Asr´a yemin olsun ki, İnsan mutlaka bir ziyandadır. Ancak
İman edenler, Salih amel (İyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır. (Asr 1-2-3)
Bir Müslümanın hayata bakışı şu iki hususu kapsıyor şekilde olmalıdır.
1-Yaratıcı, yaratık ilişkisi,
2-Allah’ın emirleri.
Hayat ile hayat sonrası arasındaki münasebet de iki şeyi kapsar:
A-Ölümden sonra dirilme,
B-Haşr-u neşr ve insanın dünyada yaptığı fiillerinden sorulması.
Allah’a İman: Yani onun varlığına iman, bizler için atalarımızdan kalma geleneksel bir iman olmaktan çıkıp, daha delilli ve tahkiki olmalıdır.
İnsan: Allah’a iman etmesi gerektiğini araştırma ve incelemeler sonunda ikna olarak anlamalı ve bundan emin olmalıdır. Aksi takdirde kişinin Müslüman anne ve babadan doğması bir avantaj olarak kabul edilebilir.
Kişi tahkiki imanı gerçekleştirdiği takdirde Yahudi bir anne babadan veya Dinsiz bir anne babadan olması onu etkilemeyecektir. Çünkü o araştırması sonucu Allah Teala’yı tespit edecektir. Geleneksel olarak iman eden kişi Hıristiyan bir anne babadan doğdu ise Hıristiyan, Yahudi anne babadan ise Yahudi, Dinsiz anne babadan doğdu ise Dinsiz olur.
Çünkü o kişide taklitçilik mevcuttur. Bu anlamda Müslüman Allah’a olan inancını delilleriyle, kanıtları ile tahkiki olarak kabul etmesi gerekir. “Ben Cinleri ve İnsanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım. Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istiyor değilim. Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah’tır. (Zâriyât 56-57-58)
Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah´ın ayetleri okunduğun zaman imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. (Enfal 2)
Biz elçileri ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Kim iman eder kendisini düzeltirse, onlara korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. (Enam 48) İşte Müslümanın vasfı! Yaptığı hatadan yanıp, yine rabbinden başka sığınak bulamayan pişman bir kalp. Sen Maiz ra. gibi suçunu itiraf edebildin mi? Kaab bin Malik gibi mazeretin yok iken cihadı terk etmenin pişmanlığını yaşadın mı? Yoksa benim kalbim temiz deyip faizcilik, (Tefecilik) yapıp daha sonra modayı takip edip Allah’ın emri olan örtüyü güzel yakıştı diyerek, sokak sokak dolaşıp bütün cazibeni göstererek sonra Allah (Teala) zaten affeder diyerek günahlara devam ’mı ettin? Şunu bil ki! “Cehennem Ehlinin” çoğu kalbi temiz olup da Allah’ın emirlerine karşı gelip uymayanlardır. Şu da bir gerçek ki! Kendilerinin namaz ile oruç ile (vb.) ibadetler ile kurtulduğunu zanneden anne ve babalar! Ya çocuklarınız ne olacak? Onların geleceklerini moda ile giyim ile ve kuşam ile kısacası bozuk bir akide ile mi kurtarıyorsunuz? Siz kendinizi böyle aldatıp hayal kurarak Cennet’e giderken onları Cehennem’e mi gönderiyorsunuz? Allah (c.c) Ana ve babaya “Öf bile demeyin” derken, sen anne ve babanı “Huzur Evine” veya bakıcıya bırakıp huzur bulduğunu zanneden zavallı genç Müslüman onların rızasını almadan Cennet’e gideceksin öylemi? Cennet’in kendi ayağı altında olduğunu unutan anne, bu kadar kendine yakın olan Cennet’e gidemezsen, yazıklar olsun sana. Neden biliyor musun? Önce Allah’a sonra kocana itaat etmedin. (Tabii ki o! Kocanda elbette ki itaate layık birisi ise!). Evet Allah (c.c) kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen Müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da yer almış gerçek bir vaadidir. Kim Allah’tan daha fazla sözüne bağlı olabilir? O halde yaptığınız bu alışverişten ötürü sevinin. İşte büyük bahtiyarlık da budur”. (Tevbe Suresi – 111) Gerçekte ise durum onu göstermiyor. Anne babalar Medine’deler, çocuklar neredeler? Onlar Mekke’de mi kalmışlardı? Neme lazım mı diyorsunuz? Yoksa onlarda benim çocuklarım mı diyorsunuz? Hz. Nuh ’da “Rabbim O benim oğlumdu” demişti ne oldu? Şimdi biz neler yapıyoruz, onlara maddi gelecek hazırlıyoruz ama maneviyata dair hiçbir şey yok. Sonra cennet öyle mi?
“Bir kavim nefislerini değiştirmedikçe Allah onların halini değiştirmez”. (Rad11)
“Fakat ne tasdik etti ve ne de namaz kıldı. Velâkin tekzip etti ve yüz çevirdi”. (Kıyamet 31-32)
Kafir gibi yaşayıp Müslüman gibi cennete talip oldular. Ayetler de kâfirlerin dünyadaki isyankârca ve kibirlice hâllerini tasvir ediyor. Onların helak’a lâyık olduklarını gösteriyor. İnsanların başıboş bırakılmayacaklarını ve onların öldükten sonra Allah’ın Kudretiyle yeniden hayata kavuşacaklarını açık bir delil ile ispat etmektedir.
“Şöyle ki; İnkârcı insan, Dünyada iken pek aşırı bir hâlde yaşadı ve Cenab-ı Hakkın nice nimetlerine nail oldu. (Fakat ne tasdik etti ne varlığını kabul etti!) kendisini yaratmış, rızıklandırmış olan Kerem sahibi yaratıcının birliğini tasdikte bulunmadı. (Yok gibi davrandı) Ona ortak koşmaktan sıkılmadı (Ve ne de namaz kıldı) üzerine düşen öyle büyük bir kulluk vazifesini de yerine getirmiş olmadı”.
Resul (s.a.v) şöyle buyurdu: “Hiçbir kimse ameline güvenerek cennete gireceğini sanmasın” Sahabe; ‘Ya Rasûlullah sen de mi?’ deyince, “Ben de buyurdu”. Şu kadar ki Allah bana kendinden bir rahmet ile yetişir.” (Müslim)
Kibirli ve gururlu insanlar amellerine güvenmesinler. Şunu biliyor muyuz; İsrail oğulları (Yahudiler) neden lanetlendiklerine bakin Rabbimiz ne buyurmaktadır: “Onlar ile otururlar, yerler, içerlerdi bunu yapma şunu yapma derlerdi! Başka gün yine aynısını yapalardı. Allah (c.c) onları da lanetledi ya bugün bizler neler yapmaktayız. En yakınlarımız İslam’a küfrediyor biz hoş görülü oluyoruz. Allah’a İsyan ediyor biz duymuyoruz. Allah’ın Hükümlerini ayaklar altına alanları alkışlayarak seçim zamanı oylarımızla destekliyoruz. Resul (s.a.v) şöyle buyurmaktadır. “Ya sizde bir birinize iyilikleri tavsiye eder, kötülüklerden sakındırır, zalimin zulmüne mâni olursunuz yahut Allah (Teala) Kalplerinizi birbirine benzetir, İsrail oğullarına lanet ettiği gibi size de lanet eder.” (Ebu Davut)
Şimdi biz neredeyiz, kimlerin yanındayız, İslam’ın bir hayat tarzı olduğunu kabul etmeden cennete öyle mi?
Yok, öyle bir şey, her şeyi kendi nefsimize göre yorumlamaktayız. Sanki İslam hiçbir şeyi açıklamamış, eksik bırakmış gibi kendi heva ve hevesimize göre yorumlar yapmaktayız.
“Öyleyse, onlara huşu duymayın. Bana huşu duyun”. Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim/ikmal ettim ve sizin üzerinize nimetimi” tamamladım. Sizin için din olarak İslam’ı seçtim! (Beğendim). (Maide 3)
Gerçekten bizlerin anladığı kadar cennete gitmek kolay olsaydı. Ama maalesef ki öyle değildir. Mekkeli müşriklerde Allah’ı İnkâr etmiyorlardı yani Allah var deyip yok gibi davranıyorlardı. Yani (La) demeden İllallah diyorlardı. Bugünümüz insanları ’da artık (La) demeden İllallah demiyorlar mı? Evet, birçoğu Allah’ı kabul ederken hayatlarına İslam’ı karıştırmıyorlar. Şu bir gerçek ki bir kalpte iki fikir bulunmaz yani hem Müslüman hem kâfir olunmaz. Bugün için İslam diyorlar ama gayri İslami yaşam tarzları ise laik sistemde yaşamayı tercih ediyorlar. Allah var deyip yok gibi hayat sürüyor ve “Gayri İslami” hükümlerle hüküm olunuyorlar. İslam kültüründen beslenmeyen, İslam akidesini esas kabul etmeyen, İslam günümüze çare değildir diyen demokrasi ve laikliği ilke olarak benimseyen bende Müslüman’ım diyerek (Kafir gibi yaşayıp) Müslüman gibi Cennete gidemez. Hayatında İslam’a yer vermeyen, fikir ve düşüncesi İslam olmayan, akliyatı ve nefsiyet’i İslam’a uymayan, İslam’a gericilik! Müslümanlara ise yobaz diyen birine cehennem vacip olur. Her kim olursa olsun ilmi irfanı ne olursa olsun İslami akliyatı ve nefsiyet’i yoksa İslam şahsiyeti yoktur. “İslam Akidesine” göre düşünmezse, ölçü olarak Materyalizmi almış şerri hükümleri ölçü almamış ise, Helal’i Haram’ı düşünmemiş ise ölçü menfaat olmuş ise bende Müslümanım demiş lakin İslam’ın hayatımda yeri yoktur demiş ve kâfir gibi yaşamış ise! Müslüman gibi Cennete gidemez. İşte bu zihniyettekiler İslam Kültürü ile beslenmemişlerdir. Doğma büyüme İslam topraklarında olması, babasının annesinin Müslüman olmaları, adının Ahmet veya Mehmet olması, ayda yılda maun namazı kılması ve bulunduğu toplumun İslam olması ona bir avantaj değildir. Ve o kişiye bir üstünlük sağlamaz ve İslam şahsiyeti ’de kazandırmaz. Kendilerinin de Müslüman olduğunu söyleyen bazı İlahiyat camiasından Ateist ve Deist yetiştiren şahsiyetler, samimi Müslümanları Hayalperestlikle itham ediyorlar. Neymiş efendim İslam günümüze çare getirmezmiş veya Oryantalistlerin etkisinde kalarak Resul (s.a.v)’in Hanımlarına hakaretler ederek, Hadislerin uydurma olduğunu söyleyerek, onlar gibi düşünerek İslam’a ve Müslümanlara hakaretler ediyor ve hayalperestlikle suçlayarak İslami davetten vazgeçmelerini istemektedirler. Şu bir gerçek ki bu şekilde düşünenlerin makamları mevkileri ne olursa olsun Şeytan onları aldatmış, zihniyeti ve nefsiyet’ini Şeytan’a kaptırmış, akide bazında İslam’dan çıkmış, izzetin yerine zilleti tercih etmiş hem yaşam tarzıyla hem düşünce tarzıyla küfür akidesini benimsemiş, bilerek veya bilmeyerek İslam dairesinden çıkmıştır. Yani Kafir gibi yaşayarak cennete gideceğini sanan asıl hayalperest olan zavallılar sizlersiniz. Müslümanları aşağılamayı bırakıp fikriyatınızla ve zihniyetinizle İslam olmadığınız müddetçe asıl hayalperestler sizler olursunuz. Faiz ile hacca gidersin, kredi ile kurban kesersin, mezarda başını örter, çarşıda çıplak gezersin, Devlet kurumlarında Laik(dinsiz), Çarsıda Gayrimüslim, camide Müslüman, Allah’ın haram kıldığı her şeye Besmele ile başlarsın sonrada cennet öylemi? Nerdeeeeeeee! Allah (c.c) bakın! sizlerin hayran ve sempati duyduğunuz kafirler hakkında ne buyurmaktadır: “İnkâr edenlerin (gönüllerince) diyar diyar dolaşmaları sakın seni yanıltmasın; Az bir faydalanmadan sonra onların sığınacakları cehennemdir. Ne kötü bir mesken!”(Âl-i imrân 196-197)
Resul (s.a.v) de şöyle buyurmaktadır: “Kim bir kavme benzerse oda ondandır” (Ebû Dâvud, Libâs,4)
Şimdi Müslüman’ın kendini sorgulaması lazım değil midir? Gerçekten iman esaslarına iman eden bir Müslüman hayalci değil gerçekçi olur. Ve Allah’ın vaadine inanır çünkü akidesi onun inanmasını istediği için inanır. İşte davetçinin davet ettiği İslam’ın bir hayat nizamı olduğu ve kurtuluşun ancak bununla olacağına inanır ve daveti ona yapar çünkü o olmazsa olmaz! Yani İslam Devleti (HILAFET) olmadan İslam yaşanamaz. Şerri kaide şudur ki bir vacibi yerine getirmek için gerekenlerde vaciptir. Nasıl oluyor da Münafıklar gibi yaşayıp Müslüman gibi ölmek istiyorsunuz.
Oysa Allah Subhanehû ve Teala şöyle buyurmuştur:
“Erkek müminler ve kadın müminler birbirlerinin dostudur, yardımcısıdır, marufu emrederler ve münkerden nehyederler, namazı kılarlar ve zekâtı verirler, Allaha ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah bunlara kendi merhameti ve yardımını gösterecektir. Şüphesiz ki Allah izzet ve Hikmet sahibidir”. (Tevbe 71)
“İnsanlardan bazıları da vardır ki inanmadıkları halde “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler”. (Bakara Suresi 8)
“Kuran’ı düşünmüyorlar mı? yoksa kalplerine kilit mi vuruldu.” (Muhammed 24)
Bunlar emir ve nehiylere uymuyorlar, aynı anda iman ettiklerini iddia ediyorlar. İman eden biri öğrendiği (İman ettiği şeye) kendisi ile amel edecek derecede de inanması gerekir. Yoksa Allah onlara ifade ederek şöyle buyurdu:
“Sana indirilene ve daha önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi?” Tâğuta (İnsanların çıkarttıkları Kanunlara) Muhakeme olunmak istiyorlar! Oysa bunu inkâr etmekle emrolundular. Şeytan onları derin sapıklığa düşürmek istiyor. (Muhakeme olunmak için) onlara: Allah’ın indirdiğine (Kitap’a) ve Resul’e gelin denildiği zaman, Münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün”. (Nisa 60-61)
Yukarıdaki ayetin bahsettiği zümre Münafıklar, demokrasiye ve laiklik akidesine inanıp, onun emirlerini yaparak Müslüman gibi cennete gidemezler. Ta ki İslam akidesine inanıp, İslam’ın istediği gibi tövbe edilmedikçe Müslüman gibi ölünmez. Evet şu anlaşılmasın burada, üstünde durulması gereken amellerden çok fikir ve düşüncelerdir. İnsanın mefhumları, düşünceleri hayatlarına yansıyarak amellerini oluşturur. Çünkü insan mefhumlarına göre yaşar. Fikir, zihniyet ve nefsiyetleri İslami olan bir toplum her ne kadar davranış bozukluğu olsa da İslam Şahsiyeti ’de oluşur. İslam dairesinden çıkmaz çünkü küfür başka günah başkadır.
“Hayır, Rabbine “ant” olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni Hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65)
Evet elbette ki İnsanın davranışları çok önemlidir. Allah var deyip ’de Mekke müşriklerinin söyledikleri gibi. (Ankebut 61) ayeti o inkârcılara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı yasalarına boyun eğdiren kimdir?” diye soracak olsan, hiç tereddütsüz “Allah’tır” derler. O halde haktan nasıl yüz çevirirler.”
Bak o zamanda inkâr yok Allah’ı kabul var ama yok gibi davranılmaktadır. Çünkü davranışlara yön veren fikir ve düşüncelerdir. Buda akideye bağlıdır. Müslüman birinin davranışlarının kaynağı, akidesi olması gerekir. Bir insan her ne kadar ben Müslüman’ım dese de “İslam Akidesine” Çağın gerisinde kalmış, bu zaman Şeriat Zamanı değildir diyorsa! İslam Akidesinden çıkmış olur ve davranışları da elbette ki İslam olmayacaktır. Günümüzde Hilafet Devletine yer yok o eskide kalmış, bugün artık Demokrasi ve Hürriyetler var ona göre yönetilmeli (vb.) söylemlerde bulunmak, İslam Dairesinden çıkarır yani Kafir gibi yaşayıp Müslüman gibi cennete gidilmez. Ta ki! bütün günahlara tövbe etmedikçe! Asıl burada üzerinde durulması gereken amellerden çok düşünceler ve fikirlerdir. Fikir ve düşünceleri İslam Akidesinden beslenmiyorsa problem ortadadır, o zaman İslam Dairesinden çıkar. Yok İslam Akidesinden besleniyorsa İslam Şahsiyeti ve nefsiyet’i oluşur, davranış bozukluğu olsa da Müslüman olduğuna şahitlik edilir; evet ebetteki Müslüman olmanın şartlarını yine İslam belirlemesi lazımdır, insanın kendisine bırakılmamıştır. İslam: İnsanın Rabbi ile nefsi ile ve insanlarla alakalarını düzenleyen İlahi bir din diye tarif edilir. Demek ki Rabbiyle olan alakaları düzenlerse, o nedir ibadetlerdir ki kendi heva ve hevesimize göre yapamayız. Peki yaparsak ne olur? İstenen olmamış ve Allah (c.c) razı olmamış olur! Yok biz yaptık oldu ardından da bende Müslüman’ım der isek olmaz. Çünkü heva ve hevesine göre amel eden biri hesabını Allah’a verir ve “Heva ve hevesini İlah edinenleri görmedin mi?” Ayetinin muhatabı olur. Yani kafir gibi yaşayıp Müslüman gibi cennete gidemez. Aksi takdirde ben Müslüman’ım deyip de küfür fikirlerinden beslenemez. Bir Müslüman ancak şerri hükümlerle muhatap olması lazımdır. Maalesef bugün Müslümanlar küfür fikirleri ile Goldziher, Yuhanna ve Damiskin ’in fikirleri ile besleniyor. Neymiş efendim İslam çağımıza ayak uyduramazmış neymiş efendim Hadisler ’in yazıldığı Tarih ’de çok karışıklık varmış, birçoğu uydurulmuş mevzu Hadis falan birçok fikirlerin etkisinde kalmış gibi. Daha da ileri gidersek İlahiyat camiası genel de olmasa da bu yabancı fikirlerin etkisinde kalmış, yetişen talebeleri de bu yanlış fikirler ile beslenmektedirler. Kısacası Müslümanlara söylenen şudur ki; Eğitimciler, yani kendilerinde belirli bir vasıf bulunanlar tarafından siz ne kadar günah işlerseniz işleyin nasıl olsa Allah affeder düşüncesi yerleşmiş, böylece Müslümanlar da günah işlemeye devamlı teşvik edilmiş ve edilmektedir. Sanki Allah (c.c)’den günahların affedileceğine dair garanti almışlar gibi! Ya affetmez ise diyen yok. Gerçek şu ki dilerse affeder demek ile affeder demek farklı iki söylemdir. Şu bir gerçek ki elbette Allah (c.c) vadinden dönmez, affedeceğim diyor ise affeder. Ama hiçbir şey karşılıksız değildir, siz Allah’a ne şekil bakarsanız Allah’ta size öyle bakar. “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etmeleri için yarattım” (zariyat 56) diyor ve kulluk bekliyor. Allah’a kulluğu yap! Sonra ise af bekle. Sen tâguta kulluk yap sonra Allah (c.c)’den af bekle yok öyle bir şey. Hiçbir Nas ’da geçmiyor. Buyurun bakın her şey şartlıdır. Yok artık öyle “üç kuruşa beş köfte”. Elbette Allah’ın affı geniştir ama siz Allaha ne şekil varırsanız Allah’ta size öyle gelir. Siz bir adım atin, Allah (cc) size koşarak gelir?
“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Onu tanımamaları kendilerine emredildiği halde tâgutun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları büsbütün saptırmanın yollarını arıyor”. (Nisa60﴿
“Onlara, “Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin” denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa 61)
Evet Allah var deyip ‘de yok gibi yaşayamayız ve Kur’an Allah’ın kitabı deyip ‘de ondan haberdar değil gibi davranamayız. Bunun Müslümanlık ile alakası yoktur; bu deyimler artık günümüzde Müslümanların ağzından düşürmedikleri kavramalar haline gelmektedir. Bende Müslüman’ım ama laik de demokrat ’da olabilirim, zaten İslam da demokrasi değil midir? Nasıl olur? bir insan ya Müslüman’dır ya da değildir yoksa hem Müslüman hem kafir demokrat, laik olamazsın bu deyim akideye zarar verir.
“Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.” (Mü’minun 7) İşte Allah (c.c) cenneti hak edenleri açıklamıştır.
Müslüman tarifi: “Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı öderler. Onlar ki, ırzlarını korurlar”. (Mü’minun 2-3-4-5)
“Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler. Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler. İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.” (Mü’minun 7-8-9-10)
Aksi takdirde İslam akidesinden kaynaklanmayan düşünce ve fikirler batıldır. Bu sözleri ancak şu kimseler söyleyebilirler. Resul (s.a.v) şöyle buyurmaktadır; “Ey dilleri ile iman edip de kalbine iman girmemiş olanlar topluluğu! Müslümanların gıybetini etmeyin, kusurlarını araştırmayın! onlara zarar vermeyin. O Müslümanların kusurlarını araştırarak zarar verirseniz şüphesiz Allah onu evinde rüsva(rezil) eder” (Ebu Davut)
Biz Müslümanlar mirasçı bir toplumuz. Herhangi bir iş yaptığımızda iyi veya kötü kendimizi savunmak için biz “Atalarımızdan böyle gördük” deriz. “Onlara Allah’ın indirdiğine (Kuran’a) ve Peygamber’e gelin” denildiğinde onlar: “Babalarımızı, üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?” (Maide 104)
Başımıza gelenleri hep kendi ellerimizle yaptıklarımızdandır diye düşünmeyiz. Hep başkalarında ararız. Neymiş efendim şeytana uydum, Şeytan kandırdı (vb.) sonra ise işimizi Allaha havale ederek “Allah affeder” deriz. İnsan olarak Allah’ın emirlerini yerine getirmeden Allah’ın affedeceğini de garantilemiş oluruz. Denize düşünce Allaha yalvarır tövbe ederiz. Denizden çıkınca da Allah’ı unuturuz ve yaşantımızda Allah var deriz lakin yok gibi yaşarız. Başımıza bir şey geldiğinde ise unuttuğumuz Allaha dua ederiz. “Başınıza gelen musibetler, felaketler kendi ellerinizle işlediğiniz ameller, yüklendiğiniz günahlar yüzündendir. Allah müstahak olduğunuz, başınıza gelecek felâketlerin çoğunu da bertaraf ediyor”. (Şura30)Rabbim bizlere gerçek İslam’ı yaşamayı nasip etsin. Müslümanları tekrar 2. Râşîd-î Hilâfet devleti altında toplanmayı, kitap ve sünnetteki gerçek İslam’ı yaşamayı nasip etsin. Rabbim bizleri kendi yolunda çalışan kullarından eylesin. Bizleri zalime karşı hakkı söyleyen zalim tarafından hak yolunda şehit olan kullarından eylesin.
Âmin.
Mehmet Yıldız