Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı’nda, üç Körfez ülkesini kapsayan turunun ilk durağı olan Bahreyn’e hareketi öncesi konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘DEAŞ, El Bab’ı terk ediyor’ dedi.
Erdoğan, Bahreyn’e hareketi öncesinde Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’nde düzenlediği basın toplantısında, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar’ı kapsayan bir resmi ziyarette bulunacağını, bu ziyarete bakanlar, milletvekilleri ve bürokratların da iştirak edeceğini söyledi.
Bölgesel dinamikler bağlamında kırılmaların yaşandığı bir süreçte bu ziyarete çıktığını ifade eden Erdoğan, ziyaretinin ilk durağının Bahreyn olduğunu, 2005’te Başbakan olarak gittiği Bahreyn’e Cumhurbaşkanı olarak ilk ziyaretini gerçekleştireceğini söyledi.
Değerli dostu Bahreyn Kralı Hamed bin İsa Al Halife’nin geçen yıl ağustosta Türkiye’ye resmi ziyarette bulunduğunu anlatan Erdoğan, iki ülke arasında devlet başkanları düzeyinde 7 yıl aradan sonra gerçekleşen bu ilk ziyarette Bahreyn ile ilişkilerin yeni bir dinamizm kazandığını vurguladı.
Erdoğan, ziyaretiyle bu ivmeyi daha da ilerletmek istedikleri belirterek, şöyle devam etti:
“Kral Hamed ile yapacağımız istişarelerde gerek ikili ekonomik ve ticari ilişkiler, gerekse diğer alanlarda altyapı üst yapı, askeri noktada savunma sanayine yönelik bir çok konular yer alacaktır. Özellikle 2016 yılında 321 milyon dolar olan ikili ticaret hacmimizi daha da yukarıları taşımayı hedefliyoruz. İnşallah görüşmelerimizde bu noktada neler yapabileceğimizi, ne gibi adımlar atacağımızı mütalaa edeceğiz. Savunma sanayi iş birliğinde ele alacağımız bir diğeri önem, tefarruatlı kritik konu. Ülke olarak son 14 yılda bu alanda elde ettiğimiz imkan ve kabiliyetleri kardeşlerimizle paylaşacağız. Ülke olarak son 14 yılda bu alanda elde ettiğimiz imkan ve kabiliyetlerin yeterli olmadığını görüyorum. Dolayısıyla bizlerin bu konuda aldığımız mesafeyi de onlarla paylaşmak hedefimizdir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Bahreyn’in geçtiğimiz aralık ayından bu yana Körfez İşbirliği Konseyi’nin de dönem başkanlığını yürüttüğünü vurgulayarak, Türkiye ile Körfez İşbirliği Konseyi arasında yüksek düzeyli stratejik diyalog mekanizması bulunduğunu, 2012’den itibaren işletilemeyen bu mekanizmanın geçen yıl tekrar devreye alındığını söyledi.
Ekim ayında Riyad’da gerçekleştirilen Türkiye Körfez İşbirliği Konseyi Dış İşleri Bakanları toplantısının bu anlamda kritik bir adım olduğunu ifade eden Erdoğan, bu toplantıda Türkiye Körfez İşbirliği Konseyi Serbest Ticaret Anlaşması Müzakerelerinin yeniden başlatılması dahil çeşitli kararlar alındığını kaydetti.
Erdoğan, Dışişleri Bakanları Toplantısının bu yıl Bahreyn dönem başkanlığında ve Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenleneceğini dile getirerek, Bahreyn ziyaretinin konseyle ilişkilerinin güçlendirilmesine yönelik çabalar bakımından da anlamlı bir ziyaret olacağını anlattı.
Suudi Arabistan ziyareti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bahreyn’in ardından heyetle birlikte Suudi Arabistan’a geçeceklerini, Riyad’daki resmi temaslarının 14 Şubat’ta gerçekleştireceklerini söyledi.
Son 2 yılda Suudi Arabistan’la çok yakın ve samimi bir işbirliği tesis ettiklerini vurgulayan Erdoğan, siyasi, askeri, ekonomik, kültürel, ticari birçok alanlarda bu münasebetleri derinleştirirken başta Suriye olmak üzere bölgesel konularda istişare ve eş güdüm paylaştıklarını aktardı.
Erdoğan, değerli kardeşi Kral Selman’ın nisanda Türkiye’ye yaptığı ziyaretin her açıdan bir kırılma noktası olduğunu belirterek, bu sırada kurulan Türk Suudi Koordinasyon Konseyi’nin ilişkileri yeni bir boyuta taşıdığını kaydetti.
Konseyin ilk toplantısının Dışişleri Bakanlarının Başkanlığında 8 Şubat’ta Ankara’da gerçekleştirildiğini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Şunu bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum. Kardeşimiz, kadim dostumuz olan bu ülkeyle ilişkilerimize stratejik bir zaviyeden bakıyoruz. Suudi Arabistan’ın güvenlik ve istikrarına büyük önem veriyoruz. Kral Selman ile görüşmelerimizde Koordinasyon Konseyi Toplantısında alınan kararları liderler olarak değerlendirme imkanı da bulacağız. Ayrıca ikili ve bölgesel meseleleri de ayrıntılı olarak ele alma fırsatımız olacak. Bölgede Irak, Suriye öbür tarafta Körfez’deki Yemen vesaire bütün buralardaki gelişmeler tabi ki gündemimizin içinde yer alan konular. Ekonomik ve ticari ilişkilerimiz hiç şüphesiz Suudi Arabistan’daki temaslarımızın ana gündem maddeleridir. Askeri savunma sanayi ve güvenlik iş birliği de ziyaretimizin diğer önemli konularıdır. Bu çerçevede Veliaht Prens Başbakan Birinci Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Muhammed bin Naif ve Veliaht Vekili Başbakan İkinci Yardımcısı ve Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman ile de görüşmelerde bulunacağım.”
Katar ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan’ın ardından turun son durağı olan Katar’a geçeceklerini söyledi. Katar ile iş birliğinin geldiği noktanın bilindiğini ifade eden Erdoğan, Türkiye-Katar münasebetlerine gıpta ile bakıldığını ve örnek alındığını söyledi.
Ekonomi, ticaret, dış politika ve yatırım gibi birçok alanda çok yakın diyaloğun bulunduğunu, karşılıklı ziyaretler ve imzalanan anlaşmalarla mevcut seviyeyi daha da üst seviyeye taşımayı planladıklarını belirten Erdoğan, şunları ifade etti:
“2014’te liderler düzeyinde tesis ettiğimiz Yüksek Stratejik Komite bu noktada çok kritik bir rol oynuyor. Katar Emiri Şeyh Temim ile başkanlık ettiğimiz bu komitenin Aralık 2015’te Doha’da ve Aralık 2016’da Trabzon’da yapılan ilk toplantısı sizlerin de müşahede ettiği gibi gayet verimliydi. Bu toplantılar sonucunda çok farklı alanlarda 30 anlaşma imzalandı. Kadar Emiri ile yapacağımız istişarelerde askeri alanda iş birliği, savunma sanayi, yatırımların artırılması gibi stratejik başlıkları da ele alacağız. Ayrıca Suriye, Irak ve Yemen gibi bölgesel meseleleri de görüşeceğiz. Son birkaç ayda Suriye konusunda dönüm noktası diyebileceğimiz hadiseler oldu. Siyasi çözüm sürecinin ilerletilmesi, Suriye’de akan kanın bir an önce son bulması için de yoğun çaba içerisindeyiz. Suriyeli şehitlerin hatırasına halel getirmeden adalet, meşruiyet ve hakkaniyet çerçevesinde bölgedeki tüm taraflarla yoğun temaslar sürdürüyoruz. İnşallah ülkemizin dostlarıyla istişare içinde sürdürdürdüğü bu gayretlerin yakında hayırlı sonuçlar vereceğine inanıyorum. Bu açıdan da ziyaretimize büyük önem veriyorum.”
Erdoğan, bölgesel ve küresel ölçekte yeni bir dönemin kapılarının aralandığı bir süreçte gerçekleşen bu seyahatin hayırlara vesile olmasını diledi.
Bir gazetecinin Fırat Kalkanı Harekatına ilişkin bir sorusuna Erdoğan, “Şu anda El-Bab, gerek bizim tarafımızdan, gerekse Özgür Suriye Ordusu tarafından dört bir yandan kuşatılmış vaziyette ve güçlerimiz Özgür Suriye Ordusu ile birlikte de merkeze inmiş vaziyette. En önemli nokta olan hastane kısmı. Zaten birkaç gün önce tamamen alınmıştı ki orası hakim bir noktaydı. Bu hakim noktayı bizler ele geçirdikten sonra süreç çok daha hızla lehte gelişmeye başladı. Şu anda da merkeze girilmiş vaziyette. Merkeze de girilmesi hasebiyle artık DEAŞ güçleri tamamıyla El-Bab’ı terk etme süreci içerisine girdi. Öyle zannediyorum ki artık bundan sonrası an meselesidir. Planlama, planlanan uygulama da şu anda yürütülmektedir. Biz de arkadaşlarımızdan bu bilgileri gerek arazide gerekse buradan, karargahtan yapılan takiple alıyoruz. Planlanan istikamette şu anda gelişmeler devam ediyor.” yanıtını verdi.
“Bu süreç içerisinde işleri çok daha hassas, dikkatli götürme gayretlerimiz var”
Erdoğan, “Bahçeli, Rusya’nın Türk birliğini El-Bab’da vurmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yanlış koordinat meselesini kabul etmediğini açıkladı. Sizin de bu konudaki görüşleriniz nelerdir?” şeklindeki soru üzerine de konuyla ilgili açıklamaları yaptığını, yaptığı açıklamaların, tamamıyla gerek Silahlı Kuvvetler, gerekse Milli İstihbarat Teşkilatından kendisine verilen bilgiler çerçevesinde olduğunu söyledi.
Bu çerçevede yaptıkları açıklamanın karşılıklı gerçekleştirildiğini, gerek Genelkurmay Başkanlarının, gerekse Cumhurbaşkanları olarak kendilerinin yaptığı açıklamaların bu işin gerçek boyutu olduğunu aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bunun dışındaki açıklamalar herhalde itibar edilecek açıklamalar değildir. Şunu da kararlılıkla ifade etmem gerekir ki bu süreç içerisinde bizlerin işleri çok daha hassas, dikkatli şekilde götürme gayretlerimiz var. Zira CIA Başkanının gelişiyle, bu arada Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile yaptığımız görüşme ve bu arzu edilmeyen olay sonrası Sayın Putin ile yaptığımız görüşme, Genelkurmay Başkanlarımızın birbirleriyle yapmış olduğu görüşmeler, hepsi bu hassasiyetin nereden nereye varmakta olduğunu göstermesi bakımından çok çok önemli. Zira bizim buradaki hedeflerimizi biliyorsunuz. Ben bu hedefi tekrar açıklıyorum. O da terörden arındırılmış bir güvenli bölge için biz bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışmanın en doğu ayağında Cerablus vardır, en batı ayağında El-Rai vardır. Güneye doğru ilk etapta Dabık halloldu. Ondan sonra El-Bab şu anda hallolmak üzere. Bundan sonraki süreçte doğuya yönelik Münbiç ve Rakka olayı vardır.”
“Hedef 4-5 bin kilometre karelik terörden arındırılmış güvenli bölgedir”
Konuyla ilgili olarak şu anda Amerika Birleşik Devletleri yeni yönetimi ve CIA ile düşüncelerini paylaştıklarına işaret eden Erdoğan, bundan sonra bu düşüncelerin de takipçisi olacaklarını söyledi.
Erdoğan, “Hedef nedir? Hedef burada, 4-5 bin kilometre karelik terörden arındırılmış güvenli bölgedir. Bu güvenli bölgenin halliyle birlikte de hem Suriye’den göçü, ilticayı önlemek, onlara orada yerleşim alanlarını temin etmek hem de bizim kamplarımızdaki insanları kendi topraklarına döndürmek. Tabii bunu yapabilmek için de onlara bizim oralarda adeta yeni şehirler kurmak gibi bir gayretimiz var. Ben bu düşüncelerimi Sayın Trump ile de paylaştım. Koalisyon güçleriyle de başta Almanya olmak üzere, onlarla da paylaştım. Bizler burada her türlü altyapı çalışmalarında görev alırız. Burada dayanışma ile bunu başarırsak, sağlarsak, orada tüm sosyal donatı alanlarına varıncaya kadar konutlarını eğer yapacak olursak, burada yeni bir süreç başlayacaktır. Çadırda, başka ülkede yaşamak, ister konteyner olsun, ne olursa olsun… Kendi ülkesi gibi rahat olmayacaktır. ‘Onlara da kendi ülkelerine dönme fırsatını vermiş olacağız.’ dedik.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu bölgede ikinci adımın da uçuşa yasak bölge konusunun olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Siz burayı yapıyorsunuz ama bu terörden arındırılan bölgeyi eğer uçuşa yasak bölge olarak ilan etmediğiniz sürece orada güvenlik tabii ki olamayacaktır. Onu da uçuşa yasak bölge olarak ilan edip ki bunu Amerika ile de Rusya ile de paylaştık, görüştük, o zaman orada güvenlik olacağı gibi bir de kendi içinde onlar milli ordusunu da oluşturmak suretiyle kendini güvende hissedecektir. En önemlisi tabii ki bir eğit-donat olayıdır. Bu eğit-donatı da başından itibaren zaten bizler yürütüyoruz. Özgür Suriye Ordusu bu eğit-donat kapsamında yetiştirilmiş bir ordudur. Onlar da orada yerli halk olması, ağırlıklı olarak oranın insanı olmaları, tabii cansiparane bu mücadelenin içerisinde yer almaları hasebiyle hakikaten şu ana kadar çok çok faydalı olmuşlardır. Çok da şehit vermişlerdir ama bu mücadelede ortaya koydukları performans inkar edilemez.”
Bir gazetecinin Anayasa değişikliği referandumuna ilişkin anketleri sorması üzerine Erdoğan, şu anda sağlıklı bir anket döneminde olunmadığını ancak bazı anketlerin de geldiğini, asıl anketlerin kendilerine akışının araziye çıkışla birlikte daha da yoğunlaşacağını söyledi.
Erdoğan, şu anda halkın henüz Cumhurbaşkanlığı Sistemini tam olarak anlama konumuna geldiğine ihtimal vermediğini aktararak, bunu halka mal etmeleri, anlatmaları gerektiğini ifade etti.
Şu anda bir taraftan kendilerinin, Başbakan Binali Yıldırım ile ilgili bakan ve milletvekillerinin, danışmanlarının, televizyonlarda ve meydanlarda bunu anlatmaya başladıklarını vurgulayan Erdoğan, aynı zamanda konuya ilişkin yazılı birçok broşürlerin de halka ulaştırılmaya çalışıldığını dile getirdi.
Erdoğan, bu konuda halkın hassasiyetine inandığını vurgulayarak, konuşmasına şöyle devam etti:
“Ama şunu da Mersin ve Aksaray’da gördüm, şu anda daha araziye inilmemesine rağmen halkın birçoğu da bir defa kapmış. Kaptığı şey nedir? ‘Tabii ki evet.’ diyor. Bu noktaya gelmiş vaziyette. Çünkü sıkıntıları halkımız da hakikaten neler olduğunu, işin ucunun nereye vardığını gayet iyi biliyor. Çünkü bir tarafta bu ülkeyi bölmeye, parçalamaya çalışan bir terör örgütü var. Bölücü terör örgütünün beraber hareket edenleri var. Şimdi bölücü terör örgütü ne diyor? ‘Hayır’ diyor. Bizim değerler silsilemiz içerisinde şunu unutmayın, kişi sevdikleriyle beraber haşrolunacaktır. Dolayısıyla şu anda Kandil’de olanlarla beraber hareket edenler, onların uzantılarıyla beraber hareket edenler ne diyor? Hepsi birden ‘Hayır’ diyor. Öyleyse benim milletim, o Kandil’dekilerle beraber, benim 248 şehidimi, o şehadete gönderenlerle beraber, 2 bin 193 gazimi gazi yapan ve devletimin, ordumun o uçaklarıyla, helikopterleriyle, tanklarıyla, toplarıyla, modern silahlarıyla bir tarafta öldürenler, yaralayanlar var, onlarla beraber hareket etmeyecektir. Onlara da 16 Nisan’da ben inanıyorum ki ‘Evet’ demek suretiyle gereken cevabı verecektir. Çünkü 16 Nisan aynı zamanda 15 Temmuz’un bir cevabı olacaktır. 15 Temmuz’a önemli bir çıkış olacaktır. ‘Hayır’ diyenlerin konumu aslında 15 Temmuz’un bir yerde de yanında yer almaktır. Bunu kimse sağa, sola çekmesin.”
“Nihai hedefimiz, DEAŞ’tan bu bölgenin temizlenmesidir”
Basın toplantısında bir muhabirin, “Efendim benim Fırat Kalkanı ile ilgili sizin sözlerinizden yola çıkarak ek sorularım olacak. Suriye’de uçuşa yasak bölgeyle ilgili BM’den bu zamana kadar bir karar çıkmadı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile de bir görüşme yaptınız. ABD ve Rusya ile de görüşüyorsunuz. Yeni bir tasarı olarak uçuşa yasak bölgenin BM’ye sunulması mı gündemde, yoksa bir gönüllüler koalisyonu şeklinde mi hareket etme yolunu arıyor taraflar? Bir bu konuda soru sormak istiyorum. İkincisi de El Bab operasyonuyla ilgili Hükümet Sözcüsü ‘El Bab’dan sonra Fırat Kalkanı Operasyonu biter’ ifadesini kullandı. Acaba sonlanacak mı?” şeklindeki sözleri üzerine Erdoğan, “Kim söyledi bunu?” diye sordu.
Muhabir, “Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, dün bir televizyonda yaptığı açıklamada ‘El Bab’tan sonra Fırat Kalkanı Operasyonu bitecek’ dedi. Bitecek mi? Bir de El Bab’ta nasıl bir tablo ortaya çıkacak. Kim yönetecek orayı?” şeklinde sorusunu tamamladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, “Bizim Sayın Guterres ile dün yaptığımız toplantıda benim başından itibaren teklif ettiğim üç başlık var. Bu üç başlık; bir, bir defa eğit-donat, iki, uçuşa yasak bölge, üç, terörden arındırılmış güvenli bölge. Sayın Guterres ile bu başlıklar noktasında mutabıkız. Yani BM’den böyle bir şey çıkmadı diye bir şey yok. Yeter ki BM Güvenlik Konseyi böyle bir kararı versin, bunun gerisi gelir. Burada bir sıkıntı yok.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, diğer soruyu ise şöyle yanıtladı:
“El Bab’dan sonra durmak; böyle bir şey de yok. Orada bir iletişim sıkıntısı olabilir. Bir defa El Bab, bizim nihai hedefimiz değildir. Bizim nihai hedefimiz, DEAŞ’tan bu bölgenin temizlenmesidir. Kaldı ki biz şu anda biliyorsunuz, üç bini aşkın DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Fakat, DEAŞ’ın asıl merkezi El Bab değil, asıl merkezi Rakka ve Rakka temizlendiği andan itibaren özellikle bu bölge terörden arındırılmış bir bölge haline gelmiş olacak. Buradaki nihai hedef de 5 bin kilometrekarelik bir alanı temizlemektir. Bizim Türkiye olarak burada kalmak gibi bir hedefimiz yok. O ayrı bir konu ama nasıl Cerablus temizlendi, DEAŞ oradan defedildi ve oraya Cerablus’un kendi insanı yerleşti. El-Rai temizlendi, El-Rai’ye geldi oranın kendi halkı yerleşti. Dabık, keza öyle. El Bab, tamamen oradan DEAŞ gittiği zaman bitti demek değil. Oraya da gelecek El Bablı yerleşecek. Fakat bakın bir Münbiç’te, Münbiç’in aslında yüzde 90 halkı Arap’tır ama şu anda oraya kendi halkı yerleşememiştir. Niye? PYD, YPG orayı şu anda işgal etmiş vaziyette. Bize verilen söz, orayı onların boşaltacağıdır, daha boşaltmadı bunlar. İşte şimdi DEAŞ’ı, YPG’yi ve PYD’yi buralardan boşalttıktan sonra Rakka’dan da DEAŞ’ı boşalttığımız anda, oradan defettiğimiz anda oraya Araplar gelip, kendi halkı gelip yerleşecektir. Kendi halkı yerleştikten sonra kendi milli ordusuyla da inşallah buraları güvence altına, koruma altına aldıktan sonra zaten bizim orada kalmamız çok ama çok lüks olur. Bizim orada durma diye bir durumumuz da olmaz. Onun durumunu o gün değerlendirmek lazım. Şimdi bunları konuşmak çok da erken olur, diye düşünüyorum.”