Home / News / YAZARLAR / Sümeyye Avcı / Guraba’lar Köleleşmiş Dünyanın Hür İnsanlarıdır!
islam devleti default

Guraba’lar Köleleşmiş Dünyanın Hür İnsanlarıdır!

Guraba’lar Köleleşmiş Dünyanın Hür İnsanlarıdır! Sümeyye AVCI          Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a, Salat ve Salam O’nun Rasulune, ahline, azhabına ve kıyamet gününe kadar O’na ihsanla tabi olanların üzerine olsun. Amin          Rabbimden bu toplantımızı halis kılmasını, bizlere Hakkı Hakk olarak gösterip ona tabi olmayı, batıl batıl olarak gösterip ondan kaçınmamızı dilerim. Yine Rabbimden bizlere anlayabilme ve anlatabilme kabiliyeti vermesini dilerim.

 

Konuya Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’ın bir grub insanı müjdelediği bir hadisle başlamak istiyorum:

 

Muslim, Ebu Hurayra Radiyallahu Anh’ada Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in şöyle buyurduklarını rivayet etti:

 

‘‘İslam garip başladı, tekrar garip hale gelecektir. Müjdeler olsun Guraba’ya!’’ (Fa tuba lil Guraba)

 

Guraba; arapça bir kelime olup, garip kelimesinin çoğunluğunu ifade eder. Guraba bir grub azınlık insana denir. Bu grub, kimsenin tanımadığı, kimsesiz olan ve yabancı olan insanlardan oluşur. Bu insanlar münkerin ve küfrün çoğaldığı bir zamanda marufu ve Hakkı yayan insanlardır. Herkes insanların aciz akıllarından çıkarmış oldukları dinlere, ideolojilere, küfür düzenlere bağlanırken, onlar sadece Rabb’lerinin Şer’iat’ına bağlanırlar. İnsanlar adetlere, geleneklere ve batıla çağırırken, onlar Hakk olan İslam ideolojisine çağırırlar. Haksızlığa tahammül etmeyen, zülme sessiz kalmayan, bu grub Hakk davada dim dik olup, küfre başkaldıran şerefli bir topluluktur.  İşte bu azanlıkta olan insan topluluğu Rasulullah’ın müjdelediği insanlardır.

 

Tirmizî rivâyetinde Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

“Guraba’ya/gariblere müjdeler olsun! Onlar, benden sonra sünnetimden insanların bozdukları şeyleri düzeltenlerdir.’’ (Tirmizî, İmân)

 

Sehl İbn-u Sa’d Es-Saadi Radiyallahu Anh Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’ın şöyle buyurduğunu anlattı:

 

“İslam garip başladı, tekrar garip olarak geri dönecektir. Garipler ne mutlu.’’Ashab: ’Ya Rasulullah! Garipler de kimdir?’ diye sordu. “Onlar, insanlar ifsat olduklarında ıslah eden kimselerdir.’’ buyurdu. (Et-Taberani)

 

Garibin kim olduğunu anladıktan sonra, insanı yabancı yapan ve onu garib nedir, insanın kendisimi yoksa sahib olduğu fikirler mi insanı yabancılaştırıyor sorularına cevap vermeye çalışalım.

 

Konunun daha iyi anlaşılması için sizleri Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’ın dönemine götürmek istiyorum.

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem henüz risaletle emrolunmadan önce yani Peygamber olmadan önce küreyş müşriklerin Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’le hiç bir sorunları olmadı. Ne ona kötü davranıyorlardı nede eziyet ediyordı. Hatta El-Emin ya da Muhammedu’l-Emin olarak biliniyordu. Doğruyu söyleyen sözüne güvenilen olarak tanınıyordu. Takii Allah Subhanehu Teala O’na Rasul vasfı verene kadar bu durum böyle devam etti.

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem insanları Hakk’a çağıracağında, Allah’a ve kendisinin Allah Subhanehu ve Teala’nın Rasul’u olduğuna iman etmeye davet etmek için Mekke halkını Safa tepesine topladı.

 

         Oraya toplananlar“Ey Muhammed! Bizi niçin topladın buraya, ne­yi haber verecek­sin?” diye sordular. Zihinlerin kendisine bütün dikkatiyle yöneldiği, gözlerin hayretli bakışlarıyla üzerine toplandığı, bütün kulakların pür dikkat kesildiği ve herkesin merakla beklediği bir anda şu soruyu sordu Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem:

 

         “Ey Ku­reyş topluluğu! Size, ‘Bu dağın ardında veya şu vadide düşman at­lıları var; sabaha veya akşama üzerinize hücum edecekler!’ desem, bana inanır mısınız?” dedi.

 

Kendisinden hiç bir yalan işitmedikleri ve Muhammedü’l-Emin diye hitab ettikleri Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e hep bir agızdan ‘‘Evet’’ dediler. Ve devamla ‘‘Biz senin doğruluğunu tasdik ede­riz. Çünkü şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik. Sen yanı­mızda yalanla itham edilmiş bir insan değilsin.” dediler.

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem; “O hâl­de ben şim­di si­ze, önü­nüz­de şid­det­li bir azap gü­nü bu­lun­du­ğu­nu, Al­lâh’a inan­ma­yan­la­rın o çe­tin azâ­ba uğ­ra­ya­cak­la­rı­nı ha­ber ve­ri­yo­rum. Ben si­zi o çe­tin azap­tan sa­kın­dır­mak için gön­de­ril­dim.

 

Ey Ku­reyş­li­ler! Si­ze kar­şı be­nim hâ­lim, düş­ma­nı gö­ren ve âi­le­si­ne za­rar ve­re­ce­ğin­den kor­ka­rak he­men ha­ber ver­me­ye ko­şan bir ada­mın hâ­li gi­bi­dir.

 

Ey Ku­reyş ce­mâ­ati! Siz uy­ku­ya da­lar gi­bi öle­cek­si­niz. Uy­ku­dan uya­nır gi­bi de di­ri­le­cek­si­niz. Ka­bir­den kal­kıp Al­lâh’ın hu­zû­ru­na var­ma­nız, dün­yâ­da­ki her ha­re­ke­ti­ni­zin he­sâ­bı­nı ver­me­niz mu­hak­kak­tır. Ne­tî­ce­de ha­yır ve ibâ­det­le­ri­ni­zin mü­kâ­fâ­tı­nı, kö­tü iş­le­ri­ni­zin de ce­zâ ve şid­det­li azâ­bı­nı gö­re­cek­si­niz! Mü­kâ­fât ebe­dî bir cen­net; mü­câ­zât da dâ­imî bir ce­hen­nem­dir.” (Bu­hâ­rî, Tef­sîr, 26; Müs­lim, Îman, 348-355; Ah­med, I, 281-307; İbn-i Sa’d, I, 74, 200; Be­lâ­zu­rî, I, 119; Se­mî­ra ez-Zâ­yid, I, 357-359) diye buyurdu.

 

Ebû Leheb şaşkına döndü. Eline bir taş aldı ve kâinatın Efendisine doğru fırlatarak, “Helâk olasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?” diye ba­ğırdı.

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem,  Safâ tepesinde açıktan açığa peygamberliğini ilan ettikten ve halkı İslam’a davette bulunduktan sonra Ku­reyşli müşrikler eziyet ve hakaretlerini su yüzüne çıkardılar ve zamanla kat kat artırdılar. Hatta bu, ilerde Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in dişini kırmaya, ayağını kanlar içinde bırakmaya ve üzerine pislik atmaya kadar götürecekti.

 

Allah’ın Rasulu onları İslam akidesine çağırıyordu; onlar ise “atalarımızın dini” dedikleri putperestlikte ve şirkte di­reniyorlardı.

 

Hiç kimse Resulullah’a inanmadı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in daveti üzerine Küreyş müşriklerinin Resulullah’a olan bakışları biranda değişti. Herkesten çok güvendikleri kişinin yalan söylediği iftirasını attılar.

 

Kureyşlileri Hakk’a davet eden yabancı biri değildi aksine çok iyi tanıdıkları ve güvendikleri biri idi. Ama Rasulullah İslam’ın fikirlerine davet edince herkesin gözünde Rasulullah yabancılaştı.

 

Görüldüğü üzere insanı garib vasfına koyan, onu yabancılaştıran ve onu yanlız bırakan onun kendisi değil aslında. Aksine onun sahib olduğu fikirleri (İslami fikirleri) onu yabancılaştırıyor. Bununla alakalı sahabelerden de günümüzden de çok örnekler verebiliriz.

 

Düşünün! Bir anne babanın gözünde evlad yabancı olabilir mi? Böyle bişey mümkün mü? Hayır. Lakin ne zamanki bir evladın hayata olan bakışı anne babasının hayata olan bakışından ayrılır o zaman evlad, anne babanın gözünde hiç tanımadıkları biri haline gelir yani yabancılaşır.

 

Soyut değil, bilakis yaşanmış örnekler vermek istiyorum. İslam dışı eğitilmiş akli selim olan geleneksel Müslüman bir kız çocuğu İslam’ı öğrenip, bağlanmadan önce anne babasının birtanesidir. İstediği hediyeler alınır, istediği gibi giyinmesine müsade edilir, arkadaş tercihlerine karışılmaz vs.

Ama ne zamana kadar? Taki o evlad Allah’ın hükümlerine sarılıyasıya kadar. Ne zamanki Allah Subhanehu ve Teala’nın hükümlerine sarılır o zaman ‘Sana ne oluyor?’, ‘Seni tanıyamıyoruz’ veya ‘Aşırıcı bir tarikata mı karıştın?’ benzeri sorularla sorguya alınır. Yapılan konuşmalar evladının fikrini değiştirmeyince belirli yasaklanmalar getirilir. Evden çıkmamak, onu değiştiren kişi veya kişilerle görüşmemek gibi.

 

Bu cezalarda bir sonuç vermeyince işkenceler başlar dayak, evden atma gibi. Evladını anne babanın gözünde yabancılaştıran mini etekle değilde, cilbab ve başörtüsü ile dışarıya çıkmak istemesi oluyor veya aşk romanları değilde siyasi ve fikri islami kitapları okuması oluyor. Veyahutta insanın zihnini kirleten dizileri değilde haberleri takib etmesi oluyor.

 

Çünkü o hiç kimsenin yapmadığını yapıyor. Herkes İslam’i olmayan işlerle uğraşırken o azınlığın yaptığını yapıyor; İslam’i ölçüler çervesinde haraket ediyor.

 

O küzeninin, komşu kızının veya yaşıtlarının yaptığını yapmıyor. Onlar gibi haramlar işlemiyor, onlar gibi istek ve arzuları doğrultusunda haraket etmiyor. İşte onu bu durumu yabancılaştırıyor.

 

Ahmed ve et-Taberani Abdullah İbn-u Amr’dan şöyle dediğini rivayet ettiler:

 

‘‘Ben, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in huzurunda iken güneş doğmuştu. Bunun üzerine O; ‘‘Kıyamet günü, nurları güneşin nuru gibi olan bir kavim gelecektir.’’ buyurdu. Abu Bekr; ‘Onlar biz miyiz Ya Rasulullah?’ diye sordu. ‘‘Hayır, sizin çok hayrınız var, velakin onlar yeryüzünde çeşitli bölgelerinden haşrolunan fakir ve muhacir kimselerdir.’’ buyurdu. Sonra da ‘‘Gariplere müjdeler olsun, gariplere müjdeler olsun.’’ dedi. ‘Gariplerde kimdir?’ diye soruldu. O da; ‘‘İsyankarlarının, itaatkarlarından daha fazla olduğu çok kötü insanlar içerisinde yaşayan az ve salih bir insan topluluğudur.’’ buyurdu.’’

 

Veya bir erkek kardeşimizi düşünün. Şer’i hükümlerini yaşamaya başladığında ilk yaptıkları şeyler arasında neler olur?  Çalıştığı iş yerini haram olmasından dolayı terkedip helal iş arar, cuma namazı saatinde izin verilsin veya verilmesin okulundan veya iş yerinden çıkar, en zor durumunda dahi yalan söylemez, ‘ben erkeğim’ deyipte hanımını aldatmaz. Ve o bu durumuyla cevresine bir anda yabancılaşır. Bunlar yaşadığımız toplumda normal şeyler değil. Çünkü herkes onun yaptığının tersini yapıyor.

 

Bugün anormal olan, haram işte çalışmak, zina yapmak, çıplak dolaşmak, alkol almak değil, bir erkeğin zina yapmaması, alkol almaması, kadının cilbab giymesi, kocasına itaat etmesi anormal karşılanıyor.

 

Haramların işlendiği, Allah’ın kanunların çiğnendiği bir toplumda Şeriat’ı yaşamak garipseniyor ve Müslümanı yabancılaştırıyor. Böylesi kirli olan bir toplumda Allah’ın Şeriatı bütün zorluklara rağmen yaşamak insanı garib kılıyor.

 

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyuruyor:

“Kötüler arasında bulunan salih kişi gariptir.’’ (Deylemi)

 

Suriye bu konuya en güzel örnek. Orda bir katliam yaşanıyor. Ortalık adeta kan gölüne dönmüş. Bacılarımızın namusları kirletiliyor, kardeşlerimizin onuları ayaklar altına alınıyor, evlatlarımız katlediliyor ama bütün dünya bu olanlara seyirci kalıyor. Sözde Müslüman yöneticilere, yani onlara sahib çıkması gerekenler bu katliama ortak oluyor. Müslümanlar dahi oradaki vahşete duyarsız kalabiliyor.

 

Ne kadarda kimsesizler değil mi? Allah’tan başka hiç bir yardımcıları yok.

 

Bütün zorluklara ve eziyetlere rağmen, ölüme rağmen davalarında dim dik duruyorlar. Kafirlerden korkmadan, attıkları adımdan çekinmeden, en acı zorluklara rağmen ümitsizliğe kapılmadan emin adımlarla ilerliyorlar.

 

Garip insan görmek istiyorsak veya garibin manasını anlamak istiyorsak bugün oraya bakmamız yeterli olacaktır.

 

Et-Tabarânî, El-Kebîr’de El-Heysemî’nin hakkında hasen ve adamları güvenilir dediği bir isnadla Ebû Mâlik El-Eş’arî’den şöyle buyurduğunu tahriç etmiştir:

 

         ”Ben, Nebî Sallallahu Aleyhi Ve Sellem‘in huzurunda iken şu âyeti kerime (Ey iman edenler! Açıklanırsa, hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayınız) nâzil oldu ve biz hala soruyorduk. O zaman şöyle buyurdu: ”Allah’ın öyle kulları vardır ki, Nebî ve şehit olmadıkları halde, Allah Azze ve Celle’ye olan yakınlıkları ve katındaki makamları sebebiyle Nebîler ve şehitler kıyâmet günü onlara gıpta ederler.” Kavmin bir kenarındaki arâbî ayağa kalktı, sonra dizleri üzerine çöküp, ellerini serbest bıraktı, sonra da: Yâ Rasûlullâh! Onların kim olduğunu bize anlatırmısın? diye sordu. (Ebû Mâlik): Ben, Nebî (sav)’in yüzünün gülümsediğini gördüm dedi. Bunun üzerine Nebî Sallallahu Aleyhi Ve Sellem: ”Allah’ın kullarından öyle kullardır ki, değişik ülkelerden ve kabile akrabalıkları olan halkların değişik kabîlelerindendirler. Aralarında, ne Allah için birbirlerini ziyaret edecekleri akrabalık bağı ne de birbirleri ile hediyeleşecekleri dünyalık bir şey yoktur. Yalnız Allah Azze ve Celle’nin rahmetinden ötürü birbirlerini severler. Allah, onların yüzlerini nurlu kılacak ve Rahmân Te’âla’nın önünde onlara minberler konulacaktır. İnsanlar ürkerken onlar ürkmeyecek, insanlar korkarken onlar korkmayacaktır.” buyurdu.

 

 

Bugün okullarda, iş yerlerinde veya sokaklarda giyimimizden, amellerimizden ve fikirlerimizden dolayı hor görülüyoruz. Fikirlerimiz tuaf karşılanıyor. Çoğu zaman ailelerimiz dahi anlam veremiyor yaptıklarımıza. Amellerimize saçma ve değersiz bakılıyor. İnsanlarla aynı dili konuşamıyoruz. ‘Hangi yüzyılda yaşıyorsun?’ sorusuyla karşılaşıyoruz her zaman.

 

Evet, bu durumdan dolayı çoğu zaman üzülüyoruz hatta ağlıyoruz. Ama bu durum hiç bir zaman bizi pasivize etmemeli. Aksine motive etmeli. İnsanların amellerimize her tuaf bakışında, fikirlerimize her saçma deyişinde inşaAllah Gariplerden olma ümidiyle yaşayalım.

 

O gurabalardan olmak için mücadele edelim. Kimsesiz kalalım, yabancı olalım, kimse bizi tanımasın önemli değil ama Rabbimizin Şer’iatına bağlı kalalım, münkerin içinde marufu emredelim. Her daim hakka çağıralım. Haksızlığa tahammül etmeyen, zülme sessiz kalmayan, Hakk davada dim dik olup, küfre başkaldıran şerefli insanlardan olalım. Yani Guraba olalım.

 

Tirmizi ve Abu Davud’tan rivayet edildiği üzere Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

 

‘‘İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, aralarında İslam’a sım sıkı sarılanlar, ateşi elinde tutan gibi olacaktır. İslam’a sarılan 50 kişinin sevabını alacaktır. Sahabeler sordular: ‘Alacakları 50 kişinin sevabı bizim aramızdan mı (bizim sevabımızdan mı) yoksa onlar arasında mı olacak?’ Rasulullah buyurdu: ‘Sizin içinizde 50 kişinin sevabını alacaklardır.’’

 

SubhanAllah ne kadar çok ecir olduğunu düşünün. Sadece 50 kişinin sevabı değil, Sahabelerin 50 kişinin sevabını alacak gurabalar. Şu hadiste ise, Gariplerin Sahabelerden 50 kişinin sevabını her adımlarında alacaklarını vurgulamaktadır.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

Garip, gurbette Allah yolundaki mücahid gibidir. Her adımında derecesi yükselir ve elli sevap yazılır. Gurbette garibe Cennet vaciptir. Garibe ikram edin. Çünkü onun kıyamette şefaat hakkı vardır. Belki onların şefaati ile kurtulursunuz.’’(Ebu Nuaym)

 

Rabbim bizi gariplerden eylesin İnsaAllah…

 

 

Ayrıca...

islam devleti default

Acılı Günün Yıl Dönümü: 3 Mart 1924

Alemlerin Yaratıcısı ve Rabbi olan Yüce Allah’a hamd olsun. Allah’u Tealâ’nın dünya ve ahiret saadetinin …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir