Allahu Teala’nın izni ile İslam Ümmeti bir kez daha Ramazan ayına kavuştu. Bir kez daha şeytanlar zincirlere vuruldu, ibadetlerin ecir dereceleri arttırıldı. Elhamdülillah!
Önceki senelerden farklı olarak Covid 19 virüsü ile mücadele etmede (!) izlenen siyasi yol haritasından dolayı Ramazan ayını evlerimizde, eş dost aile iftar sofralarından, teravih namazlarından mahrum geçirmekteyiz. Fakat bir husus var ki bu hiç değişmedi; Müslümanlar olarak bizlerdeki yerleşik Ramazan ve oruç anlayışı. Ramazan ayı denilince açlık, susuzluk, zorluk, yorgunluk, bir aylık yoğun ibadet temposu, bir ay süresince fakirleri gözetme, güzel yiyecekler ile midemizi tıka basa doldurmak geliyor aklımıza. Evet, bu sene bin bir çeşitli zengin iftar sofraları kurulamadı belki ama sosyal medya yine doğru açıdan yakalanmaya çalışılmış çiçekli böcekli sofraların Ramazan menüleri paylaşımları ile dolup taştı. Hocalarımız sahur ve iftar vakitlerinde ekranlarda yerlerini aldılar ve sosyal mesafeyi dikkate alaraktan, önceki Ramazanları yad edip, aynı hususlardan tekrar tekrar bahsettiler. Peki eksik olan neydi?!
İçerisinde bulunduğumuz şu değerli günlerin anlamını kavrayabilmek için Ramazan ayının ve oruç farziyetinin gerçeğini incelemeliyiz ki Ramazan ayından hakkı ile faydalanalım ve bu mübarek aydan kazançlı çıkalım.
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici,
doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın
indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç
tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka
günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün
bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı
tazim etmeniz, şükretmeniz içindir..”
(Bakara 185)
Paylaştığımız
ayeti kerime Medine ‘de indi fakat vakıasını anlayabilmek için tarihte çok daha
geriye ilk insanın yaratılışına gitmemiz gerek.
Allahu Teala Âdem (as)’ı yarattı ve onu eşrefi mahluk kıldı. Âdem (as)’a cennet
verildi ve Allahu Teala’ya olabileceği en yakın yer layık görüldü. Daha
sonrasında bilindiği gibi, şeytanın vesveselerine kapılmalarının sonucunda Âdem
ve Havva (as) cennetten yeryüzüne indirildiler. Allahu Teala onlara : “Orada
yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız”
dedi.” (Araf 25)Cennette Rabbine o kadar yakın iken dünya hayatında Âdem (as) Rabbine yakın
olmaktan men edildi. Mertebe olarak meleklerden üstün iken, yeryüzünü şeytan ve
zürriyeti ile paylaşmak durumunda kaldı. Zira yeryüzüne indirilen sadece Âdem
ve Havva (as) değildi. Şeytan da cennetten kovulmuştu…
Bu durum Âdem ve Havva (as)’a büyük bir ıstırap veriyordu. Üstelik dünya hayatı
zorluk ve imtihanlar ile doluydu. Fakat Rahmet sahibi Allahu Teala Âdem (as) ve
onun çocuklarına tekrar Rabbe kavuşmanın, tekrar baki olana dönmenin, tekrar
yükselişin yolunu vahyedeceğini vaad etti. Allahu Teala şöyle buyurdu:
يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪يۙ فَمَنِ اتَّقٰى وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
“Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.” (Araf 35)
Verilen bu sözün yerine getirilmesi adına adem oğullarına peygamber üzerine peygamber, rehber üzerine rehber gönderildi. Adem (as)’a verilen söze, asırlar sonra İbrahim (as) Rabbinden Naim cennetlerini talep eden duası ile varis oldu.
وَاِذِ ابْتَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَاَتَمَّهُنَّۜ قَالَ اِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ اِمَامًاۜ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۜ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِم۪ينَ
“ Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış,
İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni
insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)”
demişti.
(Bakara 124)
Allahu teala İbrahim (as)’a İshak ve İsmail (as)’ı bahşetti. Kabe’nin inşası ile birlikte Tevhid dinini yücelttiler. Ardından Allahu Teala İshak (as)’ın soyundan Yakup (as), Yusuf (as) gibi birçok peygamber gönderdi. İsmail (as)’ın soyundan ise süregelen bir peygamberler zinciri olmadı taki asırlar sonrasında Muhammed Mustafa Salahu Aleyhi ve Sellem’e Ramazan ayında Kuranı Azimüşşan verilene dek. Yani Rabbimizin Adam (as) ve adem oğullarına yapmış olduğu vaadini yerine getirdiği ve İbrahim (as)’ın binlerce yıllık duasını tamamladığı aydır Ramazan. Kıyamet gününe dek insanoğlu her Ramazan ayı bu gerçeğe şahitlik edecek.
Ramazan ayı ve
oruç farziyetinin serüveni henüz burada sonlanmıyor elbette.
Ramazan ayından bahseden Bakara suresi Peygamber Efendimiz’e hicretten sonra
vahyedildi. Yani içerisinde ve etrafında birçok Yahudi’nin yaşadığı Medine
şehrinde indi. Söz konusu surede Allahu Teala, İsrail oğullarına daha önce
gönderilen kitap ve şeriatların neshedildiğini ve Muhammed Sallahu Aleyhi
ve Sellem’in son peygamber olduğunu buyurmaktadır. İsrail oğulları ise
son bir peygamberin geleceğinin bilince idiler. Rivayetlere göre kendilerine son
olarak altı asır önce İsa (as) gönderilmişti (Buhari). Bu denli uzun bir aradan
sonra gelecek peygamberin son peygamber olacağını biliyorlardı. Hatta hahamları
kitaplarında belirtilen son peygamberin alametlerini inceliyor, aralarında bu
hususu tartışıyor, nesilden nesile bunları aktarıyorlardı. Bu husus öylesine
gündemlerini meşgul etmekte idi ki Araplar ile aralarında herhangi bir
huzursuzluk çıktığında, son bir peygamberin geleceğini, kendilerini zaferlere
ulaştıracağını, büyük ihtişamlı günlere kavuşacaklarını söyleyip onları tehdit
ediyorlardı. (İbn Hişam) Peygamber Efendimiz İslam risaleti ile geldiğinde ise
Yahudi topluluğunun içerisinden: “Bunlar bizlere haber verilen
alametlerdendir,” diyenler oldu fakat Yahudilerin önde gelenleri, hahamları
Rasulallah (sav)’in İshak (as)’ın soyundan değil de İsmail (as)’ın soyundan
gelmesini kabullenemediler. Son peygamberin İshak (as)’ın soyundan gelmesi
gerektiğini savundular.
بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْ اَنْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بَغْيًا اَنْ يُنَزِّلَ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۚ فَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ عَلٰى غَضَبٍۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ مُه۪ينٌ
“Allah’ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları
için Allah’ın indirdiğini (Kur’an’ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne
kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kâfirler
için alçaltıcı bir azap vardır.”
(Bakara 90)
Nihayetinde peygamber efendimizi yalanlamaya ve kitaplarındaki alametleri örtbas etmeye kadar giderek, topluluklarından insanların Rasulallah Sallahu Aleyhi ve Sellem’e iman etmesinin önünde durdular.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۙ اُو۬لٰٓئِكَ مَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ اِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi (âhir zaman
Peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte
onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır.
Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.”
(Bakara 174)
Dahası Yahudiler Aşura orucu, Musa (as)’dan Kuranı Kerim’de sıkça bahsedilmesi, Kudüs’ün Müslümanların kıblesi oluşundan dolayı Müslümanları kendilerinden sapmış bir fırka olarak görüyorlardı.
Allahu Teala İsrail oğullarını bir zamanlar cümle âleme üstün kılmıştı (Bakara 122). Fakat onlar şımarıp ısrarla verilen nimetlere nankörlük ettiler ve gönderilen peygamberlere iman etmek yerine öldürdüler (Bakara 61). Bu durum daha fazla bu şekilde devam etmeyecekti! Son peygambere göz göre göre inatlaşarak iman etmemeleri bardağı taşıran son damla olmuştu. Kuran ayetleri meydan okudu İsrail oğullarına; madem soy davası güdüyorsunuz, İshak (as) İbrahim (as)’ın oğludur. Haydi! Sadakatinizi İbrahim (as)’a gösterin diyordu adeta.
وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ
“Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun,
biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.”
(Bakara 130)
Ardından Allahu Teala Kabe’nin inşasından bahsedip Müslümanlara artık Kudus’e değil, Kabe’ye yönelip namaz kılmalarını emretti.
قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu
(vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın
kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir.”
(Bakara 144)
Kudüs önceki peygamberlerden miras kalan tevhid davasının merkezi idi. Kıyamete kadar sürecek olan bu davada Muhammed Mustafa Sallahu Aleyhi ve Sellem ise zincirin son halkasıydı. Kıblenin değişmesi ile İsrailoğullarının gözleri önünde Nubuvvetin İshak (as)’ın neslinden İsmail (as)’ın nesline geçişi ilan edildi. Artık Ümmeti Muhammed’in kıblesi, merkezi Kâbe olarak belirlenmişti. Allahu Teala bu durumu bir imtihan vesilesi kıldı. Rabbine sadık olanları ortaya çıkardı. Bu olay Yahudileri son derece rahatsız etmişti. Durumun ciddiyetini hissetmeye başlamışlardı fakat buna rağmen alay etmeye davam ettiler.
سَيَقُولُ السُّفَهَٓاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلّٰيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّت۪ي كَانُوا عَلَيْهَاۜ قُلْ لِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُۜ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
“İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden
onları çeviren nedir? diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah’ındır. O
dilediğini doğru yola iletir.”
(Bakara 142)
Kıble’nin değişmesinin ardından ikinci değişim dalgası geldi. Ve Allahu Teala şöyle buyurdu:
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu
eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise
sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun…”
(Bakara 185)
İsrail oğulları afallamışlardı; “Bütün bunlar ne demek oluyordu böyle?!” Orucun süresi bir ay olarak belirlenmiş, Kitap tüm insanlığa takdim edilmiş ve Müslümanların dahi henüz bilmedikleri bir husus açıklanmıştı ki Kurani Azimuşşan Ramazan ayında göklerden indirilmişti. Öyle bir inmişti ki yeryüzüne…Subhanallah! İnişi için yedi kat semada yeni düzenlemeler yapılmış, cinlerin ve şeytanların semavî haberleri dinlemeleri yasaklanmıştı. Vahiy titiz bir şekilde korunmuştu. Dinlemeye kalkışanolursa gönderilen alevlerle dinleme yerlerinden sürülmekteydiler.Cinler ve şeytanlar: “Semanın haberiyle bizim aramıza giren şeyin, çok mühim bir olay olduğunda şüphe yoktur. Acaba bu olay, ne olabilir,” deyip yeryüzüne dağılmışlar cevabını aramaya başlamışlardı. Bazıları Nahle’de Kur’anı işitince: “Vallahi bizimle semanın haberi arasına giren şey budur! O halde buna inanmamız gerekir.” dediler ve iman ettiler. (Buhari ve Muslim)
Bütün bunlar şu anlama gelmekte; Müslümanların
oruç ameli Yahudilerin oruç amelinden tamamen ayrıldı. Üstelik ilahi rehberlik
artık sadece İsrail oğullarına has değil, Kitap tüm insanlığa yol gösterici
olarak indirildi. Bununla birlikte Kuranı Kerim delilini kendi rehberliğinde
yani bünyesinde barındırmasıyla kıyamete kadar meydan okuyan mucizevi bir kitap
olarak var olacak. Ayrıca Allahu Teala Kurani Kerim’i söz konusu ayeti
kerime’de El-Furkan olarak takdim etti. El Furkan, Hak ile Batıl’ı birbirinden
kati bir şekilde ayıran nihai kitaptır. Başka el Furkanlar indirilmeyecek yani doğrular
ve yanlışlar kıyamete kadar değişmeyecek şekilde sabitlendi.
Anlaşılacağı üzere sadece Kıble değişmedi, Ümmeti Muhammed’in rotası
değiştirildi ve ciddi anayasal değişiklikler yapıldı. Allahu Teala, Ramazan ayında Kurani kerim’i
indirmesi ile ortaya yeni bir Ümmet çıkardı, indirdiği Kitab’ı ile bu ümmetin
şahsiyetini oluşturdu ve ayağa kaldırdı. Bu sebeple Ramazan ayı yeni bir Ümmet
olduğumuzun ilanıdır. Ramazan ayının üzerimize doğduğu her sene, Ümmet
oluşumuzun ve anayasamızın gözler önüne serilişinin bir kutlamasıdır. İlahi
vaadin son perdesi… Allahu Teala’nın vaadini tamamlamasının kutlamasıdır.
Kuranı Kerim’in inişi insanlık tarihinin en önemli dönüm noktası oldu. İnsanlığın seyri ve dünya tarihi yön değiştirdi. Nitekim tek bir kavim değil milletler dahası medeniyetler İslam’ın rengi ile boyandı. Ramazan ayının vesilesi ile Kurani Kerim bizlere ulaştı ve Elhamdulillah Müslümanlar olduk…
Yine Bakara süresinde 143. ayette Allahu Teala bu yeni Ümmet’in insanlık içerisindeki konumundan bahsetmektedir:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَٰكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُوا۟ شُهَدَآءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا ۗ وَمَا جَعَلْنَا ٱلْقِبْلَةَ ٱلَّتِى كُنتَ عَلَيْهَآ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ ۚ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُ ۗ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَٰنَكُمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ
“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil/vasat bir millet kıldık. Senin yöneldiğin yeri (Kâbe’yi) biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.”
İnsanlığın gidişatından sorumlu, içerlerinden birçok halifelerin çıkacağı (Buhari), vahiy rehberliğinde insanlığın zirvesinde bir Ümmet… İşte tamda bu yüzen Batılı kâfirler için Müslümanların her Ramazan ayı öncesi hilali tartışması ve Ramazan ayı bitiminde bayramı ayrı ayrı günlerde kutlamaları beka meselesidir. Çünkü Ramazan ayı ve içerisindeki oruç farziyeti kolektif, Ümmet mefhumu ve vahdet şiarı taşıyan bir ibadettir. Dünya Müslümanlarının aynı rotada, aynı istikamette, hep birlikte hareket edebilecek olma ihtimali Kâfirlerin kalbine dehşet korku salıyor. Allahu Teala’nın Din’i tahrif veya yok edilemeyeceğinden bir takım hileler ve yerli ajanların lafebelikleri ile Ümmetin Ramazan ayında birlikte hareket etmelerinin önünde durabilmek için müthiş gayret sarf ediyorlar. Arkasında birliğimizi sağlayıp korunacağımız bir Halifemiz (Buhari) olmadığından Kâfirler maalesef birliğimizi bozmakta başarılı oluyorlar. Oysa Âdem (as)’a yapılan vaad bizler içinde halen geçerlidir:
يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪يۙ فَمَنِ اتَّقٰى وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
“Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim
âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de her kim Allah’a karşı gelmekten
sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de
değillerdir.”
(Araf 35)
Mutedil/vasat Ümmet olarak miras aldığımız Tevhid şiarını düşünce dünyamıza yerleştirme ve insanlığa taşıma noktasında İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ayını fırsat bilmeliyiz. Zihinlerimizde köklü değişiklik yapmalı, Vahiy, oruç ve Ümmet arasındaki ilişkiyi idrak etmeliyiz. Ramazan ayı ve oruç farziyetinin sofralar kurmaktan ibaret olmadığını ve Kuranı Kerim ise sadece okunup dinlenmesi için indirilmediğini artık görmeliyiz. Oruç tutma amelinde murad edilen arınmadır. Allah Azze ve Celle’ye yaklaştıracak ve Kurani Kerim’i hakkı ile anlayabilmemizi sağlayacak bir arınma. Nefisler oruç ile temizlenirken, zihinler Kurani Kerim’e açılmalı ve kalpler Vahyin nuru ile aydınlanmalı. El Furkan hayatımıza rehber, tek ölçümüz olmalı. İşte ancak o zaman İslam tarihinde neden Ramazan ayında cihada çıkıldığını, Ramazan ayına neden zafer ayı denildiğini, İslam ordularının Ramazan ayında nasıl büyük zaferler elde ettiklerini anlayabiliriz.
Ramazan ayı ile alakalı bu nihai aydın düşünceye ulaştığımızda elbette mükâfatı da çok büyük olacak. Konumuzun bahsi olan Bakara suresi 185. ayetten sonra Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok
yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde
(kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.”
(Bakara 186)
Allah Azze ve Celle bizlere çok yakın olandır… Allahu Teala bizlere Kendisine yakın olabilmeyi nasip etsin, bu Mübarek Ramazan ayını hayırlara vesile kılsın …
Berra Keskin