Kapitalizm de her şey çok hızlı ilerleyip yeni ürünler üretilirken bir yandan da çok hızlı bir şekilde eskiyen hatıralarımız oluyor! Daha tadını, kokusunu alamadığımız nice hatıralar ile beraber bizde hızlıca eskiyip gidiyoruz. İlk elimize aldığımız oyuncak ya da telefon ile yaşadığımız o heyecan, o tutku, o an, bir anda içimizde sönüyor. Geride sadece var olduğunu bildiğimiz hatıralar ama tanıyamadığımız bir koleksiyon bırakıyoruz.
Hayata dair verdiği fikirleriyle karşımıza çıkan insanlara da aynı şekilde davranıyoruz. Yeni ürün, Yen’i insan! Ve ve ve…! Her şeyi kendi EGO’muzun mutluluğu için yapıyoruz! Sahi; mutluluk kavramının anlamı bu mu? Yeni olan ürün, Yen’i olan insanlarla durmadan vakit geçirip eskitmekmidir? Eskiteceğin bir şeyin mutluluğu olur mu? Ya da aslında bu zihniyetle mutluluk eskiyen bir kavram mıdır? Yoksa elinizdeki eskide olsa yüzünde ki eskilik de olsa, artık yaşlılıktan mor çizgiler olsa da hala daha eski olanlarla hayata gülümseyebilmek ve sabredebilmek midir MUTLULUK?
Teknoloji ve sosyal medyada ile Yen’i yüzler tanırken her geçen gün yeni yüzler ile farklı hayatlara teşebbüste bulunuyoruz. Hızlı geçen bu hayat içinde hızlıca eskiyen yüzler biliyoruz. Bazen şöyle bir söylem çıkar ağzımızdan; gelen gideni aratır. Hayır kardeşim, sen geleni çabuk eskittin. Daha onu anlamadan, onu koklamadan var olduğunu bildin ama tanıyamadın. Onu bir çöp gibi bir köşeye fırlattın, onu kırdın, döktün. Ve sonra ardında bir yığın insan koleksiyonu oluşmuş dağ gibi birikmiş kendisi de yalnız bırakılmış bir insan figürü olarak ortada kaldın! Çünkü o kadar çok hızlı yaşıyorsun ki hayatı, arkanda geriye bıraktıkların ve sen! Onlar Doğu boylamında sen batının en ucunda! Artık yorgunsun yaş olmuş 55! Ne geriye dönmek için dizlerinde derman nede onlarda senin yaptıklarını kaldırabilecek kalp bırakmadın. Bütün her şeyin suçlusu aslında sensin! Hayır kardeşim, sen gideni arattın. Gelen gideni aratmadı. Çünkü sana gelenler hep giden oldu. Ama sen o kadar bencildin ki, ben hiçbir şey yapmadım dedin kendini kandırdın tek kaldın. Çünkü hep “ben” dedin. Bence fazla geç olmadan “biz” diyebilmen için yanındakilerin canlı ya da cansız her neyse değerini bil, koru, gözetle, tanı. Çünkü ; “ben” kelimesi birinci tekil şahıstır. Seni tekliğe, yalnızlığa itecektir. Kendini ilahlaştıracaksındır. Oysa sen aciz, eksik, sınırlı bir varlıksın. Yalnızlık sana mahsus olan bir şey değildir. Yapma böyle yalnız kalırsın. “Ben” seni öyle bir benliğe götürür ki , “ben” liğin zirvesinde yaşarsın ama yalnızsındır. O zirvedeyken gururun seni öyle bir kuşatır ki geriye dönmeyi gurur yaparsın. Sonra ise o “ben”lerin “en”lerinde ki zirvesindeyken kendini oradan atarsın. Çünkü sen çevrene ve yaratıcısına muhtaç olan bir varlıksın. Hadi benliğinden çevreni kaybettin peki Rabbinide kaybettin, çevrendekilerde aynı sen ise, bunları kaybettin demektir . Peki sen rabbini bulabilecek misin? Hadi ne duruyorsun? Nefes alıyorsan bilki hala Rabbin seninle! Zirvedeki rakımın ağırlığının kulaklarında ki uğultusunu aşağıya doğru indikçe duyacaksın, sen aldırma o seslere, Bırak’ ta kırılanların seslerini biraz duymuş ol. Hadi in oradan aşağıya bize katıl sende “biz” ol. Biz seni seviyoruz. Benliğin Zirvesi çok soğuktur gel üşütme sana bir risalet vereceğiz onu üzerine giyin. Kışın sana mont olur yazları ise esenlik olur. Hayatın tadına gel birde onunla bak. Mutluluk “biz”le başlar. Mutlu bir hayat; Bize biz demeyi öğreten ve yaşatan yaratanın Rabbiyle başlar. Birde hayata Rahman’ın verdiği açıdan bak. Çünkü hayatı yaratan Allah seni bu hayatta nasıl yaşayıp mutmain edip mutlu edecek ve seni yaratan da Allah olduğu için mutluluğu şimdi tadacaksın kardeşim yanında biz olmasakta.
Emir Hüseyin Tüysüzoğlu