Çanakkale savaşı İslâm tarihinde ümmetin, haçlı ordularına karşı giriştiği savaşlarda kazandığı sayısız zaferlerin en önemlilerinden birisi olma özelliğine sahiptir. Ulusalcıların ırkçılık adına sahiplendiği gibi sadece Türklerin değil, İslâm ümmetinin bir zaferidir ÇANAKKALE.
İngiltere ile birlikte diğer Batılı devletler tarafından zayıf düşürülmek için, Osmanlı Hilâfet Devleti’ne karşı çeşitli ayaklanmalar tertip edilmiştir. İsyanların baş gösterdiği bir dönemde, İttihat ve Terakki tarafından, Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’nın içine çekilen Osmanlı Hilâfet Devleti, Balkan savaşlarından yeni çıkmış yorgun bir durumdaydı. O dönemde dünyanın birinci devleti konumundaki İngiltere’nin başını çektiği İtilaf Devletleri tarafından Sykes-Picot’un ön hazırlığı yapılarak Osmanlı Hilâfet Devleti’nin, bölünüp parçalanması ve taksimatının yapılması için planlar yapılmış, 1915 yılında İtilaf güçleriyle Çanakkale’den geçerek ümmetin birliğini temsil eden Hilâfet’in payitahtını ele geçirmeyi hesaplamışlardı.
Batılı devletler dönemin en güçlü donanmalarına sahip olmalarına karşın, İslâm ordularının azim ve kararlılığı karşısında boğazı geçemeyerek yarımadayı terk etmek zorunda kaldılar. Batılıların hasta adam olarak tarif ettikleri Osmanlı Hilâfet Devleti, ümmetin gücünü ve kûdretini küffara bir kez daha göstermişti. İngiltere ve Fransa’nın mağlup olması dünya üzerinde büyük ses getirdi. Bu durum İngiliz Churchill’e sorulduğunda, “Biz Çanakkale’de sadece Türklerle değil, Allah’ın dinini gaye edinmiş Müslümanlarla savaştık” diyordu.
Müslümanları Çanakkale’de buluşturan şey iman etmiş oldukları İslâm’dı.
Şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki; Gelibolu’da, Conk bayırda, Arı burnunda düşmana karşı verilen cansiperane mücadele batıl değerlerden ırkçılığın, vatancılığın, milliyetçiliğin galip gelmesi için değil, Tevhidî bir bakışla ümmet bilincinin, ümmet şuurunun ortaya konmasıyla İslâm için kazanılmış kesin bir zaferdir. Zira İslâm ümmeti ve orduları İslâmi bir bütünlük içerisinde hareket ederek, Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Hint’li ve Fars’lı demeden, olanları bir arada tutan İslâm akidesi gereği hepsi Halifenin cihad çağrısına icabet ederek cepheye koştular.
Çanakkale zaferinin İslâmî temellere dayalı olduğuna dair birçok örnek vardır. İşte onlardan bir sahne:
“57. Alay askerleri başka bir aşkla çarpışmışlardı. Askerler şehâdet mertebesine varmak hissiyatıyla dolu idi. Cennet’e kavuşacaklarına iman etmişlerdi. Muharebeden sonra arazi üzerinde şuraya buraya bırakılmış çamaşırlara tesadüf ediliyordu. Bu çamaşırlar şehit olunca temiz elbise ile Cennet’e kavuşmayı düşünen dindar kahramanların attıkları eski, kirli çamaşırlardı. Yerine temiz çamaşırları giymişlerdi.”
Şairin dediği gibi:
Şûhedâ gövdesi, bir baksana dağlar,taşlar…
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar…
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Diğer bir örnek de Yüzbaşı Mehmet Hilmi’nin hatıralarından:
“Bütün erlerde savaş için büyük bir istek vardı. Daha evvel de bildirdiğim gibi bölükte namaz kılmayan hiç kimse yoktu. İmanî güçlerinin sarsılmaz bir duruma gelmesi, Allah’ın istediği şeyleri yaparak olacağına kani olmuştum. Topların dolması için verilecek kumanda ile her toptan sağındaki bir er nöbete çıkacak. Bu suretle 4 er tarafından Ezan-ı Muhammedi okunarak doldurma işi yapılacak. Yeni gelen yedek subay adaylarının medreseden gelen kısmı kendilerine lüzum hâsıl oluncaya kadar yüksek sesle tekbir alacaklar. Bir kısmı da Kur’an okuyacaktır. Vazifesini bitiren erler, onları kalben izleyecektir. Ateş aralarında ise bütün batarya sesli “tekbir”e katılacaktır.”
Yüzbaşı devamında:“Düşmanın boğazdan geçişiyle İslâmiyet alçalma derecesine düşecek, Boğaz’ın muhafazasında ise elde edilecek kazançlar, milletin şerefini kurtaracağı gibi bütün İslâm âleminin kalplerinde hâsıl olacak minnettarlıktan dolayı vicdani ödül olacak, gazamız Allah ve Peygamberimizi hoşnut edecektir. Dünyanın dört bir yanından gelmiş çeşitli yaşlardaki civanmert delikanlılar, adeta tek vücut, tek yürek olmuş komutanlarını dinliyorlardı.
Söylediğim şartlarda harp edeceğiz.
Yemin eder misiniz?
Ederiz!”
Hindistan’dan, Afganistan’dan, Mısır’dan, Suriye’den, Filistin’den ve Irak’tan daha nice İslâm coğrafyalarından gelen Müslümanlar farklı dil, renk ve ırklara müntesip halklardan olmasına rağmen tek bir ümmet olmanın bilinciyle hareket ediyorlardı. Peygamber efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir bedenin azaları gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!” (BUHARİ)
Çanakkale Savaşı, İslâm ümmetinin birliğini ve bekasını sağlamak, Osmanlı Hilâfeti’ni ayakta tutmak ve küffara karşı Tevhidî bir duruş sergilemek içindi. Ulus devlet anlayışına sahip laiklik ve demokrasiye dayalı bir cumhuriyetin kurulması için değildi. Onlar biliyorlardı ki eğer Çanakkale düşerse, sıra başkent İstanbul’a gelecekti. İstanbul da düşerse İslâm ümmetinin birliğinin, beraberliğinin temsilcisi HİLAFET’İN MERKEZİ düşmanla karşı karşıya kalacaktı. Zira cepheye koşan Müslümanlar dinlerine karşı samimi idiler. Bundan dolayı İslâm akidesinden kaynaklanan İslâmî duyguları onları Çanakkale’de buluşturdu.
İslâm ümmeti olarak Hilâfet’in korunması için topyekûn yaptığımız Çanakkale Savaşı’nı kazandık. Ancak uğruna yüz binlerce Müslüman’ın kendi canını feda ettiği Hilâfet makamı bu zaferden kısa bir zaman (9 yıl) sonra ilga edildi, kaldırıldı. Savaş meydanlarında ümmetin canıyla, kanıyla koruduğu Hilâfet, masa başında Batılı kâfirlerin eliyle ve yerli işbirlikçilerin ihanetiyle 3 Mart 1924 yılında kaldırıldı.
Bugün Suriye’de, Çanakkale’de yaşanan İslami mücadelenin bir benzeri yaşanmaktadır. Bir avuç Müslüman farklı dil, farklı ülke, farklı ırklardan olmasına rağmen İslâm akidesine sahip olmaları sonucu bir araya gelmiş, Tevhidî bir duruşla İslâmî Devrim için canlarını, mallarını, evlatlarını Allah rızası için Cennet karşılığında feda ediyorlar. Yüz yıl önce Osmanlı Hilâfeti’ni yıkmak için topyekûn saldıran haçlı orduları, bugün Suriye’de ümmetin samimi evlatlarının başlattığı İslâmî devrimlerini çalmak, fesada uğratmak için aynı hışımla saldırmakta, planlar kurmakta, yerli işbirlikçiler devşirerek Hilâfet’e giden İslâmî devrimi akamete uğratmaya çalışmaktadırlar.
Zayıflama dönemine kadar dünya siyasetine yön veren Osmanlı Hilâfet Devletiydi. Daha sonra birinci devlet konumuna İngiltere yükseldi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise, dünya siyasetinde yerini alan ABD, o tarihten sonra birinci devlet konumuna gelmiştir. Kâfir devletlerin konumları değişse de zihniyetleri hep aynı kaldı. İslâm’ın yönetimi yeryüzünden çekilse de, haçlı zihniyeti hiç sönmemiş, İslâm’a ve Müslümanlara saldırılarını artırarak devam ettirmişlerdir. Suriye kıyamına karşı kurulan uluslararası haçlı komploları, İslâm topraklarında yeniden bütün Müslümanların liderliğini üstlenecek olan RÂŞİDÎ HİLÂFET’İN dünya siyasi sahnesine dönüşünü engellemeye yönelik acımasız katliam ve engelleme girişimleridir.
Bütün bu saldırılara, Allah’ın dinini yüceltmek için göğsünü geren şanlı ecdadımız Çanakkale şehitlerini ve Suriye şehitlerini saygıyla anıyorum. Allah Firdevs Cenneti’yle mükâfatlandırsın. Sizin kanlarınız üzerine Allah nusretini yardımını göndererek, yeniden Müslümanları izzetli Hilâfetlerine, âdil bir halifeye kavuştursun. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki:
إِنَّمَاالْإِمَامُجُنَّةٌيُقَاتَلُمِنْوَرَائِهِوَيُتَّقَىبِهِ
“İmam (Halife) kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” (Buhari-Müslim)
Hitabım Müslümanlaradır! Allahın indirdiği kanun ve yasalarla yönetilen bir RÂŞİDÎ HİLÂFET’İ kurmak için tüm gücünüzle çalışın ki, Allahın rızasına nail olasınız. Devletinize, izzetinize ve şerefinize kavuşasınız. Ve hepiniz toptan Allahın ipine sımsıkı sarılın ki, nice Çanakkale, Şam, Kudüs, Roma….gibi zafer ve fetihleri hep beraber görelim.