Home / News / YAZARLAR / Mehmed Güney / Bozulan Aile Hayatı Ve Tükenen Neslin Korunması İçin Batıda Yaşayan Müslümanların Tutumu Nasıl Olmalı?
Bozulan-Aile-Hayati

Bozulan Aile Hayatı Ve Tükenen Neslin Korunması İçin Batıda Yaşayan Müslümanların Tutumu Nasıl Olmalı?

Konuya sözlerime sözlerin en güzeli olan Allahu Teâlâ’nın şu sözü ile başlamak istiyorum. Allahu Teala şöyle buyurdu:

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَبَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Size kendi nefsinizden huzura kavuşabilesiniz diye eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması da onun ayetlerindendir. Bunda, düşünen toplum için ayetler vardır.” (er Rum 21)

Mutluluğun hâkim olduğu huzurlu bir ortam her insanın arzuladığı, üzerine yüksek hayaller kurdurduğu bir olgudur.

Mutluluk veya saadet uzvi olmayıp daha çok fıtri olup sonradan kazanılanlar kategorisindedir. Yani yemek yenmediğinde, su içmediğinde, hava almadığında ölmek gibi değildir.     Sonradan fikirlerle kazanılan ve yerine göre insanın ihtiyaç duyduğu bir gelişmedir.

Bilindiği üzere saadet veya mutluluk ideolojilerdeki bakış açısına göre şekillenmektedir. Bunun için insanın kavuşmak istediği mutluluk, saadet ideolojilerin ortaya koyduğu fikirlerin tesiri altındadır. Buradan hareketle toplum, aile ve bireyler mutluluğu taşıdıkları düşüncelerle şekillendirmeye çalışırlar.

İslam ideolojisine göre saadet ve mutluluk anlayışı; Allahu Teâlâ’nın rızasını kazanmakla gerçekleşir. Onun için inananlar- Müslümanlar Allahu Teâlâ’nın razı olacağı işleri yaparak mutlu olurlar.

Kapitalizmde ise; saadet, vücudun lezzetine ait en büyük payı insana vermek ve bu lezzetin sebeplerini ona hazırlamaktır. (is. Nizamı 68)

Nasıl ki; toplumlar nizamlarla var olurlarsa aile yapısı da nizamla var olur. Erkek ve kadının birlikteliğinden, bir araya gelmesinden doğan alakayı düzenleyen nizama ictimai nizam diyoruz.

İslam’ın ortaya koymuş olduğu ictimai nizam Müslümanların hayatta vazgeçilmezlerindendir. Günümüzde İslam temelleri üzerine bina edilmiş bir ictimai nizamdan kaynaklanan fikirler üzerine yaşanıp-yaşamadığı konusu ise üzerinde durulması gereken önemli konulardan bir tanesidir.

Maalesef günümüzde dünyanın genelinde Müslümanların ictimai hayatlarını İslam’a göre şekillendirdiklerini söylemek çok zor. İslam temelleri üzerine bina edilmiş içtimai nizamın kaybolduğu, ilişkilerin menfaat üzerine bina edildiği bir dönemde yaşıyoruz.

Maalesef Müslümanların yalnızlaştığı bir dönemdeyiz. Elbette batıda yaşayan Müslümanlar da yalnızlaştı. Onlara sahip çıkacak, uzaktan da olsa el uzatacak bir devletleri de yok.   Müslüman ailelerin ellerinden alınan evlatlarını kurtaracak bir merci yok… Bir zamanlar çok büyük umutlarla geldikleri yerlerde yalnızlaşan Müslümanların hayat alanları kıskaç altında, yaşam damarları kesilmekte, batıdaki yaşam tarzına uygun yaşamaları için baskılar gün geçtikçe artmaktadır. Müslüman kimliklerinden kaynaklanan ne varsa ellerinden tek tek alınıyor veyahut terk etmelerine yönelik faaliyetler yürütülüyor.  İnançlarına, inançlarından kaynaklanan kültürlerine, hayat tarzlarına doğrudan müdahale ediliyor. Bu da yetmezmiş gibi aile yapılarına dolaylı şekillerde dokunulmaktadır. İslam kültürü ve Müslüman kimliğini korumada zorlanan veya batının tesiri altında kalan birçok Müslüman aile maalesef dağılmaya, yok olmaya, neslini korumaktan uzaklaşmaya başlamıştır.

Batının yoğun çabası ve ihanetler sonucu İslam’ın hayatımızdan sistem olarak uzaklaştırılmasından sonra -doğuda veya batıda farketmez- her alanda olduğu gibi günümüz Müslüman aile yapıları sistemli bir şekilde bozulmakta ve çökertilmeye çalışılmaktadır. Dışarıda yalnızlaşan Müslümanlar batının daha kolay hedefi olurken içeride/İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanların üzerine tatbik edilen küfür nizamları çerçevesinde yürürlüğe konan yasalarla, batının maşası olan yöneticiler eli ile ictimai hayata müdahale etmektedirler. Bu müdahale sadece ailenin dışarıdan çevrelenmesi ile kalmayıp aile içerisine de çok yoğun bir şekilde hücum etmektedir. İslami bağlar engellenirken sürekli batının kirli havası teneffüs ettiriliyor. Bu etki öyle noktalara sirayet ediyor ki bir Müslüman aile içerisinde yapılmaması gereken en önemli hususlar artık içeride/yuvada normal karşılanır bir hal alıyor.

Batılı bir aile profili dayatılıyor. Her türlü bozuk fikir ve düşüncellerle bunlara hizmet eden araçlarla batının hayat tarzı sevdirilmek isteniyor.

Tepkinin kaybolduğu, her şeyin içselleştirildiği bir dönemdeyiz. Bunun adına “normalleşme”, veyahut “batıda yaşıyorsan bu hayata ayak uydurmak zorundasın diyorlar. Toplum yapısının fesada uğratılmasından sonra kalan son kalenin de çökertilmesi hedefleniyor.  Maalesef kimi zavallılarca Kapitalizmin Müslüman aile yapısını da fesada uğratmasına çağdaşlık ve medeniyete geçiş gözüyle bakılıyor.

Müslüman ailelerin yıkımı beldelerimizde kapitalizmin yerli işbirlikçileri olan, Müslüman kisvesine bürünmüş kişiler eli ile gerçekleştiriliyorken batıda yaşayan yalnızlaşmış Müslümanlar da yaşadıkları hayatın içerisinde özgürlüklere düşüncesizce teslim olmakla yok oluyorlar.

Asimilasyon, uyum yasaları, özgürlükler çerçevesinde aileleri ve toplumu oluşturan bireyleri değiştirmek için ne gerekiyorsa yapılıyor. Bu işler sadece söylemlerde kalmayıp çeşitli üsluplarla hayata geçiriliyor. Aile desteği, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” tarafından yürütülen projeler sadece bu amaca yöneliktir.

İçtimai hayatta “ailevi güvence” yerine “devlet güvencesi” teşvik edilmektedir. Ailede babanın otoritesi elinden alınırken annenin annelik duyguları yok ediliyor. İçi boşaltılmış aile çatısı altında bireysel yaşamın egemen olduğu, bunun da devlet güvencesi altına alındığını görüyoruz. Ortaya çıkan tablo ise bir çatı altında menfaatlerinden dolayı bir arada yaşayan birliktelik. Batının aile hayatına biçtiği rol budur. Onun için batıda aile içi özgürlük doruk noktadadır. Ne babalık, ne annelik, ne de evlatlık ilişkileri fıtri özellikleri çerçevesinde yürümez. Batı onlara müdahale eder ve en aşağılık yaşam tarzı sunar. Anne başkaları ile aynı çatı altında dostluklar edinebilir, baba evladına cinsel istismarda bulunabilir, evlat istediği şekilde flört edebilir, eşcinsel yaşam tarzını tercih edebilir. Bunlar batı aile yaşam tarzında doğal görülenlerdendir. Bütün bunlar hukuk güvencesi altındadır ve korunmaktadır.  

Aile çatısına hem fikri hem de maddi bazda saldırılar o kadar yoğun ve etkili ki bu saldırılar karşısında direnen aile sayısı oldukça az. Veya çekirdek aile sayısı artık çok yüksek rakamlarla telaffuz edilemiyor.

Batı düşüncesi ve mefhumlarında köklü bir aile kavramı yoktur. Hatta laiklik/sekülerleşme batının kendi geçmişteki aile yapısını yadırgar ve utanç verici bir şeymişçesine ayıplar. Çok çocuklu aileler, çok nüfuslu ailelerin bir arada yaşaması özgürlükler terazisinde değerlendirilir ve hayat standartları önünde engel olarak nitelendirilir. Kendi geçmişlerinin aile yapısını alt-üst eden batıda artık evlenmek, çok çocuk sahibi olmak, yuva kurmak, aile olmak çok gerilerde kalmıştır. Batıya göç eden çok nüfuslu ailelerin durumu da böyledir. Çünkü bulundukları ortamdan etkilenmişlerdir.

Batıya göçen veya İslam aleminde var olan Müslümanların İslami fikri seviyesinin düşmesi, batı mefhumlarının hayata hakim olmasına yol açtı.  Müslümanlar bu mefhumlardan kaynaklanan hayat tarzının süsüne kapıldılar.  Bu bir değişim sürecidir ve basite alınacak bir durum da değildir. Çünkü değişim var olanı kaldırıp yerine başka bir şeyi koymaktır. Bu ise İslam’dan gelen aile yapısını inkar edip yerine batının mefhumlarından kaynaklanan aile düşüncesini oturtturmak demektir. Oysa Allahu Teala dünya süsüne müptela olanların inkarcılar olduğunu şu ayeti kerimede zikrediyor:

زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا “İnkar edenlere dünya hayatı süslü gösterildi…” (Bakara 212)

Kapitalizmin sunduğu hayat tarzı kökten inkarcılıkla doludur ve bu hayat tarzına geçiş Müslümanlar için bir kazanım değildir. Kafirler Müslümanların hiçbir alanda kazanımını da istemezler. Onlar ancak ayeti kerimenin devamında geçtiği gibi;

 وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُواْ Bu yüzden mü’minlerle alay ediyorlar…” (Bakara 212)

Onların İslam alemine taşıdığı her şey yıkım ve alay konusu içindir. Müslümanların -batının aile tarzını benimsemeden önceki- yaşantıları nasıl ki alay konusu edilmişse batı aile düşüncesine geçtikten sonra da Müslümanların aile hayatı alay konusu olmuştur.  Bir zamanlar Müslümanlar arasında “taaddüdü-zevcat” (erkeğin dörde kadar kadınla evlenmesi anlamına gelen İslami bir terimdir) aile çatısı batının en büyük hedefi idi (hala da öyledir). Bunun gibi kadının kocasına itaati de hedeflerden bir tanesi idi. Batı bu tabloyu hem ayıplıyor hem de kaldırmak için yoğun bir mücadele veriyor. Bu konuda büyük oranda başarılı da oldular. Artık Müslümanlar batının horladığı o düşünceleri sahipleniyor dillendiriyor ve batı türü aile seçeneğine öncelik veriyorlar.

Peki, Müslümanların bu değişimleri batıyı memnun etti mi derseniz deriz ki; batının memnun olduğu tek şey Müslümanların içerisine düştükleri batı türü, bozuk aile yaşantısında dağılmaları, parçalanmalarıdır. Onlar alaya almayı, küçük düşürmeyi, hor görmeyi çok severler.

Biz asıl soruyu batı hayranlığı yaşayan ve aile yapılanmasında batıyı ölçü alan Müslümanlara sormamız lazım. Müslümanlar demokratik mefhumlara göre aile hayatlarını düzenlemeye başladıkları günden sonra ister batıda yaşayan Müslümanlar olsun ister İslam alemindeki Müslümanlar olsun sağlıklı bir aile konumunu yakalayabildi mi? Elbette iyileştirici hiç bir kazanım elde edilmiş değildir. Aksine nerede ise demokratik düşüncelerin kökleştiği, özgürlük kavramının hayat bulduğu her ailede büyük sorun var, her ailede derin çatlaklar oluşmuş, nerede ise her ailede huzur kaybolmuş vaziyettedir.

Öyle ki; itaate tahammülü olmayan özgürlük müptelası evlat evden kurtulup kendine buyruk bireysel özgürlüğüne kavuşma peşinde. Evladının güzel bir gelecek yakalamasını isteyen anne baba bütün maddi imkanlarını kullanarak kızını ilim yuvası gördüğü (fakat şimdilerde virüsün, hürriyetler ve özgürlüklerin kaynak merkezleri olan) yüksek okul ve üniversitelere teslim etme telaşesinde.

Günümüzde insanlığın mayasını bozan sözde ilim yuvaları aile düşüncesini dinamitleyen cazibe merkezlerine dönüşmüştür. En çok bozulmanın, isyanın, tuğyanın, namus kavramının alt-üst edildiği,  haramların en çok işlendiği yerler buralardır. Düşünün!.. Böylesi bir atmosfer içerisinde yetişen erkek veya kızların aile kurma gibi bir düşüncesi olabilir mi? Olduğunu varsayalım sağlıklı bir şekilde yürüte bilir mi?

Kapitalist kültürün esintisine kapılmış neslin oluşturduğu toplum ve aileler çatırdıyor. Ne yazık ki günümüzde evladının maddi geleceğinden kaygı duyduğu kadar imanını kaybetmesinden kaygı duymayan anne babalar var. Gözümüzün önünde eriyen toplum, parçalanıp yok olan aileler, hiçbir işe yaramayan, bir o tarafa, bir bu tarafa savrulan acınası koca bir gençlik duruyor karşımızda.

Aile içi şiddetten tutun boşanmalara kadar artık yüksek rakamlarla telaffuz edilen adli suçlar… Burada istatistik tutacak değiliz. Bu konuda dosyaların kabardığı mahkemelerde görülen davalar ve adli suç orantısına bakmak yeterli.

Öyle oldu ki; mutlu aileleri tarihin sayfalarında arar duruma geldik. Nasıl ki genleriyle oynanmamış tohum arıyorsak aynen aile kurmak içinde genleriyle oynanmamış çekirdek aile arıyoruz. Mutlu bir aile gördüğümüzde de onu ilaç bulmuş gibi değerlendiriyor ve şaşkın şaşkın bu mutluluğu nasıl yakaladıklarını ve sırrını öğrenmeye çalışıyoruz.

Evet, nereden nereye!..

Bu olanların sebebini uzaklarda aramaya gerek yok. Elbette ki bütün bunlar bir günde de gerçekleşmedi. Veya sihirli bir el gelip toplumun her kesimini bir günde hallaç pamuğu gibi dağıtmadı. Bozulma insanlarımızın hayatlarının temel taşı olan akidelerinden ve ondan kaynaklanan düşünce ve mefhumlardan uzaklaşmaları ile başlamıştır.

Ailevi sarsıntıların, dağılmaların, bozulmaların sıradanlaşması, artarak çoğalması, toplumsal sorun haline dönüşmesi doğrudan tatbik edilen nizamın kendisinden kaynaklanır. Daha açık bir ifade ile İslami mefhumların, hayat tarzının yerine koydukları demokratik, laik sistemin getirileridir.

Müslüman aile yapısı ile alay eden, iffet ve namusun korunduğu yuvayı geri kalmışlıkla suçlayan, önce ninelerin aile yaşantısına çatan sonrada torunlarını ateşe atan sistem!

Çağdaşlığı yakalama adına, üç-beş kişinin batı medeniyetine aşık olması adına koskoca bir devlet (hilafet) yıkılmış, coğrafyası paramparça edilmiş, bu ümmet (münevver diye bilinen laik kafalılar eli ile) batı medeniyetinin laboratuvarına teslim edilmiştir. İslam aleminin batıya teslim olduktan sonraki durumu gerçekten içler acısıdır…

Hiç kimsenin hoş karşılamadığı bu olaylar karşısında ne oluyor İslam alemine, toplumsal yapıdan sonra neden aile yapıları çatırdıyor diye herkes sorguluyor.  Fakat nedense bütün bu olanlar çok çok övdükleri, vazgeçmeyiz dedikleri, savundukları demokrasiden, kapitalizmden, laiklikten ve bunların getirilerinden kaynaklandığı gündem konusu yapılmıyor.

Kapitalizmin uygulandığı batı ülkelerinde bunlar pek yadırganan bir husus olmaya bilir. Öyle de olsa batının içerisine düştüğü aile yapısı yine batının köklü, gelenekçi aileleri tarafından tasvip edilmemektedir. Aile olmak, neslin devamı insan fıtratının özelliklerindendir. Batıda eski alileler hala örnek aile olarak anlatılır. Geçmişlerindeki tutucu aile yapısına özlem duyulur. Onun için ailesini başkaları ile dost hayatı yaşarken gören bazı kişilerin gözyaşlarına hakim olamadığını göreceksiniz. Yine evini terk edip sokakta evlatlarının yalnızlaştığını gören ailelerin acılar içerisinde kıvrandığına şahit olacaksınız. Kapitalizm kendi insanı da olsa batıda da birçok aileyi mahvetmiştir.

Dediğimiz gibi bu özellikler ancak nizamlarla ya sağlıklı bir konuma dönüşür veyahut ta insan fıtratına ters düşen nizamlarla bozulur. Çünkü onlar nizamlarından kaynaklanan hadaratlarının gereği ne ise onu yaşıyorlar. Fakat söz konusu İslam beldeleri ve Müslümanlar olunca orada bir durup düşünmemiz gerekiyor. Bu gün hayatımızı çepeçevre kuşatmış yaşam tarzı bizim hadaratımız mı?!

Önce şunu belirtelim ki; bu meselenin herhangi bir toprak parçasında yaşamakla alakası yoktur. Nizamı uygulayan toprak değil toprak üzerinde insanlara hükmeden/aralarındaki alakaları düzenleyen nizamlardır. Aile hukuku da bunun dışında değildir.

Şu an İslam’la hükmolunmayan İslam coğrafyasında yaşamak da bu sorunlardan uzak kalmak anlamına gelmiyor. Nedeni çok basit; çünkü bu gün İslam âlemi de kapitalizm belasına müptela olmuş ve küfrün boyunduruğu altına girmiştir.

Dolayısı ile bu sistem altına giren, her meselesini batının hukukuna çözen Müslümanlar arzuladıkları mutluluğu, huzuru bulamazlar. Batı hukukuna göre yaşayıp İslami saadet veya mutluluğu yakalamak taban tabana zıttır. 

Günümüzde batıda ve İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanlar inançlarına göre aile yuvası kurma noktasında birçok sınırlamalarla karşı karşıya oldukları biliniyor. Müslüman şahıs İslami bir aile hayatı oluşturmaya yöneldiğinde bu engeller önüne teker teker dizilir, İslami aile yapısına geçişini zorlaştırıcı ne kadar sorun varsa önüne konarak adeta korku duvarları örülür. Bu şekilde Müslümanlar ne güvendedir nede korunaklı haldedir.

Daha aile olmadan Müslümanların hayatlarından önce helal, haram, namus, mahrem, nikah kavramı devreden çıkartılır. Sonra evliliğin cinsiyet üzerinden nefislerin, arzuların tatminine yönlendirilir. Evlilik öncesi alakalar (flört etmeler, evlilik öncesi dost ilişkiler vs.), nikah konusu (resmi nikah, dini nikah ayırımı, nikahsız birliktelikler), kadının yuva ile bağlantısı yerine iş hayatına sunulması (çalışan kadın, iş kadını, para kazanan kadın modelinin yoğun bir şekilde övülmesi ve benimsetilmesi), evden uzaklaştırılan kadının kocasından ve çocuklarından uzaklaştırılması (yorgun gelen kadının kocasına karşı asli işlerini yapamaması veya zorlanması, işe giderken çocuğunu kreşe veya bakıcıya teslim etmesi), özgürleşen kadının aile içerisindeki yapıya itaatinin sarsılması (büyük baba-dede, büyük anne-nine, baba, anne, evlat sıralamasının hayatta eski gücünü kaybetmesi), boşanmak ve tek yaşamanın sosyal güvencelerle cazip hale getirilmesi vs. bütün bu yapılanlarla aile kavramı çatırdıyor.

İslam temelleri üzerine oturmuş aile kültürünün yok olup yerini yavaş yavaş batı tarzı aile kültürüne dönüştürülmesi Müslümanın aile hayatından birçok şeyleri alıp götürüyor. İtaatin öğretildiği, iffetin, namusun, hayanın örtüsü olan aile kültürü yok artık. Her türlü çirkefliğe karşı tepkinin yok olduğu, ebeveynlerin aile çatısını küfrün ateşinden koruma gibi bir düşüncesinin, dertlerinin olmadığı bir döneme girdik.

Bütün bunların adına “özgürce yaşam” diyorlar.

Dikkat ederseniz aile olmada, aile meselelerini çözmede, nesilleri korumada ne atılan adımlarda ne de getirilen çözümlerde İslam hukuku işlemez, işletilmez. Her nerede olursa olsun Müslümanların aile yapısı Kapitalizme, batılıların arzusuna göre şekillendirilmeye çalışılıyor. Aile hukuku kapitalizme göre işliyor, sorunlar ve çözümler kapitalizmin ilkeleri doğrultusunda değerlendiriliyor ve dayatılıyor.

Evet, Müslümanlar olarak korumasız kaldığımız şu dünyamızda bu sorunların üstesinden gelmemiz mümkün mü? Bu sistem içerisinde İslami bir aile yapısı nasıl oluştururuz? Bu konuda önceliğimiz ne olmalı? Hele hele İslam davasını yüklenenler olarak bu işin üstesinden nasıl geliriz? Ve örnek aileler oluşturabilir miyiz?

Bu ve benzeri sorular büyük bir kesim tarafından sorgulanmıyor, belli bir kesim kendisini bu problemlerden dolayı yorgun hissediyor, belli bir kesim de artık düşünmek bile istemiyor.

Büyük sıkıntıların çekildiği günümüzde bu meselenin de diğer meseleler gibi çok ağırlaştığını genelde Müslümanlar olarak teneffüs etmekteyiz. Çözüm; “İslam’ca yaşamak” diyoruz fakat bu konuda İslam aleminde Müslümanların pek başarılı bir tablo çizdiği söylenemez. Bu meseleyi ciddiye alanlar elbette yok değil. Aileyi kurtarmak, çocukları yetiştirmek için o kadar çalışmalar yapılıyor, projeler üretiliyor ki bunları saymakla bitiremeyiz. Belki içlerinde kısmi isabet eden çözümlerde var fakat bu çözümlerde sistemin dikenli tellerine takılıp kalıyor.

Çözümler noktasında çok şeyler söylenebilir ancak çözümler ideolojik düşüncelerden kaynaklandığı için nizamın öngördüğü yapılanmaya ve korumaya muhtaçtır. Her ne kadar Kapitalist nizam altında İslami çözümler sunarsak sunalım aile çatısı kurulabilir fakat korumasız kalır. Bu aileyi korumaktan vaz geçelim anlamına gelmez ancak buna köklü çözüm sunmak gerekirse İslam Devleti Hilafet olmazsa olmazlardandır.   

Nasıl ki Hilafeti yeniden ikame etmek için bir değişime ihtiyaç varsa değişim bugün bozulan aile içinde geçerlidir. İslami bir aile yapısı oluşturmak ancak mefhumların değişmesi ile mümkündür. Değişimin metodu; mefhumları, kanaatleri, düşünceleri değiştirmektir. Bir Müslümanın aile hayatını değiştirmesi kapitalist/demokratik aile mefhumundan uzaklaşıp İslami aile mefhumlarına dönmekle gerçekleşir. Mefhumlar değişmeden batı kültürü kıskacında olan aile anlayışı, nesilleri kurtarma düşüncesi değişmez. Öyle ise işe önce aile mefhumlarını değiştirerek başlamak gerekir. Buda İslam’da aile hayatı, ictimai nizamla ilgili mefhumları kavramak ve hayata geçirmekle mümkündür. (Bunun için İslamda İctimai Nizam Takıyyudin En- Nebhani kitabına bakabilirsiniz.)

Bu anlamda ümmete batı mefhumlarının çarpıklığı, fıtrata ters olduğu gösterilmeli ve yerine İslam aile mefhumu kavratılmalıdır. Elbette hayat bulan bu mefhumları korumakla alakalı Şari’nin belirlediği bir dizi önlemler alınmalıdır. Eşi korumakla ilgili yöntemde aile meselelerinde nüşüz (kadının kocasına itaat etmemesi) yapanı cezalandırılması gibi. İslam özel hayatta bir dizi önlemler getirdi. Bu ve benzeri koruma ile alakalı hükümler İslam’ın hayatta olmasıyla iç içedir. Hilafetin olmayışı Müslümanları zayıf düşüre bilir. Fakat bu zayıflık Müslümanların aralarında kopmaları ile değil İslam düşüncesi çerçevesinde dayanışmaları ile kısmen de olsa atlatılabilir.  

Sadece günümüz için değil her zaman ve her husus için korunmanın diğer bir yolu emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l münker yapmak ile alakalıdır. Emr-i bi’l maruf nehy-i ani’l münker hem toplumu hem devleti hem de aileyi korumanın yöntemlerinden bir tanesidir. Dolayısı İslami hayat olsun veya olmasın emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l münker herkese, her kesime yapılır. İslam sultasının olmadığı günümüzde aileyi korumanın yöntemi emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l münkerdir.  Bu dayanışma içerisinde Müslümanlar ister batıda olsun isterse İslam beldelerinde olsun bu zorlukların üstesinden gelebilmek için direnç göstermek, birbirine kenetlenmek zorundadırlar. Bu ümmet olmanın bir gereğidir. Batı ümmet mefhumunu dağıtıp milliyetçiliği yerine koyunca Müslümanlar dağıldı ve en büyük aile olan Hilafeti kaybettiler. Bu günde eğer Müslümanlar dayanışma göstermeyip dağılırlarsa son kaleleri olan aile kurumunu da kaybederler. (Allah Korusun…)

Ayrıca...

batinin-islam-ummeti-kavramini-parcalama-plani

Batının “İslam ümmeti” kavramını parçalama planı

İslam ümmetinin farklı bir özelliği vardır. O da kavim, dil, ırk, meşrep farkı gözetmeksizin İslam …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir