Vahdeddin Hain miydi? Mehmet Gök Türkiye’nin kuruluşundan günümüze tartışılan konuların başında Vahdeddin’in hain olup olmadığı meselesi gelmektedir. Kemalistler şöyle bir algı benimsettiler bizlere; Vahdeddin kesinlikle haindir, eğer o hain olmasa bizim M. Kemal’e hain dememiz gerekir ki; bizimde bunu kabul etmemiz imkansızdır dediler. Bu kanı itibariyle her ne olursa olsun Vahdeddin hain olmasa bile, hain ilan edilmesi gerekirdi.
M. Kemal’e hain demek kesinlikle yasaktır (zaten koruma kanunu bunun için yapıldı). Biz, bu makalemizde Vahdeddin’in hain mi, yoksa kahraman mı olduğunu anlamaya çalışacağız; ancak bu hain ve kahramanlığı da bu yazıdan sonra okuyucularımıza bırakıyoruz…
Sultan Abdülmecid’in oğlu olan Vahdeddin; 2 Şubat 1861 de cumartesi akşamı Dolmabahçe Sarayında dünyaya geldi. Vahdeddin 4 buçuk aylıkken babası öldü. 5 yıl sonrada annesini kaybetti. Çocukluğu çok garip geçti. Vahdeddin 15 yaşına geldiğinde 2 Abdülhamit tahta çıktı.
Vahdeddin gençliği çok rahat geçirdi; nedeni ise Abdülhamit’in en çok sevdiği kardeşi ve ona çok güvenmesiydi. Bu deha halifenin döneminde kurulan Yıldız istihbarat teşkilatlarından bir üyesi de Vahdeddin’dir.
Hilafetin siyasi dehasıyla Avrupa’yı titreten Abdülhamit kurduğu bu istihbarat teşkilatıyla sadece dünyadaki gelişmeleri takip etmekle kalmıyor, sarayın içinde ki gelişmeleri de yakından takip ediyordu. Saraydaki gelişmelerden haberdar olmasını sağlayan Vahdeddin’dir. 2 Abdülhamit döneminde siyaseti de yakından takip eden Vahdeddin, 21 Mayıs 1889 da gizlice kurulan İttihadı Osmanlı Cemiyeti (jön Türkler, yeni Osmanlılar) ve daha sonra ittihat terakki ismini alan hainleri de çok iyi tanıdı. Bu hain kitle; Osmanlı hilafet devletinin hukuki, siyasi, iktisadi, askeri vb. gücünü kırmak için her alanda rezilce çalıştılar. Yine bu hain kitle balkan savaşlarını kaybetmemize neden oldukları; gibi Birinci cihan harbine bizi sokmakla kalmamış, Osmanlının cephelerde yenilmesine neden oldular.
O kadar başarılı sanılan M. Kemal, Türk Tarih Kurumu Başkanı Metin Hülagü’nün dile getirdiği gibi; 1917 yılında Filistin, 1918 yılında Suriye Cephelerini, izin almadan tekeden, 120.000 askeri başsız bırakarak, süngülenerek öldürülmelerine neden olan ve 60.000 askerimizin esir alınarak Mısır’a gönderilmesine neden olan M. Kemal’den başkası değildi.
Enver Paşa’nın Sarıkamış’ta yaptığı katliamı, M. Kemal Filistin ve Suriye cephesinde yapmıştı. Bu komutanların yenilgisinden sonra; Enver Paşa, Rauf Orbay ve arkadaşları Mondros Antlaşmasını imzalayarak ülke dışına kaçtılar. Osmanlının yenilmesine ve savaşı imzalanmasına İttihat-Terakki masonları neden olmuştu.
4 Temmuz 1918 Yılında, Padişah ve Halife Vahdeddin’in eline satılmış bir ülkenin belgesini verdiler. (Mondros’un 7 ve 24 maddeleri buna örnektir.)
Mondros antlaşmasından sonra, İtilaf devletleri bütün yurdu kuşatmış, işgal etmekteydi. Halk kendi bölgesini savunmaya başlamıştı. Anadolu’daki halk, alim, hoca, medrese talebeleri önderliğinde savaşıyordu. Ama düzensiz birlikler halinde. Vahdeddin Anadolu’ya asker-silah göndermekle kalmamış, 1918 de “Milli Kongre Cemiyeti” Milli İslam Şurası “Trakya Paşa-Eli Müdafai Heyeti Osmaniye” vb. cemiyetler kurmuştu.
Vahdeddin Anadolu’ya gitmemesinin nedeni ise: İstanbul’un (Hilafetin Merkezinin) İngilizler tarafından işgal edilip, saf dışı bırakılıp, Osmanlı İslam Devletine son verebilirlerdi. Bir diğer neden; çıkan bir habere göre, İngilizler Ayasofya’ya çan takma niyetindeydi. Bu haberden sonra Halife Vahdeddin, emrindeki ve onu korumakla görevli 700 kişilik askeri Ayasofya önüne mevzilenerek; bırakın benim hayatı mı siz Ayasofya’yı koruyun, en ufak bir İngiliz müdahalesi olursa, emir beklemeden son kurşuna kadar savaşın emrini verir
Vahdeddin satılan Osmanlı ülkesinin kurtuluşu için ince siyaset yollarına başvuruyordu.. Anadolu’daki halk Vahdeddin’in gönderdi silah ve asker sayesinde çok iyiyi savaşıyordu. Vahdeddin asker ve silahı sevkiyatını Anadolu’ya 1918 den beri yapıyordu. Kazım Karabekir’i de 19 Nisan 1918 Trabzon’a göndermişti.
Pontus cemiyeti Müslümanlarla başa çıkamayacağını anlayınca İngilizlerden yardım istediler. İngilizlerde Vahdeddin’e gelerek Anadolu’daki halkı susturmasını istediler. Vahdeddin bunu bahane ederek çok başarılı olarak bildiği M. Kemali Anadolu’ya göndermek istedi. Devlet kurumundaki kimse Mustafa Kemal’in gönderilmesini istemiyordu nedeni ise; M. Kemal’i cumhuriyetçi olması, hilafet ve saltanat yanlısı olmamasıydı. Vahdeddin’le Almanya gezisinde Mustafa Kemal’in ittihat terakki aleyhinde konuşarak güvenini kazanması ve Çanakkale savaşında başarılı olduğunu düşünmesiydi. Fakat Vahdeddin M. Kemal’in İttihat-Terakki fikirlerinden hiç ayrılmadığını, Fransız ve İngilizler sırf savaşı kazanmasını sağlamaları için 1917 de Filistin’i, 1918 de ise Suriye’yi izin almadan terk ettiğini bilmiyordu. Vahdeddin; M. Kemal’e hilafetin saltanatın kurtarılması için savaş atı satarak 40 bin TL, devlet olarak da 400 bin altın vererek Anadolu’ya İngiliz vizesiyle gönderdi.
Mustafa Kemal’in İngiliz vizesiyle gittiğini, Kemalistler kabul etmediğini çok iyi bildiğim için; aşağıda İngilizlerin izin verdiğine dair belgesini yayınlıyorum…
M. Kemal’in; 19 Mayıstan Erzurum kongresine kadar ki zaman diliminde, tüm basın yayında hilafet, saltanat ve İstanbul’u kurtarma misyonu ön planda olduğunu o zamanın ki basından biliyoruz. Erzurum kongresinden sonra artık işler değişiyor ve hilafet saltanat, İstanbul’un yok edilme girişimlerinin açıkça görülecektir. Şöyle ki; Erzurum Kongresinde İngiliz Yarbayı Rawlinson Cumhuriyeti ilan edin İngilizler size yardım edecektir demişti. Kazım Karabekir’in karşı çıkması pek bir şeyi değiştirmemiştir.
Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Çelik ise; Erzurum kongresinde Amerika’dan bir heyetin M. Kemal’le görüştüğünü ve Sivas kongresinde ise; Amerikan heyetinin yanında birde İngiliz devletlerden iki heyetin M. Kemal’le görüştüğünü söylemişti ülke TV de. Bu heyetler kimlerdi acaba? Niçin görüşmeye gelmiştiler, kahve içmeye mi, yoksa çay içmeye mi gelmiştiler?
M. Kemal milli mücadele döneminde o kadar zikzaklar çizer ki anlamak zor. Hem Amerika hem İngiliz hem de Rusya Bolşeviklerle anlaşmalı siyaset yapıyordu.
Bunu; Kazım Karabekir İstiklal Harbimizin Esasları kitabında, Mustafa Kemal paşanın Milli İstiklal Mihveri etrafındaki zikzaklarını şöyle sıralar:
1. M. Kemal Mili mücadele fikrinden vazgeçip Anadolu’ya gelmekten kaçınması(Konya ordu müfettişliğine atandığı halde kabul etmemiştir.)
2. Amasya’da Bolşeviklik ilanına karar vermesi..
3. Amerikan Mandası fikrine eğilim göstermesi…
4.Bolşeviklerle birleme arzusu..
5. M. Kemal paşanın kongrelerin daha sonradan imzaladığı kararlara aykırı bir yol tutması.
6. Aksi halde Ankara hükümeti ile doğu halkı ve doğu ordusuyla alakasını kesecektir.
7. Doğu zaferinden sonra Bolşevik Rusya’ya karşı savaşa karar ve Kafkas federasyonu yapma arzusu…
Hilafeti, Saltanatı ve İstanbul’u kurtarmak için Anadolu’ya geldiğini söyleyerek halkı kandıran M. Kemal, artık İstanbul’u başkentten çıkaracak girişimlerden bulunuyor, hilafeti ve saltanatı nasıl kaldıracağının Avrupa devletlerle birlikte projelerini çiziyordu.
İngilizler İstanbul ve Anlara hükümetini birlikte Lozan’a çağırdılar. Ankara hükümeti, Lozan antlaşmasını bahane ederek saltanatı kaldırdılar. Saltanat kaldırıldıktan sonra Vahdeddin’e imzalı imzasız binlerce mektup gönderiliyor, tehdit ediyordular. İzmit’te Ali Kemal beyi linç ederek Vahdeddin’e şifreli mesajlar veriliyordu..
Ankara hükümeti Refet Paşayı 10 Kasım 1922 Cuma günü Vahdeddin’le görüşmek için İstanbul’a göndermiştiler. Refet Paşa rezili bu olayı şöyle anlatıyor: “Padişahın önünde ayak ayaküstüne attım ve koltuğa o kadar yaslandım ki; neredeyse pabucum padişahın burnuna değecekti diyor”.
15 Kasım 1922 gecesinde, Refet Paşa’ya gece geç vakitte genç bir deniz subayı paşam: Padişahı İngilizler yarın sabah kaçırıyorlar demesine mukabil; Refet Paşa Bırak kaçırsınlar, Vahdeddin’in gitmesi işimizi kolaylaştırıyor demiştir.” Padişah yurt dışına çıkarıldıktan sonra, İngilizler baş komutanı Harrington’un “haber vermeden hünkarınızı kaçırmış olduğumuz için size karşı mahcubuz” sözüne karşılık, Refet rezili cevap vermiş; “haber vermeden hünkarı kaçırmış olduğunuz için size teşekkür ederiz demiştir.”
Vadidendin San Rama’da açlık sefalet için de kalmasına rağmen, hiç kimseden yardım almamış, tam bir padişaha ve halifeye yakışır gibi vefat etmiştir. Yaşlı ve hasta olduğu için çalışamayacak duruma gelince kasaba, bakkala, fırına borçlanmıştı. Vefat ettikten sonra borçlarına 15 gün haciz gelmiş, Ankara hükümeti cenazeyi kabul etmeyince; şuan Suriye de savaşan kahramanların dedeleri gidip halifelerini Hıristiyan ellerde bırakmayarak getirip Suriye’de defnetmişlerdi.
Çocukluğu garip olan Vahdeddin’in vefatı da garip olmuştu.
Bu vefat haberini adana da duyan M. Kemal paşa; “çok namuslu bir adam öldü. Eğer o isteseydi Topkapı’nın bütün cevahirini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki… demekten kendini alamamıştır.
Artık, M. Kemal ve arkadaşlarının İngilizleri arkalarına alarak Halife Vahdeddin’i ülkeden kovduklarını söylenilmeli ki; ümmette bu gerçekleri öğrensin.
Şimdi soruyorum Değerli okuyucularımıza Vahdeddin hanin mi yoksa gerçek bir kahraman mı?