Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar, Türkiye ile Suudi Arabistan yakınlaşmasına ilişkin yeni bir açıklama yayınladı.
Türkiye ile Suud arasında mutabakata varılan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği ve “Teröre Karşı İslam İttifakı” konularını ve arka planında yer alan gelişmeleri değerlendiren Kar şu ifadelere yer verdi;
“ABD Suudi Arabistan üzerinden bölgesel politikalarında daha etkin ve kontrolü tümüyle kendi elinde bir siyaset yol haritasını çizmektedir. Yani önümüzdeki yıllarda bölgede ABD’nin politikalarına fiili anlamda öncülük edecek bir Suud yönetimi bekleyebilirsiniz. Tabii ki bu ihalede Türkiye de Suud ile beraber aynı yolda yürüyecek. Erdoğan ve Selman’ın “bölgesel meselelerde görüşlerinin örtüştüğünü” söylemeleri bunu gösteriyor.”
İşte açıklamanın tamamı;
ABD’nin Suud Öncülüğündeki Bölgesel Stratejisi
Haber:
Türkiye ve Suudi Arabistan arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin kurulması konusunda mutabakata varıldı. Erdoğan ve Suud Kralı, bölgesel meselelerde her iki ülkenin görüşlerinin örtüştüğüne, Suriye’de Esed’li bir çözümün mümkün olamayacağına dikkat çekti. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret vesilesiyle El Yemame Sarayı’nda gerçekleşen görüşmede, “her iki ülkenin dost, kardeş ve stratejik ortak olduklarına” işaret edildi. İki lider, bölgenin kritik bir süreçten geçtiği bu dönemde, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın işbirliği içinde hareket etmelerinin önemine vurgu yaptı.
http://www.aljazeera.com.tr/…/ankara-riyad-arasinda-yuksek-…
Yorum:
Türkiye ile Suudi Arabistan arasında son dönemde iki önemli işbirliği gerçekleşti. Bunlardan ilki “Teröre Karşı İslam İttifakı” ismi ile Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan ve içinde Türkiye’nin de bulunduğu 35 ülkeyi bünyesine alan askeri bir koalisyon özelliği taşıyor. İkincisi ise “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” adıyla sadece Türkiye ile Suudi Arabistan arasında gerçekleşti.
Her iki işbirliği anlaşmasını da anlamlı kılan iki önemli husus vardır. Bu iki husus iki önemli soruya verilecek cevap ile açığa çıkabilir.
Birinci soru, Suudi Arabistan’ın bölgesel meselelerde, öncelikle Türkiye olmak üzere, diğer Müslüman ülkeleri de içine alan bu tür girişimlere öncülük etmesinin sebebi hikmeti nedir?
İkinci soru, hem “Teröre Karşı İslam İttifakı” hem de “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” anlaşmalarının oluşturulmasındaki asıl gaye nedir?
Birinci sorunun cevabını bir yıl geriye giderek bulalım. 2015 Ocak ayında ölen Suud eski kralı Abdullah’ın yerine malum Selman bin Abdülaziz geldi. Gelir gelmez ise Suud yönetiminde önemli değişiklikler gerçekleştirdi. Kral Abdullah döneminden kalan neredeyse tüm kişileri azlederek yeni görevlendirmeler yaptı.
Yeni kral, daha önceki veliaht prens olan Mükrim bin Abdülaziz’i ve Onun gibi eski kralın müttefiklerini yönetimden uzaklaştırdı. Hatta öyle ki eski Kral ölmeden önce Beyat divanında veliaht prens olan Mükrim bin Abdulaziz’in veliahtlıktan azlini yasaklayan kanuni düzenleme yaptırmıştı. Ama buna rağmen Kral Selman her şeyi sil baştan dizdi.
Yeğeni ve İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayif’i veliaht prens olarak atadı. Kral Selman’ın 30 yaşlarında olduğu tahmin edilen oğlu Muhammed Bin Selman da ikinci veliaht prens oldu ve aynı zamanda Savunma Bakanlığına getirildi. Bir diğer değişiklik ise 1975’te göreve gelen ve dünyanın en uzun süre görev yapan dışişleri bakanı Suud El Faysal’ın yerine, Suudi Arabistan’ın ABD büyükelçiliğini yapan ve Kraliyet ailesinden olmayan Adel Cubeyr’in atanması oldu.
Tüm bunlar Suudi yönetiminde İngiltere’ye yakın olan eski Kral Abdullah’ın ölümü ile adamlarının tasfiye edildiğini ve yerine ABD ile ilişkileri çok daha kuvvetli Kral Selman’ın kendi adamlarını getirdiğini gösteriyor. Buradan hareketle açıkça şunu söyleyebiliriz, ABD Suudi Arabistan üzerinden bölgesel politikalarında daha etkin ve kontrolü tümüyle kendi elinde bir siyaset yol haritasını çizmektedir. Yani önümüzdeki yıllarda bölgede ABD’nin politikalarına fiili anlamda öncülük edecek bir Suud yönetimi bekleyebilirsiniz. Tabii ki bu ihalede Türkiye de Suud ile beraber aynı yolda yürüyecek. Erdoğan ve Selman’ın “bölgesel meselelerde görüşlerinin örtüştüğünü” söylemeleri bunu gösteriyor.
İkinci sorunun cevabına gelelim, hem “Teröre Karşı İslam İttifakı” hem de “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” anlaşmalarının Suud’un öncülüğünde kurulması ve Türkiye’nin de bunlara iştirak etmesinin asli gayesi ne olabilir?
Bölgede ABD’nin “terör” olarak gördüğü toprak neresi? Tabii ki Suriye… O halde ABD, Suriye politikasında hem Avrupa hem de Rusya ile tali konularda çatışma yaşamamak, kendi belirlediği politikaları Avrupa ve Rusya’ya dayatmak için bölgedeki tüm mekanizmaları işler hale getirmek istiyor. Bu manada Suudi Arabistan üzerinden bu tür girişimler oluşturarak körfez ülkeleri, Türkiye ve diğer Kuzey Afrika ülkelerini de kendi kontrolünde kullanmak istiyor. Riyad Konferansı ve bu konferans ile amaçlanan “Suriye sahasındaki muhalif grupların ABD’nin siyasetine razı olmalarını sağlama” baktığımızda Suriye İslam devrimini çalmak ve Baas rejiminin direklerini korumak için ABD’nin Suud ve Türkiye’yi daha aktif şekilde kullanacağını öngörebiliriz. Geçmiş 4 yıllık dönemde Suriye’deki muhalif gruplarını para ve silah ile destekleyen Suud’un şimdi daha siyasi bir çerçeveden Suriye’ye yaklaşımı, Suud yönetimindeki nüfuz değişiminin de göstergelerindendir.
Ancak Müslümanların kanına ihanet edenler ve kâfirlerin planı olduğu gibi, Muhlis Müslümanlar eli ile Allah Subhanehu ve Teala planlar kuruyor. Allah her şeye gücü yetendir.
Hizb ut-Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına / Mahmut KAR