İslam; Hayata uygulanıp, yaşanılması için gelmiş bir dindir.! İslam Devleti Hilafet devleti Olmazsa olmazlardandır.!
Nasıl bir yol ki Mekke’den çıkış yok, dikenli, çakıl taşlı yollar ve tuzakların sonu gelmiyor. Küffarla beraber olan münafıklar tuzak üstüne tuzak kurmaktalar. 1923’den sonra İslam’ın tekrar iktidara gelmesinden korkan küffar ve işbirlikçiler hiç boş durmuyorlar. Bugüne kadar birçok tuzaklar kurdular halende tuzak kurmaya devam ediyorlar. Birkaçını örneklendirecek olursak İran’da Humeyni modeli, Afganistan’da Taliban, El kaide, Irak ve Suriye’de İşid gibi Türkiye’de ise Gülen ve Akp gibi (parti ve örgütleri) kurmuşlardı. Bugünlerde yine dillerinden düşürmedikleri hain bir tuzak olan Ilımlı İslam ve benzerleri gibi tuzaklar kuruyorlar. Sonra birileri çıkıp diyor ki! “Ilımlı İslam çökmüştür” bunu diyerek kimler tarafından, hangi amaç ve gaye ile kurulmuş olduğu aşikâr olan bu oluşumlar amaçlarına ve hedeflerine vardıklarının sevincini yaşıyorlar. “Ama şu bir gerçek ki çöken İslam değil sizlerin hain tuzaklarıdır. Sizin bir hileniz ve tuzaklarınız varsa Allah (c.c.)’ninde sizlerin başına geçirecek tuzakları vardır. Ama şu bir gerçek ki bu ihanet şebekeleri hiç durmayacaklardır. Pusuda bekleyen ihanet şebekeleri tuzak kurmaya devam etmektedirler. Evet, bugün içinde bulunduğumuz durum davetçi için dünkünden daha tehlikeli ve zordur. Evet, Medine’ye (Darûl İslam’a) giden yollar dikenli, çok zorlu yollar ile çevrili ve maalesef mayınlar ile kuşatılmışçasına Müslümanların aleyhine her türlü engeller ile doludur.
Allah Subhanehû insanı görünmeyen şeylerden, soyut fikirlerden ziyade, daha fazla hissedilebilen maddi unsurlara, iman edebilecek fıtratta yaratmıştır. İnsan, hissedilebilen bir şeyi gördüğü zaman onun varlığına inanır ve doğrular “Sahih, Salih” ise onu sever ve ona meyleder. Fakat aynı insan bazen hissedilen bir olayı bir başka insan veya insan topluluğundan duyduğu zaman varlığına inanır, varlığını doğrular, onu sevip ona meyleder, bazen de inanmaz ve varlığını doğrulamaz. Hatta inanıp varlığını doğrulasa bile “imanı ve tasdiki” doğrudan müşahede ve hissetme ile vardığı sonuçtan daha az kuvvete sahip olur. Bu durum apaçık ve kesin bir husustur. İşte insanı bu niteliklere göre yaratan Allah Subhanehû, Muhammed (s.a.v.)’e İslâm Şeriatını indirmiş “inanmaları ve tasdik etmeleri için ise insanlara tebliğ etmesini emretmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) Uhud’da öldürülenler üzerine namaz kıldı, sonra minbere çıktı ve sanki canlı olanlar ile diriler ile vedalaşıyormuşçasına veda etti ve şöyle dedi; Ben, benden sonra sizin şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat ben, sizin dünyanızdan, dünyayı istemenizden, dünya için öldürmenizden ve tıpkı sizden öncekilerin helak olması gibi, sizin de helak olmanızdan korkuyorum.” Ebu Said el-Hudrî’den: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey Allah’ın, yerin bereketinden sizin için çıkarttıklarıdır. Denildi ki: Yerin bereketi nedir? Dedi ki: Dünya sevgisi, süs ve güzellikleridir…”Bu nas’larda geçenler kimler.? Kimler bu oyunun içindekiler.? Neden konmuş bu engeller.? Kim koymuş bu tuzakları.? İşte garip olan odur ki! Müslümanlara engel olanlar tuzak kuranlar maalesef yine iman ettiğini söyleyip, lakin gerçekte iman etmeyenlerdir.! Kavmiyetçi, Milliyetçi, Asabiyetçi (ırkçı) vb.
İşte bugün bir bakalım İslam alemine; son 100 yılda Müslümanları temsil ettiğini söyleyen sahtekâr ve düzenbazlara.! Kimleri temsil ediyor bu cenahta bulunanlar.? Makam mevki, dünyaya olan meyilleri öylesine gözlerini kör etmiş ki! Müslümanlığa ve İslam’ın hayata hâkim olmasına engel olmayı görev addetmektedirler.! Demokrasi ve laikliği izzet olarak görüp İslam’ı zillet olarak göstermektedirler. Her ne kadar hain olduklarını gizleseler de bir bir itiraf ediyorlar ve nasıl hain olduklarını İslam’ın önündeki çakıl taşları olduklarını gizlemiyorlar artık.
Türkiye’deki askeri darbelerin ekserisi bu minval üzeredir, İrtica adı altında Müslümanların giyim kuşamlarından rahatsız olan cenahlar tarafından olan darbeler ve diğer İslam ülkelerindeki darbeler. Son zamanlarda İran devlet başkanları hainliklerini açıkça itiraf etmişlerdir, kimlere hizmet ettiklerini Afganistan ve Irak’ın işgalinde Suriye’nin işgalinde Amerika’ya nasılda hizmet etiklerini utanmadan açıklamaktadırlar. Diğer yöneticilerde onlardan aşağı kalmazlar efendilerine hizmet etmek için ciddi bir yarış içindeler. Nihayet Müslümanların duygularının ve sinir uçlarının uyarılmasındaki rahatsızlıklarını yalanlarla İslam adına cahil bırakılmış Müslümanları şehitlik martavalları ile kandırıp, yalan dolanlarla patlamadan bir balon misali havalarını almak için yarışıyorlar, Müslümanların ağızlarına bal yerine zehir çalıyorlar. Müslümanlar kimlikleri yok edilmiş alfabeleri değiştirilmiş bal yerine zehir verilmiş ve fikirsiz bir toplum yetiştirilmiş. Önlerine konan İslam “İslam değil” isyan oluşturmaktadır, İslam adına uyuşturucu veriyorlar. Artık öğretilen İslam ise Müslümanları uyuşturmaktan başka bir işe yaramıyor. İslam adına yola çıkanlar, İslam’ı gerçek anlamından saptıranlar “kapitalizm ve kominizim” sisteminin bekası için çalışan küfrün bezirgânlarıdır. Çünkü İslam adına yola çıkanlar İslam’dan nasip almayanlar dinin güncellenmesini isteyen batı hayranlarıdır.!
Evet Hilafet devleti yok olduktan sonra yerine kurulmuş olan devletçikler bugün nasıl bir hâl içindeler.? İşleri ve bütün uğraşları küfrün bekası içindir. Bunların esas görevleri İslam’ın önünde çakıl taşı olmaktır. Bütün İslam aleminde İslam adına yönetimdeyiz diyenler münafıklar gibi gece koyunları kıran, gündüz çobanla yas tutan kurt sürüleridir. İşte bunlar İslam yerine küfre hizmet eden cemaatler, kitleler, gruplar, partiler.! Bunlar Hilafet Devletinin önündeki handikaplardır, dikenlerdir, birde dini siyasete karıştırmayın deyip de kendileri dine karışan münafıklardır, dinde ahkam kesen siyasetçiler. Bunlar İslam’ın ve Müslümanların baş belalarıdırlar.
Saymakla bitmeyen Müslüman olduğunu söyleyip de Müslüman olmayan, Müslümanların içindeki Lawrence’ler, Karl marx’lar var. Birileri diyorlar ki! madem İslam ilahi dindir! neden Müslümanlar zillettedirler.? Evet doğrudur Müslümanların durumları yer itibariyle doğru yer değildir. İslam akidesi bu ümmeti birbirine kenetlemesi gerekirken maalesef bugün Müslümanlar dağınık ve perişandır. Akideleri İslam olmasına rağmen Müslümanların durumu ortadadır.Bir kavim nefislerindekini değiştirmedikçe Allah (c.c.) onların halini değiştirmez. Nedeni ise önlerine çıkan akil insanların Müslümanları yanlış yönlendirmeleridir.
Gerçekte şu ki Müslüman davetçinin şu şekilde yapması gerekirdi; “De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar, basiret üzere Allah’a davet ederiz. Ben Allah’ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim.”[Yûsuf 108]“Şüphesiz ki bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun.! Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte Allah size bunu emretti. Umulur ki muttaki olursunuz.” (El-En’âm 153).
Ama İslam adına çıkanlar İslam zaten demokrasidir dediler. Resûl (s.a.v.) şöyle buyurmuştu benim ümmetim dalalette (sapıklıkta) birleşmez.! Bugün ise İslam’da değil (sapıklıkta) demokraside birleşmektedirler. İşte dün İslam akidesinde birlik olanlar bugün zilleti tercih edip kapitalist akidesinde birlik oldular. Yani Müslümanlar iman ettik dediler lakin önlerine konan akide ise İslam akidesi değildi! İslam rengine boyanmış kapitalist akideydi. Demokraside, Cumhuriyette zaten İslam’dan dediler ve Müslümanlarda bunlara inandılar ve genel olmasa da İslam yerine küfrü, laikliği, demokrasiyi tercih ettiler, İzzetin yerine, zilleti tercih ettiler. İşte Müslümanların düştüğü hallere bak ve gör kimlermiş dikenler, mayınlar ve çakıl taşları bunlar bahsettiğimiz küfrün bezirgânlarıdır. “Fikirleri başka zikirleri başka Müslümanlardır” yollardaki engeller “Milliyetçi, vatan ve kavmiyetçi” olanlardır.
Allah’ım bir çıkış yolu göster desem de olmuyor. Allah (c.c.) gösterdim ya kulum diyor; size kitap gönderdim, peygamber gönderdim, peygamberde örnek var dedim, ey kulum siz almadınız, her konuda iflas etmiş olan şeytanın yolunu, batılı tercih ettiniz. İslamin önünde duran pusudaki hainlerle gelinen nokta dünyayı hezimete götürdü ve dünya bütün değerlerin iflas ettiği bir noktaya getirildi.
İşte Müslümanların hayranlık duyduğu batı bugün insanlığı korkunç bir uçurumun kenarına itmiştir. Bu tehlike insanlığı tehdit etmekte olan hastalığın, felaketin belirtisidir. Hastalığın kendisi değil! bilakis hastalık insanlığın değerlerinin iflas etmesidir. Gerçekte insan hayatının sağlam bir şekilde gelişmesi ve sağlıklı bir şekilde ilerlemesi ancak o değerlerin (İslam’ın) gölgesinde mümkün olabilir.
Müslümanlar şunu bilmelidirler ki batının insanlığa vereceği hiçbir değer ölçüsü kalmamıştır. Daha doğrusu uyguladıkları demokrasi iflas etmiş, laiklik iflas etmiş ve iflas etmiş olan bir sistemi ayakta tutmaya çalışan batıdan çok batıcı olan İslam coğrafyasının yöneticileri var. Batılılar bizim laikliğimize gıpta ediyorlar diyecek kadar batı hayranı liderler var. İşte Müslümanları İslam’a değilde batıya özendirenlere ve özenenlere Rabbim derse ki! “Ben size izzeti verdim siz zilleti tercih ettiniz derse, Kulluğu bana yapın dedim kitaba ve sünnete uyun dedim. Peki sizler ne yaptınız kendi nefislerinizin uydurduğu putlara kulluk ettiniz. Din olarak İslam’dan razı oldum yönetim olarak Resûl (s.a.v.) kurduğu yönetim biçimi Hilafet olur dedim. Sizler küfrü demokrasiyi, laikliği tercih ettiniz” derse ne deriz.?
Evet Rabbim biz hatalar yaptık günahlar işledik, bilerek, bilmeyerek günahlara battık ve kapına geldik. Yardımına muhtacız Rabbim biz Müslümanlara yârdim et. Nasıl ki darda kalan Resûl (s.a.v.) ve sahabe’i kiram “Meta Nasrullah” (Allah’ın yardımı ne zaman) diyecek duruma gelmişlerdi ve Allah Subhanehû onlara;
“İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara. 214) demişti.
Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız.? Onlar öylesine yoksulluk ve yokluk çekmişler öyle sarsılmışlar ki peygamber ve yanındakiler. Allah’ın yardımı ne zaman gelecek? Diye niyaz etmişlerdi. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.(Bakara.214) ve Allah’ın yardımı gelmiştir.
Bugün biz Müslümanız dedik ama Müslüman gibi yaşayamadık suçu kendimizde değil başkalarında aradık, işte sonuç “Her kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz.” O da size (laiklik ve demokrasiyi sevdirir) artık o “şeytan” onun yakın dostudur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Hem demokrat hem Müslümanım derler ve kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet kıyamet günü huzurumuza gelince, arkadaşına: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!” der. Onlara: “Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.’ denir.” (Zuhruf Suresi, 36-39)
Evet, Rabbim Müslümanlar demokrat oldular, laik oldular ama bende Müslümanım diyerek Müslüman olduğunu kanıtlamaya çalışır hale geldiler. Gerçek şu ki Allah (c.c.) cenneti inanan ve itaat eden insanlar için bir sığınak, cehennemi de küfreden ve isyan eden insanlar için bir azap yeri olarak yaratmıştır. Dünyayı ise imtihan yeri olarak yaratmıştır. Bu imtihan alanında kazanan, cennete girer, kaybedenlere ise cehennem azabı vardır. Ama biz hiç gerçekleri düşünmedik hep kazanırız gözüyle baktık, çakıllara basmadan, dikenlere dokunmadan hep cennet hayali ile yaşadık, kısacası kulluğu başkasına yapıp, cenneti Allahtan bekledik bugünde, dün gibi elbette Rahmandan umutsuz değildik Rabbime şükürler olsun gerçekleri gören, yollarını belli edenlere, biz yolumuzu seçmiştik diyenlere selam olsun.
“De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar, basiret üzere Allah’a davet ederiz. Ben Allah’ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim.” [Yûsuf 108]
“Şüphesiz ki bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte Allah size bunu emretti. Umulur ki muttaki olursunuz.” [El-En’âm 153]
Allah’ın vaadi Resûl (s.a.v.) müjdesi elbette gerçekleşecektir. Allah (c.c.) yardım edecek, ta ki! Resûl (s.a.v.)’i örnek alırsak, onun metoduyla çalışma yaparsak, yollar virajlıda olsa dikenlide olsa, İçimizde pusuda bekleyen hainler olsa da, Mekke’den çıkacağız inşallah, Medine’ye varacağız elbette ki buda Resûl (s.a.v.)‘i örnek alan, onun metoduyla çalışan, fikirleri, duyguları, gayeleri bir olan Müslümanlarla kitleyi kurmakla olur.
Ya da öyle bir kitle varsa onunla çalışmakla olur. Tabi ki öncelikle bu kitle bütün benliğiyle karar vermiş, bir vacibi yerine getirebilmek için gerekenlerde vacip diyen bir kitle ve bu yola bas koymuş bir kitle ise samimiyetle yola çıkanlardan ise. Dünya sevgisi, ölüm korkusu olmayan, Müslümanlara vacip olan ne varsa Resûl (s.a.v.) metodu ne gerektiriyorsa örnek alarak hareket eden siyasi parti olması gerekir. Bu kitlenin rehberi Kuran, Sünnet, İcma’i Sahabe ve Kıyas’ı Fukaa olması gerekir. Sonra 2. Raşîdî Hilafet Devleti önce Allah’ın (c.c.) yardımıyla, sonra kınayıcının kınamasından çekinmeyen, vehen duygusu olmayan, samimi Müslümanların çalışmasıyla Allah’ın vaadi gerçekleşecektir.
Elbette ki bu yolda yürürken dün olduğu gibi bugünde çakıl taşları, dikenler, hainler de olacaktır. Ama şu bir gerçektir ki Allah (c.c.) vaadinden caymaz. Mutlaka hedefe varılacaktır. 2. Raşîdî Hilafet devleti kurulacaktır. Asıl problemleri aşabilirsek yani şeytanlaşmış insanları. Evet! şeytan görevi vermiş elamanlarına kendisi uzaklaşmış ben Allah’tan korkarım diyerek köşeye çekilmiş. İçimizdeki Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü “Şeytan insana inkâr et der. İnsan inkâr edince de ben senden uzağım; çünkü Alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım der.”(Haşr 16.)
İşte dünde, bugünde şeytan işini yapıyor. Sonrada onların (insanların) önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından elbette geleceğim ve sen onların çoğunu şükredici bulmayacaksın diyor ve bunun için uğraşıyor. “Allah (c.c.) dedi ki; sen oradan kınanmış ve kovulmuş olarak çık. Onlardan (insanlardan) her kim sana tabi olursa elbette sizin hepinizi cehenneme dolduracağım.” Şimdi aklımıza şu soru gelebilir Müslüman nasıl olurda İslam devletine giderken sorun olur.?
Olur! Çünkü şeytana fırsatı veren biz değimliydik buyurun işte Rahmandan yüz çevirmenin neticesi zillettir. (İblis) dedi ki:
“Senin, beni azdırman sebebiyle, Sen’in doğru yolunda onları (saptırmak için) elbette oturacağım. İşte şeytan işe başlar. Her kim Rahmanın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Ama onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet kıyamet günü huzurumuza gelince, arkadaşına: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!” der. Onlara: “‘Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.’ denir.” (Zuhruf Suresi, 36-39)
Bu çakıl taşları çok büyük sorundur bu demek değil ki! kafirler sorun oluşturmuyor mu.? Diye de sorulabilir tabiki onlarda sorundur. Yukarıda demiştik şeytan işini elamanlarına verdi diye. İşte kafirlerde görevi içimizdeki elamanlarına dostlarına verdi. Onun içindir ki! Biz bizi yani Müslümanları geçemedik ki dava taşırken! kafirlere anlatabilelim davayı. Çünkü Müslümanın kafası karıştırılmış, net bir fikir yok kimisi kavmiyetçi, kimisi ırkçı, kimisi milliyetçi, vatancı, devletçi, kimisi mezhepçi kimisi (a) parti, kimi (b) parti saymakla bitmez; evet yıllarca bizlere yani Müslümanlara düşman olarak şeytan ve kafirler gösterilirken nefsimizi (kendimizi) unuttuk. Açıkta görünen düşmanları görürken içimizdeki görünmeyen münafıkları unuttuk. Müslüman olmayıp da Müslüman gibi görünenleri unuttuk, bizden olmayıp da bizdenmiş gibi gözükenleri göremedik.! Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır. İnsanlardan öyle kimseler vardır ki gerçekte inanmadıkları halde “Biz Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler. (Bakara 7-8.) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: ‘İman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla sadece) alay ediyoruz derler. (Bakara14.)
İşte Müslümanların önündeki en büyük çakıl taşları bunlar.! Fikri ve zihniyeti bozuk olanlardır. Mekke’de oldukları gibi bugünde olacaklardır. Yalnız şu bir gerçek ki bugün Mekke’den çok daha basit, çok daha kolay değil İslam davetini taşımak. 1400 sene evvel Müslümanların önlerindeki müşriklerdi bugün farklı, o gün tebliğ varken, bugün hem tebliğ hem davet vardır. Neden! akliyatı ve fikriyatı, zihniyeti bozulmuş bir toplum oluşturulmuş. İşte bugün yollardaki dikenler ve çakıl taşları bu zihniyetin temsilcileri. Evet vaka olarak Mekke’yi yaşıyoruz çünkü o günde Müslümanları temsil eden bir devletleri yoktu. Bugünde yok. “Vaka aynıdır.”
Hz. Ömer (r.a) bir gurup insanların yanlarına uğruyor ve şöyle diyor burada filanlardan var mıdır.? Burada olanlar beni dinlesin! Duydum ki kendinize meclisler kurmuşsunuz ve bu meclislere yalnız kendi yakınlarınız ve arkadaşlarınız katılıyorlarmış ve insanlar artık bu filancanın arkadaşı, filancaların meclisinden demeye başlamışlardır. Herkes kendi meclisindeki ile arkadaşlık ediyormuş. Korkarım ki bunlar milletlere bölünecek. Sonra her grup kendi grubuyla sevinecek ve Müslümanların başına bir şey geldiğinde ise her grup kendi grubuna gidip görüşünü bildirir.Şunu bilesiniz ki! vallahi bu tutum dininiz için, şerefiniz için, izzetiniz için, aranızda bir birlik için uygun bir davranış değil.
Buyurun bugün aynı konumda değil mi Müslümanlar.? Namaz, zekât, hac, rükûu, secdeyi İslam’a göre yapacaksın, hayatını küfre göre yürüteceksin. Müslüman gibi inanacaksın kafir gibi yaşayacaksın. Bu büyük bir çelişki değil midir.? Şimdi soralım vaka aynı değil midir? Müslümanlar arasında birlik var mıdır.? Kimi milliyetçi kimi kavmiyetçi, kimi (a) partisinden, kimi (b) partisinden, kimi falanca; kimi filanca değil midir.? Yukarıda geçtiği gibi Hz. Ömer’in söylediği gibi İslam’a ne faydası var bu fırkaların.? Ve en çok İslam’a zarar veren şeytani tuzaklar, çakıl taşları bunlar değil midir.?
Müslümanların saygı duyduğu, ilim sahibi, akil adam denen şahsiyetler İslam’ı bilerek veya bilmeyerek, “İslam demokrasisi” diyebiliyorsa, hak ile batılı karıştırıyorsa ne olur. Şimdi sormak gerekmez mi? kim hilafet devletine giderken en büyük engel? Kafirler mi! yoksa Müslümanım deyip de laikte olurum diyen mi.?
Evet biz Müslümanlar olarak işin hep kolay tarafını seçtik. Kelimeyi Tevhid ile Müslüman olduk, Kelimeyi Şehadet ile kolaydan cennete gitmeyi istedik. Dikenli yollardan geçmeden, çakıl taşlarına basmadan, hep kolay olanı tercih ettik. Allah (c.c.) Resûl’de sizin için örnekler var derken biz kendimize örnek alamadık. Hep Resûl (s.a.v.) sevdiğimizi söyledik ama sevgimizi gösteremedik.
Evet günümüzde Müslümanlar arasında fazilet ehli insanlar çok azınlıktadır. Ebu hureyre (r.a) şöyle anlatıyor resul sav buyurmuşlardır: Yahudiler 72 fırkaya ayrılmışlardır benim ümmetim ise 73 fırka olacaklardır iste bugün Müslümanların hali ortadadır. Kimler kurtulanlar olacaktır? kimler Resûl (s.a.v.) ve sahabenin yolunda gidenler.
Allah bizlere kurtulanların amellerini işleyip kurtulanlardan olmayı nasip etsin.
Allah’ım sabır kalelerimizi sağlamlaştır, faniliğini algılamakta zorlandığımız dünyada bizleri her zaman tevekkül zırhıyla zırhlandır.
Allah’ım söz ve fiillerinde samimi, suskunluklarında münzevi ve adımlarında muttaki olmanın kararlılığını lütfet bilincimize.
Allah’ım bizlere bir vücudun âzâları gibi olma bilincini bahşet.
Allah’ım kapıldığımız dünyanın faniliğini, ölümün aniliğini, hesabın şeditliğini bizlere hatırlamayı nasip et.
Allah’ım bu ümmete zalimlerin, kâfirlerin ve işbirlikçilerinin tasallutundan kurtulup tek bir Devlet tek bir Halife etrafında daha önce başardığı gibi dünya sahnesinde izzet ve şeref dolu senin rızana lâyık bir tarih yazmayı lütfet.
Ey Mülkün sahibi! Ey nûru yerleri ve gökleri kuşatan Allah’ım! Senin vaadini gerçekleştirmek için ayaklarımızı sabit kıl.
Allah’ım biz mustazaflara yardımını ulaştır, rahmetini ve merhametini eksik etme üzerimizden.
Rabbim bizlere en yakın zamanda hilafet devletinin kurulmasını nasip et ve bütün Müslümanlara 2.Rasidi Hilafet Devleti tebaası olarak yaşamayı nasip et ve Rabbim bizleri razı olduğu kullarından eyle önümüzde bulunan çakıl taşlarını, dikenleri, mayınları kaldır. (Âmin)