Home / News / YAZARLAR / Necati Erdem / Sorular ve Cevaplar
islam devleti default

Sorular ve Cevaplar

1- İman nedir? Esasları nelerdir? Akli iman nedir? Konusu nelerdir, nerelerde geçerlidir?

İman 

İmanın tariflerine bakacak olursak:

Lügat manası: ‘Üzerinde kalbin düğümlendiği şey’ demektir.

Terminolojik manası: ‘Vakaya uygun, delile dayalı, kesin tasdik’

Şeri manası: İmanın ne olduğuna delalet eden birçok delil vardır. Bunların biri şöyledir:  

Ömer b. El-Hattab’ın Cibril (as) kısası ile ilgili olarak rivater ettiği, Rasulullah’ın İslam’ın, İmanın ve ihsanın ne olduğunu öğrettiği hadiste şu ifadelere yer verilmektedir:  

‘‘… Bana imanın ne olduğundan haber verildi. Dedi ki, İman: Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberine ve Ahiret gününe inanmandır. Kadere, hayrının ve şerrinin Allah’tan geldiğine de inanmandır.’’ (Müslim Kiman, 9; Abu Davud ve Tirmizi rivayet etti.) 

Terminolojik anlam: Müslüman düşünürleri ve Müslüman gruplar bir kelimeyi tarif ettikleri zaman bu tarif Şeri ıstılahından kopuk olmaz. Bilakis Şeriatın işaret ettiği tarifi ortaya çıkartırlar. Çünkü terminolojik anlam Şeriatta dayandırılmaması veya kopuk olması caiz değildir. Düşünürler sahip oldukları dünya görüşüne, akidesine göre anlam yüklerler. Yoksa kafalarına göre değil.  

Müslüman alimler, düşünürler imanı: Vakaya uygun, delile dayalı, kesin tasdik olarak veya kalbi itikat şeklinde tarif etmektedirler. Bu tarif, deliller tarafından desteklenen Kur’an ve Sünnetinde işaret ettiği tariftir.  

Zamanında bazı âlimler imanı şu şekilde tarif etmişlerdi: ‘‘Kalple itikat etmek, lisanla söylemek ve uzuvlarla amel etmektir.’’ Bu tarifte vakıa ve delilden söz edilmemektir. Yanlış bir tariftir denilemez.  Bilakis o zamanın durumu için doğru bir tariftir. Abu Hanefi (Rahmetullah) döneminde vakıa ve delil zaten barizdi. Herkes delil doğrultusunda amel ediyordu. O günden bugüne çok şey değişti. Bugün vakıası ve deliller olunmadığı halde iman ediliyor.

Eğer konu, duyu organları ile idrak edilerek hissedilen bir vakıa ise onun delili kesinlikle nakli değil aklidir. Duyu organları ile idrak edilemeyen bir konunun delili ise naklidir.

İslâm akidesinin iman edilmesini istediği şeyleri inceleyen kimse, Allah’a imanın delilinin akli olduğunu görür. Çünkü Allah’a iman konusu duyularla algılanır ve duyular var olan şeylerin hepsini yaratanın var olduğunu hisleriyle idrak eder.

Kitaplara iman etmeye gelince, iman edilmesi istenen kitap, Kur’an ise onun delili aklidir. Çünkü Kur’an, duyularla algılanabilmektedir.

Bütün peygamberlere iman için de aynı şey söz konusudur. Muhammed (s.a.v.)’in bir şey ile geldiğini yani Kur’an ile geldiğini idrak edebileceğimiz için Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın Rasulü olduğunun delili aklidir. Fakat diğer peygamberlerin, peygamberliğine imanın delili naklidir. Çünkü peygamberlerin peygamber olduğunun delili Allah tarafından onlara verilen mucizelerdir. Bu mucizeleri ise zamanlarının dışındakiler idrak edememektedirler.

 

2- Kuranı Kerimin Allah’u Tealadan olduğunun ispatını yapınız?

Kuranın Allahu Tealadan olduğunun ispatı için 3 seçenek söz konusudur.

1-Kuran bir insan sözü olabilir.

2-Kuran Rasulullah’ın sözü olabilir.

3-Kuran Allah’u Tealadan dır.

Kuran’ın bir insan sözü olması batıldır. Zira onlara karşı Kuran’ın bir benzerini getirilmesi ile ilgili meydan okuyuş ve onların bir benzerini getirmek için gayret edip, ancak getirememeleri aciz kalışları Kuranın bir insan sözü olmadığının açık delilidir. Bu husus o dönemde yaşayan insanlar için akli delildir.

Kuranı Rasul efendimiz getirmiş olabilir iddiası boştur. Zira efendimizin üslubu başka kuran üslubu başka artı efendimiz okuma yazma bilmiyordu. Kuranı Cebr isminde bir Hıristiyan’ın öğrettiği iddiası da boştur. Zira o kişinin dili dahi Arapça değildi. Kaldı ki Kuran Arapların veya Rasulullah’ın sözü olmadığı aklen tesbit edildikten sonra dili yabancı bir kişinin Arapça bilmesi ve öğretmesi imkansızdır.  Kuran Arapça bir kitaptır ve Allahtan’dır. Kuran’ı Kerimin mucizeliği ise; Allah (cc) yeryüzüne ve üzerinde bulunanlara varis oluncaya (kıyamete) kadar devam edecektir. Kıyamet gününe kadar insanlara ve cinlere onun meydan okuması devam edecektir. Lafzen ve Manen bir surede olsa, (Kurandan kısa bir bölüm) mislini benzerini getirmekten aciz kalma onun ispatıdır.

 

3- Kaza ve kader nedir? Bu konuda almamız gereken hususlar nelerdir?

Kaza gücü dâhilinde insanın etkisinin bulunmadığı hallerdir. Başka bir ifadeyle Kaza; insanin iradesinin dışında meydana gelen olaylardır. Bu ya kendisinin hükmedip define gücü yetmediği kabule mecbur kaldığı işler ya da kendisine hükmedilen yine define gücü yetmediği işlerdir. Her iki halde de oluşan olaylara insanın isteği çerçevesinde bir olay vuku bulmaz. Ancak her iki halde de insan buna kabule mecbur kalır. Her iki halde de vuku bulan olaylara kaza denir. Arabanın bozulup devrilmesi ya da insanın havada uçamaması gibi..

Kader ise eşyada içgüdü ve uzvi ihtiyaçlarda bulunan özelliklerdir. Ateşin yakma gözün görme özelliği acıkma susama gibi. Birde levh-u mahfuz da insanın bu dünya hayatında yapacağı işlerin önceden Allah cc. Tarafından bilinip yazılı bulunmasına da kader denir. Bu konuda bilinmesi gereken husus; kulun filinde sevap yada günahı varmı dır. Kul bir fiili işlemede ya da terk etmede zorunlumudur yoksa serbest midir? Sevap ve günah açısından işlemiş olduğu fiilin durumu nedir meselesidir.

 

4- Fikrin sahası daralınca neden, milliyetçilik ve vatancılık bağı ortaya çıkar?

Beka içgüdüsü insanın yaradılışında mevcuttur. Bu içgüdüden dolayı insanlar nefislerini ve yaşadıkları toprakları koruma ve bu topraklar üzerinde hâkim olma arzusunu doğurur. Eğer insan hayat kâinat dünya hayatı öncesi ve sonrası ile ilişkisi hakkında küllü bir düşünüşe sahip olmazsa kişide mevcut olan beka içgüdüsü fikirden mahrum olduğu için böylesi bir duygusal tepki vermesi (yani milliyetçilik ve vatancılık bağının ortaya çıkması) onun aslındandır.

 

5- Metod, üslup, vasıta tarifini yapınız?

Metod; akideyi korumak, çözümleri uygulamak ve davayı yüklenmekle ilgili değişmeyen yollardır. Zira metod; sabit, değişmeyen bir keyfiyettir. Ve bu, şerî hükümlerle tespit edilmiştir. Bu nedenle metod, düşünce cinsindendir.

Üslup; metodu uygulamak ve hedefi gerçekleştirmek için durumlara göre değişen keyfiyettir. Bunların bir kısmı uzun vadeli, diğeri sürekli değişir, bir kısmı da bir aşamaya geçinceye kadar devam eder. Bu kısmı da beraber uygulanacak bir kaç üsluptan oluşur. Buna, plan denilir. Buna misal olarak ise; bildiri çıkartıp dağıtmak bir üsluptur. Bildiri çıkartmak gerekli olunca bu vacib olur. Ki bu şu şerî kaide mucibince farz olur: Bir vacibi yerine getirmek için gerekli olan hususlar vacib olur. Ayrıca bir bildiri nasıl çıkartılacak, nasıl dağıtılacak, nerede dağılacak vs. gibileri birer üsluplardır.

Vasıta ise; bir üslubu uygulamak için gerekli araçlardır. Bir bildiriyi basmak için fotokopi veya matbaa lazımdır. Buna benzer araba, uçak, tren, matbaa, teksir makinesi vs. birer vesilelerdir. Vasıtalar da üsluplar gibi değişir. Bazıları verimli ve gerekli olur ve bunlar devam ettirilir. Bir hizbin emiri bir üslup benimserse ona itaat etmek vaciptir. Cemaat ise, o üslupta hata görürse onu düzeltinceye kadar sabredip itaata devam eder. Fakat emir veya sorumlu cemaatı dinlerse veya tecrübeli veya olgun olanlara danışırsa daha güzel üsluba varılır. Zira verimli üslubu bulmak çok büyük bir şeydir. Derin veya aydın düşünmeye ve üstün zekâya muhtaçtır.

 

6- Fikri kaide nedir?

Bütün fikirlerin dayandığı insanın hayattaki fikri yönelişinin ve bakış açısının belirlendiği ve bütün hayat sorunlarına çare ve çözümlerin yapıldığı kaideye fikri kaide denir.

 

7- İdeolojide esas nedir?

Düşünce ve metodun olmasıdır.

 

8- Metodun şer’i hükmü nedir?

Metodun şeri hükmü farzdır. Bir düşünce, metodu belirtmezse hayali bir felsefe olur. İSLAM; düşünce ve metottan oluşur. Allah’u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Her ümmet için bir şeriat ve bir minhac (yol) tayin ettik.” (Maide 48)

 

9- Kapitalizm ve komünizm’in birleştiği fikir nedir?

Kapitalizm ve komünizm’in birleştiği fikir demokrasidir. İnsanlar için yüksek ideallerin yine insanların koymuş olduğu yüksek değerler olduğu ve asıl saadetin maddi lezzet ve zevklerden en büyük payı almak olduğu noktasında birleşmektedirler.

 

10- Kapitalizm ve komünizm’in akideleri nelerdir?

Kapitalizmin akidesi: din ile devlet ve dünya işlerinin ayrılması (Laiklik).

Komünizmin akidesi: her şeyin aslı maddedir ve maddenin tekâmülüyle hayat gelişir. Maddeden başka her şeyin varlığını inkâr esasına dayalı, maddeci bir ideolojidir. Maddenin ezelî olduğunu, başı ve sonu bulunmadığını, bir yaratıcının yaratığı olmadığını, Yaratıcı bulunmadığı gibi Kıyamet Günü’nün de mevcud olmadığını kabul eder. Din’i ise, “halkların afyonu” olarak kabul eder.

 

11- Toplum ve cemaat: tariflerini yapınız?

Toplum: fikir duygu düşünce ve nizamdan müteşekkil fertlerin birlikteliğidir Aralarında belli bir fikir etrafında sürekli alakaların oluştuğu insanlar bütünlüğüdür.

Cemaat: belli bir iş işin insanların oluşturduğu topluluktur. Futbol maçı için toplanan taraftarlar gibi…

 

12- Evrim tarifini örnek vererek açıklayınız?

Evrim Eşyanın değişimi gelişimi sürecidir. Komünizm ideolojisi akidesinde evrim teorisini benimsemektedir. Eşyanın aslının madde olduğunu ve bütün eşyanın maddenin evrim yoluyla maddeden çıktığını ve geliştiğini söylemektedir. Eskiden kazma üretim aleti iken toplumun değişimiyle üretim aleti de değişime uğrayarak kapitalizm geçişinde makine olmuştur şeklinde izah etmektedirler.

 

13- İslam akidesinin Fıtrata uygunluğu ve  akıl üzerine bina edilmesi nedir?

İnsan fıtratı gücü elinde bulunduran düzen sahibi bir yaratıcıya ibadet etmeye meyillidir. Bu kendisinde acz ve noksanlık ortaya çıktığında ve her şeyi yaratan her şeye gücü yeten hikmet sahibi bir yaratıcının bu dünyanın, hayat ve insanın tümünün var edildiğine ikna olur ve onu benimser. Bu fıtratına (dindarlık içgüdüsüne) uygunluğu demektir. Akla bina edilmesi ise; Tedbir sahibi olan Allah’ın varlığını, Resullere olan ihtiyacı, Kuran’ı Kerimin mucize oluşunu idrak ederek ve düşünerek akli yolla bulmayı esas almıştır. İnsanın bunlara iman edebilmesi için aklını kullanması gerekir.  İslam akidesi Komünizm gibi maddeciliğe ve kapitalizm gibi orta çözüme dayalı değildir. Zira  bu iki ideoloji fıtrata uygun olmadığı gibi aklada terstir.

 

14- Fikri liderlik nedir?

İnsan, hayat, kainat bunların öncesi-sonrası ve aralarındaki alakalar hakkında Bütün fikirlerin üzerine kurulduğu, insanın hayattaki bakış açısının ve yönelişinin belirdiği ve tüm sorunların çözümünü içinde barındıran tüm insanlar için ortaya konulan fikre fikri liderlik denir.

 

15- İslam daveti: fert, kitle ve devlet açısından nasıl olur?

Davet, bir şeye meylettirme bir şeye olan rağbeti artırma işidir. Herhangi birini İslam’a davet etmek ise, onu İslam’a eğilimli hale getirmek ve onun İslam’a olan rağbetini artırmak demektir. Davet hem davranışla hem de sözle yüklenilmelidir.

 “(İnsanları) Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben müslümanlardanım” diyenden kimin sözü daha güzeldir?” (Fussilet 33)

“Emri bil maruf nehyi anil münker” ve davayı taşımakla ilgili gelen bütün şer-i deliller bu kapsamdadır. Dini koruma tatbikindeki aksaklıklara duyarsız kalmama, kişiden, kitleden ve devletten istenen hususlardandır. Allah (cc) şöyle buyurdu:

“Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet” (Maide 49)

“İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Şura 15)

İslam davetini yüklenen Müslümanların önlerinde, küfür sistemlerinin savunucuları durmaktadır ve onlar her türlü zorluğu çıkarmaya hazırdırlar. Bu yüzden İslam davetini siyasi bir şekilde yüklenmek Müslümanların ölüm-kalım meselesi olmuştur. Bu sebeple İslam’a davet, Müslümanların hayatlarında önem kazanmalı ve en fazla önem verdikleri bir iş olmalıdır. Bu uğurda vakitlerini harcamalılar ve emek sarf etmelidirler. Mekke’deki davet İslâm’a girmeye davet niteliğindedir. Günümüzde bütün ahkâm ayetleri inmiş olarak davet, Müslümanlar nezdinde İslâmi akideye davettir. Diğer bir ifadeyle Allahu Teâla huzurunda Müslümanlar sadece inanmakla sorumlu değil bilakis bütün bir İslâm’dan sorumludurlar. Meselâ; Mekke’de ölen Müslüman, vefatına kadar inmiş olan ahkâmdan sorulacaktır. Ancak günümüzde ölen bir kişiye Allah (C.C.) bütün İslâm’dan soracaktır. Bunun için davetin kuşatıcı olması ve İslâmi hayatı yeniden başlatmaya yönelik olması gerekmektedir. Zira biz yeni bir şeye veya yeni bir dine davet etmiyoruz. Marufu emredip münkerden nehy etmek işi genel bir davet işidir. Yöneticilere de marufu emretmeyi ve münkerden nehy etmeyi kapsar. Bu demektir ki onları muhasebe etmek farzdır. Yöneticileri muhasebe etmek ise, siyasi bir iştir ki siyasi partiler tarafından yapılır. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran 104)

İslâm Devleti’nin varlığı, içeride İslâm’ı tatbik ile dışarıda bütün dünyaya İslâm davetini cihad yoluyla götürmek ve yaymak esasına dayanır. Onun için İslâm Devleti’nin dışarıdaki en mühim işi İslâm davetini taşımaktır. İslâm’ın yayılmasını dış siyaset için esas kılan şey, Muhammed (sas)’in tüm insanlar için gönderilmesidir. Zira Allahu Teâlâ buyurdu ki:

“Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Sebe 1)

 

16- Bilgi, fikir, mefhum, kanaat, tariflerini yapınız?

Bilgi: bir şey ya da vakıa hakkında insana yön tayin etmeyip davranışlara etki etmeyen malumatlara bilgi denir.  Yani öğrenimin ilk adımı da diyebiliriz.

Fikir: vakıanın duyular vasıtasıyla beyne nakledilip beyindeki ön bilgiyle yorumlanması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Kelimelerin zihindeki anlamı da denir.

Kitap okul çiçek dediğimizde bu kelimelerin hangi anlama geldiğini zihinde canlandırdığımızda bu bizde o kelimeler hakkında fikrimizin olduğunu gösterir

Mefhum:  Fikrin anlamıdır. İnsanın davranışlarına yön veren yerleşik fikre denir. Mefhum oluşması için fikrin beyinde netlik kazanması davranışların o yerleşik fikre göre yapılıyor olması gerekir ki o fikir mefhum olsun. Misal verecek olursak: limon dediğimizde nasıl ağzımız sulanıyor. İşte bu limon hakkında mefhumumuzun olduğunu gösterir. Domuz dediğimizde ki yüzümüzün şeklide onun hakkındaki mefhumumuzun olduğunu ortaya kor. Yani mefhum insan tavrını belirleyip ya ona yönelir veya ondan yüz çevirir. Bu şekilde vakıa insan nezdinde billurlaşmış olur.

Kanaat: vakıa ve bir şey hakkında tavrımızı belirleyen fikirlerin en son noktaya gelişine kanaat denir. Yani mefhumun insan zihnindeki daha kuvvetlenmiş halidir. Kanaat kesine yakın zandır. Bir şey hakkında kanaat oluştuktan sonra insanın o şey hakkındaki tavrı kolay kolay değişmez. Değişmesi için o şey hakkında kanaatini yıkacak daha kuvvetli bir fikrin ortaya çıkması gerekir. Doğru ideolojiyi tarif ederken insan aklına kanaat getiren insan fıtratına uygun ve kalbine itminan kazandıran doğru bir akide üzerine bina edilmesi gerekir şeklinde tarif ederiz. Kanaat aklın en son sahip olacağı uç noktadır. Akla kanaat gelmeden iman oluşmaz. O halde bir şey yada vakıa hakkında ilk edinilen malumat bilgi…bu bilginin zihinde belli bir anlam kazanması fikir…bu fikrin yerleşik hal alıp davranışları yönlendirmesi mefhum..bu mefhumun sağlamlaşması ve tutması da kanaati ifade eder…

 

17- Ruh, ruhaniyet, ruhi cihet nedir?

Ruh kelimesi bir kaç mana içermektedir; 1-hayatın sırrı/can, 2-Cebrail ve şeriat manalarıyla Kur’an’da kullanıldı. 3- Allahû Teâlâ ile alâkayı idrak etmek

1-“Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki; O Rabbimin emrindedir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.” (isra 85) sözündeki, ifadesi geçen ruhdan kasıt; insan yaşamında insana hayat veren can anlamındadır.

2- “Onu (Kur’an’ı) uyarıcılardan olasın diye Ruh’ül emin indirmiştir.” (şuara 193-194) Buradaki ruhtan kast olunan Cebrail (as)’dır.

3- Ruh; bizim kullandığımız terminolojik anlamı ile; insanın yüce Allah’la olan ilişkisinin hatırlanması yani yaptığı ameli Allah’ın (cc) emirleri doğrultusunda yapmasıdır.                

Ruhaniyet: insanın ibadet ve amellerinde yüce Allahı hatırlayarak Allaha yakın olma kastıyla bir ameli işlemesidir.

Ruhi cihet (Yön):  Eşyanın Allah tarafından yaratılmış olmasıdır.                                          

 

18- Siyaset ve siyasi tanımlarını yapınız?

Siyaset; ıstılahta belirli bir fikirle insanların ülke içi ve dışı ile ilgili işlerini gütmeye yönetmeye denir. Bu iş, devlet ve ümmet tarafından yapılır. Devlet ve yöneticiler bu işi yönetici olarak; ümmet de takipçi, muhasebeci, nasihat edici olarak yürütür. Siyasetle ilgili işlere ve kişilere de siyasi şeklinde tabir edilir.

 

19- Şer’i hükmü tarif ediniz?

Şarinin kulların fiilleriyle ilgili hitabına denir. Farz (vacip), sünnet (mendub, müstehap, nafile), mubah, mekruh, haram

 

20- Şer’i delili tarif ediniz?

Şeri hükümlerin kaynağı olan delillere şeri delil denir. Kuran, sünnet, icma-i sahabe ve kıyas şeklinde 4 şeri delil vardır.

 

21- Şer’i hükmün, şeri delilden istinbat edilişini açıklayınız?

şer’i hükümler şer’i delillerden çıkartılarak tespit edilir. Önce ortaya çıkan problemin derin bir kavrayış ile kavranması. Söz konusu problemi çözüme kavuşturacak gerekli şer’i delillere dönerek onların incelenmesi ve doğru bir şekilde anlaşılması. Ardından incelenen şer’i delillerden ilgili problem hakkında hüküm istinbat edilmesi. Hüküm istinbatı ise, hükümlerin indiği vakıaları, hükümlerin icra keyfiyetlerini ve illetlerini bilen içtihad yapacak müçtehidin bulunmasını gerektirir.

 

22-  Zanni delille farz hükmü çıkar mı?

Hanefilerde subuti ve manaya delaleti kati olmadıkça zanni delille farz hükmü çıkmaz. “Fatihasız namaz olmaz” (Müslim) hadisi ahad hadistir. İmam şâfi bu delile binaen ister cemaatle isterse yalnız kılınan namazda Fatiha okumanın farz olduğu görüşünü savunmaktadır.

 

23- Benimsemenin tarifi nedir?

Kişilerinin birlikteliğini sözde, amelde ve düşüncede sağlamak amacıyla fikir ve görüşleri tespit edip kendine mal edinmek. Çünkü bu benimseme olayı kitlenin birliğini gerçekleştirir. Zira bir kitlenin fertleri genel olarak İslâm’a dayalı olursa ve gayeleri bir olursa, fakat değişik fikirler ve ictihadlara sahip olurlarsa içinde bölünme, kutuplaşma ve hizipleşmeler hasıl olur.

 

24- İslam devleti yönetim şeklini tarif ediniz?

İslam devleti yönetim şekli Hilâfet: İslâm Şeriatının hükümlerini hâkim kılması ve İslâm davetinin tüm dünyaya taşınması için tüm Müslümanların yöneticiliğidir.

 

25- Halife adayında aranan şartlar nelerdir.

1. Müslüman olması:

Bir kafirin Halife olması caiz değildir. Ona itaat da farz değildir. Çünkü Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kâfirlere müminler üzerine kesinlikle yol (fırsat) vermeyecektir.” (Nisa 141)

2. Erkek olması:

Kadının “İşlerini bir kadının yönetimine bırakan hiçbir kavim felah bulmaz.” (Buhari Fiten Bab-18, Tirmizi 2263)halife olması caiz değildir. Halife kesinlikle erkek olmalıdır.

3. Buluğ çağına erişmiş olması:

Buluğa ermemiş bir kişinin halifeliği caiz değildir. Ali b. Ebu Talip (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v) buyurmuştur ki:

“Kalem üç kişiden kaldırıldı; uyuyandan uyanıncaya kadar, çocuktan baliğ oluncaya kadar, deliden akıllanıncaya kadar.” (Buhari Hudud Bab 22 C. 8 S. 21 Ebu Davut Hudud 17, İbni Mace, 2041)

4. Akıllı Olması:

Halife adayının deli olması Rasulullah (s.a.v)’in şu sözüne göre caiz değildir : “Kalem üç kişiden kalkar. Bunlardan birisi; Aklı başına gelinceye kadar deli olandan.” (Buhari Talak Bab 11 c. 2 s.169)

5. Adalet sahibi olması:

Adalet sahibi olmayan fasık bir kişinin Halife olması caiz değildir. Adalet, Hilâfet sözleşmesi ve devamı için gerekli bir şarttır. Çünkü Allah’u Teâla Kur’an-ı Kerim’de şahitlerin adalet sahibi olmasını şart koşarak buyurmuştur ki :

“…ve içinizde adalet sahibi iki kişiyi de şahit yapın…” (Talak 2)

6. Hür olması:

Köle efendisinin mülküdür ve kendi üzerinde dahi tasarruf hakkı yoktur ki başkası üzerinde yetkisi olsun. Dolayısı ile hür olmayan bir kimse insanlara yönetici olamaz.

7. Hilâfet’e ilişkin farzları yerine getirme ve işleri yürütme gücünün bulunması:

Aciz bir kimsenin Kitap ve Sünnete göre tebaanın işlerini yürütemeyeceği açıktır.

 

26- İslam devletinin yönetim şeklini maddeler halinde gösteriniz?

İslâm’da devlet on üç organ üzerine bina edilmiştir

1- Halife,

2- Tefviz Muavini,

3- Tenfiz Muavini,

4- Valiler,

5- Cihad Emiri,

6- Dahili emniyet dairesi (iç güvenlik)

7- Hariciye emniyet dairesi 

8- Sanayi dairesi

9- Yargı, Kâdılar,

10- İdari cihaz

11- Beyt-ul mal (hazine)

12- Medya

13- Ümmet /Şura Meclisi.

 

27- İçtihat ve fıkhın tarifini yapınız?

İçtihat; müçtehidin daha fazlasını yapmaktan aciz kaldığını hissedeceği bir seviyede, Şer’î hükümlerden zannı istenen bir şeyde bütün gücünü kullanmasıdır.

Fıkıh; İnceleme, araştırma ve istidlal (delil getirmek)   yoluyla furuatla (teferruat, ayrıntı, detay) ilgili Şer’î hükümleri bilmektir.

 

28- İçgüdü ve uzvi ihtiyaçların tarifini çeşitleriyle açıklayınız?

İçgüdü: insanın yaradılışında var olan ve tatmin edilmesi gereken tatmin edilmediği takdirde insanı huzursuz kılan faktörlerdir. Beka, Nevi, ve tedeyyün içgüdüsü diye ayırabiliriz.

Uzvi ihtiyaçlar: insanın yaradılışında var olan ve tatmin edilmesi gereken tatmin edilmediği takdirde insanın ölümüne yol açan faktörlerdir. Yemesi, içmesi, hacet gidermesi ve uyuması gibi.  

 

29- Nizamin akideden doğma keyfiyetini açıklayınız?

Kapitalizm dini hayattan ayırma düşüncesini temel olarak tayinedince insanı dinden hür kılıp kanun koyucu olarak tayin ettiler. İnsan vakıasından çözümü almış oldu. Düşünürleri ve milletvekilleri vakıalarından çözümleri çıkarttılar.

Komünizm, maddenin tekâmülle meydana geldiğini ortaya atınca, nizamı bu tekâmüle dayalı olarak meydana gelir ve gelişir dediler. Çünkü maddenin en önemli tekâmülü üretim araçları olur. Bunların tekâmüllerine göre nizam gelişir. Üretim aracı kazma olunca derebeylik sistemi oldu. Makine olunca kapitalizm oldu. İşçiler makinelere egemen olunca sosyalizm olur derler.

İslâm’da ise yaratıcı olan Allah’tan nizam gelir.Allah, Resulü Muhammed (S.A.V.)’e bunu vahyetmiştir. Vahy edilen Kur’an ve Sünnettir. Bir sorun olunca müçtehitler bu vahiyden çözüm çıkarttılar.

 

30- İcma-i sahabe nedir?

Rasulullah’ın gerek kavlinden, gerek fiillinden, gerekse takririnden bir delil bildirdikleri halde ne sebepten olduğunu bilinmemekle birlikte delil vermeden bir şerî hüküm üzerinde birleşmelerine icma-ı sahabe denir. Bir başka ifadeyle Keşf-i delil denir. Bildikleri bir nassı ortaya çıkarmaları.

Buna bir misal: Resul’ün vefatı haberi sahabelere ulaştıktan sonra, halifenin nasbedilmesini görüşmek üzere Said oğullarının Sakıfe’sinde toplandılar. Fakat onlar, Sakife içinde tartışma içinde kaldılar. Ondan sonra ikinci gün biat almak için halkı mescidde topladılar. Böylece bu iş yani halife seçimi iki gece üç gün vakit aldı. İşte halife seçiminin süresi en fazla 2 gece 3 gündüz olduğunun delili   sahabenin icması olmaktadır

 

31- İlim ve Kültür’ü tarif ediniz?

İlim; tabiat, kimya ve tecrübeye dayanan diğer ilimler gibi dikkatlice bakmak, deneye tabi tutmak ve ondan sonra bir neticeye varmak yoluyla alınan bilgilerdir.

Kültür; istinbat  (şeri delilden hüküm çıkarmak), anlayış görüş ve haber alma yoluyla alınarak elde edilen bilgilerdir.

 

32- Şer’i hükümde illet tarifi yapınız?

İllet, bir hükmün teşri sebebidir. Yani; bir hüküm farz ise niçin farzdır veya haram ise niçin haramdır diye Allah ve Resulü açıklarsa bu açıklama hüküm illetidir denilir. Misal olarak, “Düşmanları korkutasınız diye besili atlar besleyiniz” (Enfal 60) ayeti kerimesinde geçen “Düşmanları korkutasınız” ibaresindeki düşmanı korkutmak illettir. Günümüzde nükleer silahların, korkutucu ve caydırıcı silahların bulunması düşmanları korkutmak için bulunmasının farziyeti ortaya çıkar

 

33- İllet aranmayan hususlar nelerdir?

Yeme, içme, giyinme, ibadetlerde ve ahlakta illet aranmaz.

 

34- Her 3 ideolojiye göre saadet anlayışı nedir?

Saadet (mutluluk) anlayışı; gerek kapitalizm gerek komünizm hadaretlerine göre; vücudun ihtiyaçlarını doyurmak ve tatmin etmektir.

İslam’da ise; Vücudun bütün ihtiyaçları karşılanmış olsa dahi daimi itminan bulunmadığı sürece saadet gerçekleşmez. Bundan dolayı saadet Allah’ın rızasını istemekle mümkün olur ki böylece de daimi itminan gerçekleşsin.

 

35- Büyük düğüm nedir, çözümü nasıl olmalıdır?

İnsanlar kendi varlığını, hayatını ve yaşadığı kainatı duyu organları ile hisseder. İnsanlar, olayları ve eşyayı birbirinden ayırt etme safhasına geldiğinde kendi kendine birtakım sorular sormaya başlar; İnsanı, hayatı ve kainatı kim yarattı? Yaşamakta olduğumuz bu hayattan önce bir şey varmıydı, yokmuydu? Kainatta görmekte olduğumuz yeryüzü ve güneş, adlarını duymakta olduğumuz yıldızlardan önce birşey varmıydı? Eğer bir yaratıcı var ise, bizi, hayatı ve kainatı niçin yarattı ve bu hayattan sonra bir hayat var mı, yok mu? Gibi sorular insandaki büyük düğümü oluşturur.

Çözümü ise: Allah tüm varlığın yaratıcısıdır. O, peygamberleri ve elçileri Din’i tebliğ etmek için insanoğullarına göndermiştir. O, insanı kıyamet gününde, bu hayatta yaptıklarından hesaba çekecektir. Bunun için İslam akidesi; Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret Gününe, Kaza ve Kader’e, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır. Böylece en büyük düğüm tamamen doğru bir şekilde İslam Akidesi ile çözülmüş olur. İnsan bu çözümü bitirince dünya hayatı hakkında düşünceye ve verimli doğru mefhumları bulmaya girişebilir. Bundan dolayı İslamiyet’in düşünce ve metod olarak üzerine kurulduğu temel İSLAM AKİDESİDİR.

 

36- Biat nedir? Çeşitleri nelerdir, izah ediniz?

Biat akitleşme (sözleşme)’dir. İnikat (Halifeyi belirleme) ve itaat biatları vardır. Halifeyi belirlemenin yolu biattır ve Müslümanlar Allah’ın kitabı ve Rasulullah’ın Sünneti üzere yürüyecek bir Halife adayına biat ederek Halifeyi belirlerler. “Sana biat edenler var ya; muhakkak ki onlar Allah’a biat ediyorlar. Allah’ın eli onların elleri üzerindedir.” (Fetih 10)

Ubade b. Samit’ten rivayet edilmiştir ki:

“Rasulullah (s.a.v)’e zor ve kolay günlerimizde işitip itaat edeceğimize, idareciler ile (idareyi ele geçirmek için) tartışmayacağımıza, halkın kınamasından korkmayıp sadece Allah’tan korkarak hakkı her yere taşıyıp söyleyeceğimize dair biat ettik.”(Buhari)

 

37- Hadarat nedir?

Hayat hakkındaki mefhumların toplamına denir. Hayat görüşüne göre özel olur. İslâm hadareti, batı hadaretinden ve komünist hadaretinden ayrıdır.

 

38- Medeniyet nedir?

Hayat işlerinde kullanılan somut maddî şekillerdir. Batı ve komünist hadaratlarından kaynaklı hiç bir şey alınmaz. Heykel, bayrak vb. Ancak aleme mal olmuş ilim ve gelişmeyle ortaya çıkıyorsa bu alınır.

Tıbbı malzeme, uçak, teknolojik aletler vb.

 

39- Hadarattan kaynaklanan medeni şekiller ve kaynaklanma şekli nasıl olur?

Batı ve komünist ideolojinin ürünü olan put, heykel yapma atalarından kalan miras olduğundan bu örfü devam ettirmişlerdir. Dinsel sembolleri olan haç işareti,  devletlerini simgeleyen bayraklarda onların sistem ve hayat görüşünü ortaya koymaktadır.

 

40- Sünnet konusunda hadisin tarifinde söz Rasulullah’a, mana Allaha aittir. Bu cümleyi açıklayınız? Neden ayet değil, sünnet oluyor?

Sünnet, bazen Cebrail (as)yoluyla vahy ediliyordu, bazen Rasûl rüya görüyordu, bazen de Allah, Rasûlü’ne yapması gereken hususlarla ilgili ilham ediyordu. Rasulullah efendimiz bu şekilde vahyi alıyor ve bunu kendi uslubunca dile getiriyordu. Bundan dolayıdır ki sünnette teşride kaynaktır, aynen Kuran gibi…

Allah’ın indirdiği Kur’an’dır. Allah (cc) sadece Kur’ana uymamızı istemedi. Onunla beraber Rasûl’e itaati de emretti. Rasûl’ü temsil eden ise Sünnet’tir. Sadece Kur’an’a uymanın gerekli olduğu anlaşılmasın diye Sünnet’e uymanın da gerekli olduğunu bildirdi. Uymayan veya Kur’an ve Sünnet’ten yüz çevirenlerin ise münafık olduklarını beyan etti. “Onlara: Allah’ın indirdiğine (Kitab’a) ve Rasûl’e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa 61)

 

41- Kalkınmak nedir?

Kalkınma bir halden başka bir hale yükselmektir.

 

42- Fikri kalkınma nasıl olur?

Toplumun hadaratının dayanağı, sistemlerinin çıktığı temeli ve toplumun düşüncelerinin kaidesi olmaya namzet akli siyasi bir akide de temsil edilen fikri gelişmişliktir. Bir toplumda ideolojinin varlığı o toplumun kalkınmasının sebebidir.

 

43-  Felsefe düşüncenin hangi dalına giriyor?

Felsefe: bir konu hakkında soyut düşünüştür. İnsanın soru sorabilme yeteneğine dayanır ve bu bağlamda, o belirli türden sorular hakkında belirli bir türden soyut düşünme faaliyetidir. Hayatta vakıası olmayan ya da hayatta varlığı bulunmayan türden şeylerin zihinde planlanması düşünülmesidir. Nizamdan kopuk metot arz etmeyen her bir fikir,  felsefi bir fikirdir.  Felsefenin ortaya koyduğu fikir gerçekle alakası olmayan hayal fikirdir. O halde felsefe somut düşünüş olmadığına göre düşünme biçiminden bir tür değildir.

 

44- Hayvanlarda Dindarlık içgüdüsü var mı?

Hayvanlarda dindarlık (tedeyyün) içgüdüsü yoktur.

 

45. Duygusal idrak ne demektir? İnsanlarda ve Hayvanlarda nasıl görülür?

Duygusal idrak: hislerle müşahede edilen bilgilenmeye denir. İnsan ve hayvanın doyurulması zaruri olan uzvi ihtiyaçları vardır. Hayvan hangi eşyanın kendisini doyurup doyurmayacağını hissi idrakle ayırt eder. Ancak bu ihtiyacını geliştiremez değiştiremez. Bu türden doyurma keyfiyeti hakkında hayvan hüküm koyamaz. Ancak  insan hüküm koyabilir. Değiştirip çeşitlendirebilir. İnsanda akıl olduğu için bağlantılar kurarak bunu geliştirebilir. Bu doyumu ve doyum sağlayacak eşya türlerini değiştirebilir farklı şekillerde doyumunu gerçekleştirebilir… Hayvanlarda akıl olmadığından bu tür ameliyeleri gerçekleştirmesi söz konusu değildir. Bir çocuk düşünelim; taşı azgına alır yenmeyeceğini hisseder. Bazı otları yeşillikleri tadar ama yenmeyeceğini ayırt edebilir sıcak karşısında kaçınır..bunlar akli değil hissi dir…

 

TARİF 

Tarifin ne olduğunu anlayabilmemiz için, öncelikle tarifin tarifini açıklamak gerekir. Çünkü  her ‘şeyin’ tarifi olduğu olduğu gibi tarifinde tarifi vardır.  

Tarifin tarifi: Vakayı, eşyaları ve olayları anlatım şeklidir.  

Tariflerde iki şart aranır.  

1-Kapsamlı Tarif

2-Bertaraf edici Tarif

Kapsamlı: Tarif edilecek şeyle alakalı olan herşey içerisine almaktır. Yani onla alakalı olan bütün özellikleri anlatım şeklidir.  

Bertaraf edici: Alakalı olmayan her şeyi dışında bırakmak, ilgili olanı ortaya çıkarmak. Yanı alakasız şeyleri temizlemek.  

Tariflerde mutlaka bu iki şart aranır. İki şartın yerine gelmesiyle, anlatılmak istenen karşıya iletilmiş olur ki, bu hiç bir yanlış anlaşmaya sebebiyet vermeyeceği gibi zihinlerde soru işaretlerine de yer vermez.  

ÖRNEKLER 

İslam dini: ‘‘Allah’u Teala tarafından konulmuş ilahi bir kanun olup, akıl sahiplerini kendi istekleri ile her iki cihanda huzura kavuşturup ilahi bir nizamdır.’’ 

Bu tarife baktığımızda muazzam bir eksiklik görüyoruz. Üstelik konuyla bağlantısı olmayan huzurdan bahsediliyor. Bu tarif net ve açık olmadığı için anlaşılmayacağı gibi beraberinde birçok soruyu da getiriyor.

Allah’u Teala tarafından Peygamber aracılığıyla bir çok kanunlar indirildi. Bu durumda hangi peygamber aracılığıyla indirilen kanunları alacağız? Oysa tarif genel olup, bütün kanunlardan bahsedilmektedir. Akıl sahiplerin kendi istediklerinden söz edilmekte. Bundan bu kanunları istiyorsa yaşamayacağı da ortaya çıkıyor. Bu durumda nasıl huzura kavuşacak? Üstelik huzura kavuşur derken bu huzurun neye binaen olduğu da açıklanmamış. O halde tarif eksik ve yetersiz olduğu için İslam dininin tarifi değildir.

İslam’ı  şu şekilde tarif ediyoruz:  

İslam Dini: Allah’u Teâlâ’nın son Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) vasıtasıyla bütün insanlara gönderdiği insanın Allah ile olan alakasını insanın nefsiyle olan alakasını ve insanın diğer insanlarla olan alakasını düzenleyen en son ve en mükemmel dindir. İslam’ın gelmesiyle diğer dinlerin hükmü sona ermiştir.  

Görüldüğü  üzere bizim tarifimizle diğer tarif arasında uçurumlar var. Bu tarifte İslam’ın kim tarafından kimler için indirilmiş olduğu açıktır.  

ÖRNEKLER 

  • Ekmekten kapsamlı şekilde söz edilirken, ekmekte bulunan çekirdek veya üzümü ile birlikte anlatım şeklidir. Bertaraf edileceği zaman sadece ekmekten söz edilir. Böylece ekmeğin içinde bulunan üzüm ve çekirdeği bertaraf etmiş, ayıklamış oluruz. Çünkü üzüm ve çekirdek ekmeğin tarifi değildir.
  • Bardaktan söz edilirken, içindeki suyu, bardağın rengi yada başka bir şeyi katmadan sadece bardakla alakalı kısmı anlatıldığında onla alakalı olmayan her şeyi bertaraf etmiş oluruz. Kapsamlı olacağı vakit onla bağlı olan her şeyi içine alınır.

TARİFİN  ÖNEMİ 

Herhangi bir şeyi anlayıp kavramak için öncelikle o şeyin tarifini bilmek gerekir. Verilen tarif doğru, açık ve kesin olması zaruridir. Verilen tariflerde yanlışlık olursa kavramlarda da yanlışlık oluşur. Yani tarifler açık ve net olmazsa bu yanlış anlaşmalara vesile olur.  

Örneğin:

Belirli bir bardak siparişi yaptığınız zaman istediğiniz bardağı doğru ve açık tarif etmek zorundasınız. Aksi takdirde sipariş ettiğiniz yer, size istediğiniz bardağı değil bilinen herhangi bir bardağı getirecektir.

Veya herhangi birine bir adres tarif ettiğinizde adresin açık ve net olması gerekir. Tarifi yanlış vermeniz sonucunda arkadaşınız yolundan sapabilir

Bir kadın hükmü öğrenme açısından ‘Eşimin beni dövmesi caiz midir?’ diye sorduğunda bunun yanıtı ‘hayır’ olur. Çünkü Şer’an erkeğin hanımını dövmesi caiz değildir. Ama kadın: ‘Eşim beni bir kaç defa uyardığı halde ona itaat etmediğim için beni hafifçe dövmesi caiz mi?’ diye sorsa hüküm değişir. Ve bunun cevabı da ‘evet’ olur.

Görüldüğü  üzere soruların tarifi, anlatım şekli doğru, açık ve net olursa verilen yanıt veya anlatılanda doğru olur. aksi taktirde tariflerin eksik net olmaması sonucunda verilecek yanıtlarda eksik ve yanlış olur ki buda insanı doğrudan kaymasına sebebiyet verebilir. Böylece tariflerin hayatımızda ne kadar önem teşkil ettiğini görmüş oluyoruz. 

Bugün Müslümanların bu kadar acı durumda olmalarının sebeplerinden biride İslami kavramların yanlış tarif edilmesi ve verilen tariflerin net olmamasından kaynaklanmaktadır. İslami kavramların doğru ve açık tarif edilmediği zaman insanların onu yanlış anlamaları kaçınılmaz olur.  

Örneğin:

Vahiyi tarif ederken: ‘‘Allah cc Rasulüne bildirdiği Kur’an ayetleridir’’ dersek bu eksik bir tarif olur. Eksik olmasıyla birlikte sonucunda Sünneti dışlamış/kabul etmemiş oluruz. Ya da Vahiy sadece Cebrail (as) vasıtasıyla indirildi’ dersek buda eksik olur. Çünkü Vahiy yalnızca Cebrail (as) vasıtasıyla değil aynı zamanda rüyayla veya bir görüntü olarak ta geliyordu.

Günümüzde daima laiklik ve demokrasiden söz edilir. Hatta bunun savunan birçok Müslümanlar dahi mevcut. Müslümanların da savunmasının tek sebebi laiklik veya demokrasi gibi kavramların net ve açık tarif edilmemesidir.  

Laiklik: Dini hayattan ve devletten ayırmaktır. Hangi din olursa olsun onu devlet ve hayat sahasından kaldırmaktır. Bu Allah’ın hükümlerinin devlet işlerine karışmayacağı anlamına gelir. Bunun tarifi net verilse Müslümanlar düşünmeye başlayıp İslam’ın hayat ve devletten ayrılmayacağını bildikleri için kafirlerin ve yandaşları olan zalimlerin İslam’ı kaldırmaya/yok etmeye dair bir plan olduğu göreceklerdir.

KELİMELERİN KAVRAMLARI 

Kelimelere, bir grup ya da düşünürler ve filozoflar yada Şeriat tarafından bir anlam yüklenir.  

Kelimelerin 3 kavramı vardır:

Lügat: Direk sözlükten alınan, insanların kullandığı lafızlardır.

Terminolojik: Bilim adamların, düşünürlerin genel olarak yükledikleri mana.

Şer’i: İnsanların icatları olmayan Şari’nin kullandığı lafızlar.

Ayrıca...

asil-sosyal-mesafa

Asıl Sosyal Mesafe Kapitalizme Konmalı ki İnsanlara Zehri Bulaşmasın!!

Günümüzde insanoğlunun yaşadığı en büyük olumsuzluk çeşitli boyutlarda meydana gelen fitne-fesat, adaletsizlik, haklının haksız sayıldığı, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir