Çok kültürlülük Necati ERDEM Günümüzde küreselleşmenin etkisiyle ortaya çıkan çok kültürlülük, çoğu ülke politikaları açısından dışarıdan bakıldığında şeffaf bir alan, cazip bir ilgi odağı gösterilmekte iken, içeride karşı karşıya kalındığında çözülmesi gereken bir sorun olarak ele alınmaktadır. Çok kültürlülük; söylem ve eylemleri ilk olarak Fransızlar ve Anglosaksonlardan oluşan Kanada’da bu uygulama Fransızların İngilizlere yönelik sorgulamaları ile başlamıştır. (Anglosaksonlar, 5. yüzyıldan itibaren günümüzdeki İngiltere’yi istila eden ve 1066’daki Norman İstilası’na kadar yöneten Angluslar, Saksonlar ve Jütilerden oluşan Cermen halkı) İlk başta kamu görevlerinde İngilizler kadar yer almadıklarını düşünen ama kendi çoğunluklarını korudukları Quebec gibi şehirlerde toplumsal hayatta yerliler kadar sorun yaşamayan Fransızların kamu görevlerinden kendilerine daha fazla yer verilmesi isteği ile başlamıştır. Daha sonra bir toplumsal uyum politikası olarak çok kültürlülük anayasada yer verilen bir devlet politikası olarak uygulanmaya başlamıştır. Daha sonraları bu gelişme ülke sınırları içerisinde kendi nüfusları ile var olan tüm etnik ve kültürlerin haklarının devlet tarafından koruma altında olduğu deklare edilerek tüm vatandaşların dil, din ve irk ayrımı gözetilmeksizin devletin tüm kurumlarında yer almalarının devletin anayasası ile güvence altına alındığı bildirilmiştir. Şüphesiz günümüzde çok kültürlülük tartışmalarında öne çıkan asıl sorun, farklı dinlerin, düşüncelerin bir arada nasıl yaşatılacağıdır. Bir TV programında konuşan eski Fransa cumhurbaşkanı Sarkozy; “ülkesinin Fransa kültürüne benimsemeyen ve bu kültüre ayak uyduramayanları kabullenemeyeceğini” belirtti. Sarkozy; “Fransa’da yaşayan Müslümanların kendi inançlarının gereğini yerine getirebileceğini, ancak Fransa halkı sokaklarda alenen namaz kılan insanları istemediğini” belirtti. Gerçekte Fransa’da İslam’ın yayılması ve Müslümanların İslam değerlerine bağlı kalmasından duyduğu kaygıyı yansıtıyor. İngiliz Başbakan Cameron’da düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada, çok kültürlü toplum konusunda yaptığı açıklamada; “çeşitli kültürleri barındıran bir toplumu oluşturmakta başarısız olduklarını” belirtti. Fransa, İngiltere ve Almanya şimdiye kadar birçok kez başka ülkelerin içişlerine müdahalelerini liberal değerleri savunma bahanesi ile haklı göstermeye çalıştılar. Şimdi ise İngiliz başbakanın sözlerine göre; “İngiltere’de toplumun çok kültürlü olmasından söz eden liberalizmin bazı ilkeleri facia ile sonuçlanmış” olduğu anlaşılıyor. Merkel ise; “Almanya’da çok kültürlülük politikasının hezimete uğradığından” söz ediyor ve Sarkozy de; “Fransa kültürünü benimseyemeyenleri kabul edemeyeceklerini” ifade ediyor. Batı’nın, ortaya koymuş olduğu çok kültürlülük meselesinin asıl kaynağını önceki asırlardan süregelen azınlıklar meselesi teşkil etmektedir. Bunun için de, Avrupa’nın hâlihazır çoğulculuk ve “öteki” anlayışı, çözüm getirecek yerde sorun üretmektedir. Başta İslamofobi olmak üzere, dini şiddetle özdeşleştirme, farklı dinleri ve kültürleri sadece güvenlik ve uyum sorunu olarak ele alma, kutsala ve dinî değerlere saygısızlığı ifade özgürlüğü adına himaye gibi bir dizi saldırıya sebebiyet vermektedir. Fransız kültürel Ansiklopedisi de peygamberimizi; “Katil, deccal, kadın hastası ve beşeri aklin en büyük düşmanı” olarak nitelemektedir. Her fırsatta İslami değerlere saldırmakta imtina/geri adım atmayan etmeyen Fransa bugünlerde “radikal” diye tanımladığı imam ve vaizleri sınır dışı etmeye hazırlanıyor. Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls; “gelecek günlerde birçok imam ve vaizin sınır dışı edileceğini” söyledi. Bu açıklamalardan sonra çok kültürlüğün temelinde yatan iki ana meseleden bahsetmek istiyorum. 1-Çok kültürlülüğün temelini teşkil eden azınlıklar meselesi:
Ayrıca...
Asıl Sosyal Mesafe Kapitalizme Konmalı ki İnsanlara Zehri Bulaşmasın!!
Günümüzde insanoğlunun yaşadığı en büyük olumsuzluk çeşitli boyutlarda meydana gelen fitne-fesat, adaletsizlik, haklının haksız sayıldığı, …