BORSA İSTANBUL Mehmet Çetinbudak Bu yazımızda, Borsa İstanbul’dan öncesini, Borsa İstanbul’un kurulma amacını, hükümetin bu adımı atarken gözettiği gayeyi, siyasi vakıasını ve son olarak da Borsa’nın Şer’i hükmünü ele alacağız.
Açılış gongunu Başbakan Erdoğan ile birlikte AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, SPK Başkanı Vahdettin Ertaş ve Borsa İstanbul Başkanı İbrahim Turhan’ın çaldığı Borsa İstanbul’un açılmasıyla birlikte 1985 yılında kurulan İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) ortadan kalkmıştır.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası dönemin başbakanı Turgut Özal’ın çaldığıgong ile 27 yıl önce işleme açılmıştı.
İMKB’nin tarihsel sürecine göz atacak olursak;
İlk Borsa Başkanı Muharrem Karslı, borsanın ilk yeri de Cağaloğlu’ndaki Ziraat Bankası’nın 2. ve 3. katı oldu. Burası kısa sürede İMKB’ye yetmemeye başladı ve Karaköy’deki Erenhan’a geçildi.
İlk yıllarında Ürdün’ün tahta sisteminin örnek alındığı İMKB’de 1989 dönüm noktası oldu, yabancı yatırımcılara borsada yatırım imkanı getirildi. 1990 yılı borsada hem yüzde 511’lik tarihinin en büyük rallisi hem de körfez kriziyle iz bıraktı.
1993’te ise İMKB’nin gelişiminde devrim olan bilgisayarlı alım-satım işlemleri başladı. 1994’te seans sayısı 2’ye çıktı. Bu dönemin akıllarda kalan diğer yanı ise krizle 17 aracı kurumun batması oldu.
1995’e gelindiğinde Tuncay Artun başkanlığındaki İMKB İstinye’deki binasına taşındı. 1997 yılı başında 100 bine yaklaşan borsada radikal bir adım atıldı ve endekslerden 2 sıfır atıldı.
2001’de borsa tarihindeki üçüncü devrime sahne oldu ve uzaktan erişim başladı. İnsanlar artık internete bağlı oldukları her yerden işlem yapabilir hale geldiler. Aynı yıl Türkiye’yi etkisi altına alan ekonomik krizde borsada işlem gören 35 şirket battı…
Bugünden itibaren 27 yıllık ismine veda eden İMKB, yoluna Borsa İstanbul olarak devam edecek.
İMKB, İstanbul Altın Borsası ve Vadeli Opsiyon Borsası tek bir isim altına toplanmıştır. Borsa İstanbul’da esas amaç işlemlerin tek bir çatı altında gerçekleştirilmesidir. Bu sayede uluslararası anlamda işlemler daha kolay yapılabilecektir, yurtdışındaki borsalara entegrasyon imkanı vardır. Değişimin temel gayesi ise yabancı sermayenin bu borsaya daha rahat girmesi ve hareket etmesi.
Borsa İstanbul’un ayrıca İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Projesi ile mutabık şekilde borsanın dönüşümünü gerçekleştirmek hedefi vardır. Borsa İstanbul, 2013 yılı Nisan ayında 423.234.000 TL sermaye ile resmen kurulmuştur. 3 Nisan 2013 tarihinde İstanbul Ticaret Odası’na borsanın yeni ismi Borsa İstanbul sicil kaydı yapılmıştır. Şirketin eskiden 7 olan yönetim kurulu Borsa İstanbul ile birlikte 9 kişiye çıkarılmıştır. Ayrıca artık piyasalar uluslararası piyasalara uyumlu biçimde saat 9:45’te açılacaktır. Artık borsada endeks olarak IMKB yerine BIST 100 kullanılacaktır.
Borsa İstanbul ile birlikte Türkiye’deki borsalar bir çatı altında konsolide olabilecektir. Bunun yanında Takasbank bu sisteme katılabilecektir. Böylece borsa, bir kar amaçlı şirket haline gelebilecektir. Daha sonra da özelleşebilecektir. Bu özelleşme esnasında teknolojisini geliştirebilecektir. Ayrıca borsanın yeni ürünler çıkarabilmesi hedeflenmektedir. Bu esnada dünya borsalarıyla iş birliği yapılabilecektir.
Daha fazla şirketin sermaye piyasası kaynaklarından yararlanmasını sağlamak böylece sermaye piyasasının derinliğini artırmak Borsa İstanbul’un amaçlarındandır. Bunun yanı sıra uluslararası boyutta bakıldığında Türkiye’nin coğrafik avantajlarından faydalanarak bölgedeki sermaye hareketlerini İstanbul’dan yönlendirmek istenmektedir. Bu açıdan bütünleşik bir finansal sistem olmazsa olmazdır. Borsa İstanbul’un tüm borsaları bir araya toplaması bu açıdan önemlidir.
Borsa İstanbul ile birlikte kurumsal bir yapı oluşturulup yatırımcıyı daha fazla çekebilme özelliği kazanılmıştır. Daha önce tasarruf sahibini yatırım yapmaktan alıkoyan sebeplerden birisi, yatırımcının bireysel duyumlarından dolayı yaşadığı kayıplardan ötürü bir daha yatırım yapmama kararı alabilmesiydi. Borsa İstanbul ile başlayan süreç sayesinde yatırımcılar yatırımlarını sermaye piyasaları gibi riskli alanlara kaydırırken bunu bireysel duyumlarla değil işine hâkim profesyonel bir sektör tarafından gerçekleştirebileceklerdir.
İlerleyen zamanda bu bünyeye emtia ve enerji piyasaları da dahil olduğunda yatırımcılar, bir tek çatı altında tüm sermaye piyasası araçlarına ulaşabilecek. Tek çatı altında olmaktan kaynaklı piyasalar arasındaki geçiş kolaylığı Borsa İstanbul’un cazibesini artırırken özellikle piyasanın hacminde ciddi bir artış imkanı vermesi hedefleniyor. Tüm bu olumlu beklentilere rağmen piyasanın hangi yatırımcı kesimi üzerinde yükseleceği ise tartışılan bir diğer mesele.
Özellikle 2000 krizinin ardından piyasadan çekilen bireysel yatırımcı, yapılan kampanyalara rağmen bu güne kadar piyasaya dönmedi. Yeni kanun ise yatırımcıya bakışı değiştirmişe benziyor. Artık açık bir şekilde bireysel yatırımcıdan ziyade kurumsal yatırımcıya ağırlık verilmesi gerektiği dile getiriliyor.
SPK Başkanı Vahdettin Ertaş, Borsa İstanbul’un lansman gecesinde yaptığı konuşmada, yerli yatırımcı profilinin yüzde 70 bireysel yatırımcılardan oluştuğunu ve kurumsal yatırımcı sayısının BES bir tarafa bırakıldığında yeterince geliştirilemediğini söylemekte. Kurul, özellikle kurumsal yatırımcıların ağırlıklı olduğu bir yapı istiyor.
Kuşkusuz yeni hedef, bugüne kadar bireysel yatırımcının piyasaya çekilememesinin bir sonucu şeklinde de yorumlanabilir. Ancak unutmamak gerekiyor ki bireysel yatırımcının bugüne kadar borsaya mesafeli kalmasının temelinde yatan yaşadığı mağduriyetler. Bu mağduriyetler henüz hafızalardan silinmiş değil.
Piyasadaki aktörlerin her defasında fırsatçı yaklaşım tarzı yatırımcının borsaya mesafeli durması için ciddi bir gerekçe olmakta. Bu anlamıyla ister bireysel ister kurumsal yatırımcı olsun, piyasaya yatırımcının çekilebilmesinin yolu her şeyden önce güven zemininin tesis edilmesinden geçiyor.
Kurul, yerli ve yabancı ayrımı yapmadan kurumsal yatırımcının artırılması yönünde önüne bir hedef koymakta. Ancak bu hedefin gerçekleşmesinin ilk şartı güven ortamının tam sağlanmasından geçiyor. Yabancı sermayenin yerli sermayeden daha ürkek olduğu göz önüne alındığında, güven ortamı sağlanmadan yabancı sermayenin çekilmesi zor.
Borsa İstanbul hayata geçerken BIST 100’de zirve tedirginliği yaşanıyor. BIST 100 ile birlikte endeksin yeni bir heyecan yaşayarak çıkışa geçeceği yönünde beklentisi olan yatırımcılar hayal kırıklığına uğradı. BIST 100 Endeksi’nin daha önce iki defa test ettiği ve geçemediği 86.000’li seviyelerin aşılamaması satıcıların artmasına neden oluyor.
Son üç işlem gününde endeks sert bir şekilde sürekli geriledi. Analistler ise ikili zirveleri konuşurken, düşüş formasyonunun çalışma riskine dikkat çekiyor. Endeksin 50 günlük ortalamanın altına kayması morallerin bozulmasına neden olmakla birlikte henüz orta vadede BIST 100’e ilişkin beklentiler olumlu. Özellikle kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in not artırma beklentisi, beklentileri canlı tutuyor. Mayıs ayı ile birlikte satışların gelmesini bekleyenler ise borsada bu dalgalanmanın erken yaşandığını dile getiriyor.
2023 hedefi çerçevesinde sermaye piyasası süratle belli bir ölçeğe çıkarılmak isteniyor. Bunun temel nedeni ise önümüzdeki 7 yılda şirketleri zor bir dönemin beklediği yönündeki tahminler. Değerlendirmeler 2020 yılına gelindiğinde dünya genelinde yaklaşık 12 trilyon dolarlık bir sermaye açığı olacağı yönünde. Bir başka söyleyiş tarzı ile dünya ölçeğinde firmaların sermaye ihtiyacı ile arz edilen sermaye miktarı arasında çok ciddi bir fark oluşacak. Bunun etkileri ülkemizde de hissedilecektir.
Hazırlıkların bugünden yapılması ileride öngörülen sıkıntının aşılmasına önemli katkılar sağlayacak. Bu kapsamda ekonomi kurmayları sermaye piyasasını hızla büyütmenin yollarını arıyor. Şirketlerin bu güne kadar bankalar üzerinden gerçekleştirdiği kaynak ihtiyacını sermaye piyasasına yöneltilmesi kriz durumunda firmaların üzerine giden banka riskini düşürecek.
Diğer taraftan geliştirilen sermaye piyasası ile firmaların kaynak ihtiyacı özellikle yabancı yatırımcı üzerinden çözülmesi arzulanmakta.
Global ölçekte sermaye piyasasının önemi fark edilmiş görünüyor. Bu durum esasen yeni yıl ile birlikte yürürlüğe giren Sermaye Piyasası Kanunu’nun genel gerekçesinde de dile getirilmekte.
Gerekçede, 2010 yılı verilerine göre dünyadaki finansal varlıkların toplam değerinin 200 trilyondolar civarlarında bulunduğu hatırlatılırken bunun yüzde 20’sinin yani 40 trilyon doların gelişmekte olan ülkelerde yer aldığı dile getiriliyor.
2020 yılında ise toplam büyüklüğün 400 trilyon dolara yaklaşacağı ve gelişmekte olan ülkelerin payının ise yüzde 30’u yani 120 trilyon doları geçeceği tahmin edilmekte. Bu noktada arzu edilenTürkiye’nin pastadan alacağı payın artması.
Borsasında söz sahibi olduğu bir piyasaya, yabancı sermayenin gelişi de daha kolay olmakta. Bu durum ilerleyen zaman diliminde BIST’in yapısal değişikliği tamamlamasının ardından özelleştirilmesini gündeme taşıyacaktır.
MİSYON
Sermaye piyasası araçlarına yatırım ve likidite imkanı sağlamak ve sağlıklı fiyat oluşumunu temin etmek üzere şeffaf, etkin, güvenilir, kolay erişilebilir piyasalar oluşturmak, işletmek ve geliştirmek; bu piyasaları ihraççı, yatırımcı ve aracılar ile diğer paydaşların hizmetine sunarak ekonomik büyümenin finansmanına destek olmak.
VİZYON
Halka açık şirket sayısı ve piyasa değerinin ülke potansiyelini yansıtır büyüklüğe ulaştığı, ulusal ve uluslararası yatırımcıların en üst seviyede katılımının sağlandığı, yerli ve yabancı sermaye piyasası araçlarının işlem gördüğü, dünya çapında rekabet edebilen teknolojinin sahibi ve sağlayıcısı lider bir borsa olarak diğer piyasalarla karşılıklı erişimi sağlamak ve böylece İstanbul’un uluslararası finans merkezi niteliği kazanmasına katkıda bulunmak.
Son üç yılda halka arz edilen 67 şirketten 48’nin fiyatı kısa sürede düşmüş; bu arzlara katılan yatırımcılar ciddi zarar etmiştir. Tüm bunlar neticesinde yerli yatırımcılar borsadan çekilmiş, yabancıların payı ise sürekli artmıştır. Borsa adeta davulun Türk şirketlerinin omzunda, tokmağın yabancılarda olduğu bir piyasa haline dönüşmüştür. Bugün itibariyle borsada yabancı sahipliği yüzde 66’ya ulaşmıştır.
Sermaye Piyasası Kurulu Kanunu 1981 yılında yürürlüğe girmiştir. Yani SPK, bir 12 Eylül dönemi kurumudur. Hükümet, 12 Eylül darbesini yapanları geride bırakmıştır. 12 Eylül darbecilerinin düzenleyici ve denetleyici kurum olarak özerklik ilkesi üzerine kurdukları SPK, bu müdahale ile yok edilmiştir. Bundan sonra yönetime kim gelirse gelsin, gelenler hükümetin bu operasyonunun gölgesinde görev yapacaklardır.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın kuruluşuna ilişkin kanun hükmünde kararname de aynen SPK Yasası’nda olduğu gibi 12 Eylül döneminde, 1983 yılında çıkarılmıştır. Yani Borsa da bir 12 Eylül dönemi kurumudur.
Bu hükümetin yaptığı düzenlemeye kadar Borsa’nın yönetimi başkan dâhil 5 kişiden oluşuyordu. 4 yönetim kurulu üyesi Borsa Genel Kurulunca aracı kurum temsilcileri arasından seçiliyor, başkan ise hükümet tarafından tayin ediliyordu. Kasım 2011’de yürürlüğe giren bir kanun hükmünde kararname ile hükümet Borsa Yönetim Kurulunun üye sayısını başkan dâhil 7 kişiye çıkararak, 7 kişilik yönetimin başkan dâhil 4’ünün atama yetkisini de kendisine aldı. Borsa Yönetim Kurulu’nun büyük bir çoğunluğu hükümetin uygun gördüğü kişilerden oluşacaktır. Borsa İstanbul ile de bu kişi sayısı 9 kişiye çıkarılmıştır.
Yani Borsa bir yandan devletleştirilirken, diğer yandan parlamenter denetimin dışında bırakılmıştır. Anonim şirkete dönüştürülen Borsa’nın Borsa İstanbul AŞ.’ye ait hisselerinin özelleştirilmesine ilişkin herhangi bir süre söz konusu değildir. Yani Borsa görünüşte anonim şirkete dönüştürülürken, gerçekte devletin bir kurumu haline getirilerek hükümetin kontrolüne alınmakta ve harcamaları da parlamento denetiminin kapsamının dışına çıkarılmaktadır.
Borsa İstanbul’un kurulmasındaki amaç ve siyasi vakıasını ele aldıktan sonra, üzerimize düşen Borsa İstanbul ve muhtelif Borsa’ların Şer’i hükmünü ortaya koymak olacaktır.
Borsa: Sermaye piyasası kurulu tarafından işlem görmesi kabul edilen menkul kıymetlerin (kıymetli evrakların)ve diğer sermaye piyasası araçlarının alım-satımının yapıldığı yerlerdir.
Borsa hakkındaki şer-i hüküm ise şöyledir: Sermaye şirketleri, anonim şirkete ayırıcı bir özellik kazandırmaktadır. Zira Anonim şirketler, sermaye sahiplerinin, iş adamlarının iflas etmeleri ve zararları karşılamaları durumunda çok büyük miktardaki servetlerini işlerinde hakları olan alacaklılardan ve diğer hak sahiplerinden korumak için kurulmuştur. Hisse sahiplerinin ve hak sahiplerinin kayıpları ne kadar büyük olursa olsun hiçbir şey talep edemezler. Hisse sahiplerinin şirkette kalan mallardan başka alacakları bir şey yoktur.
Bu sistem Ìslâm hükümleriyle tamamen çelişmektedir. Şer-i hükme göre hak sahiplerinin hakkı noksansız bir şekilde ödenmelidir. Herhangi bir şekilde kesinti yapılması caiz değildir. Buhari Ebu Hüreyre’den Nebi (sav )’in şöyle söylediğini rivayet etmektedir eder. :
“Kim ödemek arzusu ile insanların malını alır ise, Allah’da (onun borcunu) onun yerine edaeder. Kim de geri ödememek niyetiyle insanların malını alırsa Allah’da onu telef eder.”
Ahmed bin Hanbel’in Ebu Hüreyre yoluyla rivayet ettiği hadis ise şöyledir:
“Şüphesiz kıyamet günü herkesin hakkı sahibine ödenecektir. Hatta boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.”
Resulullah (sav) herkesin hakkının dünya hayatında verilmesinin farziyeti üzerinde ısrarla durmaktadır. Kim bu dünyada ödemesi gereken bir borcu ödemezse onu kıyamet günü ödeyecektir. Bu ise insanların hakkını yiyen kimseler için bir azap va’didir. Çünkü Allah’ın Resulü, borcunu ödeyebilecek güçte olan bir zenginin borcunu ödemeyi geciktirmesini zulüm saymaktadır. Ebu Hüreyre’den: Resulullah(sav) şöyle dedi:
“Borcunu ödeyebilecek güçte olan bir zenginin ödemeyi geciktirmesi zulümdür.”
Ödemeyi geciktirmek zulüm olduğuna göre, hakkın yenmesi ve ödenmemesi nasıl olur? Elbette ki çok daha büyük bir zulüm sayılır ve en şiddetli cezayı gerektirir. Resulullah (sav), insanların en hayırlısının hak sahibine borcunu en güzel bir şekilde ödeyen kimse olduğunu haber vermektedir:
“En hayırlınız borcunu en güzel bir şekilde ödeyeninizdir.”
Bu nedenle, hak sahiplerine ve alacaklılara anonim şirketteki haklarının zarardan sonra kalan miktara göre ödenmesi şer-an haramdır. Şirketler açısından da anonim şirketler, Ìslâm’daki şirketlerle ilgili hükümlere aykırıdır. Kapitalistlere göre anonim şirketlerin tarifi şöyledir: “Belli bir sözleşme gereğince mâli bir projeyi gerçekleştirmek amacıyla beş veya daha fazla kişinin sermaye koyarak bu işten elde edilecek kâr veya zararı paylaşmak üzere yaptıkları sözleşmeye denir.” Kapitalistlerin tarifleri ve anonim şirketlerin kuruluş şekilleri, şer-i hükümler açısından iki kişi arasında yapılan bir sözleşme sayılmamaktadır. Çünkü şer-i bir akitte iki taraf arasında “icab” ve “kabul” olması lazımdır. Yani sözleşmede mutlak surette iki taraf bulunmalıdır. Bunlardan birisinin: “ben sana ortak oldum” demesi gibi sözleşme için arzda bulunarak “icap” şartını yerine getirmesi, ikinci tarafın da: “kabul ettim” veya “razı oldum” demesi gibi “kabul” ifade eden bir lafızla cevap vermesi ile iki taraf arasında bir sözleşme gerçekleşir. Sözleşmede her iki taraf bulunmazsa veya “icab” ve “kabul” sözlerinden birisi söylenmezse sözleşme yapılmış sayılmaz ve şer-an “akit” olarak da isimlendirilmez.
Anonim şirket ortaklığı ise yalnızca, şirkete ait hisselerin doğrudan doğruya şirketten veya daha önce şirketten alan birisinden satın almak yoluyla gerçekleşir. Ortak olan kimsenin, ne şirketle ne de diğer ortaklardan herhangi birisiyle görüşmesi veya anlaşması söz konusu değildirBu durumda aralarında sözleşmenin yapılacağı iki taraf söz konusu değildir. “icab” ve “kabul” yoktur. Her hissedar satın aldığı hisselerle şirketin ortağı olur. Dolayısıyla anonim şirkette iki kişi arasında ittifak yoktur. Yalnızca münferit olarak şirketin ortağı olma yönünde bir kişinin iradesi vardır. Tek taraflı irade beyanı ve yalnızca şirket hisselerini satın alması ile şirkete ortak olur. Batılı hukukçular, tek taraflı olsa da bunu bağlayıcı bir sözleşme olarak yorumlamaktadırlar. Onlara göre bu davranış münferit bir irade ile bir şahsın yaptığı bir işi, bir başka şahıs veya toplulukla bağlamaktadır. Diğer şahsın veya topluluğun buna muvafakat etmelerine veya etmemelerine bakılmaz. Bu yapıya göre anonim şirket sözleşmesi, şer-an batıldır. Çünkü şer-i bir akit, üzerinde akit yapılan iş üzerinde akit taraflarından birinden icab, diğerinden de kabulün çıktığı bir akittir. Anonim şirkette bu durum söz konusu değildir.
Anonim şirkete ait bu vakıa, İslâm’daki şirket vakıasına muhaliftir. Çünkü Ìslâm’da şirket: “kâr amacıyla mâli bir işi yerine getirmek üzere iki kişi veya daha fazla kişi arasında yapılan akittir.” Bu akdin, iki veya daha fazla kişi arasında yapılması gereklidir. İşte bu şartlar bulunmadığı için anonim şirkette şer-i açıdan sözleşme yapılmış sayılmaz. Çünkü anonim şirketin ortakları şahıslar değil, sermayedir. Beden (kişi) ortaklığı yoktur. Şirket sözleşmesinin geçerli olabilmesi için ise beden ortaklığı temel şarttır. Anonim şirkette ise ortaklar, bedenlerini ortaya koymadan yalnızca paraları ile ortak olmaktadırlar. Fiili olarak beden ortaklığı bulunmadan şirketin işleri yürütülür. Şer-i açıdan ise yalnızca sermaye ortağı şirkette tasarruf hakkına sahip olamaz. Mutlak surette ortak gibi çalışamaz. Şirkette ve işte tasarruf sadece beden ortaklığı ile sınırlıdır. Anonim şirketin ortakları ise şirkete yalnızca sermaye ortağıdırlar şahıs olarak ortaklıkları yoktur. Kim daha fazla hisseye sahip ise onun daha çok oy hakkı vardır. Hissesi az olanların oy hakları da azdır.
Batı geleneğine göre anonim şirketlerin “tüzel kişiliği” vardır ve tasarruf hakkı da tüzel kişiliğe sahip şirkete aittir. Şer-i açıdan ise tasarruflar, tasarruf ehliyetine sahip şahıslar (insanlar) tarafından kullandığı zaman geçerli olur. Bu şekilde kullanılmayan tüm tasarruflar şer-i açıdan batıldır. Tasarruf hakkının tüzel bir kişiliğe isnadı caiz değildir. İnsanlardan tasarruf ehliyetine sahip birisi tarafından kullanılması mutlaka gereklidir. Bu yönüyle de anonim şirketler şer-an batıldır.
Şer-i açıdan anonim şirketlerin durumu budur. Şirkete ait hisse senetleri ise paylarla temsil edilen, satın alınırken veya satılırken değeri belli olan mâli kâğıtlardır. Kuruluşunda şirketin sermayesini temsil etmezler. Hisse, şirketin varlığından ayrılması mümkün olmayan bir parçadır. Sermayeden bir parça değildir. Hisse değerleri aynı değildir. Şirketin kârına göre sürekli olarak değişir. Her zaman aynı değerde kalmayıp sürekli olarak değişiklik gösterir.
Bu tür şirketlere ait hisse senetleri ve bonolar ile alım satım yapmanın hükmü, haramdır. Çünkü bunlar şer-an batıl olan anonim şirkete ait hisselerdir. Bunlar, batıl bir akitte ve batıl bir işlemden elde edilen kârla, helal sermayenin karışımından oluşan meblağları içeren senetlerdir. Senetlerin her birinin batıl şirketin varlıklarından oluşan bir hisse değeri vardır. Helal ve haramla karışık olan bu varlıklar şeriatın yasakladığı batıl bir işlem ile meydana gelen haram bir maldır. Dolayısıyla alım-satımı ve bunlarla işlem yapılması haramdır. Banka hisseleri ve benzerleri gibi paranın faizle çoğaltıldığı bonoların durumu da aynıdır. Zira bunların içerisinde haram para vardır. Bu nedenle alınması ve satılması haramdır. Çünkü içerisinde haram para olan her mal haramdır.
Anonim şirketlerin ve hisselerinin durumu budur. Kapitalist sistemde ve her yerde belaların başı olan faiz mutlak surette haramdır. Faizle elde edilen mal haramdır. Hiçbir kimsenin böyle bir malı mülk edinme hakkı yoktur. Sahibi biliniyorsa geri verilir. Faizin iğrençliğini, tiksindiriciliğini bildirmek üzere yüce Allah faiz yiyenleri şeytan çarpmış kimseler olarak vasıflandırmaktadır. Ayette şöyle buyurmaktadır:
“Faiz yiyen kimseler, şeytanın çarptığı kimselerin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların zaten faiz de alış-veriş gibidir demelerindendir. Oysa Allah, alış verişi helal faizi de haram kılmıştır. Kime Rabbından bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa geçmişi kendisinedir. Onun işi Allah’a aittir. Kim, faizciliğe geri dönerse onlar cehennemliktir. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.” (Bakara: 275)
Faizin haramlılığını çok şiddetli olmasından dolayı Allah, faiz yiyene savaş ilan etmiş ve şöyle demişti:
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının, inanmışsanız faizden kalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah’tan ve Resulünden size karşı açılmış bir savaş bekleyin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa da uğramamış olursunuz.” (Bakara 278-279)