Home / News / HABER / YORUM-İKTİBAS / İslam Devleti Kurulamaz – Faruk Köse
islam devleti default

İslam Devleti Kurulamaz – Faruk Köse

Bir müslüman olarak en büyük özlemimizin “İslam Devleti” olduğunu vurgulamaya gerek bile yok. “O halde niçin yazıya böyle bir başlık attın?” diyeceksiniz. Şunun için: 18 yıl önce, 14 Mart 1997’de yazdığım yazının başlığı “İslam Devleti Kurulamaz” idi. Bu yazıyı aynen, yeniden paylaşıyorum. Bakalım 18 yılda ne değişmiş, nereden nereye gelmişiz?

 

Bugünkü şartlar altında, bugünkü yapının niteliğine dayanarak, bugünkü müslümanlar eliyle “İslam Devleti” kurulamaz!

Sonunda varacağım noktayı baştan peşin peşin söyleyeyim de, diyeceğimi demek için binbir dereden su getirme zahmetinden kurtulmuş olayım böylece. Ancak, sizin de sormak hakkınızdır elbette, neden böyle bir kanaate sahip olduğumu. Meraklanmayın, zaten ben de bu hususu izah edeceğim bu yazıda.

Tağut bir gün karar alsa ve dese ki: “Ey müslümanlar! Madem ki siz İslam Devleti kurmaya bu kadar meraklısınız, buyurun teslim ediyoruz size devleti, kurun devletinizi ve yönetin dilediğiniz gibi.” İnanın, bir gün bile yönetemeyiz. Yönetiriz yönetmesine de, İslam adına müslümana zulmederiz, İslam adına dar ufuklarımızın kısır boyutlarında şekillendirdiğimiz bir “teorik inanç sistemi”nin diktatörlüğünü kurar, İslam’a da yazık ederiz.

Niye mi? İslam’ın, devlet olmaya müsait olmayan bir din olduğu için değil elbette. İslam devlet olmaya müsait de, biz değiliz; biz buna hazırlanmamışız.

Bu iş, basit bir iş değildir. İnce elenip sık dokunması gereken çok önemli ve ciddi bir iştir. Ancak bırakın ince eleyip sık dokumayı, şöyle kabaca bir gözden geçirdiğimizde bile, “İslam Devleti”ne hazır olmadığımız gün gibi meydana çıkıveriyor. Bakın mesela, şu problemleri çözdük mü?

İslam Devletine giden yolda vazgeçilmez ve olmazsa olmaz nitelikte üç esas vardır. Bunlardan birincisi, şahıslar etrafında değil, ilkeler, prensipler ve müesseseler etrafında bir araya gelmektir. Bunları belirleyip tesbit ettik mi? İkincisi, lüzumlu eleman yetiştirmek, kadro hazırlamaktır. Hangi kadroları kurabildik? Üçüncüsü, gerçekleştirilecek İslami Devlete ulaştırabilecek bir nitelikte yapılanmaktır. Devlete göre mi yapılandık?

Dilerseniz, bu hususları biraz açalım.

İslam fıkhı ve hukuku inceden inceye araştırıldı mı? Değişik kitapların değişik yerlerinde dağınık olarak var olan hukuk kaidelerini konularına göre ayrı ayrı ve her konuya dahil hükümler de kendi içinde sistematik olarak düzenlenmek suretiyle tedvin ve tasnif edildi mi? İslam hukuku; şahıs, aile, miras, borçlar, alacaklar, haklar, ticaret, sözleşmeler, tüzel kişilikler, kurumlar, ceza, mükâfaat vb. bütün hususlarıyla sistemli birer hukuk külliyatı olarak hazırlandı mı? Mesela, İslam ceza hukukuna göre, İslami Ceza Kanunu hazırlandı mı?

İslam Devletine gidecek yolda gerek duyulacak Şer’i ilkeler, prensipler, müesseseler tesbit, tayin ve tedvin edildi mi? Sağlıklı bir şekilde müesseseleştirildi mi?

İslam Devletinin kurumsal ve hukuksal yapısı nasıl olacak? Bürokratik ve hiyerarşik yapı nasıl şekillenecek? Bu hususta lüzumlu çalışmalar yapıldı mı, gerekli sonuca ulaşıldı mı? Kurulacak İslam Devletinin siyasi sistemi, hükümet şekli, yönetim yapı ve örgütlenmesi, bürokratik yapısı, hükümetin organları, bu organların kuruluş, işleyiş, görev ve yetkileri, hükümet ve devlet ilişkileri, hükümetin kuruluş, işleyiş, görev, yetki, geliştirme ve değiştirme esasları, birimler arası münasebetlerin ve koordinasyonun tâbî olduğu ilkeler, idari sistemin teşekkülü ve yapısı gibi çok önemli hususlarda ne biliyoruz, elde neyimiz var?

İslam iktisat sistemi, mahiyeti, uygulama şekilleri, kaideler, bugünkü dünya içinde nasıl işleyeceği vb. bunlarla birlikte tesbit edildi mi?

İslam’a göre iş-işçi-işveren münasebetleri, iş hukuku, emek-değer münasebetleri nasıl olacak, belirlendi mi?

İslam Devletindeki toplumsal yapı ve beşeri-ahlaki münasebetlerin dayandığı esaslar neler olacak, belirlendi mi?

İslam Devletinde ihtiyaç duyulacak kadrolar yetiiştirildi mi? Mesela, her yerleşim merkezi için birer “kadı” esas alınsa, -ki pek çok yerleşim merkezi için bir kadı yetmez-, en az bin kadıya ihtiyaç olur. Bugün kadılık yapacak ilme sahip bin alim var mı? Bundan da önce, kadı’nın hüküm vermede esas alacağı İslami hukuk kitapları hazırlandı mı? Yine her yerleşim merkezi için birer kişi hesabıyla bin amir, bin amil, bin Cuma imamı, bin muhtesip vb. gerekli olacaktır ki, bu rakamlara göre, hiçbir kadro yetiştirilmese bile, ilk aşamada en az beşbin kişilik bir ilim adamı kadrosuna ihtiyaç duyulacaktır. Bütün bunlara idari, iktisadi, sosyal, kültürel vb. kurum ve kuruluşlarda, makamlarda istihdam edilecek kadroları da eklediğimizde, “hiç olmazsa” diye ifade edilebilecek kadro sayısı onbinleri bulacaktır. Bu rakamlar, ne kadar hazırlıksız olduğumuzun açık göstergeleridir.

İslam Devletinin bugünkü küresel dünyada dış işleri, uluslararası ilişkileri nasıl olacak, nasıl ve kimler tarafından yürütülecek? Bütünleşmiş dünya ekonomisi içinde İslami iktisat sistemi nasıl tatbik edilecek? Bunlar için gerekli kurallar tesbit edildi mi? Kurumların nasıl tesis edileceğine dair çalışmalar yapıldı mı; kadrolar hazırlandı mı, esaslar belirlendi mi?

Fazla ayrıntıya inmeden, kabaca düşündüğümüzde akla ilk gelen bütün bu sorulara, hatta bir tekine bile olumlu cevap vermek mümkün değil. Bu nedenle Laiklerin paniklemelerine hiç gerek yok. Çünkü bugünün müslümanları, İslami Devleti falan kuramaz. Zaten bu şartlar altında, bugünkü müslümanlar eliyle İslam Devleti kurulmasına, İslam Devletinin bir taliplisi olarak başta ben karşı çıkarım. Çünkü hiç kimsenin, kendi indi ve yetersiz görüşlerini İslam adına topluma dayatarak İslam adına müslümana zulmetmeye, İslam’dan soğutmaya, İslam’a dayanmayan ve fakat İslam makyajlı bir sistemle müslümanları aldatmaya hakkı yoktur. Önce lüzumlu hazırlıklar yapılır, İslami yönde toplumsal değişim gerçekleştirilir, ardından devlet gelir zaten.

Müslümanların, önce kendi çizdikleri dar ufuklara, İslam’ı hapsettikleri kısır boyutlara karşı mücadele etmeleri, nefislerini İslam’a tâbî kılmaları gerekir. Aksi halde, İslam Devleti kurulamaz.

Ayrıca...

Kar: Ruhani değil siyasi halifelik

Yıllardır halifeliği savunan Hizbu’t Tahrir’in Türkiye Medya Sorumlusu Mahmut Kar, Hilafetin ruhani değil siyasi olarak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir