Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Önce ‘İsrail’e şimdi ise Mustafa Kemal’e yakınlaşmak zillet ve delalettir
yazar

Önce ‘İsrail’e şimdi ise Mustafa Kemal’e yakınlaşmak zillet ve delalettir

Kendince siyasi hamleler yapan ve bir seçimden başka bir seçime Müslümanları oyalayan bir siyasi hareket, zaman içinde yok olmaya mahkumdur. Omurgası olmayan başka devletlerin menfaatlerini gözeterek kendi maslahatını elde etmeye çalışan bir siyasi hareketin, uzun vadede hayatta kalması kesinlikle mümkün değildir. Bu tür siyasi hareketler, ipi elinde bulunduran devletlerin maşasıdır ve son kullanma tarihi geldiğinde raftan indirilirler. Onlar o devletler için sadece kullanılması gereken birer nesnedir, vadeleri dolduğu zaman çer çöp gibi imha edilirler. Kafirlerin gözünde o siyasi hareketler birer köledir ve sömürü zihniyetlerinin tatmini için araç olarak kullanılır. Bu acı ama gerçek olan hakikati sadece Türkiye’de değil tüm İslam beldelerinde müşahede etmek mümkündür.

Eskiden şeriat ve İslam düşmanları ile İslam´ın hakikatleri tartışıldığında, genelde Müslümanlar şu şekilde karşılık buluyordu: “Şeriatı yaşamak istiyorsan seni tutan yok Suudi Arabistan veya İran’a git’’. Onların gözünde şeriatı bu iki devlet ikame ediyordu. Bizler ise bu iki devletin İslam ve şeriatla uzaktan veya yakından alakasının olmadığını ısrarla söylüyorduk. Bugünlerde ise her iki devletin tamamen batı güdümlü birer kukla devlet oldukları çok açık bir şekilde görülebiliyor. 1979 yılında ABD’nin desteği ile kurulan İran Cumhuriyeti’nin sekiz sene süren ilk vekalet savaşı 22 Eylül 1980 senesinde Irak ile yapılmıştı. Ardından 2001 yılında ABD’nin kara günü olarak adlandırılan 11 Eylül saldırılarından sonra ABD, İran’ın büyük desteği ile Afganistan’a saldırı başlatmıştır. Daha sonra 2003 yılında yine ABD’nin yalanları ile Irak işgal edilmiştir ve bu işgalinde en büyük destekçilerinden biri İran’dır. Son olarak ise Suriye kıyamında ABD ve bölgedeki uşaklarının en başta geleni yine İran kukla devletinden başkası değildir.

Bunun gibi Suudi Arabistan’da baştan beri batının kadim dostudur ve Müslümanların yeraltı ve yerüstü imkanlarını batılılara peşkeş çeken bir devlettir. Suudi Arabistan birinci Körfez savaşı olarak bilinen ve 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan krizin sonucunda, ABD öncülüğünde, Birleşik Krallık, Fransa, Suriye, Mısır’ın da aralarında bulunduğu 40’a yakın ülkenin dahil olduğu koalisyon gücünün Irak’a karşı düzenlediği askeri harekatın (17 Ocak 1991-28 Şubat 1991) baş kukla devletlerinden biriydi. Bu savaşı bahane ederek ABD, Suudi Arabistan’da 100´e yakın askeri üst oluşturmuştur. Bu üslerin bir çoğu hala bulunmaktadır. Suudi Arabistan’ın gerçek yüzü ise bundan bir kaç hafta önce Kral Selman’ın oğlu Muhammed Selman’ın onlarca siyasetçi, prens ve bakanı medyanın deyimi ile yumuşak bir darbe yaparak tasfiye etmesi ile ortaya çıkmıştır. Veliaht Prens Muhammed Selman ve ülkenin müftüsü daha sonra şu rezil açıklamaları yapmışlardır:

 ” Önceden olduğumuz hale dönüyoruz. Tüm dinlere ve Dünya’ya açık olan ılımlı bir İslam ülkesine. Hayatımızın gelecekteki 30 yılını yıkıcı fikirlerle uğraşarak geçirmeyeceğiz. Onları bugün yok edeceğiz. Aşırıcılığı çok yakında sonlandıracağız. ” (Başkent Riyad’da yapılan ekonomi konulu bir konferanstaki panelde yapılan açıklama – 24.10.17 / tr.sputniknews.com)

Müftü ise şu açıklamada bulundu:

“İsrail’e karşı savaşmak caiz değil, Hamas bir terör örgütü ve Hizbullah’a karşı İsrail ordusuyla işbirliği yapmamız mümkün” (Suudi Müftüsü Abdülaziz Al-i Şeyh – 14.11.17 /http://www.mepanews.com)

Suudi Arabistan’ın zelil müftüsü tarafında yapılan bu açıklamalar tabiki lanetlenmiş İsrail’in oldukça hoşuna gitmiş olmalı ki İsrail İletişim Bakanı Eyüp Kara şunları söyledi:

“Suudi Arabistan Müftüsü ve Ulema Heyeti Başkanı Abdülaziz Al-i Şeyh’i Yahudilere karşı savaşmayı ve onları öldürmeyi yasaklayan fetvasından dolayı tebrik ediyoruz. Al-i Şeyh, Hamas’ın terör örgütü olduğunu ve Filistinlilere zarar verdiğini, Aksa’da yapılan gösterilerin demagojik olduğunu ve İsrail ordusu ile Hizbullah’ı yok etmek için işbirliği yapılabileceğini söyledi. Ben Müftü’yü İsrail’i ziyaret etmeye davet ediyorum; yüksek düzeyli bir saygı ile karşılanacaktır.” (14.11.17 /http://www.mepanews.com)

Tüm bu gelişmeler aslında tüm gayri İslami devletlerin ve başındaki hain yöneticilerin ne kadar zelil olduklarını ortaya koymaya kesinlikle yeter.

Bu gerçekleri hatırlattıktan sonra gelelim son haftaların bir numaralı Türkiye gündemine. Bahsetmiş olduğumuz gündem ise Erdoğan’ın isteği ve talebi ile AKP ve destekçilerinin CHP’den daha radikal bir şekilde Atatürkçü olmalarıdır. Bilindiği üzere AKP ve lideri Erdoğan’ın özellikle İsrail açılımından sonra yani Haziran 2016 tarihinden sonra koşar adımlarla muhafazakar Atatürkçülüğe doğru kaymaya başladı.  Hatırlayacağınız üzere bir zamanlar bir numaralı AKP kalemşörlerinden olan Cem Küçük Nisan 2017’de  1AN TV’de şunları söylemişti:

‘‘Radikal İslamcılarla ve Mavi Marmara’daki manyak tiplerle’‘ (2.04.17 / tr.sputniknews.com)

Bu söz Erdoğan tarafından yalanlanmamıştı bilakis Hindistan ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorusu üzerine bunu teyit edecek sözler sarf etmişti. Söylediği şuydu:

“İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor” deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Onların da böyle bir hakları yok, benim de yok. Kaldı ki ebedi alemin ölçüsü hiçbirimizin elinde değil. Kimse bunu teraziye çıkarmasın. Hele hele çok ağır olacak ama uluhiyet davasına da kimse girmesin…” 

Ardından 16 Nisan Referandumu oldu ve sonrasında MHP’ye rağmen elde edilen sonuç Erdoğan’ı hiç memnun etmedi. Daha sonra değişik belediyelerde ve AKP’nin pankartlarında hep Atatürk ve Mustafa Kemal vurgusu gündeme getirildi. Erdoğan’ın havuz medyası ise birden Mustafa Kemal’i öven programlar yapmaya başladı. Yıllardır TV-NET kanalında Derin Tarih programı yapan Mustafa Armağan birden kurban olarak seçildi ve mahkemelik oldu ve çıkarıldığı mahkemede Atatürk’e hakaretten 1 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Daha sonra medyada şu haber gündeme geldi; ‘‘Osmanlı döneminde Damat Ferit hükümetinde Şeyhülislam olarak görev yapan ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’e ölüm fetvası çıkartan Mustafa Sabri’nin adının Tokat’ta yeni açılan bir imam hatip lisesine verilmişti. Okulun ismi Jandarma Astsubay Üstçavuş Yakup Akdağ olarak değiştirildi.‘‘  Özellikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile 10 Kasım Atatürk’ü anma günlerinde Erdoğan adeta Kılıçdaroğlu’nu kıskandıracak bir Kemalist taraftarı olduğunu tüm Türkiye göstermiş oldu. Lakin Erdoğan’ı tanıyan ve bilenler aslında bunun 2015-2016 tarihinde başlamadığını da bilir. Malumunuz olduğu üzere Erdoğan 1993 yılında Dinamik programı olarak bilinen bir açık oturumda şunları söyleyerek Mustafa Kemal’i övmüştü:

‘’Yıllardır ben Atatürkçüyüm diye geçinenlerin ben Atatürkçü olduğuna inanmıyorum….Atatürkçüyüz diyenler, Atatürk Milli Harb Sanayisi’ni kur dediği halde bunlar kurmamıştır…Bu mu Atatürkçülük?’’ Bunun üzerine Gazeteci Ahmet Altan haklı olarak şunu soruyor; “Şöyle anlıyorum. Öyleyse gerçek Atatürkçü sizsiniz?’’. Ardından programda olan Ercümend Özkan Erdoğan’a hitaben şunları söyleyerek eleştiriyor; “İngiltere’nin muhbiri olan Mustafa Kemal’in yapamadıklarını şimdi Refah Partisi mi yapacak?’’. Buna cevaben ise Erdoğan şunları söylüyor; “Ebu Cehil’lerden, Ebu Sufyan’lardan buyana insanların güvenli olanları vardır, iyilikleri vardır kötülükleri vardır, bir insanı siz her yönü ile kötü olarak kabul edemezsiniz’’. (1993 Dinamit programında – Ahmed Altan)

Aslında Erdoğan izlemiş olduğu siyaset ile hiç bir zaman İhvan/Milligörüş çizgisinden ayrılmamıştır. Nedir bu çizginin ana hatları? Maslahat, menfaat eksenli dini hassasiyetlerin kullanılması. Yine milli duyguların ön planda olması. Evet bu maalesef yıllardır Müslümanların oyalanmasına ve yanlış beklentilere kapılmasına sebep olmuştur. Şuanda bunun açıkça örneğini yaşamaktayız. Müslümanların duyguları ile adeta dalga geçen ve onların desteği ile iktidara gelerek Müslümanların en azılı düşmanları olan ABD, Rusya ve İsrail’e hizmet eden bir siyasi anlayışın ürünüdür AKP ve Erdoğan.

Muhafazakar Atatürkçü zihniyeti ile alakalı iki örnek daha vererek konuma son vermek istiyorum. Birinci örnek haberlere şu şekilde yansımıştı:

NATO, Norveç’te gerçekleşen Trident Javelin tatbikatı esnasındaki bir simülasyonda Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan skandal uygulamalar hakkında açıklama yaptı. 

NATO yetkilisinden alınan bilgiye göre, diğer olayda Norveç Silahlı Kuvvetlerine bağlı bir sivil personel Hollanda’daki karargahta simülasyon çerçevesinde kullanılan sanal bir sohbet mecrasında ‘Recep Tayyip Erdoğan’ adlı sahte hesap açtı.  

Norveç ordusuna bağlı personel, sahte hesapla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın simülasyonda ‘düşman ülke liderleriyle’ yakın ilişki kurduğu ve iş birliği yaptığı mesajını verdi. (tr.sputniknews.com / 17.11.17)

Bu olayın zamanlaması ve özellikle hem Mustafa Kemal hemde Erdoğan’a karşı bir hamle olarak tezgahlanması kesinlikle tesadüf olmasa gerek. Yine bir algı operasyonuna benziyor. Erdoğan ve kadim dostu M. Kemal batı tarafından saldırıya maruz kalıyor ve sözde güçlü lider Erdoğan batıya kafa tutuyor ve tatbikata gönderilmiş olan 40 Türk askeri geri çekiliyor. JWC Komutanı Andrzej Reudowicz, konuya ilişkin özür mektubu yayınlıyor ve  NATO Genel Sekreteri Vekili Rose Gottemoeller‘de ‘çok üzgün’ olduğunu belirtiyor. Ardından tiyatro başarı ile tam zamanında bitiriliyor. Bir başka algı operasyonu ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan geldi. Haber şu şekilde:

İçişleri Bakanlığı kışlalara genelge gönderdi. Bundan böyle askeriyedeki yemek duaları ‘Tanrımıza hamdolsun’ diye değil, ‘Allahımıza hamdolsun’ diye başlayacak. (birgun.net / 23.11.17)

Bu şekilde muhtemelen halk arasında şu algının yaygınlaşması istenildi;  ‘‘Bak gördün mü yıllardır peygamber ocağımızda Rabbimiz veya Allahımız değil tanrımız ile yemeye başlanılıyordu. Şimdi ise Allahımız olarak askerlerimiz yemeğe başlayacaklar. Helal olsun Reise.‘‘Maalesef bu algı operasyonlarını yıllardır görüyoruz ve artık nerdeyse alıştık. Lakin hala buna kanan önemli bir kesim var Türkiye’de. Belki de bu kesimin uyanması için Erdoğan ve üzerinde oturduğu gayri İslami sistemin devrilmesi gerekiyor ve daha sonra yapılan tüm rezillikler tekrar tek tek anlatılması gerekiyor. Aksi taktirde uyanmaları ve gerçekleri görmeleri mümkün gözükmüyor.

Kardeşiniz Mehmet Aydın

25.11.17

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir