Bil ki; “Hukukta Şeriat”, “İdarede Hilafet”, İslâm ümmetinin varlık sebepleridir. Hukukta Şeriat’ten, idarede Hilafet’ten vazgeçildiği günden bu yana İslâm ümmeti tek olma özelliğini kaybetti; bölündü, parçalandı, dağıldı, İslâm düşmanlarına yenik düştü.
Müslümanların yaşadıkları bir memlekette “Hukukta Şeriat”, “İdarede Hilafet” esas alınmamışsa, o memleketteki Müslümanların esirliklerinden şüphe edilmez. Dini ile idare olunma hakkı elinden alınmış Müslümanlar için hürriyetten bahsedilemez.
Hilafet, Allah’ın indirdiği din ile idare olunmaktır. Halife, Müslümanları Müslümanların diniyle idare eden Varis-i Rasul olan şahsiyettir. Hilafetin kaldırılması, Allah’ın dininin yürürlükten kaldırılmasıdır. Dolayısıyla el- Hilafetü Raşide’nin kavgasını vermeyen Müslümanlar, Allah’ın dininin kavgasını da veremezler.
Müslümanları hilafetsiz ve halifesiz bırakmak, dinsiz bırakmaktan farksızdır. Bir Müslümanı ister dinsiz bırakın, isterse Hilafetsiz ve Halifesiz bırakın hiç fark etmez. Her iki durumda da onu esir alıp köleleştiriyorsunuz demektir. Hilafet; hürriyetin, izzetin ve meşveretin garantisidir. Hilafetin olmadığı yerde keyfîlik olur, küfrîlik ve cebrîlik olur.
Müstevli harbi ve mürtedler, İslâm topraklarında vahiy yerine kul kaynaklı kanunlara dayalı ulus devletçiklere alan açmak için Hilafeti ortadan kaldırdılar.
Müslümanların tek ümmet yapısı içinde kâmil manada birlik ve beraberlik içinde yaşamaları, ancak ve ancak el- Hilafetü’r Raşide’de/Raşid Halifelikte mümkündür.
Hilafet, İslâm dinindendir. Hilafeti inkâr edenin dini olmaz. Hilafet Peygamber mirası ve tavsiyesidir.Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Benden sonra hilafet otuz senedir, ondan sonra (ısırıcı) saltanat başlayacaktır” (Sünen-i Tirmizî, Kitâbu‟l-Fiten, 48) İslâm hukukçuları “hilâfet” terimini, genellikle Hz. Peygamber (s.a.v)’in yerine geçmek anlamına kullanmışlardır. “Gerçekte hilâfet, şeriatı Allah’tan tebliğ eden Peygamber’in yerine geçip dini korumak ve dünya işlerini de düzene sokmak” (İbn Haldun, Mukaddime, 191) demektir; en yüksek başkanlık ve amme velayetidir; dini koruma ve dünya işlerini düzenleme makamıdır. Bu makama getirilene halife adı verilir. Bu makama geçen, toplumu sevk ve idarede Hz. Peygamber’e halef olmuştur. Bu nedenle “Peygamber’in halifesi” demekte sakınca görülmemiştir. Fakat genellikle yalnızca “halife” demekle yetinilir. Hz. Peygamber’in hadislerinde “hilâfet” ve onunla aynı kökten türeyen kelimeler, yerine göre terim anlamıyla, yerine göre kelime anlamıyla kullanılmış bulunuyor. (Sahih-i Buhârî, Meğâzi, 37; Ahkâm, 43; Sahih-i Müslim, Hacc, 425; İmâre, 61; Sünen-i Ebu Dâvûd, Cihâd, 72; Sünen-i Tirmizî, Deavât, 41, 46; Sünen-i Nesâî, İstiâze, 43 vs)
Hilafet din-i mübin-i İslâm’ı ikame makamıdır. Bu makamı düşürenler, Müslümanları dinlerinden ayrı düşürmek isteyenlerdir. Dinden ayrı düşmek, hayattan, hayâ’dan ve huzurdan ayrı düşmektir. İslâm coğrafyasının kan gölüne dönüşmesi, Hilafet Nizamı’nın inkırâzından sonraya tekabül eder.
Hilafetsiz ve Halifesiz günleri yaşayan biz Müslümanlar imamesi kopmuş tesbih taneleri gibiyiz. Paramparça olmuşuz. Hilafet, boşluğu kabul etmez. Hilafeti ortadan kaldıranlar, İslâm ümmetini boşluğa bıraktılar. Hilafet boşluğu nebevî minhac üzere dolmadan, doldurulmadan İslâm ümmeti huzur bulamaz.
Hilafet boşluğu İslâm ümmetini uçuruma götürür. Dinleriyle idare olunmayanlar, dindışı kanunlarla idare olunmaya mahkûm olurlar. İmâmet ismi verilen Hilâfet; “dini korumak ve dünyayı yönetmek üzere nübüvvete halef olarak konulmuş, kabul edilmiş bir müessesedir” (Maverdî, Ebu‟l-Hasan, Ali b. Muhammed, el-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Sh: 29, Beyrut, 1990) Bu müesseseyi gereksiz görenler dini de, dünyayı da, ümmeti de kaybetmeye mahkûm olurlar. Şeyhulİslâm Mustafa Sabrî Efendi (Rh.a.) der ki; “Hilafet, Müslümanlara hükmedeninin Ahkâm-ı Şeriyye’yi İslâmiyye’yi iltizam etmesidir. İşte hilafetin ilgası, bu iltizamın ilgasıdır.” (Mevkıfu’l Aklî ve’l İlmî ve’l Âlimi Min Rabbi’l Âlemin ve İbadihil Mürselin, C:4, Sh: 322-323, Beyrut/ 1992) Yani Hilafet-i İslâmiyye’nin ilgası, İslâm dini’nin ilgası demektir. Müslümanlar hilafetsiz ve halifesiz kalmayı dinsiz kalmak kadar tehlikeli görmedikleri müddetçe dinleriyle idare olunma imkânına kavuşamazlar. Hilafetsizliğe ve Halifesizliğe razı olanlar, dinsiz kalmaya ve dindışı bir hayat yaşamaya razı olanlardır.
Yeryüzünde Müslümanları Hududullah’ın dâhilinde tutacak olan yegâne meşru otorite, Hilafet-i İslâmiyye’dir. Hilafet sembolik değil, Allah’ın dininin ikamesinin kendisiyle kaim olduğu nebevî müessesedir. İslâm ümmeti için Hilafet Müessesesi fuzuli değil, farzdır. Hilafetsiz kalma hali, dinsiz bir hayat yaşamanın gerekçesi olamaz. Ancak Hilafetsizliğe, Halifesizliğe razı olmak, dinsizliğe kapı aralamaktır.