Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / Rusya’nın Hedefi, Türkiye ile Onun Arkasındaki Amerika’nın Tutumunun Hakikati İdlib’e Saldırmaktır -Üstad Esad Mansur’un Kaleminden-

Rusya’nın Hedefi, Türkiye ile Onun Arkasındaki Amerika’nın Tutumunun Hakikati İdlib’e Saldırmaktır -Üstad Esad Mansur’un Kaleminden-

Beşşar Esed rejimi, Rusya’nın doğrudan desteğiyle İdlib bölgesine yönelik saldırılarını sürdürmektedir. Nitekim 20/08/2019 tarihinde Hama’nın Kuzey kırsalını ve Han Şeyhun’u kontrol etmeyi başardı. Dolayısıyla kimyasal kullanması halinde Amerika hızla karşılık vermekle tehdit etti, Erdoğanlı Türkiye gerilimi azaltmak için bölgede kurulan kontrol noktaları yoluyla izlemeyi garanti etti ve Erdoğan, Amerika ve Rusya devlet başkanlarını aramasının ardından 27/08/2019 tarihinde Moskova’yı ziyaret etti. Dolayısıyla insan, neler olup bittiğini, bu aktörlerin konumlarının gerçeğini ve bunların neyi amaçladıklarını sormak istiyor?

Tüm bu soruların cevabı uzayıp gider ancak ben mümkün oldukça kısa tutacağım. Mücrim rejim, İdlib’in güneyindeki bazı bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirmek için 26/04/2019 tarihinde 12. Astana turunun sona ermesinin ardından geçen Mayıs ayının başından bu yana Rusya’nın doğrudan desteğiyle saldırılarını yoğunlaştırdı. Nitekim onun, geçtiğimiz Mart ayında aniden yoğun Rus hava desteği sayesinde saldırılarını sürdürdüğü bilinmektedir. Zira o zaman Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zaharova, Rusya’nın İdlib’e saldırmaya kararlı olduğunu belirterek “İdlib’deki durumun tehlikeli olduğunu ve hızla kötüye gittiğini” belirtti. Ayrıca Erdoğan, böyle bir saldırının gerçekleşmemesi için Putin ile konuşmak amacıyla 23/01/2019 tarihinde Moskova’ya bir günlük çalışma ziyaretinde bulundu, ardından 14/02/2019 tarihinde Soçi’de Putin ve Ruhani ile görüşmek üzere Rusya’yı ikinci kez ziyaret etti ve daha sonra da konu hakkında konuşmak için 08/04/2019 tarihinde Moskova’yı ziyaret etti. Zira 17/09/2018 tarihinde Türkiye ile yaptığı Soçi Anlaşmasının uygulanmamasından dolayı Rusya’nın sabrının tükendiği ve Devlet Başkanı Trump’ın da belirttiği gibi Amerika’dan İdlib bölgesindeki işgali durdurmasını talep ettiği ortaya çıktı. Nitekim onun maddeleri arasında, 15-20 km derinliğinde silahsızlandırılmış bir bölgenin kurulması, Türkiye’nin sözde (aşırılık yanlısı ve terörist) grupları bölgeden çıkarması, 10-15/10/2018 tarihleri arasında burasını ağır silahlardan arındırması, ardından da 2018 yılının sonunda Şam’a bağlanan Helap ile Lazkiye ve Halep ile Hama arasındaki yolları açması geçmektedir.

Han Şeyhun beldesinin önemi, İdlib’den geçen ve Halep’i Şam’a bağlayan karayolu üzerindeki coğrafi konumundan geliyor. Sanki bu yolu açan maddenin uygulanması için bu taraflar arasında gizli bir anlaşma var gibi görünmektedir. Çünkü Hizb-ut Tahrir liderliğindeki insanlar, rejimin hayat damarlarını yeniden canlandıran bu yolların açılmasına karşı muhalefet etmektedir. Nitekim silahlı gruplar, daha kuşatılmadan önce Türkiye’nin emriyle şehre bitişik olan Hama’nın kuzey kırsalından geri çekildiler ve Heyet Tahrir Şam’da yayınladığı bir açıklamasında, bölgenin teslim edilmesi olduğu halde “bunun güçlerin yeniden düzenlenmesi” olduğunu iddia etti! Zira bu heyetin ve diğer grupların, Rusya ile koordine halinde olan ve 2016 yılında Rusya ile rejime Halep’in düşmesi güvencesi veren Türkiye ile bağlantısı bulunmaktadır. Dolayısıyla rejimin bu yolların etrafındaki kontrolünü kolaylaştırmasının sağlanmasının, rejimin bu yollar üzerindeki kontrolünü güçlendiren ve ardından da halkını en kötü işkenceye maruz bırakmak amacıyla Suriye’nin genelinin kontrolünü sağlayan Soçi’nin maddelerinden birinin uygulanması için olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Türkiye, Hama’nın Morek kırsalında gözlem noktaları olduğu halde son saldırıyı durdurmak için harekete geçmedi ve rejim güçleri hiç dokunmadan burasını kuşattı. Nitekim Erdoğan, 23/08/2019 tarihinde “İdlib’de ortak çaba göstermeyi kabul ettiklerini” söyleyen Rus mevkidaşı Putin’i aradı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov 26/08/2019 tarihinde şöyle bir açıklamada bulundu: “Saldırı, Türkiye ile olan herhangi bir anlaşmaya ihlal etmiyor.” Ayrıca Türkiye Dışişleri Bakanı, 11/09 tarihinde Türkiye, Rusya ve İran arasında üçlü bir toplantının yapılacağını açıkladı.  Hem de Erdoğan’ın Moskova’yı ziyaret etmesine ve konuyu görüşmek için 27/08/2019 tarihinde Putin ile bir araya gelmesine rağmen. Nitekim düzenledikleri basın toplantısında Putin şöyle dedi: “İdlib’de teröristleri ortadan kaldırmak ve bu konuda ne gerekiyorsa yapmak için Türkiye Cumhurbaşkanı ile anlaştık.” Ve şöyle dedi: “Türkiye’nin güney sınırında güvenli bir bölgenin oluşturulması, Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından olumlu bir adımdır.” Bu da Amerika’nın Türkiye ile birlikte güvenli bir bölge kurma planının rejim lehine olduğunu göstermektedir. Diğer yandan Erdoğan şöyle dedi: “Soçi Anlaşması kapsamında bize verilen sorumluluklar, ancak rejimin saldırıları durdurulduktan sonra yerine getirilebilir.” Ve şöyle dedi: “Amacımız kanı durdurmak ve en kısa zamanda komşumuz Suriye’de 8 senedir özlenen bir istikrar atmosferi oluşturmaktır.”

Bu da saldırının sebebinin, Rusya’nın Soçi Anlaşmasının uygulanmasında sabırsız olduğunu gösterdiği gibi Erdoğan’ın da Rusya gibi Suriye rejimini istikrara kavuşturmak ve düşüşünü engellemek için çalıştığını kanıtlıyor.  Nitekim Allah düşmanı Putin ile olan dostluğunu şu sözleriyle doğruladı: “Türkiye sınırlarında kendini savunma hakkına sahip olup ülkemizin bu konuda ısrarını şahsen değerli dostum sayın Putin’e ilettim.”  Ayrıca “şu anda 25’e ulaşan Rusya ile olan ticaretin, 100 milyar dolara yükseleceğini söyledi. Bu da Rusya’yı Amerika’nın Suriye’deki planlarını uygulamaya teşvik etmek içindir. Zira Erdoğan, Amerika ile istişare etmeden ve onun onayı olmadan hareket edemez. Rusya Savunma Bakanı Şoygu, iki cumhurbaşkanı ile görüştükten sonra geçen Eylül ayında imzalanan Rus anlaşmalarının (Soçi Anlaşması) sürdüğünü belitti.

Erdoğan’ın Putin ile yapmış olduğu son görüşmedeki hedefinin, şu an Amerika tarafından planlandığı gibi İdlib’in düşmesini önlemek olduğu ortaya çıkıyor. Zira her ikisinin de İdlib’deki (terörist) gruplara son vermek üzere anlaşmaya varmaları, Türkiye’nin konuyla ilgili anlaşmayı yerine getireceğine ve uygulayacağına işaret ediyor. Nitekim Heyet Tahrir Şam, Türkiye’nin isteğiyle bölge üzerinde egemen oldu. Dolayısıyla Türkiye’nin ondan, kendini lağvetmesi için son imtiyaz talebinde bulunacağı da gözlerden kaçmamalıdır. Zira o, hala aşırıcı olarak nitelendirildiğinden Cephetun Nusra olan eski adını değiştirmek için büyük tavizler verdi, El-Kaide ile iplerini kopardı, küresel İslami hedeflerinden ve Hilafet’i ikame etmekten vazgeçti ve kendisinin ulusal bir cephe olduğunu açıkladı. Dolayısıyla tüm bu tavizleri veren birinin, daha fazla tavizler vereceği gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla da “Alçağa alçaklık vız gelir.”

Böylece Amerika, Rusya’nın İdlib’e yönelik saldırısını durdurmaya çalışırken Rusya’nın da Suriye’deki çıkmazdan kurtulmak için acele ettiği görülmektedir. Dolayısıyla Amerika, her ne zaman sınırı aşsa onu durdurmakta ve siyasi çözümünü uygulamak için de onu istismar etmekte ve orada kalmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla da anayasa ve seçimlerde değişiklik yaparak insanları rejime teslim etmekte ve etkin aracı olan Erdoğanlı Türkiye’yi kullanmaktadır.

Suriye halkını kurtaracak olan şey, Türkiye’den ve onu takip eden tüm gruplardan tamamen ellerini çekmek, Allah’a tevekkül ederek kendilerine güvenmek ve Şeytan’ın tüm taraftarlarını reddetmek yoluyla devrimin ilk günlerine geri dönmektir. Çünkü bunlara yapılan destek bir destek değil, bilakis görüldüğü üzere sınırlamak ve rejime teslim etmektir. Dolayısıyla kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter. Her kim de Şeytan’a ve onun dostlarına güvenirse, onu rezil rüsva edeceklerdir.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ“Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” [Hac-40]

Kaynak: 04/09/2019 tarihinde yayınlanan Raye Gazetesi’nin (250.) sayısı.

Ayrıca...

Rapor: Suriye Zindanlarındaki Tutsak Kadınlar

Savaşın insan hayatını ve tabiatı tehdit eden doğası, ölümlere, sakatlanmalara, büyük göç hareketlerine, kısacası toplumun …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir