Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Amerika, 120 saatlik sürenin sona erdiği Salı akşamına kadar bize verdiği sözleri tutabilirse, güvenli bölge konusu çözülmüş olacaktır.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da Dolmabahçe Çalışma Ofisinde yabancı medya medya temsilcileriyle bir araya geldi.
Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’ndeki buluşma, saat 14.40’ta başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasının satır başları şöyle;
Bugün sizlerle, Türkiye’nin Suriye meselesindeki duruşunu ve dün yaşanan gelişmelere kadarki süreci paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi, Suriye’de 2011 yılında ilk hadiseler başlamadan önce, bu ülkeyle çok müspet ilişkilerimiz vardı. Öyle ki, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’le ailece görüşecek derecede yakınlığa sahiptik. Bu dönemde Beşşar Esed’e, ülkesinde demokrasinin, insan haklarının, hukukun, adaletin geliştirilmesi konusunda pek çok tavsiyede bulunduk. Özellikle de, hiçbir hakka sahip olmayan Kürt nüfus konusunda adımlar atmasının önemli olduğunu söyledik.
Ancak, Eset, bu tavsiyelerimize uygun işler yapmak yerine halkının üzerindeki baskıyı artırma yoluna gitmiştir. Suriye halkı Eset’e karşı direnirken, Irak’ta ortaya çıkan DEAŞ belası, bu ülkeye de sıçramıştır. Bir yandan rejimin, bir yandan DEAŞ’ın zulmü altında inleyen halkın tepesine bir de PKK-YPG terör örgütü binmiştir.
“Suriye’deki DEAŞ unsurlarıyla en etkili ve sonuç alıcı mücadeleyi Türkiye yürütmüştür”
Sonuçta, Suriye nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan 12 milyon kişi evinden olurken, bunun yarısını teşkil eden 6 milyon kişi de ülke dışına gitmiştir. Bu 6 milyon kişinin, Arabıyla, Kürdüyle, Türkmeniyle ve diğer gruplarıyla 4 milyonu da ülkemize gelmiştir. Yine bu süreçte Suriye’yi mesken tutan terör örgütleri DEAŞ ve PKK-YPG, saldırılarını ülkemize de yöneltmeye başlamıştır. Suriye’deki DEAŞ unsurlarıyla en etkili ve sonuç alıcı mücadeleyi Türkiye yürütmüştür. 2016 yılı Ağustos ayındaki Fırat Kalkanı Harekatımızla 3 binin üzerinde DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Ülkemizin bu müdahalesinden sonra DEAŞ, Suriye’de tutunamadı ve hızla çözüldü.
“Amerika, Türkiye yerine PKK-YPG terör örgütüyle bu işi yürütmeyi tercih etti”
Esasen, Fırat’ın doğusundaki hat boyunca, Rakka ve Deyrizor’a kadar olan bölgeyi de DEAŞ’tan temizlemeye talip olduk. Bu konuda Amerikan yönetimine yaptığımız teklifler maalesef kabul görmedi. Amerika, Türkiye yerine PKK-YPG terör örgütüyle bu işi yürütmeyi tercih etti. Neticede, DEAŞ Suriye’den tamamen temizlendi ama bu defa da PKK-YPG terör örgütü sınırlarımız boyunca Türkiye’ye karşı bir tehdit haline dönüştü. Müttefiklerimize, özellikle de Amerika’ya yaptığımız tüm ikazlara rağmen, bu konuda beklediğimiz adımlar atılmadı. Bize de kendi göbeğimizi kendimiz kesmekten başka çare kalmadı. Önce Zeytin Dalı Harekatı ile Fırat’ın batısındaki Afrin ve çevresini PKK-YPG terör örgütünden temizledik.
“Barış Pınarı Harekatımızın, iki temel amacı vardır”
Ardından, Rusya ve İran’la birlikte yürüttüğümüz Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı ile İdlip’te yaşanması muhtemel büyük bir insani dramın önüne geçtik. Sonra da Fırat’ın doğusundaki toprakları terör örgütünden temizlemek üzere hazırlıklara başladık. Diplomasi yolunu sonuna kadar kullanmaya devam ettik. Buna rağmen, ne Amerika’nın, ne de Avrupa ülkelerinin PKK-YPG terör örgütüne desteğinin önüne geçemedik. Sonuçta bir kez daha kendi başımızın çaresine bakmaya mecbur kaldık. Türkiye, Barış Pınarı Harekatına, işte böyle bir sürecin sonunda gelmiştir. Barış Pınarı Harekatımızın, iki temel amacı vardır. Birincisi, PKK-YPG terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırmaktır. İkincisi de, ülkemizde yaşayan 3,6 milyon Suriyelinin bir kısmını oluşturacağımız güvenli bölgede iskan etmektir.
“Güvenli bölgeye de 1 ile 2 milyon arasında Suriyeli sığınmacının geri dönüşünü planlıyoruz”
Daha önce güvenli hale getirdiğimiz toplam 4 bin kilometrekarelik alana 365 bin mültecinin geri dönüşünü sağlamıştık. Münbiç’ten Irak sınırına kadar olan 444 kilometre uzunluğunda, 30-35 kilometre derinliğindeki güvenli bölgeye de 1 ile 2 milyon arasında Suriyeli sığınmacının geri dönüşünü planlıyoruz. Suriye kaynaklı göç akınından şikayetçi olan Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin mali desteğiyle, bu bölgede her biri 5’er bin nüfuslu 140 köy ve 30’ar bin nüfuslu 10 ilçe inşa etmek için projelerimizi hazırladık.
Tabii bu planın ilk şartı, bölgenin teröristlerden temizlenerek güvenli hale getirilmesiydi. Çünkü, rejimin denetimindeki yerler gibi PKK-PYD’nin işgal ettiği yerlere de, Suriyeli Kürtler başta olmak üzere, kimse dönmek istemiyordu. Halen ülkemizdeki 3,6 milyon Suriyeliden 350 bini PKK-YPG’nin işgali altındaki yerlerden gelen Kürtlerden oluşuyor.
“9 Ekim saat 16.00’da Barış Pınarı Harekatını başlattık”
Güvenli bölge projemizi, 2016 yılında ülkemizde yapılan G-20 toplantısında liderlere teklif ettim. Hepsi de projeyi prensipte olumlu bulmasına rağmen, maalesef kimse bu konuda somut adım atmaya yanaşmadı. Zeytin Dalı Harekatından sonra bu konuyu yeniden gündeme getirdik. Amerikalılarla bir takım çalışmalar da yürüttük. Ancak, maalesef, istediğimiz ilerlemeyi bir türlü sağlayamadık. Bunun üzerine 9 Ekim saat 16.00’da Barış Pınarı Harekatını başlattık. Harekattan önce, 6 Ekim pazar günü akşamı Sayın Trump ile yaptığımız telefonda görüşmesinde, kendisine harekata başlayacağımızı söyledik. Bu görüşmenin ardından Beyaz Saray’dan yapılan resmi açıklamada, Amerika’nın Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekeceği ilan edildi. Böylece, Türkiye’nin operasyonu önünde herhangi bir engel kalmamış oldu.
Barış Pınarı Harekatına başlayıp, kısa sürede birkaç noktan 30 kilometre derinliğe ulaşınca, bir anda Amerika ve Avrupa başta olmak üzere, bir takım ülkelerin tavrı değişti. Sanıyorum ilk bir-iki gün, Türkiye’nin böyle bir başarı gösteremeyeceğini düşündükleri için nispeten düşük tepki ortaya koymuşlardı. Türkiye’nin harekatı başarıyla tamamlayacağı anlaşılınca, tepkiler akıl ve mantık sınırlarını zorlayan bir düzeye yükseldi. Biz buna rağmen harekatımıza kararlılıkla devam ettik.
“Bu ikiyüzlülüğü tarihe kara bir not olarak düştüğümüzün bilinmesini istiyorum”
Bugüne kadar 1.342 kilometre alan ile aralarında Telabyat ve Resulayn şehir merkezlerinin de bulunduğu 56 yerleşim birimini kontrol altına aldık. Harekat boyunca 4 askerimiz ile 74 Suriye Milli Ordusu mensubu şehit düştü. Etkisiz hale getirdiğimiz terörist sayısı da 707’yi buldu. Terör örgütü tarafından sınıra yakın yerleşim yerlerimize yapılan 1.081 havan ve füze saldırısında 20 sivil vatandaşımızı şehit verdik, 181 de yaralımız var. Harekatın 9 günlük sürecinde, sivil kayıplarımız için bizi arayan ve üzüntülerini dile getiren hiç kimse olmadı. Buna karşılık teröristleri korumak amacıyla harekatı durdurmamızı isteyen pek çok batılı liderle konuştuk. Bu ikiyüzlülüğü tarihe kara bir not olarak düştüğümüzün bilinmesini istiyorum.
“30 Ekim’de Cenevre’de toplanacak Anayasa Komitesinin, Suriye’deki siyasi çözüm sürecinin miladı olmasını temenni ediyorum”
Türkiye, en başından beri Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine olan saygısını her fırsatta ifade eden bir ülkedir. Cenevre Sürecinin başarısı için en çok biz çalıştık, en çok biz fedakarlıkta bulunduk. İnşallah 30 Ekim’de Cenevre’de toplanacak Anayasa Komitesinin, Suriye’deki siyasi çözüm sürecinin miladı olmasını temenni ediyorum.
“Türkiye, her bakımdan dünyada örneğine az rastlanacak titizlikte bir harekat yürütmüştür”
Barış Pınarı Harekatını da, mecbur kaldığımız için yaptık. Şayet, PKK-YPG terör örgütü konusundaki ikazlarımıza kulak verilmiş olsaydı, şimdi böyle bir sorunla uğraşmayacaktık. Türkiye’ye karşı, ısrarla, inatla ve küstahça PKK-YPG terör örgütünü destekleyenler, bu harekatın ve yaşanan kayıpların asıl sorumlusudur. Bu harekat sebebiyle DEAŞ’ın yeniden canlanacağı, yüzbinlerce kişilik göç yaşandığı, sivil katliamları yapıldığı gibi iddialar tamamen terör örgütünün ve yandaşlarının yalanlarından ibarettir. Türkiye, her bakımdan dünyada örneğine az rastlanacak titizlikte bir harekat yürütmüştür.
Geçtiğimiz Çarşamba günü, Ankara’da gerçekleştirdiğimiz AK Parti Meclis Grubu Toplantısında, Amerika’ya ve bize harekatı durdurma çağrısı yapanlara bir teklifte bulunmuştuk. Şayet bu sorunu bir an önce çözmek istiyorsanız, hemen bu gece terör örgütünün silahlarını ve malzemelerini bırakıp, tuzaklarını imha ederek belirlediğimiz güvenli bölge sınırlarının dışına çıkmasını sağlayın demiştik. Başkan Trump, Suriye’deki durumu görüşmek ve bir çözüm yolu bulmak üzere Başkan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Suriye Özel Temsilcisinden oluşan bir heyet göndermeyi teklif etti. Biz de “buyursunlar gelsinler” dedik.
“Barış Pınarı Harekatına, dün akşamdan başlamak üzere 120 saat süreyle ara verdik”
Başkan Yardımcısı Pense riyasetindeki heyet bize, Grup Toplantımızda ifade ettiğimiz teklifin, bir değil de 5 gecelik halini sundu. Biz de kendi arkadaşlarımızla birlikte bu teklifi tüm detaylarıyla müzakere değerlendirdik ve sonuçta muhataplarımızla bir mutabakata vardık. Kamuoyuna 13 madde halinde açıkladığımız bu mutabakata göre, Amerika 120 saat, yani 5 gün içinde teröristlerin ilan ettiğimiz güvenli bölge sınırlarının dışına çıkmasını sağlayacak. Bunun için Barış Pınarı Harekatına, dün akşamdan başlamak üzere 120 saat süreyle ara verdik. 120 saatlik sürenin bitimine kadar teröristlerin ellerindeki silahlar toplanacak, kurdukları tahkimatlar ve mevziler de imha edilecek, kendileri de 30 kilometrelik alanın dışına çıkartılacak. Bu işlemler tamamlandıktan sonra güvenli bölgenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolüne bırakılmasıyla Barış Pınarı Harekatı da sona erecek.
“Elbette bu saygısızlığı unutmadık, unutmayacağız”
Amerika ile mutabakatımıza göre, bu sürecin tamamlanasıyla birlikte ülkemize yönelik tüm yaptırımlar da ortadan kalkacak. Tabii tam da bu görüşmenin olduğu gün, Başkan Trump’ın, siyasi ve diplomatik nezaketle bağdaşmayan bir mektubu medyada yer aldı. Elbette bu saygısızlığı unutmadık, unutmayacağız. Ama bu konuyu bugünkü meselemiz ve önceliğimiz olarak görmüyoruz. Vakti saati geldiğinde bu saygısızlık hususunda gerekenin yapılacağının da bilinmesini istiyoruz.
Suriye krizinin ve dün akşam Amerika ile vardığımız mutabakatın kısaca özeti bu şekildedir. Amerika, 120 saatlik sürenin sona erdiği Salı akşamına kadar bize verdiği sözleri tutabilirse, güvenli bölge konusu çözülmüş olacaktır. Ama bu söz bila-istisna yerine getirilmemiş olursa, 120’nci saatin sona erdiği dakika Barış Pınarı Harekatımız kaldığı yerden, çok daha kararlı bir şekilde devam edecektir. Salı günü Soçi’de Sayın Putin’le, bu meselenin Rusya’yı ve rejimi ilgilendiren taraflarını görüşeceğiz. Bilindiği gibi, Münbiç, Aynelarab ve Kamışlı tarafında güvenli bölgemiz Rusya ve rejim güçlerinin faaliyetleriyle çakışıyor.
Ayrıca İdlip’te de zaman zaman sıkıntılar yaşanıyor. Amacımız, Rusya ile bu konularda makul ve herkes tarafından kabul edilebilir bir uzlaşmaya varmaktır. Biz tek şartımız, rejimin bulunduğu yerlerde PKK-YPG’nin tamamen temizlenmesidir. Maalesef, Tel Rıfat’ta bu yapılmamıştır. Münbiç’te de PKK-YPG’nin rejim görüntüsü altında varlığı devam ettirme çabaları olduğunu biliyoruz. Aynı durumun Aynelarab ve Kamışlı’da da yaşanması muhtemeldir. Buna rıza gösteremeyiz. Esasen, PKK-YPG’nin tamamen temizlendiği yerlerin rejim tarafından kontrol edilmesi bizim için rahatsızlık sebebi değildir. Sonuçta, yeni Anayasa çalışmaları tamamlanıp, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği sağlandığında, her yer bu ülkenin meşru hükümetinin yönetimine geçecektir. Yeter ki, PKK-YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine müsamaha gösterilmesin
Terör örgütleri tamamen kazınıp atılmadan Suriye arzu ettiği huzura, güvenliğe ve esenliğe kavuşamaz. Türkiye olarak bizim de tüm çabamız işte bunu sağlamaktır.
Ajanslar