Home / News / HİZB-UT TAHRİR / SORU - CEVAP / Türk Hükümetini Sarsan Siyasi ve Finansal Yolsuzluk Skandalı
islam devleti default

Türk Hükümetini Sarsan Siyasi ve Finansal Yolsuzluk Skandalı

Soru:

Erdoğan, 25 Aralık 2013 tarihinde yeni kabineyi açıkladı. Üç bakanın istifasının ardından on bakanı değiştirdi. İstifa edenler arasında Erdoğan’ın istifasını istediği Şehircilik ve Çevre Bakanı da var. Bu istifalar, yaklaşık on günden beri Türk hükümetini sarsan politik ve finansal yolsuzluk skandalının akabinde geldi. Yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla 17 Aralık 2013 tarihinde haklarında soruşturma başlatılan hükümet ve AKP’ye yakın 49 kişi arasından 24 kişi 20 Aralık 2013 tarihinde tutuklandı. Başbakan, bu yolsuzluk skandalını deşifre edenleri ve tutuklamaları sert bir dille eleştirdi. Ardından Fethullah Gülen Cemaati hesabına çalışan onlarca emniyet müdürünü görevden aldı. Bununla yetinmeyerek Cemaate saldırdı ve ayrıca iddialar üzerine ABD’nin Türkiye büyükelçisine eleştiri oklarını yöneltti.  Soru şudur: Ne oldu da Erdoğan ile Fethullah Gülen Cemaati arasındaki işbirliği ve yardımlaşma husumete dönüştü? Mümkün olduğunca ayrıntılı açıklamanızı rica ediyoruz. Çünkü Erdoğan’ın Cemaate yönelik eylemlerinden sonra bize göre meseleler birbirine karıştı. Sonra Erdoğan’ın ABD büyükelçisine karşı çıkışı ne anlama geliyor? Oysa biz biliyoruz ki Erdoğan’ın Amerika ile olan ilişkisi, Amerika’nın Türkiye’deki adamı dedirtecek kadar yakın ve samimi bir ilişkidir.

Cevap:

Olay öncesi ve sonuçlarına bir göz attığımızda yukarıdaki sorunun cevabı açığa çıkacaktır:

1- Bu tutuklamalar ve soruşturmalar, hükümet ve iktidar partisine mensup kişileri hedef aldığı için Başbakan ve AKP lideri Erdoğan’ı çok kızdırdı. Tutuklananlar arasında üç bakan çocuğu, İstanbul’un Fatih ilçesi belediye başkanı, Halk bankası genel müdürü ve AKP’ye yakın işadamları var. Bu soruşturma, üç ay sonra 30 Mart 2014’de yapılacak yerel seçimler öncesine denk geldi. Erdoğan, bu seçimler ile yerel seçimlerden bir kaç ay sonra 26 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için popülaritesini güçlendirmeyi umut ediyordu. Çünkü Cumhurbaşkanı bugüne kadar olduğu gibi parlamento tarafından değil doğrudan halk tarafından seçilecektir. Bundan dolayı Erdoğan’ın tepkisi çok sert olduğu için Fethullah Gülen Cemaatine yakın emniyet müdürlerinin yerlerini değiştirdi. 18 Aralık 2013 tarihli Milliyet gazetesine göre Erdoğan, yargıdaki Cemaatin adamlarını “Bizim meselemiz hukukun çalışmasıdır, hukukçuların da hukuka saygılı hareket etmesidir, güdümlü hareket etmesi değil. Kalkıp da yargının bir mensubu yürütmeye alışılmışın dışında, yasalara aykırı olarak emir, talimat veya baskın yapamaz. Böyle bir hakka sahip değildir. Siz kalkıp da eğer bu insanlara karşı bu tür baskıları yapmak suretiyle yargıyı yönlendirmeye çalışırsanız biz de üzerimize düşeni yapacağız, yaptığımızda odur.” sözleriyle tehdit etti. Erdoğan “yaptık da” sözü ile emniyet müdürlerinin görevden alınmalarına işaret etti. Erdoğan, Gülen Cemaatine karşı duruşunda kamuoyu desteğini arkasına almak için ortada yabancı bir komplonun olduğunu ileri sürdü. Yine Milliyet gazetesinin haberine göre Erdoğan, “Bu olay uluslararası boyutları olan, ulusal boyutta da yerel taşeronları olan bir operasyondur” açıklamasını yaptı. Kamuoyunu kendi tarafına çekmek amacıyla yaptığı Samsun turu sırasında bir mola esnasında 20 Aralık 2013 tarihinde ise şunları söyledi: “Büyükelçiler bazı provokatif eylemlerin içerisine giriyorlar. Ben onlara da Samsun’dan sesleniyorum. İşinize bakın. Eğer görev alanınızın dışına çıkarsanız, bu hükümetlerimizin yetki alanında olan yere kadar gider.” [21.12.2013 Milliyet] Erdoğan bu sözleri ile ABD büyükelçisini işaret ediyordu. Erdoğan, 17 Aralık 2013 tarihinde Star, Yeni Şafak ve Akşam gazetelerinde çıkan bir iddiadan sonra böyle sert bir çıkış yaptı. Bu gazetelere göre ABD’nin Ankara büyükelçisi Ricciardone Avrupa Birliğinin bazı temsilcileri ile yaptığı bir toplantı sırasında bir takım sözler sarf etmişti. Bu gazeteler, ABD büyükelçisinin olaylara karıştığına işaret ediyordu. Erdoğan, Gülen Cemaatine ateş püskürürken, Amerikan büyükelçisine karşı çok dikkatli bir üslup kullanıyordu. 2- Gülen Cemaatine gelince, bu Cemaatin 2002 yılında iktidara geldiğinden bu yana Erdoğan ve AKP’yi desteklediği bilinmektedir. Hükümet, Cemaatin birçok kuruma sızmasına izin verdi. Ayrıca Cemaat çok sayıda dershanelere sahiptir. Bu dershaneler üzerinden Cemaate para aktarılıyor. Yine dershaneler aracılığıyla öğrenciler devşirilerek ileride Cemaat için çalışmaya hazırlanıyorlar. Tüm bunlar herkesçe bilinen gerçeklerdir. Erdoğan, Cemaat gerçeğinin Şeyh ve mürit ilişkisinden oluştuğunu, programı olan ve bu programı uygulamak için yönetimde kendisi ile çekişen siyasi bir varlık olmadığını bildiği için bunların tehlikesinden hiç bir zaman korkmadı. Bu nedenle Erdoğan, onlara pek fazla önem vermedi. Çünkü üslupları ve rolleri farklı olsa da kendisi gibi Cemaatin de Amerika’nın Türkiye’deki eli olduğunun bilincindedir. Bu iki müttefik, kurumları kontrol etmek ve İngiliz yanlısı ulusalcı kanadı kırmak için işbirliği yaptılar. Amerika, bu Cemaat aracılığıyla kurumlara, Erdoğan ve AKP aracılığıyla da siyasi ortama ve orduya sızdı. Böylece AKP ve Cemaat, Amerika’nın Türkiye’deki uzantısı oldular. Bu ikisinin birbiri ile olan ilişkisi işbirliği, dostluk ve tek bir merkeze sadakat ilişkisidir. Amerika, Türkiye’de Erdoğan iktidarının ilk yıllarında kendi adamlarından oluşan güçlü birleşik bir blok oluşturmak istedi. Çünkü o süreçte Amerika’nın hesaba katmak zorunda olduğu İngiliz yanlısı kesim, yargı ve orduda etkiliydi. Bütün bu nedenlerden dolayı Amerika, Erdoğan ve AKP ile Fethullah Gülen arasındaki ilişkilerin gerilimden uzak ve berrak olmasına özen gösterdi. Bu durum 2010 yılının başına kadar böyle devam etti. O yıl içinde Erdoğan ve Fethullah Gülen arasında nifak tohumlarını körükleyen bir dizi olaylar oldu. 31 Mayıs 2010 tarihinde Yahudi varlığının şafak vakti Mavi Marmara’ya düzenlediği baskın ile ilgili Fethullah Gülen, “Geminin İsrail karasularına girmesi ölümcül bir hatadır. Aslında Tel Aviv’den izin alınması gerekiyordu.” açıklamasını yaptı. Gülen, bu açıklaması ile geminin aldığı tavrı yanlış buluyor ve Yahudi varlığının arkasında durarak öldürme haklarının olduğunu söylüyordu. Buna karşılık Erdoğan, gemi ve yolculardan yana tavır aldı. Fethullah Gülen’in açıklamasını bizzat kendisine yönelik yapılmış bir açıklama olarak kabul etti. Bununla birlikte taraflar, olanları unutarak aralarındaki ilişkiyi tekrar düzelttiler. Fethullah Gülen, Erdoğan’ın 12 Eylül 2010 tarihindeki referandum çağrısına destek verdi. Referandumda evet oyunun yüksek çıkmasında Gülen’in etkisi oldu. Gülen, Amerika’daki çiftliğinden referandum tarihinden birkaç hafta öncesinde Türk halkını anayasa değişikliklerine evet demeye çağırdı. Açıklamasında “Bu reformlar sınırlı da olsa, sonrası vardır. Bunlar daha fazla özgürlükler ve demokrasi adına önemli bir adımdır.” Dedi. Erdoğan %58 gibi evet oyu alarak bu anayasal değişikliklerin referandumdan geçmesini sağladı ve ardından AKP genel merkezi önünde bir miting düzenlendi.

Bu referandum sonucunda kurumlarda önemli değişiklikler oldu. Ulusalcılardan boşalan yerler, Cemaatçiler tarafından dolduruldu. Hem buna bağlı olarak HSYK’nın yapısında hem de yeni ihdas edilen kurumlarda değişiklik yapıldı. Tüm bunlar Cemaat lehine yapılan değişikliklerdir. Bu değişiklikler ile Cemaat bu etkili kurumlarda daha fazla söz sahibi oldu. Cemaat, HSYK’ya bağlı bir dizi özel yetkili mahkemeler ile diğer ağır ceza mahkemeleri kontrol eder hale geldi.

3- Bundan sonra aralarındaki ilişkiler, 2011 yılının başlangıcı ile birlikte gerildi. Çünkü Erdoğan, Cemaatin emniyet ve yargı içine sızdığını, kendisine baskı oluşturmaya başladığını ve hâkimiyet kurmaya çalıştığını fark etti. İlişkiler artık daha önce Cemaatin destek verdiği durum gibi değildi. O zamandan beri Erdoğan ve Gülen Cemaati arasındaki rekabet, misillemeler şeklinde devam etti.

A- Erdoğan, Cemaatin etkisini zayıflatmak için 2011 yılı başından itibaren çalışmaya başladı. 2011 seçimlerinde milletvekili adayı listesinden Cemaat müntesiplerinin isimlerini sildi. Sonra bazı emniyet müdürlüğü ve bazı mahkemelerden Cemaate mensup kişileri tasfiye etti.

B- Ardından Cemaat medyası Erdoğan’a saldırıya geçti. Kürt sorununun çözümü için 2009 ve 2010 tarihleri arasında Oslo’da PKK ile MİT müsteşarı Hakan Fidan arasında cereyan eden görüşmeler hakkında Eylül 2011 yılında yayınlanan ses kayıtlarında geçen konuşmaları manipüle ettiler. Bu görüşmeler, kamuoyuna duyurulmadan önce ortam hazırlamak için o anda gizli yürütülüyordu. Cemaatin bu ses kayıtlarını basına sızdırdığı ileri sürüldü. Cemaat yanlısı savcı, 07 Şubat 2012 tarihinde MİT müsteşarı Fidan’ı ifadeye çağırdı.

C- Erdoğan, Fidan krizini bunun sonunun Başbakana kadar uzanacağı ve MİT yoluyla devletin PKK ile yaptığı görüşmelerin sırlarını ortaya çıkaracağı için sonun başlangıcı kabul etti. Erdoğan, MİT müsteşarının soruşturulmasını yasal düzenleme ile koruma altına aldı. Bununla ilgili parlamentodan “MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin soruşturulması başbakanın iznine bağlıdır.” diye jet hızıyla bir yasa çıkarıldı. Akabinde Erdoğan Ankara, İstanbul ve İzmir’deki istihbarat dairelerinde, Milli Eğitim bakanlığı ve yargı çevrelerinde Gülen Cemaatine mensup kişileri tasfiye etti.

D- Sonra Erdoğan’ın Cemaatin gücünü etkileyebilecek dershaneleri kapatma ve onları devletin müfredatını uygulayan özel okullara veya ortaöğretime dönüştürme kararı ile ilgili adım atıldı. Tahminlere göre Türkiye genelinde Cemaat, bin küsur dershaneye sahiptir. Bu dershaneler, öğrenci velilerinden yüksek ücret alıyorlar. Devlet okullarındaki eğitim seviyesinin düşüklüğünden dolayı üniversiteyi kazanabilmek adına öğrenciler, bu dershanelere gidiyorlar. Cemaatin dershanelerden güttüğü iki temel hedef vardır. Birincisi para kazanmak. İkincisi dershanelere gelen öğrencileri Cemaate kazanmak. Erdoğan hükümeti, eğitim sisteminde bir takım değişiklikler yapmak ve bu dershaneleri devlete bağlı özel okullara dönüştürerek, bu okulları hükümetin kontrolüne almak istedi. Ayrıca lise bittikten sonra üniversitelere girmek için yapılan imtihanı kaldırarak üniversitelere giriş sistemini de değiştirmeyi amaçladı. Çünkü bu sistem nedeniyle birçok veli, üniversiteye girebilmek ve yüksek dereceler elde ederek istedikleri branşı kazanabilmek amacıyla çocuğunu dershaneye gönderiyordu. Bu dershaneler kapatıldığı takdirde Cemaat, hem paradan hem de birey kazanımından olacaktı. Bu nedenle Cemaat, Erdoğan’ın dershaneleri kapatma ve onları devlet müfredatını uygulayan özel okullara dönüştürme planını açıkladığında çılgına döndü. Cemaat, üç ay sonra 30 Mart 2014 yılında yapılacak yerel seçimlerde elde edeceği başarıyı etkilemek için Erdoğan ve AKP’ye karşı nasıl misilleme yapacağını düşünmeye başladı.

E- İşte bundan sonra Erdoğan hükümetinin üyelerini, AKP’yi ve yandaşlarını kapsayan tutuklamalar ve yolsuzluk skandalı patlak verdi. Bir kez daha parmaklar Fethullah Gülen Cemaatine işaret ediyordu. Gülen Cemaatinin verdiği tepki, kendilerine suçlamaların yöneltilmesine neden oldu. Çünkü Cemaat, tutuklamalar ve soruşturmalardan duyduğu memnuniyetini açıkça dile getiriyordu. Cemaat medyası tutuklamaları yere göğe sığdıramıyor ve Erdoğan’ın başına gelenlere derinden bir oh çekiyordu. Ama Erdoğan, yaptığı alelacele değişiklikler ile bazı emniyet müdürlerini görevden alıyor, bazılarını da etkisizleştiriyordu. Çok sayıda Cemaat yandaşı emniyet müdürleri görevden alındı. Bu değişiklikler nedeniyle Cemaatin sevinci, hüzün ve kedere dönüştü. Yasal olmadığını ima ederek bu değişikliklere engel olmak ya da bilgi kirliliği oluşturmak için uğraştı. Cemaat yanlısı medya, Temmuz 2013 yılından bu yana hükümetin emniyet müdürlerini değiştirme kararnamesinin Cumhurbaşkanı tarafından reddedildiği ve onaylanmadığı ile ilgili bir haber sızdırdı. Ama Cumhurbaşkanlığı basın bürosu hemen 20 Aralık 2013 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül adına bir açıklama yayınlayarak Gülen Cemaatinin haberini yalanladı. Böylece Cemaatin, Abdullah Gül ile Erdoğan arasında anlaşmazlık ve görüş ayrılığı oluşturma girişimi akamete uğradı. Ardından Cemaat, bu değişikliklerin kendisini derinden yaraladığını gördüğü için Erdoğan’a karşı saldırıya başladı. Cemaatin lideri Fethullah Gülen, Amerika’nın Pensilvanya eyaletindeki çiftliğinden Cemaat medyası aracılığıyla 21 Aralık 2013’de beddua içerikli görüntülü bir mesaj yayınladı: “Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler,  cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin,  bir şey olmaya imkân vermesin.” Buradan Cemaate indirilen darbenin, ölümcül ya da yıkıcı olmasa da rahatsızlık verdiği anlaşılıyor.

4- Buradan da anlaşılacağı gibi Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki ilişkiler 2010 yılından itibaren renk değiştirdi. Bugüne kadar üç yıl içinde şiddeti gitgide arttı. Cemaat ve Pensilvanya’da bir çiftlikte ikamet eden Gülen, Amerika’ya sunduğu Allah’ın dinine karşı cüretkâr olmak, Hilafet sistemine düşmanlık etmek ve son nefesine kadar Amerika’nın çıkarlarını desteklemek gibi hizmetler nedeniyle Erdoğan ile rekabet edebileceğini düşünmüş olabilir. Bunlar sebebiyle Amerika’nın rızasını aldığını, Amerika’nın kendisini Erdoğan’ın alternatifi olarak gördüğünü ve ona karşı kendisini desteklediğini sanmış olabilir. Az önce belirttiğimiz nedenlerden ötürü Erdoğan’a baskı uygulamaya kalktı. Cemaatin Amerika’ya sunduğu ve bunlar nedeniyle Amerika’nın Erdoğan’ın alternatifi olarak kendisini desteklediğini ve Erdoğan’dan vazgeçtiğini düşündüğü hizmetler ise, şunlardır:

A- Sözde ılımlı İslam’a çağırmak ya da başka bir deyişle laiklik ve demokrasi fikirleri ile harmanlanmış reformist düşüncelere davet etmek. Gülen, şiddetle bu fikirleri savunuyor, insanları bunlara yönlendiriyor ve bu konuda da Cemaat medyasını kullanıyor.

B- Özellikle Yahudi ve Hıristiyanlar ile dinlerarası diyalog konusunda aktif rol almak. Herkesi mümin kabul ederek Müslümanlar ile eşit görmek. Camiler yanında Hristiyanlar için kiliseler yapılmasına davet etmek.

C- Hilafet ve İslami Devletin kurulmasına davet eden tüm gruplara saldırmak. Bu grupları terörizm ve aşırılık ile suçlamak. Sahip olduğu medya aracılığıyla bu gruplara karşı karalayıcı propaganda yürütmek. Onları emniyet güçlerine ve yargıya ihbar etmek.

D- 1999 yılından bu yana ABD’yi kendisine merkez edinmek. ABD’li yetkililer ve Amerikan istihbaratı ile yaptığı toplantıları genişletmek. Sonra Amerika’da Amerikan çıkarları odaklı fikir, görüş ve tutumlar içeren konferanslar vermek. Gülen, daha önce de Amerika’nın Irak ve Afganistan işgalini kınamadı. Şuanda sahip olduğu medya, Suriye’de devrimci İslami hareketlere saldırıyor, onları terörist görüyor ve imajlarını karalamaya çalışıyor. Onlara karşı Amerika’nın tutumunu destekliyor.

E- Yahudi varlığını destekleyen tutum almak. Gülen, 2010 yılının Mayıs ayının sonunda Gazze halkına yardım etmek için yola çıkan Marmara gemisinin gönderilmesini kınadı ve Yahudilerin Mavi Marmara baskınına hak verdi. Mavi Marmara baskınında mağdur olan Türkleri şehit kabul etmedi. Daha önce de Saddam’ın 1991 yılında Yahudi varlığına saldırısını kınamış ve onun yüzünden öldürülen Yahudilere üzüntülerini bildirmişti. Kendi Web sitesi Gülen’in Yahudi varlığının Baş Hahamı Eliyahu Doron ile 1998 yılında görüştükleri sırasında çekilmiş bir fotoğrafını yayınladı.

Yukarıda zikredilen hizmetler sadece madalyonun bir yüzüdür. İşte Cemaat, sunduğu bu hizmetler sayesinde Amerika nazarında Erdoğan’a karşı bir adım önde olduğu zannını kapılmış olabilir. Bu zan, onu uçuruma yuvarlayacak ve helak edecektir. Çünkü Amerika, siyasi parti lideri olarak Erdoğan’ın Gülen Cemaati ve müritlerinden daha güçlü şekilde kendi çıkarlarını gerçekleştirebileceğini düşünüyor. Sonra Amerika, Türkiye içinde gerçekleştirmek istediği çıkarlarını ve nüfuzunun yerleştirilmesini ancak Erdoğan başkanlığında siyasi bir parti yoluyla gerçekleştirebilir. Bunun için Amerika, Erdoğan yoluyla siyasi projelerini gerçekleştirmek ve özellikle de Kürt sorunu ile ilgili ABD planını uygulamak için onu destekliyor. Suriye sorunu da dâhil olmak üzere içeride ve dışarıda daha nice Amerikan planları, Erdoğan tarafından yürütülüyor. Örneğin Erdoğan üzerindeki baskının artması ile birlikte istifa etse bile, büyük olasılıkla Amerika, Fethullah Gülen’e değil AKP içinden daha güçlü birine dayanacaktır. Çünkü Fethullah Gülen Cemaati, siyasi bir hareket değildir. “Her daim galip olan ile birliktedir” söylemine binaen Gülen, her zaman siyasi partileri kendisine sığınak edinmiştir. Geçen yüzyılın seksenli yıllarında Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi ile birlikte hareket etmiş ve ondan sonra Refah-Yol hükümetini desteklemiştir. Refah-Yol hükümeti dağıldıktan sonra ise 1998 yılında Ecevit liderliğindeki DSP’yi desteklemiştir. AKP kurulduktan sonra da 2010 yılına kadar birlikte hareket ettiler. Bu nedenle Cemaat, kendi çıkarlarını elde etmek için iktidardaki siyasi partilere yamanan fırsatçı bir cemaat olarak görülmektedir. Dolayısıyla Erdoğan ile barışmaya çalışacağı ön görülmektedir. Çünkü böyle yapmazsa kaybedeceğini biliyor. Barışma girişimleri Cemaat ve yandaşlarının davranışlarında görülmeye başlandı bile. Gülen, basın aracılığıyla Erdoğan’a saldırmaktan geri adım attı. Bundan yaklaşık bir ay önce Erdoğan’ı Firavun ve Karun’a benzetti. Yayınlanan bir videoda yandaşlarına verdiği haftalık sohbette şöyle dedi: “Eğer Firavun aleyhinize ise isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir. Karun aleyhinize ise isabetli bir yolda yürüyorsunuz demektir.” Sonra bu söylemine açıklık getirerek geri adım attı. Gülen, son zamanlarda yaptığı açıklama ile dershanelerin kapatılmamasını, aksine devletin denetimi altına verilmesini önerdi. Ama her ne hikmetse Erdoğan kararında ısrar etti. Hatta yargı ve emniyet teşkilatı içindeki Fethullah Gülen’in adamları bile Erdoğan karşısında pek fazla bir şey yapamadılar. Bunlardan bazıları görevlerinden uzaklaştırıldı, işlerine devam edenler ise kararlarında çelişkiye düştüler. Bazı mahkemeler, Erdoğan’ın üstlerinin onayı olmadan doğrudan emniyet müdürlerinin açtıkları davaların mahkemeler tarafından kabul edilmemesi ile ilgili kararını onayladı. Az sayıda mahkeme ise bu karar yönetmeliğini iptal etmek istedi. NTV, 27 Aralık 2013 tarihindeki haber bülteninde “Danıştay, üstlerini haberdar etmeden soruşturma başlatılamayacağı ile ilgili Adli kolluk yönetmeliğinin yürütmesinin durdurulduğunu.” bildirdi. Arapça Skynews 26 Aralık 2013’de ise Başbakana kadar uzanan yolsuzluk suçlamaları soruşturmasını yürüten savcı Muammer Akkaş’ın “Çok büyük bir baskı ile karşı karşıya.” olduğunu söyledi ve “Soruşturmanın engellendiğine” işaret etti.

Hâlâ Erdoğan, yargı ve emniyet içindeki Cemaatin adamlarını tehdit etmeyi sürdürüyor. Ordu’nun Fatsa ilçesine yaptığı ziyaret sırasında şunları söyledi: “Yargıya sesleniyorum. Yürütmeye bunu söylüyorsunuz, siz de içinizdeki kirlileri temizleyin. Siz de öyle tertemiz değilsiniz. Bizim de bildiklerimiz var” [21.12.2013 Hürriyet] Erdoğan’ın konumu, en azından öngörülebilir gelecekte Fethullah Gülen’in konumundan daha güçlüdür. Çünkü Erdoğan’ın özellikle ordu içindeki nüfuzu etkindir. Türk medyasına göre TSK’den son günlerdeki gelişmeler üzerine açıklama yapıldı. Açıklamada, “Her türlü siyasi düşünce ve oluşumun dışında olarak, Türk Milletine en üst seviyede hizmet etme arzusu ile yerine getirmektedir.” denildi. [27.12.2013 United Press International ve el-Hayat ]

5- Milliyet gazetesinde 21 Aralık 2013 tarihinde yayınlanan Erdoğan’ın ABD büyükelçisini ima ederek yaptığı açıklamaya gelince, meselenin aslı şöyledir:

A- Yolsuzluk davası tutuklamaları sırasında Star, Yeni Şafak ve Akşam gazeteleri “17.12.2013 tarihinde ABD’nin Ankara büyükelçisi Ricciardone’nin Avrupa Birliğinin bazı temsilcileri ile bir toplantı yaptıklarını haberini yayınladılar.” Bu gazetelerde çıkan habere göre ABD büyükelçisinin olaylara karıştığının işaretleri vardı. Bu gazeteler, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, rahatsızlığını belirtmek için ABD’li meslektaşı John Kerry ile bir telefon görüşmesi yapacağı ve Frances Ricciardone’nin “istenmeyen adam” ilan edileceğini öne sürdüler.

ABD Büyükelçisi Ricciardone ise bu haberi yayınlayan bazı gazetelerin iddialarını yalanladı. Ve yolsuzluk operasyonu ile Amerika’nın bir ilgilisinin olduğunu Twitter üzerinden reddetti. Şöyle dedi: “ABD’nin, devam eden yolsuzluk operasyonuyla hiçbir şekilde ilgisi yoktur. ABD ve Türkiye arasındaki dostluk ve işbirliği iki ülke için de hayati öneme sahiptir. Hiç kimse ABD-Türkiye ilişkilerini asılsız iddialarla tehlikeye atmamalıdır. Böyle bir toplantı yapılmadığı gibi, haberlerde ortaya atılan iddiaların tümü tamamen yalan ve iftiradır.” [21.12.2013 Milliyet] Sadece Erdoğan bu meseleyi istismar etti. Muhtemelen bu gazeteler bu haberi manşetlerine Erdoğan’a danışarak taşıdılar. Bazı analistler, kamuoyunun desteğini kazanmak amacıyla “olayların uluslararası boyutu var, uluslararası bir komplo ile karşı karşıyayız” gibi söylemlerin Erdoğan tarafından istismar edilmesi için hazırlanmış olma ihtimalini yabana atmadılar. Erdoğan bunu kamuoyu desteğini kazanmak amacıyla yaptığı ülke turu sırasında söyledi. 20 Aralık 2013 tarihinde Samsun’da bir mola sırasında şunları söyledi: “Büyükelçiler bazı provokatif eylemlerin içerisine giriyorlar. Ben onlara Samsun’dan sesleniyorum: İşinize bakın. Eğer görev alanınızın dışına çıkarsanız, bu hükümetlerimizin yetki alanında olan yere kadar gider.” [21.12.2013 Milliyet] Ama nedense Davutoğlu Kerry ile temasa geçmedi.  Erdoğan da büyükelçiye yönelik açıklamasını sürdürmedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik,  “Twitter hesabından ABD Elçisi ile ilgili bazı gazetelerde çıkan haberleri, elçilik yalanladı. Beyana itibar etmek durumundayız.” açıklamasını yaptı. [21.12.2013 Hürriyet]

B- Teamül gereği devletler, diğer devletlerin müdahalelerini protesto etmek istediklerinde, Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla diğer devlete resmi protesto notası gönderilir ya da büyükelçi çağrılır. Yine teamül gereği herhangi bir devletin büyükelçisi, elçilik yaptığı devlet tarafından hakkında bir haber ortaya atılmış ise bu devletin dışişleri bakanlığına bu haberi yalanlayan bir mektup gönderir. Ama burada mesele böyle olmadığını görüyoruz. Başbakan, büyükelçiyi suçlayıcı sözlü bir açıklamada bulundu. Buna karşılık ABD Büyükelçisi de Twitter üzerinden hakkında çıkan iddiaları yalanladı. Bu da gösteriyor ki Erdoğan ile Amerika arasındaki söz dalaşı, senaryosu daha önce hazırlanmış bir tiyatronun başarısız aktörler tarafından sahnelenmesidir. Erdoğan’ın Amerikan büyükelçisine karşı yaptığı sert açıklama, tantanadan öteye geçmez. Erdoğan’ın açıklamasını yayınlayan Milliyet gazetesi, aynı gün başka bir haber daha yayınladı: “İstanbul merkezli çok uluslu operasyon sürerken Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali İstihbarattan Sorumlu Müsteşarı David Cohen’in İstanbul’a gelmesi dikkat çekti. Türkiye’deki bankaların müdürleriyle toplantı yaparak İran konusunda uyarılarda buldu. Cohen, hiçbir hükümet yetkilisiyle görüşmedi.” Bu, Erdoğan’ın sözlerinin içi boş anlamsız sözler olduğunu göstermektedir. Çünkü Amerikalı bir yetkili ülkeye giriyor ve hiçbir Türk yetkili ile görüşmeksizin dilediği kimseler ile görüşebiliyor.

C- Erdoğan’ın Amerika’ya bağlı olduğu, Türkiye’de ve yurtdışında Amerika’nın projelerini uyguladığı biliniyor. Bu projelerden özellikle de Türkiye içindekilerin tamamlanması gerekir. Erdoğan giderse, bunlar sekteye uğrayabilir. Amerika, göreve gelmesinden bu yana Erdoğan’ı Türkiye’de nüfuzunu yerleştiren en güçlü adamlarından biri olarak görüyor. Ondan önce İngilizlerin nüfuzu, geçmiş yıllarda ordu yoluyla Türkiye üzerinde egemendi. İslam ve Müslümanların azılı baş düşmanı İngilizlerin isteği ile Mustafa Kemal, Hilafeti ilga etmiş, İngilizler de buna karşılık Lozan Konferansında Mustafa Kemal’i Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı yapmıştılar. O zamandan beri İngiliz nüfuzu, Türkiye’deki yönetim üzerinde egemen güçtür. Amerika, bu nüfuzu özellikle orduda olanı ancak Erdoğan yönetime geldikten sonra ortadan kaldırabildi. İngiliz nüfuzu, zayıfladı ve siyaset sahnesinden silindi. İngiliz kökenli siyasi partiler, bunların en belirgin olanı CHP geçmiş yıllara nazaran zayıfladılar. Böylece Amerika’nın nüfuzu, Erdoğan’ın yönetimi boyunca şuan egemen olan güçtür. Amerika’nın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı üzerindeki nüfuzu aşikârdır. Bu nedenle Amerika, Erdoğan’ın Amerikan büyükelçisine yönelik uygulanabilir gerçekliği olmayan sözlü açıklamasının ne anlama geldiğinin farkındadır. Söyleyen de biliyor ki bu söylemin hiç bir etkisi yoktur.

6 – Özetle

A – Türkiye’deki mevcut krizin tarafları, Amerika’nın adamları olan Erdoğan ve Fethullah Gülen’dir.

B- İngilizler güçle iken ve hesaba katılmaları gerekirken Amerika, Erdoğan ve Gülen’in çekişmeksizin yek pare olarak kalmalarına özen gösterdi. Ama İngilizlerin nüfuzu zayıfladıktan sonra Amerika, AKP ile Fethullah Gülen Cemaatinin çekişmesine sessiz kaldı. Kendisine sadakat ve çıkarlarına hizmet konusunda rekabet etmeleri için onları kendi hallerine bıraktı.

C- En azından yakın gelecekte Erdoğan’ın devam etmesi muhtemeldir. Hâlâ popülerliğini koruyor. Hatta Erdoğan üzerindeki baskı artsa bile Amerika, Gülen’in şahsına karşılık AKP içinden başka bir kişiyi tercih edecektir. Çünkü Amerika, Fethullah Gülen Cemaatinin şeyh mürit ilişkisine benzediğini, hayatta kalabilmesi için bizzat onun iktidar olması değil de iktidardaki siyasi bir partinin kanatları altına sığınması gerektiğinin farkındadır.

D- Amerika ve adamlarının takdiri budur. Ümmetin çalışması, İngiliz ve Amerikan nüfuzunu, onların ajanlarını ve uşaklarının kökünü kazıyacaktır Allah’ın izniyle. Bu çaba, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’inmüjdelediği gibi yeniden Hilafeti geri getirecektir.  ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” [Ahmed ve Ebu Davud et-Tayalisi] Hilafet ve onun için çalışanlara karşı savaş açanlar, ister İngiliz ister Amerika ister Rus ister Fransız isterse başkaları olsun sömürgeci kâfirler ile birlikte hareket edenler, müminlerin elleri ile dünyada rezil rüsva, aşağılama ve zillete maruz kalacaklardır.  وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5]

24 Safer 1435
27 Aralık 2013

Kaynak: Hizb-ut-tahrir.info

Ayrıca...

Soru-Cevap: Petrol Krizi Ve Yansımaları

Haberler, petrol fiyatlarında özellikle Teksas petrolünde ani bir düşüş yaşandığını bildirdi. Neredeyse eksi 30’a kadar …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir