Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / Erdoğan’ın Diplomatik ‘Zaferi’ Halep’i Düşürdü, Sıra İdlib’te / Mahmut KAR

Erdoğan’ın Diplomatik ‘Zaferi’ Halep’i Düşürdü, Sıra İdlib’te / Mahmut KAR

Dün ajanslara Türkiye ile Rusya arasında gerçekleşen diplomatik bir görüşmenin detayları yansıdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin ile bir görüşme gerçekleştirmiş, görüşmede Suriye’de dün gece başlaması öngörülen ateşkes ve Astana süreci ele anlınmış. Sözcü İbrahim Kalın görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, ateşkesin BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen grupları kapsamayacağını söyledi. Şimdi Kalın’ın şu ifadelerine dikkatlerinizi çekmek istiyorum: “Halep’te tesis edilen ateşkesin Suriye’nin diğer bölgelerine teşmil edilmesi, insani erişimin kesintisiz sağlanması ve siyasi sürecin canlandırılmasını amaçlamaktadır”

Hani derler ya “efendi efendi sadede gel” diye, işte bu tam da burada söylenecek bir sözdür. Kalın’ın açıklamasındaki sadet işte “siyasi süreç” ifadesidir. Zira bugüne kadar Türkiye’nin Suriye meselesinde yaptığı tüm diplomatik görüşmeler ve lobi çalışmaları Kalın’ın söylediği o siyasi sürecin sağlanmasına yöneliktir. O siyasi süreç ilk önce küçük adımlarla başladı, sonra canlanmaya çalıştı, çoğu zaman Suriye halkının basiret ve direnci ile canlılığı söndü. Şimdi işte o siyasi süreci yeniden canlandırmak istiyorlarmış Putin ile Erdoğan…

Herkesi Kandırdınız!

Bizde inandık öyle mi? Sinsice işletilmeye çalışılan bu siyasi sürecin asıl sahibinin Amerika olduğunu gizlemeye çalışıyorsunuz hala. Hala daha bu sinsi planın ortağı olduğunuzu insani yardım girişimleri ve ateşkes aldatmacaları ile kamufle etmeye çalışıyorsunuz. John Kerry ile Cenevre yollarını çok aşındırdınız şimdi birazda Sergey Lavrov ile Astana havası almaya gidiyorsunuz. Suriye’yi Rusya ile birlikte yürüttüğünüz diplomatik görüşmeler, anlaşmalar ve kararlar ile düzlüğe çıkaracağınızı iddia ediyorsunuz. Amerika dünyayı kandırıyor sizde bizi kandırmaya çalışıyorsunuz. Türkiye’deki Sivil Toplum Kuruluşlarını, muhalefet partilerini, hem Suriye, hem Türkiye, hem de Müslüman halkların tamamını ve birde size göz kırparak bu devrimi beş paraya satmak isteyen muhalif direniş grup liderlerini kandırmış olabilirsiniz ama bizi kandıramazsınız. Bizden korkun zira sizin ihanetlerle dolu Suriye siyasetinizin başını da ortasını da sonunu da çok iyi biliyoruz.

2011’de şu an zalim dediğiniz Esed’e devrimi nasıl bastırabilir konusunda brifing vermeye koşmuştunuz hatırlayın. Sonra Esed’in devrimi şiddetle bastırma yöntemine başkaldırıp Türkiye’ye sığınan ve Özgür Suriye Ordusu’nu kuran Albay Hüseyin Harmuş’u Esed’in zebanilerine teslim ettiniz. Ulusal Konsey dediniz tutmadı peşinden Ulusal Koalisyon’un oluşturulmasına yöneldiniz. Burhan Galyun tutmayınca Muaz el-Hatib’i denediniz. Sonra ABD’nin eli kana bulaşmamışlar çözümüne katkı sunmak için eski bir Baas yöneticisi Faruk Şara’dan bile medet umdunuz. Hüseyin Harmuş’a kapattığınız kapıları Menaf Telas’a niçin açtığınızı daha hala açıklamış değilsiniz. Amerika’nın o dönem Dışişleri Bakanı olan Clinton ile Operasyonel Mekanizma işbirliği adı altında Suriye ve özellikle de Halep’teki direniş gruplarının komutanlarını devşirmeye çalıştınız ama hiçbiri tutmadı. ABD, Halep’li Abdulkadir Salih’i koordinatlı suikast saldırısı ile öldürdüğünde şehidin arkasında durmadınız. Sizin için en utanç verici olan da herhalde düzenlenen Suriye Dostları Toplantılarında devrimci gruplar olarak bahsettiğiniz muhaliflere bugün terörist diyor olmanızdır.

Türkiye-Rusya Diplomasi Köprüsü Washington’da Kuruldu

Şimdi kalkıyorsunuz Rusya ile birlikte ortak mutabakat zeminleri oluşturduğunuzu, başarılı diplomatik temaslar kurduğunuzu ve Suriye’de çözüme doğru yol aldığınızı söylüyorsunuz. Ama biz biliyoruz ki, Rusya’nın Suriye’de kendine ait bir plan ve stratejisi yok. Biz biliyoruz ki, Rusya Suriye meselesinde ABD’nin siyasi çözüm planını gerçekleştirmek için çalışıyor. Yine biliyoruz ki, Rusya Suriye’de Amerika’ya rağmen bir adım atamaz. Bura da bir parantez açarak şunu söylemek isterim. -Ben bu satırları,  ABD’nin 35 Rus diplomata Amerika’yı terk etmeleri için 72 saat süre verdiği bir günde yazıyorum. Amerika Suriye meselesinde kendisinin istediği her şeyi yerine getirmesine rağmen sadece iç politik bazı hususlara binaen Rus diplomatları evine gönderebiliyor-  Ama Türkiye yıllardır teröre hizmet eden ABD ve Batılı devletlerin, işgalci Yahudi varlığı “İsrail”in ve Halep’te soykırım yapan Rusya’nın diplomatlarını kovamadı.

Amerika bugüne kadar Suriye ile ilgili aptalca plan ve stratejiler kurdu. Bazen Türkiye ile bazen Suud ve Katar ile bazen de İran ile çalıştı. Suriye meselesinde Rusya ile karşıt bir görüntü verdi. Böyle olunca dünyadaki tüm sorunlara “çözüm bulan” BM’den bugüne kadar Suriye için bir tek kınayıcı ve yaptırım uygulayıcı karar çıkmadı. Amerika ne yapsın, Rusya ve Çin BMGK kınama kararlarını veto ediyor değil mi? ABD tamda bunun böyle olmasını istiyor işte. BM, Amerika için Suriye’de Beşşar Esed’in ömrünü uzatmak için kullandığı uluslararası alandaki meşru bir propaganda aracıdır.

Suriye sürecinde bir türlü çözüm bulamayan ABD, özellikle 2016 Nisan ayı sonrasında kendisini daha geri çekmiş gibi göstererek süreçte Rusya ve Türkiye’yi etkin aktör kılmaya başladı. Bu yeni süreçte Rusya ve Türkiye’nin Amerika’nın talimatı ve gözetiminde ikili çalışma masası oluşturduğuna şahit oluyoruz. Aksi ispatlanıncaya kadar iddialı bir şekilde Amerika’nın talimatı ve gözetiminde diyorum. Nisan 2016 niçin bu kadar önemli peki? Çünkü bu tarih Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Obama’nın ABD’de o yılan hikâyesine dönen görüşmesi sonrasına tekabül ediyor. Türkiye siyasetinde temel politik değişikliklerin yaşandığı dönemdir bu dönem. İsrail ile anlaşma, Mısır ve Rusya ile yakınlaşma ve hatta Suriye ile dahi görüşülebileceği sinyalleri işte 2016 Nisan ayı ve sonrası dönemde Türkiye tarafından dillendirilen ve hayata geçirilen konulardır. ABD o güne kadar Suriye sürecini Türkiye’de Ahmet Davutoğlu üzerinden yürütüyordu. 2016 Mayıs ayı başında Ahmet Davutoğlu görevinden istifa etti/ettirildi. Ak Parti hükümeti pişkin bir şekilde Suriye ile ilgili geriye dönük kırık dökük ne varsa hepsini Ahmet Davutoğlu’na fatura etmeyi bile düşünmüyor değildi. Zira yeni Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamaları buna işaret etmektedir.

Erdoğan’ın Diplomasi Zaferi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mavi Marmara hadisesinde piyasaya ayar verdiği o sözleri hatırlıyorsunuzdur: “Siz kalkıp da Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanına mı sordunuz? … Her şeyi uluslararası diplomasi neyse bu diplomasi içinde yaptık, yapıyoruz, yapacağız.” Erdoğan’ın bu sözleri eğer o gün tüm İslami camia tarafından muhasebe edilseydi, diplomatik ilişkiler uğruna Müslümanların kanları yerde kalmazdı ve Türkiye’nin ihaneti ile Halep düşmezdi. Aynı diplomasi köprüsü Suriye meselesinde Rusya ile kurulmaya başladı. Fırat Kalkanı Harekâtı’nın Halep’e kumpas harekâtı olduğunu anlamak için bölgede çok gezmeye de gerek yok. ABD, Rusya, İran, Irak, Baas rejimi ve hatta “İsrail”den Fırat Kalkanı’na tek bir itirazın gelmemiş olması bile bu harekâtın Halep’e kumpas için başladığını gösterir. Öyle de olmadı mı? Türkiye Halep direnişinin içine adeta dinamit koydu. Gruplar arasından fitne tohumları ekti. Terörist ve ılımlı olarak onları ikiye böldü. Rusya’nın bombardımanlarına zemin hazırladı. Halep’in düşmesi için sivillerin tahliyesi propagandasını yaydı. Halep düşünce Türkiye, Rusya ve İran Moskova’da toplanıp Suriye’nin tümü için Amerikan planının kalan parçasını görüşmeye başladılar. Devrimin ilk yıllarında Suriye dostları toplantılarında Esed zalimi devrilecek diye konuşmalar yapan Erdoğan’ın bugün geldiğimizde Moskova’da diplomatik bir “zafere” imza atarak “Esed ile mücadeleye değil terörle mücadeleye öncelik verme” konusunda mutabakata varmış olması manidar değil mi?

Diplomatik Zaferin Resmi

Şimdi hem bu “diplomasi zaferini” savunanlara hem de “zafer kahramanı” Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soralım;

Halep’in düşmesi ve Haleplilerden temizlenmesi nasıl bir diplomatik zafer?

Bugüne kadar alınan tüm ateşkes kararlarını Rejim, İran ve Rusya’nın deldiği apaçık ortadayken tüm Suriye’de kalıcı bir ateşkesin Türkiye’nin girişimleri ile sağlandığını duyurmanız nasıl bir diplomatik zafer?

Halep’te tesis edilen ateşkesin Suriye’nin diğer bölgelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi zafer mi? Halep’in şu halde olması sizin utancınız değil mi? Yoksa bu utanç size yetmiyor mu?

Ateşkes kararının BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen grupları kapsamayacağını söylüyorsunuz. Bu sizin Dünya 5’ten büyüktür dediğiniz BM değil mi?

Halep’te Rus komutanların mazlum Müslüman kadınlar ve garip çocuklar ile çektirdiği şu fotoğrafları görmediniz mi? O kadın ve çocuğun gözlerindeki öfke sizi hiç mi öfkelendirmedi?

Onlar “Bizi kurtaracak bir Mutasım yok mu!” diye feryat ettiler ve beklediler. Siz ise sadece un ve ekmek göndermeyi ve yaraları sarmayı yeterli buldunuz. Yüreklerde açtığınız yarayı nasıl saracaksınız hiç düşündünüz mü?

Son söz;

Sizin zafer dediğiniz diplomasi Halep’i düşürdü, Halep halkını esarete ve Esed’in zebanilerinin insafına terk etti. Şimdi sırada İdlib ve tüm Suriye var. Hala bu “başarılı” diplomasiye devam edecek misiniz?

Mahmut KAR

Ayrıca...

Rapor: Suriye Zindanlarındaki Tutsak Kadınlar

Savaşın insan hayatını ve tabiatı tehdit eden doğası, ölümlere, sakatlanmalara, büyük göç hareketlerine, kısacası toplumun …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir