecek. Bu arada, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Rum lideri Nikos Anastasiadis’in 26 Ocak’ta Lefkoşa’da bir araya gelerek, Beşli Konferans’ın siyasi düzeyindeki oturumu ile ilgili hususları ele alması bekleniyor. Beşli Konferans’ta Türkiye’yi Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Ahmet Muhtar Gün başkanlığındaki heyet, Kıbrıs Türk tarafını ise müzakereci Özdil Nami başkanlığında bir grup temsil etti. Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Kıbrıs Konferansı çerçevesinde sürdürülmekte olan çalışma grubunun faaliyetleri hakkında bilgi almak üzere dün Cenevre’ye gelmişti. Kıbrıs müzakereleri, “Ekonomi, Avrupa Birliği, Mülkiyet, Yönetim-Güç Paylaşımı, Toprak ile Güvenlik ve Garantiler” olmak üzere 6 temel başlıktan oluşuyor.” [20.01.2017 TRT Arapça]
Yedincisi: Amerika ve Amerikan yanlısı Türkiye yönetiminin arzu ettiği muhtemel çözüme gelince: Büyük olasılıkla çözümün ilk adımı olarak Kıbrıs’ta federal bir devlet kurulacak. Bu federal devlet de Birleşmiş Milletler aracılığıyla ve Amerikan desteğiyle adadaki İngiliz üslerini kaldıracak. Bu yılın başında aktif bir şekilde başlayan Kıbrıs müzakereleri trafiğinin temel amacı işte budur. Bu çözüm, garantör devlet: İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünün iptalini gerektiriyor. Bunun sonucunda Türk ve Yunan askerleri, tabii ki en önemlisi de İngiliz üsleri adadan ayrılacaktır.
Ama bu çözümün önünde duran bir takım engeller var. Bazıları etkin fiziki engellerdir ve kısa vadede bunların üstesinden gelmek öyle kolay değil… Bazıları da belli amaçlar için gerekçe oluşturmak kastıyla üstesinden gelinebilecek daha az etkili tali engellerdir…
Başlıca etkin engellere gelince, Ağrotur ve Dikelya’da bulunan İngiliz üslerinin adadan ayrılmasıdır. Ağrotur üssü güneybatı Kıbrıs’ta iken Dikelya üssü de doğusundadır. Bu iki üs, İngiltere için son derece önemlidir, adeta köşe taşıdır. Bu yüzden İngiltere, üssün geleceğini ilgilendiren bir çözümü baltalamak için hiçbir çabayı esirgemeyecektir… Çözümü ötelemeye ya da üslerin kalması koşuluyla Amerikan çözümünü kabul etmek gibi tilkilik yöntemlerle çözüme köstek olmaya çalışabilir. Ama Amerika’nın bu çözümü kabul etmesinin son derece zor olduğunu da biliyor. Özellikle de İngiltere, Erdoğan tarafından ordu ve devlet aygıtında yapılan son tasfiye operasyonlarının ardından Türkiye ve Kıbrıs’ta birçok etkin silahını kaybetmişken.
Diğer engellere gelince, Türk askerinin Kıbrıs’tan ayrılması yönünde psikolojik baskıdır. Çünkü İngiliz üslerini adadan def etmenin bir ön adımı olarak Amerikan çözümü, Türk askerinin adadan ayrılmasını gerektiriyor. Kaldı ki yeni Kıbrıs devletinde devlet varlığından bağımsız güçlerin olması da doğru olmaz. Ancak mevcut duruma bakıldığında Kıbrıs’taki İngiliz üsleri, Kıbrıs devletinin otoritesi altında değildir. Hatta yayınlanan raporlar, Kıbrıs’ın dört bölgeden oluştuğunu söyler: Kuzey Kıbrıs, ortada tarafsız bölge, Güney Kıbrıs ve İngiliz üsleri. İngiltere, üslerinin kalıcılığına bir gerekçe oluşturmak için bu bölünmüş gergin durumun devamından yana. Bu nedenle Amerika’nın Kıbrıs’ta tek bir veya federal devlet kurma projesi, adadaki İngiliz üslerini ortadan kaldırmak için bir ön adımdır. Bu yüzden garantör devlet ve dolayısıyla garantör devletlerin üsleri hakkında yapılan açıklamalar, bu yılın başında gerçekleşen müzakerelerde en dikkat çekici açıklamalardır. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis Cenevre’de yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin Ada’da bulunan yaklaşık 30 bin askerini çekmesinin Kıbrıs’ta yapılacak bir barışın kesin koşulu olduğunu söyledi.”[13.01.2017 BBC] 13 Ocak günü Cuma namazı çıkışında basın mensuplarına konuşan Erdoğan’ın şu sözlerine gelince: “Güney Kıbrıs ve garantör ülke olarak Yunanistan hala farklı beklentiler içerisindeler. Türkiye’nin olmadığı bir garantörlüğü asla beklemeyin. Biz ilanihaye oradayız. Oradan Türk askerinin tamamen çekilmesi diye bir şey söz konusu olamaz” [13.01.2016 Russia Today] Türkiye’nin bu tutumu, dürüst bir tutum değil, sadece “kabul etmeyi reddetmek” kısmındandır. Zira Erdoğan’ın aynı gün daha sonraki açıklaması, önceki açıklamasıyla çelişiyor. Aynı gün içinde Reuters, Erdoğan’ın şöyle dediğini aktarmıştır: “Oradan Türk askerinin tamamen çekilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Bunu daha öncede zaten bu şekilde konuşmuştuk. Ha eğer böyle bir şey düşünülüyorsa, o zaman her iki tarafında askerlerini tamamıyla buralardan çekmesi gerekir. Kıbrıs’ta Yunanistan’ın bir taburdan oluşan 1100 askeri var. Daha önce onlar 950 asker burada bulunduracak, biz 650 asker bulunduracaktık…”[13.01.2017] Bu açıklamaya göre Erdoğan, eşitsiz takas koşuluyla çekilmeyi kabul etmektedir! Aynı gün yani 13 Ocak 2017’de Reuters ajansının Kuzey Kıbrıs Türk liderinden aktardığı şu sözler de bunu teyit etmektedir. “Cuma günü Kuzey Kıbrıs lideri Mustafa Akıncı “Kıbrıs’ı birleştirmek için Birleşmiş Milletler ev sahipliğinde gerçekleşen müzakerelerde tabu olmamalı dedi. Akıncı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama eğer bir taraf “sıfır asker, sıfır garanti” derse, diğer taraf “Bu konu tartışılamaz” derse, müzakere yapılamaz. O zaman hiçbir yol alamayız.”Dolayısıyla bu açıklamalar, gerçeği yansıtmıyor. Sadece İngiliz üslerini gündeme getirmenin bir girizgâhı olarak adadan askerleri geri çekme konusunun masaya yatırılacağı müzakerelere ortam yaratmak içindir.
Özetle bu kez müzakereler, öncekilere nazaran çok daha ciddi görünüyor. Amerika, İngiliz egemenliğindeki iki üssü söküp almak için müzakereler yoluyla adada federal bir yapı kurmak isterken, İngiltere de üslerin kontrolünü elinde tutmak için mevcut statükonun devamını istiyor. Üslerini korursa hiçbir çözüm İngiltere’nin zararına değildir.
Sekizincisi: Kıbrıs sorununa ilişkin İslam’ın emir buyurduğu doğru çözüme gelince, Türkiye’ye bağlamaktır. Çünkü Kıbrıs, bir İslam ülkesidir. Aslı olan Türkiye’ye ilhak edilmelidir. Kıbrıs adası, İslami bir adadır. Üçüncü Raşit Halife Osman RadiyAllahu Anh döneminde Müslümanlar tarafından fethedilmiştir. Avrupalı Haçlılar, İslam ülkesine karşı giriştikleri ilk Haçlı savaşında Kıbrıs’ı işgal ettiler. Ama daha sonra Müslümanlar, Kıbrıs’ı kurtarıp aslı olan İslam ülkesine yeniden iade etmişlerdir. Hilafet Osmanlı Devletine geçince, diğer Müslüman ülkeler gibi Kıbrıs da Osmanlının yönetimi altına girmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler adanın kontrolünün resmi olarak kendilerinde olduğunu ve İngiltere’ye ilhak ettiklerini açıkladılar. Ancak bu, batıl bir ilhak ve alçakça bir düşmanlıktır. Hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Türkiye ve dünyadaki diğer Müslümanlar, Kıbrıs’ı İslam topraklarının bir parçası olarak görüyor ve tamamıyla İslam diyarına iade edilmesi gerektiğini düşünüyorlar… İşte Kıbrıs için tek doğru çözüm budur. O da aslı olan İslam ülkesine yeniden iade etmektir. Kıbrıs, Halife Osman RadiyAllahu Anh’ın izniyle H. 28 yılında Vali Muaviye b. Ebu Süfyan tarafından fethedilmiştir. Kıbrıs’ın fethi, Müslümanların ilk deniz seferidir. Bu sefere Ebu Zer, Ubade b. Samet, eşi Ümmü Haram, Ebu Derda, Şeddad b. Evs gibi Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in güzide sahabeleri katılmıştır. Hâlâ Celil sahabe Ümmü Haram’ın ziyarete açık mezarı Kıbrıs’ta bulunmaktadır. Kıbrıs’ın fethi, bir yandan Bizans devleti ve İmparatoru için büyük bir hezimet iken öte yandan da bu muzaffer fetihten sonra devleşen Müslüman deniz filosu çağının bir başlangıcıdır…
Doğru ve tek gerçek çözüm işte budur.
فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ“Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl döndürülüyorsunuz?”[Yunus 32] Amerika ya da İngiltere’nin planladığı çözüm, çözüm değildir. Başka bir deyişle ister biri Türkiye’ye, diğeri Yunanistan’a ilhak edilsin isterse edilmesin Kıbrıs’ta iki devletli çözüm, çözüm değildir. Ne Rumlar yönetiminde Kıbrıs’ta federal bir devlet ne de Rumlar yönetiminde tek bir devlet de çözüm değildir. Çünkü herhangi bir İslam ülkesinin otoritesini kâfirlere bırakmak doğru olmaz.
وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.”[Nisa 141] Kıbrıs, Allah’ın izniyle daha önce olduğu gibi yeniden İslam ülkesine iade edilecektir. Tarih tekerrürden ibarettir. Kıbrıs, birçok el değiştirmiştir. Ancak akıbet her zaman muttakiler içindir.
وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]
H.24 Rabiu’s Sânî 1438
M.22 Ocak 2017
www.hizb-ut-tahrir.info/tr/index.php/sorucevap/sorular-ve-cevaplar/8386.html