Home / News / YAZILAR / TEFSİR / TEFSİR: BAKARA SURESİ | Bölüm 4
islam devleti default

TEFSİR: BAKARA SURESİ | Bölüm 4

 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bakara Suresi

-21-

Kafirler Allah’ın ahdını bozar, sila-i rahmi keser ve yeryüzünde ifsat ederler.

 

Allahu Teala şöyle buyurdu:

الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ 

“Onlar ki; (bu fasıklar) Allah’la yapılan sözleşmeyi kabulden sonra bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar; zarara uğrayanlar işte onlardır.” (Bakara 27)

Allah’a verdikleri söz ise; “Rabbimiz sensin” demeleridir. Araf suresinde 172. ayetinde bunlarla ilgili bir açıklama vardır. İnsan, Allah’a “Rabbimiz sensin” derse Allah’ın Rabliğini tanımış olur. Öyleyse onun emrine uymalı ve nehyinden de vazgeçmelidir. Rabb’in bir başka manası ise; emir veren ve yasaklar gösterendir. Yahudiler, Hıristiyanlar hahamlarının ve rahiplerinin emirlerine uyup nehiylerinden vazgeçince, onların hahamlarını ve rahiplerini birer Rabb edindiklerini Allah’u Teala Tövbe suresinde 31. ayette bildirdi.

Yine Tevrat’ta Yahudiler, İncil’de Hıristiyanlar ve Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e münafıklar Allah’a itaat edeceğiz, Kuran’a ve peygambere uyacağız dediler. Fakat bu sözlerini bozdular. Ayet bunlara da işaret ediyor. Bunlar da fasıktırlar. Allah’a verdikleri ahdi bozanlardır. Bu nedenle kim Allah’a ve Resulüne inanırsa ve onların emirlerini yerine getirmezse, Allah’ın indirdiği Muhammed’in şeriatını uygulamaya bütün gücüyle çalışmasa Allah’ın ahdini bozanlar gibi olur. Yalnız Elhamdülillah ben Müslüman’ım demek yeterli değildir. Bu ahdin gereği olan İslam’ın hayatla ilgili bütün ahkamını uygulamaya çalışmak gerekir.

Aynı anda bunlar sila-i rahmi ve akrabalık bağını keserler. Nitekim akrabalıklar iki çeşittir:

1- Baba, anne, oğul, büyük baba ve kardeşler gibi miras alabilen akrabalardır.

2- Dayı, teyze, annenin babası olan dede, kızların ve kız kardeşlerin çocukları, erkek kardeşlerin çocukları, amcanın kızı, hale, annenin amcası ve annenin erkek kardeşlerinin çocukları gibi mirasçı olmayan akrabalardır. Bu iki grup akrabalarla alakayı hiç kesmemek gerekir ki bunlarla alakayı kesmek haramdır. Oysa münafıklar babaya ve anneye Allah’ın emri gereğince ve dairesinde itaat etmezler, onlara bakmazlar, onları ihmal ederler, belki de horlarlar ve döverler. Erkek ve kız kardeşleriyle ilgilenmezler, diğer akrabalarıyla ilgilenmezler, alaka kurmaz veya bunu ihmal ederler. Çünkü onlar bencildir, sadece kendilerini, çıkarlarını ve şehvetlerini düşünürler. Batı dünyasında kafirlerin durumuna baktığımızda bunu belirgin bir şekilde görüyoruz. Eğer bir Müslüman bunlar gibi yapıyorsa kendini kafirlere ve münafıklara benzetmiş ve de Müslüman olarak sayılan fasıklardan olur.

Bu münafık veya kafir olan fasıklar ve bunlara benzer kimseler yeryüzünde fesat çıkarırlar. Allah’ın dinine muhalif işler, Allah’ın dinini uygulamamak, haramı mubah kılmak, Allah’ın dinine ve şeriatını uygulamak ve Hilafeti kurmak için çalışanla savaşmak, demokrasi ve laiklik gibi fikirleri uygulamak gibi işlere fesat denilir. Bunun tersi ise ıslah etmek denilir. Daha önce bu surenin 11. ayetinde buna değindik. Münafıklara yeryüzünde fesat yapmayın deyince şöyle derler: “Biz ancak müslihiz” yani; “biz Islah edicileriz, doğru iş yapıyoruz” derler. Oysa onlar fesatçıların ta kendileridir. Islah etmek ise, Allah’ın emrine göre işleri yürütmektir. İfsat etmek veya fesat yapmak bunun tersidir. Bir çok ayette bu konuyla ilgili deliller varit olmuştur. Bakara sûresi 30. ayette kan dökmek, Kasas 4. ayette Firavunun İsrail oğullarını öldürerek ve kadınları diri bırakıp sömürdüğünden dolayı fesatçı oldukları açıklandı. Genellikle kan dökmek, zulüm yapmak, insanları ezmek, insanları savaştırmak, Allah’ın davetine karşı durmak, peygamber ve dava adamlarıyla savaşmak, insanları, harama götürmek Allah’ın emri karşısında durmak ve küfür rejimlerini de savunmak, Kuran ve Hadislerce birer fesat ve bozgunculuk olarak adlandırıldı. Bütün laik ve demokratik yönetimler birer fesatçı rejimlerdir. Çünkü hürriyetler adıyla haramı helal kılıp haramı yaygın hale getiriyorlar. Zina, homoseksüellik, içki, faiz gibi haramları serbest bırakmaktadırlar. Allah’ın her emrini yasaklayıp Allah’ın emrine ve şeriatına davet edenleri hapse atmaktalar. Paraları büyük şirketlere vererek insanları perişan halde bırakırlar. Büyük şirketler kazansın diye sürekli fiyatları yükseltirler. Ve de işçilere pek az miktarda ücret verirler. Bu da büyük fesatlıktır. Bunlar hüsrandadır yine dünya ve ahirette zelil olup, ebediyen cehennemde kalacaklardır. Dünyada 70-80 senelik bir ömür ve geçici kazançları vardır. Ama bu ahirete göre bir saniye kadar sayılmaz. Ahirette milyarlarca veya sayılamayacak seneler cehennemde yanacaklar.

İşte gerçek hüsran budur. İnsanın dünyayı kazanması önemli değildir. Basit hayatla yetinerek yaşayabilir. Belki en fazla 100 senelik ömrü olacaktır. Fakat asıl olan ahireti kazanmaktır. Ebedi olan asıl hayat odur. Cennette ebediyen istediğini elde ederek mutlu halde yaşamaktır. Fakat kafirler bunu düşünmezler. Bu noktada akıllarını çalıştırmaya yanaşmazlar. Bundan dolayı Kuran’da Araf suresinde 179. ayette Allah onları; “hayvanlar gibidirler” veya “daha şaşkındır” , “onlar tam gaflettedirler” gibi vasıflarla vasıflandırmıştır. Gafil olan aklına bir şey getirmeyendir. Bunlar ahireti akıllarına getirmedikleri için hayvanlar gibi gafildirler. Hayvanlar sırf yemek yer, içer, hoplayarak ve zıplayarak oynar, eğlenir ve cinsi temas yaparlar. Kafirler de sadece bu gibi şeyleri ister ve yaparlar. Allah hayvanlara rızıklarını verdiği gibi onlara da verir. Çünkü onları belli olan ecelleri gelinceye kadar yaşatacaktır. Ecelleri gelinceye kadar onlara iman etmek için fırsat vermektedir. Bunlar Allah’ın mülkünden bir şey eksiltemezler. Yiyip tükettiklerinin yerine Allah bol bol meyve, sebze, bakla vs. Her şeyi yaratır.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bir hadiste şöyle buyurdu:

“Dünya Allah nezdinde sivrisineğin kanadı kadar değerli olsaydı kafire bir yudum su bile vermezdi.” (Tirmizi)

Hal böyle iken kafirlerin en büyük derdi dünyayı kazanmaktır. Gerçekte onlar ne kadar büyük gaflettedirler. Müslüman’ım diyenler dikkatli olsun ve bunlar gibi olmasınlar.

 

-22-

Kafirlerin Allah’ın yaratıcılığını inkar etmeleri:

 

Allah’u Teala onların bu tavırları ve yersiz inkarları hakkında şöyle buyuruyor:

كيف تكفرون بالله وكنتم أمواتا فأحياكم ثم يميتكم ثم يحييكم ثم إليه ترجعون

“Ölü idiniz, sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonra ona döneceksiniz; öyleyken Allah’ı nasıl inkar edersiniz?” (Bakara 28)

İnsanlar Allah’ın gerçeğini nasıl örterler? Kim kendilerini yoktan yarattı? Oysa yaratılmış oldukları için bir yaratıcıya muhtaçtırlar. O ezeli ve sınırsız olan Allah’tır. Akıl bu imanı gerektirir. Ayrıca, yaratıcı insanları öldürüp onları tekrar diriltecektir. Yoktan yaratan, her şeyi ölümünden sonrada tekrar yaratır. Fabrika bir arabayı imal edebiliyorsa, ezilen bir arabayı da tekrar imal edebilir. Çünkü fabrikanın işi imalattır. Allah’ın sıfatlarından biride yaratıcılıktır. Tekrar yaratmak kendisine hiç zor gelmez. Kendisine göre yaratma işi pek basittir. Ona sadece ol der, o şey oluverir. Sonra, O’na döneceğiz, Rabbimizle direkt olarak karşılaşacağız, bizi hesaba çekecek ve her şeyden soracaktır. Bundan dolayı, Allah’ın yaratıcı olduğuna inanan kimse kıyamet gününe, dirilişe ve hesaba inanır. Kafirler ise bunu düşünmek istemezler. Böylece Allah’a karşı asi oluyorlar. Sanki ölmeyecek gibi davranarak, dirilişi ve ahireti hiç mi hiç düşünmez, düşünmekte istemezler. Allah’u Teala bu insanlara verdiği nimeti ve azametini göstererek o itiraz edicilere ayeti kerimede şöyle hatırlatıyor:

هو الذي خلق لكم ما في الارض جميعا ثم استوى إلى السماء فسواهن سبع سموات وهو بكل شيئ عليم.

“Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’ dur. Sonra göğe doğru yönelerek yedi gök olarak onları düzenlemiştir. O, her şeyi bilendir” (Bakara 29)

Allah insanları yaratınca, yeryüzünü onlara bir karargâh olarak yarattı ve onlar için ne lazımsa orada hazırladı, içinde ne varsa insanlara amade kıldı. Buna rağmen ey insanlar nasıl Allah’ı reddediyorsunuz, nasıl onun emrine isyan ediyorsunuz? Aynı anda yedi kat göğü yarattı. (Casiye suresi 13. ayette bunu bildirmektedir). Hem azametini hem nimetini gösteriyor, buna nazaran insanlar Allah’a karşı inkarcılardan oluyorlar. Zira kafir olmanın arapça lügat manası; gerçeği örtendir. Böylece gerçeği reddeden, bir şeyi inkar eden veya kabul etmeyene kafir denilir. Istılahı mana veya Şer’i mana ise; Allah’ı veya İslam’ın inanılmasını istediği her hangi bir hususu örtmek veya reddetmeye kafirlik denilir. Hz. Muhammedin peygamberliğini, Kur’an’ı, onun herhangi bir ayetini, şeriatını reddeden veya dini hayattan ayırma düşüncesine veyahut demokrasinin gerçeğini bile bile örtüp bunu İslam’a uyduran kafir olur. Zira demokrasinin lügatte ve ıstılahta manası; halkın hükmüdür. İslam şeriatı ise; Allah’ın hükmüdür. Seçim ise, ayrı bir konudur. İslam seçimi şöyle gösterdi; Allah’ın hükmünü uygulayacak Halifeyi seçmektir. Ayrıca Halifenin Allah’ın hükmünü veya şeriatını uygulayıp uygulamadığı noktasında hesaba çekecek ve Halifeye İslam açısından fikir gösterecek kimseleri seçmektir. Bu kimselere Şura ehli veya Ümmet temsilcileri veya Vekilleri denilir. Bu ise haktır ve buna katılmak sevaptır. Demokrasideki seçim ise, halk adıyla kanun çıkartmak ve bu kanunları uygulayacak kimseleri seçmektir. Bu ise batıldır, buna katılmak haramdır ve buna inanmak küfürdür.

Yine de; Allahu Teala bu ayette insanların kendi varlığına ve bu varlıkla ilgili hakikatleri kendilerine inandırmak için dikkatlerini yeryüzünde ve göklerde yarattığı nimetlere dikkati çekiyor ve düşündürüyor. Bu daha önceki ayete dayalıdır ve geçen inkarı soruya cevaptır. Çünkü o ayetteki inkarı soruda şöyle geçti; Allah’ı nasıl inkar ederseniz veya nasıl Allaha kafir olursunuz?! İnkarı sorunun manası insanın yaptığı kötü veya yanlış şeyi reddederek sormaktır. Bunu nasıl yaparsın veya nasıl söylersin?! Gibi sorulardır.

İnsanlar bilgi edinmek için çok çaba sarf ederler ve çok para harcarlar, buna rağmen sınırlı bilgi edinirler. Hele hele gelecek için hep tahmin ederek, zanni bilgi üzerinde dururlar. Bu, insanların acziyetini gösterir. Aklını çalıştıran insan muhakkak ki Allah’a inanır ve yalnız ona boyun eğer.

İnsanlar devletten korktukları için onun kanununa uyar, hatta gizlice devlete isyan etmekten korkarlar. Çünkü derler ki; “devlet bizi bilebilir.” Öyleyse, kendilerini yaratan ve gizlice ne işlediklerini bilen Allah’ın emrine nasıl uymazlar? Hemen cezasını görmedikleri için mi? Fakat er geç insan Allah’a muhalefet etmekten dolayı ceza görecektir. Dünyada insanların başlarına birçok musibet gelmektedir. Bunlar ceza değil de başka ne olabilir? Başlarına bir musibet gelince Allah’ı tanıyıp ona yalvarmaya başlarlar. Allah insanlar üzerinden musibetini kaldırınca da insanlar Allah’ın nimetini hemen unuturlar. İnsanlar ne kadar nankördürler?! Allah bizi bu tip insanlardan kılmasın…

 

-23-

İnsanın yeryüzünde halife olarak kılınması:

 

Yüce Allah Celle Celaluhu yeryüzünü insanlar için yarattığını haber verdikten sonra meleklere insanı yaratacağını haber veriyor:

وَإذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلآئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِّ خَلِيْفَةً، قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيْهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيْهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ! قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُوْنَ.

“Hatırla ki Rabbin meleklere; Ben yeryüzünde bir halife kılacağım, dedi. Onlar; Bizler hamd ile seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara; Sizin bilemeyeceğinizi şüphesiz ki ben bilirim, dedi.” (Bakara 30)

Allah’u Teala Resulüne bildiriyor ki insanlar asıllarını, nereden ve nasıl geldiklerini öğrensinler. Umulur ki gerçek halife olurlar. Allah’u Teala meleklere; “yeryüzünde bir halife kılacağım” deyince onlara danışmıyor, onlarda itiraz etmiyorlar. Çünkü daha önceki ayette:

“O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara 29) öğrendiğimiz gibi Allah Celle Celaluhu yeryüzünü insanlar için yarattı. Önce insanlar için mesken, yaratılışlarına uygun olacak ve ihtiyaçlarını sağlayacak bir ortam yarattı ve daha sonra insanları yarattı. Melekler Allah’u Teala’ya itiraz etmezler, onlar hep Allah’a boyun eğerler. Onlar, fıtratlarındaki melekliğin nezaheti ve temizliği icabı olarak mutlak hayır ve selametten başka bir şeyi düşünmedikleri için, Allah’a hamd ve tesbihi varlığın tek gayesi olarak kabul eder. Allah onlara daha önce insan hakkında bilgi vermiş; bir kısım insanlar fesatlık yapacak ve kan akıtacaktır. Çünkü; “yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?” manasından her insanın kan akıtmayacağı anlaşılır. Ayette geçen مَنْ Türkçesi ise “kimi” manasındadır. Buna göre,  bu mana Türkçe olarak şöyle yazılabilir: “Orada kimi fesatlık yapacak ve kimi kan dökecek.” Öteki kısım ise öyle değiller. Birinci kısma karşı melekler dediler ki; “Bizler hamd ile seni tesbih ve seni takdis edip dururken…” Allah’u Teala meleklere diyor ki; “Sizin bilemeyeceğinizi şüphesiz ki ben bilirim.” Melekler ancak Allah’tan öğrenirler.

Gelecek ayetlerde (32. ayette) melekler Allah’a dediler ki; “senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur.” Melekler bir kısım insanların bozgunculuk yapacağını ve kan dökeceklerini Allah’tan bildikleri için bunları söylediler.

Bununla böylece insanların yaratılmasını sevmediklerini açıklıyorlar. Buna mukabil; “biz seni tenzih ediyoruz, övüyoruz ve yüceltiyoruz, biz yeteriz, böyle mahluklar olmasın.” Fakat Allah’ın hikmeti vardır, kimse bunu bilmiyor. Ancak, Allah’u Teala;“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariat 56) buyurarakinsanlar ve cinleri kendisine kulluk etsinler diye onları yarattığını açıkladı. Başka ifadeyle Allah insanlar ve cinlerin kendisine kulluk etmesini hedef ediniyor. Fakat isyan edecek cin ve insanlar olacaktır. Melekler bunu Allah’tan öğrendiler. Çünkü bozguncu ve kan dökücü insanların ortaya çıkacağını da Allah’tan haber aldılar. Burada insanın muhayyer olacağı ve melekler gibi zorunlu olmayacakları anlaşılır.

Ayette; “yeryüzünde halife kılacaktır” geçmiştir. Arapçada “halife” başkalarının yerine geçen kimse demektir. Bunun manası; yeryüzüne malik olacak kimseler demektir. Çocuk babasının mirasta halifesi olur. İnsanlar birbirlerinin halifesi olunca birbirlerine varis olurlar ve biri diğerinin arkasından gelir. Allah yeryüzünü insanlara miras bıraktı ve birbirlerine bununla mirasçı kıldı. Her insan belli müddete kadar mirasçı olur, sonra ölür, arkasından başkaları gelir ve kıyamet gününe kadar bu durum böylece devam eder.

Şeri ıstılahta halife ise; Allah’ın indirdiklerini ve İslam davetini bütün insanlara yüklenmek için yeryüzündeki bütün Müslümanların genel başkanıdır.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kendisinden sonra gelecek sistemin hilafet sistemi olduğunu şöyle belirtmiştir:

“İsrail oğulları nebiler tarafından siyaset ediliyordu, bir peygamber ölünce yerine başka peygamber gelirdi. Fakat, benden sonra peygamber gelmeyecek, halifeler olacaktır.” Sahabeler bunu duyunca şöyle sordular: “Bize ne emir verirsin ya Resulullah?” dedi ki; “İlk biat edilene vefakarlık gösterin. Onlara hakkını verin. Allah onları güttüklerinden hesaba çekecektir.”(Müslim)

Yeryüzünde insan halife olacaksa, Allah’a kulluk etmeli, Allah’ı tesbih etmelidir. Allah’ın mülküne mirasçı olunca mülk sahibi olan Allah’ın emirlerine göre davranmalıdır, yoksa miras ondan alınır ve Allah’ın emirlerini yeryüzünde uygulayacak kimselere verilir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

ولقد كتبنا في الزبور من بعد الذكر أن الارض يرثها عبادي الصالحون. إن هذا لبلاغا لقوم عابدين.

“Zikirden (Tavret’ten) sonra Zabur’da şunu yazıp farz kıldık: Ancak salih kullarım arza (yeryüzüne) mirasçı olurlar. Şüphesiz ki; bu, kulluk edenlere bir duyurudur.” (Enbiya 105 – 106) Allahu Teala yalnız Kur’an’da değil Tevrat’ta ve Zebur’da bu hakikati bildirmiştir. Bunun manası; Allahu Teala salih kullara hitap ediyor ki, bu yeryüzüne ancak siz mirasçı olursunuz, bunun için mücadele ve cihad etmenizi farz kıldık. Zira salih kullar oturarak, mücadele ve cihad etmeden yeryüzüne malik olamazlar. Allahu Teala, İsrail oğullarına bu gaye için cihadı farz kılınca korktular ve Musa’ya dediler ki; ‘‘Sen ve Rabbinle beraber gidip savaşın, biz burada oturacağız’’ (Maide 24) Zira Musa Aleyhisselam kendi kavmine Allah kutsal torağı mirasçı olacağını bildirdi. Bunun için “kalkın cihad edelim, onlar orada güçlü kavim var, ondan korkuyoruz, Allah onları oradan çıkartsın biz oraya gidip yerleşelim” dediler. Musa; “ama bu cihadla olur” dedi. Dediler ki; “hayır cihad etmeyeceğiz,  o kavim orada var oldukça biz oraya gitmeyeceğiz, burada oturacağız sen ve Rab’ınla beraber gidip savaşın.” Bu nedenle, Allahu Teala İsrail oğullarını cezalandırdı. Kura’n-ı Kerim’de Allahu Teala yüzlerce ayetlerde cihadın farz kıldığını ve ehemmiyetini gösterdi. Ancak bu yolla Allah dinini yükseltir, hakim kılar ve müminler veya salih kulları yeryüzüne mirasçı ve halife olurlar. Buna göre; ayette yeryüzünde halife olacak kimseler Allah’ın dini için mücadele ve cihad edecek salih kul olan müminler fesatçılara (bozgunculara) ve katillere (haksızca insanların kanlarını akıtan ve öldürenlere)  karşı cihad edeceklerdir. Nitekim müminler cihad edince insanları öldürmek için çalışmazlar, onların İslam’a girmeleri için çalışırlar. Kabul etmezlerse İslam hükmüne boyun eğmeleri için çalışırlar. Kafirler fesatçı ve kan dökücü olup diğer insanları kendi egemenliklerine ve batıl davalarına boyun eğdirmek için çokça katl/öldürme yapar ve kan akıtırlar. Salih kullar bunlara karşı mücadele ve cihad etmezlerse bunlar egemen olur ve kendileri onların egemenlikleri altında ezilip zelil olurlar. Salih kulun tersi fesatçıdır (bozguncudur). Salih kul salih amel yapar, bu ise yalnız ve yalnız Allah’ın emridir. Fesatçı fasit amel yapar, bu ise Allah’ın emrine muhalif olan ameldir.

Salih kullar şirkten uzak olup Allah’a akide hususunda ve amellerde ortak koşmazlar, haham ve rahipleri Rab edinmezler. Allah’u Teala şirkin büyük haramlardan olduğunu bildiriyor. Çünkü hahamlar ve rahipler, Yahudi ve Hıristiyanlar için haramı-helal helalı-haram kıldılar. Yani, kendileri kanun çıkarttılar. Yine de hahamlar ve rahipler gibi yasa çıkartan parlamenter veya milletvekillerinin çıkarttıkları kanunlara uydukları zaman hahamları ve rahipleri rab edinenler gibi olurlar.

Hamd etmenin manası; övmektir. Allah bizi yarattığı, her türlü nimeti verdiği için onu öveceğiz ve ona teşekkür edeceğiz. Allah’ın yaratıcı olduğuna inanıp hatırlayanlar bunu yaparlar. Takdis etmek ise; Onu yüceltmek, her şeyden üstün kılmak ve en fazla onu sevmektir. O nefsimizden, çocuklarımızdan, mallarımızdan ve diğer değerli şeylerimizden önce gelir ve daha sevgili olur. Ancak, O hayatımızı dolduracaktır.

Şer-i ıstılahta halifenin manası net anlaşılırsa onu tekrar hayata getirmek için çalışmak en büyük görevlerden hatta ölüm-kalım meselesi olduğu ortaya çıkar. Çünkü yeryüzünde Allah’ın ahkamını uygulayacak ve yayacak ancak odur. Ancak, o bozgunculuğu yok eder ve kan dökülmesini durdurur. İslam uygulanınca adalet gerçekleşir, kimse kimseyi haksızca öldürmez. Öldürürse halife hemen kısas uygular. Bu şekilde öldürme olayına engel olur. Bozgunculuk yapanları önler ve gerçek emniyet ve huzur böylece gerçekleşir. Hilafet devleti dönemlerinde insanlar emniyet ve huzuru tadıp Allah’a kulluk ettiler. Ama şu anda laikliğe dayalı kapitalist sistemde hep bozgunculuk, fesatlık, sömürgecilik, mal ve servet için sömürgeci laik devletler kan döküyorlar. Gençleri bozuyorlar, ahlaksızlığı yayıyorlar ve Allah’a kulluk etmeyi yasaklıyorlar. İffet isteyip te başını örtmek isteyen kızların ve kadınların örtünmelerini bile yasaklıyorlar ve onları cezalandırıyorlar. Allah’ın şeriatını uygulamak için davet eden Müslümanları tutuklayıp değişik ağır cezaları onların haklarında uyguluyorlar.

Allah’u Teala yeryüzünde insanı halifeyi olarak yaratınca, meleklere bunun üstünlüğünü göstermek istedi. Çünkü Allah Celle Celaluhu insana akıl ve bilgi verdi.

Müfessir: Esad Mansur

Ayrıca...

“Demokrasi İstişare Değildir!”

[131. Ders] Abdullah İmamoğlu İle Tefsîr-ul Furkân

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir