Home / News / YAZARLAR / Tahir Şanlı / “Klasik din” ne anlama geliyor?!
islam devleti default

“Klasik din” ne anlama geliyor?!

Ne zaman dünyada güncel bir olay meydana gelse akabinde yaşanan hararetli tartışmalar her kesimi etkisi altına alır. Batıda veya batı değerlerine saldırı söz konusu olduğunda siyasiler dahil her kesimde bir hareketlilik meydana gelir. İslam aleminde de bunun yansımaları mutlaka olur. Öyle ki bazı kesimler savunmaya geçer, bazı kesimler yanlarında yer alır, bazı kesimler de onların değerlerini dolaylı yönlerden haklı görüp koruma yollarına gider.

İslam alemindeki siyasilerin batı değerlerini koruyup gözetmesi onlara olan sadakatlerinden dolayı olduğu anlaşılır da fakat İslami kesim diye bilinen bazı cemaatler, ilahiyatçılar, alim geçinen kişilerin takındığı tavırlar anlaşılır gibi değildir. Ezher üniversitesi olsun, Türkiye’de ilahiyatçılar olsun bunların sergilediği tavırlar görünüşte İslami gibi gözükse de aslında batı değerlerini üstün görerek o değerleri haklı çıkartma veya onlara hizmet eder yöndedir. Yani temel bakış batı değerleri çerçevesindendir. Bu bakış İslami değerleri geri plana iterek batı değerleri üzerinden İslami konular üzerinde görüş beyan etmeye götürmektedir. Bunu birçok kez yaşıyoruz. Afganistan’ın işgalinde verilen fetvalar, Irak’ın işgalinde ABD’yi haklı görmeler, faiz konusu vb. nice hususlarda bu ümmettin umut bağladıkları kişilerden İslam’ın aslına uygun düşmeyen görüşler zuhur ettiği bilinen gerçeklerdir. Bazı kesimlerde de konunun İslami boyutunda ya isabet ettirilir veyahut ta buradan hareketle yanlış membalara kaymalar da gözetilir. Son günlerde meydana gelen Resulullah (sav)’e yapılan hakaret içerikli yayınlar ve sözler karşısında da yine aynı şeyler yaşanmıştır. Bu minvalde Müslümanların arasında söz sahibi olan veya kanat önderleri olarak bilinen bazı kişilerin batı değerleri yanında durduğunu görüyoruz. Olmaması gerekirken farklılıklarla farklı yerlerde durdular. Bu farklılıklar ana hatlarıyla şöyle:

-Kapalı kalmayan, açıkça şer’i hükmü belli olan herhangi bir hususun bazı kişilerce batı değerleri ve düşünce akımlarının tesiri altında kalarak saptırmaları… Onlar her husussa bu değerler çerçevesinden baktıkları için akıllarına her konuda düşünme ve hüküm verme özgürlüğü vermiştir. Onun için dinin hükümlerini yetersiz veya kapalı görüp dinde çağın konumuna göre hüküm vermeye kalkışmaktadırlar. Hepimizin bildiği gibi dinde müphemlik yoktur. Her hususta din mutlaka bir hüküm getirmiştir. Ve bu dinde anlaşılmayacak hiç bir şey yoktur. Ayeti kerimede Allahu Teala şöyle buyurdu:

“Kitapta hiç bir şeyi ihmal etmedik.”(-En’am, 6/38) 

“Yaş, kuru her şey kitabı mübin (Kur’an) de vardır.”(Enam, 16/59)

“Biz sana her şeyi apaçık beyan eden kitabı indirdik.”(Nahl, 16/89)

Ortaya atılan veya yapılan işin yönetim boyutu ortaya çıktığında meselenin ya tarihe havale edildiği veya günümüz yönetimlerine dokunmayacak şekilde saptırılması. Müslümanlar günümüzde genelde sorunlarını İslam devletinin olmadığından dolayı yaşıyorlar. Hilafetin olmaması devletle alakalı veya devlettin yapacağı işlerle ilgili konularda nasıl hükme varılacağı Müslümanların arasında tartışmalı bir konudur. Zekatın toplanması, Kur’an’a, Sünnete, Resulullah’a saldırı, zinanın cezasının tatbiki gibi yüzlerce ukubat konusu önümüze çıkmaktadır. Asıl itibari ile burada hükmü vuzuha kavuşmamış herhangi bir mesele yoktur. Devlet olmadığından dolayı uygulanamayan hükümler vardır. Devletin hayatta olmayışı sanki devletle alakalı hükümler kalkması anlamına geliyormuşçasına hareket ederek, insafsızca, akıllarının öngördüğü şekilde hareket ederek hükme varıyorlar. Başlarındaki devlet ve yöneticileri kızdırmayacak şekilde kararlar vererek hükümleri evirip-çeviriyorlar.

“Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler ve başkalarını da Allah yolundan saptırmaya çalışanlar derin bir sapıklık içindedirler.” (Nisa 167)

-Dini ve hükümleri klasik (Klasik kelimesi latince olup; alışılmış olan, yenilik getirmeyen, geleneksel, Üzerinden çok zaman geçtiği halde değerini yitirmeyen, eskiye ait eserler, olgunluk, mükemmellik yönleriyle uzun süre değerini yitirmeyen eserler manasında kullanılmıştır.) görüp dinin ve hükümlerin yeniden günümüze uyarlanması. Dikkat edilirse bu çıkışta da yönetimle ilgili alanlardan hareket edilmiştir. Konu nedir? Din o gün yani İslam’ın hayatta olduğu ve şer’i hükümlerle yönetilen dönemde Resulullaha hakaret edenin ölümle cezalandırılmasıdır. Buna o gün bazı alimler hükmetmiş. Günümüz algılamasına göre, dünyanın liberalleştiği, hürriyetlerin ve özgürlüklerin daha çok hakim olduğu böylesi bir ortamda böylesi bir uygulama düşünülemez. Bu sözleri yabancılardan değil Ankara İlahiyat Fakültesi profesörlerinin ağzından duyuyorsunuz. Bu sözler Resulullaha hakarette bulunanların sözleri kadar tehlikelidir. Bunlar bu cüreti elbette ki akıllarından alarak hareket ediyorlar.

Bu konu üzerinde hassasiyetle durulması gerekir. Önemli konulardan bir tanesidir. Klasikten neyi kastediyorlar ve yerine oturtturmak istedikleri anlayış nedir dediğimizde;

Batının geldiği nokta göz önünde bulundurularak, geleneksel din anlayışının günümüze hitap etmediği, nasların günümüz vakıasında birçok hususlarla çatıştığı, dolayısıyla geleneksel/eski/klasik din anlayışı terk edilerek din zamanın ilkelerine uyarlanmalı görüşü karşımıza çıkar. Yani ilkeler nassın önüne geçmiştir. Böyle olunca günümüzde vakıası aynı olsa dahi geçmişte kalmış diyerek nassa müdahale edilmektedir. Faiz konusu bunlardan en belirgin olanlardandır.

Aynı şekilde meseleler üzerinde yapılan, müctehidlerin ortaya koyduğu ictihadlar ve eserler de geleneksel/klasik formatta değerlendirilmektedir.

Daha önce alimlerin yapmış oldukları ictihadların günümüzde bazı meseleleri intibak etmediği söylenmektedir. Etmeyebilir. Fakat bu o vakıanın nastan uzak bir şekilde hükümsüz kalacağı anlamına gelmez. Veya evrensel ilkeler göz önünde bulundurularak hüküm koymayı da gerekli kılmaz. Ancak yine naslara dönülerek o vakıa üzerine hükmün araştırılmasını gerekli kılar. Yani naslardan kaynaklanan yeni bir ictihad yapılmalıdır. Tüp bebek konusunda olduğu gibi…

Dinin hükümleri belli bir zaman için inmedi o kıyamete kadar olacak olan bütün vakıaları kavrayıcı bir nitelikte indirildi. Ayeti kerimede Allahu Teala şöyle buyurdu:

“Kim İslamiyet’ten başka bir dine yönelirse (bu din) asla ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette de kaybedenlerden olacaktır.” (Ali İmran 85)

“(Ey Muhammed! Bütün insanlara) De ki; Ey insanlar! Ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği rasulüyüm.” (A’raf 158)

“(Bütün) alemlere uyarıcı olarak kuluna furkanı indiren Allah ne yücedir.” (Furkan 1)

Ayrıca Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

“Benden önceki nebiler yalnız kendi kavimlerine gönderilirdi. Ben ise bütün insanlara gönderilmiş bir rasulüm.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Bu ayetler ve hadisler İslam dininin klasik olamayacağını, kıyamete kadar ne olursa olsun her hususta nassın bulunacağına açık delildir.

Naslardaki inceliğin derinliğini göremeyenler veya görmek istemeyenler alimlerin yapmış oldukları ictihadları delilleri ile inceleme veya o içtihatların yerine daha kuvvetli bir içtihatla çıkma veyahut ta günümüz meseleleri çözüme kavuşturacak ictihadlar yerine ictihadları yapanlar üzerinden hareketle onların zamanına hasredip dinin hükümlerinin klasikliğinden bahsetmektedirler. Bunu şu yapılan açıklamalardan da anlıyoruz:

“Ancak kadınların da sahip oldukları hak ve yetkilerin uygulamaya geçirilmesi ve kadınların sosyal hayatta aktif rol üstlenmeleri tamamen sosyoekonomik ve kültürel şart ve ihtiyaçlarla ilgilidir. İslâm bu konuda temel hak ve ilkeleri belirtmekle yetinmiş, geri kalan kısmı Müslüman toplumların kendi gelişim seyrine terkedilmiştir… Bunlar da göstermektedir ki, klasik dönem İslâm bilginleri, kendi devirlerindeki bilgi, kültür ve tecrübe birikimlerinden hareketle, kadınların hakim olmalarıyla ilgili kanaatlerini ortaya koymuşlardır. Klasik fıkıh kaynaklarında, kadınların üst düzey kamu yöneticisi olamayacaklarına dair görüşler yer almaktadır. Bunlar da, yine fakihlerin kendi devirlerindeki bilgi, kültür ve tecrübe birikiminden kaynaklanmaktadır.” (Din İşleri Yüksek Kurulu)

  • Klasik din veya klasik dini hükümler diyerek, kasti bir hareketle dinde/İslam’da günümüzü aydınlatıcı hükümlerin olmadığı şüphesi oluşturmak.

-“Şu an peygamberimiz hayatta olsa ne yapardı?” veyahut “Resulullah bu günkü şartlara da farklı hükümler verirdi” sorusu ve düşüncesiyle hükümlerin değişik olacağı, zamana göre uyarlanacağı zannı beyin altına yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Hatta kapitalizmin hakim olduğu, insan haklarının yaygınlaştığı (!), demokrasinin benimsendiği, insanların liberalleştiği dünyada Resulün başka hükümler ve başka bir bakışla geleceği vurgusu bazı ilahiyatçılar tarafından yapılıyor. Adeta Yahudilerin tiniyetlerine benzer bir tavırla, Allah’ın Resulünü yanlış bir zamanda gönderdiğini iddia edercesine Resulün getirdiklerini günümüz hayatına sığdırmayarak dışarıda bırakmak istiyorlar. Yine bunlar Allah’ın hükümranlık alanına karışmak istiyorlar. Hatta bu tavırları ile Allah’ı suçluyorlar. Adeta Allah geleceği bilememiş, gelecekle ilgili hükümleri yanlış vermiş, Resulünü de yanlış bir zamanda göndermiş.

Bizler böyle bir yaklaşımdan Allah’a sığınırız. Allahu Teala şöyle buyurdu:

“De ki: Dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Halbuki Allah; göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Allah; her şeyi bilendir.” (Hucurat 16)

-Akıllarınca, bulundukları makamlar veya aldıkları unvanların gururu içerisinde bu dini Resul (sav)’den daha iyi anlıyorlar, Resulullahı ve getirdiklerini yetersiz görüyorlar ve çözümler ortaya koymaya yelteniyorlar. Dahası bu din üzerinde demokratik haklar kullanmak istiyorlar. Yani İslam’ın hükümlerinde söz sahibi olmak, yerine göre değiştirmek eğilimi taşıyorlar. Bu sözlerin altında aslında kendilerini bir yerlerde görme, hükümlerin zamana göre yetersizliğinden bahsederek kendilerini de hükümler üzerinde söz sahibi kılma eğilimi vardır. Bu çok tehlikeli bir çıkıştır. “Klasik İslam anlayışından kurtulmak gerek, günümüz modern hayatına göre uyarlamalar olması gerekir” diye ithamlarda bulunuyorlar. Hem de İslam’a ve Müslümanlara karşı saldırıların en yoğun yaşandığı şu günümüzde bunlar yaşanıyor. Müşrikler nasıl bir iddiada bulunmuşlarsa günümüzde de bazıları aynı iddiada bulunuyorlar. Yani onlar diyorlardı ki; Allah ayet göndermiyorsa sen uydur. Günümüzde de; Allah günün vakıasını bilememiş, bir peygamber de günümüzde gelmediğine göre biz ayetlerin yerine biz hükümler uyduralım. Allahu Taala bu zihniyet sahiplerine şöyle cevap veriyor:

“Onlara bir ayet getirmediğin zaman, derler ki: Sen, bir tane yapsaydın ya? De ki: Ben, ancak Rabbımdan bana vahyolunana uyarım. Bu, Rabbimizden gözleri açacak delillerdir. İman eden bir kavim için hidayet ve rahmettir.” (A’raf 203)

Bütün bunlara diyecek tek sözümüz var o da; olaylara İslami çerçeveden, İslam’ın ölçüleri ile İslam’ın temel naslarını kaynak alarak bakmalarıdır. Nasları günümüz vakıalarına cevap veremez algısından kurtularak, naslardaki derinliği görerek hareket etmektir. Allah’ın nuru ile bakan kurtuluşa ermiştir.

Allah’ın resulü şöyle buyurmuştur:

“Müminin ferasetinden sakının!. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi)

Batının ilkeleri ile bakansa sapıklığa düşmüştür. Bu her dönem böyle olmuştur, günümüzde de böyledir.

Rabbimiz en kısa zamanda bu ümmeti günümüzün karanlığından İslam’la aydınlığa çıkartsın. (Amin)

Tahir Şanlı

Ayrıca...

Merhamet Kaynağımız Sadece İslam Olmalıdır -2-

-İnsanlara nispet edilen merhamet: İnsanın içgüdülerinde zalimliğe yönelik meyiller olduğu gibi merhamete yönelik meyillerde vardır. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir