Son günlerde, özellikle başkanlık sistemi Türkiye’nin gündemine oturduktan sonra, Hilafet ve Halife fikri çok daha yoğun bir şekilde konuşulur oldu. Lakin her defasında dile getirilen ve bahane olarak zikredilen bir mesele karşımıza çıkmaktadır. Dini konularla az çok iç içe olan Müslümanların neredeyse kahir ekseriyetinin savunduğu ve özür olarak ileri sürdükleri bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Söylenen ve ileri sürülen mesele şu şekilde özetlenebilir; Hilafet için daha Müslümanlar olarak hazır değiliz veya şuan Hilafet Devleti’ni kurmuş olsak hemen batı ve onların uşakları bizlere saldırır ve yok olmamızı sağlar.
İşte, bu ve benzeri bahaneleri ve sözde özürleri dile getirenlerle herhalde birçoğumuz karşılaşmışızdır. Bu tür konularla karşılaşmamızda aslında tesadüf değil. Yani bilinçli olarak bu fasid fikir ve korku algısı, belirli çevreler vasıtası ile çok yoğun bir şekilde yayılması istenmektedir. Bu çevrelerin önde gelenlerinin sözde hoca kılıflıların olduğunu da hiç unutulmaması gerekmektedir. Örnek olarak bir kaç hafta önce bizzat yaşamış olduğum bir hadiseyi verebilirim. Tayyip Erdoğan taraftarı olan bir sözde hocamıza; 3 Mart 2015 tarihinde, İstanbul’da Hilafet konferansından bahsettiğimizde, günümüzde tartışılan başkanlık sisteminden daha ziyade asıl tartışılması ve icraata geçilmesi gereken konunun Hilafet olduğunu söylediğimde bakınız bizim sözde hocamız nasıl karşılık vermektedir: Ya günümüzde ve ortalığın bu kadar karışık olduğu bir anda Tayyip Erdoğan’nın Hilafet’ten bahsetmesi kesinlikle ahmaklıktır. Yani bu sözü duyduğumda tekbir getirip, Allah’u Ekber hocam sen nasıl böyle bir şeyi söylersin diye tepkimi koymaya çalışsam da nafile. İleri sürülen bahanede hazır; bizde istiyoruz lakin şuan bu bizim ölüm fermanımız olur. Bu ve benzeri örnekler çoğaltıla bilinir. Yine bununla beraber yandaş veya paralel medyanın ileri sürmüş olduğu korku ve endişe rüzgarları da buna eklenebilir. Medya üzerinden ileri sürülen yanlış ve korku unsuru olarak İŞİD örneği de tabii ki burada Hilafet karşıtı bir fikir olarak çokça dillendirilmektedir. Bununla beraber Müslüman halka yutturulmak istenen 2023 yalanı ise tam bir oyalama ve uyutma taktiğinden başka bir şey değildir. Müslümanlara şunu yutturmaya çalışmaktadırlar. 2023 yılında Lozan antlaşması ilga ve feshedilecek ve cumhuriyetin 100 üncü yılında yeni bir Osmanlı Saltanatı bir atılım olarak takdim edilecektir. Tüm bunlar olurken Müslümanların gözünden kaçırılması için mücadele edilen Hilafet’e giden Şer’i İslami yolun/metodun göz ardı edilmiş olması, oyunun bir başka boyutudur.
Biz ise bu yazımızda şu tespiti çok net ve açık bir şekilde ortaya koymak istiyoruz. Tayyip Erdoğan bugün Hilafet’i ilan etmiş olsa -ki ilan etmesi için hiçbir engel ve bahanesi kalmadı- neyi kazanmış ve elde etmiş olur? Yine Tayyip Erdoğan bugün Hilafet’i ilan etmiş olsa sözde neyi neden kaybetmemiş olur?
Bugün Tayyip Erdoğan ikinci Raşidi Hilafet Devleti’ni ilan etmiş olsa şunları kazanmış olurdu:
- Allah indinde üstün şeref ve mükafat,
- Ümmet’in büyük destek ve yardımı,
- Batı uşaklığından kurtulma ve kula kul olmaktan Rabbimize kul olma şerefine nail olmak,
- Resulullah’ın şu büyük müjdesine “Sonra nübüvvet metodu üzere Hilafet kurulacaktır.” (Ahmed bin Habel Müsnedi) mahzar olmak,
- Kudüs’ün, Medine ve Mekke’nin artık Hilafet sancağı altında izzet ve şerefine nail olmasına sebep olmak,
- Elli küsur devletçiklere bölünmüş ve parçalanmış olan İslam ümmetini koruyan ve kollayan kalkanı olmak. Nitekim Resulullah şöyle buyurmaktadır: “İmam bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” (Müslim),
- Müslümanların içine düşmüş oldukları bataklıktan çıkıp kurtaran üstün kişi olmak,
- Sad bin Muaz’ın ikincisi olmak ve nusret ehli olanların önde geleni olmak,
- Tarih sayfasında sadece Resulullah’a nasip olmuş olan ve ondan sonra kimseye nasip olmamış olan Darul İslam’ı (İslam Devlet’ini) tekrar kurmak,
- Rabbimizin bize bir hayat nizamı olarak indirmiş olduğu Kuran ve Sünnet’in teorik olmaktan çıkıp, pratikte uygulanmasını sağlamak.
Bu ve benzeri konuları sayfalar dolusu yazmış olsak herhalde bitiremeyiz. Lakin verilmek istenilen ders ve hikmet anlaşılmış olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla bununla yetiniyorum. Gelelim Tayyip Erdoğan’ın ikinci Raşidi Hilafet Devleti’ni ilan etmiş olsa, sözde ileri sürülen engel ve zulümleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Erdoğan Hilafet’i ilan etmiş olsa, anında batı ve uşakları onu büyük düşman olarak ilan ederler,
- Batı gerekirse ona karşı silahlı bir saldırıya geçmekten de imtina etmez,
- Ekonomimiz allak bullak olur ve sahip olduğumuz para ve benzeri mülkiyetler değersiz olur,
- Değişik teknolojik fırsatlardan ambargo konulmak sureti ile mahrum kalmış oluruz.,
- Osmanlı döneminde arkamızdan bizleri hançerleyen Araplar bizleri tekrar arkadan hançerlemeyecekleri ne malum,
- Şia fikrini savunanlar, şuan Irak, Suriye, Yemen’de olduğu gibi büyük bir taarruza geçerek bize karşı savaşırlar,
- İçimizdeki hainler ve özellikle dönme yahudiler, bizi içten bitirirler.
Benzeri birçok daha bahaneyi saymamız mümkün. Lakin bu bahanelerin ve olabilecek sonuçların Allah’a iman etmiş bir mümin için kesinlikle engel ve bahane olamayacağını bilmemiz gerekmektedir. Yine Rabbimizin bizlere emretmiş olduğu tüm fikir ve görevlerinde kesinlikle hem dünyada hem de ahirette bizim için bir kurtuluş reçetesi olduğunu bilmeliyiz. Lakin ben yine de ileri sürülen engel ve korkuların bir kaçına biraz daha etraflıca girmek istiyorum.
Evet, genelde dile getirilen önde gelen bahanelerden ilki mezkur saymış olduğumuz maddelerin ilk ikisini teşkil etmektedir. Dile getirilen tez ise şu şekilde; şayet biz İslami ölçü ve kurallara göre Raşidi Hilafet Devlet’ini kurmuş olsak, dünyanın süper güçleri bizi düşman ilan eder ve sahip olmuş oldukları üstün silah teknolojisi ile bizi yerle bir ederler. Gelelim bu gayri İslami ve akli tezin yanlışlığını bize gösteren tarihten bir kaç örneğe. Reslullah Medine’de İslam Devleti’ni kurduğunda, o günün süper devletleri ve yerel hainleri İslam Devleti’ni düşman ilan etmemişler miydi? Kesinlikle düşman ilan etmişlerde ve bundan ötürü ise Resulullah 10 yıllık iktidarı döneminde irili ufaklı 50 ye yakın harp gerçekleştirmişti. Bunların bir kısmı yerel düşmanlar ile diğerleri ise o dönemin süper güçleri olan Bizans ve Pers imparatorları ile gerçekleşmişti. Yerel düşmanların, yani başta Mekke olmak üzere birçok Arap kabileleri ile Yahudi’lerle çok büyük güç ve teknolojik silah farkına rağmen, birçok harbe katılmıştır ve birçoğundan başarıyla çıkmıştır. Bu yetmiyormuşçasına o dönemin süper güçlerine elçiler gönderdi. Bizans’a göndermiş olduğu elçi Haris bin Umeyr’nin Bizans tarafında öldürülmüş olması, Resulullah’ın Mute harbi olarak bilinen ilk İslam, Bizans harbini gerçekleştirmesine sebep olmuştur. Aradaki güç farkını anlamanız için şu iki örneği verebiliriz. Müslümanların nüfusu on binlerle ifade edilirken, Bizans’ın nüfusu milyonlarla ifade ediliyordu. Yine Müslümanların orduları binlerle ifade edilirken, Bizanslıların orduları yüzbinlerle ifade ediliyor. Nitekim Mute harbinde Müslümanların ordusu 3 bin iken Bizansların ordusu 100 bin ila 200 bin arasında olduğu söyleniyor. Denilebilir ki bunu bizimde başarabilmemiz için bizimde yanı başımızda Resulullah olmalıdır. Hayır, bu kesinlikle İslam dinine ve Rabbimizin buyruğuna ters düşmektedir. Aksi taktirde haramlar ve helaller, Resulullah’ın vefatından sonra işlevsiz kalırdı ve şu denilebilirdi; biz Resulullah yaşamadığı taktirde İslam’ın emir ve yasaklarına uymamız mümkün değil. Bunun böyle olmadığını herkes bilir ve anlar. Ama bunun böyle olmadığını çağrıştırmak Ertuğrul Gazi olarak bilinen Osmanlı Hilafet’in kurucusu Osman Gazi’nin babasından bir iki örnek vermek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere Bizans imparatorluğunun var olduğu ve İslam devletinin karışık olduğu bir dönemde, bir kaç bin silahlı ordusu olan kayı boyu obasının başında Süleyman Şah bulunmaktaydı. Lakin koskoca Selçuklu imparatorluğunun, Abbasi Hilafet’inin ve Eyyubi devletinin varlığına rağmen, Bizans imparatoruna neredeyse tek başına kafa tutan Ertuğrul Gazi ve daha sonra onun torunlarının başarısı (Fatih Sultan Muhammed) hangi mantıki izahla açıklanabilir. Aslında bu başarılarının sadece Resulullah dönemine has olmadığını ve Raşid Halifeler döneminde de bolca şahid olduğumuzu bilmekteyiz. Lakin benim Ertuğrul Gazi’den vermiş olduğum örnek daha ziyade zulmün karşısında az bir orduya sahip olmuş olsak dahi kesinlikle büyük ordulara Allah’ın izni ile başa çıkmanın, her ne konumda olursak olalım mümkün olduğunu göstermek içindi. Dikkatinizi çekteyse göçebe ve sabit bir yurdu olmayan bir obadan bahsediyorum. Arkasına o dönemin değişik saltanatlarını da almadığını özellikle vurguluyorum. Şimdi soruyorum size bu güç farkına rağmen bu üstün cesaret ve iman şuuru nasıl oluyor da zamanında bizleri güçlü kıldıysa, nasıl oluyor da bugün bazı kendisini hoca zanneden kişiler ve onların efendisi olan yöneticiler bu konuda farklı düşünebiliyor? Ya bunlar hain ve ajan, yada bunlar zır cahil. Başka bir izahı gerçekten de mümkün değil.
Tüm bunları kısada olsa hatırlattıktan sonra tekrar soruyorum; Tayyip Erdoğan Müslümanların yardımı ve desteği ile ikinci Raşidi Hilafet Devleti’ni ilan etmiş olsa, vallahi ne ABD, nede Avrupa nede bölgedeki uşakları başarılı olamaz ve her türlü taarruzları başarısızlıkla sonuçlanır. Lakin bu üstün başarının tek müsebbibin kesinlikle Allah (c.c.)’nun olduğunu ve ona bağlanan tüm halis, muhlis ve takvalı Müslüman liderlerinin olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Ya Rabbi bizlere tez zamanda bu üstün sıfatları üstünde barındıran ve sadece senden korkan ve senden yardım bekleyen yöneticiler nasip eyle. (AMIN).
Kardeşiniz
Mehmet Aydın
RTE bir zamanlar “Demokrasi amaç değil araçtır” demişti. O günlerden bu yazının yazıldığı günlere kadar ümitli oldum. Yazıda bahsedilen ilan her an olabilirdi. Ümidim 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra bu milletin içinde olan imanın hala durduğunu görünce daha da arttı. Ama günümüze geldik. Artık bunu beklemiyorum. Öyle bir şey yapmaz RTE. Maalesef bu böyle,pek bir umudum yok.. Halktan da canını verecek olanlar,mal ve mülkünü feda etmek istemiyor. Ancak 2023’te sol ittifak başkan çıkarırsa,zulme başlar. Belki o zaman karşı uyanış olur. Yoksa bu sistemi benimsedi şimdi yönetenler.