Tarihte Araplarla sürekli mücadele içinde olan İran, Müslüman coğrafyada yaşanan her krizi Şii Hilali’ne ulaşacak bir adım olarak görüyor.
İranlıların Araplara duyduğu öfkenin temeli 633 yılına dayanır. İslamiyet’in yayıldığı günlerde yeryüzünde iki imparatorluk vardır. Biri Bizans, biri Sasani (İran). Bu ikisi dünyayı paylaşır kendi aralarında. İslamiyet’in Arabistan dışına yayılırken ekseri İranlılarla çatışır. Öyle ki, bugünkü Suriye’nin bir bölümü veSuriye’ı elinde bulunduran Sasanilerle hilafet orduları arasında sayısız mücadele yaşanır.
Sasanilerle Müslüman Araplar arasındaki ilk karşılaşma, Suriyedevrinde olur, ki takvimler 633 yılını göstermektedir daha. Halid bin Velid hazretleri komutasındaki disiplinli Arap ordularıyla Sasani orduları arasında 9 çatışma daha yaşanır ve tümü Halid bin Velid’in zaferiyle sonuçlanır. Hatta Hire’nin fethi ile birlikte İranlılardan Cizye alınır. Hazreti Ömer’in halifeliği döneminde Sasaniler, Kadisiye Savaşını kaybeder ve Irak topraklarından çekilir. Nihavend Savaşı ile iyice dağılmaya başlarlar. Hazreti Osman’ın halifeliği döneminde ise Horasan alınır ve İran’ın fethi tamamlanır. Artık Sasani efsanesi tarihe karışmıştır.
Derken İslam toplumunda iç karışıklıklar çıkmaya başlar. Abdullah İbn-i Sebe isimli bir Yahudi, göstermelik Müslüman olur; fitne çıkarma ve yayma faaliyetlerine başlar. Sebe, İslam tarihinin en büyük ayrılık tohumlarını eker. Bu tohumlar, yıllar sonra Şia’nın doğuşuna sebep olacaktır. (Bkz: El-Milel Ven-Nihal) Mezhepler ve dinler tarihi konusunda otorite sayılan Şehristani’ye göre; İbn-i Sebe, Hazreti Ali’nin ilk üç halifeden önce imam olması gerektiğini zorlama yorumlarla ayetlere ve hadislere dayandırmaya çalışır. Bazı ayetlerin eksik olduğunu iddia edecek ve hadisler uyduracak kadar yoldan çıkar.
ÜÇ HALİFEYE VE SAHABEYE KÜFREDİYORLAR!
Bu fikirler, o tarihlerde Müslümanların İran’ı fethini hazmedemeyen, eski Zerdüşt inanışlarından ve Pers geleneklerinden tam kopamayan İran coğrafyasında kabul görür. Hazreti Ali’nin halifelik hakkının Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman tarafından yendiği bahane edilir. İlk üç halifeye, ağza alınmayacak beddualar okunmaya, lanetler ve hakaretler edilmeye başlanır. Sosyolojik açıdan bakılırsa bu sapkınlığın kendilerini Hazreti Ali’ye yakın hissetmelerinden değil, Pers İran topraklarını hâkimiyet altına alan ilk halifelere duyulan düşmanlıktan kaynaklandığı aşikârdır. İslam tarihine ışık tutan güvenilir kaynaklar, İbn-i Sebe’nin sapık fikirlerine işaret etmiş; özellikle Hazreti Ali’nin ilah (tanrı) olduğu iddiasını ortaya attığında ittifak etmişlerdir. İbn-i Sebe’nin Yahudi kimliği ve münafıklığı İslam tarihinde genel kabul gördüğünden, kimi Şiiler sözde redd-i miras yapar, kimileri tarihte böyle bir şahsın yaşamadığı yalanına sığınır.
NİHAİ AMAÇ Şİİ HİLALİ
Bugün gelinen noktada İran’ın başta Suriye ve Yemen olmak üzere kanlı olaylara destek vermesinin altında bölgesel aktör ve lider olma hayali yatar. İran bu hedefine ulaşmak için Şiiliği her dönem bir araç olarak kullanmakta. Müslüman topraklarda ittifaklar kurup Şii grupların hamiliğini üstlenmekte. Son dönemde Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin gibi ülkelerde İran’ın nüfuz genişletme çabaları nedeniyle Ürdün Kralı Abdullah 2004 Aralık’ta “Şii Hilali” kavramını kullanır ve “Sünni Arapların kuşatıldığı” tespitinde bulunur.
Dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek ise, 2006’da bir televizyon kanalına verdiği demeçte, Orta Doğu’da yaşayan Şii nüfusun yaşadıkları ülkelerden çok İran’a karşı bir bağlılık hissettiğini belirtir. Şii Hilali, İran’dan başlamakta; Irak’tan, Şiilerin (Nusayri) yönettiği Suriye’den ve Şii nüfusunun giderek arttığı Lübnan’dan geçmektedir.
TAKRİBEN 150-200 MİLYON
Dünyadaki Şii nüfus, Müslüman nüfusun yüzde 10-13’üne tekabül eder (Takriben 150-200 milyon). Şiilerin en yoğun oldukları yerler İran, Hindistan, Pakistan ve Irak. İran’da yaklaşık 70 milyon Şii yaşar. Bahreyn’de Şii nüfus oranı yüzde 70, Yemen’de yüzde 35, Lübnan’da yüzde 35, Irak’ta yüzde 60, Kuveyt’te yüzde 24, Katar’da yüzde 16, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yüzde 16, Suriye’de yüzde 10-12 (Nusayri) ve Suudi Arabistan’da yüzde 5. Bu gruplardan Suriye, Irak, Lübnan ve Körfez ülkelerindeki Şii nüfus, İran’ın etki alanı içinde. İslam dünyasından yükselen tepkilere rağmen, İran mezhepsel duygularla Esad yönetimine destek vermeyi sürdürüyor. Çünkü Suriye, Şii Hilali’nin Akdeniz’e açılan limanı.
DERTLERİ DEVRİM İHRACI
Şiiler, tarih boyunca İslâm’ın kutsal saydığı mekânlara sahip olma arzusuyla yanar. Büyük İran’ı kurma (eski Pers imparatorluğunu yeniden canlandırma) hayali ancak Şii inancının yayılmasıyla mümkün olabilir. Bugün; Yemen, Pakistan, Lübnan, Suriye ve Irak’taki karışıklıkların temelinde bu düşünce yatar. İslam coğrafyasındaki yaşanan her olayı fırsata çevirmeye çabalar, kanlı hadiselerden medet umarlar. 1979 Humeyni devrimi sonrası olaylar hız kazanır.
Hicri 1400 yılbaşında Suudi rejimini şeriatı terk etmekle suçlayan Cuheyman ibn Muhammed ibn Seyf el Oteybî’nin yanında bulunan kayınbiraderi Muhammed el Kâhtânî isimli genci “Mehdî” olarak tanıtıp 16 gün boyunca Kâbe’yi işgal etmesi, yüzlerce insanın ölümüne neden olan bir baskınla sonuçlanır. İran hem olaya müdahale eden gayrimüslimleri hem de Kâbe’nin korunamamasını gerekçe göstererek şiddetli tepki gösterir.
MEKKE’Yİ İŞGAL ETTİLER
Müslümanların Humeyni’ye biat etmesini isteyenler başta Suudi Arabistan olmak üzere İslam coğrafyasında kanlı eylemlere girişir. Arabistan’nın Dammam şehrinde eylem yapan 1500 Şii, idam edilse de Şiiler eylemlerine hız verir. Mollalar, hac farizasını da devrimin ihracı için suiistimal eder. Parayla tutulan hatipler, hacılara Şia propagandası yapmaya başlar. Şii mollalar mukaddes mekânları telkin üslerine çevirdikleri gibi Kâbe’de bile sessiz kalamazlar. İranlı Şiiler ibadeti kenara bırakıp Sünni Müslümanlara meydan okur, kargaşa çıkarır. Kâbe-i muazzamaya bile Humeyni posterleri asar, sloganlar yazarlar.
”LEBBEYK YA HUMEYNİ LEBBEYK”
Nitekim 1981’de örgütlü Şii nümayişçiler, müminler Kâbe’yi tavaf ederken siyasetle meşgul olur. Müslüman hacılar “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” der. Şiiler “Lebbeyk ya Ali Lebbeyk, Lebbeyk ya Humeyni Lebbeyk” diye slogan atar. İranlı Şiiler, devrim sarhoşluğuyla Kâbe’de taşkınlıklarına 7 yıl boyunca devam eder. Bu yıllarda İran-Irak savaşı kızışır. Şiiler, daha radikal, daha kindar, daha tavırlı olur. 1986’da iş gösteriyi aşar çatışmalar başlar.
1987 Temmuz olayları hakikaten trajiktir. Kâbe baskınını gerçekleştiren Şiiler ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıkar; 400’ün üzerinde insan hayatını kaybeder.
”EYLEMİ BİZ TEZGÂHLADIK”
İran eski Meclis Sözcüsü ve bir dönem Cumhurbaşkanı adayı olan Mehdi Karrubi, 2005’te Hamedan Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada her şeyi itiraf eder. Karrubi, “İslam’ın en mukaddes mekânı olan Kâbe’ye yönelik 1986 yılındaki saldırı ile 500 İranlı hacının ölümüyle sonuçlanan 1987 isyanının arkasında İran İstihbaratı bulunmaktadır” şeklinde şok edici açıklamalar yapar. Arapça birçok sitede bulunan itiraflarda İran Meclis eski sözcüsü şunları ekler: “1985’te İmam Humeyni’nin temsilcisi idim. Aynı zamanda İmam’ın emirlerine uygun olarak Mekke ve Medine’deki olayları organize ettik. İkinci yıl uçakta bulunan 110 hacının tutuklandığını fark ettik. Olayı takip ettiğimizde gördük ki İran’daki belirli kurumlar saldırganlarla iş birliği yapmış ve hacıların çantalarına bombalar yerleştirmişti.
Türkiye Gazetesi