İnsanlığa güvence veren tek nizam İslam’ın ta kendisidir.
Hadaratlar çatışması veya ideolojiler arası çatışma bazen sessizliğe bürünse de zeminini bulduğunda açığa çıkarak çatışmanın varlığını hissettirir. Bir yerde bu çatışma kıyamet gününe kadar devam edecek uzun soluklu bir çatışmadır. Bunun kaybedenleri olacağı gibi kazananları da olacaktır. Fakat her ne olursa olsun batıl batıl olarak kalacak hak olan da hak olarak kalacaktır.
Batı günümüzde kendi halkına ve dünyaya bir şeyler vermek istiyor. O da tabii ki kendi nizamı olan kapitalizmdir. Bunu yaparken de önünde duran engelleri kaldırmak için mücadelesini sürdürmektedir. Komünizm yıkıldıktan sonra kapitalizmin önünde İslam ve Müslümanlar düşman olarak birinci plana çıktı. Onun için dünyanın en ücra köşesine kadar ulaşan İslam karşıtı bir çalışma yapılmaktadır. Batı bunu yaparken hiçbir değer tanımadan gerçekleştirmektedir. Kendi argümanlarını kendisi oluşturarak saldırma, karalama, yargılama yöntemini takip etmektedir. Elbette meseleye objektif yaklaşmamaktadır. Tabii ki onlardan böyle bir şey beklemekte hata olur. İslam beldelerinde Amerika öncülüğünde toplu savaşlar yürütülürken islam beldeleri dışında kalan Müslümanlara da farklı ama düşmanca bir yol izlenilmektedir. Elindeki imkânları kullanarak İslamofobi/İslam korkusu yaygınlaştırılmaktadır.
Gelinen bu günkü duruma hangi çerçeveden bakarsak bakalım bu sistemin insanlığa vereceği hiçbir güvence yoktur. Kapitalizm kurulduğu günden itibaren insanlığa güvence vermiş bir nizam değildir. Çünkü onun temelinde insan fıtratına uygunluk yoktur. Çelişkilerle dolu olduğu için nizamları insanları huzura kavuşturacak sevide değildir. Onun üzerinden batıl oluşu kalmış da değildir ki insanlığa güven verir bir dereceye ulaşmış olsun.
Sadece İslam beldelerinde yaptıkları ile değil nizamın kendisi ve kapitalist ülkelerde yaşananlara bakıldığında da bu sistem güven veren hiçbir unsuru üzerinde barındırmamaktadır. Kapitalizmin tatbik edildiği, demokrasinin beşiği sayılan, insan haklarının en önemli savunucuları gözüken ülkelere baktığımızda güven denen bir ortamın olmadığı aşikârdır. Bu nizamdan dolayı dünyada hatta batıda güven denen bir şey kalmamıştır. Burada güven ve güvensizlik konusunu biraz açmak gerekir.
Güven daha çok inançla lakalalıdır. Tabii bunun amele yansıması mutlaka vardır. Akleden insan hayatta kendi acizliğini görerek Allah’a iman eder. Sağlam ve sapmaz bir güveni de Allah’a iman etmekle bulur. Böylece aklın korunmasını güvenceye almış olur, sapık düşünceler ve fikirlerden korur. Onun için İslam akidesini seçipte tertemiz bir şekilde akideye bağlı kalanların buhran geçirdiği söylenemez. Kapitalizmin uygulandığı ülkelerde ise durum böyle değildir. Hiçbir insanın aklının korunacağına dair bir güvence yoktur. Onun için laikliği akide kabul eden, demokrasiyi uygulayan ülkelerde insanlar buhran yaşamaktadır. İnsan aklı hürdür, her konuda sınırını gözetmeksizin düşünme hürriyetine sahiptir. Bu ise insanlığa büyük zarara vermiştir. Öyleki insanlar kendi insanlığını unutmak, aklını devre dışı bırakmak için ya daha çok içip sarhoş oluyorlar veya madde (uyuşturucu, eroin vs.) mübdelası oluyurlar. Batı insanı bu noktada korumak için hiçbir güvence vermemektedir. Kapitalizmin gereği elde edilecek gelir düşünülmekte ve piyasaya insan aklını bozan çok çeşitli uyuşturucular sürülmektedir. Hatta Hollanda gibi ülkelerde kiliseler dahi uyuşturucu dağıtımcısı olmuştur. Esrar “coffee shop” adı verilen (resmi rakamlara göre 1200 adet) dükkânlarda satılmaktadır. İnsanı insan olmaktan uzaklaştıran bir uygulama… Cismen var, ruhen kaybolmuş bir toplum…
İslam hem inanç olarak hem de uygulamada insanın aklını koruyucu bütün önlemleri almıştır. Sıhhat, yaşlılık ve hastalıktan kaynaklananların dışında insan aklını fesada uğratacak ne varsa yasaklanmıştır. İnsan Allah’a olan kullukla aklını güvence altına almıştır. İslam devleti de bunu korumakla mükellef kılınmıştır. Yani aklın korunmasının en büyük güvencesi imandır. İslam Devlet bu imana sahip çıkar ve onu korur. Onun için aklı devre dışı bırakan her şey yasaktır. Ticarete ne kadar katkısı olursa olsun uyuşturucu ve içki yasaktır.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا
“(Ey Rasûlüm), sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “- Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için bazı (ufak tefek) faydalar vardır. Fakat günahları faydalarından daha büyüktür…”
İslam devleti dönemi ile günümüz devletlerinin bir karşılaştırılması yapıldığında batının bu konuda hiç bir güvence vermediği ve kapitalist ülkelerde binlerce insanın ruhi bunalım geçirdiği görülecektir. Psikologların sayısı artmış bu yolla tedavi görenlerin sayısı ise 22 milyonu geçmiştir. Uyuşturucunun dışında insan sinirlerini bozan nice ilaçlarla rantlar elde edilmektedir. Bu insanı koruma ve sağlıklı bir şekilde yaşam güvencesi değil yıkım güvencesidir. Bu konuda ABD’nin işgal ettiği Afganistanın geldiği noktaya bir bakın! 12 Kasımda Birleşmiş Milletler uyuşturucu kontrolü yetkililerinin raporuna göre Afganistan’da 2014 yılında afyon hasadı rekor kırdı. Afganistan’da geçtiğimiz yıl afyon yetiştirilen alana nazaran bu yıl yüzde 7 daha geniş bir alanda afyon yetiştirildiği belirtiliyor. Ülkede 2014 yılında 224 hektar alanın afyon yetiştirmek için kullanıldığı kaydediliyor.
İslam’ın uygulandığı dönemlerde psikologlar yoktur. Uyuşturucu mübtelası bir toplumda yoktur. Kendini hayttan bir an olsun uzaklaştırmak isteyenlerin oluşturduğu, toplumun huzurunu bozan uyuşturcu, kaptı-kaçtı, tinerci çetesi de yoktur. Bu demek oluyor ki kapitalizm insana biresel güvence veremediği gibi toplumsal güvencede veremez.
Müslüman nerede bulunursa bulunsun güvenilir kişi demektir. Onun güvenirliliği İslam inancından kaynaklanmaktadır. Yalan söylemdiği gibi herhangi bir sahtekarlığıda bağrında barındırmaz. Fakat Müslümanın hayata tutunduğu ve düşüncesini hayatta koruyan ve tatbik eden sistem (hilafet) hayatta olmadığı için Müslümanın göstereceği güvenceler yerini bulmaya bilir. Olsa dahi bu bireysel kalır.
Batı Müslümanlarla yüzleşmiş fakat İslamla yüzleşmiş değildir. Bozdukları Müslüman toplumlardan İslamı görmeleride mümkün değildir. Batıda yaşayan Müslümanların ikilem yaşadıklarını herkes biliyor. Onlara bakarak İslam kör olmak İslam düşmanlığını doğurur. Batıda yaşayan Müslümanların bulundukları hali batı kendisi oluşturmuştur. Onlar inançları ve demokrasi kıskacı arasına sıkıştırılmış durumdadır. Müslüman kimliklerini korumalarına rağmen hayatta birçok amelleri İslama ters düşmektedir. Bu durumda onların batıya vereceği güvence yoktur. Bunu dönüştürmenin yolu Müslümanların kendi kimlikleri ile yani İslamla yola çıkarak batıya İslam fikirlerini taşımalarıdır. O zaman İslam nuruyla ortalığı aydınlatacaktır. Tabiki İslam tatbik edildiğinde bunun daha berrak bir şekilde görüleceği malumdur.
İslam daveti herhangi bir toplumda güvence oluşturabilirmi dersek; bu konuda Medine en güzel örnektir. İslam daveti medineye uygulamalı ulaşmadı ancak onun daveti ulaştı. O davet içerisinde İslamın bütün meselelere çözümler getirebileceği güvencesi veriliyordu. Tatbike başlanır başlanmaz da bu böyle olmuştur. İnsanlar arasındaki husumeti kaldırmış, onları kardeş yapmıştır. Batının fikirlerinin ulaştığı yerlerde bunu göremezsiniz. O insanları birbirine düşman yapmıştır. Demokrasinin girdiği her yerde kaos vardır, kin vardır, nefret vardır.
Eğer bir sistem; hakim olduğu topluma huzur, asayiş, adalet, güvenlik, insanca yaşam imkanları sunamıyorsa; başarısızdır, miadı dolmuştur, iflas etmiştir ve bu hali ile o sistem topluma zulmeden zararlı sistem demektir.
İslamın gittiği her yerde adalet vardır. İnsanları koruma vardır. Tarihte İslam ordularının talanından, yakıp yıkımından, tecavüzünden, zulmünden bahsedilmez. Fethedilen yerlerde halkın İslam ordularını sevgiyle karşıladıkları görülür. Bugün İsrail varlığının altında inleyen Kudüsün anahtarlarını o gün Hz. Ömere teslim eden papazlar güven ortamına kavuşmanın rahatlığı ile bunu yapıyorlardı. İslam beldelerinde hiçbir gayrimüslime zulmedildiği aşikar değildir. Onlar İslam bayrağı altında yaşamaktan rahatsız olmuyorlardı. Bu İslama olan güvenden dolayıdır. Ama buğün sömürgecilerin gittiği hiçbir yerde huzur yoktur. Amerikanın sömürge için gerçekleştirdiği katliamları, Fransanın yakın tarihimizde Afrikada kısa bir süre içierisinde katlettiği insanları vb. batının işlediği nice olayları saymakla bitmez. İşledikleri cürümlerle sömürgeciler hiçbir yerde güvence verecek durumda değillerdir. Buna ne fikirleri müsait ne de amelleri…
Son söz olarak inananlara Allahu Teealanın şu kelamının hatırlatmak isterim:
“İnananlar, yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” (Ali imran 122)
Tahir Şanlı