Her yıl İslâm’ın değerlerine hakaret edilen piyes ve etkinliklerle kutlanan, tesettürlü Müslüman kadınların örtüsüne yönelik aşağılamalar ve saldırılar ile gündeme gelen 29Ekim kutlamaları bu yıl da yapıldı. Hal böyle olunca, “Bu bayram kimin bayramı?” diye sormamız gerekiyor.
Şurası muhakkak ki, halkın iradesine dayandığı iddia edilen Cumhuriyet, Müslüman Türkiye halkına zorla dayatılmış bir sistemdir. Bu sistem, İslâm ve din düşmanlığından beslenmiş, fakirlik, yoksulluk, kaos, kargaşa ve zulümden başka hiçbir şey getirmemiştir, Müslüman Türkiye halkının hayatına. Osmanlı Devleti topraklarının parçalanıp bölünmesi ve Hilâfet’in ilga edilmesi şartıyla bir oldubittiye getirilerek ilan edilen Cumhuriyet, ulusçuluğu ve laikliği Müslümanlara aşılamak için tasarlanmış bir İngiliz projesidir. Dolayısıyla durum böyle olunca “Cumhuriyet kimin yönetim sistemi?” diye de soruyoruz.
İngilizler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye bağımsızlık vermek için ondan en değerli şeyini, ümmetin vahdetinin direği ve koruyucu kalkanı olan Hilâfet’i istediler. Lozan görüşmelerine giden İsmet İnönü’ye İngiliz Hariciye Vekili Lord Curzon, bağımsızlık için dört gizli şart sundu. Bu gizli şartlar şunlardı:
•Hilâfet tam manasıyla ilga edilecek,
•Halife hudut dışına sürgün edilecek,
•Halife’nin tüm mallarına el konulacak,
•Yeni kurulacak devlet laikliğe dayanan Cumhuriyet olacak.
Hiçbir Müslüman’ın kabullenemeyeceği bu ihanet anlaşması ile bugün kendisine muhtaç olduğumuz Hilâfetimiz kaldırıldı. Din ve değerlerimiz ayaklar altında alındı. Müslümanlara yönelik baskı, yıldırma, korkutma, zulüm ve yaşatılan onca acıdan sonra şimdi laiklik, demokrasi ve cumhuriyet süslenerek karşımıza çıkartılıyor ve Müslümanlardan bunları kabul etmeleri bekleniyor.
Biz biliyoruz ki, cumhuriyet -anlatıldığı gibi- halk iradesine geçiş yapılan bir yönetim sistemi değildir. Aksine İngilizlerin sömürgeci planlarını uygulamak için baskı, hile ve tuzaklarla Türkiye için seçtiği köhne bir sistemdir. Bizler Cumhuriyeti İstiklal Mahkemelerinden, Takrir-i Sükûn kanunlarından, Şeyh Sait ve İskilipli Atıf Hoca’dan tanıyoruz. Bizler Cumhuriyeti ezanın Türkçe okutulmasından, meydanlarda kurulan darağaçlarından ve güzellik yarışmasına katılan Keriman Halis’ten biliyoruz. Bizler Cumhuriyeti fakirlikten, yoksulluktan, dini yok sayan laiklikten ve koskoca bir yalan olan demokrasiden biliyoruz.
Cumhuriyet, Ankara’daki mecliste mebusların iradesiyle kurulan bir sistem değildir, aksine o Türkiye’ye Lozan’da dayatılan bir İngiliz projesidir. Bizler Lozan antlaşması ile sadece toprak kaybetmedik, ümmeti ayakta tutan ve Müslümanların kalkanı olan Hilâfetimizi kaybettik. İngilizler, Lozan ile bizden sadece Musul üzerindeki hüküm ve otorite hakkımızı almadılar. Cumhuriyeti ilan edip Hilâfet’i ilga ederek İslâm ve Kur’an’ı hayatımızdan söküp aldılar. O halde bu sistemden hâlâ daha ne bekleyebiliriz?
Bizim muhtaç olduğumuz şey, laiklik ve cumhuriyet değildir. İster İngilizci katı laik parlamenter sistem, isterse Amerikancı demokratik başkanlık sistemi olsun, muhtaç olduğumuz şey bunlar değildir. Çünkü bunlar bize ait değildir. Muhtaç olduğumuz şey, Müslümanların projesi olan, İslâm’a yani bize ait olan Râşidî Hilâfet’tir. Onun için diyoruz ki,” “Dünya Hilâfet’e muhtaç!” Dünya ancak İslâm’la, İslâm da ancak Hilâfetle hayat bulur!
Köklü Değişim / Mahmut Kar