Home / News / YAZARLAR / Tahir Şanlı / BAKIŞLARI İSLAM’A ÇEVİRMENİN YOLU…2
islam devleti default

BAKIŞLARI İSLAM’A ÇEVİRMENİN YOLU…2

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ BAKIŞLARI İSLAM’A ÇEVİRMENİN YOLU… -İkinci Bölüm- Tahir Şanlı Peygamberlikle ilgili yukarıda izah etmeye çalıştığımız incelikler günümüz içinde benzer özellikleri göstermektedir. Bu gün dünyanın birçok bölgelerinde Müslümanların bulunması, bakışları İslam üzerinde etkili kılmaya yetmemektedir. İslam aleminde ve batıda İslam hakkında yazılanlar, camilerin ve İslami eserlerin çoğalması İslam’ın temsili güç olarak ortaya çıkmasını sağlamamaktadır. İslam aleminde ve batıda kısıtlanmış, asli kaynaklarından uzaklaştırılmış, batı kültürü ile mezcedilmeye çalışılmakta olan bir İslam anlayışı İslam’a olan bakışları köreltmekten başka bir şey değildir.

Elbette ki böylesi bir İslam yaklaşımı kafirlerin, günümüz sulta sahiplerinin hoşuna gider ve rahatsız da olmazlar. Onlar günümüzde bakışları İslam’a çevirmenin yolunun hilafetten geçtiğini çok iyi biliyorlar. Ayrıca İslam’ın gücünün ortaya yeniden çıkartılmasının da hilafetten geçtiğini biliyorlar.

Günümüz için hiçbir kati nas ve delil yoktur ki; bu günkü halden, (Müslümanları ve insanlığı düştükleri korkunç halden kurtaracak) bir peygamber gelsin. Böyle bir delil olmadığı gibi bu gibi Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’densonra böyle bir peygamberin geleceği hiçbir kitapta ve nas’ta yer edinmedi. Hatta kafirler dahi böylesi bir iddiada bulunmadılar. Ancak sapık inanç sahipleri vahyin devam ettiğini, bunu çeşitli şekillerde aldıklarını dile getiriyorlar. Bunun hiçbir mesnedi olmadığı gibi üzerinde durmaya da değmez.

Günümüzde Müslümanların ve insanların bakışlarını İslam’a çevirmenin yolu “hilafetten” geçmektedir. Geri dönüş, İslam’ın gücünün ortaya çıkması ancak Raşidi Hilafettir. Çünkü hilafet İslam’ın temsili gücüdür.

Bakışlar hilafete yöneldiğinde, bu husustaki netlik ortaya çıkmaya başladığında, günümüzde Müslümanların yaptığı bazı amellerdeki zıtlıklar, anlayıştan kaynaklanan faklı yaklaşımlar da su yüzüne çıkmaktadır. Mesela; İslam aleminin bir çok beldesinde Müslümanlar cihad yapmaktadır. Fakat bu bölgesel kalmakta veya farklı mecralara çekilmektedir. Ümmet dikkat kesilmemektedir. Fakat bu cihad Hilafet için olursa sadece Müslümanlar değil bütün dünya dikkat kesilmektedir. Çanakkale ve günümüzde Suriye’de olduğu gibi. Yine İslam aleminde bir çok fikri ve siyasi faaliyetler bulunmaktadır.  Bunlar bakışları tek bir noktada toplamaya güç yetirememektedir. Bazı cemaatlerin yaptığı akide, ahlak, tefsir vs. çalışmaları gibi. Fakat bu fikri ve siyasi çalışma Hilafet için söz konusu olunca ümmetteki bakışlar değişmektedir. Hizb’in hilafeti yeniden ikame etme çalışması gibi Hatta kafirlerin İslam’a olan bakışları da değişmektedir. Onlarda İslam’ın sadece bir din değil aynı zamanda bir hayat nizamı olduğunu anlamaya ve konuşmaya başladılar. Çünkü hilafet İslam’ı temsil eden güçtür. Bunu bize haber veren vahyin kendisidir. AllahuTeala şöyle buyurdu:

 وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri halife (güç ve iktidar sahibi) kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halife kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini hakim kılacağına, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar Bana kulluk eder ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Nur 55)

Ayrıca hadislerde peygamberlikten sonra İslam’ı temsil eden gücün hilafet olduğuna dair birçok delil bulunmaktadır. Bunlardan bazıları;

“İsrail oğulları Nebiler tarafından siyaset (idare) ediliyordu. Bir Nebi öldüğünde onu başka bir Nebi takip ediyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Fakat birçok Halife olacaktır.” Oradakiler dediler ki; Bu durumda bize ne yapmamızı emredersin? Dedi ki;“İlk biat edilene vefakar olunuz onlara karşı olan vazifelerinizi yerine getiriniz. Muhakkak ki Allah size karşı olan vazifelerini yapıp yapmadıklarını onlara soracaktır.”(Müslim K. İmara Bab 10 H. No: 1842)

“Bu din lime lime çözülecek, ilk çözülen devlet idaresi, en son da namaz olacaktır!”(Ahmed b. Hanbel)

 “Ümmetimin sonunda bir halife olacak, malı (dağıtırken) adetle saymayacak, avuçla avuçlayacaktır.” (Müslim: Fiten,67-2913)

“Nübüvvet Allah’ın dilediğince aranızda kalacaktır. Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra Nübüvvet yolu üzerinde bulunan hilâfet olur. Allah’ın bulunmasını dilediği kadar kalır. Sonra ısırıcı melikler dönemi gelir. Allah’ın bulunmasını dilediği kadar bulunur. Allah kaldırmayı dilediği zaman onu kaldırır. Sonra zorba iktidarlar gelir. Allah’ın dilediği kadar kalırlar. Allah dilediği zaman onu da kaldırır. Sonra Nübüvvet yolu üzere hilâfet gelir. Sonra sustu.”(Ahmed, Müsned 17680)

Burada “Nübüvvet yolu üzere hilâfet…” ibaresi geçmektedir. Bu ibare çok büyük önem arzetmektedir. Çünkü Müslümanlar arasında her kesimin hilafet hususunda farklı farklı anlayışı ortaya çıkmıştır. Hadisin sonundaki ibare ise tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açık olup bunu netleştirmektedir.

Hilafet konusu da aynen peygamberlik meselesi ile uyumluluk arzetmektedir. Bu ifadeyi kullanırken bunun vahy alma noktasında değil bakışların İslam’a yönelmesi, İslam’ın güç kazanması ve o gücü temsil edenin de ortaya çıkması açısından değerlendirmek gerekir. Yoksa halife vahiy alacak değildir. O ancak vahye tabidir.

Hilafet bakışların yeniden İslam’a çevrileceği yegâne yoldur. Hilafetin varlığı İslam’ın hayatta var olması demektir. Hilafetsiz İslam ise hayatta tesiri olmayan sadece ruhani bir din anlayışından öte gitmez. Müslümanlar gücünü toparlayamaz ve hayatta etkinlikleri gözükmez. Onun için, tarih hilafetin korunması noktasında Müslümanların çok büyük çaba sarf ettiklerine şahittir. En son Çanakkale muhaberesi buna bir örnek teşkil eder.

Bu gücün önemi kafirlerce bilindiği için asırlarca hilafete saldırılmış ve uzun uğraşlar neticesi hayattan kaldırılmıştır. Fakat hilafeti kaldıranlar bunun geri dönmesi noktasında “hilafet artık geri gelemeyecek” tabirini kullanmış değillerdir. Ancak İslam’ın otoritesini/sultayı kaldırdıklarını ifade etmişlerdir. Uğraşları da; Rönesans’la gerçekleştirdikleri; Hristiyanlığı kiliselere ve vicdanlara hapsettikleri gibi İslam’ı da ruhani bir din haline getirip vicdanlara ve camilere hapsetmektir.

Günümüzdeki çıkmazları da yani; küfür düzenlerinin insanların problemlerini çözmede aciz kalışları, kapitalist zulmün dünyayı krizlerle yaşanmaz hale getirmesi, savaşların, sömürünün artması batıda yeni kurtuluş yolları aramaya sevk etmiştir.  İslam aleminde de İslam aleminin her türlü zulme ve sömürüye maruz kalması bakışları hilafete çevirmiştir.

Kısaca burada şunu da ekleyelim ki; meseleleri çözecek olan ancak İslam’dır. Çünkü İslam her dönemde insanlardan kaynaklanan problemlerine çözüm getirecek bir yapıya sahiptir.

Öyle ise neden İslam değil de hilafet kelimesi daha çok kullanılıyor denilecek olursa bu konuda şunlar söylenebilir:

Peygamberlere vahyin geldiği nasıl önceki kavimler tarafından biliyorsa, İslam’ın varlığı ve bunun Allah tarafından gönderilen ilahi bir din olduğu herkes tarafından bilinmektedir.  Bu dinin Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi Ve Sellem tarafından getirildiğini de biliyorlar. Bunun yanında Kur’an’ın Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi Ve Sellem’e gönderilmiş kitap olduğunu da biliyorlar. İslam’ın ilahi, ruhi bir din olduğunu bildikleri gibi siyasi bir din olduğunu da biliyorlar

Kafirler ve İslam beldelerindeki küfür yönetimleri de bu günkü şekli ile (İslam’ın bir kısmının uygulanmaması veya naslardan uzaklaştırılmış bir) İslam’ın varlığına karşı değillerdir. Ancak onlar İslam’ın güç ile yani Hilafetle temsiline karşıdırlar ve bunu kabul etmiyorlar.

Dolayısıyla Hilafet konusu İslam’dan ayrı bir mesele değildir. Ancak hilafet İslam’ın gücünü temsil eden bir sütundur. Nitekim ResulullahSallallahu aleyhi Ve Sellem bunu hadisinde şu şekilde dile getirmiştir:

“Halife kalkandır, onun arkasında savaşılır ve korunulur.” (Müslim)

Hilafetin yeniden ikame edileceği Müslümanlar tarafından bilindiği gibi gayri Müslim olanlar tarafından da bilinmektedir. Batıda hilafet konusunu her ne kadar misyonerler, oryantalistler konuşsa da en fazla konuşanlar siyasilerdir. Geçmişte peygamberin gelmesine karşı çıkanlarda genelde o günün müşrik düzenin siyasileri idi. Hatta müşrikler kendilerinden o kadar emindiler ki o güne kadar otoritelerini pekiştirmek için fazla bir güç oluşturmaya ihtiyaç duymamışlardı. Peygamberin gelmesi ile birlikte güç toplamaya yönelmişlerdir. Düzenlerinin baskısını artırmışlardır. Bu gün de siyasi kesim hilafetin geri dönmemesi için her yolu kullandıkları gibi düzenlerini korumak için de her türlü girişimde bulunmaktadırlar.

Hristiyan din adamları hilafetin yeniden geleceği noktasında iki görüşe sahiptirler. Bir kısmı mesih/İsa Aleyhisselam ile hilafet konusunu karıştırmakta ve mehdinin gelmesi ile aynı kefeye koymaktadır. Mesih batıda bir kurtarıcı olarak beklenmektedir. Kaynaklarında dünyanın gidişatındaki bozuklukları düzeltmek için geleceği yer alır. Bu şekilde bir mehdi beklentisi İslam aleminde de yer bulmuştur. Bundan dolayı Müslümanlarda mehdi, mesih, halife konusu zihinlerde karışmıştır.

Oysa naslarda bizlere ulaşan bilgi Irbaz b. Sâriye’nin şöyle dediği rivayettir:

“…Çünkü benden sonra sizden kim yaşarsa o, pek çok ihtilaflara şahid olacaktır. Binaenaleyh size gereken, sünnetime ve raşid mehdi halifelerin sünnetine sarılmaktır…” (Tırmizi)

Hristiyanlardan mehdi beklentisi olan kesim her ne kadar Müslümanlarla iyi geçinme gibi düşünceye sahip olsalar da şu an her fırsatta İslam’ı ve Müslümanları aşağılamaktan geri durmamaktadırlar. Çünkü Amerika’yı Hristiyanlığın temsili gücü olarak görmektedirler. Bu kesim Amerika’nın telkinleri ile dinlerarası diyalog çalışmasında bulunmaktadırlar.  

Hristiyanlardan diğer kesim ise tarihi süreci göz önünde bulundurarak yeniden kurulacak hilafet altında yaşamanın zor olmayacağı kanaatini taşımaktadır. İslam coğrafyasında yaşıyor olmaları bunda da etkili olmuştur. Bu görüş daha çok orta doğu Hristiyanlarında, din adamlarında vardır. Fakat yine de bu kesim de Amerika’nın etkisinden kurtulamamaktadır.

Onlar geçmişte hilafet sancağı altında hiçbir şekilde zulme uğramadan yaşamışlardır ve şu an ki bazı Hristiyan kesim iman etmeseler de hilafetin yeryüzünde adaletin temsilcisi olduğunu az/çok bilmektedirler. Hatta batının fikir babalarından Jean Jack RousseauHz. Peygamber’in yönetiminden söz ederken, “Toplumsal Sözleşme“ adlı eserinde şunları söylemektedir:“O, siyasal düzenini çok sağlam kurmuştu. Onun kurmuş olduğu yönetim şekli Halifeler döneminde de uzun süre devam etti. Bu yönetim kendine has tek bir yönetimdi ve güzeldi.“ (Bkz. AbdulhakimHasenin Kamu Hürriyetleri ile Ziyaüddin er-Rayyisinİslamî Siyasal Nazariyatları.)

Batıdakiler kapitalistler, laikler, sömürgeciler, demokratlar, cumhuriyetçiler ise gelecek olan hilafete karşı zihinlerinde “Haçlı Orduları” kavramını canlı tutmaktadırlar.  Alman gazetesi DeutscheZeitung’un 27.07.07 tarihinde yayınladığı bir habere göre Papa’nın özel sekreteri George Chaynsfein yaptığı yoruma şu sözleri de ekledi: ‘Avrupa; Batı’da İslami değerlerin yayılmasını sağlayan bazı girişimleri görmezlikten gelmesin.’ Sözlerine şöyle devam etti: ‘Batıda İslam’ın yayılması için gelişen girişimleri inkar edemeyiz. Avrupa kimliğini tehdit eden bu tehlikeyi görmezlikten de gelemeyiz.

Oryantalistlerin daha İslam devleti ayakta iken hilafet hakkında yanlış düşünceler yaydıklarını biliyoruz. Genellikle Paris’te bir araya gelen oryantalistler Hilafetin gücünü ve hilafetin İslam’a bakışları koruduğunu bildikleri için hayattaki rolünü kırmak, güçsüz hale getirmek istiyorlardı.

Philip K. Hitti, Kenneth  Cragg, Solomon David Goitein, MontgomeryWatt, WilfredCantwell Smith, Nadav Safran, H.A.R. Gibb ve  Freeland Cornell Abbot gibi oryantalistler Hilafet yerine İslam Devletler Federasyonu, Birleşik İslam Devleti, halifenin de varlığını koruduğu İslam Cumhuriyeti, çağdaş İslam Devleti, İslam ve muhafazakârlık, İslam ve laiklik, İslam’da Demokrasi, ılımlı İslam, dinler arası diyalog gibi düşüncelerin öncüleridirler. Reşit Rıza (İslami Birlik, İslami Hükümet ve İslam’da reform görüşüne sahip -“El Hilâfeve’lİmâmetü’lUzmâ”- eserine bakılabilir.), Cemalettin Afgani, Muhammed Hamidullah(Hükümet şekli şartlara ve halkın tercihine bağlıdır. Allah CelleCelaluhu indinde devlet rejimi veya şekli tercih sebebi değildir.” İslâm âlimlerinin ortak görüşü de şudur: “İslâm’da yönetim şekli yok, yönetim ruhu vardır.) görüşüne sahip, Muhammed Abduh gibiler oryantalistlerin fikirlerinin İslam aleminde pazarlayıcısıdırlar. İngilizlerin de desteği ile bu düşünceler İslam aleminde yayılmıştır. Hala bu gün İslam alemi bu etkiden kurtulmuş değildir. Dönem dönem bu düşünceler İslam aleminde (sözde İslami cemaat)ler yolu ile pazarlanır. Iraklı yazar Ahmet El Katip‘ (Halifelik’ ve ‘demokrasiyi bir potada eriten ‘demokratik hilafet’, yani yöneticilerin değil toplumun hilafeti ilkesini geliştiren İslami demokrasi düşüncesinin vurguladığı nokta budur. Kâtib’e göre tek çözüm, bu totaliter anlayışları terk ederek halkın yönetime katılımı, denetimi ve istişare esasına dayanan demokratik hilafet anlayışına dönmekten geçmektedir.)diyen dönemimizin yeni Reşit Rıza’larıdır.Birleşmiş İslam ortak pazarı, Birleşmiş İslam Ordusu, Birlemiş İslam devletleri gibi düşüncelerin yakın tarihimizde ve günümüzde değişik cemaatler ve şahıslar tarafından sık sık dile getirildiğini biliyoruz.

Oryantalistlerin hakikati çarpıtma ve İslâm’ı tahkir etme sürecinde üzerinde en çok durdukları konu sünnet/hadisi devre dışı bırakmaktır. Çünkü Kur’an’daki hüküm ayetlerini tevil ettikleri gibi sünnetteki hükümle alakalı konular hakkında da şüphe uyandırma yoluna gitmişlerdir.Bilindiği gibi yönetimle alakalı birçok husus Sünnet üzerinden gerçekleşmiştir. Sünneti devre dışı bıraktığınızda Hilafetle ilgili hususların büyük çoğunluğunu da devre dışı bırakmış olursunuz. Onlar Hz. MuhammedSallallahu aleyhi Ve Sellem’le gelen inanç sisteminin günümüz dünyasına yani kapitalizme, demokrasiye, laikliğe, modern dünyaya ters düştüğü için terk edilmesi gerektiğini söylerler. Onun için oryantalistler İslam aleminin modernleştirilmesini kastederken insanın yaşam hayatını kolaylaştıran araç/gereçlerin modernliği değil insanlar arasındaki alakaların modernleştirilmesini yani İslam’ı terk edip bu gün çağdaş kabul ettikleri demokrasiyi almalarını ileri sürerler.

Oryantalistler batı üniversitelerinde hilafet hakkında görüşler üretirken, bunu İslam beldelerinde hem okullarda hem de konferanslar yolu ile yaymaktadırlar. Bakışları hilafetten uzaklaştırmak veya onu istenmez hale getirmek için “tarihi bir süreç” olarak gösterirler. Ayrıca bunun yanında hilafetin birleştirici olmadığını telkin ederler. Bunu da kanıtlamak için tarihte gerçekleşen Müslümanlar arasında oluşan bazı ihtilafları kaynak alırlar.

Siyasiler ise İslam ümmeti içerisinde hilafete yönelen bakışlardan ciddi anlamda rahatsızlardır. Hilafet üzerinde Rusya, Avrupa, ABD engellemek ve gerçeği saptırmak için ciddi anlamda çalışma yapmaktadırlar. 2000″li yılların başında ABD’de CIA fiilen bu konuda devreye girdi. ABD, Türkiye’deki yazarlar da dâhil olmak üzere birçok ülkeden yazarla konuyu görüştü; onlardan raporlar aldı. ABD’nin Orta-Doğu’da en yüksek düzeydeki generali John Abizaid: ‘İslam dünyasının tümünde Hilafettin tekrar kurulması için çaba sarf ediyorlar… İngiliz İçişleri Bakanı Charles Clarke, 6 Kasım 2005: ‘Hilafetin tekrar kurulması konusunda hiçbir pazarlık söz konusu olmaz…gibi dünya siyasetçilerinin ifadelerinden anlaşılan onların gelecek olan hilafetten haberi vardır.

Bu gidişatın önüne geçmenin/engellemenin imkansızlığını gören, Ortadoğu’daki çıkarlarını kendi kontrolünde kalmasını isteyen ABD’nin amacı; asıl vasfından uzaklaştırılmış, içi boşaltılmış, şeklen ve ismen var var olan, Vatikan’a benzer hilafet ve Halife aracılığıyla ile sağlam bir zemine oturtmaktır. Onun için bazı İslami hükümlerin uygulana bileceğini söylerlerken federal yapıya sahip bir hilafet, Osmanlının son dönemlerine benzer bir hilafet günümüzde pazarlanmaya çalışılmaktadır.

Bu ve buna benzer birçok gelişmeler dünyanın bakışlarını hilafete yönelttiğini görüyoruz. Bu bakış ister müspet yönde olsun isterse olumsuz olsun. Dünyanın artık hilafeti konuştuğu bir gerçektir. Fakat bu bakışları batılıların ellerinden alıp İslami bir bakışa çevirmek gerekir. Çünkü onların ellerinde hilafet meselesine bakış doğru bir bakışı doğurmaz. Yani naslardan uzak, kafirlerin isteğine göre dizayn edilmiş bir hilafet anlayışı İslam’ın hükümlerinden uzaklaşmaktır. Nas’tan alınmamış bir hilafet yapılanmasını almak kesinlikle haramdır.

Şunu unutmamak gerekir; kafirler bu çalışmalarından vaz geçecek değildir. Elleriyle dünyayı fesada uğrattıkları gibi bu konuya da fesat karıştırarak fasid görüşlerle dolu bir hilafet konusunu Müslümanların önlerine koyabilirler. Aynen Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in peygamberliğine karşı müşriklerin karalama kampanyası yürütmesi gibi.

Bizler Allah’a binlerce defa hamd etsek azdır. Öyle ki İslam her konuda olduğu gibi hilafet konusunda da müphem bir husus bırakmamıştır. Şer’i naslar hilafetle alakalı bütün hususları açıklamıştır. O gün/peygamberlik gelmeden önce nasıl ki peygamberlik hakkındaki hususlar (isminin Ahmed olmasına varana kadar) bildirilmiş ise bu günde hilafet hakkındaki vasıflar naslar yolu ile bildirilmiş vaziyettedir. 

Kafirler ve dostları her ne kadar hilafet ve hilafetle ilgili yanlış düşünceler ortaya atsalar da Müslümanlar için tek hilafet fikri vardır. O da naslardan alınan hilafet şeklidir. Onun için ResulullahSallallahu Aleyhi VeSellem;

“…Peygamberlik metodu üzerinde, Raşidi Hilafet olacak…” buyurdu.

Naslardaki hilafet görüşüne bakışları çevirecek olan ise; Müslümanlar arasında bulunması gereken İslami bir kitlenin olmasıdır. ResulullahSallallahu Aleyhi Ve Sellem mucize ve vahiylerle bakışları İslam’a nasıl çevirdi ise günümüzde de bu işi üstlenecek kitle Kur’an gibi mucize, Sünnet ve bunlardan çıkarılmış Şer’i hükümlerle kendini güçlü hissederek, kuvvetli bir çalışma yaparak bakışları hilafete çevirebilir. Çünkü günümüzde bakışları İslam’a çevirmenin yolu hilafettir. Hilafete bakışların çevrilmesin yolu İslam davetini bir kitle yolu ile taşımaktır. Bakışları kitleye çevirmenin yolu ise fikri güçtür.

Elhamdülillah günümüzde fikri gücü temsil eden bir kitle bulunmaktadır. Böyle bir kitlenin olması ve olacağını da naslar göstermiştir. RasulününSallallahu Aleyhi VeSellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Din garip olarak başlamıştır ve tekrar garip olarak gelecektir. Müjdeler olsun o gariplere ki onlar, benden sonra Sünnetimden insanların ifsad ettikleri/bozdukları hususları düzeltirler.”(Tirmizi, İman, 2554)

Burada göze çarpan husus;ResulullahSallallahu Aleyhi Ve Sellem peygamberlikle görevlendirildiğinde toplum peygamberlik vasfı hakkında çok az bir bilgiye sahipti. Dikkat edilirse peygamberlik hakkında saptırma çalışmaları gönderildikten sonra olmuştur.

Raşidi hilafet konusunda ise; tarihi saptırma ve fikri saptırma çabaları vardır. Bu saptırmaların ümmet üzerinde etkileri büyüktür. Onun için bugün Müslümanlar arasında dolanan hilafet hakkındaki görüşlerin büyük bir kısmı naslardan kaynaklanan veya nas’lara bakıştan doğan fikirlere dayalı değildir.

Bu saptırmaları ortaya çıkarıp, ümmete sahih bir hilafetin nasıl olacağını gösterecek ve bunun çalışmasını yapacak olan İslam davetini yüklenen bir kitlenin işidir. Bu kitlenin çalışması müşrik düzenlerinin saptırmalarını etkisiz kalacaktır.

Nitekim dünyadaki son gelişmelere baktığımız da küfür düzenlerinin artık bocaladığını görüyoruz. Bakışlar Raşidi Hilafete çevrildikçe Müslümanlara cesaret kafirlere korku gelmektedir. Müslümanların hilafete bakışlarında netlik doğuyor ve bu doğrultuda yoğun gayret sarf eden cesur şahısları görüyoruz.

Raşidi hilafetin zamanlaması belli olmasa da hadislerdeki işaretler İnşaAllah o günlerin yakın olduğunu göstermektedir. Şam bölgesinden gelen sesler bizleri heyecanlandırmaktadır. Bu heyecanımızı doğrulayan izlere rastlamaktayız. Nitekim ResulullahSallallahu Aleyhi VeSellem şöyle buyurmuştur:

“Dâr-ul İslam’ın merkezi Şam’dır.” (Taberâni, et-Tirmizirviayet etti ve hasen sahih dedi.)

Bu büyük amel için canını, malını, zamanını ortaya koyanlara ne mutlu!

Ki; onlar Hilafetin kurulması ile İslam’ın gücünü ortaya çıkartacak, İslam davetini cihana cihad yolu ile taşıyacak, hilafetle izzette ulaşacaklardır.

İşte bakışları İslam’a çevirmenin yegane yolu budur!

 

-SON-

[email protected]

Ayrıca...

Merhamet Kaynağımız Sadece İslam Olmalıdır -2-

-İnsanlara nispet edilen merhamet: İnsanın içgüdülerinde zalimliğe yönelik meyiller olduğu gibi merhamete yönelik meyillerde vardır. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir