Home / News / YAZILAR / TEFSİR / TEFSİR: BAKARA SURESİ | Bölüm 6
islam devleti default

TEFSİR: BAKARA SURESİ | Bölüm 6

 بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bakara Suresi

-29-

Hidayete tabi olanlara bir korku bulunmaması:

 

قُلْنَا إهبطوا منها جميعا فإما يأتينكم مني هدىً فمن تبع هداي فلا خوف عليهم ولا هم يحزنون

“Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.” (Bakara 38)

Bunun manası; Allah resuller gönderecek ve onlarla beraber hidayeti de gönderecektir. Allah’u Teala, insanlara bir fırsat daha tanıyor. Allah’ın gönderdiği hidayete tabi olanlar için korku yoktur ve üzülmezler. Çünkü onlar için cennet vardır. Hidayete uymayanlar için korku vardır, onlar üzüleceklerdir ve yine onlar için cehennem hazırlanmıştır. Bundan dolayı ondan sonraki ayette bunu şöyle bildiriyor:

 

-30-

Kafirlerin cehennemlik olmaları:

 

والذين كفروا وكذبوا بأياتنا أولئك أصحاب النار هم فيها خالدون

“İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedi kalırlar.” (Bakara 39)

Allah’ın hidayeti, ayetlerle insanlara gösterilmiştir. Allah’ın ayetlerini reddedip tekzip edenler hidayetten uzak olup delalettedirler. Onların geleceği ve karargahı cehennemdir. İnsanların hepsi Adem’in neslinden olmasına rağmen iki guruptur ve iki millettir. Ya İslam milleti veya küfür milletidir. Dünyada nasıl iki millet olarak yaşadılarsa ahirette de iki millet olacaklardır. İslam milleti veya ümmeti cennet ehlindendir. Küfür milleti ise cehennem ehlindendir.

Bu nedenle dünyada Müslümanların tek ümmet oldukları için memleketleri tek olmalı ve yönetimleri de tek olmalıdır. Başka ifadeyle bütün Müslümanlar tek bir halifenin liderliğinde tek bir devlettir ve tek bir ümmettir. Nitekim İslam bunu farz kılmıştır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in döneminden Osmanlının yıkılışına kadar geçen sürede olduğu gibidir. İslam milleti arasında ayırım yapmak bu ayetlere terstir. Şu var ki; ırk ve milliyet açısında Allah hiçbir halkı üstün kılmadı. Sadece iman ve takvada inananları üstün kıldı. Bu da bütün Müslümanları kapsar. Fertten ferde takva derecesi değişir. Bu Allah’ın ilmindedir. Biz bunu bilemeyiz. Bu nedenle, bütün müminler hidayet üzerinde birleştiği için memleketleri ve devletleri birleşip tek olmalılar. Hidayet bunu gerektirir. Bölünmek delalettendir. Çünkü bölünmek ve devletlere ayrılmak Allah’ın ayetlerine, Resulüne vahyettiği sünnete, sahabenin icmasına ve yoluna aykırıdır.

 

-31-

Allah’ın nimetini hatırlamak, ahdine vefakârlık göstermek ve ondan korkmak:

 

يا بني إسرائيل اذكروا نعمتي عليكم التي أنعمت عليكم وأفوا بعهدي أوف بعهدكم وإيي فارهبون

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vadettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.”(Bakara 40)

Allah’u Teala burada hitabını İsrailoğullarına yöneltiyor. Hem de bir Peygamberin oğulları olduğunu zikrederek onlara hitap ediyor, umulur ki yumuşarlar ve Allah’a dönerler. İsrail Yakup Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in diğer bir ismidir (Al-i İmran 93’e bakın). Allah Celle Celaluhu Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e inanıp uymalarına onları çağırırken onlara karşı bu yumuşak üslubu kullanıyor.

Allah Celle Celaluhu onlara bu yumuşak hitapla yöneldikten sonra onların üzerine indirdiği nimetleri hatırlamalarını istiyor ki; Allah onları Firavun’un zulmünden kurtardı, onlardan bir çok peygamber seçti, gökten onlara yemek ve güzel şeyler indirdi, onlara zafer verdi vs. Allah onlara öyle nimetler verdiği için, kendine inanmalarını ve ahdine vefakarlık göstermelerini istiyor.

Allah insanları yaratırken onlardan ahit/söz aldı, yalnız Allah’a inanıp kulluk edecekler ve emrine uyacaklar. Yalnız İslam’a tabi olacaklar. O zaman Allah onlara verdiği sözü yerine getirir. Bu dünyada zafer ve izzet, ahirette cennet ve saadettir. Ve yalnız kendisinden korkmalıdırlar. İsrailoğulları insanlardan ve bunların güçlerinden korktukları için Allah onlara bunu hatırlatıyor.

Zira dünya hayatını ve malını sevenler korkak olurlar. Nitekim İsrailoğulları; dünyayı, malı ve yaşamayı çok sevdiler. Onlar bu sebeple korkak olarak yetiştiler. Allah uğrunda hiç zahmet ve eziyet çekmek veya zarar görmek ve onun uğrunda ölmek istemediler.

Bu sebeple Allah Celle Celaluhu onları başka yerlerde yererek kötü taraflarını ve vasıfları­nı onların yüzlerine vuruyor. Hatta Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle seslendi: “Ey domuz ve maymun kardeşleri!” Hatta Allah Celle Celaluhu onları, birçok ayette lanetledi ve onlara kızgınlığı gösterdi.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kendi ümmetini, İsrailoğulları’nın düştükleri hallere düşmekten sakındırdı. Dünyaya, dünya hayatına ve yaşamaya düşkün olmaktan, kadınlara, şehvetlerine ve mallara düşkün olmaktan sakındırdı. Hatta böyle duruma düşeceğimize dair haber verdi.

Şu anda, birçok Müslüman İslam’ı aziz kılmak ve uygulamak için onun devletini kurmak uğrunda zahmet ve meşakkat çekmeye, hapse düşmeye ve ölmeye hazır değillerdir. Birçok kimse İslam daveti uğrunda eziyet görürse veya hapse düşerse hemen davadan vazgeçiyorlar. Tamamen İsrailoğulları’nın düştüğü duruma düşmektedirler. Allahu Teala Kur’an’da bize İsrailoğulları’ndan birçok örnek gösterdi. Çünkü Allah İsrailoğulları’nın düştükleri kötü durumlara düşmemizi ve yaptıklarına benzer kötü amelleri yapmamızı uyarmaktadır.

Allah Celle Celaluhu İsrailoğulları’na hitabını devam ettirmektedir. Aynı anda bu şekilde bize uyarı vermektedir.

 

-32-

Allah’ın indirdiğine inanmak ve ayetlerini satmamak:

 

وآمنوا بما أنزلت مصدقا لما معكم ولا تكونوا أول كافر به ولا تشتروا بآياتي ثمنا قليلا وإياي فاتقون

“Elinizdekini (Tevrat’ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin. Sakın onu inkar edenlerin ilki olma­yın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.” (Bakara 41)

Allah onlara diyor ki sizdeki olan Tevrat’ı tasdik eden indirdiğim Kur’an’a inanın. Tevrat Hz. Musa’ya indirilmiştir. Tevrat’ın içerdiği akide Kur’anın aynısıdır. Orada Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in Peygamberliğinden söz edi­liyor ve Hz. Muhammed’e iman etmeyi talep etti.

İlerdeki ayetlerde, Tevrat’ta ve İncil’de bunun ismini bulurlar ve onu çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar diye bildirilmektedir. Onun için onlara Kur’an’ı ilk inkar edenlerden olmayın diyor. Nitekim Hz. Muhammed’ Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in Peygamberliğine inanmayan kimse Kur’an’a inanmaz. Zira Kur’an’a inan­mayan kimse Hz. Muhammed’in Peygam­berliğine inanmaz. Çünkü Kur’an Hz. Muhammed’e indirildi ve Hz. Muhammed’in mucizesi ve onun Peygamberliğine dair en kuvvetli tek delildir. Hem de kıyamete kadar Hz. Muhammed’in Pey­gamberliğine delil ve mucize olarak devam edecektir.

Fakat Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın mucizeleri ortada yoktur. Kur’an’ı Kerim onlara delildir. Kur’an’ı Kerim Tevrat’ı, İn­cil’i, Peygamberlerin varlığını tasdik ediyor ve Allah’u Teala onları şöyle uyarıyor: Dünya malını ve şehvetlerinizi tercih ede­rek bunu gizlemeyin. İşte az bir fiyat karşılığında Allah’ın ayetlerini satma olayı budur.

Kur’an, İsrailoğulları’ndan Allah’ın şeriatını uygulamayı istedi. Onlar uymak istemediler. Çünkü dünyayı tercih ettiler. Ayrıca kitabı ve bu gerçeği bilen hahamlar kendi saltanatları için korktular. Allahu Teala; Tevbe sûresinde 34. ayette hahamlar ve rahiplerin çoğu insanların mallarını haksızca yediklerini bildirdi. Birde Peygamber İsrailoğulları’ndan gelmediği için kıskanarak haset ettiler. Tekrar Allah onların yalnız kendisinden korkup emrine uymalarını istedi.

Yahudilerin bile bile hakkı gizleyip hakkı batılla karıştırdıklarından dolayı Al­lah’u Teala onları şöyle uyardı:

 

-33-

Hakkı gizleyip batılla karıştırılması:

 

ولا تلبسوا الحق بالباطل وتكتموا الحق وأنتم تعلمون

“Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.”(Bakara 42)

Yahudiler kendi peygamberlerini tekzip ettiler, hak olan Allah’ın indirdiğini batıl olan diğer felsefelerle ve insanların arzularıyla karıştırdılar. Hem de bunu bilerek yaptılar. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem gönderilince bildikleri halde gerçeği ve hakkı gizlediler ve İslam’ı Yahudilikle karıştırdılar. İslam’ın Yahudilikten çıktığını iddia ettiler. Oysa İslam Allah’ın dinidir, fakat Yahudilik tahrif edilen dindir. Hatta Yahudiler, putlara tapan Kureyşlilere dininiz onun (Hz. Muhammed’in) dininden daha üstün dediler. Saltanatlarının yıkılaca­ğından korktukları ve ırkçı oldukları için hakikati gizlediler ve batıl üzerinde kalmayı tercih ettiler.

İşte, bile bile hakkı gizleyip hakkı batılla karıştırmak işlenmiş en büyük cinayet sayılır. Haktan bir şey alıp batılla karıştırarak hakkı gizlemektir. Böylece insanlar hakkı görmez olur ve görünüşü hakla kaplanmış batılı kabul etmiş olurlar. Aldatıcıların yaptıkları gibi yaparlar. Misal olarak bazı aldatıcılar demiri altınla kaplarlar, ondan sonra altını ile demiri ayıramayan kimselere satarlar, böylece bu cahil kimseleri aldatmış olur ve paralarını haksızca yemiş olurlar.

Hâla Yahudiler bunu uyguluyorlar. İlerde bir ayette Allah Müslümanların böyle davranmalarından sakındırıyor. Maalesef, Müslümanlardan sayılan bazı kimseler ve alimler dünyayı ve malı tercih ettikleri ve saltanatlarını tercih ettikleri için az fiyatla Allah’ın ayetlerini sattıkları gibi hakkı gizlerler ve batıl olan demokrasi, veya laiklik, temel hürriyetler gibi Batı fikirlerini İslam’la karıştırıyorlar veya İslam’a uydurmaya çalışıyorlar. Bu şekilde, birçok Müslüman İslam’ın gerçeğini öğrenemedi. İslam dünyasındaki rejimler hem okullarda hem de medya, enformasyon araçlarıyla ve resmi partileri yoluyla bu işi yapıyorlar.

İsrailoğulları’na Allah’ın indirdiğine inanmaya çağırıp, sadece Allah’tan korkmalarını istedikten, Allah’ın nimetlerine te­şekkür etmelerini ve bundan dolayı Allah’ın ahdine vefakarlık göstermelerini talep eder­ken, yalnız kedisinden korkmalarını, dünya karşılığında Allah’ın ayet­lerini satmalarını nehyedip, hakkı batılla karıştırmamaları ve hakkı gizlememelerini emrettikten sonra onlardan şunu istedi:

 

-34-

İsrailoğulları’nın namaz kılmalarına ve zekat vermelerine davet:

 

وأقيموا الصلاة وآتوا الزكاة واركعوا مع الراكعين

“Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.” (Bakara 43)

Allah’ın insanlar üzerinde hakkı kendisine iman etmekle birlikte namaz kılmak, zekat vermek ve boyun eğmektir. Allahu Teala bu emri (namaz kılmak, zekat vermek ve rüku etmek) onları hakkı gizlemekten ve hakkı batılla karıştırmaktan nehyettikten sonra verdi. Zira bu aldatıcılar bu aldatma işinden vazgeçmedikçe ancak riyakarlıkla namaz kılar, zekat verir ve rüku ederler. Başka ifadeyle ibadetlerinde aldatıcı olurlar. Bu nedenle önce pis işlerinden vazgeçmeli, ondan sonra namaz kılsın ve zekat versinler.  

Kafirler iman etmediklerinden dolayı nasıl azap göreceklerse namaz kılmadıkları ve zekat vermedikleri için de azaba çekilecekler. Müddesir sûresinde (41-47 ayetlerine bakın), müminler kafirlere sizi cehennemde yakan nedir diye sorunca kafirler; “namaz kılanlardan değildik, miskine ve fakire vermiyorduk, Allah’ın ayetleriyle alay ediyorduk ve kıyamet gününe inanmıyorduk” diye cevap verecekler. Zira bütün insanların Allah’a kulluk etmeleri farz kılındı. Allah’ın onları yaratmasındaki hikmet budur.

Yahudilerin söylediklerini yapmadıklarını ve yalnız Allah’a itaat edin ve emrine uyun derler, fakat kendileri uymazlar. Al­lah’u Teala onları kötüleyerek teşhir ediyor:

 

-35-

İyiliği yapmayıp diğerleri iyilik yapmaya çağırılması:

 

أتأمرون الناس بالبر وتنسون أنفسكم وأنتم تتلون الكتاب أفلا تعقلون

(Ey bilginler!) Sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?”(Bakara 44)

İsrailoğulları özellikle alimleri ve hahamları kitabı (Tevrat’ı) iyi öğrendiler, fakat hiç uygulamadılar. Bu nedenle, Allahu Teala Cuma suresinde 5. ayette, Tevrat kendilerine taşıtılınca onu taşımadılar, bunların misali kitapları taşıyan eşeklerdir dedi. Çünkü Tevrat’ı uygulamadılar.

İsrailoğulları Maide sûresi 78-79. ayetlerinde lanetlenmiştir. Zira onlar yapılan münker/haram işleri nehyetmemişlerdir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem‘e bu ayetler hakkında şöyle soruldu; “Onlardan hiç biri münkerden nehyetmiyor muydu? Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem; “Evet vardı, fakat nehyedenler o münkeri işleyenlerle beraber oturup, yiyorlardı ve içiyorlardı.” diye cevap verdi. Bu nedenle nehyedenler münkeri işleyenleri hem nehyedecekler, hem de on­lardan uzak kalacaklardır. Bizi uyaran birçok ayet geçti. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem de bizi uyaran birçok hadis söyledi. Şu var ki, Allah’u Teala bize İsrailoğullarının yaptıkları İşlerden ve düştükleri halden birçok örnek gösterdi. Bunun nedeni ise aynı duruma düşmememiz içindir. Çünkü onlar bizim gibi beşer idiler. Bizde beşeriz aynı duruma düşebiliriz. Hatta Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem birçok hadiste İsrailoğulları’nın düştükleri duruma düşeceğimizi haber verdi ve bu durum gerçek­leşti. Bu hadislerden biri şudur: “Sizden öncekilerin yollarını karış karış ve arş arş olarak izleyeceksiniz. Onlar kertenkelenin deliğine girerlerse sizde gireceksiniz, onlardan birisi kadınıyla sokakta cima yaparsa sizde bunun aynısını yapacaksınız.’’ Resulullah’a soruldu: “Onlar Yahudiler ve Hristiyanlar mı?” Resulullah; “Onlardan başka kim olabilir?’’ cevap verdi. (Buharı, Muslim ve el Hakim)  

Bunlardan bir çok alim, hoca, bilgisi az veya çok olanlar bazen İslam’a davet ederler veya bir takım münkerlerden nehyederler, fakat onlar söylediklerini yapmazlar. Misal olarak kendilerinin İslam’a bağlı olduklarını söylerler, fakat küfür veya Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen rejimlerle değiştirmek için hiç hareket etmezler. Onlara neden hareket etmiyorsunuz diye sorduğumuzda şöyle derler; biz zayıf müminiz imanın en zayıf derecesindeyiz, sadece kalbimizle onlara buğzediyoruz derler. Oysa kalbiyle onları buğzeden kimse o rejimlerde görev almaz ve memur olmaz. Onlar ise bu kafir ve münkerlerin kaynağı olan rejimlerde görevli olurlar ve bu rejimlerin münkerlerine dokunmaktan korkarlar, ancak fertlerin işledikleri münkerlere bazen değinirler.

Müfessir: Esad Mansur

Ayrıca...

“Demokrasi İstişare Değildir!”

[131. Ders] Abdullah İmamoğlu İle Tefsîr-ul Furkân

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir